TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SUNA ÖKMEN VE DURSUN BÜTÜNER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/717)
Karar Tarihi: 20/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu 1
Suna ÖKMEN
Vekili
Av. Yücel GÖKTAŞ
Başvurucu 2
Dursun BÜTÜNER
Av. Sevgi EPÇELİ ARSLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında işkence görülmesi ve bu konuda soruşturma açılmaması nedeniyle işkence yasağının, gözaltına alınmalarından yakınlarına haber verilmemesi, derhâl hâkim önüne çıkarılmaması, rutin gerekçelerle ve çelişmeli bir yargılama yapılmaksızın tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluğun uzun sürmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gözaltı aşamasında müdafi yardımından yararlandırılmaması, beyanların alınmasının öncesinde hakların hatırlatılmaması, hazırlık aşamasında sadece lehe delillerin toplanması, sonradan kabul edilmemesine rağmen müdafi yokluğunda ve işkence altında alınan kolluk ifadelerinin hükme esas kabul edilmesi, suçun ve cezanın tespitinde hataya düşülmesi, kararın uygun biçimde gerekçelendirilmemesi, esaslı işlemlerin gerçekleştirildiği aşamadaki mahkeme heyetinde askerî hâkimin de yer alması, yargılamaya devlet güvenlik mahkemelerinin (DGM) yerine kurulan özel yetkili mahkemede devam edilmesi, mahkeme heyetinde değişiklikler olması, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle doğrudan doğruyalık ilkesini, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve makul sürede yargılanma haklarını da içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu Suna Ökmen'e (Ökmen) ait 2013/717 numaralı bireysel başvuru 11/1/2013 tarihinde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla, başvurucu Dursun Bütüner'e (Bütüner) ait 2013/1594 numaralı bireysel başvuru ise 18/2/2013 tarihinde İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 12/6/2013 tarihinde (B. No: 2013/1594) ve Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 11/11/2014 tarihinde (B. No: 2013/717) başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından 25/9/2013 ve 26/6/2015 tarihlerinde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/11/2013 ve 12/8/2015 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 4/12/2013 ve 16/8/2015 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 19/12/2013 ve 25/8/2015 tarihlerinde ibraz etmişlerdir.
7. 4/11/2015 tarihinde 2013/1594 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasınınkonu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/717 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2013/717 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Dosyaların Birleştirilme Öncesinde Başvurucu Ökmen'e İlişkin Yargılama
9. 27/9/1992 tarihinde atış talimi yaparken yakalanan bir kişinin yer göstermesi üzerine operasyon düzenlenen evde ele geçen bazı dokümanların başvurucu Ökmen'in ve sanıklar Galip. A., Filiz K., Hacer A., Ahmet Ö., Nursel D. ve Mesude P. ile diğer kişiler Şükrü A. ile Savaş K. isimli kişilerin eli ürünü olduğu anlaşılmıştır. İki örgüt evinde daha yapılan aramada ele geçen bazı belgelerin de başvurucu ve diğer bazı şüphelilere ait olduğu belirlenmiştir.
10. Başvurucu Ökmen'in bulunduğu eve 29/9/1992 tarihinde operasyon gerçekleştirilmiş, yaşanan çatışma sonucunda Fatma S. ve Kayhan T. ölü olarak ele geçirilmiş, üzerinde sahte kimlikle yakalanan başvurucu gözaltına alınmıştır. Evde yapılan aramada, ikisi ölen kişilerin yanlarında olmak üzere üç adet tabanca, iki adet lav silahı, roketatar mermisi, telsiz, çeşitli patlayıcı madde, elektronik malzemeler ve örgütsel dokümanlar bulunmuştur. Başvurucu, ölen kişileri şüpheli Galip A.ya bağlı örgüt üyeleri olarak teşhis etmiştir.
11. Başvurucu, aynı gün avukatı olmaksızın alınan polis ifadesinde Dev-Sol Silahlı Devrimci Birlikleri üyesi olduğunu, 1990 yılında örgütün Beka Vadisi'ndeki kampına gönderildiğini ve 1992 Mart ayına kadar burada eğitim aldığını belirtmiş; hangi kod adlarını kullandığına, örgütlenme yapısının ne şekilde olduğuna, baskın yapılan hücrenin sorumlusu olduğuna, örgüt adına gerçekleştirdikleri beş eyleme ve gerçekleştirmeyi planlayıp yapamadıkları eylemlere dair bilgi vermiştir. Başvurucu kendisine gösterilen kişilerden 1990 yılında pankart asma eylemi nedeniyle birlikte tutuklandıkları Mesude P.yi ve diğer bazı kişileri teşhis etmiştir.
12. Başvurucunun katıldığını belirttiği eylemler şu şekildedir:
i. 16/4/1992 tarihinde Beyoğlu'ndaki ABD Konsolosluğuna roket atılması eylemini Şükrü A. ve Ali Rıza K., Mustafa D.nin (talimat veren) de katılımıyla (44 No.lu olay)
ii. 11/7/1992 tarihinde ABD Konsolosluğuna roket atılması eylemini sanık Filiz K. ve diğer kişiler Şükrü A. ile Mustafa D.nin (talimat veren) de katılımıyla (55 No.lu olay)
iii. 24/7/1992 tarihinde Cağaloğlu Emniyet Müdürlüğü binasına lav silahı atılması eylemini sanık Galip A. (talimat veren) diğer kişiler Şükrü A. ve Ali R. K.nın da katılımıyla (57 No.lu olay)
iv. 4/8/1992 günü İETT garajının soyulması ve bu amaçla Mustafa Z.ye ait aracın gasp edilmesi eylemini sanıklar Galip A. (talimat veren) ile Ahmet. Ö., Fatma S., Şükrü A. ile Ali R. K.nın da katılımıyla (59 No.lu olay)
v. 14/9/1992 tarihinde Beylerbeyi Polisevi inşaatının bombalanması eylemini sanık Galip A. (talimat veren) ve Fatma S. ile Kayhan T.nin de katılımıyla (67 No.lu olay)
13. 30/9/1992 tarihinde başvurucunun örgüte ait bazı silahlarını sakladığı yeri göstereceğini belirtmesi üzeri gidilen boş bir arazideki çalılıklar arasında roketatar ve mermisi, bir inşaatın bodrum katında ise bir adet tabanca bulunmuştur.
14. Yapılan inceleme sonucunda ölen kişilerin yanında bulunan tabancaların ve inşaatta ele geçen tabancanın çok sayıda kişinin şehit edilmesiyle sonuçlanan saldırılarda kullanıldığı tespit edilmiştir.
15. Başvurucuya ve şüpheliler Şükrü A. ile Filiz K.ya 44, 55, 57, 59 ve 67 No.lu eylemlere dair yer gösterme işlemleri yaptırılmıştır.
16. Başvurucu 12/10/1992 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde ise hakkındaki suçlamaları reddetmiş; polis ifadesinin zorla imzalattırıldığını, polis ifadesinde geçen kişilerden sadece Mesude P.yi tanıdığını, olay günü sokakta yürürken yakalandığını, Emniyette kaldığı on beş gün boyunca çeşitli şekillerde işkence gördüğünü, yakalandığı gün parmakla kızlığının bozulduğunu ileri sürmüştür.
17. Başvurucu 12/10/1992 tarihinde çıkartıldığı Mahkemece tutuklanmıştır.
18. Sanık Galip A. (yaralı ele geçirilme 29/9/1992, gözaltı 14/10/1992), Emniyetteki ifadesinde 57 No.lu olayın başvurucu, Şükrü A. ve Ali R.K. tarafından kendi talimatı üzerine gerçekleştirildiğini belirtmiştir. 59 No.lu olaya ilişkin olarak ise başvurucudan bahsetmemiştir. Galip A., Cumhuriyet Savcılığı ve Mahkemeler önünde (yaralı ayağına) işkence yapılarak ifadesinin alındığını ve polisteki beyanını kabul etmediğini söylemiştir.
19. Sanık Filiz K. (gözaltı 28/9/1992) 55 No.lu eylemi başvurucu ve Şükrü A. ile birlikte gerçekleştirdiklerini belirtmiştir. Cumhuriyet Savcılığında, polisteki ifadesinin işkenceye dayalı olduğunu iddia etmiş; Mahkeme önünde polis ifadesini ve suçlamaları kabul etmemiştir.
20. Sanık Ahmet Ö. (gözaltı 27/9/1992), polisteki ifadesinde 59 No.lu olayı Ali R.K, Şükrü A., Fatma S. ve başvurucu ile birlikte gerçekleştirdiklerini belirtmiştir. Cumhuriyet Savcılığında, polisteki ifadesinin işkence zoru ile imzalattırıldığını ileri sürmüştür. Ahmet Ö., sorgusunda ve Mahkeme önündeki ifadesinde polisteki beyanlarını ve hakkındaki suçlamaları reddetmiştir.
21. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 8/1/1993 tarihinde, başvurucunun da aralarında bulunduğu on sekiz sanık hakkında anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs veya silahlı örgüt üyeliği suçlarından iddianame düzenlemiştir. Başvurucu 44, 55, 57, 59 ve 67 sayılı eylemlerden sorumlu tutulmuştur.
22. Başvurucunun yargılanmasına İstanbul 3 No.lu DGM'ninE.1993/114 sayılı dosyasında başlanmıştır.
23. 14/4/1993 tarihli duruşmada başvurucu, işkence yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirtmiştir. Sanık Nursel D. de Eyüp Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 22/12/1992 tarihli raporunu sunmuş ve soruşturma yapılmasını talep etmiştir. Mahkeme, DGM Cumhuriyet Savcılığına 11/12/1992 tarihinde konuyla ilgili yazı yazıldığını ve sanıkların buraya başvurabileceklerini bildirmiştir.
24. 7/7/1993 tarihli duruşmada bazı sanıklar vekili, içeriği belirlenemeyen raporlar sunmuş ve işkence nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasını talep etmiştir. Mahkeme, bu konuda daha önce yazı yazılmış olduğundan ilgili kişilerin Cumhuriyet Savcılığına başvurabileceklerini belirtmiştir.
25. 18/10/1993 tarihli duruşmada başvurucu; okunan ifadelerinden, beyanlarından polise vermiş olduğu ifadesini kabul etmemiştir.
26. 15/12/1993 tarihli duruşmada dosyada bulunan yakalama, yer gösterme, arama, teşhis tutanakları okunmuş; başvurucu ve hazır bulunan sanıklar okunan tutanakların polis senaryosu olduğunu iddia etmişlerdir. Sanık Savaş K., kendisine okunan tutanak ve belgelerin işkenceye dayalı olduğunu ve polis tarafından oluşturulduğunu ileri sürmüştür.
27. 22/6/1999 tarihli ve 4390 sayılı Kanun'la DGM'lerde görev yapan askerî hâkim ve savcıların görevi sona ermiştir.
28. 25/6/1999 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Başvurucu, esas hakkındaki savunmasını hazırlamak için süre talep etmiştir.
29. 7/4/2000 tarihli duruşmada başvurucuya savunmasını hazırlamak için son kez süre tanınmasına karar verilmiştir. Başvurucu ve diğer bazı sanıklar, müdafinin müvekkilleriyle cezaevinde usulüne uygun biçimde görüşemediklerini belirtmesi üzerine Mahkeme, bu konuda ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına ya da cezaevi idaresine başvurulması gerektiğine hükmetmiştir.
30. İstanbul 3 No.lu DGM, 2/7/2001 tarihinde başvurucu Ökmen'in tahliyesine karar vermiştir.
31. Başvurucu vekili 6/2/2002 tarihli duruşmada esasa ilişkin savunmalarını yazılı olarak sunmuştur.
32. Başvurucu vekilinin bazı duruşmalara mazeret bildirerek ya da mazeretsiz katılmadığı görülmektedir.
33. 16/4/2004 tarihli ve 5190 sayılı mülga Kanun'un yürürlüğe girmesinin ardından davanın görülmesine, anılan Kanun'un 1. maddesi uyarınca görevlendirilen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir.
34. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 2/5/2005 tarihli duruşmada, celse arasında başvurucunun önceki müdafiininistifa etmesi, yeni müdafiinin ise mazeret bildirmesi ve süre istemesi nedeniyle başvurucuyla ilgili davanın tefrikine karar vermiştir. Mahkeme, aynı tarihli ve E.1993/114, K.2005/64 sayılı kararı ile diğer sanıklar hakkında hüküm kurmuştur.
35. Bu karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11/7/2006 tarihli ve E.2006/1537, K.2006/4178 sayılı ilamı ile bozulmuş, dava Mahkemenin E.2006/221 sayısına kaydedilmiştir.
36. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 17/11/2006 tarihli ilk duruşmadan itibaren 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli mahkeme sıfatıyla davayı görmeye devam etmiştir.
37. Başvurucu yönünden tefrik edilen davada (kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddesi ile görevli) 27/5/2005 tarihli ve E.2005/116, K.2005/79 sayılı kararıyla başvurucuyu Anayasa'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye teşebbüs etmek suçundan müebbet ağır hapis cezasına mahkûm etmiştir.
38. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 17/4/2007 tarihli ve E.2007/2260, K.2007/3345 sayılı ilamı ile başvurucu hakkındaki hükmü asıl dosyadaki belge örneklerinin konulmaması, bağlantılı dosyaların gerektiğinde birleştirilmesi hususunun değerlendirilmemesi ve Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklik nedeniyle kararı bozmuştur.
39. Başvurucu hakkındaki dava, bozma sonrası İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2006/221 sayılı dosyasıyla birleştirilmiştir.
2. E.1993/114 Sayılı Dosyaya Konu Soruşturma Kapsamında Alınan Raporlar
40. Başvurucunun 12/10/1992 tarihinde İstanbul Adli Tabipliğince yapılan muayenesinde her iki ayak sırtında kabuklu lezyonlar, sol kolda ve sol omuzda subjektif ağrı şikâyeti bulunduğu; parmakla kızlık zarının yırtıldığı iddiasıyla ilgili olarak kızlık zarının halkavi yapıda 2 mm genişlikte olduğu, fevhasının 1 cm büyüklükte olduğu, bu hususta kesin kanaat bildirilmediğinden uzman doktor tarafından muayene edilmesi gerektiği, kol ve omuzdaki ağrı ve şişlik nedeniyle ise ortopedi muayenesinin yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
41. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin 13/10/1992 tarihli raporunda, hymen anüler yapının parmak duhulüne müsait fevhalı olduğu tespit edilmiştir. Haseki Hastanesinin 26/10/1992 tarihli raporuna göre başvurucun sol kol ve elinde parezi, ön kolda kuvvet kaybı, ulnar sağda hipostez ve adelelerinde nörojen tutulma saptanmıştır. Başvurucunun 22/10/1992 ve 23/10/1992 tarihlerinde de muayene edildiği anlaşılmaktadır.
42. Başvurucu 9/12/1992 tarihinde Eyüp Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından tekrar muayene edilmiştir. Önceki raporlarda yer alan bulguların da dikkate alınması suretiyle hazırlanan raporda, başvurucuda tespit edilen ekimoz kabuklu yara, kabuğu düşmüş iyileşmeye başlamış yara, ağrı, büllöz, kuvvet kaybı, hissizlik nörojen tutulmanın hayati tehlike oluşturmadığı fakat on beş gün iş güç kaybına yol açacağı sonucuna varılmıştır.
43. İstanbul Adli Şube Müdürlüğünün 12/10/1992 ve 13/10/1992 tarihli raporlara istinaden hazırladığı 12/11/1992 tarihli raporda hymen anüler yapıda doğal sünme bulunduğu, orifisin serçe parmağı genişliğinde bulunduğu, başvurucunun hâlen bakire olduğu subjektif ağrı ve şişliğin bir gün iş güç kaybına yol açacağı belirtilmiştir.
44. 12/10/1992 tarihinde yapılan muayenelerinde şüpheli Ahmet Ö.nün sol dirsek dış yanında 2 adet 1 cm boyunda kabuklu lezyon; şüpheli Şükrü A.nın sol kol ve sol bacak üstünde 1 cm'den ufak muhtelif kabuklu yaralar; şüpheli Filiz K.nın sağ lomber bölgesinde 3 cm çapında hafif hiperemi tespit edilmiştir.
45. Şüpheli Galip A. hakkında düzenlenen 19/10/1992 tarihli raporda kurşun yarası haricinde darp cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
3. Birleşme Öncesi Başvurucu Bütüner'e İlişkin Yargılama
46. Başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu şüphesi ile 17/10/1993 tarihinde İstanbul’daki ikametgâhında gözaltına alınmıştır. Başvurucunun yastığının altında bir adet tabanca ele geçirilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda bu silahın, Talat Ü.nün ve diğer bir kişinin yaralanması olaylarında ve 14/7/1993 tarihinde Rıza G. isimli kişinin öldürülmesi olayında kullanıldığı anlaşılmıştır.
47. Başvurucu, gözaltındaki ifadesinde 6/7/1993 tarihinde Enis T.nin tabancayla yaralanması (26 No.lu olay), 9/7/1993 tarihinde Talat Ü.nün yaralanması (28 No.lu olay) ve 14/7/1993 tarihinde Rıza G.nin öldürülmesi (29 No.lu olay) olaylarını ikrar etmiştir. Başvurucu, ilk olayda İsmail Y.nin (gözaltı 17/10/1993) ateş ettiğini; ikincisine ilişkin olarak mağdurun kendisini görünce bağırmaya başladığını, bunun üzerine Erol Ç. (gözaltı 16/10/1993) ve İbrahim D.(gözaltı 17/9/1993) ile birlikte mağduru yere yatırdıklarını ve bu ikisinin ateş ettiğini, üçüncü olay esnasında ise İsmail Y. ve Erol Ç.nin olay yerinin dışında durduklarını, kendisinin tabancasını çektiğini ama ateş etmediğini beyan etmiştir.
48. Bilinmeyen bir tarihte ifadesi alınan 26 No.lu olayın mağduru Enis T., silahla yaralanması olayına ilişkin olarak başvurucuyu, İsmail Y. ve Erol Ç.yi teşhis etmiştir.
49. 28 No.lu olayın mağduru Talat Ü., tanımadığı üç kişinin kendisine saldırdığını ve birinin ateş ettiğini belirtmiştir.
50. Erol Ç., 26 No.lu olayda İsmail Y.nin ateş ettiğini, kendilerinin silah kullanmadıklarını söylemiş; 29 No.lu olayı kabul etmiştir.
51. İsmail Y., 26 No.lu olayda ateş ettiğini belirtmiş ve 29 No.lu olaya katılımını ikrar etmiştir.
52. Erol Ç. ve İsmail Y., Cumhuriyet Savcılığı ve Mahkeme aşamasındaki beyanlarında kollukta verdikleri ifadelerini reddetmiştir
53. 26 ve 29 No.lu olaylara ilişkin olarak şüphelilere, 28 No.lu olay kapsamında şüphelilerden birine yer gösterme işlemi yaptırılmıştır.
54. Başvurucu 26/10/1993 tarihinde gözaltından çıkartılmasının ardından Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde üzerine atılı eylemleri kabul etmemiştir. Başvurucu Bütüner'in Mahkeme önündeki yargılama aşamasında da bu yönde savunma yaptığı anlaşılmaktadır.
55. 26/10/1993 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına kararı verilmiştir.
56. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 31/12/1993 tarihinde başvurucu, Erol Ç., İbrahim D., İsmail Y., Cemalettin E., ve diğer bazı sanıklar hakkında anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütü üyeliği veya böyle bir örgüte yardım ve yataklık suçlarından iddianame düzenlemiştir.
57. İstanbul 3 No.lu DGM 17/12/2003 tarihli ve E.1993/593, K.2003/319 sayılı kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine hükmetmiştir.
58. Bu kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/4/2005 tarihli ilamıyla bozulması üzerine dosya, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/125 esasına kaydedilmiştir.
59. 21/12/2005 tarihinde başvurucu Bütüner'in tahliyesine karar verilmiştir.
60. Mahkeme 16/11/2007 tarihinde başvurucunun da sanık olarak yargılandığı dosyanınE.2006/221 sayılı asıl dosya ile birleştirilmesine karar vermiştir.
4. Dosyanın Birleştirilme Sonrası Yargılama
61. Diğer dosyaların birleştirilmesinin ardından İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2006/221 sayılı dosyasındaki yargılama 25 sanığın, 82 mağdur ve 40 maktüle karşı işlediği iddia olunan çeşitli eylemleri kapsamaktadır.
62. 24/6/2009 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını vermiştir.
63. Başvurucu Bütüner müdafiinin 24/6/2009 tarihinden önceki bazı duruşmalara mazeret bildirdiği, anılan tarih ve sonrasında ise başvurucunun ya da müdafiinin duruşmaları takip etmediği anlaşılmaktadır. Bu duruşmalar esnasında Mahkemenin bazı bilgi ve belgeler araştırdığı veya sanıkların esas hakkındaki savunmalarını almaya çalıştığı, kimi sanık vekillerin de duruşmalara katılmadıkları görülmektedir.
64. (Kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) 18/6/2010 tarihli ve E.2006/221, K.2012/214 sayılı kararı ile başvurucuların anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmalarına hükmetmiştir.
65. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
A-BU ANLATILAN GENEL ÖRGÜT YAPILANMASINDAN SONRA 93/114 ESAS NUMARALI İKEN 2006/221 ESASI ALAN DAVA DOSYASI SANIKLARIN DURUMLARINI TEK TEK ELE ALACAK OLURSAK,
Bu dosyada yukarıda deliller bölümünde A ŞIKKINDA BELİRTİLEN yakalama tutanakları,[]ele[]geçen silah ve patlayıcı maddeler,[]sahte kimlikler,[]silah ve sahte belgelere ait ve ele geçen dökümanlara ait ekspertiz raporu,[]müşteki ve tanık anlatımları,[]sanıkların anlatımları,[]sanıkların yer gösterme tutanakları birlikte değerlendirildiğinde
...
E-SANIK SUNA ÖKMEN (93/114 esasta sanık iken tefrikle 2007/291 esası alan ve birleşen dosyanın sanığı)
Sanık Suna Sökmen’in İstanbul Silahlı devrimci birlikler genel sorumlusu Eser kod adlı Galip A...’e bağlı olarak 3 birlik oluşturulduğu, bu birliklerden 3. Birliğin komutanın Hamiyet kod adlı Suna ÖKMEN olduğu, Hücresinin Sedat kod adlı Fatma S...., Atilla ve Abdullah kod adlı Kayhan T... olduğu ve bu şekilde örgütlendikleri, Galip A...'ün silahlı devrimciler birliğinin İstanbul genel sorumlusu olarak görevlendirildiği, sanığın da bu silahlı devrimciler birliği içerisinde görev alıp Lübnan BEKA vadisinde eğitim aldığı, SERAP, OLCAY ve EDA kod adlarını kullandığı, ayrıca Esma CAN, Hasibe KİRMAN ve Sevgi KARADAĞ s[a]hte kimliklerini kullandığı, 29.09.1992 tarihinde Üsküdar Beylerbeyi[]'ndeki örgüt evinde Hasibe KİRMAN sahte kimliğiyle yakalandığı, ayrıca diğer örgüt evlerinde ve yakalandığı evde örgütsel dokümanların bu sanığın eli ürünü olduğu, ayrıca sanığın gösterdiği yerlerde roketatar mermisi, silah ve mermilerin ele geçtiği, bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde faaliyetlerde bulunup,
1) İddianamede 44. olay olarak gösterilen 14.4.1992 tarihinde İstanbul ABD Başkonsolosluk binasına roket atılma olayına Mustafa D..., Suna ÖKMEN, Ali R... K... ile birlikte katıldığı, ..., sanığın anlatımları, bunu doğrulayan cerahim evrakları, yine Şükrü A...’nun anlatımları, yine sanığın Klasör A dizi 48’deki teşhis tutanağı, dizi 74[']de sanığın Şükrü A... ile birlikte yaptığı yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
2) İddianamede 55. olay olarak gösterilen 11.07.1992 günü İstanbul ABD başkonsolosluğuna roket atılma olayına Mustafa D..., Şükrü A..., Filiz K... ve Suna ÖKMEN'in katıldığı, ..., sanığın anlatımları, bunu doğrulayan cerahim evrakları, Filiz K... ve Şükrü A...’nun anlatımları, Klasör A dizi 48[']deki teşhis tutanağı ve dizi 73[']deki sanığın Şükrü[]A... ve Filiz K...’in katılımıyla yaptığı yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
3) İddianamede 57. olay olarak gösterilen 24.01.1992'de Emniyet Müdürlüğü'ne roket atar atılması olayını Galip A..., Mustafa D..., Şükrü A..., Suna ÖKMEN ve Ali R... K...'ün katıldıkları, ..., sanığın anlatımı, bunu doğrulayan cerahim evrakları, yine Şükrü A..., Galip A...’ün anlatımları, Sanığın Klasör A dizi 48[']deki teşhis tutanağı, dizi 72[']de sanığın Şükrü A... ile birlikte yapmış olduğu yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
4) İddianamede 59. olay olarak gösterilen 04.08.1992'de İETT garajının soyulması, Mustafa Z...'nun aracının gaspı olayına Galip A..., Mustafa D..., Şükrü A..., Ahmet Ö..., Suna ÖKMEN, Ali R... K... ve Fatma S...'in katıldığı, ..., sanığın anlatımı, bunu doğrulayan cerahim evrakları, yine Ahmet Ö..., Şükrü A..., Galip A...’ün anlatımları, mağdur Mustafa Z...[']nun anlatımları, Klasör A[']daki dizi 48[']deki sanığın teşhis tutanağı ve dizi 67[']de Ahmet Ö..., Şükrü A... ile birlikte yapmış olduğu yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
5- İddianamede 67. olay olarak gösterilen 24.09.1992'de Üsküdar Beylerbeyi'ndeki polis evi inşaatının bombalanması olayını Galip A..., Suna ÖKMEN, Kayhan T... ve Fatma S...'in katıldığı, ... sanığın anlatımı, bunu doğrulayan cerahim evrakları, Galip A...’ün anlatımları, Klasör A[']da dizi 48[']deki sanığın teşhisi ve dizi 68[']deki yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
Bütün bu eylemler birlikte değerlendirildiğinde eylemlerin şiddeti ve yoğunluğu ve yapıldığı tarihteki terör olayları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanık SUNA ÖKMEN’in eyleminin mensubu olduğu örgütün amaçları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal Düzenini cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs niteliğinde bulunduğundan sanığın TCK. nun 146/1 madde gereğince cezalandırılmasına, karar verilmesi gerektiği, ...
C-MAHKEMEMİZİN 1993/593 ESASINDAN BOZULARAK 2005/125 ESASINA KAYDEDİLEN VE BU DOSYA İLE BİRLEŞTİRİLEN DOSYADA;
Bu dosyada yukarıda deliller bölümünde c ŞIKKINDA BELİRTİLEN yakalama tutanakları, ele[]geçen silah ve patlayıcı maddeler,[]sahte kimlikler,silah ve sahte belgelere ait ve ele geçen dökümanlara ait ekspertiz raporu,[]müşteki ve tanık anlatımları,[]sanıkların anlatımları,[]sanıkların yer gösterme tutanakları birlikte değerlendirildiğinde
4-SANIK DURSUN BÜTÜNER "SALİH, TARIK KOD "
FERİT kod Cemalettin E...'nin ön sorgusunda sorumlusunun TARIK kod Dursun BÜTÜNER olduğunu söylemesi ve göstermesi üzerine ... sayılı yerde evde sanık Dursun BÜTÜNER[]'in yakalandığı ve yatmakta olduğu yerde yastığının altında 7.65 mm Çeska marka ...21 seri nolu tabanca, bu tabancaya ait iki şarjör, şarjörlerde 16 merminin ele geçtiği,
THKP/C Devrimci Sol isimli örgütün üyesi olduğu, TARIK ve SALİH kod adlarını kullandığı, Muammer A...'ın sorumluluğunda ... mahallesi örgütlenmesinde yer aldığı, iki ay kadar yayın dağıtıp sattığı, bazı Emniyet mensupları hakkında topladığı bilgileri istihbarat raporu haline getirdiği ve sorumlusuna verdiği, sorumlusu MEHMET ve SALİH bu istihbarat raporların 14.03.1991 tarihinde yakalanan Mehmet A... Ç...'in ikametinde ele geçirildiği, 30.01.1992 de yakalanıp tutuklandığı, İstanbul 2 Nolu DGM 'nin ... kararıyla 159. maddeye aykırılık suçundan 2 yıl 6 ay ceza aldığı, 26.05.1992 de salıverildiği, tahliyesinden sonra bir ara A... örgütlenmesinde yer aldığı, Ercan T...'ye bağlı faaliyet gösterdiği, bu arada örgütte meydana gelen bölünme sonucu darbeci grupta yer aldığı, Ercan T...'nin karşı grup mensuplarınca öldürülmesi üzerine İbrahim D... ile temasa geçtiği, ona bağlı olarak İsmail Y..., Erol Ç..., Ahmet Ç... ve Turgut kod ile birlikte darbeciler silahlı milis örgütlenmesinde yer aldığı,
Levent N..., Yavuz U..., Ekrem A... ve Nebi A...'in kaçırılıp sorgulanmasında bulunduğu,
Rıza G...'in öldürülmesi, Enis T...'in yaralanması olayına katıldığı, evinde ele geçen tabancaların 28.06.1993 tarihinde ... sayılı yerdeki lokantada Erdal G... adlı şahsın yaralanması, Talat Ü...'nün yaralanması, Rıza G...'in öldürülmesi eylemlerinde kullanıldığı,
...'ın ölü olarak ele geçirildiği ... evde gele geçen A-117 - 120 arasın sayılarla işaretli örgütsel dokümanlardaki yazıların sanığın eli ürünü olduğunun ekspertiz raporlarıyla doğrulandığı,
ANLAŞILDIKTAN SONRA SANIĞIN DURUMUNA BAKACAK OLURSAK,
1- İddianamede 26 nolu olay olarak gösterilen 06.07.1993 günü saat 13:00 sıralarında ... Enis T...'in yaralanması olayında;
... olay günü sanıklar Erol Ç..., Dursun BÜTÜNER, İsmail Y... ve Ali P...'un mağdurun dükkanına silahlı olarak gittikleri, ... İsmail Y...'in tabancasıyla mağdurun ayaklarına doğru 2-3 el ateş ettiği, diğer sanıkların da silahlı olduğu, ...
Erol Ç...'ın Klasör 7 Dizi 238[']de İsmail Y... tabancayla bacaklarına doğru ateş edip yaraladı, bu olayda biz silah kullanmadık şeklinde beyanı,
Dursun BÜTÜNER Dizi 206 'da İSMAİL 'in ateş ettiği şeklindeki beyanı,
İSMAİL 'in hazırlıkta 2-3 el ateş ettim şeklindeki beyanı,
Klasör 5 'te ceraim evrakları,
Mağdur “iki kişi geldi devrimciyiz para vereceksin dediler reddettim, biri silah çekti tekrar para istedi reddettim eline tekmeyle vurdum düşmedi ayaklarıma doğru ateş etti” şeklindeki beyanı,
ve mağdurun Klasör 7 Dizi 366 'da İSMAİL, DURSUN ve EROL 'u kesin olarak yaptığı teşhis
Klasör 7 Dizi 376 'da sanıkların ifadeli yer gösterme tutanakları,
Olay yerinde ele geçen iki adet kovanın Cemalettin E...'de elde edilen silahtan atıldığının ekspertiz rapor birlikte değerlendirildiğinde,
Eylemin anlatılan biçimde sanık yönünden sübut bulduğu ve olaya bizzat katıldığı,
2- İddianamede 28 nolu olay olarak gösterilen 09.07.1993 günü ... Talat Ü...'nün yaralanması olayında;
... Talat Ü...'yü olay yerinde yakalayan sanıklar Erol Ç... ve İbrahim D...'ün mağduru kolundan yakaladıkları, ... Dursun BÜTÜNER 'in de sanıkların yanında olduğu, ... İBRAHİM ve EROL 'un ateş etmeye başladıkları, ...
Olay yerinde bulunana 4 adet kovanın Dursun BÜTÜNER 'in evinde yapılan aramada bulunan ...22 nolu tabancadan atıldığının belirten ekspertiz raporu,
Erol Ç...'ın yakaladık, üzerindeki tabancayı aldık, yere yatırdık, ben üzerindeki çek vizör tabancayla bacaklarına doğru dört el ateş ettim şeklindeki beyanı,
Dursun BÜTÜNER 'in Talat Ü... beni tanıdığı için gizlendim, İBRAHİM ve EROL çevirdiler ondörtlü tabancasını aldılar, beni görünce darbeciler hainler diye bağırınca yere yatırdık, İBRAHİM ve EROL 'da tabancayla ateş etti şeklinde beyanı,
Klasör 5 deki Ceraim evrakları,
Talat Ü...'nün üç kişi beni silahla çevirdi, birinde Kırıkkale vardı, arabaya bindirmek istediler binmedim, arkamdan ateş ettiler, üzerimde silah yoktu dediği, Mağdurun şahısları önceden tanımadığını, üç kişi olduklarını beyan ettiği, eşgal verdiği, Olayda bir kişinin ateş ettiği, ekspertizde dört kovanın tek silahtan atıldığının söylendiği şeklindeki beyanı,
Mermilerin tek silahtan çıktığının ekspertiz raporu,
Klasör 7 Dizi 382'de ifadeli yer gösterme tutanağı,
Bu olayda ateş eden kişi olarak Erol ÇAM 'ın dört el ateş ettiği, Dursun BÜTÜNER 'in olaya silahlı olarak katıldığı,
3-İddianamede 29 nolu olay olarak gösterilen 14.07.1993 tarihinde ... Rıza G...'in öldürülmesi olayında;
... olay yerine giden sanıklardan Erol Ç... ve İsmail Y...'in kahvehane dışında İbrahim D..., Dursun BÜTÜNER ve TURGUT M... kodun kahve içinde tertibat aldıkları ve beklemeye başladıkları, ... önce Erol Ç... ve İsmail Y...'in maktüle ateş etmeye başladıkları, isabet alan maktülün yaralı olarak kahveye girmesi üzerine bu kerede içerde olanların ateş ettikleri, maktülün yere yığılması sonucu kaçtıkları, ...
Dursun BÜTÜNER 'in evinde ele geçen vizör 7.65, İsmail Y...'in evinde ele geçen çeska 7.65, Erol Ç...'ın ... gaspettiği Browning, Cemalettin E...'nin üzerinde ele geçen 7.65 MP5 tabancanın bu olayda kullanıldıkları Klasör 7, Dizi 41, 3710, 3726, 3708, 3709 sayılı ekspertiz raporuyla teyid edildiği,
Erol Ç...ve İsmail Y... olayı anlatan beyanları,
Dursun BÜTÜNER[]'in, dışarıda EROL ve İSMAİL olduğunu, ateş sesleri geldiğinde maktülün kahvehaneye girince diğer dördü silahlarıyla eteş ediyorlardı, ben tabancamı çektim ancak ateş etmedim çünkü çok sayıda kurşun yarası almıştı şeklindeki beyanı,
Klasör 5 'teki Ceraim evrakları,
Klasör 7 Dizi 373 EROL, DURSUN ve İSMAİL 'in olayı ayrıntılı biçimde anlattıkları yer gösterme tutanakları,birlikte değerlendirildiğinde,
Sanığın bizzat olaya katıldığı anlaşılmıştır.
Bütün bu eylemler birlikte değerlendirildiğinde eylemlerin şideti ve yoğunluğu ve yapıldığı tarihteki terör olayları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın eyleminin mensubu olduğu örgütün amaçları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal Düzenini cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs niteliğinde bulunduğundan sanığın TCK nun 146/1 madde gereğince cezalandırılmasına, karar verilmesi gerektiği..."
66. Başvurucu Ökmen'in mahkûmiyetine esas alınan 59 No.lu olaya ilişkin olaraktespit edilemeyen bir tarihte alınan ifadesinde mağdur Mustafa Z., biri kadın olmak üzere üç kişinin aracını gasp ettiklerini ve kendisini bağladıklarını söylemiştir.
67. Tespit edilemeyen bir tarihte tanıklar İkram O. ve Memduh S., İETT soygunuyla ilgili başvurucu ve Ahmet Ö.yü; tanık Muzaffer A., Ali R. K.ü (fotoğraftan); tanık Coşkun V., Şükrü A.yı (fotoğraftan) teşhis etmiştir (Gerekçeli kararda olay tarihi 14/8/1992 olarak belirtilmiştir.).
68. Başvurucu Ökmen; gözaltında kaldığı sürede işkence gördüğü ve ifade tutanağını bu baskı altında imzaladığı, Adli Tıp raporunun bu iddiasını doğruladığı, diğer sanıkların ifadelerinin de baskı ve şiddet altında alındığı, işkenceyle alınan ifadesi dışında örgütle ilişkisini gösteren bir delil bulunmadığı, olayların mağdurlarının kendisini teşhis edemediği, 5271 sayılı Kanun'un 148. maddesi uyarınca hukuka aykırı delillerin ve sanık tarafından daha sonraki aşamalarda kabul edilmemesi hâlinde Emniyette avukat yokluğunda alınan ifadelerin yargılamada delil olarak kullanılamayacağı, kendisinin ve diğer sanıkların sonradan inkâr ettikleri Emniyet ifadelerine hükümde dayanılmaması gerektiği, yakalandığı gün ve bir gün sonrasında yer gösterme yapmasının makul olmadığı, üzerine atılı eylemlerin sübutu kabul edilse dahi bunun mahkûmiyetine konu suç oluşturacak boyut ve yoğunluğa ulaşmadığı, yargılama aşamasındaki tavır ve sözlerinin delil olarak kabul edilmemesi gerektiği gerekçeleriyle kararı temyiz etmiştir.
69. Başvurucu Bütüner 24/6/2010 tarihinde kararı temyiz etmiştir. UYAP'taki dosyasında temyiz dilekçesi bulunamamış, dosyanın itiraz incelemesi için gönderildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ise anılan belgeye rastlanmadığı bildirilmiştir.
70. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 26/9/2012 tarihli ve E.2012/3285, K.2012/9894 sayılı ilamıyla başvurucular yönünden kararı onamıştır.
71. Nihai kararın 3/12/2012 tarihinde Mahkeme Kalemine döndüğü anlaşılmaktadır.
72. Başvurucu Ökmen 11/1/2013, başvurucu Bütüner 18/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
73. 5190 sayılı mülga Kanun'un 1. numaralı maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa 394 üncü maddeden sonra gelmek üzere "Bazı suçlara ilişkin muhakeme usulü" başlıklı ÜÇÜNCÜ FASIL başlığı altında aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi
MADDE 394/a. - Aşağıdaki suçlarla ilgili davalar, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür:
1. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 139, 146 ilâ 157, 168, 169, 171 ve 172 nci maddelerinde yazılı suçlar, 403 üncü maddesinde yazılı toplu olarak veya teşekkül vücuda getirmek suretiyle işlenen suçlar.
..."
74. 5271 sayılı Kanun'un "İfade alma ve sorguda yasak usuller" kenar başlıklı 148. maddesinin (1), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
75. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu Ökmen,
i. Gözaltında kaldığı süre boyunca işkenceye maruz kaldığını ve Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporundan da anlaşılacağı gibi parmakla kızlığının bozulduğunu, manevi değerlerinin ağır biçimde aşağılandığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağının,
ii. Gözaltına alındığının ailesine haber verilmediğini, derhâl hâkim önüne çıkarılmadığını, tahliye taleplerinin rutin ifadelerle reddedildiğini, tutukluk hâlinin devamı kararlarına karşı yaptığı itirazların çelişmeli yargılama ilkelerine uyulmaksızın ve savunmaları dikkate alınmasızın reddedildiğini, tutukluluk süresinin uzun olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
iii. Emniyetteki ifadesinde müdafi yardımından faydalandırılmadığını, işkence altında ve uzun süren gözetim süresi sonrasında özgür iradesi ile vermediği ifadesinin hükme esas alındığını, bu ifadesinin yasak yöntemlerce elde edilmiş delil olduğunu, diğer sanıkların da işkence altında alınan ifadelerinin delil olarak kabul edildiğini, dosyada mahkûmiyetini gerektirecek başkaca delil bulunmadığını, eylemlerinin mahkûmiyete konu suçu oluşturup oluşturmayacağının Mahkeme kararında yeterince tartışılmadığını, askerî hâkim sınıfından bir üyenin de bulunduğu heyetin tarafsızlık ve bağımsızlığının şüpheli olduğu, 1992 ile 1999 yılları arasındaki esaslı işlemlerin bu güvenceden yoksun yapıldığını, yargılamanın uzun sürede sonuçlandığını belirterek suçun kanuniliği ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenle yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini ve toplamda 570.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
77. Başvurucu Bütüner,
i. Gözaltı süresince işkenceye uğradığını, ifadesini imzalamasının ardından polislerin yaralarına her gün merhem sürdüğünü ve izlerin geçmesini beklediklerini, işkence iddialarını dile getirmesine rağmen bu konuyla ilgili herhangi bir soruşturma başlatmadıklarını belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesiyle korunan haklarının,
ii. Gözaltına alınmasından ancak dokuz gün sonra hâkim huzuruna çıkarıldığını, bu sürede ailesiyle ve başkalarıyla görüşme imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Sözleşme'nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan derhâl hâkim önüne çıkarılma hakkının,
iii. Gözaltındaki ifadesinin işkence altında ve zora dayalı alındığını, bunun susma hakkını ihlal ettiğini, Cumhuriyet savcısı veya hâkimin hazır bulunmaksızın yapılan yer gösterme işlemine katılmak zorunda bırakıldığını, gözaltı süresinde alınan beyanlarının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu fakat mahkûmiyetine esas alındığını, Cumhuriyet savcısı ve sorgu hâkimi tarafından susma ve müdafi yardımından yararlanma haklarının hatırlatılmadığını, gözaltında ve bu ifadeleri esnasında müdafi yardımından faydalandırılmadığını, kollukta verdiği ifade dışında dayanılan başka bir delil bulunmadığını, bazı belgelerin kendisinin eli ürünü olduğu yönünde hazırlanan polis raporlarının bilimsellikten uzak olduğunu, 5271 sayılı Kanun ve Yargıtay kararları uyarınca müdafi yokluğunda kollukta verilen, başka delillerle desteklenmeyen ve sonradan geri alınan ifadelerin hükme esas alınamayacağını, sonradan yürürlüğe giren bu usul hükmünün derhâl uygulanması ve kendisi ile diğer sanıkların ifadelerinin dikkate alınmaması gerektiğini; Mahkeme kararında savunmalarına neden itibar edilmediğinin, hangi yasa hükümleri uygulanarak sonuç cezanın belirlendiğinin, hangi eylemleri ve deliller temelinde suçlu bulunduğunun gösterilmediğini, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının usulüne uygun gerekçe içermediğini, DGM'lerin kaldırılmasından sonra görev yapan mahkemelerin de doğal yargıç ilkesine aykırı olduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadıklarını, DGM'lere yönelik eleştirilerin bu Mahkemeler için de geçerli olduğu, dava esnasında Mahkeme heyetinde birçok kez değişiklik olduğunu, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek delillerin doğrudan doğruyalığı ilkesini, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma, makul sürede yargılanma haklarını içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ve Sözleşme'nin 6. maddesinin,
iv. İdam cezası kaldırılmış olduğundan temel cezanın müebbet ağır hapis cezası olacağı ve yapılacak indirimle birlikte sonuç cezasının otuz yıl olarak belirlenmesi gerektiğini belirterek suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin,
v. Hazırlık soruşturması esnasında sadece lehe delillerin toplandığını, hukuka aykırı ve yetersiz delillerle yapılan suçlamalar sonucunda ispat yükünün haksız biçimde kendisine yüklendiğini, Mahkemenin suçu işlediği ön yargısıyla hareket ettiğini ve on iki yılı aşkın bir süre tutuklu yargılandığını belirterek masumiyet karinesinin,
vi. Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamındaki ihlal iddialarına karşı etkili başvuru yollarının bulunmadığını belirterek Sözleşme'nin 13. maddesindeki etkili bir hukuk yoluna başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesine, cezasının infazının durdurulmasına ve 30.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların gözaltında işkence gördüklerine ve bu hususta soruşturma yapılmadığına ilişkin iddialarının işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında, gözaltında tutulmalarına ve tutukluluk hâline yönelik iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında, diğer iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında ve yargılamanın bir kısmının askerî üyenin de yer aldığı heyet tarafından veya 5190 sayılı mülga Kanun'la görevlendirilen mahkemece yürütülmesini ilgilendirdiği ölçüde tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı çerçevesinde, mahkeme heyetinden değişiklikler olmasını ilgilendirdiği ölçüde doğrudan doğruyalık ilkesi çerçevesinde, gözaltında iken müdafi atanmadığına ilişkin iddiaları ilgilendirdiği ölçüde müdafi yardımından yararlanma hakkı çerçevesinde, yargılamanın uzun sürede sonuçlandığı iddiasını ilgilendirdiği ölçüde makul sürede yargılanma hakkı çerçevesinde, diğer iddialarının ise yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. İşkence Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
79. Başvurucular gözaltında işkence gördüklerini ileri sürmüşler, başvurucu Bütüner ek olarak işkence iddialarına ilişkin herhangi bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmiştir.
80. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'ungeçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
81. 6216 sayılı Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş ya da sonuçlanmış hususları da içerecek şekilde Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
82. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
83. Somut olayda, başvurucuların işkence gördüğünü belirttiği tarihlerin 1992 yılını yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden öncesini ilgilendirdiği anlaşılmaktadır.
84. Başvurucu Bütüner, yetkili makamlar önünde işkence iddiasını dile getirmesine rağmen herhangi bir soruşturma yapılmadığından da şikâyet etmektedir.
85. Başvurucunun beyanlarından ve dosya içindeki belgelerden İstanbul 3 No.lu DGM'nin 17/12/2003 tarihli mahkûmiyet kararında ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/4/2005 tarihli bozma ilamında işkence iddialarına ilişkin ayrı bir değerlendirme yapıldığına ya da araştırılmak üzere konunun Cumhuriyet Savcılığına bildirildiğine dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır (bkz. §§ 57, 58).
86. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında başvurucunun, en geç Yargıtayın bozma kararı verdiği 1/4/2005 tarihinde işkence iddialarına yönelik bir soruşturma başlatılmayacağını öğrendiği kabul edilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. İçöz/Türkiye (k.k.), B. No: 54919/00, 9/1/2003; Kenar/Türkiye (k.k.), B. No: 67215/01, 1/12/2005; Mehmet Reşit Arslan/Türkiye, B. No: 31320/02, , 31/1/2008, §§ 23, 25).
87. Bu itibarla başvurucunun işkence iddialarına yönelik soruşturma yapılmayacağını öğrendiği tarihin de bireysel başvurunun yürürlüğe girmesinin öncesine ilişkin olduğu görülmektedir.
88. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
89. Başvurucular gözaltı ve tutukluluk sürelerinin uzun olduğunu, gözaltına alınmalarına ilişkin yakınlarına haber verilmediğini, derhâl hâkim önüne çıkartılmadıklarını, çelişmeli yargılamaya uyulmaksızın ve şablon gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini ileri sürmüşlerdir.
90. Başvurucuların gözaltı durumlarının tutuklama kararlarıyla sona erdiği görülmekle birlikte her hâlükarda başvurucu Ökmen'in 2/7/2001 ve başvurucu Bütüner'in 21/12/2005 tarihinde yani bireysel başvuru tarihi öncesinde tahliye edildikleri (bkz. §§ 30, 59) ve şikâyetlerin bu döneme ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
91. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
92. Başvurucular adil yargılanma haklarının çeşitli yönlerden ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
93. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
94. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
95. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği olarak öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
96. Öte yandan genel mahkemeler önünde ve olağan kanun yollarında dile getirilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20; Metin Polat, B. No: 2013/1145, 10/6/2015, § 25).
97. Başvurucu Bütüner'in, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/6/2010 tarihli kararına karşı vermiş olduğu temyiz dilekçesi dosya içinde bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun kararı temyiz ettiğinin açık olduğu, bu dilekçenin taranarak UYAP'taki dosyaya konmadığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından belgeye fiziki dosya içinde rastlanmadığının bildirildiği (bkz. § 69) ve Bakanlıkça da başvurucunun temyiz aşamasında iddialarını dile getirmediğine yönelik bir görüş sunulmadığı dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmiş olduğunun kabulü gerekir.
i. Doğrudan Doğruyalık İlkesi ile Bağımsız ve Tarafsız Bir Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
98. Başvurucular Mahkeme heyetinde değişiklikler olduğunu, yargılamanın bir kısmının askerî hâkimin de bulunduğu bir heyet tarafından veya 5190 sayılı mülga Kanun'la görevlendirilmiş bir mahkemede görüldüğünü ileri sürmüşlerdir.
99. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde ... işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, ... belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ih lale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır."
100. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir"
101. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Bireysel başvuru formu ve ekleri" kenar başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
102. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün 59. maddesinin ilgili kısmı uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
103. Başvurucunun; kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
104. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvuruculara ait olmasına rağmen başvurucuların ihlal iddialarını yeterince detaylandırdıkları ve gerekçelendirdikleri söylenemez. Başvurucular, askerî hâkim sınıfından üyenin bulunduğu heyet tarafından ne gibi esaslı işlemlerin yapıldığına, Mahkeme heyetindeki değişiklikler sonucunda karar veren üyelerin doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca bizzat incelemeleri gereken ve sonuca etkili delillerin neler olduğuna ya da 5190 sayılımülga Kanun'la görevlendirilmiş mahkeme sıfatıyla yargılama yapılan dönemde gerçekleştirilen ve yargılamanın bir bütün olarak hakkaniyete uygun yürütülmesine halel getirecek işlemlerin bulunup bulunmadığına dair bir açıklama getirmemişlerdir.
105. Öte yandan5190 sayılı mülga Kanun uyarınca görev yapan Mahkemenin genel bir kanuni düzenlemeye dayanarak yargılamayı sürdürdüğü açık olduğundan gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen olgulardan ve yorumlardan hareketle ve ön yargılı bir işlem ve tutum göstermeksizin ilgili mahkemelerin kanuni hâkim güvencesine aykırı olduklarını ya da bağımsız ve tarafsız yargılama yapmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No: 2013/6068, 18/11/2015, § 52).
106. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen ihlal iddiaları kanıtlanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
107. Başvurucular, gözaltında bulundukları sürede kendilerine müdafi atanmadığını, müdafi yokluğunda ve işkence altında verdiklerini belirttikleri ifadelerinin hükme esas alınması da dâhil olmak üzere çeşitli gerekçelerle yargılamanın hakkaniyete uygun görülmediğini, mahkeme kararlarının uygun biçimde gerekçelendirilmediğini ve haklarındaki yargılamanın uzun sürdüğünü ileri sürmüşlerdir.
108. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan müdafi yardımından yararlanma, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Müdafi Yardımından Faydalanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
109. Başvurucular, gözaltında tutuldukları sürede müdafi yardımından yararlandırılmadıklarını ileri sürmüştür. Başvurucu Bütüner, müdafi hakkının kendisine hatırlatılmadığını da iddia etmiştir.
110. Bakanlık yazılarında, başvurucu Ökmen yönünden herhangi bir görüş bildirilmemiş; başvurucu Bütüner yönünden ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca her davanın kendine has koşulları içinde bazı kısıtlamalar mümkün olmakla birlikte kolluk tarafından ilk sorgulanma anından itibaren ilgililere avukat yardımından yararlanma hakkının tanınmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir.
111. Başvurucu Ökmen, cevap dilekçesinde ilave değerlendirmede bulunmamış; başvurucu Bütüner, ihlal iddiasını tekrarlamıştır.
112. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
113. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
114. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
"3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek."
115. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6. maddesinin asıl amacı, cezai kovuşturma söz konusu olduğunda isnat edilen suçlamalar ile ilgili olarak karar vermeye yetkili bir "mahkeme" tarafından adil bir yargılama yapılmasını sağlamak olsa da bu durum, 6. maddenin soruşturma evresinde uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bir yargılamanın adilliğinin soruşturmanın ilk safhalarında 6. madde hükümlerine uygun hareket edilmemesi nedeniyle ciddi derecede zarara uğratılması söz konusuysa 6. madde ve özellikle bu maddenin (3) numaralı fıkrası, yargılama öncesi durumlar için de geçerli olabilir. Buna göre Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde belirtilen hak, birinci paragrafta yer alan ceza davalarında adil yargılanma kavramının unsurlarından birini teşkil eder (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 50).
116. AİHM, mutlak olmamakla birlikte cezai bir suçla itham edilen herkesin gerekiyorsa resmî olarak görevlendirilen bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulması hakkının adil yargılanmanın temel özelliklerinden biri olduğunu belirtmekte (Poitrimol/Fransa, B. No: 14032/88, 23/11/1993, § 34; Demebukov/Bulgaristan, B. No: 68020/01, 28/2/2008, § 50) fakat avukat tayin edilmesinin tek başına sanığa yapılacak adli yardımın etkili olmasını garanti etmediğini de vurgulamaktadır (Salduz/Türkiye, § 51).
117. Özellikle hukuki düzenlemeler uyarınca sanığın soruşturma aşamasındaki ifade ve tutumu, kovuşturma aşamasında savunma açısından belirleyici bir rol oluşturuyorsa avukattan yararlanma hakkı, soruşturmanın ilk evrelerinden itibaren sağlanmalıdır. Öte yandan haklı sebeplerden ötürü bu hakkın sınırlamalara maruz kalabileceği düşünülebilir. Her durumda sınırlamanın haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı, haklı sebeplere dayanıyorsa dava sürecinin bütününe bakıldığında sanığı adil yargılama hakkından mahrum edip etmediği tartışılmalıdır.
118. Sanığın müdafi yardımından yararlanması ile aynı zamanda kamu görevlilerinin haksız uygulamalarının önlenmesi, adli hataların oluşmaması, sorgulama veya iddia makamı ile sanık arasında silahların eşitliğinin sağlanması ilkesi başta olmak üzere Sözleşme'nin 6. maddenin amaçlarının gerçekleştirilmesi de sağlanmış olacaktır (Sami Özbil, B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 63; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dağdelen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 1767/03, 25/11/2008).
119. Bu bakımdan soruşturma evresinde bir avukat yardımından yararlanma en az kovuşturma aşamasındaki kadar önemlidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden sanık, kovuşturmanın bu aşamasında kendisini savunmasız bir durumda bulabilir ve ancak bu savunmasızlık ya da kendini suçlamaya karşı koruma hakkı bir avukatın yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Sami Özbil, § 64).
120. Müdafi yardımından yararlanma hakkı esasen kamu makamlarının, şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen delilleri kullanmadan iddialarını ispat etmeye çalışmasını öngörmektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, § 136; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006; Salduz/Türkiye, § 54). Bir yargılamanın kendini suçlamama hakkının özünü yok edip etmediğini değerlendirirken AİHM'in özel bir ihtimamla gözettiği usul güvencelerinden birisi de kovuşturmanın ilk aşamalarında avukat erişiminin sağlanıp sağlanmadığıdır. AİHM, bu bağlamda tutuklunun avukat yardımı almasının kötü muameleye karşı temel bir koruma olduğunu vurgulayan İşkenceyi Önleme Komitesinin tavsiyelerini dikkate almakta ve ağır suçlamalar söz konusu olduğunda bu ilkelere özellikle uyulması gerektiğini belirtmektedir (Salduz/Türkiye, § 54).
121. Bu açıklamalara göre adil yargılanma hakkının yeterince "uygulanabilir" ve "etkili" olabilmesi için kural olarak her davanın kendine has koşulları ışığında bu hakkın kısıtlanması için zorunlu sebepler olmadıkça polis tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkının şüpheliye sağlanması gerekir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi bir kısıtlama -gerekçesi ne olursa olsun- şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına alınan haklarına halel getirmemelidir. Avukat erişimi sağlanmayan sanığa polis soruşturması sırasında suçlayıcı ifadeler kullanılması durumunda prensip olarak sanığın haklarına telafi edilemeyecek şekilde zarar geldiğinin kabulü gerekir (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 137).
122. Somut olayda, başvurucu Ökmen ve Bütüner sırasıyla 29/9/1992 ile 12/10/1992 ve 17/10/1993 ile 26/10/1993 tarihleri arasında gözaltında kalmışlardır (bkz. §§ 10, 17, 46, 55).
123. Başvurucuları gözaltında tutulduğu dönemde, DGM'lerin görev alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından yararlanma ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilmekteydi. Anılan tarihlerde, ilgili mevzuatta bu kapsamdaki suçlara yönelik soruşturmalar için normal gözaltı süresinde avukata erişim imkânı tanınmamıştır.Bu itibarla başvurucuların gözaltı süresince müdafi yardımından faydalandırılmamasının mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır (Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48; Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144). Gözaltında şüpheliye avukat erişim imkânının sağlanmasına olanak tanımayan bir düzenlemeye dayanan uygulamanın müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağı açıktır.
124. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında güvence altına alınan müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
125. Başvurucular, diğer hususların yanı sıra gözaltı süresince müdafileri olmaksızın ve işkence ya da baskı altında verdikleri ve daha sonraki aşamalarda kabul etmedikleri ifadelerine mahkûmiyet kararında dayanıldığını, diğer sanıkların da işkence sonucu verdikleri söyledikleri ifadelerin hükme esas alındığını, mevzuat ve Yargıtay kararları uyarınca bu ifadelerin kullanılamayacağını, Mahkeme kararlarının uygun gerekçe içermediğini ileri sürmüşlerdir.
126. Başvurucu Ökmen'e ilişkin Bakanlık yazısında, parmakla kızlık bozma iddiası bakımından başvurucunun bakire olduğu yönündeki Adli Tıp Kurumu raporundaki tespitin, aynı raporda belirtilen şişme bulgusu bakımından ise gözaltında olup olmadığına ve asgari ağırlık düzeyine ulaşıp ulaşmadığına bakılması gerektiği, diğer yandan başvurucunun kollukta alınan ifadesinin haricinde başvurucunun ifadesini doğrulayan teşhis tutanağının, yer gösterme tutanağının, arama tutanağının, çeşitli raporların da hükme esas alındığı; Mahkemenin sanıkların anlatımından daha ayrıntılı biçimde olayları değerlendirdiği, yakalama ve arama tutanaklarının gerçeği yansıtmadığı iddiası bakımından bazı şüphelilerin tutanakları imzadan imtina ettiklerinin dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
127. Başvurucu Ökmen cevap dilekçesinde Eyüp Adlı Tıp Şube Müdürlüğünün 9/12/1992 tarihli raporunun işkence iddialarını doğruladığını, bu raporun Bakanlık yazısında göz ardı edildiğini; sübuta eren işkence, kötü muamele, manevi eziyet, yorgun bırakma sonucunda elde edilen delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığını, bu delillere dayanılmasının yargılamanın adil olmadığını gösterdiğini ileri sürmüştür.
128. Başvurucu Bütüner'e ilişkin Bakanlık yazısında, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin ibraz edilen herhangi bir delilin bulunmadığı, başvurucunun mahkûmiyetinde esas alınan tek delilin kolluk aşamasında alınan ifadesi olmadığı, Talat Ü., Erol Ç. ve İsmail Y.nin beyanlarına, mağdur beyanlarına, teşhis tutanağına, çeşitli ekspertiz raporlarına ve arama el koyma tutanaklarına da dayanıldığı, Mahkemenin 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 146. ve 59. maddelerine dayanarak sonuç cezayı belirlediği ifade edilmiştir.
129. Başvurucu Bütüner cevap dilekçesinde, baskı ve işkence iddialarını yargılama aşamasında dile getirdiklerini, işkence yasağı şikâyetinin zaman yönünde yetki haricinde kaldığı kabul edilse dahi adil yargılamaya etkisinin incelenmesi gerektiği, gözaltında alınan ifadelerin mahkûmiyet hükmünün esasını oluşturduğunu, müdafii yokluğunda alınan ifadelerin sonradan inkâr edilmesi durumunda bu beyanlara dayanılamayacağını ve bu ifadelerin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ifade etmiştir.
130. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
131. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının ... hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir."
132. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
133. Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır.
134. Ancak bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil unsurlarının kanuna uygun şekilde elde edilip edilmediklerini tespit etmekten ziyade bu türden "kanuna aykırılığın" Anayasa'da korunan başka bir hakkın ihlali ile sonuçlanıp sonuçlanmadığını ve bu "kanuna aykırılığın" bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemektir (Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 46; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ramanauskas/Litvanya [BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008, § 52). Bu yapılırken delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61).
135. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla işkence ve kötü muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması da yargılamanın adilliğine yönelik ciddi sorunlar ortaya çıkarır. Zira işkence ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Güllüzar Erman, § 64; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 178).
136. Özetle hüküm kurulurken işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması hakkaniyete uygun yargılama hakkı ile bağdaşmamaktadır. Ancak işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bir biçimde soruşturma aşamasında elde edilen bir ikrar yerine, daha sonra kişinin mahkeme huzurunda özgür iradesiyle verdiği ifadeye dayanılarak hüküm kurulmuş olması hâlinde salt önceki ifadenin işkence ve kötü muamele yasağı ile bağdaşmayan yöntemlerle elde edilmiş olması, yargılamanın bütününün hakkaniyete aykırı kabul edilmesini gerektirmez. Yargılama kapsamında dayanılan diğer delillerin sıhhatine bakılarak hakkaniyete uygun yargılama yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir (Güllüzar Erman, § 65).
137. İkrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının, kovuşturma aşamasında çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın, soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup aksi yöndeki uygulamalar hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Güllüzar Erman, § 67; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
138. Somut olayda başvurucu Bütüner, kollukta işkence ve baskıya maruz kaldığını belirterek soyut açıklamalarla haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; bu iddiasını incelemeye imkân verecek biçimde yeterli derecede ciddi ve tutarlı karinelerle temellendirme yapmamıştır. Başvurucu iddialarını bir doktor raporu veyaişkence gördüğüne dair makul bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadığı da görülmektedir. Başvurucu, gözaltında meydana gelen yaraların merhem sürülerek iyileştirildiğini iddia etmişse de bu yaraları tespit ettirmek üzere doktor muayenesi talep ettiğini gösteren bir bilgi de sunmamıştır. Bu itibarla başvurucu Bütüner yönünden işkence veya baskı altında verdiği ifadelerinin hükme esas alındığına ilişkin değerlendirme yapılmasını gerektirecek bir husus bulunduğu söylenemez.
139. Başvurucu Ökmen bakımından ise gözaltından çıkartıldığı 12/10/1992 tarihinden itibaren parmakla kızlığının bozulduğuna ve işkence gördüğüne dair iddialarını dile getirdiğini görülmektedir (bkz. §§ 16, 23). Başvurucu 12/10/1992, 13/10/1992, 22/10/1992, 23/101992, 26/10/1992 ve 9/12/1992 tarihlerinde muayene edilmiştir. Bu muayeneler sonucunda hazırlanan raporlarda başvurucunun bakire olduğu belirtilmiş ise de ayaklarında kabuklu lezyonlar, subjektif ağrı şikâyeti, parezi, kuvvet kaybı gibi çeşitli bulgular da tespit edilmiştir. İstanbul Adli Şube Müdürlüğünün 12/10/1992 ve 13/10/1992 tarihli raporlara istinaden hazırladığı 12/11/1992 tarihli raporda başvurucunun subjektif ağrı şikâyetinin ve şişliğin bir gün iş güç kaybını gerektireceği değerlendirilmiştir. Bununla birlikte Eyüp Adli Tıp Şube Müdürlüğünün başvurucuyu muayene etmek ve önceki raporları da dikkate almak suretiyle hazırladığı 9/12/1992 tarihli raporda anılan bulguların başvurucunun on beş gün iş güç kaybına neden olacağı sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 40-43).
140. Başvurucunun, işkence altında verdikleri ifadelerinin mahkûmiyeti bakımından dikkate alındığını belirttiği sanık Ahmet Ö.nün, Şükrü A.nın ve Filiz K.nın muayenelerinde de bazı bulgular saptanmıştır (bkz. § 44). Sanık Galip A.nın ayağında ise yakalanması esnasında oluştuğu anlaşılan kurşun yarası bulunmaktadır (bkz. § 45).
141. Başvurucuların, yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediği kapsamında ileri sürdükleri diğer bir iddia ise kendilerinin müdafileri olmaksızın kollukta verdikleri ve daha sonraki aşamalarda inkar ettikleri ifadelerinin hükme esas alınmasıdır. Başvurucu Bütüner, diğer sanıkların bu şekilde verdikleri ifadelerine dayanılmasından da şikâyet etmiştir.
142. Başvurucu Ökmen'in işkence altında ve müdafii olmaksızın kolluk aşamasında ifade verdiği ve yer gösterme işlemlerinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu kolluktaki ifadesinde, örgüt içinde kullandığı kod adlarına, örgüt içindeki konumuna ve katıldığını belirttiği beş eyleme dair beyanlarda bulunmuştur (bkz. §§ 11, 12). Diğer yandan başvurucuya tek başına ve diğer bir sanıkla veya sanıklarla birlikte bu beş olaya ilişkin yer gösterme işlemi de yaptırılmıştır (bkz. §§ 15). Son olarak başvurucunun gösterdiği iki yerde roketatar ve mermisi ile bir tabanca ele geçirilmiştir (bkz. §§ 13).
143. Başvurucu Ökmen'in de katıldığı belirtilen olaylara ilişkin olarak sanıklar Galip A., Ahmet Ö., Şükrü A. ve Filiz K. da kolluk aşamasında ifade vermiş ve yer gösterme işleminde bulunmuş iseler de gerekçeli kararda görülebileceği gibi sanıklar bu ifadelerini sonraki aşamalarda kabul etmemişlerdir.Galip A., Ahmet Ö. ve Filiz K. işkence altında bu yönde ifade verdiklerini iddia etmişlerdir (bkz. §§ 18-20). Gerekçeli karardaŞükrü A.nın ne şekilde beyanda bulunduğuna dair bir açıklamaya rastlanılmamıştır.
144. Başvurucu Ökmen ve diğer bazı sanıklar, rapor sunmak suretiyle işkence iddialarını Mahkeme önünde dile getirmişler; Mahkeme, bu konuda Cumhuriyet Savcılığına yazı yazmış ve sonraki tarihli iddialarla ilgili olarak sanıkları Cumhuriyet Savcılığına başvurmaya yönlendirmiştir (bkz. §§ 23, 24). Bununla birlikte gerekçeli kararda, bu soruşturmaların akıbetinin ne olduğuna ya da başvurucu Ökmen'in ve mahkûmiyet kararında ifadelerine dayanılan diğer sanıkların beyanlarını işkence altında verip vermediklerine yönelik bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Başvurucunun daha sonraki aşamalarda reddettiği, kural olarak hüküm kurulurken dikkate alınmaması gereken ve müdafi yardımından faydalanma hakkına riayet edilmeksizin alınan kolluk ifadelerine dayanılmasını haklı gösterecek hangi nedenin bulunduğunun gerekçeli kararda tartışılmadığı da anlaşılmaktadır (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 168).
145. Bu ifadeler ve ifade işlemi sonucunda ele geçen silahlar dışında mağdur Mustafa Z.nin biri kadın üç kişinin aracını gasp ettiklerine dair beyanına, başvurucuya atılı suçun sübutu kısmında açıkça tartışılmamakla birlikte tanıklar İkram O., Memduh S., Muzaffer A. ve Coşkun V.nin yaptığı teşhis işlemine, ele geçen maddelere ilişkin hazırlanan raporlara, bazı belgelerin başvurucunun eli ürünü olduğunu gösteren raporlara ve olaylara ilişkin hazırlanan tutanaklara da gerekçeli kararda dayanılmıştır (bkz. §§ 65-67).
146. Belirtilen delillerin yine de işkence şüphesiyle alındığı ileri sürülen ve başvurucu Ökmen'in müdafii olmaksızın verilenbeyanlarına hükümde dayanılması gerçeğini ortadan kaldırdığı söylenemez.
147. Başvurucu Bütüner bakımından ise yapılan inceleme sonucunda başvurucunun evinde ele geçen silahın 28 ve 29 No.lu olaylarda kullanıldığı anlaşılmıştır (bkz. § 46). Ayrıca 26 No.lu olayın mağduru, başvurucuyu ve diğer iki kişi olayın failleri olarak teşhis etmiştir (bkz. § 48). Başvurucuyla birlikte hakkında dava açılan Cemalettin E. isimli kişi ise başvurucunun "Tarık" kod adını kullandığını ve ona bağlı faaliyet gösterdiğini söylemiştir (bkz. § 65). Aynı dosyada yargılanan Erol Ç. ve İsmail Y., başvurucuyla birlikte 28 ve 29 No.lu olayları gerçekleştirdiklerini belirtmişlerdir (bkz. §§ 50, 51). Ek olarak bir örgüt evinde ele geçen belgelerin başvurucunun eli ürünü olduğu anlaşılmıştır (bkz. § 65).
148. Başvurucu, müdafii olmaksızın kolluğa vermiş olduğu ifadesinde 26, 28 ve 29 No.lu olaylara katıldığını kabul etmiş; daha sonrasında ise bu ifadesini geri almıştır (bkz. §§ 47, 54). Diğer sanıklar da olaylar zamanında geçerli mevzuat uyarınca müdafileri olmaksızın verdikleri anlaşılan ifadelerini kabul etmemişlerdir (bkz. § 52). Ancak gerekçeli kararda ve dosya içindeki belgelerde sanık Cemalettin E.nin ifadesini geri aldığına ya da diğer sanıkların işkence veya kötü muamele iddiası dile getirdiklerine ilişkin bir bilgi veya belgeye rastlanılmamıştır.
149. Mahkemenin gerekçeli kararında, bununla birlikte başvurucunun ve diğer sanıkların müdafi yokluğunda verdikleri ifadelerin ve yaptıkları yer gösterme işlemlerinin hükmün dayanağı olarak kullanıldığı görülmektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 168, 170).
150. Bu itibarla başvurucuların müdafileri olmaksızın kollukta vermiş oldukları ifadelerin ve diğer sanıkların bir ölçüde delillendirmek suretiyle işkence altında yaptıklarını söyledikleri ya da aynı şekilde müdafileri olmaksızın verdikleri beyanların başvurucuların mahkûmiyetlerine gerekçe gösterilmesinin bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ihlal ettiği ortaya çıkmaktadır.
151. Yukarıda ulaşılan sonuç doğrultusunda başvurucuların anılan hak kapsamında ileri sürdükleri diğer iddiaların incelenmesine gerek görülmemiştir.
152. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
153. Başvurucular, haklarında süren ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmadığın ileri sürmüşlerdir.
154. Bakanlık yazılarında, başvurucu Ökmen'in şikâyeti yönünden Cevdet Genç (B. No: 2012/142, 9/1/2014) kararında ortaya konulan ilkeler dikkate alınarak görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir. Başvurucu Bütüner yönünden ise AİHM'in bir yargılama süresinin makul olup olmadığını her olayın kendi koşulları çerçevesinde incelediği, Cahit Demirel/Türkiye kararında (B. No: 18623/03, 7/7/2009) dokuz yıllık bir yargılamanın makul görülmediği fakat Ivanovas/Letonya ((k.k.), B. No: 25769/02, 4/12/2012) davasında yedi yıl üç ay civarındaki sürenin makul bulunduğu, başvurucunun yargılandığı davaya konu sanıkların ve eylemlerin sayısı ve eylemlerin niteliği itibarıyla dosyanın karmaşık olduğu ifade edilmiştir.
155. Başvurucu Ökmen cevap dilekçesinde, yukarıdaki Bakanlık görüşüne ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Başvurucu Bütüner, hakkındaki davanın Bakanlığın atıf yaptığı kararlardakinin iki katından fazla sürdüğünü, bu sürenin on iki yılında tutuklu olarak yargılandığını, dava süresine ilişkin kendisine izafe edilebilecek bir kusurun olmadığını, Mahkemenin delil toplama faaliyeti gerçekleştirmediğinden ve kararını hazırlık aşamasında toplanan delillere dayandırdığından 19 yıl 6 aydan daha fazla bir sürede sonuçlanan yargılamayı haklı gösterecek bir nedenin bulunmadığını belirtmiştir.
156. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
157. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
158. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya kişinin isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, § 35).
159. Mevcut olayda yargılama, başvurucular Ökmen ve Bütüner yönünden sırasıyla 29/9/1992 ve 17/10/1993 tarihlerinde gözaltına alınmalarıyla başlamış; Yargıtayın onama kararı verdiği 26/9/2012 tarihinde sonuçlanmıştır (bkz. §§ 10, 46, 70).
160. Bu itibarla başvurucu Ökmen açısından dikkate alınması gereken yargılama süresi 19 yıl 11 ay 28 gün, başvurucu Bütüner açısından ise 18 yıl 11 ay 6 gündür.
161. Başvuruya konu ceza davası, bir terör örgütü bağlamında işlenen çok sayıda öldürme ve yaralama gibi olayları, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, konunun kapsamı, davanın kapsadığı sanık, mağdur ve maktullerin sayısı gözönünde tutulduğunda, karmaşık bir nitelik taşımaktadır.
162. Somut olaydaki yargılamanın karmaşık bir nitelik taşıdığı anlaşılmakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında 19 yıl 11 ayı ve 18 yıl 11 ayı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
163. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
164. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
165. Başvurucular yargılamanın yenilenmesini ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Başvurucu Bütüner ayrıca maddi tazminat ve cezasının infazının durdurulması talebinde bulunmuştur.
166. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi, gerekçeli karar ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
167. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
168. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında somut olayın koşuları dikkate alınarak başvurucu Ökmen'e net 17.000 TL, başvurucu Bütüner'e 16.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
169. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu Bütüner'in bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
170. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Doğrudan doğruyalık ilkesi ile bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmaları nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve gerekçeli karar haklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi (250. madde ile görevli) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu Suna Ökmen'e net 17.000 TL, başvurucu Dursun Bütüner'e net 16.0000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.