TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZTÜRK İNŞ. TAAH. TURZ. SAN.
TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5703)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Öztürk İnş. Taah. Turz. San. Tic. Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih PEKASİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 11/4/2005 tarihinde İstanbul 36. Asliye Ticaret
Mahkemesinde açtığı tazminat ve alacak davasının hukuka aykırı olarak
reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
Anayasa’nın 36., 138., 140. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş,
tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/7/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 25/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 20/2/2014 tarihli görüş yazısına karşı
başvurucu beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) tarafından yapılan ihale
sonucu, başvurucu ile KGM arasında 26/12/2003 tarihinde düzenlenen sözleşme ile
Babaeski-Kırklareli Devlet yolunun Babaeski-otoyol arası yolu ikilemesi
bölünmüş yol yapım işinde muhtelif kesimlerde yaptırılacak sanat yapıları ve
Babaeski geçişi kavşak köprüsü yapım işi başvurucuya verilmiştir.
8. KGM, 24/3/2005 tarihli ihtarname ile taahhütlerin yerine
getirilmediği ve iş programının aksatıldığı gerekçesiyle sözleşmeyi
feshedeceğini ve teminatın irat kaydedileceğini başvurucuya bildirmiştir.
9. Başvurucu, KGM aleyhine, 11/4/2005 tarihinde İstanbul 11.
Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, sözleşmeye göre yapacağı
işlerin davalı tarafından başka bir şirkete yaptırıldığını, davalının ödeneği
olmayan bir işin bitirilmesini talep ettiğini ve bu iş programını bahane ederek
sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini ileri sürerek zararlarının tazminini
talep etmiştir.
10. KGM, 27/7/2005 tarihli “fesih
oluru” ile başvurucunun proje değişikliğini kabul etmemesi ve
inşaata başlamaması nedeniyle sözleşmeyi feshetmiş, başvurucunun teminatını
irat kaydetmiştir.
11. Başvurucu, KGM aleyhine, 15/11/2005 tarihinde İstanbul 4.
Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada, davalının sözleşmeyi haksız
feshederek teminatı irat kaydettiğini ileri sürerek, irat kaydedilen alacağın
tahsilini ve manevi zararının tazminini talep etmiştir.
12. İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesince, İstanbul 4.
Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan dava dosyası ile birleştirme kararı
verilmiş, yargılamaya İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinde devam
edilmiştir.
13. Mahkemece, 3/7/2008 tarih ve E.2005/552, K.2008/381
sayılı kararla; “ihalenin projesiz ve
tahmini bir keşifle yapıldığı, uygulama projesinin davalı tarafından zamanında
hazırlanmadığı, davalının sözleşme dışına çıkarak sözleşme kapsamındaki bazı
işleri başka taşeronlara yaptırdığı, ihale bünyesindeki işlerin bir kısmının
ise hiç yaptırılmayarak sadece köprü inşaatının yapımı yönüne gidildiği, köprü
yapım işinde de keşfi azaltmak için proje tadilatına gidildiği, başvurucunun bu
şekilde 5 ay kadar çalışamayacak durumda bırakıldığı, uygulama projesini
hazırlama yükümlülüğünün davalıya ait olmasına rağmen uygulama projesinin
hazırlanmadığı, sözleşmedeki yükümlülüklerin başvurucu aleyhine önemli ölçüde
bozulduğu, başvurucunun, işin geciktirilmesinde kusurunun bulunmadığı ve
davalının sözleşmeyi feshinin haksız olduğu” gerekçesiyle asıl
davanın kısmen kabulüne, 531.120,00 TL alacağın dava tarihinde itibaren avans
faiziyle tahsiline, birleşen davanın kısmen kabulüne, 70.000,00 TL teminat
tutarındaki alacağın dava tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan
tahsiline karar verilmiştir.
14. Hükmün taraflarca temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin 14/7/2009 tarih ve E.2008/6269, K.2009/4356 sayılı ilâmıyla; “başvurucuya yer tesliminin yapıldığı 1/3/2004
tarihinden, işin durdurulduğu 16/6/2004 tarihinde kadar işe devam edildiği,
yapılan işin bedelinin de iki adet hak edişle başvurucuya ödendiği, bu tarihler
arasında, başvurucu, bedelini tahsil ettiği iş nedeniyle giderleri yapmak
zorunda olduğundan ayrıca yaptığı giderler nedeniyle tahsil isteminde
bulunamayacağı, işin durdurulduğu 16/6/2004 tarihinden 30/1/2005 tarihinde
kadar dava konusu yapılan başvurucunun giderlerinin tahsiline karar verilmesi
için başvurucunun işi yapmamakta haklı olması gerektiği, başvurucu, işin
durdurulmasından bir hafta sonra 23/6/2004 tarihinde davalı idarenin projelerin
revize edilip kazık boylarının 16,50 metreye indirilmesi suretiyle işe devam
edilmesi istemine karşı durup kusurlu duruma düştüğünden, bu dönem için de iş
sahibi idareden gider olarak herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığı,
dolayısıyla sözleşmenin feshinde başvurucunun kusurlu olması nedeniyle asıl ve
birleşen davaların reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm
kurulmasının doğru olmadığı” gerekçesiyle davalının temyiz
itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre başvurucunun
temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
15. Başvurucu temsilcisinin Yargıtay 15. Hukuk Dairesine
gönderdiği 30/9/2009 tarihli dilekçesi ile Daire Başkanı ve üyelerine hakaret
edildiği iddiasıyla Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Başkanı ve üyelerinin şikayeti üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca,
başvurucunun temsilcisi hakkında Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesine, kurul
halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.
16. Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi, 2/11/2010 tarih ve
2010/163, K.2010/1084 sayılı kararla; başvurucunun temsilcisinin Yargıtay 15.
Hukuk Dairesince verilen bozma kararından sonra Başkan ve üyelere karşı hakaret
teşkil eden yazı gönderdiği gerekçesiyle 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 125/3-a, 43/2, 62. maddeleri gereği 1 yıl 15 gün hapis cezası
ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
vermiştir.
17. Başvurucunun karar düzeltme talebi üzerine, Yargıtay 15.
Hukuk Dairesi 2010/4278, K.2011/233 sayılı kararla dosyadan çekilmiş, karar
düzeltme incelemesi için dosya Yargıtay 13. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.
18. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 21/4/2011 tarih ve
E.2011/5679, K.2011/6389 sayılı ilâmıyla; temyiz ilamında belirtilen
gerektirici nedenler karşısında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uygun olmayan karar
düzeltme isteğinin reddine karar vermiştir.
19. Yeni kurulan İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesince
yargılamaya devam edilerek bozma kararına uyulmuş, yapılan yargılama sonunda,
29/12/2011 tarih ve E.2011/351, K.2011/11 sayılı kararla, bozma kararındaki
gerekçeler doğrultusunda asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
20. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk
Dairesinin 27/12/2012 tarih ve E.2012/8288, K.2012/30094 sayılı ilâmıyla;
dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş
olmasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve
yasaya uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
21. Karar düzeltme istemi, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin,
5/6/2013 tarih ve E.2013/10268, K.2013/15296 sayılı ilâmıyla; dosyadaki
yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici
sebeplere göre 1086 sayılı mülga Kanun’un 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine
uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.
22. Karar, 12/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu, 30/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
24. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi, 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun,
49. maddesi ile 355 ve devamı maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 30/7/2013 tarih ve 2013/5703 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, KGM ile aralarında düzenlenen sözleşmenin
anılan kurum tarafından haksız olarak feshedildiğini, İstanbul 11. Asliye
Ticaret Mahkemesinde açtığı tazminat ve alacak davalarının, yapılan keşif ve
alınan bilirkişi raporları doğrultusunda kabul edildiğini, hükmün temyizi
üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince, davalının temyiz dilekçesinde
bahsedilmeyen revizyon projesinin yapılmadığı gerekçesiyle hükmün bozulduğunu,
davalının ileri sürmediği bir hususun Yargıtay tarafından dikkate
alınamayacağını, davalının ihalenin başında uygulama projesi yapmadığını, bozma
ilamında belirtilen revizyon projesinin davalı tarafından kaldırıldığını, bu
aşamadan sonra sözleşmeye aykırı şekilde uygulama projesi verildiğini, sözleşme
kapsamındaki işin başkalarına yaptırıldığını, 5 ay işin durdurulmasına neden
olunduğunu, faizin başlangıç tarihinin yanlış hesaplandığına yönelik temyiz
itirazları bulunduğu halde, bu itirazlarının incelenmediğini, Yargıtay 15.
Hukuk Dairesinin gerçeğe uygun olmayan maddi olgulara dayanarak ve raporları
yok kabul ederek bozma kararı verdiğini, 18 ay boyunca herhangi bir hak ediş
ödenmediğini, iş süresinin bitiminden sonra 2 hak ediş aldığını, davalının
30/7/2004 tarihinde kendi hazırlattığı uygulama projesini göndererek revizyon
projesini kaldırmış olduğunu, teknik konularda bilirkişilerin uzmanlık alanına
girilerek karar verildiğini, hayali bir bozma nedenine dayalı olarak temyiz ve
savunma hakkının elinden alındığını, karar düzeltme isteminin Yargıtay 13.
Hukuk Dairesince gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, Yargıtay 13. ve 15.
Hukuk Dairelerinin görevlerini kötüye kullanarak karar verdiklerini, İstanbul
36. Asliye Ticaret Mahkemesinin bozma kararına uyarak davayı reddettiğini,
temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince gerekçe gösterilmeksizin kararın
onandığını, temyiz duruşmasında ileri sürdüğü hususların değerlendirilmediğini,
karar düzeltme isteminin de Yargıtay 13. Hukuk Dairesince gerekçesiz şekilde
reddedildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
Anayasa’nın 36., 138., 140. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının,
delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu reddine karar verilmesinin
Anayasa'nın 36., 138. ve 140. maddelerinde düzenlenen haklarını ihlal ettiğini
ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Başvurucunun anılan iddiaları yargılama sonucunda verilen kararın adil olup
olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası
kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ile Yargıtay kararlarının
gerekçesiz olduğuna yönelik ihlal iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
28. Başvurucu, KGM ile
aralarında düzenledikleri sözleşmenin anılan kurum tarafından haksız olarak feshedildiğini,
İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada keşif yapılıp bilirkişi
raporu alınarak davanın kabulüne karar verildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 15.
Hukuk Dairesince, davalının temyiz dilekçesinde bahsedilmeyen revizyon
projesinin yapılmadığı gerekçesiyle hükmün bozulduğunu, davalının ileri
sürmediği bir hususun Yargıtay tarafından dikkate alınamayacağını, davalının,
ihalenin başında uygulama projesi yapmadığını, bozma ilamında belirtilen
revizyon projesinin davalı tarafından kaldırıldığını, sözleşme kapsamındaki
işin davalı tarafından başkalarına yaptırıldığını, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesince gerçeğe uygun olmayan maddi olgulara dayanılarak ve bilirkişi
raporları yok kabul edilerek bozma kararı verildiğini, 18 ay boyunca davalının
hak ediş ödemediğini, işin süresinin bitiminden sonra 2 hak ediş ödendiğini,
davalının 30/7/2004 tarihinde kendi hazırlattığı uygulama projesini göndererek
revizyon projesini kaldırdığını, Yargıtay tarafından, teknik konularda
bilirkişilerin uzmanlık alanlarına girilerek karar verildiğini, hayali bozma
kararı ile temyiz ve savunma hakkının elinde alındığını, Yargıtayın
görevlerini kötüye kullanarak karar verdiğini, bozma kararı sonrası Derece
Mahkemesince bozma kararına uyularak davanın reddine hükmedildiğini belirterek,
Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
29. Adalet Bakanlığı,
başvurucunun iddialarının, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının
yorumlanmasına yönelik olduğunu, benzer başvurularda daha önce görüş
sunduklarını belirterek, somut başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
30. Başvurucu, Adalet Bakanlığı
görüşüne katılmadıklarını, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının
yorumlanması sonucu davanın reddine karar verilmediğini, zira dosyada
bulunmayan ve hayali delillere dayalı olarak davanın reddedildiğini, bu şekilde
mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini belirtmiştir.
31. Başvurucu, Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı sunduğu beyanında, mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri
sürmüşse de anılan ihlal iddiasının, başvuru dilekçesinde açıklanan hususların
hukuki nitelendirmesine yönelik olduğu, yeni bir olay ve olgunun ileri
sürülmediği, başvuru dilekçesinde belirtilen ve ihlale neden olduğu iddia
edilen olayların mülkiyet hakkını da ihlal ettiği iddiasına ilişkin olduğu
anlaşılmıştır. Başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlali iddiasının da esasında
delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu davanın reddine karar
verilmesinden kaynaklandığı, dolayısıyla yargılama sonucunda verilen kararın
adil olmadığı iddiasına yönelik olduğu kabul edilerek, bu iddia da adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
35. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36. Somut olayda başvurucunun
KGM aleyhine açtığı davada Mahkemece, başvurucunun iddiaları, davalının
savunması, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri değerlendirilmiş, keşif
yapılıp bilirkişi raporu alınarak, davalının, sözleşmeye aykırı olarak
sözleşmeyi feshettiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne
karar verilmiştir (§ 13).
37. Tarafların temyizi üzerine
Yargıtay 15. Hukuk Dairesince, tüm deliller değerlendirilerek, taraflar arasındaki
sözleşmenin davalı tarafından feshedildiği, ancak sözleşmenin feshinde
başvurucunun kusurlu olduğu dolayısıyla davanın reddine karar verilmesi
gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle hükmün
bozulmasına karar verilmiştir (§ 14).
38. Mahkemece bozma kararına
uyularak ve bozma ilâmında belirtilen gerekçeler kabul edilerek, sözleşmenin
feshinde başvurucunun kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın
reddine hükmedilmiştir.
39. Temyiz üzerine Yargıtay 13.
Hukuk Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından
reddedilmiştir.
40. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi ve
Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
41. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da
kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın
kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum
da tespit edilememiştir.
42. Öte yandan başvurucu,
bilirkişi raporları yok sayılarak ve teknik konularda bilirkişinin uzmanlık
alanına girilerek Yargıtay tarafından bozma kararı verildiğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. 6100 sayılı Kanun'un 266.
maddesi şöyledir:
“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi
gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden,
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda
bilirkişiye başvurulamaz.”
44. Somut olayda Mahkemece, asıl
ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesi tarafından hukuki yönden incelenmiş, taraflar arasındaki sözleşme
hükümleri ve hak ediş ödemeleri incelenerek hukuk kuralları ve deliller
değerlendirilmek suretiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bilirkişi
incelemesi yapılması konusunda takdir hakkı mahkeme hâkimine ait olup,
mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine bilirkişi raporu
alınmasına karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve
hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.
Başvurucunun, teknik konularda bilirkişilerin uzmanlık alanına girilerek karar
verildiği iddialarının da Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesine ve
hukuk kurallarının yorumlanmasına yönelik olduğu, Mahkeme ve Yargıtay
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir
durum da bulunmadığı anlaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
46. Başvurucu, Mahkemece verilen
ilk kararın Yargıtay tarafından hayali gerekçelerle bozulduğunu, bozma kararı
doğrultusunda Mahkemece verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay tarafından
gerekçesiz şekilde onandığını ve karar düzeltme isteminin gerekçe
gösterilmeksizin reddedildiğini ileri sürmüştür.
47. Adalet Bakanlığı, Yargıtay
kararlarında İlk Derece Mahkemesince verilen kararların gerekçesine atıf
yapılarak hükmün onandığını ve karar düzeltme isteminin reddedildiğini, temyiz
incelemesinde tam bir gerekçe gösterme zorunluluğunun bulunmadığını
belirtmiştir.
48. Başvurucu, Adalet Bakanlığı
görüşüne katılmadığını, Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri
sürmüştür.
49. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.”
50. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
51. Temyiz mercilerinin
kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı
yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi
kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli
olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da
bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
52. Somut olayda, başvurucunun
KGM aleyhine açtığı davada Mahkemece, başvurucunun iddiaları, davalının savunması,
taraflar arasındaki sözleşme hükümleri değerlendirilmiş, keşif yapılıp
bilirkişi raporu alınarak, davalının, sözleşmeye aykırı olarak sözleşmeyi
feshettiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar
verilmiştir (§ 13). Davalının temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince,
tüm deliller değerlendirilerek, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı
tarafından feshedildiği ancak, sözleşmenin feshinde başvurucunun kusurlu
olduğu, dolayısıyla davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar
verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir (§
14). Karar düzeltme istemi, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedilmiştir (§
18). Mahkemece bozma kararına uyularak ve bozma ilâmında belirtilen gerekçeler
kabul edilerek, sözleşmenin feshinde başvurucunun kusurlu olduğu gerekçesiyle
asıl ve birleşen davanın reddine hükmedilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 13.
Hukuk Dairesince, Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu
gerekçe kabul edilerek hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi aynı Daire
tarafından reddedilmiştir (§§ 20-21). Dolayısıyla Yargıtay kararlarının
gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.
53. Başvurucu ayrıca faizin
başlangıç tarihinin yanlış hesaplandığına yönelik temyiz itirazlarının Yargıtay
tarafından incelenmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
54. Mahkemece verilen ilk
kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay tarafından davalının temyiz
itirazları yerinde görülerek, davanın esastan reddi yerine kabulüne karar
verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre
başvurucunun temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar
verilmiştir. Yargıtay bozma kararı dikkate alındığında, başvurucunun, faizin
başlangıç tarihine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına
karar verilmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik bir
ihlal olmadığı anlaşılmaktadır.
55. Açıklanan nedenlerle;
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
56. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
57. Başvurucu, 11/4/2005 tarihinde açtığı alacak ve tazminat
davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
59. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
60. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, eser sözleşmesinden
kaynaklanan alacağın tahsili ve zararın tazmini amacıyla İstanbul 36. Asliye
Ticaret Mahkemesinde açılan davada, 1086 sayılı mülga Kanun ve 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
61. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 11/4/2005
tarihidir.
62. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih İlk Derece
Mahkemesince verilen hükme yönelik karar düzeltme isteminin Yargıtay tarafından
reddedildiği 5/6/2013 tarihidir.
63. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucu, KGM aleyhine, 11/4/2005 tarihinde İstanbul
11. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada, davalının sözleşmeyi haksız
feshettiğini ileri sürerek tazminat talep etmiştir. Yine başvurucu, KGM
aleyhine, 15/11/2005 tarihinde İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı
davada, davalı tarafından irat kaydedilen teminatın tahsilini ve manevi
tazminat ödenmesini istemiş, anılan dava dosyası İstanbul 11. Asliye Ticaret
Mahkemesi dava dosyasıyla birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Mahkemece, başvurucunun iddiaları, davalının savunması, taraflar arasındaki
sözleşme hükümleri değerlendirilmiş, keşif yapılıp bilirkişi raporu alınarak,
3/7/2008 tarihinde, davalının, sözleşmeye aykırı olarak sözleşmeyi feshettiği
gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün
taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 14/7/2009 tarihinde
hüküm bozulmuş, karar düzeltme istemi, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi heyetinin
dosyadan çekilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince incelenerek 21/4/2011
tarihinde reddedilmiştir.
64. Yeni kurulan İstanbul 36.
Asliye Ticaret Mahkemesi bozma kararına uyarak, 29/12/2011 tarihinde, asıl ve
birleşen davanın reddine karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk
Dairesince 27/12/2012 tarihinde hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi aynı
Daire tarafından 5/6/2013 tarihinde reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
65. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
66. Başvuruya konu alacak ve tazminat davasının
incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği,
maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller,
taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık niteliğinin
olmadığı ve somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı, söz konusu sekiz yılı aşkın yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
67. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
68. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 531.120,00 TL maddi
tazminata hükmedilmesini ve manevi zararların tazmin edilmesini istemiştir.
69. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
70. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin sekiz yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.850,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
72. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.