TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
C.S. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/599)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 5/6/2015-29377
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
C. S.
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayşe AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, "çocuğun nitelikli cinsel istismarı"
suçundan Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu olarak yargılandığı davada,
tahliye taleplerinin benzer gerekçelerle reddedilmesi sebebiyle makul olmayan
bir süredir tutuklu yargılandığını, yargılama sürecinde savunma haklarının ihlal edildiğini ve soruşturma evresinde
ifadesinin darp ve cebre maruz bırakılarak alındığını ileri sürerek Anayasa’nın
17., 19. ve 36. maddesinde belirtilen anayasal haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 18/1/2013 tarihinde
doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde, belirtilen eksiklikler giderildikten sonra başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca
29/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
15/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 15/5/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 15/7/2014 tarihinde görüşünü
sunmuş, Bakanlık görüşü ise 27/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu, 11/9/2014 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçunu
işlediği iddiasıyla 6/8/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve Yalova 2. Sulh Ceza
Mahkemesince 7/8/2012 tarih ve 2012/44 Sorgu sayılı kararla tutuklanmıştır.
8. Yalova Cumhuriyet
Başsavcılığının 7/9/2012 tarih ve 2012/2375 sayılı iddianamesiyle başvurucu
hakkında Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/194 Esas sayılı dosyasında çocuğun
nitelikli cinsel istismarı suçu nedeniyle eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 103. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılması
istemiyle kamu davası açılmıştır.
9. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinin 2012/194 Esas sayılı dosyasındaki yargılama kapsamında ilk tensip
10/9/2012 tarihinde yapılmış ve başvurucunun “…yüklenen
suçun vasıf ve mahiyetine, kanıt durumuna, dosya içeriğine, atılı suç için
yasada öngörülen ceza üst sınırına, buna bağlı olarak sanığın kaçma, kanıtları
yok etme, tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı oluşturma olasılıklarına
göre” tutukluluk halinin devamına karar verilmiş ve usuli eksikliklerin giderilmesi için duruşma 27/9/2012
tarihine bırakılmıştır.
10. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesince 27/9/2012 tarihli 1. duruşmada “suçun
vasıf ve mahiyetine, kanıt durumuna, dosya içeriğine, atılı suçun yasada
öngörülen ceza üst sınırına ve buna bağlı olarak sanığın kaçma kuşkusuna,
mağdur, tanık ve başkaları üzerinde baskı oluşturma olasılığına, tutuklu
kalınan süreye göre” başvurucunun tahliye talebinin reddine ve tutukluluğun devamına karar verilmiş,
mağdurun dinlenmesi ve TCK’ nun 103/6. maddesi
gereğince beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığı hususunda İstanbul Adli
Tıp Kurumu’na yazılan müzekkerenin beklenmesi için duruşma 15/11/2012 tarihine
bırakılmıştır.
11. Yalova Ağır Ceza Mahkemesince
15/11/2012 tarihli 2. duruşmada “suçun vasıf
ve mahiyetine, kanıt durumuna, dosya içeriğine, atılı suçun yasada öngörülen
ceza üst sınırına ve buna bağlı olarak sanığın kaçma kuşkusuna, mağdur, tanık
ve başkaları üzerinde baskı oluşturma olasılığına, tutuklu kalınan süreye göre”
başvurucunun tahliye talebinin reddine ve tutukluluğun devamına karar verilmiş, İstanbul Adli Tıp
Kurumu’na yazılan müzekkerenin beklenmesi için duruşma 5/2/2013 tarihine
bırakılmış, tutukluluk durumunun 13/12/2012 ve 8/1/2013 tarihlerinde dosya
üzerinden incelenmesine karar verilmiştir.
12. Başvurucu tarafından
7/1/2013 tarihli dilekçe ile tahliye talebinde bulunulmuş, Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinin 8/1/2013 tarih ve E.2012/194 sayılı kararı ile “suçun vasıf ve mahiyetine, kanıt durumuna, dosya
içeriğine, atılı suçun yasada öngörülen ceza üst sınırına ve buna bağlı olarak
sanığın kaçma kuşkusuna, tutuklu kaldığı süreye göre tutukluluk halinin devamı”
yönünde karar verilmiştir.
13. Başvurucunun itirazı üzerine
Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/1/2013 tarih ve 2013/36 Değişik iş sayılı
kararı ile “üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, delil durumu ve kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların varlığı
nazara alınarak” itirazın reddine karar verilmiştir.
14. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesince 26/12/2013 tarihli 8. duruşmada “suçun
vasıf ve mahiyetine, kanıt durumuna, dosya içeriğine, atılı suçun yasada
öngörülen ceza üst sınırına ve buna bağlı olarak sanığın kaçma kuşkusuna,
tutuklu kalınan süreye göre” başvurucunun tahliye talebinin reddine
ve tutukluluğun devamına karar
verilmiş, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelen mağdura ait rapora karşı beyanda
bulunmak ve ek savunma yapmak üzere duruşma 20/2/2014 tarihine bırakılmış,
tutukluluk durumunun 23/1/2014 tarihinde dosya üzerinden incelenmesine karar
verilmiştir.
15. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesince 20/2/2014 tarihli 9. duruşmada “suçun
vasıf ve mahiyetine, kanıt durumuna, dosya içeriğine, atılı suçun yasada
öngörülen ceza üst sınırına ve buna bağlı olarak sanığın kaçma kuşkusuna,
tutuklu kalınan süreye göre” başvurucunun tahliye talebinin reddine
ve tutukluluğun devamına karar
verilmiş, iddia makamının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunma hazırlamak
üzere başvurucuya süre verilmek üzere duruşma 29/4/2014 tarihine bırakılmış,
tutukluluk durumunun 13/3/2014 ve 8/4/2014 tarihlerinde dosya üzerinden
incelenmesine karar verilmiştir.
16. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinin 2012/194 Esas sayılı dosyasında 29/4/2014 tarihinde yapılan 10.
duruşmada başvurucunun atılı suçtan 14 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
ve “verilen ceza süresine ve tutuklulukta
geçirdiği süreye nazaran” tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
17. Başvurucu, ifadesinin alınması sırasında
kendisine işkence uygulandığı iddiası ile görevli polislerin cezalandırılması
için Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyette bulunmuştur.
18. Yalova Cumhuriyet
Başsavcılığınca, 12/12/2013 tarih ve 2013/10083 Soruşturma sayılı kararla, " Müşteki ve aile bireylerinin soyut beyanları
dışında şikayete konu işkence ya da kötü muamele
suçunun işlendiğine dair delilin mevcut olmadığı anlaşılması” gerekçesiyle kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
19. Başvurucunun itirazı üzerine
Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/2/2014 tarih ve 2014/150 Değişik iş sayılı
kararı ile; “incelenen evrak içeriğine göre,
sanığın yakalanarak gözaltına alındığında aldırılan 06/08/2012 tarihli adli
raporu ile gözaltından çıkarıldığında alınan 07/08/2012 tarihli adli raporları
incelendiğinde, herhangi bir darp bulgusu tespit edilemediğinden verilen
kovuşturmaya yer olmadığı kararında yasaya aykırı yön bulunmadığından”
itirazın reddine karar verilmiştir.
20. Başvurucu, 18/1/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Yalova Ağır Ceza Mahkemesi,
29/4/2014 tarih ve E. 2012/194, K.2014/130 sayılı kararıyla başvurucunun "çocuğun nitelikli cinsel istismarı”
suçundan 14 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, söz konusu
karar başvurucu tarafından 6/5/2014 tarihinde temyiz edilmiş olup, dosya
Yargıtay’da temyiz aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
22. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddenin ( 2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.”
23. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
...”
24. 5271 sayılı Kanun’un 101.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde
sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir
tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin
seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl
serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde
gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
25. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir;
uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
26. Anılan tarihteki haliyle
5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre
içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde
bulundurularak karar verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 22/1/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/1/2013 tarih ve 2013/599
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu, hakkında açılan
kamu davası nedeniyle tutuklu olarak yargılandığı davada, tahliye taleplerinin
benzer gerekçelerle reddedilmesi sebebiyle makul olmayan bir süredir tutuklu
yargılandığını, yargılama sürecinde savunma haklarının ihlal edildiğini ve
soruşturma evresinde polisin kendisine hiçbir yasal hakkını kullandırmadan darp
ve şiddet kullanarak istenilen ifadeyi almaya çalıştığını, hazırlanan ifadeye
karakoldan çıkmak için rızası dışında imza attığını, bu ifadesi nedeniyle
hakkında tutuklama kararı verildiğini ve yargılama yapıldığını ileri sürerek
Anayasa’nın 17., 19. ve 36. maddesinde belirtilen kişi özgürlüğü ve güvenliği
ve adil yargılanma hakkı ile yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, yargılamasının adil
yürütülmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
30. Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
32. 30/3/2011 tarih
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı”
kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
33. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup, bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
34. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari
merciler ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
35. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle
ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri
sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar,
Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
36. Somut olayda
başvurucunun, Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinin 29/4/2014 tarih ve E. 2012/194, K.2014/130 sayılı kararı ile "çocuğun nitelikli cinsel istismarı”
suçundan 14 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve “verilen ceza süresine ve tutuklulukta geçirdiği süreye
nazaran ” tutukluluğun devamına karar
verilmiş, başvurucu tarafından karar 6/5/2014 tarihinde temyiz edilmiştir.
37. Başvurucunun, hakkında
yürütülen yargılama sırasında ileri sürdüğü savunma hakkının kısıtlandığına
ilişkin delillerin toplatılması, tanık dinletme talebinin yerine getirilmesi ve
keşif yapılması gibi hususları başvuru tarihi itibarıyla İlk Derece Mahkemesi
önünde, karar verildikten sonra ise temyiz incelemesinde ileri sürebilme ve
ileri sürülmüş ise temyizde incelenme imkânı pekâlâ bulunmaktadır. Oysa
başvurucu tarafından, kanun yolunda ileri sürülebilecek iddialar ve bu
iddiaları değerlendirecek olan Yargıtay süreci beklenmeden, yargılama
sürecindeki usuli eksikliklerin bireysel başvuruya
konu edildiği görülmüştür.
38. Açıklanan nedenlerle, derece
mahkemeleri önünde usulüne uygun olarak açılmış ve devam eden başvuru yolları
tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İşkence
Yasağının İhlal Edildiği İddiası
39. Başvurucu, immün trombositpoopenik purpa (İTP) hastası olduğunu, en küçük darp ya da şiddete
maruz kalması halinde fiziki kanamalar yaşadığını, soruşturma evresinde
ifadesinin alınması sırasında polisin kendisine hiçbir yasal hakkını
kullandırmadan darp ve şiddet kullanılarak istenilen ifadenin alınmaya
çalışıldığını, hazırlanan ifadeye karakoldan çıkmak için imza attığını, bu
ifadesi nedeniyle hakkında tutuklama kararı verildiğini ve yargılama
yapıldığını belirterek Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini
belirtmiştir.
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup, bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır (bkz. §§ 30-35).
41. Somut
olayda şikâyet tarihi itibarıyla Yalova A3 Tipi Kapalı Cezaevinde cinsel
saldırı suçundan tutuklu olarak bulunan başvurucu, Başbakanlık İletişim Merkezi
(BİMER) aracılığıyla gönderdiği
şikâyet dilekçesiyle Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/194 Esas sayılı dosyasında
yargılanmasına neden olan ifadesinin alınması
sırasında kendisine işkence uygulayan polislerin cezalandırılmasını talep
etmiş, Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı, 12/12/2013 tarih ve 2013/10083
Soruşturma sayılı kararla " Müşteki ve aile bireylerinin soyut beyanları
dışında şikayete konu işkence ya da kötü muamele suçunun işlendiğine dair
delilin mevcut olmadığı anlaşılmakla,” kamu adına kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiş, başvurucunun 24/1/2014 tarihli dilekçeyle Yalova
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12/12/2013 tarih, 2013/10083 Soruşturma ve 2013/4759
Karar sayılı " kovuşturmaya yer
olmadığına ” dair kararına itirazı üzerine Bursa 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 10/2/2014 tarih ve 2014/150 Değişik iş sayılı kararla; “incelenen evrak içeriğine göre, sanığın yakalanarak
gözaltına alındığında aldırılan 06/08/2012 tarihli adli raporu ile gözaltından
çıkarıldığında alınan 07/08/2012 tarihli adli raporları incelendiğinde,
herhangi bir darp bulgusu tespit edilemediğinden verilen kovuşturmaya yer
olmadığına kararında yasaya aykırı yön bulunmadığından” itirazın reddine
karar verilmiştir.
42. Dolayısıyla, başvurucunun,
başvuru tarihi itibarıyla Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı bu konudaki
şikayet sürecinin sonucu beklenmeden 18/1/2013
tarihindeki başvuru ile söz konusu işkence iddiasının bireysel başvuruya konu
edildiği görülmüştür.
43. Açıklanan nedenlerle,
yargısal makam önünde usulüne uygun olarak açılmış ve devam eden başvuru
yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
44. Başvurucu, suçsuz olmasına ve somut delil bulunmamasına
rağmen yargılamasının tutuklu olarak sürdürüldüğünü ve tahliye edilmediğini
belirterek, Anayasa’nın 19. maddesine aykırı davranıldığını iddia etmiştir.
45. Anayasa’nın 19. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
46. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
47. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
48. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir.
49. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
50. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli
yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize
suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde
gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların
birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
51. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş
olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
52. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, §
56).
53. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinin tutukluluğun devamına ilişkin kararlarında gerekçe olarak “suçun vasıf ve mahiyeti, kanıt durumu, dosya içeriği,
atılı suçun yasada öngörülen ceza üst sınırı ve buna bağlı olarak sanığın kaçma
kuşkusu, mağdur, tanık ve başkaları üzerinde baskı oluşturma olasılığı ve
tutuklu kalınan süre” hususlarının yer aldığı görülmektedir.
54. Kişinin suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir. Başvurucunun
küçük yaştaki mağdureye yönelik nitelikli cinsel
istismar suçundan tutuklu olarak yargılandığı ve tutuklandığı ve nihayetinde bu
suç için öngörülen ceza miktarına göre, başvurucunun tutukluğunun devamına
gerekçe olarak belirtilen hususlar ve bireysel başvurunun yapıldığı tarihe
kadar 5 ay 6 gün, en son verilen mahkûmiyet karar tarihine kadar ise 1 yıl 8 ay
23 gün devam eden tutukluluk süresi dikkate alındığında makul sürenin
aşılmadığı ve gösterilen gerekçelerin bu süre bakımından yeterli olduğu kabul
edilmelidir.
55. Yalova Ağır Ceza
Mahkemesinde tutuklu olarak yürütülen yargılamada hüküm tarihine kadar toplam
10 celse duruşma yapıldığı, bu celselerde; sanık, müşteki ve mağdur ile
tanıkların dinlendiği, mağdurenin raporunun alınması
için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na müzekkere yazıldığı, bu müzekkerenin cevabının
beklendiği, gelen rapor üzerine başvurucuya ek savunma hakkı ve rapora karşı
beyanda bulunmak üzere süre verildiği, iddia makamının esas hakkındaki
mütalaasına karşı savunma yapmak üzere süre verilmesi nedenleriyle duruşmaların
ertelendiği tespit edilmiştir.
56. Başvurucunun tutukluluk
halinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde, duruşma zabıtlarının
incelenmesinde, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde, ayrıca
gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği
sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
2. İşkence yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
3. Kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksunluk”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
22/1/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.