TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ ÇAKMAK VE ŞEREFNAZ AYGÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5961)
Karar Tarihi: 1/12/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Kamil KAYA
Başvurucu
Ali ÇAKMAK
Vekili
Av. Nezih DAĞDEVİREN
2. Başvurucu
Şerefnaz AYGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumunca (SGK) yaşlılık aylığı bağlanması işleminde sigortalı çalışmaya başlandıktan sonra yapılmış yaş tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının dikkate alınmaması ve 18 yaşından önce sigortalı çalışılan sürelerin, sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmemesi üzerine emeklilik hakkının tespiti için açılan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 25/7/2013 tarihinde Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesi ve 14/1/2014 tarihinde Kayseri 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. 2014/820 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/5961 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/4/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvuruculara 5/5/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı 14/5/2015 ve 18/5/2015 tarihlerinde beyanda bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Birinci başvurucu 1982 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) kapsamında bir işte çalışmaya başlamıştır. Başvurucu, Fatsa Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/10/1983 tarihli ve E.1983/529, K.1983/576 sayılı kararıyla 6/7/1967 olan doğum tarihini 6/3/1963 olarak tashih ettirmiştir.
10. İkinci başvurucu ise 1995 yılında SSK kapsamında bir işte çalışmaya başlamıştır. Başvurucu, Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/12/2009 tarihli ve E.2009/410, K.2009/451 sayılı kararıyla 20/8/1969 olan doğum tarihini 20/8/1955 olarak tashih ettirmiştir.
11. Birinci başvurucu 8/3/2010 tarihinde, ikinci başvurucu ise 17/5/2012 tarihinde kendilerine yaşlılık aylığı bağlanması talebiyle SGK’ya başvurmuşlardır. SGK, aylık bağlanmasında başvurucuların ilk kez sigortalı oldukları tarihlerde nüfus kütüklerinde kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağını ve Mahkemelerce verilen yaş tashihi kararlarının dikkate alınmayacağını belirterek başvurucuların yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli yaş şartını taşımadıkları gerekçesiyle başvuruları reddetmiştir. Birinci başvurucu yönünden sigortalılık süresinin 18 yaşını doldurduğu 6/7/1985 günü (mahkemece yapılmış tashih dikkate alınmaksızın) itibarıyla başladığı belirtilmiştir.
12. Emeklilik taleplerinin reddedilmesi üzerine birinci başvurucu Tekirdağ İş Mahkemesinde, ikinci başvurucu ise Kayseri 1. İş Mahkemesinde emeklilik şartlarının oluştuğunun tespiti için SGK Başkanlığı aleyhine dava açmıştır.
13. Tekirdağ İş Mahkemesi ile Kayseri 1. İş Mahkemesinde görülen davalarda Mahkemeler, SGK’nın işlemlerinde gösterdiği gerekçelere dayanarak davaların reddine karar vermiştir.
14. Tekirdağ İş Mahkemesinin 30/12/2011 tarihli ve E.2011/84, K.2011/416 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Yapılan yargılama, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının ilk kez 02/08/1982 tarihli işe giriş bildirgesi ile SSK kaydının başladığı, [s]igortanın başlamasından sonra [d]avacının 24/10/1983 tarihinde Fatsa Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/10/1983 tarihli kararı ile 06/07/1967 olan doğum tarihinin 06/03/1963 olarak değiştirildiği, [d]avacının 08/03/2010 tarihinde davalı kurumdan maaş tahsis talebinde bulunduğu, [d]avalı kurumca davacının sigorta başlangıç tarihi 06/07/1985 olarak kabul edildiğinden, [t]ahsis talep tarihine kadar 24 yıl 8 ay 2 günlük sigortalılığının bulunduğu ve 5639 gün prim ödemesinin bulunduğu, 506 sayılı [Y]asa’da öngörülen sigortalılık süresinin gerçekleşmemiş olduğu ve ayrıca sigortalılık tescilinden sonraki yaş düzenlemelerinin dikkate alınmayacağı gerekçesiyle tahsis talebinin reddedildiği, [t]araflar arasındaki uyuşmazlığın davacının SSK tescili yapıldıktan sonra doğum tarihinin tashih edilmiş olması nedeniyle sigortalılık işlemlerinde esas alınması gereken doğum tarihinin hangi tarih olduğu ve 18 yaşın altındaki sigortalı çalışmalar ile ilgili sigorta başlangıç tarihinin nasıl tespit edileceği noktasında toplanmakta olup, 506 sayılı [Y]asa’nın 120. maddesine göre ve 5510 sayılı [Y]asa’nın 50. maddesine göre ilk sigortalı işe girdikten sonra mahkemece düzeltilen doğum tarihi SSK'ca yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınmaz hükmü mevcut olup, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalılarına ilişkin işlemlerde sigortalının ilk defa tescil edildiği tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas alındığı kabul edilmiş olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09/10/2002 tarihli 2002/21-761 esas 2002/777 karar sayılı kararı ile 23/02/2005 tarihli 2005/10-70 esas 2005/101 karar sayılı kararlarında da benzer nitelikte karar verildiği anlaşılmakta olup, davacının 02/08/1982 tarihindeki ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde doğum tarihi 06/07/1967 olarak kayıtlı olup, emeklilik işlemlerinde bu tarihin esas alınması yönündeki kurum işleminin yerinde olduğu. 506 sayılı [Y]asa’nın 60. maddesinin G bendi gereğince de 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına tabi olanların sigortalılık süresinin 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edileceği, [a]ncak bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin prim ödeme gün sayısına dahil edileceği, 506 sayılı [Y]asa’nın geçici 54. maddesinde ise 01/04/1981 tarihinden önce tescil edilenlerde aynı [Y]asa’nın 60. maddesinin G fıkrasının hükmünün uygulanmayacağı düzenlenmiş olup, buna göre davacının ilk tescil tarihindeki doğum tarihi olan 06/07/1967 tarihi esas alındığında 18 yaşını doldurduğu 06/07/1985 tarihinin sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu, [d]avacının 18 yaşından önceki primi ödenmiş sigortalılık süresi ile birlikte toplam 5639 gün prim ödemesinin bulunduğu, [d]avacının 18 yaşını doldurduğu 06/07/1985 tarihi itibariyle sigortalılığı başlatıldığı takdirde yaşlılık aylığı şartlarının belirlendiği 506 sayılı [Y]asa’nın geçici 81. maddesine göre 23/05/2002 tarihi davacının 19 yıl 9 aylık sigortalılık süresinin bulunduğu, 81. maddenin C bendi gereğince 25 yıllık sigortalılık süresi 47 yaş ve 5150 gün prim ödeme şartlarına tabi olduğu, 06/07/1967 olan ( düzeltme dikkate alınmaksızın ) doğum tarihine göre tahsis talep tarihi olan 08/03/2010 tarihinde davacının 42 yaşında olduğu, [t]ahsis tarihinde 5150 gün prim ödeme şartını yerine getirdiği, [s]igorta başlangıç tarihinin 06/07/1985 olarak kabul edilmesi nedeniyle tahsis talep tarihi[n]de 24 yıl 8 ay 2 günlük sigortalılık süresinin bulunduğu, [d]olayısıyla 25 yıllık sigortalılık süresi şartını yerine getirmediği, [b]u nedenlerle davacının yaşlılık aylığı bağlanması için 506 sayılı [Y]asa’nın 81. maddesinde öngörülen 47 yaş ve 25 yıllık sigortalılık süresi şartlarını yerine getirmediği anlaşıldığından, davalı kurumun davacının tahsis talebini reddetmesinde her hangi bir yasaya aykırı yön olmadığı görülmekle, davacının talebi haklı ve yerinde görülmediğinden davanın reddine karar verilmesi cihetine gidilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
15. Kayseri 1. İş Mahkemesinin 5/12/2012 tarihli ve E.2012/399, K.2012/677 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Tarafların iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi ile her ne kadar davacı tarafça mahkemece yapılan yaş tashihine istinaden hak kazandığı yaşlılık aylığının bağlanmasını talep etmiş ise de mahkemece verilen yaş tashihine ilişkin kararın, davacının sigortalı çalışmaya başladığı tarihten sonra verilmiş olması nedeniyle 5510 sayılı [K]anun’un 57/3. maddesine göre emeklilik işlemlerinde esas alınması mümkün olmadığından kurum işlemi yasalara uygundur. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
16. Anılan kararlar sırasıyla Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 3/5/2013 tarihli ve E.2012/5810, K.2013/9246 sayılı; Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 23/12/2013 tarihli ve E.2012/24191, K.2013/24658 sayılı ilamlarıyla onanmıştır.
17. Yargıtay onama ilamı birinci başvurucuya 28/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve bireysel başvuru 25/7/2013 tarihinde yapılmıştır. İkinci başvurucu ise onama ilamını 9/1/2014 tarihinde tebellüğ etmiş ve 14/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 38. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı; sigortalının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanununa, mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edilir. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklıdır.
Bu Kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.”
19. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 60. maddesi şöyledir:
“Yaşlılık aylığından yararlanma esas ve şartları aşağıda gösterilmiştir:
…
G) Bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak, bu tarihten önceki süreler için ödenen Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.
…”
20. 506 sayılı mülga Kanun’un geçici 54. maddesi şöyledir:
“01/04/1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında 60 ıncı maddenin (G) fıkrası hükmü uygulanmaz.”
21. 5510 sayılı Kanun'un 57. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı Kanun ve mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Kanun ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlara, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tâbi sandıklara veya bu Kanuna göre ilk defa malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olduğu tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının bu Kanuna göre ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının ise nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas alınır.
İş kazası, meslek hastalığı, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların bu Kanuna ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılmış kanunlara tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş düzeltmeleri dikkate alınmaz.”
22. 506 sayılı mülga Kanun'un 120. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.
İş kazalarıyla meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya 506 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz.”
23. Anayasa Mahkemesinin, 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan bir itiraz başvurusuna ilişkin 18/1/2005 tarihli ve E.2005/4, K.2005/7 sayılı kararı şöyledir:
“Devletin, personel politikasını belirlemede büyük önemi olan emeklilik düzenini, aktüeryal dengeleri gözeterek bilimsel verilere göre belirlemesi ve buna göre gerekli yasal düzenlemeleri yapması doğaldır. Devletin bilimsel verilere dayanarak kurduğu bu düzenin korunması Anayasa'nın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının güvenceye alınması için de zorunlu bir gerekliliktir. Nesnel ve sürekli kurallarla sağlam ve sağlıklı temellere oturtulmayan bir sosyal güvenlik kuruluşunun, mahkeme kararları ile alınan yaş düzeltmeleri sonucu ortaya çıkan erken emeklilik gibi nedenlerle aktüeryal dengesinin bozulması, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülemez bir duruma gelmesine sebep olabilir.
Sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak çalışılmaya başlanıldığı tarihten sonraki yaş düzeltmelerinin dikkate alınmayacağını öngören itiraz konusu kuralın, sosyal güvenlik sisteminin kimi aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi amacına yönelik olarak düzenlendiği kuşkusuzdur. Burada yargı kararı hukuksal olarak değerini ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden sonuç doğurmamaktadır.
Öte yandan, yasa önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
İtiraz konusu kural, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışanlardan ilk defa çalışmaya başladıkları tarihten sonra yaş düzeltmesi yaptıranlar arasında farklılık yaratmadığından eşitlik ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 10., 60. ve 138. maddelerine aykırı olmadığından istemin reddi gerekir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların 25/7/2013 tarihli ve 2013/5961 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; kendilerine yaşlılık aylığı bağlanması için SGK’ya başvuru yaptıklarını ancak sigortalı çalışmaya başladıkları tarihten sonra yaş tashihi yaptırdıkları gerekçesiyle taleplerinin reddedildiğini, yaş düzeltme işlemlerinin gerçek olduğunu, ellerinde yaş tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararları bulunmasına rağmen bu kararların emeklilikte dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığını, bunun yanı sıra 18 yaşından önce sigortalı çalıştıkları sürelerin sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmediğini, bunun üzerine emeklilik haklarının tespiti için açtıkları davanın ilgili Kanun hükümleri yanlış uygulanarak reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 11., 36., 60., 123. ve 138. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, yaşlarının tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının emeklilikte dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığını ve 18 yaşından önce sigortalı çalıştıkları sürelerin, sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmemesi üzerine açtıkları davanın ilgili Kanun hükümleri yanlış uygulanarak reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 11., 36., 60., 123. ve 138. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri görülmüştür.
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16 ). Bu nedenle başvurucuların yaşlarının tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının uygulanmadığına ilişkin iddiaları, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucu Ali Çakmak’ın 18 yaşından önce sigortalı olarak çalıştığı sürelerin, sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmemesi üzerine açtığı davanın ilgili Kanun hükümleri yanlış uygulanarak reddedilmesine ilişkin iddiası, yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yöneliktir. Bu iddia da adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu Ali Çakmak’ın, Emekliliğe Esas Sigortalılık Süresinin Hatalı Hesaplandığı İddiası Yönünden
28. Başvurucu Ali Çakmak, 18 yaşından önce sigortalı olarak çalıştığı sürelerin emekliliğe esas sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmediğini, 506 sayılı mülga Kanun’un geçici 81. maddesinde düzenlenen emeklilikte kademeli geçişe ilişkin hükümlerin kendisi hakkında adil ve yasaya uygun biçimde uygulanmadığını, anılan hükümde 18 yaş öncesinde çalışılan sürelerin dikkate alınmayacağına ilişkin düzenleme bulunmadığını belirterek emeklilik hakkının tespiti için açtığı davanın reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesi tarafından incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Başvuru konusu olayda başvurucu Ali Çakmak, 18 yaşından önce sigortalı olarak çalıştığı sürelerin emekliliğe esas sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmesi gerektiğini, kanunlarda buna engel bir düzenleme olmadığını ileri sürmüş; İlk Derece Mahkemesi ise 506 sayılı mülga Kanun’un 60. maddesinin (G) fıkrası uyarınca 18 yaşından önce sigortalı olarak çalışılan sürelerin emekliliğe esas sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilemeyeceği, dolayısıyla SGK tarafından yapılan işlemin usule ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir (bkz. § 14). Anılan hükme benzer düzenlemenin, yürürlükte olan 5510 sayılı Kanun’un 38. maddesinin ikinci fıkrasında da mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 506 sayılı mülga Kanun’un geçici 54. maddesinde 1/4/1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında aynı Kanun’un 60. maddesinin (G) fıkrası hükmünün uygulanmayacağı belirtilmiş ise de başvurucu Ali Çakmak’ın belirtilen tarihten sonra (1982 yılında) SSK kapsamında bir işte çalışmaya başladığı dikkate alındığında bu madde kapsamında olmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesi kararında bu yönüyle bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik söz konusu değildir.
34. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucu Ali Çakmak tarafından ileri sürülen bu iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
36. Başvurucuların, sigortalı çalışmaya başladıktan sonra yapmış oldukları yaş tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının yaşlılık aylığı bağlanması işleminde dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığı, bunun üzerine açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği konusundaki şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
37. Başvurucular, ellerinde yaş tashihine ilişkin kesinleşmiş Mahkeme kararları bulunmasına rağmen bu kararların emeklilikte dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığını, bu nedenle açtıkları davaların reddedilmesiyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Bakanlığın görüş yazısında, adil yargılanma hakkının aynı zamanda kararların icrasına da uygulandığı, bir mahkeme tarafından verilen hükmün yerine getirilmesinin yargılamanın bütünleyici bir parçası olarak görülmesi gerektiği, başvurucuların haklarına yapılan müdahalenin kaynağı olan kanun maddelerinde emeklilik işleminin hesaplanmasında sigortalılık başladıktan sonra yapılan yaşa ilişkin düzeltmelerin dikkate alınmayacağının düzenlendiği, yasa koyucu tarafından bu şekilde bir düzenleme yapılmasının amacının, kişilerin sosyal güvencesinin temelini oluşturan emeklilik sisteminin aktüeryal dengelerini gözeterek bilimsel verilere uygun ve sürdürülebilir bir sistem oluşturma ve kötü niyetli kişiler tarafından kanuna karşı hile ile hak kazanmaların önlenmesi olduğu, başvurucuların yaşlarının tashihine ilişkin Mahkeme kararlarının sigortalılık sürecinde gerçekleştiği ifade edilerek başvurucuların şikâyetleri incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
39. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı başvuru dilekçelerindeki iddialarını tekrar etmişlerdir.
40. Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
41. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
43. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
44. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
45. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/ Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
46. Yargı kararlarının uygulanması “mahkemeye erişim hakkı” kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir. Ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde “mahkemeye erişim hakkı” da anlamını yitirir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
47. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme’nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No:59 498/00, 7/5/2002, § 34).
48. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının -sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil- aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/ Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, § 54).
49. Öte yandan mahkemeye erişme hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM’e göre bu hak, Sözleşme’nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan herhangi bir hakkın gerçek kapsamını sınırlayan hudutlardan başka, örtülü olarak izin verilen sınırlandırmalara da tabidir. Uygulanacak olan sınırlandırmaların, bireylerin başvurularını bu hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve ölçüde kısıtlamaması gerekir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 38). Ayrıca bir sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurulmalıdır. Aksi takdirde sınırlama, mahkemeye erişim hakkı ile bağdaşmaz (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 50, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 40).
50. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemeye erişim hakkı açısından herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39).
51. Bu noktada kesin hüküm niteliğini haiz bir yargı kararının yerine getirilmesi sonucunda oluşan yeni durumların bazı hukuki konular yönünden sonuç doğurmamasının, bu yargı kararının uygulanmadığı anlamına gelmeyeceğinin dikkate alınması gerekir. Zira bir dava sonunda yargı merciince verilen karardaki hükmün yerine getirilmesiyle birlikte bu karar icra edilmiş yani uygulanmış olacaktır. Kararın icrasına bağlı sonuçların bu davayla ilgili olmayan kişiler veya konular yönünden sonuç doğurmaması, bu kararın uygulanmadığı şeklinde yorumlanamaz.
52. 5510 sayılı Kanun’un 57. ve 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkralarında malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının bu sigortalara tabi olduğu tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağı, sigortalıların ilk defa çalışmaya başladıkları tarihten sonraki yaş düzeltmelerinin dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. Somut olayda birinci başvurucu 1982 yılında SSK kapsamında bir işte çalışmaya başlamış, 1983 yılında doğum tarihini tashih ettirmiştir. İkinci başvurucu da 1995 yılında SSK kapsamında bir işte çalışmaya başlamış, 2009 yılında doğum tarihini düzelttirmiştir. SGK ve Mahkemeler, anılan hükümler gereğince başvurucuların ilk kez sigortalı oldukları tarihlerde nüfus kütüklerinde kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağını ve sigortalı çalışmaya başladıkları tarihten sonra Mahkemelerce verilen yaş tashihi kararlarının dikkate alınmayacağını belirterek başvurucuların yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli yaş şartını taşımadıkları gerekçesiyle emeklilik taleplerini reddetmiştir.
53. Başvurucular, yaşlarının düzeltilmesine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının emeklilik işlemlerinde dikkate alınmamasıyla bu kararların uygulanamamış olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucuların iddialarına konu mahkeme kararları, nüfus kütüklerindeki kayıtların düzeltilmesine ilişkin olup bu davalarda nüfus kayıtlarının gerçek duruma uygun hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Somut olay açısından Mahkemelerce başvurucuların nüfus kayıtlarındaki doğum tarihlerinin gerçek durumlarına uygun şekilde düzeltilmesine karar verilmiş, bu kayıtlar nüfus idaresince karar doğrultusunda değiştirilmiş ve bu şekilde anılan kararlar icra edilmiştir.
54. Başvurucuların yaşlarının düzeltilmesine ilişkin Mahkeme kararlarının 5510 sayılı Kanun’un 57. ve 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç doğurmaması, kararların uygulanmadığı ya da hukuksal değerini ve geçerliliğini kaybettiği anlamına gelmez. Emeklilik işlemlerinde, SSK'ya tabi olarak çalışılmaya başlanıldığı tarihteki nüfus kütüğünde kayıtlı olunan doğum tarihinin esas alınmasını öngören anılan kuralların, emeklilik düzeninin aktüeryal dengeler gözetilerek bilimsel verilere göre belirlenmesi ve sosyal güvenlik sisteminin birtakım aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi amacına yönelik olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Burada yargı kararları hukuksal olarak değerini ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden sonuç doğurmamaktadır.
55. Başvuru konusu uyuşmazlıkta uygulama yeri bulan 5510 sayılı Kanun’un 57. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile benzer düzenlemeler içeren 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan itiraz başvuruları üzerine Anayasa Mahkemesi, anılan hükümlerin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir (bkz. § 23; AYM, E.2008/64, K.2008/129, 19/11/2008).
56. Bu değerlendirmeler neticesinde başvurucuların, yaşlarının düzeltilmesine ilişkin Mahkeme kararları doğrultusunda nüfus idaresinin nüfus kayıtlarını düzeltmesiyle birlikte anılan kararların icra edilmiş olduğu; bu kararların ilgili mevzuat hükümleri uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç doğurmamasının, kararların uygulanmadığı ya da hukuksal değerini ve geçerliliğini kaybettiği şeklinde yorumlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Emekliliğe esas sigortalılık süresinin hatalı hesaplandığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına
1/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.