TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ
BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
F.Y.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru
Numarası: 2013/1798)
|
|
Karar
Tarihi: 22/1/2015
|
|
İKİNCİ
BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
F. Y.
|
Vekili
|
:
|
Av. Çetin KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Hizbullah Terör Örgütü üyesi olmak suçundan
yargılanarak mahkûm olduğunu, isnat edilen suçu işlemediğini, Mahkemece
delillerin yeterince değerlendirilmeyerek gerekçesiz bir şekilde karar
verildiğini, yargılamanın yaklaşık 13 yıl sürdüğünü, bu nedenle gerekçeli karar
hakkı ve makul sürede yargılanma hakkına bağlı olarak Anayasa’nın 36. ve 141.
maddelerinin ihlal edildiğini belirterek, yeniden yargılanma ve infazın
durdurulması talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/3/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 29/3/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, 26/6/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 26/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü başvurucuya 5/8/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini sunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Muş Cumhuriyet Başsavcılığının 9/2/2000
tarihli fezlekesi üzerine Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
soruşturma kapsamında “Hizbullah İsimli
Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olmak, Terör Örgütü Propagandası Yapmak ve Terör
Örgütüne Yardım ve Yataklık Etmek” iddiasıyla 23/9/2000 tarihinde
gözaltına alınmış, 25/9/2000 tarihinde tutuklanmış ve 19/7/2001 tarihinde
tahliye edilmiştir.
9. Başvurucu hakkında Van Cumhuriyet Başsavcılığının 5/10//2000
tarihli iddianamesiyle “Hizbullah Terör
Örgütüne üye olmak” suçundan Van Devlet Güvenlik Mahkemesine dava
açılmıştır. Açılan bu dava, aynı örgüte yönelik açılmış olan ve 10 kadar
davanın birleşmiş olduğu Mahkemenin E.2000/82 sayılı dosyası ile 11/9/2001 tarihinde birleştirilerek, bu dosya üzerinde
yürütülmüştür.
10. Başvurucu hakkında, anılan suçtan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
(5271 sayılı CMK’nın 250. Maddesi ile Yetkili) 13/1/2011 tarih ve E.2000/82, K.2011/5 sayılı kararı ile 6
yıl 3 ay hapis cezasına hükmedilmiştir.
11. 10 iddianame kapsamında açılmış olan ve 48 sanığın yargılandığı
davanın 199 sayfadan oluşan kararın başvurucu ile ilgili olan kısmındaki
gerekçesi şöyledir:
“Sanığın süresi içerisinde 4959 sayılı topluma kazandırma
yasasından faydalanma talebine ilişkin İç İşleri Bakanlığı Emniyet Genel
Müdürlüğünün 13.09.2004 tarihli yazısında; Şüphelinin Hizbullah Terör Örgütüne
katıldığı, bu örgüt adına Muş ilinde faaliyetlerde bulunduğu, şahsın 23.09.2000
tarihinde yakalandığı, örgütte kaldığı süre içerisinde örgüt mensubu,
İstihbarat birim elemanı olarak görevler üstlendiği anlaşılmış olup örgütün
içindeki konum ve faaliyetleri ile uyumlu şekilde katıldığı faaliyetler
hakkında vermiş olduğu bilgileri mevcut bilgiler ile örtüştüğü ancak bu
bilgilerin örgütün dağılmasına veya meydana çıkarılmasına neden olacak
mahiyette olmadığı değerlendirilmektedir. Şeklinde
görüş bildirilmiştir (gerekçe s. 129-130).
Sanık F.'nin 1995 - 2000 yılları arası Hizbullah adlı silahlı terör
örgütünün üyesi olduğu, mülkiyeti kendisine ait ancak plakasını dahi bilmediği 34 … plakalı aracı örgüt mensubu A.
C.’ye verdiği, bazı şahıslar hakkında örgüte rapor
sunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup… (gerekçe s. 129-130).
…Hizbullah
adlı silahlı terör örgütünün sair efradı olmak suçundan aranan sanık F. Y.
23.09.2000 günü Muş Emniyet Müdürlüğünce yakalanmış (gerekçe s. 129-130). Sanık
ifadelerinde örgüt üyesi olmadığını, kendisine iftira edildiğini belirtmiş,
Hizbullah terör örgütü üyesi olmaktan yakalanan ve Van DGM’de yargılanan sanık A.C.’den ele geçen 34 … plakalı aracın mülkiyeti sanık F. Y.’ye
ait olduğu halde sanık F.’in kendisine ait olan
aracın plakasını dahi bilmediğini, örgütün üyesi olmaktan daha önce yakalanan
A. B.’nin, ‘sanık F.’nin
kendi evinde kiracı olduğunu, bu evde ilk önce E.A.’nın
oturduğunu daha sonra eve M. R. Y.’nin taşındığını,
M. R. Y.’nin de evi F.’ye
devrettiğini, kirayı M. R. Y.’nin ödediğini...’ beyan
etmiştir.
…Sanık E.’nin 17.01.2000 günü İstanbul ili Beykoz ilçesindeki
operasyon neticesi ele geçen diktelerde örgüte köyde bulunan N. T., M. K., F. Y. ve M. Ş. K. hakkında rapor verdiği
anlaşılmıştır.
Mic.Word. mus1
Muş-şahıs bilgileri – MİT, MART 1996 belgesinde çok sayıda şahıs hakkında
kişisel değerlendirmelerin yapıldığı, değerlendirme yapanlar arasında M. U., M. R. Y., H. D., F. Y. isimlerinin yer aldığı
anlaşılmıştır.
Sanık A.
C. kolluktaki ifadesinde; ‘… F. Y., B… Köyü sorumlusu
olduğunu’ beyan etmiştir.
M. S. A.
ve A. C., F. Y. adına kayıtlı olan 34 … plaka sayılı araç içerisinde 30.01.2000 tarihinde
yakalanmışlardır.
Hizbullah
üyesi M. A. 6.3.2000 tarihli kolluk ifadesinde, sanık F. ile ilgili olarak; ‘A.
L.’nin evinde ders yaparken bizim gruba S. M. Ö. ve
F. Y. geldiler.’
Hizbullah
üyesi E. H. 18.02.2000 tarihli kolluk ifadesinde F. ile ilgili olarak; ‘F. Y.’nin oturduğu evde daha önce Muş Bölge sorumlusu E. A.’nın oturduğunu, E.’nin talimatı
ile eve giderek odunluktan silahları çıkardığını, ... F. Y.’nin
Muş B… Köyü sorumlusu olduğunu, …A. L.’ye bağlı iki
grup olduğunu, bunların bir grubunda da F. Y.’nin
olduğunu, kişinin serbest meslek sahibi olduğunu belirtmiştir.
A. B., F. ile ilgili olarak kollukta; ‘M. R. Y.’den
kirayı istediğini, kendisinin buradan taşındığını söylediğini ve yerine F. Y.’nin taşındığını, ancak kirayı ondan değil kendisinden
almasını söylediğini’ belirtmiştir.
Sanık F.
Y.’nin ‘MUŞ /PKK/KONGRA-GEL terör örgütü
BİLGİLERİ/NİSAN 1996’ adı altında örgüte bilgiler verdiği ve bunların İstanbul
operasyonunda ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
Her ne
kadar dosya kapsamında sanığın özgeçmiş raporuna rastlanmamış ise de, diğer
örgüt üyelerinin hakkındaki beyanları ve sanık tarafından düzenlendiği
anlaşılan notlar bir arada ele alınıp değerlendirildiğinde, belirli bir eğitim
ve tebliğ sürecinden geçen sanığın örgüt üyeliği konumu hiç kuşkusuz
gerçekleşmiştir (gerekçe s. 189-190).”
12. Başvurucunun temyiz istemi, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/12/2012 gün ve E.2012/7970, K.2012/15259 sayılı kararı
ile reddedilerek, başvurucu hakkındaki hüküm onanmış ve aynı tarihte kesinleşen
bu karar 28/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup, karar gerekçesi
şöyledir:
“İlk derece mahkemesinde 19.04.2007 tarihli duruşmada
verilen ve daha sonra başka bir mütalaa verilmiş olması nedeniyle CMK'nın 230/1-a maddesi kapsamında görüş niteliğinde
bulunmayan mütalaayı hazırlayan Cumhuriyet savcısının temyiz aşamasında dosyayı
Yargıtay Cumhuriyet savcısı olarak inceleyip tebliğname
düzenlemesine yasal bir engel bulunmadığı gibi, dosya kapsamına göre;
tarafsızlığını şüpheye düşürecek bir nedenin de tespit edilemediği anlaşıldığından,
duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen bu hususa ilişkin temyiz itirazları
yerinde bulunmamış; … Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller
karar yerinde incelenip, sanıkların suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve
kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin
niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar …hakkında 4959 sayılı Kanun hükümleri uygulanmış,
incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş
olduğundan, sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme
sırasında sanıklar …müdafilerinin ileri sürdüğü ve yerinde görülmeyen temyiz
itirazlarının reddiyle hükümlerin onanmasına…”
13. Başvurucu, 7/3/2013 tarihli dilekçesi
ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Silahlı örgüt” kenar başlıklı 314.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
15. 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“3 ve 4
üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adli para cezaları yarı oranında arttırılarak
hükmolunur. Bu suretler tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her
nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet
hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 7/3/2013 tarih ve 2013/1798 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, Hizbullah Terör Örgütü üyesi olmak suçundan
yargılanarak mahkûm olduğunu, isnat edilen suçu işlemediğini, Mahkemece
delillerin yeterince değerlendirilmeyerek gerekçesiz bir şekilde karar
verildiğini, gerekçenin hukuki ve maddi dayanaktan yoksun olduğunu, suçun maddi
ve manevi unsurlarının gerçekleşmediğini, yargılamanın yaklaşık 13 yıl
sürdüğünü, bu nedenle gerekçeli karar hakkı ve makul sürede yargılanma hakkına
bağlı olarak Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini belirterek,
yeniden yargılanma ve infazın durdurulması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
18. Başvurucu her ne kadar “gerekçeli
karar hakkı”nın
da ihlal edildiğini belirtmiş ise de başvuru dilekçesinin tümü dikkate
alındığında, şikâyetin özünün “yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı” ve “makul
sürede yargılanma hakkı”nın
ihlal edildiği iddiaları ile ilgili olduğu kabul edilerek, başvuru anılan bu
ihlal iddiaları kapsamında ayrı ayrı incelenmiştir.
a.
Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Başvurucu, yüklenen suçu işlemediği halde maddi ve hukuki
dayanaktan yoksun gerekçe ile mahkûm edilerek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde özet olarak, Anayasa Mahkemesinin yerel
mahkeme kararlarını gözden geçiren dördüncü derece bir yargı organı olmadığı,
delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle
yerel mahkemeleri ilgilendirdiği, başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet
hükmünün gerekçelendirildiği, ortaya konulan delillerin tartışıldığı ve
iddiaların Mahkeme tarafından dinlenip incelendiğinin anlaşıldığı, bu konuda
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
21. Başvurucunun, Bakanlık görüşüne karşı herhangi bir beyanı
olmamıştır.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin,
bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri,
bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
26. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece
mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların
açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi
kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda,
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri
tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya açık bir
keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki
hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
27. Somut olayda Mahkeme, başvurucu hakkında, dosya kapsamında
bulunan sanık ve tanık anlatımları ile diğer bilgi ve belgelerden yararlanmak
suretiyle ilgili mevzuat kapsamında bir sonuca varmış ve mevcut deliller
çerçevesinde başvurucunun isnat edilen suçu işlediğini kabul etmiş, bu kabulünü
makul gerekçelerle ortaya koymuş ve Yargıtay da bu kararın usul ve yasaya uygun
olduğunu belirterek kararı onamıştır (§ 11-12).
28. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın
değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânını
verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi
sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık
keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22).
29. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, yargılama sürecinin
hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, Mahkemece
delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı,
gerekçenin yetersiz olduğu şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır. Buna
göre, başvurucunun iddialarının esas itibarıyla Derece Mahkemesince verilen
kararın yanlış olduğuna, delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
uygulanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin
olduğu görülmektedir. Yapılan incelemede, Derece Mahkemesince
yürütülen yargılama sırasında başvurucunun, karşı tarafın sunduğu deliller ve
görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz
etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla
karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi, somut olayda dosyadaki
bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde ve
kararın gerekçesinde herhangi bir bariz takdir hatası veya açıkça keyfi bir
durum da tespit edilmemiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
31. Yapılan incelemede, başvurucunun bu şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
32. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul
süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
33. Bakanlık görüş yazısında, AİHM kararlarına atıf yapılarak, yaklaşık
13 yılı bulan yargılama sürecinin makul olup olmadığı konusundaki takdirin
Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
34. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
36. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere,
medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda
yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı
tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç
isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif
düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen
cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan
fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza
hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi
yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B.
No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
37. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “Hizbullah Terör Örgütüne üye olmak” suçundan
9/2/2000 tarihinde soruşturma başlatılmıştır. İsnat
olunan suç 5237 ve 3713 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hapis cezasını
gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç
isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 32).
38. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye
bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya
isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı
an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun bahse konu suç
kapsamında gözaltına alındığı anlaşılan 23/9/2000
tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın
verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama
faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan,
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34;
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin
olarak verilen onama kararının tarihi olan 20/12/2012
tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın
konusunun devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
oluşan silahlı terör örgütü üyeliği olduğu, ayrı ayrı 10 iddianame ile açılmış
ve 48 sanığı kapsayan birleştirilmiş davada başvurucu hakkındaki iddianamenin
ise 5/10/2000 tarihinde düzenlendiği, başvurucunun,
soruşturma kapsamında 23/9/2000 tarihinde gözaltına alındığı, 25/9/2000
tarihinde tutuklandığı ve 19/7/2001 tarihinde tahliye edildiği, davanın
yargılaması sonucunda 13/1/2011 tarihinde verilen kararın temyiz edildiği ve
Yargıtay tarafından 20/12/2012 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
40. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir
(B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
41. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti
nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın
karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında,
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık 12 yıl 3 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye
gönderilmesini talep etmiş olup, herhangi bir tazminat isteminde bulunmamıştır
44. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine,
C. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.