TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER YAMAN VE SENİHA YAMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6091)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ömer YAMAN
|
|
|
2. Seniha YAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; devletin yaşamını korumak için makul tedbirler
almaması nedeniyle müşterek çocukların öldürülmesi, bu olaya ilişkin devam eden
ceza soruşturmasının uzun bir süredir etkili yürütülmemesi ayrıca idare
aleyhine ölüm nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararlarının
giderilmesi amacıyla açtıkları davaların kusursuz sorumluluk ilkeleri göz ardı
edilerek gerekçeden yoksun bir şekilde ve makul olmayan sürelerde reddedilmesi
nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2013 ve 5/12/2014 tarihlerinde Anayasa
Mahkemesine Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde dosyaların Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/2/2014 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. 9/12/2014 tarihinde yapılan 2014/19539 sayılı başvurunun konu
bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2013/6091 sayılı başvuru ile
birleştirilmesine ve başvurunun bu dosya üzerinden incelenmesine karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 02/09/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlere atfen başvuru
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı AğıBilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen
başvuruya konu ceza soruşturması dosyası ve idari dava dosyaları içeriğinden
tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların olay tarihinde on üç yaşında olan müşterek
çocukları Ferhat Yaman (F.Y.), 12/3/2006 tarihinde saat 20.30-21.00 sıralarında
Batman il merkezinde akrabaları ile birlikte yolda yürüdüğü sırada, kimliği
belirlenemeyen kişi veya kişilerin kullandığı silahtan atılan merminin baş
bölgesine isabet etmesi sonucu yaralanmıştır.
9. Yanında bulunanlar tarafından yoldan geçmekte olan bir
otomobil durdurularak en yakın hastaneye götürülen F.Y. burada kendisine operasyon
uygulanmasına rağmen hayata döndürülememiş ve aynı tarihte yaşamını
yitirmiştir. Bu operasyon sırasında kafatası bölgesinde tespit edilen uzun
namlulu silaha ait bir mermi çekirdeği çıkartılmış ve kolluğa teslim
edilmiştir.
1. Ceza Soruşturması Süreci
10. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı)
tarafından olay hakkında derhâl soruşturma başlatılmış ve E.2006/1091 sayılı
dosya üzerinden yürütülen bu soruşturmada, Cumhuriyet Savcısınca iki doktor
bilirkişisi refakatinde 12/3/2006 tarihinde F.Y.nin
cesedi üzerinde ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmış olup bu otopsi sonucunda F.Y.nin, sağ kaşının bitiminden burnu yönünden giren
merminin neden olduğu yaralanmaya bağlı beyin içi zedelenme ve kanama sonucu
meydana gelen dolaşım ve solunum yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdiği kesin
olarak belirlenmiştir.
11. Bu otopsi işlemi sırasında ölenin akrabası Mehmet Yaman,
kimlik tanığı sıfatıyla dinlenilmiş olup ifadesinde; ölenin, başka akrabaları
ile birlikte yolda yürümekteyken aniden yere düştüğünü ve hemen hastaneye
kaldırıldığını duyduğunu söylemiştir.
12. Olay yeri inceleme uzmanları tarafından, 12/3/2006 tarihinde
saat 21.45 sıralarında olay yerine intikal edilmiş ve saat 23.00'te düzenlenen
olay yeri tespit ve görgü tutanağında, F.Y.nin vurulduğu
cadde üzerinde bulunan kan birikintisi dışında herhangi bir iz ve delile
rastlanılmadığının ve olay yerinin fotoğraflarının çekildiğinin bildirildiği
ayrıca görevlilerce olay yerinin basit bir krokisinin çizildiği anlaşılmıştır.
13. Kolluk görevlileri, 14/3/2006 tarihinde saat 12.15
sıralarında gelen bir ihbar üzerine aynı gün saat 12.20 sıralarında, ölüm
olayının gerçekleştiği bölgeye yaklaşık 1.500 metre uzaklıkta bulunan Batman
ili İpekyolu Caddesi, Pazaryeri Mahallesi'nde bulunan bir sulama kanalı içinde
22 adet 7,62x39 mm çapında boş kovan ve kırık cam şişe parçaları tespit
etmişlerdir. Bu cam parçaları üzerinde tespit edilen parmak izlerinin yapılan
mukayesesinde daha önce işlenen bazı suçlar nedeniyle Emniyet Müdürlüğünün
arşiv kayıtlarında parmak izi kaydı bulunan S.A. isimli kişiye ait olduğu
belirlenmiştir.
14. F.Y.nin kafatası bölgesinden
çıkartılan mermi çekirdeği, balistik inceleme yapılmak üzere Emniyet Genel
Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi
Başkanlığı Diyarbakır Şube Müdürlüğüne (Kriminal
Laboratuvar) gönderilmiştir.
15. Kriminal Laboratuvarın 18/5/2006
tarihli raporuyla, incelenmek için gönderilen mermi çekirdeğinin kısmen deforme
olduğu, 7.62 mm çapında olup namlusu yiv-set ihtiva eden çapına uygun bir
silahtan atıldığı, söz konusu mermi çekirdeğinin yapılan karşılaştırılmalı
incelemesinde 7.62x39 mm çap ve tipinde fişeklere ait olabileceğinin
değerlendirildiği, bu fişek türünün genellikle tüfeklerde ve bazı makineli
tüfeklerde kullanıldığı, bu silahların etkili mesafelerinin ise silahtan silaha
farklılık göstermekle birlikte ortalama 800 metre olduğu belirtilmiştir.
16. Söz konusu raporda ayrıca mermi çekirdeğinin,
laboratuvarlarının silahı tespit edilemeyen olaylar arşivinde alıkoydukları bir
adet mermi çekirdeğinin gömlek parçası ile karşılaştırılmasının yapılmasının,
söz konusu gömlek parçasının teşhis niteliğinin bulunmamasından dolayı mümkün
olmadığı ancak "inceleme konusu mermi
çekirdeğinin, elde edilecek çapına uygun şüpheli silah ya da silahlarla
birlikte tekrargönderilmesi halinde atıldığı silahın
tespiti yönünde bir inceleme yapılabilmesinin mümkün olduğu" bildirilmiştir.
17. Soruşturma mercileri tarafından F.Y.nin
kafatası bölgesinden çıkartılan mermi çekirdeğinin 14/3/2006 tarihinde ele
geçirilen yirmi iki kovanla mukayesesi Kriminal
Laboratuvarın, bu incelemesinde mukayesenin ancak elde edilecek çapına uygun
silah ya da silahlarla birlikte gönderilmesi hâlinde yapılabileceğinin
belirtildiği gerekçesiyle yapılmamıştır.
18. Soruşturmada ölenin ve olay sırasında yanında bulunan
akrabalarının el svapları alınarak analiz için Kriminal Laboratuvara gönderilmiş olup Laboratuvarın
11/4/2006 tarihli raporunda el svaplarında atış
artığına rastlanmadığının bildirildiği görülmüştür.
19. Olay sırasında ölenle birlikte yolda yürüyen akrabaları
tanık sıfatıyla dinlenmiş olup ifadelerinde özetle 12/3/2006 tarihinde akşam
saatlerinde kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesinde yatmakta olan bir
akrabalarını hep birlikte ziyaret ettikten sonra saat 20.30 sıralarında dönüş
yolu üzerinde yürüdükleri ve Komando Caddesi'ne 30-35 metre yaklaştıkları
sırada F.Y.nin aniden yüzüstü yere düştüğünü,
düşmesinden önce ve sonra silah sesi duymadıklarını, olay yerinin yakınlarında
da silahlı bir kimseyi görmediklerini söylemişlerdir. İfadesi alınan kişilerden
olantanık Halime Yaman, diğerifadelerden
farklı olarak öncesinde duymamakla beraber öleni hastaneye götürmek için bir
otomobile bindirdikleri sıradaiki üç el silah sesi
duyduğunu beyan etmiştir.
20. Ölenin bir başka akrabası olan ve olay yerine yakın bir
bölgede ikamet eden Yusuf Yaman'ın tanık sıfatıyla alınan beyanında, olay günü
saat 20.30 sıralarında evinin bahçesindeyken tahminen 300 metre uzaklıktan
geldiğini düşündüğü iki üç el silah sesi duyduğunu, bu sesin evinin güneyinde
bulunan Beşevler Mahallesi yönünden geldiğini tahmin
ettiğini söylemiştir.
21. Kolluk tarafından olayın gerçekleştiği yerde seyyar
tezgâhıyla sebze-meyve satışı yapmakta olan Muzaffer Alper adlı kişi de
12/3/2006 tarihinde saat 23.30'da tanık sıfatıyla dinlenilmiş olup ifadesinde
aynı gün saat 21.30 sıralarında tezgaâhı başında
satış yapmaktayken kendisine yakın bir bölge olan Bağlar Mahallesi yönünden
otomatik bir silahtan seri şekilde atış yapıldığını duyduğunu, aradan iki üç
dakika geçtikten sonra tahminine göre kendisine 300 metre uzaklıkta bulunan
başka bir bölgeden yeniden seri şekilde silahla atış yapıldığını duyduğunu,
silahı kullanan kişiyi görmediğini ve bilmediğini, bu seslerden sonra çevrede
olay yerinden kaçarak uzaklaşan veya sıra dışı davranış sergileyen bir kişiyi
de görmediğini söylemiştir.
22. Soruşturmada başvurucu Ömer Yaman da 13/3/2006 tarihinde
müşteki sıfatıyla dinlenmiş ve ölen oğullarının ilköğretim 6. sınıf öğrencisi
olduğunu, köyde oturmalarından ve buraya gelip gitmede bazı zorluklar
bulunduğundan Batman ilinde ikamet eden ağabeyi Şirin Yaman ile birlikte
kaldığını, kendisiyle ve ailesiyle aralarında anlaşmazlığı veya husumeti
bulunan bir kimsenin bulunmadığını, olayın kimler tarafından gerçekleştirildiği
konusunda bilgi ve görgüsünün olmadığını, ayrıca faillerden şikâyetçi olduğunu
beyan etmiştir.
23. Bu başvurucunun15/5/2007 tarihinde yeniden ifadesi alınmış
olup bu ifadesinde de önceki anlatımlarıyla benzerlik arz eden açıklamalarda
bulunduğu ve faillerin tespit edilebilmesi hâlinde bu kişilerden şikâyetçi
olduğunu bildirdiği görülmüştür.
24. Kolluk tarafından 16/3/2006 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına yazı yazılarak olayın faillerinin yakalanamadığı ancak bu
yöndeki araştırmalarının devam ettiği bildirilmiştir.
25. F.Y.nin ölümüyle sonuçlanan olaya
ilişkin bu soruşturma işlemleri yürütülürken Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından, yukarıda değinilen 14/3/2006 tarihinde bir sulama kanalında yirmi
iki kovanın bulunması olayı hakkında da başka bir soruşturma dosyası açılmış ve
bu soruşturmada olay yerindeki kırık cam parçaları üzerinde parmak izleri
tespit edilenS.A. hakkında açık adresinin tespit
edilememesi ve ifadesinin alınamaması nedeniyle 26/1/2007 tarihinde yakalama
emri çıkarılmıştır.
26. F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan olaya
ilişkin soruşturmada ise Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/5/2007 tarihinde
olayın faillerin taksirle öldürme suçundan dava zamanaşımı süresinin dolduğu,
12/3/2021 tarihine kadar daimî olarak aranılmasına ve suçun işlendiği yerin Batman
İl Emniyet Müdürlüğünün (Emniyet Müdürlüğü) görev ve yetki alanında olması
nedeniyle söz konusu daimî arama kararının bir suretinin, faillerin
araştırılması ve başkaca yazışmaya gerek olmaksızın her üç ayda bir yapılan
araştırmalarla ilgili olarak bilgi verilmesi için anılan Müdürlüğe
gönderilmesine karar verilmiştir.
27. Emniyet Müdürlüğü bu tarihten itibaren üçer aylık
periyotlarla 2012 yılının Nisan ayına değin Cumhuriyet Başsavcılığına yazı
yazmış ve olayı gerçekleştiren meçhul kişilerin açık kimliklerinin tespitinin
ve yakalanmalarının mümkün olamadığını, ayrıca bu konudaki araştırmaların devam
ettiğini bildirmiştir.
28. Başvurucular 30/6/2011 tarihinde söz konusu olayın etkili
soruşturulmadığını ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM)
bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Söz konusu başvurunun 48292/11 numarasıyla
kaydının yapıldığı ve başvurucular tarafından bu başvuruda Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmalarından önce karar verildiğine ilişkin herhangi bir
bilgi veya belge ibraz edilmediği görülmüştür.
29. 14/3/2006 tarihinde bir suluma kanalında bulunan kovanlarla
ilgili olarak yürütülen soruşturmada ise Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yakalanmasına karar verilen şüpheli S.A. hakkında, genel güvenliği kasten
tehlikeye düşürmek, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar Hakkında Kanun'a muhalefet etmek suçlarından Batman Ağır Ceza
Mahkemesi nezdinde 30/1/2008 tarihinde kamu davası açılmıştır.
30. Batman Ağır Ceza Mahkemesinin 14/2/2008 tarihli ve K.2008/19
sayılı kararıyla sanığın üzerine atılı suçlarla ilgili yargılama yapma
görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle madde bakımından
görevsizlik kararı verilerek dosya, Batman Asliye Ceza Mahkemesine
gönderilmiştir.
31. Batman Asliye Ceza Mahkemesi 14/9/2011 tarihli kararıyla
hakkında çıkartılan yakalama emri bu aşamada da yerine getirilemeyen sanık
hakkında, yapılan aramada ele geçirilen suça konu kovanların olduğu yerde
tespit edilen kırık cam şişeleri üzerinde sanığa ait parmak izleri tespit
edilmiş ise de sanığın suça konu silahı kullandığını gören ve bu yönde beyanda
bulunan kimsenin olmadığı ve sanık tarafından olay tarihinden önceki bir
tarihte olay yerinde bulunan cam şişenin kullanılmış ve olay yerine atılmış
olabileceği gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.
32. İşbu karar Cumhuriyet Savcısı tarafından 2/11/2011
tarihinde, dosyadaki delilerin mahkûmiyete yeterli olduğu ve sanığın savunması
alınmadan herhangi bir karar verilemeyeceği gerekçeleriyle temyiz edilmiştir.
33. Asliye Ceza Mahkemesince beraat kararı verilmesi üzerine CumhuriyetBaşsavcılığı tarafından F.Y.nin
ölüm olayına ilişkin yürütülmekte olanE.2006/1091 sayılı soruşturmada, 5/6/2012
tarihinde Batman İl Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılarak ölenin yüzünün vurulma
anında hangi yöne dönük olduğunun o sırada yanında bulunan akrabalarından
sorulması, otopsi raporuna göre mermi çekirdeğinin geldiği yön tespit edilerek
14/3/2006 tarihinde ele geçirilen yirmi iki adet kovanın ateşlendiği yerden
gelip gelemeyeceğinin saptanmaya çalışılması, olaydan sonra olay yerine intikal
ederek olay tutanağı ve olay yeri krokisini düzenleyen kolluk görevlilerinin
tanık sıfatıyla beyanlarının alınması, şüpheli S.A. adlı kişinin 12/3/2006
tarihinde kullandığı mobil telefonlarının numaralarının tespit edilmesi ve olay
tarihinde söz konusu bölgede yaptığı görüşmelerin baz istasyonlarının
belirlenmesi, adı geçenin resmî kayıtlarda belirtilen adresinde veya bulunması
muhtemel diğer adreslerde aranarak bulunduğunda gözaltına alınması ve
ifadesinin alınması için derhâl Cumhuriyet Başsavcılıklarında hazır edilmesitalimatı verilmiştir.
34. Soruşturmada ayrıca bir başpolis
memurundan 14/3/2006 tarihinde ele geçirilenkovanlar
ile F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan olay arasında bir
irtibat bulunup bulunmadığı konusunda olay yerlerinin konumları ve benzeri
ölçütler değerlendirilerek bir inceleme raporu düzenlenmesi istenmiş;
bilirkişinin hazırladığı raporda, belirtilen her iki yer arasındaki kuş uçuşu
mesafenin yaklaşık 1.500 metre olduğu, her iki yer arasında bazıları üç dört
katlı olmak üzere çok sayıda binanın bulunduğu, 14/3/2006 tarihinde boş
kovanların bulunduğu yerden nişan alınarak ateşlenen kaleshnikov
marka silahtan çıkan bir merminin 12/3/2006 tarihinde ölen F.Y.ye isabet etme
olasılığının silahın etkili menzili ve her iki yer arasında bulunduğu
belirtilen binalar nedeniyle çok zayıf olmakla birlikte söz konusu silahın
belirli bir açıyla ve belirtilen yöne doğru ateşlendiği takdirde hava
şartlarının müsait olması şartıyla bu silahtan çıkan mermi çekirdeğinin, havada
aldığı yükseklik ve mesafeyle düşüş anında yine belli bir açı ve hızla ek
mesafe alacağından belirtilen hedefe ulaşma ihtimalinin bulunduğu bildirilmiş
ayrıca her iki olay yerine ilişkin kroki ve fotoğraflar söz konusu rapora
eklenmiştir.
35. Cumhuriyet Başsavcılığı, Kriminal
Laboratuvara 5/6/2012 tarihinde adli emanette bulunan deforme mermi çekirdeğini
yeniden göndermiş ve söz konusu deformasyonun, ölenin kafatası bölgesine
isabetiyle mi yoksa başka bir nedenle mi oluştuğunu, ayrıca mermi çekirdeğinin
ne tür bir silahtan ateşlenmiş olabileceğini ve bu tip silahların azami menzili
ile azami tesirli menzillerinin kaç metre olduğunu sormuştur.
36. Kriminal Laboratuvarın 18/6/2012
tarihli cevap raporuyla, söz konusu mermi çekirdeğinin dıştan görünümü itibarıyla
her ne kadar forme (sağlam) mermi çekirdeği gibi
görünse de mikroskopta yapılan incelemesi neticesinde üzerindesürtünme
nedeniyle oluşmuş deformasyonların bulunduğu, bu nedenle üzerinde bulunan dört
adet set izlerinin bazı bölümlerinin teşhis ve tespit niteliklerini yitirdiği,
ölü muayene ve otopsi tutanağının incelenmesinden söz konusu mermi çekirdeğinin
yere paralel bir eksen izleyerek ölenin kafatasına girdiği, mermi
çekirdeğindeki deformasyonun ne şekilde oluştuğu konusunun Adli Tıp Kurumu veya
Adli Tıp Kurumu uzmanları tarafından değerlendirmesi gerektiği; inceleme konusu
mermi çekirdeğinin, 7,62x39 mm çap ve tipinde Kalashnikov
ve benzeri tüfeklerde ve bazı makineli tüfeklerde kullanılmak üzere imal
edilmiş fişeklere ait olabileceği belirtilmiş ayrıca söz konusu silahların
etkili mesafeleri konusunda bilgilere yer verildikten ve bu silahların hangi
mesafeden yaralayıcı veya öldürücü olabildiklerine ilişkin bazı teknik
açıklamalar yapıldıktan sonra bu silahların etkili mesafelerini katetmelerinin akabinde deyüksek
hızla uçuşlarına devam edebildikleri, bu durumda da öldürücü ve yaralayıcı
etkilerinin bulunduğu ancak hangi mesafeden bu özelliklerini devam
ettirebildiklerine yönelik ellerinde bir veri bulunmadığından bu konuda kesin
bir görüş bildirmelerinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
37. Kolluk 18/6/2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderdiği yazıyla F.Y.nin akrabaları olan Rabia
Kaplan ve Melike Yaman ile yapılan görüşmede adı geçenlerin olay günü yolda
yürüdükleri sırada F.Y.nin yüzünü otogar yönüne doğru
çevirdiğinde aniden başını sallayarak düştüğünü ve bu sırada silah sesi
duymadıklarını söylediklerini bildirmiştir.
38. Soruşturmada 23/10/2012 tarihinde Batman 2. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 23/10/2012 tarihli ve 2012/120 sayılı Değişik İş sayılı kararıyla
şüpheli S.A.nın F.Y.nin öldüğü 12/3/2006 tarihinde mobil telefonuyla
kurduğu iletişimlerin tespitine karar verilmiştir.
39. Bu karara istinaden tespit edilen görüşme tutanaklarının
kolluk tarafından yapılan incelenmesinde, şüpheli S.A.nın,F.Y.nin
yaşamını yitirdiği 12/3/2006 tarihinde mobil telefonuyla on bir kez görüşme
yaptığı, bu görüşmeleri gerçekleştirdiği sırada Batman ilinde bulunduğu, en son
gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin saat 18.09'a ilişkin olduğu, bu görüşmeyi
yaptığı yer ile yirmi iki adet boş kovanın bulunduğu yer arasındaki mesafenin
iki kilometre olduğu, bu mesafe ve 12/3/2006 tarihinde gerçekleşen F.Y.nin ölüm olayına ilişkin zaman dilimi birlikte
değerlendirildiğinde, aynı gün saat 21.00'e kadar en son görüşme yaptığı yerden
söz konusu kovanların bulunduğu yere rahatlıkla ulaşmış olabileceğinin
değerlendirildiği belirtilmiştir.
40. Batman 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/2/2013 tarihinde, şüpheli
S.A. hakkında bu kez F.Y.nin ölümüne ilişkin
yürütülen 2006/1091 sayılı soruşturma dosyasında tutuklamaya yönelik yakalama
kararı vermiş ve aynı tarihte bu yönde bir emir tutanağı düzenlemiştir.
41. Bu yakalama emrinin de Cumhuriyet Başsavcılığı Yakalama
Bürosunun 25/9/2014 tarihli yazısına göre aynı tarih itibarıyla infaz
edilememiş olduğu ve ilgililerce adı geçenin arama çalışmalarına devam
edildiğinin bildirildiği görülmüştür.
42. Diğer taraftan F.Y.nin ölümünden
önce 1/3/2006 tarihinde saat 21.10 sıralarında Batman ili Bayındır Mahallesi
Emek Bulvarı üzerindeki bir dondurmacı dükkânı önünde park etmiş bulunan ve
içinde iki kişinin olduğu bir otomobile başka bir otomobilden uzun namlulu
silahla ateş açılmış; olayın akabinde olay yeri inceleme ekiplerince yapılan
araştırmalarda, olay yerinden beş adet kovan, teşhis niteliği olmayan mermi
çekirdeği gömlek parçası ve yine teşhis niteliği olmayan bir adet nüve elde
edilmiştir.
43. Bu olaya ilişkin olarak da Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından derhâl başlatılan soruşturma sırasında, olayın mağdurları H.D. ve A.S.nin 1/3/2006 tarihinde kolluk tarafından ifadeleri
alınmış olup adı geçenler bu ifadelerinde kendilerine ateş açan kişileri ve
içerisinden ateş açılan otomobilin plaka sayısını göremediklerini
söylemişlerdir.
44. Bu soruşturma kapsamında olayın gerçekleştiği bölgede iş
yerleri bulunan kişilerden bir kısmı tanık sıfatıyla dinlenilmiş olup bu
kişilerin de silah seslerini duymakla birlikte olayın gerçekleştiği saat
itibarıyla havanın karanlık olması nedeniyle silahın ateşlendiği otomobili ve
içindekileri tam olarak seçemediklerini beyan ettikleri anlaşılmıştır.
45. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, bu olaya ilişkin elde
edilen kovanlar 2/3/2006 tarihinde Kriminal
Laboratuvara gönderilerek söz konusu kovanların irtibatlı bulunduğu silahların
tespit edilmesi talep edilmiş; Laboratuvar 10/3/2006 tarihli raporunda
kovanların tek bir silahtan atıldıklarını, silahı tespit edilemeyen olaylar
arşivinde kayıtlı bulunan çap ve tipine uygun suç konusu kovanlarla bilgisayarlı
tarama sisteminde yapılan karşılaştırılmalarında aralarında herhangi bir
irtibatın saptanmadığını bildirmiştir.
46. Öte yandan Labarotuvarın daha
sonra alınan 7/4/2006 tarihli raporunda, söz konusu kovanlar ve 14/3/2006
tarihinde bir sulama kanalı içerisinde ele geçirilen yirmi iki adet 7,62x39 mm
çapında boş kovanın çeşitli karakteristik izler yönünden aralarında uygunluklar
saptandığı ve "söz konusu toplam 27
adet kovanın aynı ateşli silahtan atıldıklarının tespit edildiği" belirtilmiştir.
47. Cumhuriyet Başsavcılığı F.Y.nin
ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin soruşturmada 5/6/2012 tarihindekolluğa
yazı yazarak 1/3/2006 tarihinde gerçekleştirilen olayın mağdurlarının
ifadelerinin F.Y.nin ölümü olayıyla da bağlantılı
olarak yeniden alınması talimatını vermiştir.
48. Kolluk 18/6/2012 tarihli yazısıyla 1/3/2006 tarihinde
meydana gelen otomobil kurşunlanması olayının mağdurları ile yapılan görüşmede
adı geçenlerin, olayın üzerinden uzun bir zaman geçtiğini, kendilerine silahla
ateş eden kişileri teşhis etmelerinin bu nedenle mümkün olmadığını ancak bu
kişilerin o tarihte 30-35 yaşlarında olduğunu tahmin ettiklerini ve sorulan
hususlara ilişkin başkaca bir bilgilerinin bulunmadığını söylediklerini
bildirmiştir.
49. F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan
olayda elde edilen mermi çekirdeği 14/3/2006 tarihinde ele geçirilen yirmi iki
adet kovan ve 1/3/2006 tarihinde gerçekleştirilen olayda kullanıldığı tespit
edilen beş adet kovanın atıldıkları silahın tespiti çalışmaları devam ederken
Adana Doğanbeyli Jandarma Komutanlığında görev yapan
kolluk güçleri, 19/3/2015 tarihinde Adana-Kayseri kara yolu Develi yol
ayrımında yaptıkları önleme araması sırasında A.R. isimli kişinin kullandığı ve
içinde H.A. isimli kişinin debulunduğu bir otomobili
şüphe üzerine durdurmuş ve bu otomobilde yaptıkları aramada bir adet 7,62 mm
çapında ruhsatsız Kalashnikov marka silah ve bu
silaha ait dolu şarjörü ele geçirmişlerdir.
50. Ele geçirilen bu silah üzerinde yapılan kriminal
inceleme sonucu düzenlenen 1/4/2015 tarihli ekspertiz raporunda, söz konusu
silahın Batman ilinde 1/3/2006 tarihinde gerçekleştirilen olayda
kullanıldığının belirlendiği bildirilmiştir.
51. Bu rapor üzerine Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığı
10/4/2015 tarihindeyazıyla Cumhuriyet Başsavcılığını
durumdan haberdar etmiştir.
52. Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadesi
20/3/2015 tarihindealınan şüpheli H.A. içinde
bulunduğu otomobili bir firmadan kiraladıklarını, ele geçirilen silahın bu
otomobilde bulunduğunu bilmediğini söylemiş, aynı tarihte ifadesi alınan A.R.
ise silahı 1998 yılında Hakkâri ilinde asker olarak görev yaptığı dönemde bir
geçici köy korucusundan bedelsiz olarak edindiğini, bu silahı 1998 yılından
19/3/2015 tarihine kadar köyünde bulunan evinde sakladığını, belirttiği bu
dönemde söz konusu silahı evinden çıkartmadığını ve kullanmadığını ifade
etmiştir.
53. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı, Tufanbeyli Cumhuriyet
Başsavcılığına 21/4/2015 tarihinde yazı yazarak emekli asker olduğunu ileri
süren A.R. adlı kişinin gerçekte de asker olarak görev yapıp yapmadığının
tespit edilmesi, yapmış ise rütbesinin, görev süresinin, görev yaptığı
yerlerin, kendisine zimmetlenen silahların özelliklerinin ve bu silahların
akıbetinin bildirilmesini istemiştir.
54. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 25/2/2016
tarihinde Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden yazı yazılmış veH.A. ve A.R. isimli kişiler hakkında Kozan Ağır Ceza
Mahkemesine kamu davası açılıp bu davada 10/12/2015 tarihinde karar
verildiğinin anlaşıldığı belirtilerek anılan dava dosyasında verilen kararın
bir örneğinin ve bu dosyada adli emanette kayıtlı bulunan bir adet Kalashnikov marka silah, iki adet şarjör ve on beş adet
merminin kriminal inceleme yapılmak üzere ivedilikle
gönderilmesi istenilmiştir.
55. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/3/2016 tarihinde onaylı
suretleri UYAP aracılığıyla Anayasa Mahkemesine gönderilen başvuruya konu
soruşturma dosyasının belirtilen tarih itibarıyla derdest olduğu anlaşılmıştır.
2. İdari Yargı Süreci
56. Başvurucular 26/6/2006 tarihinde oğullarının ölümü nedeniyle
uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararların tazmini talebiyle
İçişleri Bakanlığına başvurmuşlardır.
57. Başvurucuların talepleri, İçişleri Bakanlığının 7/7/2006
tarihli üst yazısı ile 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilmesi için
Batman Valiliğine gönderilmiştir.
58. Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonunun (Zarar Tespit
Komisyonu) 3/10/2006 tarihli ve 2006/2-250 sayılı kararıyla olayın bir terör
olayı olmadığı, başvurunun anılan Kanun kapsamına girmediği, ayrıca başvuru
süresi olan altmış günün aşıldığı gerekçesiyle talebin reddine karar
verilmiştir.
59. Başvurucular tarafından 22/1/2007 tarihinde Diyarbakır 2.
İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde söz konusu ret kararının iptali ve tazminattalebiyle dava açılmıştır.
60. Mahkemenin 11/3/2008 tarihli ve K.2008/302 sayılı kararıyla
maddi tazminat talebi için Batman Valiliğine karşı ayrı, manevi tazminat
talebiyle İçişleri Bakanlığına karşı ayrı dilekçe ile dava açılması
gerektiğinden bahisle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 3., 5. ve 15. maddeleri gereğince dava dilekçesinin reddine karar
verilmiştir.
a. Maddi Tazminat Talebi Süreci
61. Başvurucular tarafından 9/6/2008 tarihinde, Zarar Tespit
Komisyonunun taleplerinin reddedilmesine ilişkin kararının iptali ve olay
nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zararlarının tazmini talebiyle
Batman Valiliği hasım gösterilmek suretiyle Mahkeme nezdinde yeniden dava
açılmıştır.
62. Mahkemenin 30/10/2009 tarihli ve K.2009/2097 sayılı
kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"...Dosyada bulunanbilgi
ve belgelere göre ; davacılar murisinin, Bağlar
Mahallesi Garzan Caddesi üzerinde bazı akrabaları ile birlikte yürümekte iken
nereden ve kim tarafından atıldığı belli olmayan kurşunun başına isabet etmesi
sonucu yaralanarak hastaneye kaldırıldığı ve burada vefat ettiği
anlaşılmaktadır. Olayın tanıklarından bazıları olay yerinde bir
- iki el silah sesi duyduklarını beyan etmişler, bazıları ise silah sesi
duymadıklarını belirtmişlerdir.
Olay üzerine Batman Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından 2006/1091 sayılı dosyada soruşturma başlatılmış, 22.05.2007
tarihinde dosyanın faillerinin yakalanabilmesi amacıyla "Daimi Arama Kararı'' verilmiş olup, 2008/1913 sayılı dava
dosyasında Mahkememiz tarafından soruşturma dosyası getirtilerek incelenmiştir.
Gerek dava dosyası gerekse Mahkememizin
2008/1913 sayılı dava dosyasında bulunan soruşturma dosyasındaki bilgi ve
belgelerin değerlendirilmesinden, davacılar murisinin ölümünün terör veya
terörle mücadele kapsamında olmadığı sonucuna varılmakta olup davacının 5233
sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır..."
63. Başvurucuların temyizi üzerine söz konusu karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Daire)9/5/2012 tarihli ve K.2012/2748
sayılı ilamıyla onanmıştır.
64. Başvurucuların karar düzeltme istemi de Dairenin 19/3/2013
tarihli veK.2013/2045 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
65. Nihai karar başvuruculara 15/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular
otuz günlük yasal süresi içinde
1/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
b. Manevi Tazminat Talebi Süreci
66. Başvurucular tarafından 29/7/2008 tarihinde yine Zarar
Tespit Komisyonunun taleplerinin reddedilmesi kararının iptali ve bu kez olay
nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararlarının tazmini talebiyle
İçişleri Bakanlığı hasım gösterilmek suretiyle Mahkeme nezdinde dava
açılmıştır.
67. Mahkemenin 15/10/2009 tarihli ve K.2009/1963 sayılı
kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"...Uyuşmazlığın çözümü açısından
öncelikle davacıların murisinin ölümü olayında idareye atfedilebilecek bir
hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.
Dosyada bulunanbilgi
ve belgelere göre; davacılar murisinin Bağlar Mahallesi Garzan Caddesi üzerinde
bazı akrabaları ile birlikte yürümekte iken nereden ve kim tarafından atıldığı
belli olmayan kurşunun başına isabet etmesi sonucu yaralanarak hastaneye
kaldırıldığı ve burada vefat ettiği anlaşılmaktadır. Olayın tanıklarından
bazıları olay yerinde bir - iki el silah sesi
duyduklarını beyan etmişler, bazıları ise silah sesi duymadıklarını
belirtmişlerdir.
Olay üzerine Batman Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından 2006/1091 sayılı dosyada soruşturma başlatılmış, 22.05.2007
tarihinde dosyanın faillerinin yakalanabilmesi amacıyla "Daimi Arama Kararı'' verilmiş olup, Mahkememiz tarafından
soruşturma dosyası getirtilerek incelenmiştir.
Gerek dava dosyası gerekse soruşturma
dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden, davacılar
murisinin ölümünün idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurundan kaynaklandığı
yönünde değerlendirme yapılmasını gerektirecek herhangi bir bulguya
rastlanmamıştır. Zira yukarıda da bahsedildiği üzere davacılar murisinin ölümü
idarenin herhangi bir işlem veya eylemi yahut daeylemsizliği
sonucu meydana gelmiş bir olay olmayıp, idareye atfedilebilecek bir hizmet
kusurundan söz etme imkanı bulunmamaktadır.
Olayda idarenin hizmet kusuru bulunmamakla
birlikte uyuşmazlığın çözümü açısından idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunup
bulunmadığının veya olayda sosyal risk ilkesinin uygulanıp uygulanamayacağının
da belirlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda anlatıldığı şekli ile davacılar
murisinin ölümünün idarenin yürüttüğü bir hizmetin sonucu meydana gelmemesi ve ortayaçıkan zarar ile idari işlem veya eylemarasında
nedensellik bağının kurulabilmesnin mümkün olmaması
nedeniyle idarenin kusursuz sorumluluğundan da söz etmek mümkün değildir.
İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle
nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup idari eylem
ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet
kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Bununla birlikte bilimsel ve yargısal içthatlarla geliştirilen sosyal risk ilkesi ile toplumun
içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana
gelmekle birlikte yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan toplumsal
nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan salt toplumun bireyi olunması
nedeniyle özel ve olağan dışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi
amaçlanmıştır.
Belirtilen niteliğine göre
sosyal risk ilkesinin uygulanabilmesi için olayın tüm toplumu ilgilendirmesi ve
zararın toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelmesi
yanında olay ve zararın yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmaması
başka bir deyişle zarar ile idari eylem araında bir
nedensellik bağının da kurulamaması gerekmektedir.
Dava ve soruşturma dosyasının
incelenmesinden; davacılar murisinin ölümü olayının toplumsal nitelikli bir
olay olmadığı gibi terör olayı olarak değerlendirilebilmesini gerektirecek her hangi bir bulguya rastlanmadığından davacılar
yakınının ölümünün münferit bir olaydan kaynaklandığı sonucuna
varılmıştır.
Olayda, idarenin bir hizmet kusuru ve meydana
gelen zarar ile nedensellik bağı kurulabilen bir idari eylem bulunmadığı gibi,
idarenin kusursuz sorumluluğundan sözetmeye de olanak
bulunmamaktadır. Aynı nedenle, olayın terör örgütünce gerçekleştirilen bir
eylemden kaynaklandığı ortaya konulamadığından sosyal risk ilkesinin
uygulanmasına da olanak görülmemektedir.
Bu itibarla, davacılar murisinin öldürülmesi
nedeniyle uğranıldığı öne sürülen manevi zarar, münferit olaydan kaynaklandığı
için tazmin edilemeyeceğinden ve idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir
durum saptanamadığından ..."
68. Başvurucuların temyizi üzerine söz konusu karar, Dairenin
9/5/2012 tarihli ve K.2012/2747 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama gerekçesinin
ilgili bölümü şöyledir.
"...5233 sayılı Kanun, yargısal ve
bilimsel içtihatlarla kabul edilen 'sosyal risk' ilkesinin yasalaşmış halidir.
Bu nedenle, 'sosyal risk ilkesi' uyarınca tazmini gereken uyuşmazlıklarda adı
geçen Kanunun uygulanması zorunlu bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle; 5233 sayılı
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan davalarda, zarar ile idari
eylem arasında nedensellik bağının bulunmadığı, fakat kişilerin salt toplumun
bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri ve bu nedenle ortaya çıkan bu
zararın paylaştırılması gerektiği hallerde, idari yargı yerince 5233 sayılı
Kanunun uygulanması suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.
Dava dosyası ve Dairemizin 2011/9654 sayılı
dosyasının birlikte incelenmesinden;
Olayda, davacılar murisinin 12.3.2006
tarihinde Batman il merkezinde ateşli silahla vurularak öldürüldüğü, olayla
ilgili olarak Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 22.05.2007 tarihli ve
Soruşturma No: 2006/1091 sayılı dosyasında yapılan hazırlık soruşturmasında,
faili meçhul cinayet kapsamındaki olayın sanık veya sanıklarının ceza
zamanaşımı süresine kadar daimi olarak aranmasına karar verildiği hususu
dikkate alındığında, olayda davalı idareye yüklenebilecek kusurlu ve kusursuz
sorumluluk halleri bulunmadığından, 5233 sayılı Kanun kapsamında çözülmesi
gereken uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince 5233 sayılı Kanun uyarınca davanın
reddine karar verilmesi gerekirken, genel hükümlere göre davanın reddine karar
verilmesinde hukuki isabet bulunmamakta ise de sonucu itibariyle yerinde
görülmüştür..."
69. Başvurucuların karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
20/2/2014 tarihli ve K.2014/1095 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
70. Nihai karar, başvuruculara 17/11/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucular otuz günlük yasal süresi içinde 9/12/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucuların, bu başvuruda ayrıca ölüm
olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını da ileri sürdükleri
görülmüştür.
B. İlgili Hukuk
71. 2577 sayılı Kanun’un “Doğrudan
doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 13. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve
her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
72. 5233 sayılı Kanun’un “Amaç”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve
usulleri belirlemektir.”
73. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Dava Zamanaşımı” kenar başlıklı 66.
maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“ (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
…
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren
suçlarda on beş yıl,
...geçmesiyle
düşer.”
74. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve
esaslarına ilişkin 18/10/2011 tarihli Genelge'sinin
ilgili bölümü şöyledir:
“…
50.
Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet
savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma
evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile
yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da
tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
75. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
76. Başvurucular; oğullarının 12/3/2006 tarihinde Batman il
merkezinde çevreye rastgele ateş eden kimliği belirsiz kişi veya kişilerce
kullanılan silahtan çıkan bir merminin başına isabet etmesi sonucu yaşamını
yitirdiğini, kamuoyunda "maganda kurşunu" olarak tanımlanan bu tür
olaylarda devletin meydana gelen ölümlerden "sosyal risk" ilkesi
gereğince kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, devletin bu tür olayları
önlemeye yönelik gerekli tedbirleri almaması suretiyle oğullarının yaşamını
koruyamadığını, aynı nedenle maddi ve manevi tazminat talepli açtıkları
davaların ise haksız ve gerekçesiz reddedildiğini; davalarının, başvuruları
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılmış gibi değerlendirilerek anılan Kanun
hükümleri kapsamında incelenip reddedildiğini ayrıca makul sürelerde de
sonuçlandırılmadığını; Cumhuriyet Başsavcılığınca ise olaya ilişkin etkili bir
soruşturma yürütülmediğini, fail ya da faillerin aradan geçen uzun zaman
zarfında tespit edilemeyip söz konusu soruşturmada, verilen daimî arama
kararının akıbetinin belli aralıklarla sorulmasından başka hiçbir işlem
yapılmadığını, soruşturma dosyasının bu şekilde dava zamanaşımına uğramaya
mahkûm bırakıldığını belirterek Anayasa’nın 17., 36. ve 40. maddelerinde
güvence altına alınanyaşam, adil yargılanma ve etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminata karar verilmesi
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
77. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucular tarafından
Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve
etkili başvuru hakları ile bağlantı kurarak ileri sürülen iddiaların,
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında olduğu
değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
78. Başvurucular, diğer şikâyetlerinin yanında oğullarının
çevreye ve havaya rastgele ateş açan kişi veya kişilerin silahından çıkan bir
merminin isabeti sonucu yaşamını yitirdiğini, devletin bu tür eylemleri önlemek
için gerekli tedbirleri almadığını ve oğullarının yaşamını koruma
yükümlülüğünün de bu surette ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
79. Başvuru formu ve eklerinde sunulan belgeler ile başvuruya
konu ceza soruşturması ve idari davalarda yer alan bilgi ve belgeler,
Anayasa'nın 17. maddesinin yaşamı korumaya ilişkin maddi boyutunun ihlal edilip
edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte
-makul şüphenin ötesinde- kanıt unsuru içermemektedir. Olayın gerçekleştiği
koşullar, başka bir ifadeyle ölenin yaşam hakkının kasten mi yoksa
başvurucuların iddialarında ileri sürdükleri gibi mi ihlal edildiği bu aşamada
belirlenebilmiş değildir.
80. Bu şartlar altında, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin, sadece Anayasa'nın 17. maddesinin usul boyutu ile sınırlı olarak
yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Ceza Soruşturmasının
Etkili Yürütülmediğine İlişkin
İddia
81. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.”
82. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda
başvurucular, ölen kişinin babası ve annesidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
83. Başvuruda öncelikle değerlendirmesi gereken husus, somut
olayda etkili bir ceza soruşturması yürütme zorunluluğunun mutlak surette
bulunup bulunmadığıdır.
84. Anayasa Mahkemesine göre doğal olmayan bir ölüm meydana
gelmişse devletin ölümün nedenlerini soruşturma ve sorumluları tespit ederek
cezalandırma ödevi vardır (Salih Akkuş,
B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
85. Bireyin, bir devlet görevlisi ya da özel bir kişi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel
yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili bir resmîsoruşturmanın
yapılmasını gerektirir (Salih Akkuş,
§ 30).
86. Etkili bir resmî soruşturmanın yapılması gerekliliğine
ilişkin bu usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün,
bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar
yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür
olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece
tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan
kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
87. Buna göre yapılan incelemede Cumhuriyet Başsavcılığının
somut olay hakkında taksirle yaralama suçundan soruşturma yürüttüğü ve
başvurucuların da oğullarının kasten öldürüldüğüne ilişkin bir iddiada
bulunmadıkları görülmüşse de ölenin yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet
verilmediğini gösteren herhangi bir bulguya rastlanılmadığı gibi olayın bu
anlamda şüphe uyandırdığı anlaşılmıştır.
88. Bu nedenle somut olay bakımından devletin, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte bir ceza
soruşturması yürütme yükümlülüğünün bulunduğu sonucuna varılmıştır.
89. Bununla birlikte somut başvuruya konu olan ceza soruşturması
derdesttir. Bu nedenle başvuru, başvuru yollarının tüketilmesi kuralı açısından
ayrı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.
90. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
91. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
92. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
93. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
94. Öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için mutlak surette gerekli olmasa da
yürütülen soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre makul bir süreyi aşmaması
şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi,
bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun
olacaktır.
95. Ancak bir soruşturmanın açılmayacağının soruşturmada
ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının ve ileride de
böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak bir şans olmadığının
farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren başvurucular
tarafından yapılan bireysel başvuruların kabul edilmesine karar verilmelidir.
Yaşam hakkı ile ilgili böyle bir durumda başvurucular gerekli özeni göstermeli,
inisiyatifleri ele alabilmeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa
Mahkemesine sunabilmelidirler. Öte yandan soruşturmanın kendine özgü
koşullarına göre çok uzun sürmesi sonucunda soruşturma süreci tamamlanmadan
başvuru yapılması durumunda ölenin yakınlarına karşı çok katı bir tutum takınılmadan
bir değerlendirme yapılmalıdır. Ancak bu durumun tespiti, doğal olarak her
davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015).
96. Buna göre başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin
şikâyetleri açısından kabul edilebilirlik değerlendirmesi yapılırken başvuru
yollarının tüketilmesi yönünde karar verebilmek için devletin, Anayasa’nın 17.
maddesi kapsamında “etkili soruşturma yapma”ya
ilişkin usul yükümlülüğünün çerçevesinin ve somut olayda ne şekilde yerine
getirildiğinin tespiti gerekmektedir.
97. Somut olayda F.Y., 12/3/2006 tarihinde yolda akrabaları ile
birlikte yürüdüğü sırada bir merminin isabet etmesi sonucu yaşamını
yitirmiştir. Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl ve resen
başlatılan soruşturmada tanık ve mağdur ifadeleri alınmış, F.Y.nin
cesedi üzerinde ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmış, olay yeri maddi deliller
yönünden incelenerek krokisi çizilmiş, ölenin kafatası bölgesinden çıkartılan
mermi çekirdeğine ilişkin balistik incelemeler yapılmış ve aynı konuda
ekspertiz raporları alınmıştır.
98. Soruşturmada belirtilen işlemler gerçekleştirildikten sonra
22/5/2007 tarihinden 5/6/2012 tarihine kadar aradan geçen sürede olayın fail yada faillerinin tespit edilebilmesi bakımından herhangi bir
ilerleme kaydedilemediği de görülmüştür.
99. Öte yandan 2014 yılında soruşturmanın etkili yapılmadığı
ileri sürülerek bireysel başvuruda bulunulmasından önce ve belirtilen tarih aralığından
sonra söz konusu soruşturmanın, olayın nedeni ve sorumluların belirlenebilmesi
için olayın gerçekleştiği yere yakın bölgelerde gerçekleştirilen bazı eylemlere
ve elde edilen birtakım delillere yönelik olarak derinleştirildiği
anlaşılmıştır.
100. Belirtilen tarih aralığında faili meçhul şekilde
yürütülmekle olan bu soruşturmada, soruşturma makamları tarafından 14/3/2006
tarihinde yapılan araştırmada ele geçirilen mermi kovanlarının yakınında
bulunan maddi delillerden hareketle kimliğine ulaşılan ve hakkında başka
suçlardan kamu davası açılan bir kişi (S.A.) hakkında 16/2/2013 tarihinde
yakalama emri çıkarılmış ve olayın tanıkları yeniden dinlenilmiştir.
101. Soruşturmada ayrıca 5/6/2012 tarihinden sonra ve bireysel
başvuruda bulunulmasından önce 14/3/2006 tarihinde ele geçirilen kovanlar ile
başvuruya konu olay arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bilirkişi
mütalaası alınmış, olayda kullanılan silahın muhtemel niteliği ve özellikleri
ekspertiz incelemesi yaptırılarak araştırılmış, kovanlara ve mermi çekirdeğine
ilişkin balistik raporlar yeniden alınmıştır.
102. Diğer taraftan hakkında yakalama emri çıkartılan şüphelinin
kullandığı mobil telefona ilişkin iletişim raporları alınmış, olay günü ve
saatinde bulunduğu yerlere ilişkin birtakım tespitler yapılmıştır.
103. Soruşturma makamları tarafından bunların yanında başvuruya
konu olayla ilişkisi olduğu ihtimali üzerinde durulan 1/3/2006 tarihinde
kullanılan silaha ilişkin olarak da soruşturmanın derinleştirildiği ve bu
silahın 12/3/2006 tarihinde ele geçirilen kovanların atıldığı silah olduğunun
bireysel başvuruda bulunulmasından sonra tespit edildiği görülmüştür.
104. Öncelikle belirtilmelidir ki soruşturmanın etkililiğini
sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü
koşullarına göre değişmektedir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular
temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde
bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından
her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya
benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
105. Ayrıca soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp
yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına,
soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
106. Başvuruya konu soruşturma, bu bağlamda başvuru ve Anayasa
Mahkemesinin inceleme tarihleri itibarıyla değerlendirildiğinde soruşturma
makamları tarafından olayın hemen akabinde bazı işlemler gerçekleştirildikten
sonra soruşturmada bir süre ilerleme kaydedilemediği görülmekle birlikte
-mevcut delillerin elverişliliğinin, bu durum üzerinde bir etkisinin bulunup
bulunmadığı değerlendirilmeksizin- bu aşamadan sonra anılan makamlar tarafından
olayın nedeni ve sorumluların tespiti bakımından bazı başka soruşturma
işlemlerinin gerçekleştirildiği görülmüştür.
107. Bu itibarla belirtilen işlemlerin gerçekleştirilmesiyle -bu
işlemlerin olayın nedeni ve sorumlularının belirlenebilmesine ilişkin muhtemel
olumlu veya olumsuz sonuçları hakkında herhangi bir yorum yapmaksızın ve bu
sonuçlardan bağımsız bir şekilde değerlendirmede bulunarak- soruşturmada bazı
ilerlemelerin kaydedildiği söylenebilecektir.
108. Dolayısıyla bireysel başvuruda bulunulduğu ve Anayasa
Mahkemesinin inceleme yaptığı tarihler itibarıyla somut olayda etkili bir
soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak bir şansın olmadığını,
soruşturmanın etkililiğinin tamamen kaybolduğunu ve başvurucuların da bu
durumun farkına varıp bireysel başvuruda bulunduklarını söyleyebilmeyi mümkün
kılan bir nedenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
109. Açıklanan nedenlerle etkili bir ceza soruşturması
yürütülmediği iddialarını içeren başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İdari Davaların Etkili Görülmediğine İlişkin
İddia
110. Başvurucular, idari yargıda bakılan davaların etkili
görülmemesi suretiyle yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğini
de ileri sürmüşlerdir.
111. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı görülen ve davaların etkili görülmemesi suretiyle Anayasa'nın
17. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiğine dair iddialar içeren başvurunun
bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
112. Başvurucular, oğullarının ölümü sonucunda uğradıklarını
ileri sürdükleri maddive manevi zararlarının
karşılanması amacıyla idare aleyhine açtıkları davaların ilgili kanuni
düzenlemelerde ve sorumluluğuna ilişkin hükümlerde yanılgıya düşülmesi suretiyle
gerekçeden yoksun bir şekilde reddedildiğini, ayrıca söz konusu davaların makul
sürelerde tamamlanamadığını iddia etmişlerdir.
113. Ölüm olayını aydınlatmak üzerine yürütülen ceza
soruşturmaları ile mağdurların kendi inisiyatifleri ile hukuk veya idare mahkemesinde
açtıkları dava yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu
yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın, ihlal
iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Ancak bir hak
ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş
bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim
sunabilmesi hâlinde başvuru yolunun etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §
39).
114. Yürütülecek soruşturmalarda makul bir süratle
gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu zımnen mevcuttur. Bazı
durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya
da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan
kovuşturmada yetkililerin süratle hareket etmeleri, yaşanan olayların daha
sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan
bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da
kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir
öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B.
No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
115. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı
kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu
ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da
makul derecede sürat ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece
mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp
yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda
gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya
çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli
rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, § 33).
116. Somut olayda başvurucuların 26/6/2006 tarihinde,
oğullarının ölümü nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi
zararların tazmini talebiyle idareye yaptıkları başvuru 3/10/2006 tarihli
kararla reddedilmiş, bu karar sonrasında başvurucular tarafından 22/1/2007
tarihinde söz konusu ret kararının iptali ve tazminata karar verilmesi
talebiyle Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi nezdinde dava açılmıştır.
117. Mahkemenin 11/3/2008 tarihli kararıyla dava dilekçesinin
reddine karar verilmiş; başvurucular tarafından idarenin ret kararının iptali
ve olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zararlarının tazmini
talebiyle 9/6/2008 tarihinde, yine anılan ret kararının iptali ve bu kez olay
nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararlarının tazmini talebiyle
de 29/7/2008 tarihinde Mahkeme nezdinde dava açılmıştır.
118. 9/6/2008 tarihinde açılan davada verilen karar 19/3/2013
tarihinde, 29/7/2008 tarihinde açılan davada verilen karar ise 20/2/2014
tarihinde kesinleşmiştir.
119. Başvurucuların somut davaların etkili görülmediğine ilişkin
şikâyetlerinde,hukuka aykırı
bir karar verilip başvuruya konu olayda söz konusu olan “sorumluluğa” ilişkin
hukuk kurallarının uygulanmasında yanılgıya düşüldüğünü, Derece Mahkemesi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu ve yargılamaların makul sürelerde
tamamlanmadığını ileri sürdükleri görülmüştür.
120. Somutdavalar yukarıda değinilen
ilkeler bağlamda Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği derinlikli ve özenli
inceleme yükümlülüğü kapsamında incelendiğinde yargılamalarda ceza soruşturması
dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığından getirtilip incelendiği, ayrıca
başvurucuların meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli
olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanmadığını söyleyebilmek için bir
nedenin bulunmadığı görülmüştür.
121. Öte yandan başvurucular davaların ret kararlarının
gerekçesiz olduğunu da ileri sürmüşlerdir. Kararlara ilişkin makul gerekçe;
davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan
hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya
koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte
olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı
veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne
uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda
verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek
açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması
zorunludur (İbrahim Ataş, B. No:
2013/1235, 13/6/2013, § 24).
122. Bununla birlikte derece mahkemelerinin taraflarca ileri
sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp hükme esas teşkil eden
gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Diğer taraftan
kanun yolu mercilerince onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi
hâlinde alt derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler kabul
edilmiş olacağından anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek
bulunmamaktadır (İbrahim Ataş, §
25).
123. Başvuru konusu olayda, İlk Derece Mahkemesi kararlarının
gerekçesi somut olayla bağlantı kurularak açıklanmış; temyiz mercii tarafından
da İlk Derece Mahkemesinin kararı hukuka aykırı bulunmayarak temyiz talepleri
gerekçeleri ile birlikte reddedilmiştir. Dolayısıyla ret ve onama kararlarının
gerekçesiz olduğu söylenemez.
124. Diğer taraftan İlk Derece Mahkemesinin ve Danıştay
Dairesinin söz konusu davaların reddedilmesine ilişkin gerekçelerinde, olaya
ilişkin toplanan tüm delillere ve yürütülmekte olan ceza soruşturması
dosyasındaki bilgi ve belgelere dayanılarak idarenin sorumluluğunun bulunup
bulunmadığı değerlendirilmiş ve bu değerlendirme sonucunda söz konusu bilgi ve
belgelere göre idareye yüklenebilecek kusursuz sorumluluk hâllerinin
bulunmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir.
125. Yukarıda etkili ceza soruşturması yürütülmesi
yükümlülüğünün değerlendirilmesi bölümünde belirtildiği üzere olayın meydana
geldiği koşulların bu aşamada belirlenemediği gözetildiğinde İlk Derece
Mahkemesi ve Danıştay kararlarının, başvurucuların ileri sürdüğü gibi elde
edilen tüm bulguların kapsamlı ve nesnel bir analizine dayalı olmadığını
söyleyebilmeyi mümkün kılan bir neden de bulunmamaktadır.
126. Öte yandan söz konusu usul yükümlülüğü kapsamında anılan
davaların makul süratte tamamlanıp tamamlanmadığının da incelenmesi
gerekmektedir.
127. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013§§ 41-45).
128. Somut başvuru açısından makul süre değerlendirmesinde
dikkate alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucular tarafından
maddi ve manevi zararlarının karşılanması amacıyla idareye başvurulduğu
26/6/2006'dır.
129. Makul sürenin hesabında esas alınacak sürenin bitiş tarihi
ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 52). Somut başvuru açısından bu tarihler, başvurucuların maddi
tazminatlarının karşılanması amacıyla açtıkları davada Danıştay Onbeşinci Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine
ilişkin kararının tarihi olan 19/3/2013, manevi tazminatlarının karşılanması
amacıyla açtıkları davada ise yine aynı Dairenin karar düzeltme taleplerinin
reddine ilişkin kararının tarihi olan 20/2/2014'tür.
130. Başvuruya konu yargılama süreçlerinin incelenmesi
neticesinde başvurucuların 22/1/2007 tarihinde açtıkları davada, dava
dilekçesinin reddine ancak 11/3/2008 tarihinde karar verilebildiği, Mahkemece
yapılan yargılamalar sonucunda verilen kararların Dairenin temyiz ve karar düzeltme
incelemeleriyle birlikte 19/3/2013 ve 20/2/2014 tarihlerinde kesinleştiği ve
somut başvuruya konu davalara ilişkin yargılama sürelerinin maddi tazminat
taleplerine konu dava bakmından toplamda 6 yıl 8 ay
21 gün, manevi tazminat taleplerine konu dava bakımından ise toplamda 7 yıl 7
ay 25 gün olduğu anlaşılmıştır.
131. Başvuruya konu davalarda taraf sayısının azlığı,
başvurucuların davaların süratli bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaatlerinin
varlığı ve tutumlarının yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisinin
bulunduğunun tespit edilememesi ile dava konusu olayın çok karmaşık olmaması
gibi hususlar dikkate alınarak anılan davalara bütün olarak bakıldığında 2577
sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi iki dereceli bir yargılama
sürecine ilişkin somut başvuru açısından söz konusu yargılama sürelerinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu ve Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği
süratte bir inceleme içermedikleri sonucuna varılmıştır.
132. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkı kapsamında usule ilişkin davanın etkili yürütülmesi
yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
133. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
134. Başvurucular, davanın etkili görülmemesi nedeniyle toplamda
80.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
135. Yaşam hakkının davanın etkili görülmesine ilişkin usul
boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
136. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara müştereken net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
137. Ayrıca kararın bir örneğinin bilgilendirme amacıyla
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
138. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. 1. Yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturulması
yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkı kapsamında davanın etkili yürütülmesi
yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutu kapsamında davanın etkili yürütülmesi yükümlülüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlali nedeniyle net
30.000 TL manevi tazminatın başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.