TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ÇAKMAK VE ŞEREFNAZ AYGÜL
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5961)
|
|
Karar Tarihi: 1/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Kamil
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ÇAKMAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezih DAĞDEVİREN
|
2. Başvurucu
|
:
|
Şerefnaz
AYGÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumunca (SGK) yaşlılık aylığı
bağlanması işleminde sigortalı çalışmaya başlandıktan sonra yapılmış yaş
tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının dikkate alınmaması ve 18
yaşından önce sigortalı çalışılan sürelerin, sigortalılık süresinin hesabına
dâhil edilmemesi üzerine emeklilik hakkının tespiti için açılan davanın reddine
karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 25/7/2013 tarihinde Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesi
ve 14/1/2014 tarihinde Kayseri 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. 2014/820 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden
hukuki irtibatı nedeniyle 2013/5961 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yürütülmesine karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlık, görüşünü 27/4/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvuruculara 5/5/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne
karşı 14/5/2015 ve 18/5/2015 tarihlerinde beyanda bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Birinci başvurucu 1982 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK)
kapsamında bir işte çalışmaya başlamıştır. Başvurucu, Fatsa Asliye Hukuk
Mahkemesinin 24/10/1983 tarihli ve E.1983/529, K.1983/576 sayılı kararıyla
6/7/1967 olan doğum tarihini 6/3/1963 olarak tashih ettirmiştir.
10. İkinci başvurucu ise 1995 yılında SSK kapsamında bir işte
çalışmaya başlamıştır. Başvurucu, Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
10/12/2009 tarihli ve E.2009/410, K.2009/451 sayılı kararıyla 20/8/1969 olan
doğum tarihini 20/8/1955 olarak tashih ettirmiştir.
11. Birinci başvurucu 8/3/2010 tarihinde, ikinci başvurucu ise
17/5/2012 tarihinde kendilerine yaşlılık aylığı bağlanması talebiyle SGK’ya başvurmuşlardır. SGK, aylık bağlanmasında
başvurucuların ilk kez sigortalı oldukları tarihlerde nüfus kütüklerinde
kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağını ve Mahkemelerce verilen yaş
tashihi kararlarının dikkate alınmayacağını belirterek başvurucuların yaşlılık
aylığı bağlanması için gerekli yaş şartını taşımadıkları gerekçesiyle
başvuruları reddetmiştir. Birinci başvurucu yönünden sigortalılık süresinin 18
yaşını doldurduğu 6/7/1985 günü (mahkemece yapılmış tashih dikkate
alınmaksızın) itibarıyla başladığı belirtilmiştir.
12. Emeklilik taleplerinin reddedilmesi üzerine birinci
başvurucu Tekirdağ İş Mahkemesinde, ikinci başvurucu ise Kayseri 1. İş
Mahkemesinde emeklilik şartlarının oluştuğunun tespiti için SGK Başkanlığı
aleyhine dava açmıştır.
13. Tekirdağ İş Mahkemesi ile Kayseri 1. İş Mahkemesinde görülen
davalarda Mahkemeler, SGK’nın işlemlerinde gösterdiği
gerekçelere dayanarak davaların reddine karar vermiştir.
14. Tekirdağ İş Mahkemesinin 30/12/2011 tarihli ve E.2011/84,
K.2011/416 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Yapılan yargılama, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya
kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının ilk kez 02/08/1982 tarihli işe
giriş bildirgesi ile SSK kaydının başladığı, [s]igortanın
başlamasından sonra [d]avacının 24/10/1983 tarihinde
Fatsa Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/10/1983 tarihli kararı ile 06/07/1967 olan
doğum tarihinin 06/03/1963 olarak değiştirildiği, [d]avacının
08/03/2010 tarihinde davalı kurumdan maaş tahsis talebinde bulunduğu, [d]avalı
kurumca davacının sigorta başlangıç tarihi 06/07/1985 olarak kabul
edildiğinden, [t]ahsis talep tarihine kadar 24 yıl 8
ay 2 günlük sigortalılığının bulunduğu ve 5639 gün prim ödemesinin bulunduğu,
506 sayılı [Y]asa’da öngörülen sigortalılık süresinin
gerçekleşmemiş olduğu ve ayrıca sigortalılık tescilinden sonraki yaş
düzenlemelerinin dikkate alınmayacağı gerekçesiyle tahsis talebinin
reddedildiği, [t]araflar arasındaki uyuşmazlığın
davacının SSK tescili yapıldıktan sonra doğum tarihinin tashih edilmiş olması
nedeniyle sigortalılık işlemlerinde esas alınması gereken doğum tarihinin hangi
tarih olduğu ve 18 yaşın altındaki sigortalı çalışmalar ile ilgili sigorta
başlangıç tarihinin nasıl tespit edileceği noktasında toplanmakta olup, 506
sayılı [Y]asa’nın 120. maddesine göre ve 5510 sayılı
[Y]asa’nın 50. maddesine göre ilk sigortalı işe
girdikten sonra mahkemece düzeltilen doğum tarihi SSK'ca
yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınmaz hükmü mevcut olup, malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortalılarına ilişkin işlemlerde sigortalının ilk defa
tescil edildiği tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas
alındığı kabul edilmiş olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09/10/2002 tarihli
2002/21-761 esas 2002/777 karar sayılı kararı ile 23/02/2005 tarihli 2005/10-70
esas 2005/101 karar sayılı kararlarında da benzer nitelikte karar verildiği
anlaşılmakta olup, davacının 02/08/1982 tarihindeki ilk defa sigortalı olarak
çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde doğum tarihi 06/07/1967 olarak
kayıtlı olup, emeklilik işlemlerinde bu tarihin esas alınması yönündeki kurum
işleminin yerinde olduğu. 506 sayılı [Y]asa’nın 60.
maddesinin G bendi gereğince de 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortasına tabi olanların sigortalılık süresinin 18 yaşını doldurdukları
tarihte başlamış kabul edileceği, [a]ncak bu tarihten
önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin
prim ödeme gün sayısına dahil edileceği, 506 sayılı [Y]asa’nın
geçici 54. maddesinde ise 01/04/1981 tarihinden önce tescil edilenlerde aynı
[Y]asa’nın 60. maddesinin G fıkrasının hükmünün
uygulanmayacağı düzenlenmiş olup, buna göre davacının ilk tescil tarihindeki
doğum tarihi olan 06/07/1967 tarihi esas alındığında 18 yaşını doldurduğu
06/07/1985 tarihinin sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmesinin usul ve
yasaya uygun olduğu, [d]avacının 18 yaşından önceki
primi ödenmiş sigortalılık süresi ile birlikte toplam 5639 gün prim ödemesinin
bulunduğu, [d]avacının 18 yaşını doldurduğu
06/07/1985 tarihi itibariyle sigortalılığı başlatıldığı takdirde yaşlılık
aylığı şartlarının belirlendiği 506 sayılı [Y]asa’nın
geçici 81. maddesine göre 23/05/2002 tarihi davacının 19 yıl 9 aylık
sigortalılık süresinin bulunduğu, 81. maddenin C bendi gereğince 25 yıllık
sigortalılık süresi 47 yaş ve 5150 gün prim ödeme şartlarına tabi olduğu,
06/07/1967 olan ( düzeltme dikkate alınmaksızın ) doğum tarihine göre tahsis
talep tarihi olan 08/03/2010 tarihinde davacının 42 yaşında olduğu, [t]ahsis tarihinde 5150 gün prim ödeme şartını yerine
getirdiği, [s]igorta başlangıç tarihinin 06/07/1985
olarak kabul edilmesi nedeniyle tahsis talep tarihi[n]de 24 yıl 8 ay 2 günlük
sigortalılık süresinin bulunduğu, [d]olayısıyla 25
yıllık sigortalılık süresi şartını yerine getirmediği, [b]u nedenlerle
davacının yaşlılık aylığı bağlanması için 506 sayılı [Y]asa’nın
81. maddesinde öngörülen 47 yaş ve 25 yıllık sigortalılık süresi şartlarını
yerine getirmediği anlaşıldığından, davalı kurumun davacının tahsis talebini
reddetmesinde her hangi bir yasaya aykırı yön olmadığı görülmekle, davacının
talebi haklı ve yerinde görülmediğinden davanın reddine karar verilmesi cihetine
gidilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
15. Kayseri 1. İş Mahkemesinin 5/12/2012 tarihli ve E.2012/399,
K.2012/677 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Tarafların iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamının birlikte
değerlendirilmesi ile her ne kadar davacı tarafça mahkemece yapılan yaş
tashihine istinaden hak kazandığı yaşlılık aylığının bağlanmasını talep etmiş
ise de mahkemece verilen yaş tashihine ilişkin kararın, davacının sigortalı
çalışmaya başladığı tarihten sonra verilmiş olması nedeniyle 5510 sayılı [K]anun’un 57/3. maddesine göre emeklilik işlemlerinde esas
alınması mümkün olmadığından kurum işlemi yasalara uygundur. Bu nedenle davanın
reddine karar verilmesi sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
16. Anılan kararlar sırasıyla Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin
3/5/2013 tarihli ve E.2012/5810, K.2013/9246 sayılı; Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 23/12/2013 tarihli ve E.2012/24191, K.2013/24658 sayılı ilamlarıyla
onanmıştır.
17. Yargıtay onama ilamı birinci başvurucuya 28/6/2013 tarihinde
tebliğ edilmiş ve bireysel başvuru 25/7/2013 tarihinde yapılmıştır. İkinci
başvurucu ise onama ilamını 9/1/2014 tarihinde tebellüğ etmiş ve 14/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun 38. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında
dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı; sigortalının, mülga
2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanununa, mülga 4/2/1957
tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında
Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa, 2/9/1971
tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununa, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri
Sosyal Sigortalar Kanununa, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa ve
8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa,
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci
maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih
olarak kabul edilir. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri
saklıdır.
Bu
Kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını
doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu tarihten önceki süreler için
ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.”
19. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun 60. maddesi şöyledir:
“Yaşlılık aylığından
yararlanma esas ve şartları aşağıda gösterilmiştir:
…
G) Bu maddenin
uygulanmasında; 18 yaşından önce Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına tabi olanların
sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir.
Ancak, bu tarihten önceki süreler için ödenen Malullük, Yaşlılık ve Ölüm
Sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.
…”
20. 506 sayılı mülga Kanun’un geçici 54. maddesi şöyledir:
“01/04/1981
tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar
hakkında 60 ıncı maddenin (G) fıkrası hükmü
uygulanmaz.”
21. 5510 sayılı Kanun'un 57. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
“Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile
ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının,
mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı Kanun ve mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900
sayılı Kanun ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479
sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli
ve 2926 sayılı ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlara, 17/7/1964 tarihli
ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tâbi
sandıklara veya bu Kanuna göre ilk defa malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olduğu tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı
bulunan doğum tarihleri, sigortalının bu Kanuna göre ilk defa çalışmaya
başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının ise nüfus kütüğüne ilk olarak
yazılan doğum tarihleri esas alınır.
İş
kazası, meslek hastalığı, malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş
kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit
edildiği veya sigortalıların bu Kanuna ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılmış
kanunlara tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş
düzeltmeleri dikkate alınmaz.”
22. 506 sayılı mülga Kanun'un 120. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
“Malullük,
Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin
uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının
yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi
olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan
doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya
başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan
doğum tarihleri esas tutulur.
İş
kazalarıyla meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından gelir
ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya
meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya
sigortalıların yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya 506
sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak ilk defa
çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz.”
23. Anayasa Mahkemesinin, 506 sayılı mülga Kanun’un 120.
maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan bir
itiraz başvurusuna ilişkin 18/1/2005 tarihli ve E.2005/4, K.2005/7 sayılı
kararı şöyledir:
“Devletin,
personel politikasını belirlemede büyük önemi olan emeklilik düzenini, aktüeryal dengeleri gözeterek bilimsel verilere göre
belirlemesi ve buna göre gerekli yasal düzenlemeleri yapması doğaldır. Devletin
bilimsel verilere dayanarak kurduğu bu düzenin korunması Anayasa'nın 60.
maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının güvenceye alınması için de zorunlu
bir gerekliliktir. Nesnel ve sürekli kurallarla sağlam ve sağlıklı temellere
oturtulmayan bir sosyal güvenlik kuruluşunun, mahkeme kararları ile alınan yaş
düzeltmeleri sonucu ortaya çıkan erken emeklilik gibi nedenlerle aktüeryal dengesinin bozulması, sosyal güvenlik sisteminin
sürdürülemez bir duruma gelmesine sebep olabilir.
Sosyal
güvenlik kurumlarına tabi olarak çalışılmaya başlanıldığı tarihten sonraki yaş
düzeltmelerinin dikkate alınmayacağını öngören itiraz konusu kuralın, sosyal
güvenlik sisteminin kimi aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi amacına yönelik
olarak düzenlendiği kuşkusuzdur. Burada yargı kararı hukuksal olarak değerini
ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden sonuç doğurmamaktadır.
Öte
yandan, yasa önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına
gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik
ilkesi zedelenmez.
İtiraz
konusu kural, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışanlardan
ilk defa çalışmaya başladıkları tarihten sonra yaş düzeltmesi yaptıranlar
arasında farklılık yaratmadığından eşitlik ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 10., 60. ve 138. maddelerine aykırı
olmadığından istemin reddi gerekir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucuların 25/7/2013 tarihli ve 2013/5961 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; kendilerine yaşlılık aylığı bağlanması için SGK’ya başvuru yaptıklarını ancak sigortalı çalışmaya
başladıkları tarihten sonra yaş tashihi yaptırdıkları gerekçesiyle taleplerinin
reddedildiğini, yaş düzeltme işlemlerinin gerçek olduğunu, ellerinde yaş tashihine
ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararları bulunmasına rağmen bu kararların
emeklilikte dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığını, bunun yanı sıra 18
yaşından önce sigortalı çalıştıkları sürelerin sigortalılık süresinin hesabına
dâhil edilmediğini, bunun üzerine emeklilik haklarının tespiti için açtıkları
davanın ilgili Kanun hükümleri yanlış uygulanarak reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 11., 36., 60., 123. ve 138. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların,
yaşlarının tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının emeklilikte
dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığını ve 18 yaşından önce sigortalı
çalıştıkları sürelerin, sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmemesi
üzerine açtıkları davanın ilgili Kanun hükümleri yanlış uygulanarak
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 11., 36., 60., 123. ve 138.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri görülmüştür.
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16 ). Bu nedenle
başvurucuların yaşlarının tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının
uygulanmadığına ilişkin iddiaları, mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir. Başvurucu Ali Çakmak’ın 18 yaşından önce sigortalı olarak
çalıştığı sürelerin, sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilmemesi üzerine
açtığı davanın ilgili Kanun hükümleri yanlış uygulanarak reddedilmesine ilişkin
iddiası, yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yöneliktir.
Bu iddia da adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu Ali Çakmak’ın, Emekliliğe Esas
Sigortalılık Süresinin Hatalı Hesaplandığı İddiası Yönünden
28. Başvurucu Ali Çakmak, 18 yaşından önce sigortalı olarak
çalıştığı sürelerin emekliliğe esas sigortalılık süresinin hesabına dâhil
edilmediğini, 506 sayılı mülga Kanun’un geçici 81. maddesinde düzenlenen
emeklilikte kademeli geçişe ilişkin hükümlerin kendisi hakkında adil ve yasaya
uygun biçimde uygulanmadığını, anılan hükümde 18 yaş öncesinde çalışılan
sürelerin dikkate alınmayacağına ilişkin düzenleme bulunmadığını belirterek
emeklilik hakkının tespiti için açtığı davanın reddine karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesi tarafından incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Başvuru konusu olayda başvurucu Ali Çakmak, 18 yaşından önce
sigortalı olarak çalıştığı sürelerin emekliliğe esas sigortalılık süresinin
hesabına dâhil edilmesi gerektiğini, kanunlarda buna engel bir düzenleme
olmadığını ileri sürmüş; İlk Derece Mahkemesi ise 506 sayılı mülga Kanun’un 60.
maddesinin (G) fıkrası uyarınca 18 yaşından önce sigortalı olarak çalışılan
sürelerin emekliliğe esas sigortalılık süresinin hesabına dâhil edilemeyeceği,
dolayısıyla SGK tarafından yapılan işlemin usule ve kanuna uygun olduğu
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir (bkz. § 14). Anılan hükme benzer
düzenlemenin, yürürlükte olan 5510 sayılı Kanun’un 38. maddesinin ikinci
fıkrasında da mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 506 sayılı mülga Kanun’un geçici
54. maddesinde 1/4/1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında aynı Kanun’un 60. maddesinin (G)
fıkrası hükmünün uygulanmayacağı belirtilmiş ise de başvurucu Ali Çakmak’ın
belirtilen tarihten sonra (1982 yılında) SSK kapsamında bir işte çalışmaya
başladığı dikkate alındığında bu madde kapsamında olmadığı tespit edilmiştir.
Bu nedenle İlk Derece Mahkemesi kararında bu yönüyle bariz takdir hatası veya
açık bir keyfîlik söz konusu değildir.
34. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin
hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine
yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile
getirdiği anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucu Ali Çakmak tarafından ileri
sürülen bu iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği
İddiası Yönünden
36. Başvurucuların, sigortalı çalışmaya başladıktan sonra yapmış
oldukları yaş tashihine ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararlarının yaşlılık
aylığı bağlanması işleminde dikkate alınmaması nedeniyle uygulanamadığı, bunun
üzerine açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının
ihlal edildiği konusundaki şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir.
Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
37. Başvurucular, ellerinde yaş tashihine ilişkin kesinleşmiş
Mahkeme kararları bulunmasına rağmen bu kararların emeklilikte dikkate
alınmaması nedeniyle uygulanamadığını, bu nedenle açtıkları davaların
reddedilmesiyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Bakanlığın görüş yazısında, adil yargılanma hakkının aynı
zamanda kararların icrasına da uygulandığı, bir mahkeme tarafından verilen
hükmün yerine getirilmesinin yargılamanın bütünleyici bir parçası olarak
görülmesi gerektiği, başvurucuların haklarına yapılan müdahalenin kaynağı olan
kanun maddelerinde emeklilik işleminin hesaplanmasında sigortalılık başladıktan
sonra yapılan yaşa ilişkin düzeltmelerin dikkate alınmayacağının düzenlendiği,
yasa koyucu tarafından bu şekilde bir düzenleme yapılmasının amacının,
kişilerin sosyal güvencesinin temelini oluşturan emeklilik sisteminin aktüeryal dengelerini gözeterek bilimsel verilere uygun ve
sürdürülebilir bir sistem oluşturma ve kötü niyetli kişiler tarafından kanuna
karşı hile ile hak kazanmaların önlenmesi olduğu, başvurucuların yaşlarının
tashihine ilişkin Mahkeme kararlarının sigortalılık sürecinde gerçekleştiği
ifade edilerek başvurucuların şikâyetleri incelenirken bu hususların göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
39. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı başvuru
dilekçelerindeki iddialarını tekrar etmişlerdir.
40. Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
41. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini
isteme hakkına sahiptir.”
43. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının
da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
44. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan
bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
45. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye
erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme
ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da
kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve
yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa
yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/ Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
46. Yargı kararlarının uygulanması “mahkemeye erişim hakkı”
kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir
karar vermiş olması yeterli değildir. Ayrıca bu kararın etkili bir şekilde
uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde nihai mahkeme kararlarını taraflardan
birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler
bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi
hâllerinde “mahkemeye erişim hakkı” da anlamını yitirir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28).
47. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine
karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda
Sözleşme’nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir
yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No:59 498/00, 7/5/2002, § 34).
48. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine
ulaşma hakkının -sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil- aynı zamanda
o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de
koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/ Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, §
54).
49. Öte yandan mahkemeye erişme hakkı, niteliği gereği devlet
tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp
sınırlamalara tabidir. AİHM’e göre bu hak,
Sözleşme’nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan herhangi bir hakkın
gerçek kapsamını sınırlayan hudutlardan başka, örtülü olarak izin verilen
sınırlandırmalara da tabidir. Uygulanacak olan sınırlandırmaların, bireylerin
başvurularını bu hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve ölçüde kısıtlamaması
gerekir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 38). Ayrıca bir sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan
araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurulmalıdır. Aksi takdirde sınırlama, mahkemeye erişim hakkı ile
bağdaşmaz (Ali Atlı, B. No:
2013/500, 20/3/2014, § 50, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 40).
50. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemeye erişim hakkı açısından
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın diğer
maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da
mümkün olabilir (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39).
51. Bu noktada kesin hüküm niteliğini haiz bir yargı kararının
yerine getirilmesi sonucunda oluşan yeni durumların bazı hukuki konular
yönünden sonuç doğurmamasının, bu yargı kararının uygulanmadığı anlamına
gelmeyeceğinin dikkate alınması gerekir. Zira bir dava sonunda yargı merciince
verilen karardaki hükmün yerine getirilmesiyle birlikte bu karar icra edilmiş
yani uygulanmış olacaktır. Kararın icrasına bağlı sonuçların bu davayla ilgili
olmayan kişiler veya konular yönünden sonuç doğurmaması, bu kararın
uygulanmadığı şeklinde yorumlanamaz.
52. 5510 sayılı Kanun’un 57. ve 506 sayılı mülga Kanun’un 120.
maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkralarında malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında sigortalıların
ve hak sahibi çocuklarının bu sigortalara tabi olduğu tarihte nüfus kütüğünde
kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağı, sigortalıların ilk defa
çalışmaya başladıkları tarihten sonraki yaş düzeltmelerinin dikkate
alınmayacağı belirtilmiştir. Somut olayda birinci başvurucu 1982 yılında SSK
kapsamında bir işte çalışmaya başlamış, 1983 yılında doğum tarihini tashih
ettirmiştir. İkinci başvurucu da 1995 yılında SSK kapsamında bir işte çalışmaya
başlamış, 2009 yılında doğum tarihini düzelttirmiştir. SGK ve Mahkemeler,
anılan hükümler gereğince başvurucuların ilk kez sigortalı oldukları tarihlerde
nüfus kütüklerinde kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağını ve
sigortalı çalışmaya başladıkları tarihten sonra Mahkemelerce verilen yaş
tashihi kararlarının dikkate alınmayacağını belirterek başvurucuların yaşlılık
aylığı bağlanması için gerekli yaş şartını taşımadıkları gerekçesiyle emeklilik
taleplerini reddetmiştir.
53. Başvurucular, yaşlarının düzeltilmesine ilişkin kesinleşmiş
mahkeme kararlarının emeklilik işlemlerinde dikkate alınmamasıyla bu kararların
uygulanamamış olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucuların iddialarına konu
mahkeme kararları, nüfus kütüklerindeki kayıtların düzeltilmesine ilişkin olup
bu davalarda nüfus kayıtlarının gerçek duruma uygun hâle getirilmesi
amaçlanmaktadır. Somut olay açısından Mahkemelerce başvurucuların nüfus kayıtlarındaki
doğum tarihlerinin gerçek durumlarına uygun şekilde düzeltilmesine karar
verilmiş, bu kayıtlar nüfus idaresince karar doğrultusunda değiştirilmiş ve bu
şekilde anılan kararlar icra edilmiştir.
54. Başvurucuların yaşlarının düzeltilmesine ilişkin Mahkeme
kararlarının 5510 sayılı Kanun’un 57. ve 506 sayılı mülga Kanun’un 120.
maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç
doğurmaması, kararların uygulanmadığı ya da hukuksal değerini ve geçerliliğini
kaybettiği anlamına gelmez. Emeklilik işlemlerinde, SSK'ya tabi olarak
çalışılmaya başlanıldığı tarihteki nüfus kütüğünde kayıtlı olunan doğum
tarihinin esas alınmasını öngören anılan kuralların, emeklilik düzeninin aktüeryal dengeler gözetilerek bilimsel verilere göre belirlenmesi
ve sosyal güvenlik sisteminin birtakım aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi
amacına yönelik olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Burada yargı kararları
hukuksal olarak değerini ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden
sonuç doğurmamaktadır.
55. Başvuru konusu uyuşmazlıkta uygulama yeri bulan 5510 sayılı
Kanun’un 57. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile benzer düzenlemeler
içeren 506 sayılı mülga Kanun’un 120. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının
Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan itiraz başvuruları üzerine
Anayasa Mahkemesi, anılan hükümlerin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar
vermiştir (bkz. § 23; AYM, E.2008/64, K.2008/129, 19/11/2008).
56. Bu değerlendirmeler neticesinde başvurucuların, yaşlarının
düzeltilmesine ilişkin Mahkeme kararları doğrultusunda nüfus idaresinin nüfus
kayıtlarını düzeltmesiyle birlikte anılan kararların icra edilmiş olduğu; bu
kararların ilgili mevzuat hükümleri uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç
doğurmamasının, kararların uygulanmadığı ya da hukuksal değerini ve
geçerliliğini kaybettiği şeklinde yorumlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
57.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim haklarının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Emekliliğe esas sigortalılık süresinin hatalı
hesaplandığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına
1/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.