TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN ELÇİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6398)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan ELÇİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yetkisiz
mahkemece, talep ettiği hususlar araştırılmadan karar verildiğini ve tutukluluk
süresinin makul süreyi aştığını bu nedenle adil yargılanma ile kişi özgürlüğü
ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/8/2013 tarihinde
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 21/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 17/5/2008
tarihinde sahtecilik ve hırsızlık suçlarından gözaltına alınmış ve tutuklama
talebiyle sevk edildiği Kemer Sulh Ceza Mahkemesinin 19/5/2008 tarih ve 2008/56
sorgu sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
6. Başvurucu ayrıca Kemer Sulh
Ceza Mahkemesinin 13/2/2009 tarih ve 2009/15 sorgu sayılı kararıyla yağma ve
kasten öldürme suçlarından tutuklanmıştır.
7. Antalya Cumhuriyet
Başsavcılığının 18/8/2008 tarih ve E.2008/14036 sayılı iddianamesi ile
başvurucunun hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali, suç örgütü kurmak ve
yönetmek, nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede
sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu
davası (E.2008/326) açılmıştır.
8. İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının 18/6/2009 tarih ve E.2009/29039 sayılı iddianamesi ile
başvurucunun resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği
iddiasıyla İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası (E.2009/667)
açılmıştır.
9. Antalya Cumhuriyet
Başsavcılığının 20/7/2009 tarih ve E.2009/16688 sayılı iddianamesi ile
başvurucunun suç örgütü kurmak ve yönetmek, yağma, hırsızlık ve kasten öldürme
suçlarını işlediği iddiasıyla Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
(E.2009/365) açılmıştır.
10. Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/8/2009 tarih ve E.2009/365, K.2009/375 sayılı kararı ile
E.2009/365 sayılı dosyanın aynı Mahkemenin E.2008/326 (§ 7) sayılı dosyası
altında birleştirilmesine karar verilmiştir. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
12/11/2009 tarih ve E.2008/326, K.2009/467 sayılı kararı ile görevsizlik kararı
verilerek E.2008/326 sayılı dosyanın İzmir Ağır Ceza Mahkemesine (4/12/2004
tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli)
gönderilmesine karar verilmiştir. Yargılama dosyası İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesine (5271 sayılı Kanun’un mülga 250. maddesi ile görevli) tevzi edilmiş
ve dosya E.2010/12 numarasını almıştır.
11. İzmir 6. Asliye Ceza
Mahkemesinin 12/5/2010 tarih ve E.2009/667, K.2010/443 sayılı kararı ile
E.2009/667 sayılı dosyasının (§ 8), İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/118
sayılı dosyası altında birleştirilmesine ve bu dosyanın da aynı Mahkemenin
15/6/2010 tarih ve E.2010/118, K.2010/168 sayılı kararı ile yine aynı
Mahkemenin E.2010/12 sayılı dosyası altında birleştirilmesine karar verilmiştir.
12. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 28/3/2011 tarih ve E.2010/12, K.2011/59 sayılı kararı ile
başvurucu hakkında suç örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak suçlarından beraat;
diğer suçlar yönünden görevsizlik kararı verilerek dosya Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmiş ve dosyaya E.2011/361 numarası verilmiştir.
13. Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 30/11/2012 tarih ve E.2011/361, K.2012/505 sayılı kararıyla,
başvurucunun teşebbüs aşamasında kalan nitelikli
dolandırıcılık suçundan üç yıl dokuz ay hapis ve 303 gün karşılığı
6.060,00 TL adli para cezası; resmi belgede
sahtecilik suçundan dört yıl altı ay hapis cezası; nitelikli kasten öldürme suçunda
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası; nitelikli
yağma suçundan 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, belli
haklardan yoksun bırakılmasına ve verilen hükümle birlikte tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya aynı tarihte tefhim
edilmiştir.
14. Başvurucunun tutukluluğun
devamına dair 30/11/2012 tarihli karara karşı itiraz yoluna başvurduğuna dair
herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
15. Başvurucunun müdafii, 4/12/2012 tarihli süre tutum dilekçesi ile kararı
temyiz ettiğini bildirmiştir.
16. Gerekçeli kararın yazımı
17/12/2012 tarihinde tamamlanmıştır.
17. Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesince yargılama dosyası, temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmek üzere Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına 20/2/2013
tarihinde gönderilmiştir.
18. Başvurucu, 22/4/2013 tarihli
dilekçesiyle, müdafiinin temyiz dilekçesinden (§ 15)
bağımsız olarak ayrıca temyiz yoluna başvurmuştur.
19. Temyiz incelemesi henüz
sonuçlanmamıştır.
B. İlgili
Hukuk
20. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100.
maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
…
7. (Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) …
yağma (madde 148, 149),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.)
Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan
fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta geçecek süre” kenar başlıklı
102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/8/2013 tarih ve 2013/6398 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, hakkındaki
yargılamanın, suç yeri itibarıyla yetkisiz mahkeme tarafından yapıldığını,
toplanmasını talep ettiği delillerin mahkemece toplanıp incelenmediğini,
kendisini savunmasına izin verilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini; ayrıca tutuklulukta geçen sürenin makul olmadığını, 5271
sayılı Kanun’un 102. maddesindeki sürenin aşıldığını, tutukluluğun gerekçe
gösterilmeksizin devam ettirildiğini, bu nedenle kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kişi
Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Yönünden
24. Başvurucu, gerekçeli kararın
tebliğ edildiği tarihe kadar sanığın tutuklu statüsünde olmasının kural
olduğunu, gerekçeli kararın kendisine 10/7/2013 tarihinde tebliğ edildiğini ve
bu tarihe kadar tutuklu kabul edilmesinin gerektiğini, tutuklulukta geçen
sürenin kanuni süreyi aştığını, tutukluluğun gerekçe gösterilmeksizin devam
ettirildiğini ve bu nedenle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
25. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. ...”
26. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru
süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
27. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı,
bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir
başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
28. Yukarıda belirtilen hükümler
uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine
ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen
hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak
anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin
katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular
açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol
açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan
bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut
başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi
gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
29. Bireysel başvurunun, başvuru
yolu öngörülmüş olması halinde bu yolun tüketildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber, başvuru süresinin başlangıç
tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi
sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü
hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun
kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B.
No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
30. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
31. Ancak başvurucu hali hazırda
tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmü
kesinleşmiş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti
ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır.
Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten
sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
32. Buna karşılık, kişi serbest
bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm
olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu
durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır.
Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği,
bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle
sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte,
tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir
kabulü ifade eden “kanaat”e
bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin
ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü
gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay,
mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir
sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Sözleşme’nin 5.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak
değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Benzer
yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Solmaz/Türkiye,
B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı
yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) tarafından da benimsenmektedir. CGK’nin 12/4/2011 tarih ve E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı
kararında, “hakkında mahkûmiyet hükmü
kurulmakla sanığın atılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit
görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü
olmaktadır.” gerekçesiyle, temyizde geçen sürenin tutukluluk
süresine dâhil edilmeyeceğine karar verilmiştir.
33. Bu nedenle mahkumiyete
ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve
dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin,
itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına
dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması
gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atalay
Öztürk/Türkiye [KK], B. No: 54890/09, 7/1/2014).
34. Somut olayda başvurucu
19/5/2008 tarihinde Kemer Sulh Ceza Mahkemesince tutuklanmış, ilk derece
mahkemesinin mahkûmiyet kararını verdiği 30/11/2012 tarihinde tutukluluk hali
bu anlamda sona ermiştir. Bu karar başvurucuya aynı tarihte tefhim edilmiş
olup, başvurucu, anılan karara karşı itiraz yoluna başvurduğuna dair bilgi veya
belge sunmamıştır. Buna göre, başvurucunun 13/8/2013 tarihinde yapmış olduğu
bireysel başvurunun, bu şikayet yönünden süresi
içerisinde yapıldığının kabul edilmesi mümkün değildir.
35. Öte yandan, her ne kadar
gerekçeli kararın kendisine 10/7/2013 tarihinde tebliğ edildiğini ifade etmekte
ise de başvurucu, daha önce 22/4/2013 tarihli dilekçesiyle kararı müdafiinden bağımsız olarak bizzat temyiz etmiştir.
Başvurucu tarafından yazılan temyiz dilekçesinin başlık kısmında, gerekçeli
kararın esas ve karar numaralarına yer verilmiştir. Gerekçeli karar kendisine
ulaşmadan, karar numarasını bilmesi ve buna göre temyiz dilekçesi yazması
mümkün olmayan başvurucunun, temyiz dilekçesini yazarken gerekçeli karara
muttali olduğu açıktır. Kaldı ki somut olay bakımından nihai karar daha önce
tefhim edildiğinden, gerekçeli kararın tebliğ tarihinin, başvurunun süresinde
yapılıp yapılmadığına ilişkin değerlendirme bakımından bir önemi
bulunmamaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, ihlale
neden olduğu iddia edilen karara ilişkin olarak 30 gün geçtikten sonra yapılan
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “süre aşımı”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkı Yönünden
37. Başvurucu, hakkındaki
yargılamanın, suç yeri itibarıyla yetkisiz mahkeme tarafından yapıldığını,
toplanmasını talep ettiği delillerin mahkemece toplanıp incelenmediğini,
kendisini savunmasına izin verilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
39. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
40. Anılan hükümler uyarınca
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için, ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerekir.
41. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 17-18).
42. Başvurucu hakkındaki dava
derdest olup, temyiz aşamasındadır. Bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikâyet bakımından başvuru yolları henüz tüketilmemiştir.
43. Açıklanan nedenlerle, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ile ilgili olarak kanunda öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1.
Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine yönelik kısmının “süre
aşımı”,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine yönelik kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
3/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.