TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HABİBE KALENDER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3845)
Karar Tarihi: 1/12/2015
R.G. Tarih ve Sayı: 4/2/2016-29614
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Selami ER
Başvurucular
1. Habibe KALENDER
2. Zekiye ÖCAL
3. Or-An Orta Anadolu İnşaat Anonim Şirketi
4. Memiş CANTÜRK
Vekili
Av. Celal ÇETİNEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, lojman ihtiyacı nedeniyle kamulaştırılan taşınmazların önceki sahiplerine bedel iade teklifi yapılıp onayları alınmadan özel mülkiyete dönüştürülmek suretiyle amaç dışı kullanımla yüksek kazanç elde edilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 9/6/2015 tarihli görüş yazısı 16/6/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 25/6/2015 tarihinde yasal süresi içinde ibraz etmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların hisseleri bulunan Ankara ili Çankaya ilçesi Dikmen Mahallesi’nde bulunan 65, 66, 67, 68, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 84 ve 85 parsel sayılı taşınmazlar Or-An Sitesi ve Türkiye Emlak Kredi Bankası A.Ş. adına kayıtlı iken TBMM Genel Sekreterliğinin 26/7/1984 tarihli ve 5467 sayılı kararı ile milletvekillerinin konut ihtiyacı sebebiyle kamulaştırılmalarına karar verilmiş ve Maliye Hazinesi adına tescil edilmişlerdir.
8. 1987 yılında başlanan imar düzenlemesi sonucu sayılan parseller birleştirilerek 16743 ada 1 parsel sayılı taşınmaz oluşturulmuş ve TBMM Başkanlığına tahsis edilen 246.650 m2 yüz ölçümlü taşınmazın üzerine lojman ve sosyal tesis inşa edilmiştir.
9. Bahse konu taşınmaz kamulaştırıldıktan yaklaşık 19 yıl sonra 15/1/2003 tarihinde TBMM Başkanlığı, söz konusu taşınmazın başka bir kamu kuruluşuna devredilmemesi ve özel kişi veya kuruluşlara en uygun sürede satışının yapılması şartı ile tahsis kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
10. Millî Emlak Genel Müdürlüğü ile TBMM arasında 15/1/2003 tarihinde yapılan protokolle taşınmaz, Genel Müdürlüğe devredilmiş ve Genel Müdürlüğün 16/1/2003 tarihli ve 1701 sayılı yazısı ile ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle tapudaki lojman tahsis kararı kaldırılmıştır.
11. 31/7/2003 tarihli ve 4969 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi ile Maliye Bakanlığının; söz konusu taşınmaz malı, üzerindeki muhdesatı ile birlikte 26/5/1927 tarihli ve 1050 sayılı Kanun, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 21/02/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın, mevcut hâliyle ya da kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurdurmak ya da yeni veya ilave inşaat yaptırmak suretiyle, tespit edeceği veya ettireceği rayiç bedel üzerinden peşin veya taksitle, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün iştiraki olan Emek İnşaat ve İşletme Anonim Şirketi aracılığıyla satmaya, satış işlemleri ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları nezdinde Hazine adına her türlü işlemi yaptırmaya, satış bedelinin %2'sini geçmemek üzere hizmet karşılığı olarak anılan Şirkete yapılacak ödemeye esas oranı belirlemeye, satış işlemleri ile ilgili her türlü gider, masraf ve hizmet bedeli karşılığını Maliye Bakanlığı bütçesinden bu Şirkete ödemeye yetkili olduğu düzenlenmiştir.
12. Bu düzenlemeye istinaden başvuruya konu taşınmaz üzerindeki her bir bağımsız bölüm için ayrı ayrı kat irtifakı tesis edilmiş ve bir kısmı Emek İnşaat ve İşletme Anonim Şirketi aracılığıyla satılmıştır. Satılmayan kısımlar ise 13/2/2006 tarihli protokol üzerine Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmiştir.
13. Bu tarihten sonra başvuru konusu 16743 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, imar uygulaması değişikliğine tabi tutulmuştur. Bu kapsamda yapılan Nazım ve İmar Uygulama İmar Planı ve Plan Notu Değişikliği onaylanmıştır. Başvuru konusu taşınmazdan ifraz edilen taşınmazların bir bölümü ihale usulü ile özel bir firmaya satılmış, bir bölümü üzerinde ise TOKİ tarafından konut inşasına başlanılmıştır.
14. Başvuruculardan Habibe KALENDER ve Zekiye ÖCAL 22/7/2009 tarihli dava dilekçeleriyle idarenin söz konusu parsele yönelik tasarruflarının mülkiyet haklarına zarar verdiğini, devletin ihtiyaç nedeniyle kamulaştırdığı taşınmazı özel mülkiyete konu olacak şekilde ifraz edip satışa arz ederek yüksek kazanç sağladığını, davalı idarenin elde ettiği kazancın hisselerine düşen miktardaki zararlarına eşit olduğunu, bu zararın hesaplanarak sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince kendilerine ödenmesi gerektiğini belirterek fazlaya dair talep hakları saklı kalarak 10.000 TL'nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ayrı ayrı kendilerine ödenmesini talep etmişlerdir.
15. Başvurucu Or-An Orta Anadolu İnşaat Anonim Şirketinin Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/255 esasında kayıtlı davasıyla, başvurucu Memiş CANTÜRK'ün Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/277 esasında kayıtlı davası hukuki ve fiilî irtibat nedeniyle başvurucular Habibe KALENDER ve Zekiye ÖCAL'ın Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Mahkeme) 2009/275 esasında kayıtlı dava dosyasıyla birleştirilmiştir.
16. Mahkemenin 12/4/2011 tarihli ve E.2009/275, K.2011/131 sayılı kararında “…2942 sayılı yasanın 21, 22 ve 23. maddelerinde hangi hallerde kamulaştırmadan vazgeçileceği ve geri alınacağı hükme bağlanmıştır. Anılan madde hükmü için bu maddelerin yeterli olmadığı, somut olaya bu maddelerin uygulanmasının mümkün bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerin ve Anayasa Mahkemesi kararları ile Yargıtay’ın kararlarının ve genel uygulamanın dikkate alınması gerekmektedir. Davacı vekilinin dava dilekçesinde ve davalı tarafın cevap dilekçesinde belirtildiği üzere, milletvekili lojmanı yapılan ve bu amaçla kamulaştırılan 16743 ada 1 parselin özel mülkiyete dönüştürülmesine ilişkin Yasanın Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, bu maddenin Anayasa’ya aykırı olmadığı hususunda Anayasa Mahkemesince hüküm kurulmuştur. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin kararı gereğince, anılan parselin özel mülkiyete dönüştürülmesinde ve kamulaştırma şerhinin kaldırılmasında yasaya aykırılık yoktur. Davacının, davalının sebepsiz zenginleştiği iddiasını doğrulayan yasa hükmü bulunmadığı gibi, Yüksek Yargıtay kararlarında ve diğer mahkemelerin verdikleri kararlarda, davacının talebini karşılayan herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Kaldı ki, kamulaştırma bedelinin tespit edilmesinde taşınmazın kamulaştırma tarihindeki şartları ve durumu nazara alınıp bedel tespiti yapılmaktadır. 20 sene kadar önce kamulaştırılan davacılara ait mülkiyet payları o tarihteki şartlar ve emsaller dikkate alınarak değerlendirilip, taşınmazların bedeli davacıya ödenmiştir. Aradan 20 sene kadar geçtikten sonra, kamulaştırılan davaya konu taşınmazın bulunduğu mevkideki arsalar, dolayısıyla davacıların kamulaştırılan payları çok fazla değer kazanmış, dava tarihindeki taşınmaz değerinin dikkate alınarak zarar hesabının yapılması halinde, kamulaştırma tarihindeki şartlar dikkate alınarak bedel tespiti yapılması ilkesine aykırılık söz konusu olacaktır. Davacıların ileri sürdüğü mantık doğrultusunda olaya bakıldığında, kamulaştırma tarihinden sonra, kamulaştırılan yerlerin değerinde herhangi bir sebeple düşme meydana geldiği takdirde, kamulaştırma tarihindeki değer ile değer düşüklüğünden sonra oluşan taşınmaz değeri arasındaki farkın, kamulaştırmayı yapan idare tarafından taşınmazı kamulaştırılan kişilerden talep etmesi gerekir. Bunların yanında, Anayasa Mahkemesinin dava konusu uyuşmazlıkla yasa hükmünün Anayasa’ya aykırı olmadığına dair kararının, Anayasanın 153/son maddesi gereğince tüm yargı organları için bağlayıcı olduğu, bu nedenle de davacının talebinin kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmış, davanın reddine ilişkin hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle başvurucuların taleplerinin reddine karar vermiştir.
17. Anılan karar, başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20/11/2012 tarihli ve E.2012/8981, K.2012/23131 sayılı ilamıyla “… Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir” gerekçesiyle onanmıştır.
18. Başvurucuların karar düzeltme talepleri, aynı Dairenin 18/4/2013 tarihli ve E.2013/4478, K.2013/7668 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar 28/5/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş olup 7/6/2013 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunmadığı tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
20. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Vazgeçme, iade ve devir” başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“(Değişik fıkra: 24/04/2001 - 4650/13. md.) Kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre duyurulur. (Değişik cümle: 10/09/2014-6552 S.K./100. md) Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları, kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte üç ay içinde ödeyerek taşınmaz malı geri alabilir. (Değişik cümle: 10/09/2014-6552 S.K./100. md) İade işleminin kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra bir yıl içinde gerçekleşmesi hâlinde kamulaştırma bedelinin faizi alınmaz. (Mülga cümle: 10/09/2014-6552 S.K./100. md)
(Ek fıkra: 10/09/2014-6552 S.K./100. md) Bu madde hükümlerine göre taşınmaz malı geri almayı kabul etmeyen mal sahibi veya mirasçılarının 23 üncü maddeye göre geri alma hakları da düşer.
(Ek fıkra: 10/09/2014-6552 S.K./100. md) Bu madde hükümleri, kamulaştırmanın kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl geçmiş olması hâlinde uygulanmaz.
Ancak, kamulaştırılan taşınmaz mala kamulaştırmayı yapan idare dışında başka bir idare, kamulaştırma yoluyla gerçekleştirebileceği bir kamu hizmeti amacıyla istekli olduğu takdirde, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmayarak bu Kanunun 30 uncu veya 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 23 üncü maddesine göre işlem yapılır.”
21. 2942 sayılı Kanun’un “Mal sahibinin geri alma hakkı” başlıklı 23. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırmayı yapan idarece veya 22 nci maddenin dördüncü fıkrası uyarınca devir veya tahsis yapılan idarece; kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa, mal sahibi veya mirasçıları kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte ödeyerek, taşınmaz malını geri alabilir.
Doğmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmayan geri alma hakkı düşer. Aynı amacın gerçekleşmesi için birden fazla taşınmaz mal birlikte kamulaştırıldığı takdirde bu taşınmaz malların durumunun bir bütün oluşturduğu kabul edilerek yukarıdaki fıkralar buna göre uygulanır.
(Ek fıkra: 10/09/2014-6552 S.K./100. md) Birinci ve ikinci fıkrada belirtilen süreler geçtikten sonra kamulaştırılan taşınmaz malda hakları bulunduğu iddiasıyla eski malikleri veya mirasçıları tarafından idareden herhangi bir sebeple hak, bedel veya tazminat talebinde bulunulamaz ve dava açılamaz.
Özel kanunlarda bu maddenin uygulanmayacağına ilişkin hükümler saklıdır. 1164 sayılı Arsa Ofisi Kanununa dayanılarak yapılan kamulaştırmalarda ve bu Kanunun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda bu madde hükmü uygulanmaz.”
22. 4969 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
“Maliye Bakanı, mülkiyeti Hazineye ait Ankara İli, Çankaya İlçesi, 5 inci Bölge, Dikmen Mahallesinde bulunan 3 pafta, 16743 ada, 1 parsel numaralı taşınmaz malı, üzerindeki muhdesatı ile birlikte 26/05/1927 tarihli ve 1050 sayılı Kanun, 08/09/1983 tarihli ve 2886 sayılı Kanun, 04/01/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanun ve 21/02/1967 tarihli ve 832 sayılı Kanunun vize ve tescile ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın, mevcut haliyle ya da kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurdurmak ya da 04/01/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanuna tabi olmaksızın yeni veya ilave inşaatlar yaptırmak suretiyle, tespit edeceği veya ettireceği rayiç bedel üzerinden peşin veya taksitle, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün iştiraki olan Emek İnşaat ve İşletme Anonim Şirketi aracılığıyla satmaya, satış işlemleri ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları nezdinde Hazine adına her türlü işlemi yaptırmaya, satış bedelinin % 2'sini geçmemek üzere hizmet karşılığı olarak anılan şirkete yapılacak ödemeye esas oranı belirlemeye, satış işlemleri ile ilgili her türlü gider, masraf ve hizmet bedeli karşılığını Maliye Bakanlığı bütçesinden bu şirkete ödemeye yetkilidir. Satış bedellerinin tahsil edilen kısımlarından ilgili belediyeye % 2, büyükşehir belediyesine ise % 1 oranında pay verilir.
Bu taşınmaz mal ile ilgili olarak (...) * (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 22/07/2008 tarihli ve E. 2008/39, K. 2008/134 sayılı Kararı ile.) , her ölçekteki imar planını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve resen onaylamaya ve her türlü ruhsatı vermeye Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkilidir. Plan hazırlama ve onaylama işlemleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığının uygun görülen birimince, ruhsat ve plan uygulama işlemleri ise Bayındırlık ve İskan Bakanlığı il teşkilatınca yerine getirilir. Kesinleşen planlar ilgili belediyelere tebliğ edilir. Bu planların uygulanması zorunludur.
Bu maddenin birinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı, ikinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkilidir.”
23. 29/3/2003 tarihli ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 50. maddesi şöyledir:
“Maliye Bakanı, mülkiyeti Hazineye ait Ankara İli, Çankaya İlçesi, 5 inci Bölge, Dikmen Mahallesinde bulunan 3 pafta, 16743 ada, 1 parsel numaralı taşınmaz malı, üzerindeki muhdesatı ile birlikte 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı Kanun, 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Kanun, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanun ve 21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Kanunun vize ve tescile ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın, mevcut haliyle ya da kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurdurmak ya da 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanuna tabi olmaksızın yeni veya ilave inşaatlar yaptırmak suretiyle, tespit edeceği veya ettireceği rayiç bedel üzerinden peşin veya taksitle, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün iştiraki olan Emek İnşaat ve İşletme Anonim Şirketi aracılığıyla satmaya, satış işlemleri ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları nezdinde Hazine adına her türlü işlemi yaptırmaya, satış bedelinin % 2'sini geçmemek üzere hizmet karşılığı olarak anılan şirkete yapılacak ödemeye esas oranı belirlemeye, satış işlemleri ile ilgili her türlü gider, masraf ve hizmet bedeli karşılığını Maliye Bakanlığı bütçesinden bu şirkete ödemeye yetkilidir. Satış bedellerinin tahsil edilen kısımlarından ilgili belediyeye % 2, büyükşehir belediyesine ise % 1 oranında pay verilir.
Bu taşınmaz mal ile ilgili olarak imar mevzuatındaki kısıtlamalar ile plan ve parselasyon işlemlerindeki askı, ilan ve itirazlara dair sürelere ilişkin hükümlere tabi olmaksızın, her ölçekteki imar planını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve resen onaylamaya ve her türlü ruhsatı vermeye Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yetkilidir. Plan hazırlama ve onaylama işlemleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığının uygun görülen birimince, ruhsat ve plan uygulama işlemleri ise Bayındırlık ve İskan Bakanlığı il teşkilatınca yerine getirilir. Kesinleşen planlar ilgili belediyelere tebliğ edilir. Bu planların uygulanması zorunludur.
Bu maddenin birinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı, ikinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yetkilidir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 7/6/2013 tarihli ve 2013/3845 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; lojman ihtiyacı nedeniyle kamulaştırılan taşınmazlarının daha sonra kendilerine bedel iade teklifi yapılıp onayları alınmadan özel mülkiyete dönüştürülüp amaç dışı kullanımla yüksek kazanç elde edildiğini, taşınmazın üzerine Panora Alışveriş Merkezi, Park Oran Konutları gibi çok değerli yapılar yapılıp yüksek rant elde edildiğini, davalarının reddine ilişkin karar gerekçesinin çelişkili olduğunu, dava konusu taşınmazın özel mülkiyete dönüştürülmesine dayanak teşkil eden Kanun'un Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptali istemini reddeden Anayasa Mahkemesinin kararında, taşınmazın edinme nedeninin değerlendirilmediği hususunun Mahkemenin dikkatinden kaçtığını, Yargıtay tarafından temyiz ve karar düzeltme talepleri karşılanmadan gerekçesiz kararlar verildiğini, idarenin kamulaştırdığı taşınmazı amaç dışında kullanamayacağını, kamu yararının zorunlu kıldığı ihtiyacın kalmamış veya gerçekleşmemiş olması hâlinde kamulaştırmaya konu taşınmazın malikine iadesinin anayasal bir gereklilik olduğunun Anayasa Mahkemesi kararlarıyla kabul edildiğini, kamu yararı projesi için kullanılmayan taşınmaz parçasının kendilerine iade edilmesi yönündeki eski maliklerin beklentilerinin meşru bir beklenti olup bu durumda kamu yararının gerektirdikleriyle kişisel hakların korunması arasında adil denge kurulması gerektiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince benzer başvurularda başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin kabul edildiğini, buna rağmen derece mahkemelerinin hatalı karar verdiğini, temyiz ve karar düzeltme kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve ihlalin tespitiyle zararlarının giderilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Başvurucuların, kamulaştırılarak amacı doğrultusunda kullanıldıktan 20 yıl sonra satılarak konut ve alışveriş merkezi yapılan taşınmazın kendilerine iade edilmesi veya kamulaştırma bedeli ile satış bedeli arasındaki farkın taşınmaz hissesi oranındaki kısmının ödenmesi talepleri, somut başvuruya konu dava koşullarında mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti oluşturup oluşturmadığı yönünden incelenmiştir. Başvurunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası ayrıca incelenmiştir.
i. Mülkiyet Hakkı Yönünden
28. Bireysel başvuruda bulunabilmek için Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birisinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğinin ileri sürülmüş olması gerekir. Bu durumda öncelikle başvurucunun başvuruya konu davada Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.
29. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
30. Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
31. Somut başvuruya konu olayda 1984 yılında kamulaştırılan taşınmazlar başvurucunun da belirttiği gibi yaklaşık 20 yıl boyunca kamulaştırma amacına uygun bir şekilde lojman olarak kullanılmıştır. Bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Başvurucular, lojman ihtiyacı nedeniyle kamulaştırılan taşınmazlarının daha sonra kendilerine bedel iade teklifi yapılıp onayları alınmadan özel mülkiyete dönüştürülüp kamu yararı amacı dışında kullanılarak yüksek kazanç elde edildiğini iddia etmektedirler.
32. Öncelikle kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözme konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Bu nedenle müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 34, 35, 36).
33. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Neyin toplumun genel menfaatine olduğu konusunda da çok farklı görüşlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Neyin kamu yararına olduğu, yasama ve yürütme organlarının siyasi, ekonomik ve sosyal tercihlerine göre farklılaşabileceği gibi değişen ekonomik, sosyal ve siyasi koşullar kamu yararı amacı ile yapılan bir iş ya da hizmetin değiştirilmesini gerekli kılabilir veya bir hizmete tahsis edilen taşınmazların farklı bir amaçla kullanılmasını gerektirebilir.
34. Bu bağlamda kamulaştırılan ve yaklaşık 20 yıl kamu lojmanı olarak kullanılan bir taşınmazın; daha sonra milletvekillerinin lojmanda ikametlerine son vermek, Hazineye gelir sağlamak, artan konut ihtiyacını gidermek gibi amaçlarla özel sektöre devredilmesinin de kamu yararına olmadığı söylenemez.
35. Nitekim dava konusu taşınmazın üzerinde konut ve işyeri yapımına ve satışına yetki veren 4969 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin iptali istemiyle yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesi, 22/7/2008 tarihli ve E.2008/39, K.2008/134 sayılı kararıyla "imar mevzuatındaki kısıtlamalar ile plân ve parselasyon işlemlerindeki askı, ilân ve itirazlara dair sürelere ilişkin hükümlere tâbi olmaksızın" ibaresi dışındaki hükümlerin Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir.
36. Anılan kararda iptali istenen düzenlemeye konu olan taşınmazın Hazineye ait eski TBMM lojmanlarının bulunduğu arsa olduğu, itiraza konu kuralın ilk hâli olan 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 50. maddesi ile ilgili gerekçede; yapılan düzenleme çerçevesinde Maliye Bakanlığının söz konusu taşınmaz malı en fazla geliri getirecek şekilde ve en iyi şartlarla değerlendirmek üzere yetkilendirildiği ve bu yetki kapsamında ilgili Şirket aracılığıyla TBMM lojmanlarının kamuoyunun da kabul edeceği ölçüler içinde ve şeffaf bir biçimde satılarak ekonomiye kazandırılmasının ve gelirinin bütçeye gelir kaydedilmesinin amaçlandığının belirtildiği, bu nedenle düzenlemeye konu arsanın özel kişilere ait diğer arazilerle bir tutulamayacağı, durum ve konumdaki özelliklerin farklı düzenlemeyi gerekli ve haklı kıldığı, kamu yararının gerekli kıldığı hâllerde tek bir taşınmaz veya bölge ile ilgili olarak düzenleyici işlemler yapılması söz konusu olabileceği gibi imar konusunda merkezî idare kuruluşlarına veya Bayındırlık ve İskân Bakanlığına düzenleyici işlemler yapma yetkisi verilmesinde de anayasal bir sakınca bulunmadığı belirtilmiştir.
37. Başvurucuların derece mahkemeleri önündeki temel iddiası, lojman yapımı amacıyla kamulaştırılan taşınmazlarının lojman olarak kullanımından vazgeçildikten sonra kendilerine geri alım için teklif yapılması veya kamulaştırma bedeli ile taşınmazın devrinden elde edilen gelir arasındaki farkın başvurucuların hissesine düşen oranda kendilerine sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ödenmesi gerektiğidir. Başvurucular 2942 sayılı Kanun’un 22. ve 23. maddeleri ile 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77-82. maddelerine dayanmıştır.
38. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın, Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
39. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanındaki mülkiyet hakkı özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 10/6/2015, § 31).
40. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Meşru beklentiden söz edebilmek için bir uyuşmazlık ya da ciddi bir iddianın varlığı yeterli değildir; iç hukukta yasa ya da yerleşik içtihada dayalı yeterli temeli olan bir beklenti bulunması gerekir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
41. AİHM’e göre uzun zamandır ortadan kalkmış olan mülkiyet hakkının da bir koşulun yerine getirilmemesi nedeniyle ortadan kalkan koşula bağlı bir alacağın da yeniden elde edilebileceği beklentisi, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca “sahibi olunan şey-mülk” olarak değerlendirilemez (Malhous/Çek Cumhuriyeti [BD], B. No: 33071/96, 13/12/2000; Prince Hans- Adam II de Liechtenstein/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; Karaman/Türkiye, B. No: 6489/03, 15/1/2008, §§ 24, 25).
42. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruması kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti, mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Hüseyin Remzi Polge, § 35).
43. Somut başvuruya konu davada başvurucular 1984 yılında alınan kararla kamulaştırılan taşınmazlarının bedelini alamadıklarına yönelik bir şikâyet ileri sürmemektedirler. Söz konusu taşınmazın 1984 yılında alınan kararla kamulaştırıldığı ve uzun bir süre kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanıldığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucular 2942 sayılı Kanunun 22. ve 23. maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’un 77-82. maddelerine dayanarak taşınmazın iadesini veya zararlarının karşılanmasını talep etmektedirler.
44. 2942 sayılı Kanun’un 22. ve 23. maddelerinde mal sahibinin geri alma hakkı düzenlenmiştir. 22. maddede kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumunun kalmaması hâlinde keyfîyetin idarece mal sahibi veya mirasçılarına duyurulacağı; bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçılarının, kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte üç ay içinde ödeyerek taşınmaz malı geri alabileceği, bu hükmün kamulaştırma tarihinden itibaren beş yıl geçtikten sonra uygulanmayacağı belirtilmiştir. 23. maddede ise kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde idarece kamulaştırma ve devir amacına uygun hiçbir işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa mal sahibi veya mirasçılarının kamulaştırma bedelini, aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte ödeyerek taşınmaz malını geri alabileceği, doğmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmayan geri alma hakkının düşeceği hususu düzenlenmiştir.
45. Somut başvuruya konu davada taşınmaz kamulaştırılmış ve kamulaştırma amacına uygun bir şekilde yaklaşık 20 yıl boyunca kullanılmış olup kamulaştırma işleminden sonra ihtiyaca lüzum kalmaması veya beş yıl içinde işlem yapılmaması söz konusu değildir. Başvurucuların dayandığı 6098 sayılı Kanun’un 77-82. maddelerinde ise sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümler yer almakta olup somut başvuruya konu olayın şartlarının bu hükümlere de uymadığı açıktır.
46. Başvurucular, iddialarını destekleyen herhangi bir yargı kararı sunmamışlardır. Başvurucularla benzer iddiaları öne sürerek kamulaştırıldıktan ve kamu yararı amacı doğrultusunda uzun bir süre kullanıldıktan sonra devredilen taşınmazlarla ilgili olarak eski sahiplerinin açtıkları davalarda 2942 sayılı Kanunun 22. ve 23. maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’un 77-82. maddelerine dayanılarak verilmiş bir tazminat hükmüne de rastlanılmamıştır.
47. Nitekim somut davada da başvurucunun bu iddiaları yerinde görülmeyerek Mahkemece 2942 sayılı Kanunun 21., 22. ve 23. maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’da yer verilen sebepsiz zenginleşme hükümlerinin davada uygulanmasının mümkün olmadığı hüküm altına alınmıştır.
48. Bu durumda başvurucuların, kamulaştırıldıktan sonra uzun bir süre kamu yararı amacıyla kullanılan ve değişen koşullar sonrasında idare tarafından üçüncü kişilere devredilen taşınmazın geri verilmesi veya taşınmazın kamulaştırma değeri ile idarece satış değeri arasındaki farkın kendilerine ödenmesi taleplerinin; mevcut düzenlemelerle desteklenen bir beklenti olmadığı, bu yönde verilmiş yerleşik yargı içtihatları bulunmadığı, bahsedilen taleplerin Mahkeme önünde ispat edilemediği, mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak nitelendirmeye yeterli somutluğa sahip bir beklenti olmadığı ve Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucuların mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeni ile kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
50. Başvurucular, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20/11/2012 tarihli onama ve 18/4/2013 tarihli karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararlarının formül ifadeler içerdiğini ve gerekçesiz olduğunu belirterek gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
52. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan ve 141. maddesinde devlete bir yükümlülük olarak getirilen gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2013/1034, 20/3/2014, § 33).
53. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını veya bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
54. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkını ihlal edebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
55. Başvuru konusu olayda Mahkeme 12/4/2011 tarihli kararında başvurucunun iddialarını yerinde görmeyerek ve gerekçesini ortaya koyarak 2942 sayılı Kanun’un 21., 22. ve 23. maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’da yer alan sebepsiz zenginleşme hükümlerinin davada uygulanmasının mümkün olmadığını hüküm altına almıştır (bkz. § 16). Yargıtay 5. Hukuk Dairesi ise 20/11/2012 tarihli temyiz incelemesinde Mahkemenin görüşlerini benimseyerek ve dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğini belirterek (bkz. § 17) hükmü onamış; karar düzeltme taleplerini de 18/4/2013 tarihinde reddetmiştir. Bu durumda mahkemelerin kararlarında hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı açıktır.
56. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle başvurunun;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABULEDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABULEDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
1/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.