TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÜNAL ÖZFUÇUCU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5921)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ünal ÖZFUÇUCU
|
Vekili
|
:
|
Av. Attila ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş
Mahkemesi sıfatıyla) açılan ve reddedilen hizmet süresinin tespiti davasında,
yargılamanın adil ve makul sürede yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın 18.,
36. ve 60. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/5/2013 tarihinde Bodrum 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/11/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
I.4. İkinci Bölümün 12/12/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 8/1/2014 tarihli görüş yazısı
başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili 28/1/2014 tarihli
dilekçesinde, Adalet Bakanlığı görüşüne katılmadığını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade
edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Muğla Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Y.Ç.
aleyhine 24/10/2003 tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi
sıfatıyla) açtığı davada, davalı şahsa ait işyerinde 14/2/1995 ilâ 4/11/1998
tarihleri arasında çalıştığını ileri sürerek, bu süreler arasındaki hizmet
süresinin tespitini talep etmiştir.
8. Mahkemece, 12/5/2011 tarih ve E.2003/636, K.2011/334
sayılı kararla; “başvurucunun davalı şahsa
ait işyerinin bitişiğindeki derneğin üyesi olduğu, bu dönemde başvurucunun
davalı şahsa ait işyerinde görülmesinin ve davalının, başvurucuya bankada işlem
yapması için yetki vermesinin başvurucunun davalıya ait işyerinde iş sözleşmesi
kapsamında çalıştığını göstermeyeceği, başvurucunun tanıklarının, davalıya ait
işyerinde başvurucunun ne iş yaptığını kesin ve tereddütsüz bildirmedikleri, bu
haliyle başvurucunun davalıya ait işerinde işçi-işveren ilişkisi içinde
çalışmadığı” gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar
verilmiştir.
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 18/3/2013
tarih ve E.2011/17449, K.2013/4848 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
10. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, 18/3/2013
tarihinde kesinleşmiştir.
11. Karar, 24/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
13. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
14. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş
Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci
maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç)
işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan
her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli
olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
15. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü
uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve
taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam
olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
16. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/5/2013 tarih ve 2013/5921 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, davalı şahsa ait
işyerinde aralıksız çalışmasına rağmen SGK'ya
bildirim yapılmadığını ve sigorta yaptırılmadığını, bu nedenle emekliliğinin ve
sosyal haklarının etkilendiğini, hizmet süresinin tespiti amacıyla Bodrum 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde 24/10/2003 tarihinde açtığı davanın reddedildiğini,
resmi belgelerinin ve tanık beyanlarının doğru ve eksiksiz
değerlendirilmediğini, işçi lehine yorum yapılmadığını, temyiz üzerine
18/3/2013 tarihinde hükmün onandığını, 10 yıla yakın yargılama sürecinin makul
olmadığını, anılan karar nedeniyle emekli olamadığını belirterek, Anayasa’nın 18.,
36. ve 60. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitini ve
manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi
sıfatıyla) açtığı davanın reddine karar verilmesinin Anayasa'nın 18., 36. ve 60. maddelerinde
düzenlenen haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları
yargılama sonucunda verilen karara yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun, makul
sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası
ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığı İddiası
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu
olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Başvuru konusu olayda
başvurucu, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı hizmet süresinin tespiti
davasında resmi belgelerin ve tanık beyanlarının doğru
ve eksiksiz değerlendirilmediğini, işçi lehine yorum yapılmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Başvurucunun, Bodrum 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri
toplanılmış, başvurucunun tanıkları dinlenmiş, aynı dönemde işyerinde
çalıştığını iddia ettiği tanıkların beyanları alınmış ve başvurucunun
işçi-işveren ilişkisi içinde davalıya ait işyerinde çalıştığının sübuta
ermediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine
Yargıtay 21. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır.
26. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
27. Başvurucunun, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili delillerinin
derece Mahkemesi tarafından değerlendirilmediğine dair iddialarına ilişkin
olarak, Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
29. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu, hizmet süresinin tespiti amacıyla açtığı
davanın yaklaşık 10 yılda, makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Adalet Bakanlığı, 18/1/2014 tarihli görüşünde, makul
sürede yargılanma hakkına ilişkin görüş sunulmasına gerek görülmediğini,
başvurucunun diğer iddialarının delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğunu, başvurucunun iddialarının derece
Mahkemesince değerlendirildiğini bildirmiştir.
32. Adalet Bakanlığının görüşüne karşı başvurucu, Adalet
Bakanlığı görüşüne katılmadığını, Derece Mahkemesince usul ve yasaya uygun
değerlendirme yapılmadığını belirtmiştir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
34. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
35. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
36. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
37. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesine dayanarak
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHS'in 6. maddesi
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorum yaparak
Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan alt ilke ve hakları adil yargılanma
hakkı kapsamında kabul etmektedir (AYM, E.2011/43, K.2012/10, 19/1/2012).
38. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
39. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, hizmet süresinin tespiti davasının çözümüne yönelik olarak 5521
ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
40. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
41. Davanın koşulları ve karmaşıklığı, yargılamanın kaç
dereceli olduğu, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve
davranışlar, ilgili kamu makamlarının yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaati ile davanın başvurucu
açısından taşıdığı önem ve değer gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır (B. No:
2013/772, 7/11/2013, § 57).
42. Makul süre incelemesinde;
yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava
kapsamının veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların
genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki
etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat
ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle
ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar
ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip
gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce
gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine
ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 42-46).
43. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş
akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
44. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
45. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. Başvurucunun hizmet süresinin tespit edilmesi için derhal bir
yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle
iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekir.
46. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
basit yargılama usulü getirilmiştir. İş hukuku uyuşmazlığı niteliğindeki hizmet
süresinin tespiti amacıyla açılan davada takip edilmesi gereken yargılama usulü
de 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit
yargılama usulü olmuştur.
47. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
48. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, hizmet
süresinin tespiti amacıyla açılan davanın başvurucu için taşıdığı değer ve
başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak yargılama sürecindeki
gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların
gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam
etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
24/10/2003 tarihidir.
50. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
51. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52).
52. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 24/10/2003 tarihinde
Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, hizmet süresinin tespitini
talep etmiştir. Mahkemece, tensip zaptının düzenlenmesinden sonra nihai kararın
verildiği 12/5/2011 tarihine kadar 29 duruşma yapılmıştır. Mahkemece bu sürede
tarafların delilleri toplanmış, tanıkların beyanları alınmış, başvurucunun
çalıştığını iddia ettiği dönemde davalıya ait işyerinde çalışan tanıklar
dinlenmiş, tanık beyanının alınması için Pendik Asliye Hukuk Mahkemesine
talimat yazılmıştır. Tüm bu delillerin tamamlanmasından sonra 24/5/2010 tarihli
duruşmada Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine talimat yazılarak bilirkişi raporu
alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi raporu 3/3/2011 tarihli duruşmada
okunmuş, raporda, başvurucunun 14/2/1995 ilâ 4/11/1998 tarihleri arsında
davalıya ait işyerinde hizmet akdiyle çalıştığı ve bu süredeki çalışmalarının SGK'ya bildirilmediği belirtilmiştir. Mahkemece, tarafların
rapora karşı beyanlarının alınmasından sonra, 12/5/2011 tarihinde davanın
reddine karar verilmiştir. Yargılama süresince başvurucu vekilinin mazeret bildirmediği
ve yargılamanın uzamasına sebebiyet veren fiilinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
53. Başvurucu tarafından 24/10/2003 tarihinde açılan davada
12/5/2011 tarihli karara kadar 7 yıl 6 ay 18 gün yargılamanın devam ettiği, 3
aydan fazla aralıklarla duruşma yapıldığı belirlenmiştir. Kararın temyizi
üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 18/3/2013 tarihinde hüküm onanarak aynı
tarihte kesinleşmiştir. Dolayısıyla temyiz incelemesinde geçen süre, 1 yıl 10
ay 6 gündür. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın toplam 9 yıl
4 ay 24 gün sürdüğü anlaşılmaktadır.
54. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
hizmet süresinin tespiti davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
55. Başvurunun konusu olan hizmet süresinin tespiti davasında
yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece
mahkemesince uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, bilirkişi raporu alındığı,
temyiz süreciyle beraber makul olmayan uzun bir süre olan 9 yıl 4 ay 24 günde
yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. Hizmet süresinin tespiti davasının
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.
56. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitini, emekli maaşı kaybı, kıdem tazminatı ve
diğer işçilik alacakları ile uğradığı tüm zararları karşılığı toplam,
158.713,00 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir.
58. Adalet Bakanlığı, başvurucunun tazminat talebi konusunda
değerlendirme yapmamıştır.
59. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucu, hak ihlalinin giderilmesi için toplam
158.713,00 TL tazminat talep etmiştir. Başvurucu tarafından açılan hizmet
süresinin tespiti davası, makul olmayan bir süre olan 9 yıl 4 ay 24 gün sonra
sonuçlanmıştır. Dolayısıyla uyuşmazlığın niteliği ve başvurucunun kişisel
yararı göz önünde bulundurulduğunda başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren
6.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. Yargılamanın sonucuna ilişkin adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 6.650,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
3/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.