TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FETİH AHMET ÖZER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6179)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Fetih Ahmet ÖZER
|
Vekili
|
:
|
Av. Fehmi TÜRKEŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kesinleşmiş bir
mahkûmiyet kararının infazı sırasında kendisi hakkında denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmakta iken daha önce işlemiş olduğu iddia edilen bir suçtan
dolayı kovuşturma başlatıldığını ve bu nedenle denetimli serbestlik tedbirinin
kaldırılmasına karar verilerek hakkında yakalama emri çıkartıldığını belirtmiş ve
bu işlem dolayısıyla özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. BAŞVURU SÜRECİ
3. Başvuru, 12/8/2013 tarihinde Aydın 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 3/12/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
II. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu hakkında Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının
16/10/2002 tarihli iddianamesi ile resmi belgede sahtecilik
suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
7. Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararı
ile başvurucunun 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş;
temyiz üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 9/7/2012 tarihli ilamı ile İlk Derece
Mahkemesinin kararını onamış ve karar kesinleşmiştir.
8. Başvurucunun kesinleşmiş hürriyeti bağlayıcı cezasının
infazına 27/3/2013 tarihinde Aydın Açık Ceza İnfaz Kurumda başlanmıştır.
9. Aydın İnfaz Hâkimliğinin 28/3/2013 tarihli kararı ile
başvurucunun koşullu salıverilme tarihine 1 yıldan az süre kaldığı ve iyi halli
olduğu gerekçesiyle 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca “bakiye cezasının koşullu
salıverilme tarihi olan 14/1/2014 tarihine kadar olan kısmının denetimli
serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına” karar verilerek
başvurucu aynı tarihte tahliye edilmiştir.
10. Aydın İnfaz Hâkimliğinin 15/5/2013 tarihli kararı ile
başvurucunun 10/7/2008 tarihinde işlediği iddia edilen dolandırıcılık ve resmi
belgede sahtecilik suçundan dolayı Denizli 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/70
sayılı dava dosyasında kovuşturma yapıldığı, başvurucuya isnat edilen
dolandırıcılık suçunun cezasının üst sınırının 7 yıl hapis cezasını
gerektirdiği belirtilerek 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının
(b) bendi uyarınca başvurucunun koşullu salıverilme tarihine kadar olan
cezasının infazı için kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar
verilmiştir.
11. İtiraz üzerine Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/7/2013
tarihli kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
12. Başvurucunun Anayasa’ya aykırılık iddiasına dayalı
infazın durdurulması talebi üzerine Aydın İnfaz Hâkimliği 4/12/2013 tarihinde,
“Hâkimliğimizin 2013/2 Değişik İş sayılı
kararı ile dosyada uygulama yeri bulunan 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a 6291 Sayılı Kanun'un 1. Maddesi ile
eklenen "Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya başlanmasından önce
işlediği iddia olunan ve cezasının üst sınırı yedi yıldan az olmayan bir suçtan
dolayı soruşturma veya kovuşturmaya devam edilmesi" şeklindeki 105/A
maddesinin 7 fıkrasının (b) bendinin iptali yönünde Anayasa Mahkemesi'ne itiraz
yoluna başvurulması nedeniyle yapılmış olan itiraz başvurusunun 6216 Sayılı
Kanun’un 41/2 maddesi uyarınca bekletici mesele yapılmasına, hükümlü Fetih Ahmet
Özer hakkındaki Hâkimliğimizin 15/05/2013 tarih ve 2013/876 Esas, 2013/979
Karar sayılı kararına konu olan infazın durdurulmasına” şeklinde bir
karar vermiştir.
13. Bu karar üzerine, başvurucu, Aydın İnfaz Hâkimliğinin
15/5/2013 tarihli, başvurucunun koşullu salıverilme tarihine kadar olan
cezasının infazına dair kararı nedeniyle cezaevine kapatılmamıştır.
14. 5275 sayılı Kanun’a 5/4/2012 tarih ve 6291 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım
Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
1. maddesiyle eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (c)
bentlerinin Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı olduğu ileri
sürülerek iptali, 19-20/11/2013 tarihli itiraz başvuruları ile Anayasa
Mahkemesinden talep edilmiştir.
15. Anayasa Mahkemesi, 26/12/2013 tarih ve E.2013/133,
K.2013/169 sayılı kararı ile, 5275 sayılı Kanun’a, 6291 sayılı Kanun’un 1.
maddesiyle eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) ve (c)
bentlerinin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve iptallerine karar vermiştir.
16. Anayasa Mahkemesinin mezkûr kararının gerekçesi şöyledir:
“…
Ceza hukukunda bir kişinin suçlu olarak kabul
edilebilmesi için hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşmiş olması gerekir.
Ceza muhakemesinin evrelerinden olan soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ise
kişi kesin hükümle mahkûm olmadığından suçlu olarak nitelendirilemez ve bu suç
nedeniyle hakkında ceza hukuku alanına giren yaptırımlar uygulanamaz.
5275
sayılı Kanun’un 3. maddesinde, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile
ulaşılmak istenilen temel amacın, hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici
etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden
sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal
kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak
olduğu belirtilerek, suçlunun da diğer bireyler gibi onurlu bir yaşam hakkının
bulunduğu bilincine vurgu yapılmış ve çağdaş ceza hukukunda benzer haklara
ilişkin düzenlemelere yer verildiği görülmüştür.
Denetimli serbestlik suretiyle hapis cezasının
infazı, özgürlüğü bağlayıcı cezanın kanunlarla belirlenecek bir alt sınırının
infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri
gözlemleyerek cezasının koşullu salıverilmeden önceki bir yılını dışarıda
geçirmesini sağlayan bir tedbirdir. Bu yöntemde işlenen suçun, denetimli
serbestlik açısından belirleyici bir niteliği bulunmamakta, verilen cezanın çekilen
süresi ve iyi halli olma koşulları aranmaktadır.
Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması
ile de hükümlülerin; yeniden suç işleme risklerinin azaltılması, sosyal hayata
hazırlanmalarına imkân sağlanması, tahliye şartlarına uyumun
gerçekleştirilmesi, toplumsal kurallara uyma becerilerinin geliştirilmesi,
toplumun hükümlüye olumsuz bakışının azaltılması ve ailesi ile görüşmesinin
sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
İtiraz konusu kurallar uyarınca hükümlüler
hakkında; denetimli serbestlik kararının verilmesinden önce veya sonra,
kurallarda cezalarının alt ve üst hadleri gösterilen suçları işledikleri
iddiasıyla soruşturma veya kovuşturmaya başlanmış olması veya devam edilmesi
hâlinde tekrar kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmeleri kanun koyucu tarafından
bir tedbir olarak düzenlenmiş ise de, söz konusu
kurallar bu kişilerin suçlu sayıldıkları gerekçesiyle bir yaptırım niteliğine
dönüşmektedir. Bunun yanında kurallar, denetimli serbestlikten yararlanma
hakkını ve denetimli serbestlik kurumundan hükümlü ve toplum lehine beklenen
kamusal yararı ortadan kaldırmaktadır. Kanunun çıkarılma amacı ile çelişen bu
hususlar ise hükümlülerin henüz işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir
suçtan dolayı suçlu olarak nitelendirilmelerine yol açıp Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında düzenlenen “suçsuzluk karinesi” ile bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, itiraz konusu kurallar,
ilgilileri, suçlulukları ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılmaları olanağından ve
bu olanağı yürürlüğe koyan üstün hukuk kurallarından yararlanmalarını
engellemekte ve hukuk devletinin ilkelerinden olan hukuki güvenlik ilkesini de
ihlal etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar
Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
…”
B. İlgili Hukuk
17. 5275 sayılı Kanun’un “Denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı” başlıklı 105/A.
maddesinin (1) numaralı ve (b) ve (c) bentleri iptal edilen (7) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını
sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek
amacıyla;
a) Açık ceza infaz kurumunda cezasının son
altı ayını kesintisiz olarak geçiren,
b) Çocuk eğitimevinde
toplam cezasının beşte birini tamamlayan,
koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin
talebi hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu
idaresince hükümlü hakkında hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak,
infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
…
(7) Hükümlü hakkında;
a) İşlediği iddia olunan başka bir suçtan
dolayı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü
maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama kararı verilmesi,
b) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya
başlanmasından önce işlediği iddia olunan ve cezasının üst sınırı yedi yıldan
az olmayan bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturmaya devam edilmesi,
c) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya
başlandıktan sonra işlediği iddia olunan ve cezasının alt sınırı bir yıl veya
daha fazla olan kasıtlı bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturma
başlatılması,
hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, infaz hâkimi
tarafından, hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verilir.
Hükümlü hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı veya kovuşturma
sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme
kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik
tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi tarafından karar verilir.”
III. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 20/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 12/8/2013 tarihli ve 2013/6179 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının infazı
sırasında kendisi hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmakta iken daha
önce işlemiş olduğu iddia edilen bir suçtan dolayı kovuşturma başlatıldığını ve
bu nedenle denetimli serbestlik tedbirinin kaldırılmasına karar verilerek
hakkında yakalama emri çıkartıldığını belirtmiş ve bu işlem dolayısıyla
Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan özgürlük ve güvenlik hakkı, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı ve Anayasa’nın 10. maddesinde yer
alan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. ...”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
22. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
23. Başvuru konusu olayda, başvurucu, resmi belgede sahtecilik suçundan almış olduğu 2 yıl hürriyeti
bağlayıcı cezanın infazı sırasında iyi halli olduğu gerekçesiyle koşullu
salıverilmiştir. Ancak daha önce işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı
cezalandırılması için hakkında ceza davası açılması nedeniyle İnfaz Hâkimliği,
5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendi
uyarınca başvurucunun koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının infazı
için kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar vermiş ve başvurucu
hakkında yakalama kararı çıkartmıştır. 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin
(7) numaralı fıkrasının (b) bendinin iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurulması üzerine İnfaz Hâkimliği önceki kararının infazını durdurmuş ve
yakalama emrini geri almıştır. Sözü geçen kural Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiştir. Başvurucu sözü geçen kuralın uygulanmaması nedeniyle cezaevine
kapatılmamıştır.
24. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin
bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı
fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu
önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü
eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu
ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan”
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesi gerekir (B.
No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
25. Bu üç temel
koşula ilave olarak 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre
Anayasa Mahkemesine ancak Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği
iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi “mağdur” statüsü kazanamaz (B. No: 2013/1977,
9/1/2014, § 43).
26. Bireysel
başvuruda “mağdur” kavramı,
davada menfaat veya dava ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir
şekilde yorumlanır (Gorraiz Lizarraga ve
Diğerleri/İspanya, B. No: 62543/00, 10/11/2004, ,
§ 35). Ayrıca “mağdur” kavramının
yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup, bu kavram
aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, §
38).
27. Başvuru konusu olayda, başvurucu
hakkında, daha sonra Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olan 5275 sayılı
Kanun’un 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b) bendine dayanılarak
yakalama kararı verilmiş, başvurucu hakkında yakalanma kararı verilmesinden
sonra yakalanmamak için saklanmıştır. Başvurucu hakkında verilen koşullu
salıverilme kararının geri alınması kararının ve yakalama emrinin Anayasa’nın
19. maddesinde yer alan özgürlük ve güvenlik hakkına müdahale oluşturduğu
iddiasıyla avukatı vasıtasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur.
28. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunulduktan sonra İnfaz Hâkimliği, sözü geçen kuralın iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle infazın durdurulmasına ve
başvurucu hakkında verilen yakalama kararının geri alınmasına karar vermiştir.
Başvurucu, hakkında yakalama emri verildiği 15/5/2013 tarihinden yakalama
emrinin geri alındığı 4/12/2013 tarihine kadar yakalanma tehdidi altında ve
kaçak olarak yaşamış ancak yakalama emri infaz edilememiştir.
29. Başvurucu Anayasa’ya aykırı
olduğunu düşündüğü bir yasa hükmüne dayanılarak koşullu salıverilme kararının
geri alınması ve hakkında yakalama emri çıkartılmış olmasından şikâyetçi
olmuştur. Somut olayda, koşullu salıverilme kararının geri alınması ve yakalama
emri verilmesi ile başvurucu aleyhine kamu gücü tarafından somut adımlar
atılmış, başvurucu özgürlüğünden yoksun kalma tehdidi altında kaçak hayatı
yaşamıştır. Başvuru konusu olayda müdahale yalnızca koşullu salıverilme
kararının geri alınması kararı verilmesi ve yakalama emri çıkartılmasından
ibarettir. Bu sebeple yakalanma ve özgürlüğünden mahrum kalma tehdidi altında
kalan başvurucunun, şikâyetin konusu olan koşullu salıverilme kararının geri
alınması kararından ve yakalama emrinden kişisel olarak ve doğrudan
etkilendiğinin ve mağdur statüsüne sahip olduğunun kabul edilmesi gerekir.
30. Somut olayda başvurucunun mağdur
statüsüne sahip olduğunun kabul edilmesinde iki bağlantı göz önüne alınmıştır.
Bu bağlantılardan ilki, yukarda belirtildiği gibi başvurucu hakkında yakalama
kararının verilmesidir. İkinci ise başvurucunun mağdur statüsünü kazanması,
başvurucunun geri çevrilemez bir zarardan korunması amacı ile bağlantılıdır.
Başvurucu, hakkında yakalama emri bulunduğu ve kaçak yaşadığı bir dönemde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu sırada hakkında verilmiş bulunan
yakalama emri nedeniyle yakalanarak özgürlüğünden mahrum bırakılma tehdidi
altında bulunması nedeniyle onun geri çevrilemez bir zarardan korunması
amacıyla mağdur olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
31. Öte yandan mağdurluk statüsü bütün
bir yargılama boyunca devam etmelidir. Somut olayda başvurucu tarafından bireysel
başvuruda bulunulduktan sonra hakkında yakalama emri çıkartılmasına dayanak
yapılan 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (b)
bendinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması üzerine İnfaz Hâkimliği
başvurucu hakkındaki yakalama emrini geri almıştır. Sözü geçen kural Anayasa
Mahkemesinin 26/12/2013 tarihli kararı ile iptal edilmiştir.
32. Anayasa Mahkemesince, başvurucu
aleyhine verilen koşullu salıverilme kararının geri alınması kararının ve
yakalama emrinin infaz edilmesinin bir müdahale oluşturacağı özü itibariyle
kabul edilerek sözü geçen kural iptal edilmiş ve İnfaz Hâkimliğince başvurucu
hakkındaki yakalama emri geri alınmıştır. Böylece başvurucunun Anayasa’nın 19.
maddesinde yer alan özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahalenin giderilmiş
olması nedeniyle başvurucunun mağdurluk statüsü sona ermiştir.
33. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ç) bendi şöyledir:
“(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her
aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
…
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan
herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini
haklı kılan bir neden görülmemesi.”
34. Açıklanan
nedenlerle, başvurucunun mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından,
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “düşmesine” karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, “mağdurluk statüsünü kaybetmiş olması”
nedeniyle DÜŞMESİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
20/3/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.