logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ömer Yaman ve Seniha Yaman [1.B.], B. No: 2013/6091, 20/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖMER YAMAN VE SENİHA YAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6091)

 

Karar Tarihi: 20/4/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Nahit GEZGİN

Başvurucular

:

1. Ömer YAMAN

 

 

2. Seniha YAMAN

Vekili

:

Av. Hüseyin AKÇARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; devletin yaşamını korumak için makul tedbirler almaması nedeniyle müşterek çocukların öldürülmesi, bu olaya ilişkin devam eden ceza soruşturmasının uzun bir süredir etkili yürütülmemesi ayrıca idare aleyhine ölüm nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararlarının giderilmesi amacıyla açtıkları davaların kusursuz sorumluluk ilkeleri göz ardı edilerek gerekçeden yoksun bir şekilde ve makul olmayan sürelerde reddedilmesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/8/2013 ve 5/12/2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde dosyaların Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/2/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. 9/12/2014 tarihinde yapılan 2014/19539 sayılı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2013/6091 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve başvurunun bu dosya üzerinden incelenmesine karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 02/09/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlere atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı AğıBilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen başvuruya konu ceza soruşturması dosyası ve idari dava dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların olay tarihinde on üç yaşında olan müşterek çocukları Ferhat Yaman (F.Y.), 12/3/2006 tarihinde saat 20.30-21.00 sıralarında Batman il merkezinde akrabaları ile birlikte yolda yürüdüğü sırada, kimliği belirlenemeyen kişi veya kişilerin kullandığı silahtan atılan merminin baş bölgesine isabet etmesi sonucu yaralanmıştır.

9. Yanında bulunanlar tarafından yoldan geçmekte olan bir otomobil durdurularak en yakın hastaneye götürülen F.Y. burada kendisine operasyon uygulanmasına rağmen hayata döndürülememiş ve aynı tarihte yaşamını yitirmiştir. Bu operasyon sırasında kafatası bölgesinde tespit edilen uzun namlulu silaha ait bir mermi çekirdeği çıkartılmış ve kolluğa teslim edilmiştir.

1. Ceza Soruşturması Süreci

10. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından olay hakkında derhâl soruşturma başlatılmış ve E.2006/1091 sayılı dosya üzerinden yürütülen bu soruşturmada, Cumhuriyet Savcısınca iki doktor bilirkişisi refakatinde 12/3/2006 tarihinde F.Y.nin cesedi üzerinde ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmış olup bu otopsi sonucunda F.Y.nin, sağ kaşının bitiminden burnu yönünden giren merminin neden olduğu yaralanmaya bağlı beyin içi zedelenme ve kanama sonucu meydana gelen dolaşım ve solunum yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdiği kesin olarak belirlenmiştir.

11. Bu otopsi işlemi sırasında ölenin akrabası Mehmet Yaman, kimlik tanığı sıfatıyla dinlenilmiş olup ifadesinde; ölenin, başka akrabaları ile birlikte yolda yürümekteyken aniden yere düştüğünü ve hemen hastaneye kaldırıldığını duyduğunu söylemiştir.

12. Olay yeri inceleme uzmanları tarafından, 12/3/2006 tarihinde saat 21.45 sıralarında olay yerine intikal edilmiş ve saat 23.00'te düzenlenen olay yeri tespit ve görgü tutanağında, F.Y.nin vurulduğu cadde üzerinde bulunan kan birikintisi dışında herhangi bir iz ve delile rastlanılmadığının ve olay yerinin fotoğraflarının çekildiğinin bildirildiği ayrıca görevlilerce olay yerinin basit bir krokisinin çizildiği anlaşılmıştır.

13. Kolluk görevlileri, 14/3/2006 tarihinde saat 12.15 sıralarında gelen bir ihbar üzerine aynı gün saat 12.20 sıralarında, ölüm olayının gerçekleştiği bölgeye yaklaşık 1.500 metre uzaklıkta bulunan Batman ili İpekyolu Caddesi, Pazaryeri Mahallesi'nde bulunan bir sulama kanalı içinde 22 adet 7,62x39 mm çapında boş kovan ve kırık cam şişe parçaları tespit etmişlerdir. Bu cam parçaları üzerinde tespit edilen parmak izlerinin yapılan mukayesesinde daha önce işlenen bazı suçlar nedeniyle Emniyet Müdürlüğünün arşiv kayıtlarında parmak izi kaydı bulunan S.A. isimli kişiye ait olduğu belirlenmiştir.

14. F.Y.nin kafatası bölgesinden çıkartılan mermi çekirdeği, balistik inceleme yapılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı Diyarbakır Şube Müdürlüğüne (Kriminal Laboratuvar) gönderilmiştir.

15. Kriminal Laboratuvarın 18/5/2006 tarihli raporuyla, incelenmek için gönderilen mermi çekirdeğinin kısmen deforme olduğu, 7.62 mm çapında olup namlusu yiv-set ihtiva eden çapına uygun bir silahtan atıldığı, söz konusu mermi çekirdeğinin yapılan karşılaştırılmalı incelemesinde 7.62x39 mm çap ve tipinde fişeklere ait olabileceğinin değerlendirildiği, bu fişek türünün genellikle tüfeklerde ve bazı makineli tüfeklerde kullanıldığı, bu silahların etkili mesafelerinin ise silahtan silaha farklılık göstermekle birlikte ortalama 800 metre olduğu belirtilmiştir.

16. Söz konusu raporda ayrıca mermi çekirdeğinin, laboratuvarlarının silahı tespit edilemeyen olaylar arşivinde alıkoydukları bir adet mermi çekirdeğinin gömlek parçası ile karşılaştırılmasının yapılmasının, söz konusu gömlek parçasının teşhis niteliğinin bulunmamasından dolayı mümkün olmadığı ancak "inceleme konusu mermi çekirdeğinin, elde edilecek çapına uygun şüpheli silah ya da silahlarla birlikte tekrargönderilmesi halinde atıldığı silahın tespiti yönünde bir inceleme yapılabilmesinin mümkün olduğu" bildirilmiştir.

17. Soruşturma mercileri tarafından F.Y.nin kafatası bölgesinden çıkartılan mermi çekirdeğinin 14/3/2006 tarihinde ele geçirilen yirmi iki kovanla mukayesesi Kriminal Laboratuvarın, bu incelemesinde mukayesenin ancak elde edilecek çapına uygun silah ya da silahlarla birlikte gönderilmesi hâlinde yapılabileceğinin belirtildiği gerekçesiyle yapılmamıştır.

18. Soruşturmada ölenin ve olay sırasında yanında bulunan akrabalarının el svapları alınarak analiz için Kriminal Laboratuvara gönderilmiş olup Laboratuvarın 11/4/2006 tarihli raporunda el svaplarında atış artığına rastlanmadığının bildirildiği görülmüştür.

19. Olay sırasında ölenle birlikte yolda yürüyen akrabaları tanık sıfatıyla dinlenmiş olup ifadelerinde özetle 12/3/2006 tarihinde akşam saatlerinde kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesinde yatmakta olan bir akrabalarını hep birlikte ziyaret ettikten sonra saat 20.30 sıralarında dönüş yolu üzerinde yürüdükleri ve Komando Caddesi'ne 30-35 metre yaklaştıkları sırada F.Y.nin aniden yüzüstü yere düştüğünü, düşmesinden önce ve sonra silah sesi duymadıklarını, olay yerinin yakınlarında da silahlı bir kimseyi görmediklerini söylemişlerdir. İfadesi alınan kişilerden olantanık Halime Yaman, diğerifadelerden farklı olarak öncesinde duymamakla beraber öleni hastaneye götürmek için bir otomobile bindirdikleri sıradaiki üç el silah sesi duyduğunu beyan etmiştir.

20. Ölenin bir başka akrabası olan ve olay yerine yakın bir bölgede ikamet eden Yusuf Yaman'ın tanık sıfatıyla alınan beyanında, olay günü saat 20.30 sıralarında evinin bahçesindeyken tahminen 300 metre uzaklıktan geldiğini düşündüğü iki üç el silah sesi duyduğunu, bu sesin evinin güneyinde bulunan Beşevler Mahallesi yönünden geldiğini tahmin ettiğini söylemiştir.

21. Kolluk tarafından olayın gerçekleştiği yerde seyyar tezgâhıyla sebze-meyve satışı yapmakta olan Muzaffer Alper adlı kişi de 12/3/2006 tarihinde saat 23.30'da tanık sıfatıyla dinlenilmiş olup ifadesinde aynı gün saat 21.30 sıralarında tezgaâhı başında satış yapmaktayken kendisine yakın bir bölge olan Bağlar Mahallesi yönünden otomatik bir silahtan seri şekilde atış yapıldığını duyduğunu, aradan iki üç dakika geçtikten sonra tahminine göre kendisine 300 metre uzaklıkta bulunan başka bir bölgeden yeniden seri şekilde silahla atış yapıldığını duyduğunu, silahı kullanan kişiyi görmediğini ve bilmediğini, bu seslerden sonra çevrede olay yerinden kaçarak uzaklaşan veya sıra dışı davranış sergileyen bir kişiyi de görmediğini söylemiştir.

22. Soruşturmada başvurucu Ömer Yaman da 13/3/2006 tarihinde müşteki sıfatıyla dinlenmiş ve ölen oğullarının ilköğretim 6. sınıf öğrencisi olduğunu, köyde oturmalarından ve buraya gelip gitmede bazı zorluklar bulunduğundan Batman ilinde ikamet eden ağabeyi Şirin Yaman ile birlikte kaldığını, kendisiyle ve ailesiyle aralarında anlaşmazlığı veya husumeti bulunan bir kimsenin bulunmadığını, olayın kimler tarafından gerçekleştirildiği konusunda bilgi ve görgüsünün olmadığını, ayrıca faillerden şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.

23. Bu başvurucunun15/5/2007 tarihinde yeniden ifadesi alınmış olup bu ifadesinde de önceki anlatımlarıyla benzerlik arz eden açıklamalarda bulunduğu ve faillerin tespit edilebilmesi hâlinde bu kişilerden şikâyetçi olduğunu bildirdiği görülmüştür.

24. Kolluk tarafından 16/3/2006 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak olayın faillerinin yakalanamadığı ancak bu yöndeki araştırmalarının devam ettiği bildirilmiştir.

25. F.Y.nin ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin bu soruşturma işlemleri yürütülürken Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, yukarıda değinilen 14/3/2006 tarihinde bir sulama kanalında yirmi iki kovanın bulunması olayı hakkında da başka bir soruşturma dosyası açılmış ve bu soruşturmada olay yerindeki kırık cam parçaları üzerinde parmak izleri tespit edilenS.A. hakkında açık adresinin tespit edilememesi ve ifadesinin alınamaması nedeniyle 26/1/2007 tarihinde yakalama emri çıkarılmıştır.

26. F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin soruşturmada ise Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/5/2007 tarihinde olayın faillerin taksirle öldürme suçundan dava zamanaşımı süresinin dolduğu, 12/3/2021 tarihine kadar daimî olarak aranılmasına ve suçun işlendiği yerin Batman İl Emniyet Müdürlüğünün (Emniyet Müdürlüğü) görev ve yetki alanında olması nedeniyle söz konusu daimî arama kararının bir suretinin, faillerin araştırılması ve başkaca yazışmaya gerek olmaksızın her üç ayda bir yapılan araştırmalarla ilgili olarak bilgi verilmesi için anılan Müdürlüğe gönderilmesine karar verilmiştir.

27. Emniyet Müdürlüğü bu tarihten itibaren üçer aylık periyotlarla 2012 yılının Nisan ayına değin Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazmış ve olayı gerçekleştiren meçhul kişilerin açık kimliklerinin tespitinin ve yakalanmalarının mümkün olamadığını, ayrıca bu konudaki araştırmaların devam ettiğini bildirmiştir.

28. Başvurucular 30/6/2011 tarihinde söz konusu olayın etkili soruşturulmadığını ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Söz konusu başvurunun 48292/11 numarasıyla kaydının yapıldığı ve başvurucular tarafından bu başvuruda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmalarından önce karar verildiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belge ibraz edilmediği görülmüştür.

29. 14/3/2006 tarihinde bir suluma kanalında bulunan kovanlarla ilgili olarak yürütülen soruşturmada ise Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yakalanmasına karar verilen şüpheli S.A. hakkında, genel güvenliği kasten tehlikeye düşürmek, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun'a muhalefet etmek suçlarından Batman Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde 30/1/2008 tarihinde kamu davası açılmıştır.

30. Batman Ağır Ceza Mahkemesinin 14/2/2008 tarihli ve K.2008/19 sayılı kararıyla sanığın üzerine atılı suçlarla ilgili yargılama yapma görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle madde bakımından görevsizlik kararı verilerek dosya, Batman Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

31. Batman Asliye Ceza Mahkemesi 14/9/2011 tarihli kararıyla hakkında çıkartılan yakalama emri bu aşamada da yerine getirilemeyen sanık hakkında, yapılan aramada ele geçirilen suça konu kovanların olduğu yerde tespit edilen kırık cam şişeleri üzerinde sanığa ait parmak izleri tespit edilmiş ise de sanığın suça konu silahı kullandığını gören ve bu yönde beyanda bulunan kimsenin olmadığı ve sanık tarafından olay tarihinden önceki bir tarihte olay yerinde bulunan cam şişenin kullanılmış ve olay yerine atılmış olabileceği gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.

32. İşbu karar Cumhuriyet Savcısı tarafından 2/11/2011 tarihinde, dosyadaki delilerin mahkûmiyete yeterli olduğu ve sanığın savunması alınmadan herhangi bir karar verilemeyeceği gerekçeleriyle temyiz edilmiştir.

33. Asliye Ceza Mahkemesince beraat kararı verilmesi üzerine CumhuriyetBaşsavcılığı tarafından F.Y.nin ölüm olayına ilişkin yürütülmekte olanE.2006/1091 sayılı soruşturmada, 5/6/2012 tarihinde Batman İl Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılarak ölenin yüzünün vurulma anında hangi yöne dönük olduğunun o sırada yanında bulunan akrabalarından sorulması, otopsi raporuna göre mermi çekirdeğinin geldiği yön tespit edilerek 14/3/2006 tarihinde ele geçirilen yirmi iki adet kovanın ateşlendiği yerden gelip gelemeyeceğinin saptanmaya çalışılması, olaydan sonra olay yerine intikal ederek olay tutanağı ve olay yeri krokisini düzenleyen kolluk görevlilerinin tanık sıfatıyla beyanlarının alınması, şüpheli S.A. adlı kişinin 12/3/2006 tarihinde kullandığı mobil telefonlarının numaralarının tespit edilmesi ve olay tarihinde söz konusu bölgede yaptığı görüşmelerin baz istasyonlarının belirlenmesi, adı geçenin resmî kayıtlarda belirtilen adresinde veya bulunması muhtemel diğer adreslerde aranarak bulunduğunda gözaltına alınması ve ifadesinin alınması için derhâl Cumhuriyet Başsavcılıklarında hazır edilmesitalimatı verilmiştir.

34. Soruşturmada ayrıca bir başpolis memurundan 14/3/2006 tarihinde ele geçirilenkovanlar ile F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan olay arasında bir irtibat bulunup bulunmadığı konusunda olay yerlerinin konumları ve benzeri ölçütler değerlendirilerek bir inceleme raporu düzenlenmesi istenmiş; bilirkişinin hazırladığı raporda, belirtilen her iki yer arasındaki kuş uçuşu mesafenin yaklaşık 1.500 metre olduğu, her iki yer arasında bazıları üç dört katlı olmak üzere çok sayıda binanın bulunduğu, 14/3/2006 tarihinde boş kovanların bulunduğu yerden nişan alınarak ateşlenen kaleshnikov marka silahtan çıkan bir merminin 12/3/2006 tarihinde ölen F.Y.ye isabet etme olasılığının silahın etkili menzili ve her iki yer arasında bulunduğu belirtilen binalar nedeniyle çok zayıf olmakla birlikte söz konusu silahın belirli bir açıyla ve belirtilen yöne doğru ateşlendiği takdirde hava şartlarının müsait olması şartıyla bu silahtan çıkan mermi çekirdeğinin, havada aldığı yükseklik ve mesafeyle düşüş anında yine belli bir açı ve hızla ek mesafe alacağından belirtilen hedefe ulaşma ihtimalinin bulunduğu bildirilmiş ayrıca her iki olay yerine ilişkin kroki ve fotoğraflar söz konusu rapora eklenmiştir.

35. Cumhuriyet Başsavcılığı, Kriminal Laboratuvara 5/6/2012 tarihinde adli emanette bulunan deforme mermi çekirdeğini yeniden göndermiş ve söz konusu deformasyonun, ölenin kafatası bölgesine isabetiyle mi yoksa başka bir nedenle mi oluştuğunu, ayrıca mermi çekirdeğinin ne tür bir silahtan ateşlenmiş olabileceğini ve bu tip silahların azami menzili ile azami tesirli menzillerinin kaç metre olduğunu sormuştur.

36. Kriminal Laboratuvarın 18/6/2012 tarihli cevap raporuyla, söz konusu mermi çekirdeğinin dıştan görünümü itibarıyla her ne kadar forme (sağlam) mermi çekirdeği gibi görünse de mikroskopta yapılan incelemesi neticesinde üzerindesürtünme nedeniyle oluşmuş deformasyonların bulunduğu, bu nedenle üzerinde bulunan dört adet set izlerinin bazı bölümlerinin teşhis ve tespit niteliklerini yitirdiği, ölü muayene ve otopsi tutanağının incelenmesinden söz konusu mermi çekirdeğinin yere paralel bir eksen izleyerek ölenin kafatasına girdiği, mermi çekirdeğindeki deformasyonun ne şekilde oluştuğu konusunun Adli Tıp Kurumu veya Adli Tıp Kurumu uzmanları tarafından değerlendirmesi gerektiği; inceleme konusu mermi çekirdeğinin, 7,62x39 mm çap ve tipinde Kalashnikov ve benzeri tüfeklerde ve bazı makineli tüfeklerde kullanılmak üzere imal edilmiş fişeklere ait olabileceği belirtilmiş ayrıca söz konusu silahların etkili mesafeleri konusunda bilgilere yer verildikten ve bu silahların hangi mesafeden yaralayıcı veya öldürücü olabildiklerine ilişkin bazı teknik açıklamalar yapıldıktan sonra bu silahların etkili mesafelerini katetmelerinin akabinde deyüksek hızla uçuşlarına devam edebildikleri, bu durumda da öldürücü ve yaralayıcı etkilerinin bulunduğu ancak hangi mesafeden bu özelliklerini devam ettirebildiklerine yönelik ellerinde bir veri bulunmadığından bu konuda kesin bir görüş bildirmelerinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.

37. Kolluk 18/6/2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği yazıyla F.Y.nin akrabaları olan Rabia Kaplan ve Melike Yaman ile yapılan görüşmede adı geçenlerin olay günü yolda yürüdükleri sırada F.Y.nin yüzünü otogar yönüne doğru çevirdiğinde aniden başını sallayarak düştüğünü ve bu sırada silah sesi duymadıklarını söylediklerini bildirmiştir.

38. Soruşturmada 23/10/2012 tarihinde Batman 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/10/2012 tarihli ve 2012/120 sayılı Değişik İş sayılı kararıyla şüpheli S.A.nın F.Y.nin öldüğü 12/3/2006 tarihinde mobil telefonuyla kurduğu iletişimlerin tespitine karar verilmiştir.

39. Bu karara istinaden tespit edilen görüşme tutanaklarının kolluk tarafından yapılan incelenmesinde, şüpheli S.A.nın,F.Y.nin yaşamını yitirdiği 12/3/2006 tarihinde mobil telefonuyla on bir kez görüşme yaptığı, bu görüşmeleri gerçekleştirdiği sırada Batman ilinde bulunduğu, en son gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin saat 18.09'a ilişkin olduğu, bu görüşmeyi yaptığı yer ile yirmi iki adet boş kovanın bulunduğu yer arasındaki mesafenin iki kilometre olduğu, bu mesafe ve 12/3/2006 tarihinde gerçekleşen F.Y.nin ölüm olayına ilişkin zaman dilimi birlikte değerlendirildiğinde, aynı gün saat 21.00'e kadar en son görüşme yaptığı yerden söz konusu kovanların bulunduğu yere rahatlıkla ulaşmış olabileceğinin değerlendirildiği belirtilmiştir.

40. Batman 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/2/2013 tarihinde, şüpheli S.A. hakkında bu kez F.Y.nin ölümüne ilişkin yürütülen 2006/1091 sayılı soruşturma dosyasında tutuklamaya yönelik yakalama kararı vermiş ve aynı tarihte bu yönde bir emir tutanağı düzenlemiştir.

41. Bu yakalama emrinin de Cumhuriyet Başsavcılığı Yakalama Bürosunun 25/9/2014 tarihli yazısına göre aynı tarih itibarıyla infaz edilememiş olduğu ve ilgililerce adı geçenin arama çalışmalarına devam edildiğinin bildirildiği görülmüştür.

42. Diğer taraftan F.Y.nin ölümünden önce 1/3/2006 tarihinde saat 21.10 sıralarında Batman ili Bayındır Mahallesi Emek Bulvarı üzerindeki bir dondurmacı dükkânı önünde park etmiş bulunan ve içinde iki kişinin olduğu bir otomobile başka bir otomobilden uzun namlulu silahla ateş açılmış; olayın akabinde olay yeri inceleme ekiplerince yapılan araştırmalarda, olay yerinden beş adet kovan, teşhis niteliği olmayan mermi çekirdeği gömlek parçası ve yine teşhis niteliği olmayan bir adet nüve elde edilmiştir.

43. Bu olaya ilişkin olarak da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl başlatılan soruşturma sırasında, olayın mağdurları H.D. ve A.S.nin 1/3/2006 tarihinde kolluk tarafından ifadeleri alınmış olup adı geçenler bu ifadelerinde kendilerine ateş açan kişileri ve içerisinden ateş açılan otomobilin plaka sayısını göremediklerini söylemişlerdir.

44. Bu soruşturma kapsamında olayın gerçekleştiği bölgede iş yerleri bulunan kişilerden bir kısmı tanık sıfatıyla dinlenilmiş olup bu kişilerin de silah seslerini duymakla birlikte olayın gerçekleştiği saat itibarıyla havanın karanlık olması nedeniyle silahın ateşlendiği otomobili ve içindekileri tam olarak seçemediklerini beyan ettikleri anlaşılmıştır.

45. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, bu olaya ilişkin elde edilen kovanlar 2/3/2006 tarihinde Kriminal Laboratuvara gönderilerek söz konusu kovanların irtibatlı bulunduğu silahların tespit edilmesi talep edilmiş; Laboratuvar 10/3/2006 tarihli raporunda kovanların tek bir silahtan atıldıklarını, silahı tespit edilemeyen olaylar arşivinde kayıtlı bulunan çap ve tipine uygun suç konusu kovanlarla bilgisayarlı tarama sisteminde yapılan karşılaştırılmalarında aralarında herhangi bir irtibatın saptanmadığını bildirmiştir.

46. Öte yandan Labarotuvarın daha sonra alınan 7/4/2006 tarihli raporunda, söz konusu kovanlar ve 14/3/2006 tarihinde bir sulama kanalı içerisinde ele geçirilen yirmi iki adet 7,62x39 mm çapında boş kovanın çeşitli karakteristik izler yönünden aralarında uygunluklar saptandığı ve "söz konusu toplam 27 adet kovanın aynı ateşli silahtan atıldıklarının tespit edildiği" belirtilmiştir.

47. Cumhuriyet Başsavcılığı F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan olaya ilişkin soruşturmada 5/6/2012 tarihindekolluğa yazı yazarak 1/3/2006 tarihinde gerçekleştirilen olayın mağdurlarının ifadelerinin F.Y.nin ölümü olayıyla da bağlantılı olarak yeniden alınması talimatını vermiştir.

48. Kolluk 18/6/2012 tarihli yazısıyla 1/3/2006 tarihinde meydana gelen otomobil kurşunlanması olayının mağdurları ile yapılan görüşmede adı geçenlerin, olayın üzerinden uzun bir zaman geçtiğini, kendilerine silahla ateş eden kişileri teşhis etmelerinin bu nedenle mümkün olmadığını ancak bu kişilerin o tarihte 30-35 yaşlarında olduğunu tahmin ettiklerini ve sorulan hususlara ilişkin başkaca bir bilgilerinin bulunmadığını söylediklerini bildirmiştir.

49. F.Y.nin ölümü ile sonuçlanan olayda elde edilen mermi çekirdeği 14/3/2006 tarihinde ele geçirilen yirmi iki adet kovan ve 1/3/2006 tarihinde gerçekleştirilen olayda kullanıldığı tespit edilen beş adet kovanın atıldıkları silahın tespiti çalışmaları devam ederken Adana Doğanbeyli Jandarma Komutanlığında görev yapan kolluk güçleri, 19/3/2015 tarihinde Adana-Kayseri kara yolu Develi yol ayrımında yaptıkları önleme araması sırasında A.R. isimli kişinin kullandığı ve içinde H.A. isimli kişinin debulunduğu bir otomobili şüphe üzerine durdurmuş ve bu otomobilde yaptıkları aramada bir adet 7,62 mm çapında ruhsatsız Kalashnikov marka silah ve bu silaha ait dolu şarjörü ele geçirmişlerdir.

50. Ele geçirilen bu silah üzerinde yapılan kriminal inceleme sonucu düzenlenen 1/4/2015 tarihli ekspertiz raporunda, söz konusu silahın Batman ilinde 1/3/2006 tarihinde gerçekleştirilen olayda kullanıldığının belirlendiği bildirilmiştir.

51. Bu rapor üzerine Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığı 10/4/2015 tarihindeyazıyla Cumhuriyet Başsavcılığını durumdan haberdar etmiştir.

52. Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadesi 20/3/2015 tarihindealınan şüpheli H.A. içinde bulunduğu otomobili bir firmadan kiraladıklarını, ele geçirilen silahın bu otomobilde bulunduğunu bilmediğini söylemiş, aynı tarihte ifadesi alınan A.R. ise silahı 1998 yılında Hakkâri ilinde asker olarak görev yaptığı dönemde bir geçici köy korucusundan bedelsiz olarak edindiğini, bu silahı 1998 yılından 19/3/2015 tarihine kadar köyünde bulunan evinde sakladığını, belirttiği bu dönemde söz konusu silahı evinden çıkartmadığını ve kullanmadığını ifade etmiştir.

53. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı, Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığına 21/4/2015 tarihinde yazı yazarak emekli asker olduğunu ileri süren A.R. adlı kişinin gerçekte de asker olarak görev yapıp yapmadığının tespit edilmesi, yapmış ise rütbesinin, görev süresinin, görev yaptığı yerlerin, kendisine zimmetlenen silahların özelliklerinin ve bu silahların akıbetinin bildirilmesini istemiştir.

54. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 25/2/2016 tarihinde Tufanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden yazı yazılmış veH.A. ve A.R. isimli kişiler hakkında Kozan Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılıp bu davada 10/12/2015 tarihinde karar verildiğinin anlaşıldığı belirtilerek anılan dava dosyasında verilen kararın bir örneğinin ve bu dosyada adli emanette kayıtlı bulunan bir adet Kalashnikov marka silah, iki adet şarjör ve on beş adet merminin kriminal inceleme yapılmak üzere ivedilikle gönderilmesi istenilmiştir.

55. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/3/2016 tarihinde onaylı suretleri UYAP aracılığıyla Anayasa Mahkemesine gönderilen başvuruya konu soruşturma dosyasının belirtilen tarih itibarıyla derdest olduğu anlaşılmıştır.

2. İdari Yargı Süreci

56. Başvurucular 26/6/2006 tarihinde oğullarının ölümü nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararların tazmini talebiyle İçişleri Bakanlığına başvurmuşlardır.

57. Başvurucuların talepleri, İçişleri Bakanlığının 7/7/2006 tarihli üst yazısı ile 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilmesi için Batman Valiliğine gönderilmiştir.

58. Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonunun (Zarar Tespit Komisyonu) 3/10/2006 tarihli ve 2006/2-250 sayılı kararıyla olayın bir terör olayı olmadığı, başvurunun anılan Kanun kapsamına girmediği, ayrıca başvuru süresi olan altmış günün aşıldığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.

59. Başvurucular tarafından 22/1/2007 tarihinde Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde söz konusu ret kararının iptali ve tazminattalebiyle dava açılmıştır.

60. Mahkemenin 11/3/2008 tarihli ve K.2008/302 sayılı kararıyla maddi tazminat talebi için Batman Valiliğine karşı ayrı, manevi tazminat talebiyle İçişleri Bakanlığına karşı ayrı dilekçe ile dava açılması gerektiğinden bahisle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3., 5. ve 15. maddeleri gereğince dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

a. Maddi Tazminat Talebi Süreci

61. Başvurucular tarafından 9/6/2008 tarihinde, Zarar Tespit Komisyonunun taleplerinin reddedilmesine ilişkin kararının iptali ve olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zararlarının tazmini talebiyle Batman Valiliği hasım gösterilmek suretiyle Mahkeme nezdinde yeniden dava açılmıştır.

62. Mahkemenin 30/10/2009 tarihli ve K.2009/2097 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"...Dosyada bulunanbilgi ve belgelere göre ; davacılar murisinin, Bağlar Mahallesi Garzan Caddesi üzerinde bazı akrabaları ile birlikte yürümekte iken nereden ve kim tarafından atıldığı belli olmayan kurşunun başına isabet etmesi sonucu yaralanarak hastaneye kaldırıldığı ve burada vefat ettiği anlaşılmaktadır. Olayın tanıklarından bazıları olay yerinde bir - iki el silah sesi duyduklarını beyan etmişler, bazıları ise silah sesi duymadıklarını belirtmişlerdir.

Olay üzerine Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2006/1091 sayılı dosyada soruşturma başlatılmış, 22.05.2007 tarihinde dosyanın faillerinin yakalanabilmesi amacıyla "Daimi Arama Kararı'' verilmiş olup, 2008/1913 sayılı dava dosyasında Mahkememiz tarafından soruşturma dosyası getirtilerek incelenmiştir.

Gerek dava dosyası gerekse Mahkememizin 2008/1913 sayılı dava dosyasında bulunan soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden, davacılar murisinin ölümünün terör veya terörle mücadele kapsamında olmadığı sonucuna varılmakta olup davacının 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır..."

63. Başvurucuların temyizi üzerine söz konusu karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Daire)9/5/2012 tarihli ve K.2012/2748 sayılı ilamıyla onanmıştır.

64. Başvurucuların karar düzeltme istemi de Dairenin 19/3/2013 tarihli veK.2013/2045 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.

65. Nihai karar başvuruculara 15/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular

otuz günlük yasal süresi içinde 1/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

b. Manevi Tazminat Talebi Süreci

66. Başvurucular tarafından 29/7/2008 tarihinde yine Zarar Tespit Komisyonunun taleplerinin reddedilmesi kararının iptali ve bu kez olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararlarının tazmini talebiyle İçişleri Bakanlığı hasım gösterilmek suretiyle Mahkeme nezdinde dava açılmıştır.

67. Mahkemenin 15/10/2009 tarihli ve K.2009/1963 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"...Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle davacıların murisinin ölümü olayında idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.

Dosyada bulunanbilgi ve belgelere göre; davacılar murisinin Bağlar Mahallesi Garzan Caddesi üzerinde bazı akrabaları ile birlikte yürümekte iken nereden ve kim tarafından atıldığı belli olmayan kurşunun başına isabet etmesi sonucu yaralanarak hastaneye kaldırıldığı ve burada vefat ettiği anlaşılmaktadır. Olayın tanıklarından bazıları olay yerinde bir - iki el silah sesi duyduklarını beyan etmişler, bazıları ise silah sesi duymadıklarını belirtmişlerdir.

Olay üzerine Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2006/1091 sayılı dosyada soruşturma başlatılmış, 22.05.2007 tarihinde dosyanın faillerinin yakalanabilmesi amacıyla "Daimi Arama Kararı'' verilmiş olup, Mahkememiz tarafından soruşturma dosyası getirtilerek incelenmiştir.

Gerek dava dosyası gerekse soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden, davacılar murisinin ölümünün idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurundan kaynaklandığı yönünde değerlendirme yapılmasını gerektirecek herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Zira yukarıda da bahsedildiği üzere davacılar murisinin ölümü idarenin herhangi bir işlem veya eylemi yahut daeylemsizliği sonucu meydana gelmiş bir olay olmayıp, idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurundan söz etme imkanı bulunmamaktadır.

Olayda idarenin hizmet kusuru bulunmamakla birlikte uyuşmazlığın çözümü açısından idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının veya olayda sosyal risk ilkesinin uygulanıp uygulanamayacağının da belirlenmesi gerekmektedir.

Yukarıda anlatıldığı şekli ile davacılar murisinin ölümünün idarenin yürüttüğü bir hizmetin sonucu meydana gelmemesi ve ortayaçıkan zarar ile idari işlem veya eylemarasında nedensellik bağının kurulabilmesnin mümkün olmaması nedeniyle idarenin kusursuz sorumluluğundan da söz etmek mümkün değildir.

İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Bununla birlikte bilimsel ve yargısal içthatlarla geliştirilen sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan salt toplumun bireyi olunması nedeniyle özel ve olağan dışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır.

Belirtilen niteliğine göre sosyal risk ilkesinin uygulanabilmesi için olayın tüm toplumu ilgilendirmesi ve zararın toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelmesi yanında olay ve zararın yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmaması başka bir deyişle zarar ile idari eylem araında bir nedensellik bağının da kurulamaması gerekmektedir.

Dava ve soruşturma dosyasının incelenmesinden; davacılar murisinin ölümü olayının toplumsal nitelikli bir olay olmadığı gibi terör olayı olarak değerlendirilebilmesini gerektirecek her hangi bir bulguya rastlanmadığından davacılar

yakınının ölümünün münferit bir olaydan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

Olayda, idarenin bir hizmet kusuru ve meydana gelen zarar ile nedensellik bağı kurulabilen bir idari eylem bulunmadığı gibi, idarenin kusursuz sorumluluğundan sözetmeye de olanak bulunmamaktadır. Aynı nedenle, olayın terör örgütünce gerçekleştirilen bir eylemden kaynaklandığı ortaya konulamadığından sosyal risk ilkesinin uygulanmasına da olanak görülmemektedir.

Bu itibarla, davacılar murisinin öldürülmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen manevi zarar, münferit olaydan kaynaklandığı için tazmin edilemeyeceğinden ve idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir durum saptanamadığından ..."

68. Başvurucuların temyizi üzerine söz konusu karar, Dairenin 9/5/2012 tarihli ve K.2012/2747 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir.

"...5233 sayılı Kanun, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen 'sosyal risk' ilkesinin yasalaşmış halidir. Bu nedenle, 'sosyal risk ilkesi' uyarınca tazmini gereken uyuşmazlıklarda adı geçen Kanunun uygulanması zorunlu bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle; 5233 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan davalarda, zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının bulunmadığı, fakat kişilerin salt toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri ve bu nedenle ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması gerektiği hallerde, idari yargı yerince 5233 sayılı Kanunun uygulanması suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.

Dava dosyası ve Dairemizin 2011/9654 sayılı dosyasının birlikte incelenmesinden;

Olayda, davacılar murisinin 12.3.2006 tarihinde Batman il merkezinde ateşli silahla vurularak öldürüldüğü, olayla ilgili olarak Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 22.05.2007 tarihli ve Soruşturma No: 2006/1091 sayılı dosyasında yapılan hazırlık soruşturmasında, faili meçhul cinayet kapsamındaki olayın sanık veya sanıklarının ceza zamanaşımı süresine kadar daimi olarak aranmasına karar verildiği hususu dikkate alındığında, olayda davalı idareye yüklenebilecek kusurlu ve kusursuz sorumluluk halleri bulunmadığından, 5233 sayılı Kanun kapsamında çözülmesi gereken uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince 5233 sayılı Kanun uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, genel hükümlere göre davanın reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamakta ise de sonucu itibariyle yerinde görülmüştür..."

69. Başvurucuların karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 20/2/2014 tarihli ve K.2014/1095 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.

70. Nihai karar, başvuruculara 17/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular otuz günlük yasal süresi içinde 9/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucuların, bu başvuruda ayrıca ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını da ileri sürdükleri görülmüştür.

B. İlgili Hukuk

71. 2577 sayılı Kanun’un “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.

72. 5233 sayılı Kanun’un “Amaç” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.

73. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Dava Zamanaşımı” kenar başlıklı 66. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:

“ (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

 

 d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda on beş yıl,

 ...geçmesiyle düşer.”

74. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve esaslarına ilişkin 18/10/2011 tarihli Genelge'sinin ilgili bölümü şöyledir:

 “…

 50. Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,

 ...

g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

75. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

76. Başvurucular; oğullarının 12/3/2006 tarihinde Batman il merkezinde çevreye rastgele ateş eden kimliği belirsiz kişi veya kişilerce kullanılan silahtan çıkan bir merminin başına isabet etmesi sonucu yaşamını yitirdiğini, kamuoyunda "maganda kurşunu" olarak tanımlanan bu tür olaylarda devletin meydana gelen ölümlerden "sosyal risk" ilkesi gereğince kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, devletin bu tür olayları önlemeye yönelik gerekli tedbirleri almaması suretiyle oğullarının yaşamını koruyamadığını, aynı nedenle maddi ve manevi tazminat talepli açtıkları davaların ise haksız ve gerekçesiz reddedildiğini; davalarının, başvuruları 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılmış gibi değerlendirilerek anılan Kanun hükümleri kapsamında incelenip reddedildiğini ayrıca makul sürelerde de sonuçlandırılmadığını; Cumhuriyet Başsavcılığınca ise olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, fail ya da faillerin aradan geçen uzun zaman zarfında tespit edilemeyip söz konusu soruşturmada, verilen daimî arama kararının akıbetinin belli aralıklarla sorulmasından başka hiçbir işlem yapılmadığını, soruşturma dosyasının bu şekilde dava zamanaşımına uğramaya mahkûm bırakıldığını belirterek Anayasa’nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınanyaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

77. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucular tarafından Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile bağlantı kurarak ileri sürülen iddiaların, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.

78. Başvurucular, diğer şikâyetlerinin yanında oğullarının çevreye ve havaya rastgele ateş açan kişi veya kişilerin silahından çıkan bir merminin isabeti sonucu yaşamını yitirdiğini, devletin bu tür eylemleri önlemek için gerekli tedbirleri almadığını ve oğullarının yaşamını koruma yükümlülüğünün de bu surette ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

79. Başvuru formu ve eklerinde sunulan belgeler ile başvuruya konu ceza soruşturması ve idari davalarda yer alan bilgi ve belgeler, Anayasa'nın 17. maddesinin yaşamı korumaya ilişkin maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte -makul şüphenin ötesinde- kanıt unsuru içermemektedir. Olayın gerçekleştiği koşullar, başka bir ifadeyle ölenin yaşam hakkının kasten mi yoksa başvurucuların iddialarında ileri sürdükleri gibi mi ihlal edildiği bu aşamada belirlenebilmiş değildir.

80. Bu şartlar altında, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin, sadece Anayasa'nın 17. maddesinin usul boyutu ile sınırlı olarak yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Ceza Soruşturmasının Etkili Yürütülmediğine İlişkin İddia

81. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

82. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular, ölen kişinin babası ve annesidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

83. Başvuruda öncelikle değerlendirmesi gereken husus, somut olayda etkili bir ceza soruşturması yürütme zorunluluğunun mutlak surette bulunup bulunmadığıdır.

84. Anayasa Mahkemesine göre doğal olmayan bir ölüm meydana gelmişse devletin ölümün nedenlerini soruşturma ve sorumluları tespit ederek cezalandırma ödevi vardır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).

85. Bireyin, bir devlet görevlisi ya da özel bir kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili bir resmîsoruşturmanın yapılmasını gerektirir (Salih Akkuş, § 30).

86. Etkili bir resmî soruşturmanın yapılması gerekliliğine ilişkin bu usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar

yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

87. Buna göre yapılan incelemede Cumhuriyet Başsavcılığının somut olay hakkında taksirle yaralama suçundan soruşturma yürüttüğü ve başvurucuların da oğullarının kasten öldürüldüğüne ilişkin bir iddiada bulunmadıkları görülmüşse de ölenin yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediğini gösteren herhangi bir bulguya rastlanılmadığı gibi olayın bu anlamda şüphe uyandırdığı anlaşılmıştır.

88. Bu nedenle somut olay bakımından devletin, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünün bulunduğu sonucuna varılmıştır.

89. Bununla birlikte somut başvuruya konu olan ceza soruşturması derdesttir. Bu nedenle başvuru, başvuru yollarının tüketilmesi kuralı açısından ayrı bir değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.

90. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

91. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.

92. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).

93. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

94. Öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır.

95. Ancak bir soruşturmanın açılmayacağının soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının ve ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak bir şans olmadığının farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren başvurucular tarafından yapılan bireysel başvuruların kabul edilmesine karar verilmelidir. Yaşam hakkı ile ilgili böyle bir durumda başvurucular gerekli özeni göstermeli, inisiyatifleri ele alabilmeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler. Öte yandan soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre çok uzun sürmesi sonucunda soruşturma süreci tamamlanmadan başvuru yapılması durumunda ölenin yakınlarına karşı çok katı bir tutum takınılmadan bir değerlendirme yapılmalıdır. Ancak bu durumun tespiti, doğal olarak her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015).

96. Buna göre başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetleri açısından kabul edilebilirlik değerlendirmesi yapılırken başvuru yollarının tüketilmesi yönünde karar verebilmek için devletin, Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında “etkili soruşturma yapma”ya ilişkin usul yükümlülüğünün çerçevesinin ve somut olayda ne şekilde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir.

97. Somut olayda F.Y., 12/3/2006 tarihinde yolda akrabaları ile birlikte yürüdüğü sırada bir merminin isabet etmesi sonucu yaşamını yitirmiştir. Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl ve resen başlatılan soruşturmada tanık ve mağdur ifadeleri alınmış, F.Y.nin cesedi üzerinde ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmış, olay yeri maddi deliller yönünden incelenerek krokisi çizilmiş, ölenin kafatası bölgesinden çıkartılan mermi çekirdeğine ilişkin balistik incelemeler yapılmış ve aynı konuda ekspertiz raporları alınmıştır.

98. Soruşturmada belirtilen işlemler gerçekleştirildikten sonra 22/5/2007 tarihinden 5/6/2012 tarihine kadar aradan geçen sürede olayın fail yada faillerinin tespit edilebilmesi bakımından herhangi bir ilerleme kaydedilemediği de görülmüştür.

99. Öte yandan 2014 yılında soruşturmanın etkili yapılmadığı ileri sürülerek bireysel başvuruda bulunulmasından önce ve belirtilen tarih aralığından sonra söz konusu soruşturmanın, olayın nedeni ve sorumluların belirlenebilmesi için olayın gerçekleştiği yere yakın bölgelerde gerçekleştirilen bazı eylemlere ve elde edilen birtakım delillere yönelik olarak derinleştirildiği anlaşılmıştır.

100. Belirtilen tarih aralığında faili meçhul şekilde yürütülmekle olan bu soruşturmada, soruşturma makamları tarafından 14/3/2006 tarihinde yapılan araştırmada ele geçirilen mermi kovanlarının yakınında bulunan maddi delillerden hareketle kimliğine ulaşılan ve hakkında başka suçlardan kamu davası açılan bir kişi (S.A.) hakkında 16/2/2013 tarihinde yakalama emri çıkarılmış ve olayın tanıkları yeniden dinlenilmiştir.

101. Soruşturmada ayrıca 5/6/2012 tarihinden sonra ve bireysel başvuruda bulunulmasından önce 14/3/2006 tarihinde ele geçirilen kovanlar ile başvuruya konu olay arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bilirkişi mütalaası alınmış, olayda kullanılan silahın muhtemel niteliği ve özellikleri ekspertiz incelemesi yaptırılarak araştırılmış, kovanlara ve mermi çekirdeğine ilişkin balistik raporlar yeniden alınmıştır.

102. Diğer taraftan hakkında yakalama emri çıkartılan şüphelinin kullandığı mobil telefona ilişkin iletişim raporları alınmış, olay günü ve saatinde bulunduğu yerlere ilişkin birtakım tespitler yapılmıştır.

103. Soruşturma makamları tarafından bunların yanında başvuruya konu olayla ilişkisi olduğu ihtimali üzerinde durulan 1/3/2006 tarihinde kullanılan silaha ilişkin olarak da soruşturmanın derinleştirildiği ve bu silahın 12/3/2006 tarihinde ele geçirilen kovanların atıldığı silah olduğunun bireysel başvuruda bulunulmasından sonra tespit edildiği görülmüştür.

104. Öncelikle belirtilmelidir ki soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişmektedir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, 2013/4668, 16/9/2015, § 68).

105. Ayrıca soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).

106. Başvuruya konu soruşturma, bu bağlamda başvuru ve Anayasa Mahkemesinin inceleme tarihleri itibarıyla değerlendirildiğinde soruşturma makamları tarafından olayın hemen akabinde bazı işlemler gerçekleştirildikten sonra soruşturmada bir süre ilerleme kaydedilemediği görülmekle birlikte -mevcut delillerin elverişliliğinin, bu durum üzerinde bir etkisinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmeksizin- bu aşamadan sonra anılan makamlar tarafından olayın nedeni ve sorumluların tespiti bakımından bazı başka soruşturma işlemlerinin gerçekleştirildiği görülmüştür.

107. Bu itibarla belirtilen işlemlerin gerçekleştirilmesiyle -bu işlemlerin olayın nedeni ve sorumlularının belirlenebilmesine ilişkin muhtemel olumlu veya olumsuz sonuçları hakkında herhangi bir yorum yapmaksızın ve bu sonuçlardan bağımsız bir şekilde değerlendirmede bulunarak- soruşturmada bazı ilerlemelerin kaydedildiği söylenebilecektir.

108. Dolayısıyla bireysel başvuruda bulunulduğu ve Anayasa Mahkemesinin inceleme yaptığı tarihler itibarıyla somut olayda etkili bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak bir şansın olmadığını, soruşturmanın etkililiğinin tamamen kaybolduğunu ve başvurucuların da bu durumun farkına varıp bireysel başvuruda bulunduklarını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir nedenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

109. Açıklanan nedenlerle etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği iddialarını içeren başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. İdari Davaların Etkili Görülmediğine İlişkin İddia

110. Başvurucular, idari yargıda bakılan davaların etkili görülmemesi suretiyle yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğini de ileri sürmüşlerdir.

111. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülen ve davaların etkili görülmemesi suretiyle Anayasa'nın 17. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiğine dair iddialar içeren başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

112. Başvurucular, oğullarının ölümü sonucunda uğradıklarını ileri sürdükleri maddive manevi zararlarının karşılanması amacıyla idare aleyhine açtıkları davaların ilgili kanuni düzenlemelerde ve sorumluluğuna ilişkin hükümlerde yanılgıya düşülmesi suretiyle gerekçeden yoksun bir şekilde reddedildiğini, ayrıca söz konusu davaların makul sürelerde tamamlanamadığını iddia etmişlerdir.

113. Ölüm olayını aydınlatmak üzerine yürütülen ceza soruşturmaları ile mağdurların kendi inisiyatifleri ile hukuk veya idare mahkemesinde açtıkları dava yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın, ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde başvuru yolunun etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

114. Yürütülecek soruşturmalarda makul bir süratle gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu zımnen mevcuttur. Bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin süratle hareket etmeleri, yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).

115. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede sürat ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, § 33).

116. Somut olayda başvurucuların 26/6/2006 tarihinde, oğullarının ölümü nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararların tazmini talebiyle idareye yaptıkları başvuru 3/10/2006 tarihli kararla reddedilmiş, bu karar sonrasında başvurucular tarafından 22/1/2007 tarihinde söz konusu ret kararının iptali ve tazminata karar verilmesi talebiyle Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi nezdinde dava açılmıştır.

117. Mahkemenin 11/3/2008 tarihli kararıyla dava dilekçesinin reddine karar verilmiş; başvurucular tarafından idarenin ret kararının iptali ve olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi zararlarının tazmini talebiyle 9/6/2008 tarihinde, yine anılan ret kararının iptali ve bu kez olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararlarının tazmini talebiyle de 29/7/2008 tarihinde Mahkeme nezdinde dava açılmıştır.

118. 9/6/2008 tarihinde açılan davada verilen karar 19/3/2013 tarihinde, 29/7/2008 tarihinde açılan davada verilen karar ise 20/2/2014 tarihinde kesinleşmiştir.

119. Başvurucuların somut davaların etkili görülmediğine ilişkin şikâyetlerinde,hukuka aykırı bir karar verilip başvuruya konu olayda söz konusu olan “sorumluluğa” ilişkin hukuk kurallarının uygulanmasında yanılgıya düşüldüğünü, Derece Mahkemesi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu ve yargılamaların makul sürelerde tamamlanmadığını ileri sürdükleri görülmüştür.

120. Somutdavalar yukarıda değinilen ilkeler bağlamda Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği derinlikli ve özenli inceleme yükümlülüğü kapsamında incelendiğinde yargılamalarda ceza soruşturması dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığından getirtilip incelendiği, ayrıca başvurucuların meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanmadığını söyleyebilmek için bir nedenin bulunmadığı görülmüştür.

121. Öte yandan başvurucular davaların ret kararlarının gerekçesiz olduğunu da ileri sürmüşlerdir. Kararlara ilişkin makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).

122. Bununla birlikte derece mahkemelerinin taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Diğer taraftan kanun yolu mercilerince onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi hâlinde alt derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler kabul edilmiş olacağından anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek bulunmamaktadır (İbrahim Ataş, § 25).

123. Başvuru konusu olayda, İlk Derece Mahkemesi kararlarının gerekçesi somut olayla bağlantı kurularak açıklanmış; temyiz mercii tarafından da İlk Derece Mahkemesinin kararı hukuka aykırı bulunmayarak temyiz talepleri gerekçeleri ile birlikte reddedilmiştir. Dolayısıyla ret ve onama kararlarının gerekçesiz olduğu söylenemez.

124. Diğer taraftan İlk Derece Mahkemesinin ve Danıştay Dairesinin söz konusu davaların reddedilmesine ilişkin gerekçelerinde, olaya ilişkin toplanan tüm delillere ve yürütülmekte olan ceza soruşturması dosyasındaki bilgi ve belgelere dayanılarak idarenin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı değerlendirilmiş ve bu değerlendirme sonucunda söz konusu bilgi ve belgelere göre idareye yüklenebilecek kusursuz sorumluluk hâllerinin bulunmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir.

125. Yukarıda etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünün değerlendirilmesi bölümünde belirtildiği üzere olayın meydana geldiği koşulların bu aşamada belirlenemediği gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesi ve Danıştay kararlarının, başvurucuların ileri sürdüğü gibi elde edilen tüm bulguların kapsamlı ve nesnel bir analizine dayalı olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir neden de bulunmamaktadır.

126. Öte yandan söz konusu usul yükümlülüğü kapsamında anılan davaların makul süratte tamamlanıp tamamlanmadığının da incelenmesi gerekmektedir.

127. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013§§ 41-45).

128. Somut başvuru açısından makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucular tarafından maddi ve manevi zararlarının karşılanması amacıyla idareye başvurulduğu 26/6/2006'dır.

129. Makul sürenin hesabında esas alınacak sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarihler, başvurucuların maddi tazminatlarının karşılanması amacıyla açtıkları davada Danıştay Onbeşinci Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının tarihi olan 19/3/2013, manevi tazminatlarının karşılanması amacıyla açtıkları davada ise yine aynı Dairenin karar düzeltme taleplerinin reddine ilişkin kararının tarihi olan 20/2/2014'tür.

130. Başvuruya konu yargılama süreçlerinin incelenmesi neticesinde başvurucuların 22/1/2007 tarihinde açtıkları davada, dava dilekçesinin reddine ancak 11/3/2008 tarihinde karar verilebildiği, Mahkemece yapılan yargılamalar sonucunda verilen kararların Dairenin temyiz ve karar düzeltme incelemeleriyle birlikte 19/3/2013 ve 20/2/2014 tarihlerinde kesinleştiği ve somut başvuruya konu davalara ilişkin yargılama sürelerinin maddi tazminat taleplerine konu dava bakmından toplamda 6 yıl 8 ay 21 gün, manevi tazminat taleplerine konu dava bakımından ise toplamda 7 yıl 7 ay 25 gün olduğu anlaşılmıştır.

131. Başvuruya konu davalarda taraf sayısının azlığı, başvurucuların davaların süratli bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaatlerinin varlığı ve tutumlarının yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisinin bulunduğunun tespit edilememesi ile dava konusu olayın çok karmaşık olmaması gibi hususlar dikkate alınarak anılan davalara bütün olarak bakıldığında 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi iki dereceli bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından söz konusu yargılama sürelerinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu ve Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği süratte bir inceleme içermedikleri sonucuna varılmıştır.

132. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında usule ilişkin davanın etkili yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

133. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

134. Başvurucular, davanın etkili görülmemesi nedeniyle toplamda 80.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.

135. Yaşam hakkının davanın etkili görülmesine ilişkin usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

136. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

137. Ayrıca kararın bir örneğinin bilgilendirme amacıyla Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

138. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. 1. Yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturulması yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkı kapsamında davanın etkili yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu kapsamında davanın etkili yürütülmesi yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlali nedeniyle net 30.000 TL manevi tazminatın başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ömer Yaman ve Seniha Yaman [1.B.], B. No: 2013/6091, 20/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı ÖMER YAMAN VE SENİHA YAMAN
Başvuru No 2013/6091
Başvuru Tarihi 1/8/2013
Karar Tarihi 20/4/2016
Birleşen Başvurular 2014/19539

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, devletin yaşamını korumak için makul tedbirler almaması nedeniyle müşterek çocukların öldürülmesi, bu olaya ilişkin devam eden ceza soruşturmasının uzun bir süredir etkili yürütülmemesi ayrıca idare aleyhine ölüm nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararlarının giderilmesi amacıyla açtıkları davaların kusursuz sorumluluk ilkeleri göz ardı edilerek gerekçeden yoksun bir şekilde ve makul olmayan sürelerde reddedilmesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Üçüncü kişiler arası eylemler sonucu ölüm/Ağır yaralanma - Usul yükümlülüğü İhlal Manevi tazminat
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
5237 Türk Ceza Kanunu 66
Genelge 18/10/2011 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve esaslarına ilişkin genelge 50
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi