logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Can [2.B.], B. No: 2013/5874, 10/3/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA CAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5874)

 

Karar Tarihi: 10/3/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Mustafa CAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hizmet sürelerinin tespiti istemiyle 9/2/2010 tarihinde açtığı davanın hatalı değerlendirme ve eksik inceleme sonucunda reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle, adil yargılanma ve sosyal güvenlik hakları ile hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 31/7/2013 tarihinde İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede dosyanın Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, hizmet sürelerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) eksik bildirildiğini ileri sürerek, 1/1/1986–30/9/1987 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde çalıştığının tespit edilmesi istemiyle, 9/2/2010 tarihinde İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) SGK ve işveren M.Y. aleyhine dava açmıştır.

6. Mahkeme, dinlenilen tanık ifadeleri ve toplanan delilleri değerlendirerek 4/7/2011 tarih ve E.2010/66, K.2011/433 sayılı kararı ile davanın kabulüne hükmetmiştir.

7. Tarafların temyiz istemi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 8/10/2012 tarih ve E.2011/16741, K.2012/17927 sayılı ilâmı ile söz konusu karar, “davacının [başvurucu] uyuşmazlığa konu dönemde yaklaşık 12 yaşında olması, 30/9/1987-30/9/1990 tarihleri arasında aynı işyerinde çırak olarak çalıştığına dair sözleşme, Halk Eğitim Merkez Müdürlüğünün yazıları ve tanık beyanları karşısında; uyuşmazlığa konu olan tarihlerdeki çalışmanın tüm sigorta kollarına tabi bir çalışma olduğunu kabul etmenin mümkün olmadığı” gerekçesiyle bozulmuştur.

8. Mahkeme bozma ilâmına uyarak; 7/3/2013 tarih ve E.2012/775, K.2013/141 sayılı kararı ile yapılan yargılama, taraf beyanları, tanık anlatımları, dosyaya celp edilen SGK kayıtları, şahsi işyeri dosyası ve alınan bilirkişi raporunu hep birlikte değerlendirmiş, 17/07/1964 tarih ve 506 sayılı [mülga] Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3. maddesinin (II) numaralı fıkrasının (B) bendi uyarınca özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları uygulanmadığı, uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 20/6/1977 tarih ve 2089 sayılı [mülga] Çırak Kalfa ve Ustalık Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanuna tabi bir sanatı o sanat için düzenlenen tarih ve pratik öğrenim programına göre o işyerinde öğrenmek amacıyla bir çıraklık sözleşmesi ile bir işyeri sahibinin hizmetine giren kimseye çırak deneceğinin düzenlendiğini belirtilerek, “dosyadaki kayıt ve belgelere göre; … davacının 30/9/1987-30/9/1990 tarihleri arası dönemde kaynakçılık meslek dalında çırak öğrenci statüsünde eğitim gördüğü; davacı ile davalı işveren arasında 24/9/1986 tarihli çıraklık sözleşmesi imzalandığının anlaşıldığı, dinlenen tanıkların, davacının, talebe konu dönemde çırak olarak çalıştığını beyan ettikleri, uyuşmazlığa konu olan 1/1/1986-30/9/1987 tarihleri arası dönemdeki çalışmanın tüm sigorta kollarına tabi bir çalışma olmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

9. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 6/6/2013 tarih ve E.2013/10598, K.2013/12631 sayılı ilâmıyla onanmıştır.

10. Onama kararı başvurucuya 31/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu aynı tarihte bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

11. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§ 16–20).

12. 506 sayılı mülga Kanun’un “Sigortalı sayılmayanlar” başlıklı 3. maddesinin (II) numaralı fıkrasının (B) bendi şöyledir:

“Özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu kanunun 35 inci maddesi hükümleri uygulanmaz.”

13. 2089 sayılı mülga Kanun’un 4. maddesi şöyledir:

“Bu Kanuna tabi bir sanatı, o sanat için düzenlenen teorik ve pratik öğrenim programına göre o işyerinde öğrenmek amacı ile bir çıraklık sözleşmesi ile bir işyeri sahibinin hizmetine giren kimseye çırak denir. Ancak, aynı maksatla veli veya vasisinin yanında çalışanlardan çıraklık sözleşmesi aranmaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 31/7/2013 tarih ve 2013/5874 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu, hizmet tespiti istemiyle 9/2/2010 tarihinde açtığı davada, tanıkların yaptıkları çırak nitelemelerinin gündelik dilde kullanılan anlamda olmasına karşın Mahkemenin bu ifadeleri yanlış değerlendirdiğini, bunun üzerine tanıkların tekrar dinlenmesini talep ettiğini ancak bu talebinin karşılanmadığını, tanıklara soru sormasına izin verilmediğini belirterek, adil yargılanma ve sosyal güvenlik hakları ile hak arama özgürlüğünün, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle ise adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

16. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun; açtığı hizmet tespiti davasında delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucunda davanın reddedilmesi nedeniyle, sosyal güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun, tanıklarının yeterince dinlenmemesi ve tanıklara soru sormasına izin verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları ile makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

17. Başvurucu, başvuruya konu davada, tanıkların yaptıkları çırak nitelemelerinin gündelik dilde kullanılan anlamda olmasına karşın Mahkemenin bu ifadeleri yanlış değerlendirdiğini ileri sürmüştür.

18. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

20. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

21. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

22. Başvurucunun çalışma sürelerinin SGK’ya eksik bildirildiği iddiasıyla açtığı hizmet tespiti davasında yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, uyuşmazlığa konu dönemde başvurucunun çırak olarak çalıştığı ve bu dönemde yapılan çalışmanın tüm sigorta kollarına tabi bir çalışma olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir (§§ 7, 8). Başvurucu, Mahkemenin tanık ifadelerini yanlış değerlendirmesi nedeniyle davanın reddine hükmedildiğini ileri sürmektedir.

23. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmış olup, Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

24. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Tanık Dinletme Hakkının İhlal Edildiği İddiası

25. Başvurucu, yargılama sürecinde tanıkların yeterince dinlenmediği ve tanıklara soru sormasına izin verilmediğini ileri sürmüştür.

26. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

27. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

28. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

29. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

30. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).

31. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

32. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden, somut olayda başvurucunun, tanıkların yeterince dinlenilmediği ve tanıklara soru sormasına izin verilmediği yönündeki iddialarını temyiz incelemesi aşamasında ileri sürmediği tespit edilmiştir. Başvurucunun, delillerin toplanması ve değerlendirilmesi aşamasında eksik yapıldığını iddia ettiği hususları öncelikle olağan kanun yollarını tüketerek temyiz merci önünde ileri sürmesi gerekirken bu yola başvurmadan bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

33. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

34. Başvurucu, 9/2/2010 tarihinde açtığı hizmet tespiti davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

36. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

38. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, hizmet tespiti istemli bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 9/2/2010 tarihidir.

40. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut olayda yargılamanın sona erdiği tarihin, İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararının Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından onandığı 6/6/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

41. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).

42. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).

43. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 11).

44. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin yargılama sürelerine riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme, davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak, bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır.

45. Başvuruya konu dava süreci incelendiğinde, ilk karar tarihine kadar geçen yaklaşık bir yıl beş aylık süre zarfında yapılan dokuz duruşma süresince, tanıkların dinlendiği, bilirkişi raporu alındığı ve delillerin toplandığı anlaşılmaktadır. Bozma kararı üzerine Mahkemenin, yaklaşık beş aylık sürenin sonunda hüküm verdiği ve söz konusu kararın Yargıtay tarafından üç ay içinde onanarak kesinleştiği görülmektedir. Böylece davanın, iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam üç yıl üç ay yirmi yedi gün sonunda karara bağlandığı anlaşılmaktadır.

46. Yargılama süresinin bütünü dikkate alındığında İlk Derece Mahkemeleri ve Yargıtaydaki yargılama sürecinde başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

47. Açıklanan nedenlerle, başvuruya konu yargılamanın makul süreyi aşmadığı ve başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

2. Tanık dinletme hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,

10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mustafa Can [2.B.], B. No: 2013/5874, 10/3/2015, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA CAN
Başvuru No 2013/5874
Başvuru Tarihi 31/7/2013
Karar Tarihi 10/3/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hizmet sürelerinin tespiti istemiyle 9/2/2010 tarihinde açtığı davanın hatalı değerlendirme ve eksik inceleme sonucunda reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle, adil yargılanma ve sosyal güvenlik hakları ile hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 447
30
5521 İş Mahkemeleri Kanunu 1
7
15
506 Sosyal Sigortalar Kanunu 3
2089 Çırak Kalfa ve Ustalık Kanunu 4
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi