TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ SARIPINAR BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/6186)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 28/4/2016-29697
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Ali
SARIPINAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
YILDIZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gösteri yürüyüşüne katılınması
sonucunda mahkûmiyete karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma, özel hayata
saygı, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının ihlaledildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2013 tarihinde Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/7/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 4/8/2015
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
17/8/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında yapılan soruşturma kapsamında Batman İl
Emniyet Müdürlüğünün hazırladığı tutanaklar dikkate alınarak PKK/KONGRA-GEL
terör örgütü liderinin talimatları üzerine kurulduğu değerlendirilen "Halkın Demokratik Çözüm ve Barış Çadırı"
Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23/3/2011 tarihli ve 2011/347 Değişik İş
sayılı kararı ile el konularak kaldırılmıştır. Bu çadır başvurucunun da üyesi
olduğu TÜMBELSEN'in de dahil olduğu Batman Demokrasi
Platformu tarafından kurulmuştur.
9. Bu çadırla ilgili olarak mahkeme kararında şu
değerlendirmelerde bulunulmuştur:
“PKK terör örgütünün talimatları doğrultusunda
kurulan, HALKIN DEMOKRATİK ÇÖZÜM VE BARIŞ ÇADIRI'nda
zaman zaman etkinlikleri ve basın açıklamalarını bahane ederek toplanan gruplar
tarafından; araç yolu trafiğe kapatıldığı, yasadışı bölücü PKK terör örgütünü
simgeleyen sözde bayraklar ve terör örgütü elebaşısının
fotoğraflarının açıldığı, sık sık yasadışı bölücü PKK terör örgütü ve örgüt elebaşısı lehine sloganlar atıldığı, yüzleri puşi ile kapalı gruplar tarafından güvenlik güçlerine ve
resmi araçlara, sivil vatandaşlara ait araçlara ve işyerlerine yönelik taşlı,
sopalı, havai fişekli ve molotof kokteylli saldırıda
bulunulduğu, 15/03/2011-24/03/2011 tarihleri arasında meydana gelen olaylar
sırasında (7) güvenlik görevlisinin yaralandığı, (16) resmi ve sivil araçta
maddi hasar meydana geldiği, bazı işyerlerinin de camlarının kırıldığı,
Böylelikle söz konusu çadırın, kurulmasından
itibaren yasadışı olayların merkezi haline geldiği, söz konusu çadırda Batman
Sulh Ceza Mahkemesinden alınan karara istinaden yapılan aramada; (1) adet
ruhsatsız tabanca ve fişekleri, (1) adet sapan, molotof
kokteyli yapımında kullanılan benzin, (34) adet kar maskesi, çok sayıda
Abdullah Öcalan posteri, çok sayıda örgüt mensubuna ait fotoğraf, örgütsel
içerikli poster, sözde bayrak ve afişler ele geçirildiği, Batman 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin 23.03.2011 gün ve 2011/347 Değişik iş sayılı Kararına istinaden de
sözkonusu çadıra el konularakÇadırın
kurulduğu yerden kaldırıldığı (anlaşılmıştır.)”
10. 24/3/2011 tarihinde içlerinde başvurucu ve Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP) milletvekillerinin de bulunduğu 150 kişilik bir grup
saat 11.20'de "baskılar bizi
yıldıramaz" sloganları eşliğinde Diyarbakır Caddesi'ni tek
taraflı olarak trafiğe kapatarak kaldırılan çadırın bulunduğu yere doğru
yürüyüşe geçmişlerdir.
11. Protesto yürüyüşü yapan grup kaldırılan çadırın bulunduğu
yere geldikleri esnada orada bulunan caddenin ortasında oturma eylemine
başlamışlardır. Bu şekilde cadde çift yönlü olarak trafiğe kapatılmıştır.
12. Görevli emniyet görevlisi megafonla protesto grubuna
yaptıkları eylemin yasa dışı olduğu, dağılmaları gerektiği, dağılmamaları
hâlinde zor kullanmak suretiyle dağıtılacakları uyarısında bulunmuştur. Oturma
eyleminden yaklaşık 15-20 dakika sonra grup içinde bulunanların dağılmamaları
ve zorluk çıkarmaları üzerine grup içinde bulunan milletvekilleri ve Batman
Belediye Başkanı dışındaki kişiler gözaltına alınmışlardır. Gözaltına alınanlar
arasında başvurucu da bulunmaktadır.
13. Yakalama tutanağında olay şu şekilde anlatılmıştır:
“24/03/2011
günü saat 11.20 sıralarında, HALKIN DEMOKRATİK ÇÖZÜM VE BARIŞ ÇADIRI” nın Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23.03.2011 gün ve
2011/347 Değişik iş sayılı Kararına istinaden el konularak kaldırılmasını
protesto etmek amacıyla aralarında Barış ve Demokrasi Partisi Batman
Milletvekilleri Bengi YILDIZ, Ayla AKAT ATA, Batman Belediye Başkan Vekili
Serhat TEMEL, BDP Batman Eş Başkanları Şehmus ASLAN,
Saadet BECEREKLİ ile bazı parti yöneticileri ve yaklaşık 150 kişilik bir grubun
“BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ’ şeklinde atılan sloganlar eşliğinde Diyarbakır
Caddesini tek taraflı olarak trafiğe kapatarak Oğretmen
Evi önünden Caddenin karşı tarafına geçerek kaldırılan çadırın bulunduğu yere
doğru geldikleri, Grubun kaldırılan çadırın bulunduğu alana doğru geldiği
esnada grubun en ön kısmında bulunan ve grubu yönlendiren BDP Batman
Milletvekili Bengi YILDIZ’ın bir anda Diyarbakır
Caddesine yönelerek Caddenin ortasına oturması üzerine, Onunla birlikte yürüyüş
yapan grupta bulunan şahısların tamamının Cadde üzerine oturarak yolu çift
yönlü olarak trafiğe kapattıkları ve oturma eylemine başladıkları, Emniyet
Müdür Yardımcısı tarafından BDP Batman Milletvekili Bengi YILDIZ'ın
uyarılarak. yolun trafiğe açılması gerektiğinin belirtildiği, ancak Bengi YILDIZ'ın “Valinize Söyleyin bizim yerimizi işgal
ediyorsanız, biz de burayı işgal ediyoruz, sebebi budur, bizim kiraladığımız
yeri siz işgal ederseniz, biz de burayı işgal ederiz, açıkça söylüyoruz”
şeklinde karşılık vererek yolu açmayacaklarını söylemesi üzerine grubun
tamamının duyabileceği şekilde megafon aracılığı ile beş kez “yaptıkları
eylemin yasadışı olduğu, dağılmaları gerektiği, dağılmamaları halinde zor
kullanmak suretiyle dağtılacakları” şeklinde gerekli
anonslar yapıldığı ancak şahısların dağılmayarak ısrarla eylemlerini
sürdürdükleri, yapılan tüm anonslara rağmen dağılmayan şahısların kol kola
girmek suretiyle birbirlerine kenetlendikleri, sanık Ali SARIPINAR'in
24/03/2011 günü saat 16.15'te yakalandığı anlaşılmıştır.”
14. Yukarıda belirtilen eyleme yönelik olarak yapılan incelemede
"www.firatnews.du"
isimli internet sitesinden KCK yürütme konseyi tarafından yapılan bir açıklama
tespit edilmiştir. 22/3/2011 tarihli açıklama şu şekildedir:
"Kürt
halkının Newrozda yaktığı özgürlük ateşini
yükselterek talepleri hayat buluncaya kadar mücadeleyi yükseltmeye ve mutlaka
sonuç almayaçağırıyoruz.
Barış
ve demokratik çözüm çadırlarında bulunmaya bile tahammül edemeyen AKP
Hükümeti'nin şiddet politikasına karşı sessiz kalmamak halkımızın meşru ve
demokratik hakkı olan talepleri yüksek sesle haykırmak bunun için gereken
fedakarlığı cesareti ve örgütlülüğü göstermek önemli bir görev durumundadır.
Tüm halkımızı kürdistan kadın ve gençliğini yurtseverlik
görevlerine sahip çıkmaya çağırıyoruz."
15. Aynı sitede yayımlanan24/3/2011 tarihli KCK açıklaması ise
şöyledir:
"Bilinmeli
ki hiçbir ayrımcı politika baskı ve şiddet biçimi artık Kürt halkına geri adım
attıramayacak ve sindiremeyecektir... Özgürlük yürüyüşünü daha örgütlü bir
biçimde güçlendirmeye çağırıyoruz. Halkımız zulme ve şiddete karşı direnerek
demokratik çözüm çadırlarına vereceği destek ve burada dile getirilen meşru
demokratik taleplere sahip çıkarak tüm özel savaş politikalarını boşa çıkaracak
ve serhildanlarını üst bir aşamaya çıkararak
demokratik çözümü kendi öz gücü ile gerçekleştirecektir."
16. Başvurucu ve diğer kişiler 26/3/2011 tarihinde serbest
bırakılmışlardır.
17. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında yaptığı
soruşturma sonucunda 2011/3442 soruşturma sayılı fezleke ile soruşturma
dosyasını görevli ve yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250.
madde ile görevli) göndermiştir.
18. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 20/4/2011 tarihli ve
E.2011/578 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ve 2911
sayılı Kanuna muhalefet" suçlarından kamu davası açılmıştır.
19. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada
başvurucunun katıldığı protesto gösterisine ait görüntülerinin bulunduğu iki
adet CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 25/12/2011 tarihli
bilirkişi raporuna göre başvurucuya ilişkin olarak protesto gösterisine
katıldığı ve polisin yolu trafiğe açmak için müdahale ettiği esnada direndiği
tespit edilmiştir. Yapılan tüm anonslara rağmen dağılmayan şahıslar kol kola
girmek suretiyle birbirlerine kenetlenmişler ve yolu trafiğe açmak isteyen
görevlilere karşı direnmişlerdir. Yine göstericiler arasında bulunan bazı
şahıslar gözaltına alınmamak amacıyla kendilerini yere atmışlardır.
20. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 5/7/2011 tarihli duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında demokratik barış
çadırının kaldırılmasını protesto ettiğini belirtmiş ancak örgüt çağrısı
üzerine bu gösteriye katıldığını kabul etmemiştir. Ayrıca başvurucu, internet
üzerinde yapılan açıklamanın kendisinin gözaltına alınmasından sonra
gerçekleştiğini ileri sürmüştür.
21. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 6/3/2012 tarihli ve
E.2011/267, K.2012/100 sayılı kararı ile başvurucunun 6/10/1983 tarihli ve 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçundan 5 ay,
örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan 6 yıl 3 ay hapis
cezasına mahkûm etmiştir. Mahkeme 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan
verilen mahkûmiyet kararına dair hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
vermiştir.
22. Mahkeme gerekçesinde başvurucunun 2911 sayılı Kanun'a
muhalefet suçunu PKK terör örgütü adına işlediği ve bu itibarla başvurucunun
örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan da
cezalandırıldığı belirtilmiştir.
23. Başvurucunun anılan karara itiraz etmesi üzerine dosya, 2911
sayılı Kanun'a muhalefet suçu nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geriye
bırakılması kararı yönünden Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesine, diğer suç
nedeniyle verilen mahkûmiyet kararı yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
24. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 1/6/2012 tarihli ve
2012/256 Değişik İş sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına yapılanitirazı reddetmiştir.
25. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 23/7/2012 tarihli ve
9-2012/160066 sayılı yazıları ile 6/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren 2/7/2012
tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması veBasın Yayın Yoluyla
İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi HakkındaKanun'un
105. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi ve geçici 2. maddesinin birinci
fıkrası kapsamında başvurucunun hukuki durumunun tekrar tayin ve takdirinin
zorunlu olması nedeniyle dosyayı Mahkemesine iade etmiştir.
26. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 29/11/2012 tarihli ve
E.2012/370, K.2012/654 sayılı kararı ile örgüte üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işlemek suçundan başvurucunun neticeten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına konu olan 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçunu ayrıca
değerlendirmemiştir.
27. Anılan kararın tekrar temyizi üzerine mahkûmiyet kararı,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/3/2013 tarihli ve E.2013/1741, K.2013/4153
sayılı ilamı ile onanmıştır. Başvurucu bu onama kararından sonra 6/8/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
28. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 16/10/2014 tarihli
itirazı üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28/11/2014 tarihli ve 2014/7368,
K.2014/12024 sayılı kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
29. Bozma gerekçesi şu şekildedir:
"Oluş
ve tüm dosya kapsamına göre; 2911 sayılı Kanunun 23/b maddesinde belirtilen
silah, araç ve malzemeleri taşımaksızın ya da anılan maddede belirtilen halleri
gerçekleştirmeksizin, kolluğun gözetim ve denetimi altında Diyarbakır Caddesi
üzerinde oturma eylemi yapan ve kolluk görevlileri tarafından yapılan ihtara
rağmen dağılmayan topluluğun, zor kullanarak dağıtılmak istenmesi üzerine
görevlilere yönelik cebir ve tehditte bulunmaksızın birbirlerine
kenetlendikleri, sonrasında kolluk tarafından kişilerin tek tek gruptan
ayrılmaları sağlanmak suretiyle topluluğun dağıtıldığı ve grup içinde yer alan
sanığın zor kullanılmasına rağmen dağılmamakta ısrar ettiğine dair delil de
bulunmadığı gözetilmeden, örgüt adına suç işleme suçundan beraatine
karar verilmesi yerine yazılı biçimde mahkumiyetine hükmolunması, kanuna
aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle
yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına..."
30. Bozma kararı üzerine dava Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2015/73 sayılı esasına kaydedilmiştir. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile değişik
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nungeçici
14. maddesi ve6526 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 12. maddesi gereğince, 2/2/2015
tarihli ve 2015/36 sayılı görevsizlik kararı vermesi üzerinedosya
Batman Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş ve Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
2015/72 esas sırasına kaydının yapıldığı anlaşılmıştır.
31. Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2015/72, K.2015/157 sayılı
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işleme suçundan beraatine karar vermiştir.
32. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“Tüm dosya kapsamına göre; 2911 Sayılı kanunun
23/b maddesinde belirtilen silah, araç ve malzemelerin taşınmaksızın ya da
anılan madde de belirtilen halleri gerçekleştirmeksizin, kolluğun gözetim ve
denetimi altında Diyarbakır Caddesi üzerinde oturma eylemi yapan ve kolluk
görevlileri tarafından yapılan ihtara rağmen dağılmayan topluluğun, zor
kullanarak dağıtılmak istenmesi üzerine görevlilere yönelik cebir ve tehditte
bulunmaksızın kalabalığın birbirine kenetlendiği, sonrasında kolluk görevlileri
tarafından kişilerin tek tek gruptan ayrılmaları sağlanmak suretiyle topluluğun
dağıtıldığı,sanığın da grup içerisinde yer aldığı
anlaşılmıştır.
Bozma
ilamında da belirtildiği üzere, birbirine kenetlenerek insan zinciri oluşturan
kalabalığın, dağılma yönündeki ihtara uymadıkları sabitse de,
görevlilere yönelik cebir ve tehdit içeren bir eylemleri de bulunmamaktadır. Bu
sebeple, sanığın, suç teşkil eden ve fizik aleme yansıyan herhangi bir
eyleminin bulunmadığı, buna ilişkin somut delile de ulaşılamadığı kabul
edilmiştir. Ceza Yargılaması yalnızca fizik alemde cereyan eden eylemleri suç
olarak tanımlamıştır. Eyleme dönüşmeyen düşünce ve fikirlerler
hiç bir çağdaş ceza kanununda ceza yaptırımına tabi
tutulmamıştır. Pasif insan davranışlarının suç olarak değerlendirildiği
durumlar bulunmakla birlikte, 2911 Sayılı Yasa da düzenlenen suçların oluşması
için aktif bir eylemin gerektiği kuşkusuzdur. Yine, örgüt üyesi olmamakla
birlikte örgüt adına suç işleme nedeniyle mahkumiyete hükmedilebilmesi için
öncelikle örgütün talebi doğrultusunda suç teşkil eden bir hareketin bulunması
gerektiği de kuşkudan uzaktır. Sanığın suçu oluşturacak aktif bir eylemi bulunduğuna
ilişkin somut delile ulaşılamamıştır. Sanığın üzerine atılı 2911 yasanın
32/1'inci maddesine aykırılık suçu, aktif bir eylemi bulunduğuna ilişkin somut
deli bulunmadığı için oluşmayacağına göre, yansıma suç olan TCK'nun
220/6'ıncı maddesinde düzenlenen suç da oluşmayacaktır. Ceza yargılama usul
hukukunun “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine göre, ceza yargılamasının
sonunda, fiilin sanık tarafından işlendiği yüzde yüz belirliliğe ulaşmadığı
takdirde beraat kararı verilmesi gerekir. Bu ilkenin kabul edilmesinin nedeni,
bir suçlunun cezasız kalmasının bir masumun mahkum
olmasına tercih edilmesidir. Ceza yargılamasında amaç, maddi gerçeğin hiçbir
kuşkuya yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; kuşkunun bulunması halinde mahkumiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine
aykırıdır; varsayımlara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağından, bozma
ilamındaki düşünceye koşut olarak sanığın beraatına karar verilmesinin doğru
olacağı kanaatine varılmıştır.
Tartışılan
deliller sonucunda ulaşılan kabul, bu kabule dayanan eylemin ihlal ettiği yasa
maddeleri ve yukarıda dayanılan gerekçeler göz önünde bulundurularak; her ne
kadar sanık hakkında 2911 sayılı kanuna aykırılık ve örgüt adına suç işleme
eylemlerinden dolayı cezalandırılması talebi ile kamu davası açılmışsa da; isnat edilen fiilin sanık tarafından
gerçekleştirildiğinin somut delillerle ispatlanamadığı kanaatiyle, örgüt adına
suç işleme suçundansanığın beraatine...”
B. İlgili Hukuk
33. 2911 sayılıKanunu’nun 22.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik madde: 22/7/2010-6008 S.K/1.md.) Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine
katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı
aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve
gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre
verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk
görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü
yerine getirilmeden yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin
dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere
verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza
vermekten de vazgeçilebilir."
34. 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Kanuna
aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya
rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin
işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında
artırılarak hükmolunur."
35. 2911 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“(Ek fıkra: 2/3/2014-6529/7 md.) Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde katılımcıların ve
konuşmacıların ses ve görüntüleri kolluk tarafından yapıldığı belli olacak
şekilde kaydedilebilir. Elde edilen kayıt ve görüntüler şüphelilerin ve suç
delillerinin tespiti dışında başka bir amaçla kullanılamaz.”
36. 2911 sayılı Kanun'un mülga 13. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Hükümet
komiseri, toplantı yerinde uygun göreceği bir yerde bulunur ve toplantıyı
teknik ses alma cihazları, fotoğraf ve film makineleri gibi araçlarla tespit
ettirebilir."
37. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220.
maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
"(Değişik: 2/7/2012 –
6352/85 md.) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır.
Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.(Ek cümle: 11/4/2013-6459/11 md.) Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında
uygulanır."
38. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna
ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; Batman ilinde kurulan Demokratik Çözüm ve Barış Çadırı'nın kaldırılmasını protesto etmek için çadırın
kaldırıldığı yere doğru yürüyüş yaptıklarını, daha sonra yürüyüşün oturma
eylemi olarak devam ettiğini, gösterinin barışçıl nitelikte olduğunu ve
herhangi bir şiddet içermediğini, buna rağmen hakkında dava açıldığını, açılan
davada gösteri esnasında polisin kamera kayıtlarına dayanıldığını, gösterinin
kamera kaydı altına alınması hususunda herhangi bir hâkim kararı olmadığını
ancak bu kayda dayanılarak ve aleyhine delil olarak kullanılarak mahkemenin
karar verdiğini, ayrıca yapılan yargılamada terör örgütünün açıklamalarının
yayımlandığı bir internet sitesinden yayımlanan soyut nitelikli bir haber
üzerine eylemin yapıldığının kabul edildiğini, bu soyut iddia dışında herhangi
bir somut delil olmadan terör örgütüne üye olmak suçundan mahkûmiyetine karar
verildiğini belirterek Anayasa'nın 20., 34. ve 36. maddelerinde tanımlanan özel
hayata saygı, adil yargılanma ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesive
tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
41. Başvurucu, hâkim kararı olmaksızın edinilen kamera
kayıtlarına dayanılarak aleyhine hüküm kurulduğunu, ayrıca yapılan yargılamada
terör örgütünün açıklamalarının yayımlandığı bir internet sitesinden yayımlanan
soyut nitelikli bir haber üzerine eylemin yapıldığının kabul edilerek hakkında
mahkûmiyet kararı verildiğini belirtmiş, adil yargılanma hakkınınihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa’nın “Görev ve
yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. ...”
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
44. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
45. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin
bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı
fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi
için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar;
başvurucunun, kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı “güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında”bulunması,
iddia edilen ihlalden kişinin “kişisel
olarak” ve “doğrudan”
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun “mağdur” olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179,
20/3/2014, § 24).
46. Bir başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilebilmesi
için başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp iddia edilen
ihlalden doğrudan etkilendiğini, bir başka ifadeyle mağduriyetini kanıtlaması
gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi mağdurluk statüsünün
mevcudiyetinin kabulü için yeterli değildir (Ayşe
Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).
47. Diğer yandan bir şüpheli hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanması veya
açılmış olan davanın ertelenmesi, düşürülmesi ya da sanığın beraatine
hükmedilmesi hâlinde makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialara halel
gelmemek şartıyla bu kişilerin, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
mağdur olduklarının kabulü mümkün değildir (Benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Eğinlioğlu/Türkiye (k.k.),
B. No: 31312/96, 21/10/1998; Koç ve Tambaş/Türkiye (k.k.),
B. No: 46947/99, 24/2/2005; İsak Tepe/Türkiye, B. No: 17129/02,
21/10/2008, § 30; Bouglame/Belçika (k.k.),
B. No: 16147/08, 2/3/2010; Juge ve Ducamp/Fransa
(k.k.), B. No: 66170/09, 12/4/2011). Ancak bu durum,
soruşturma veya kovuşturmaların yukarıda belirtilen sonuçlarının adil
yargılanma hakkı dışındaki haklara etkisinin incelenmesine engel teşkil etmez.
48. Somut olayda başvurucu hakkında açılan ceza davası beraatle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun, bahse
konu iddiaları bakımından mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
50. Başvurucu, kendisi hakkında kurulan mahkûmiyet kararında
gösteri esnasında polisin almış olduğu kamera kayıtlarına dayanıldığını,
gösterinin kamera kaydına alınması hususunda herhangi bir hâkim kararı
olmadığını ve bu itibarla özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
51. Bakanlık, başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına
yapılan müdahalenin kanunla öngörüldüğünü, suçun önlenmesi gibi meşru amaçlara
hizmet ettiğini belirtmiş, bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarına atıfta bulunmuş ve ölçülülüğün değerlendirilmesinde bu standartlarındikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
52. Başvurucu, Bakanlığa karşı beyanında gizli izlemelerin
ilgili yasa hükümlerinin çok daha açık ve belirli olması gerektiğini,
öngörülebilirlik kriterinin karşılanması için yetkilerin kullanım biçimive sınırlarınınaçıkça belirtilmesi
gerektiğini, hâkim izni ve mahkeme kararı olmadan yapılan izlemenin hukuka
aykırı olduğunu belirtmiştir.
53. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes,
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin
üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes,
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu
hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu
verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve
amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel
veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla
düzenlenir.”
54. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Bu
koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel
bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel
hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış
dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan
Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına
almaktadır.
55. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak bireyin kendisi hakkındaki
bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin; kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (AYM, E.2009/1, K.2011/82, 18/5/2011;
E.1986/24, K.987/7, 31/3/1987).
56. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi
bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere
girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alanı işaret etmektedir. Bu
mahremiyet alanı, devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari
düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet
hakkının mekânı, kural olarak özel alandır. Ancak özel yaşamın korunması hakkı
bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı,
bireylerin mahremiyetlerinin kamusal alanda da bazı koşullar altında
korunmasını mümkün kılmaktadır.
57. AİHM, görsel verileri kaydetmeyen bir cihazla görüntü
alınarak kişinin hareketlerinin ve yaşadıklarının kamuya açık alanda izlenmesinin
özel hayatın kendisine bir müdahale teşkil etmediğinin belirtmektedir (Perry/ Birleşik Krallık, B. No: 63737/00,
17/7/2003, § 38). Ancak kamu alanındaki bu tür bilgilerin düzenli veya kalıcı
olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla ilgili konular ortaya çıkabilir.
Yani eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa ve kayıt altına alınıyorsa
bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir (Benzer yönde AİHM
kararı için bkz. Rotaru/Romanya
[BD], B. No: 28341/95, 4/5/2000, §§ 43, 44).
58. AİHM'e göre bir kişinin evinin
veya özel mülkünün dışında alınan önlemlerin, kişinin özel hayatına dahil olup
olmadığının belirlenmesinde gözönünde bulundurulması
gereken birkaç unsur vardır. İnsanlar bazen kamuya açık bir biçimde
kaydedilebilen veya rapor edilebilen faaliyetlere bilerek veya kasten dahil
oldukları için kişinin mahremiyet hakkındaki makul beklentileri, kararı
belirleyen etken olmasa da önemli olabilir. Sokakta yürüyen bir kişi,
kaçınılmaz olarak orada bulunan diğer kişiler tarafından görünür olacaktır.
Teknolojik yöntemlerle aynı kamusal mekânın izlenmesi de (örneğin kapalı devre
televizyon ile güvenlik görevlilerinin izlemesi) benzer özelliktedir. Ancak
kamu alanındaki bu tür bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu
olunca özel hayatla ilgili konular ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle güvenlik
görevlileri tarafından belirli bir birey hakkında toplanan dosyalar, söz konusu
bilgi müdahaleci veya gizli bir yöntemle toplanmamış olsa bile Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesi kapsamına girer (P. G. ve J. H./Birleşik Krallık, B. No:
44787/98, 25/9/2001, § 57).
59. Fotoğraflar söz konusu olduğunda Sözleşme'nin 8. maddesinin
sunduğu korumanın içeriğini yetkili makamların keyfî müdahalesine karşı korumak
amacıyla Komisyon, ister özel ister kamusal olaylarla ilgili olsun ya da ister
sınırlı kullanım amaçlı ister kamuya açık olsun fotoğraf çekmenin bir bireyin
özel hayatına müdahale oluşturup oluşturmadığını değerlendirmiştir Komisyon,
başvurucunun fotoğraflarının kamuya açık bir yerde yapılan genel bir gösteride
çekildiği ve polis dosyalarında saklandığı bir davada, söz konusu fotoğrafın
yapılan gösterinin bir kaydı olarak çekildiğine ve saklandığına ve fotoğrafta
görülen kişilerin kimliklerini belirlemek için veri işleme yöntemleri
kullanılarak herhangi bir şey yapılmadığına ağırlık vererek müdahale olmadığına
karar vermiştir (Friedl/Avusturya, B. No:15225/89, 19/5/1994, §§
51, 52).
60. Yine AİHM kararına konu olan bir başka olayda başvurucu,
elinde bir bıçakla intihar etmek üzere trafik kavşağında yürümekteyken haberi
olmadan kendisini kaydeden kameralar ile tespit edilerek polisler tarafından
hastaneye götürülmüştür. Ancak başvurucunun görüntüleri daha sonra yazılı ve
görsel basına dağıtılmıştır ve görüntüler başvurucunun yüzü kapatılmadan
yayımlanmıştır. AİHM bu olayda başvurucunun kamusal bir mekânda herhangi bir
kamusal etkinlik içinde bulunmadığını, başvurucunun kamuya mal olmuş/kamuoyu
tarafından tanınan bir kişi olmadığını belirtmiş ve söz konusu görüntülerin ilgilinin
beklentisini aşacak şekilde topluma yayılıp yayılmadığını gözönünde
bulundurarak başvurucunun özel hayatına müdahale olduğunu kabul etmiştir (Peck/Birleşik Krallık, B. No: 44647/98,
28/1/2003, § 62).
61. Somut olayda kamuya açık bir yerde yapılan ve başvurucunun
da katıldığı gösteri esnasında polis tarafından fotoğraf çekilmiş ve video
kaydı yapılmıştır. Dava dosyasında bu kayıtlara yer verilmiştir. Buizleme faaliyeti başvurucuya mahsus olmak üzere değil tüm
göstericilere yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.Söz
konusu fotoğraflar ve videolar sadece başvurucunun gösteriye katılıp
katılmadığını tespit etmek için kullanılmış ve kamuoyuna servis edilmemiştir.
Öte yandan başvuruya konu olay milletvekillerinin de katıldığı bir olay olduğu
için çeşitli basın yayın organlarınca da takip edilmiş, video ve fotoğraflarla
haberleştirilmiştir. Kuşkusuz bu durum başvurucunun makul beklentisini
azaltmaktadır. Zira başvurucu bu haberlere yönelik herhangi bir girişimde
bulunmamıştır. Dolayısıyla yetkili makamlar kendileri kayıt yapmadan da
başvurucunun o toplantıya katılıp katılmadığını anılan haber içeriklerinden
tespit edebilirdi. Esasında kolluk görevlilerinin yaptığı bu izleme faaliyeti
çıplak gözle yapılan fiziki takibe benzemekte ve yapılan kayıt işleminin de bu
fiziki izlemeye yardımcı olduğu anlaşılmaktadır. Kolluk görevlilerinin bu tür
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde katılımcıları izlemesi ne kadar tabiiyse
toplantı veyagösteri yürüyüşünüelektronik
aletlerle kayda alması da sistematik ve belli bir kişiye yönelik olmadığı
sürece o kadar tabiidir. Son olarak Anayasa Mahkemesi toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkının ya da kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediğini
incelerken kolluğun bu izleme faaliyeti çerçevesinde elde ettiği verilere
dayanmaktadır. Bu yönüylekayıt altına alma işlemi,
başvurucuların anılan haklarını korumak gibi meşru bir amaca da hizmet
etmektedir.
62. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda başvurucunun özel hayatına
müdahale edilmesi konusunda meşru bir beklentiye sahip olmadığı dolayısıyla başvurucunun
özel hayatının gizliliği hakkına haksız bir müdahalede bulunulmadığı
anlaşılmaktadır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun özel hayata saygı hakkına
yönelik açık bir ihlal saptanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
64. Bakanlık görüşünde, bireysel başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
65. Başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun,
açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
66. Başvurucu, Batman ilinde kurulan Demokratik Çözüm ve Barış Çadırı'nın kaldırılmasını protesto etmek için çadırın
kaldırıldığı yere doğru yürüyüş yaptığını, daha sonra yürüyüşün oturma eylemi
olarak devam ettiğini, gösterinin barışçıl nitelikte olduğunu ve herhangi bir
şiddet içermediğini, buna rağmen hakkında dava açıldığını ve mahkûmiyetine
karar veriildiğini bu şekilde toplanma özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
67. Bakanlığı görüşünde bu hakka yapılan müdahaleler
değerlendirilirken müdahalenin kanunla öngörülüp öngörülmediğine, meşru amaca
hizmet edip etmediğine, meşru amaçların gerçekleştirilmesi için demokratik
toplumda gerekli olup olmadığına bakılması gerektiğini belirtmiştir.
68. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı bu hakka yapılanmüdahalenin kanuni olmadığını zira mahkûmiyetine
neden olan hükmün öngörülebilir olmadığını, yaptığı gösterinin barışçıl
olduğunu ve gösteriye müdahale edilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.
69. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Herkes,
önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.”
Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart
ve usuller kanunda gösterilir.”
70. Sözleşme’nin 11. maddesi şöyledir:
“Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu
hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve
sendikalara üye olma hakkını da içerir.
Bu
hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal
güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi
tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi
mensuplarınca yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar
getirilmesine engel değildir.”
71. Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve
başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır.
İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir. Toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde elzem olan farklı
düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına
almaktadır. Bu kapsamda, kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmelidir ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını
ilgilendiren konularda sınırlanmasının daha dar kapsamda olduğunun düşünülmesi
ve bu niteliğin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında
da gözetilmesi gerekir (Ali Rıza Özer ve
diğerleri, B. No: 2013/3924,6/1/2015, § 115).
72. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade
özgürlüğü, demokratik toplumun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin
özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır.
Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında
toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici
nitelikli tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış
açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin
yasadışı olduğu durumlarda dahi, demokrasiye zarar vermektedir. Hukukun
üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin, toplantı
özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı
sunulmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 117).
73. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız,
başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir
şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti
dışlayan yöntemlerle düşünceleri açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma
niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl
toplanma kavramı dışındadır. Bu kapsamda toplanma hakkının amacı şiddete
karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün
hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur (Ali
Rıza Özer ve diğerleri, § 118).
74. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün
hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bir toplantı ve gösteri
yürüyüşünün yasadışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek
başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz.
Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın
akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol
açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini
haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve
diğerleri, § 119).
75. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası, bazı durumlarda
toplanma hakkının sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde
Sözleşme’nin 11. maddesinin ikinci fıkrasında da sınırlama nedenleri
öngörülmüştür. Bu kapsamda toplantı hakkına getirilecek her türlü sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi ön şarttır. Kanunun
öngördüğü durumlarda dahi bu hakka müdahalenin meşru amaçlar çerçevesinde
olması gerekmektedir. Meşru amaçlar 34. maddede
“milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması”
olarak belirtilmiştir. Sözleşme’de de benzer bir
şekilde düzenleme yapılmıştır. Meşru amaçlar çerçevesinde kanun ile yapılacak
sınırlamalar dahi Anayasa’nın 13. maddesi gereğince “Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine” aykırı olamaz.
Dolayısıyla toplantı hakkına müdahale demokratik toplum için gereklilik arz
etmelidir. En son olarak da müdahale, meşru amaçları gerçekleştirmek için
ölçülü olmak zorundadır (Ali Rıza Özer ve
diğerleri, § 120).
a. Müdahalenin Varlığı
76. Toplantı hakkındaki “sınırlama” kavramı, ifade özgürlüğünde
olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri
değil, hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan
muameleleri de kapsar. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar
veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da
toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir
(Ali Rıza Özer ve diğerleri, §
123). Başvurucu toplantı hakkının kullanılması sırasındaki müdahaleden değil,
gösteri sonrasında hakkında verilen mahkûmiyet kararından şikayetçi olmuştur.
77. Başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda 2911 sayılı
Kanun'a muhalefet suçundan neticeten beş ay hapis cezasına hükmedilmesi, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi toplanma hakkına
yönelik bir müdahale kabul edilmelidir. Ancak hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı 1/6/2012 tarihinde, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinden önce kesinleştiği için bu müdahalenin incelenmesine imkân yoktur. Öte
yandan başvurucu hakkında örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemesuçu yönünden beraat kararı verilmiştir. Bu durumun
müdahalenin mevcudiyeti açısından ayrıca incelenmesi gerekir.
78. AİHM'e göre bir kişi, kovuşturma
riskinden dolayı davranışlarını değiştirmişse (Dudgeon/Birleşik Krallık, B. No: 7525/76, 22/11/1981, Norris/İrlanda, B. No: 10581/83, 26/10/1988,§
31) veya mevzuat tarafından doğrudan etkilenme riski olan bir kişi grubunun
üyesi ise (Johnston ve diğerleri/İrlanda, B. No: 9697/82,
18/12/1986, § 42, ve Open Door ve Dublin Well Woman/İrlanda, B. No: 14234/88, 14235/88,
29/10/1992) bireysel biricrai tedbirin yokluğunda
dahi bir yasanın, haklarını ihlal ettiğini ileri sürebilir. Mahkemeye göre
ayrıca bir kişiyi gelecekte benzer beyanlarda bulunmaktan vazgeçirebilecek bir
korku ihtimali varsa netice itibarıyla beraat verilse dahi ifade özgürlüğünün
kullanımında yaptırım korkusunun caydırıcı etkisi kabul edilmelidir (Lombardo ve diğerleri/Malta, B. No: 7333/06, § 61,
24/4/2007; Aktan/Türkiye, B. No:
20863/02, 23/9/2008, §§ 27, 28). Örneğin duruşma sırasında bir savcının davayı
yürütme şeklini eleştiren avukatın iftira suçundan aldığı ceza, daha sonra
yüksek mahkeme tarafından bozulmuş ve üzerindeki para cezası kaldırılmış olsada bu durumun, o avukatınmüvekkilini
gerekli özenle savunma yükümlülüğü üzerinde caydırıcı etkisi olacaktır (Nikula/Finlandiya, B. No: 31611/96, 21/3/2002, §
54).
79. Bu kapsamda başvurucu hakkında, başvuruya konu eyleme
katıldığı için örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan
dava açılmış, başvurucu beraat edene kadar ceza davasına muhatap olmuştur.
Dolayısıyla bu durum bu süre zarfında başvurucu üzerinde cezalandırma baskısı
oluşturmuş olabilir. AİHM de barışçıl bir gösterinin prensip olarak cezai
yaptırım tehdidine tabi olmaması gerektiği kanaatindedir (Akgöl ve Göl/Türkiye, No: 28495/06 ve
28516/06, 17/5/2011, § 43, Pekaslan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 4572/06,
5684/06, 20/3/2012, § 81). Ancak suç niteliğinde olduğu varsayılan bir davranış
nedeniyle bir kimse hakkında soruşturma kararı verilmesi ve sonucunda dava
açılması, özünde ceza verilmesi veya herhangi bir tedbir uygulanmasını
gerektirmeyen usule ilişkin bir işlemdir. Bu bağlamda soruşturma ve kamu
davasının açılmasında Cumhuriyet Savcısı'nın değerlendirmesi kişinin suç
işlediğine dair şüphesine bağlıdır. Sonuçları açısından cezai veya zorlayıcı
bir tedbiri gerektirmeyen bu nitelendirme tek başına toplanma hakkına müdahale
teşkil etmeyebilir. Başvurucu başvuru yaptığı tarih itibarıyla beraat etmediği
için esasında hakkında verilen mahkûmiyet kararından şikayetçi olmuş olsa da
bireysel başvuru yapıldıktan sonra oluşan ve başvurucunun elinde olmayan bu
durumun müdahalenin varlığı açısından dikkate alınması gerekir. Başvuruya konu
olayda başvurucu, katıldığı gösteri nedeniyle yargılandığı davada, nihayetinde
beraat kararı verilmiş olsa da yaklaşık 5 yıl boyunca ceza davası sürecine
muhatap olmuş ve bu süreçte cezalandırılma baskısıyla karşılaşmıştır. Tüm bu
değerlendirmeler ışığında yaklaşık 5 yıl boyunca devam eden bu sürecin toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale oluşturduğunun kabul
edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
Hakkında
80. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları taşımadığı müddetçe Anayasa'nın
26. ve 28. maddelerinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın,
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Müdahalenin
Kanuniliği
81. Başvuru konusu olayda müdahalenin yasal dayanağı 2911 sayılı
Kanun'un 22. ve 32. maddeleridir. Öte yandan 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesi
ve 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin altıncı fıkrası, başvurucunun
mahkûmiyet kararının yasal dayanağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın
34. maddesinin ikinci fıkrası gereğince toplanma hakkının sınırlandırılması
hususunda gerekli yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu sebeple toplanma hakkına
müdahalenin "kanunilik" unsuru mevcuttur.
ii. Meşru Amaç
82. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
83. Başvurucunun içinde bulunduğu gruba yönelik müdahalenin
amacının, polis tarafından tutulan tutanaklar incelendiğinde kamu düzenin bozulmasını
engellemeye ve kamu güvenliğinin sağlanmasına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu
nedenle Anayasa'nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir
amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
84. Başvurucu ve içinde bulunduğu grup, Batman ilinde kurulan
Demokratik Çözüm ve Barış Çadırı'nın kaldırılmasını
protesto etmek için çadırın kaldırıldığı yere doğru yürüyüş yapmış, çadırın
bulunduğu yere geldikleri esnada caddenin ortasına oturarak oturma eylemine
başlamışlardır. Protestonun temel amacı söz konusu çadırın kaldırılmasını
protesto etmektir. Olaylı yakalama tutanağı ve dava dosyasındaki diğer deliller
kapsamında başvurucu ve katılımcılar şiddet içeren eylemlerde bulunmamışlardır.
85. Bununla birlikte anılan tutanağa göre başvurucunun da dahil
olduğu grubun cadde üzerine oturmak suretiyle yolu çift yönlü olarak trafiğe
kapattıkları ve trafiği kısmen aksattıkları belirtilmiştir.
Ayrıca başvurucunun içinde bulunduğu grubun terör örgütü PKK'nın talimatıyla
orada bulundukları belirtilmiştir. Başvurucunun PKK'nın emri altında hareket
ettiğini kanıtlamak için PKK'ya yakın websitelerinde
yayımlanan genel bir çağrıya dayanılmıştır. Dolayısıyla yetkili makamlarca
başvurucu hakkında örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçunu
işlemiş olabileceği şüphesiyle ceza davası açılması makul karşılanmalıdır. Bu
yönde bir şüphe olması durumunda kamu davası açılmaması gerektiğini söylemek
diğer bir deyişle sadece kamu davası açılmasının müdahale teşkil ettiğini kabul
etmek soruşturma makamlarının takdir yetkisine müdahale etmek anlamına
gelecektir.
86. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin kural olarak
ceza yaptırımı tehdidine tabi olmaması gerektiği kabul edilse de başvurucunun
yasadışı eylemlerin odağı olduğu belirtilen (bkz. § 9) bir çadırın kaldırılmasınıprotesto amacıyla söz konusu eyleme katılması
ve bu gösteri yürüyüşünün terör örgütünün çağrısı ile yapılması şüphesi söz
konusu olduğu içinbarışçıl amaçlı bir gösterinin var
olup olmadığı yapılan yargılamanın sonucuyla birlikte ortaya çıkacaktır.
Dolayısıyla bu olay özelinde başvurucunun katıldığı eylemin gerçekten barışçıl
amaçla yapılıp yapılmadığı ilk aşamada çok açık olmadığından başvurucu hakkında
sadece ceza davası açılması ve dolayısıyla 5 yıl boyunca ceza davası sürecine
muhatap olması makul karşılanmalıdır. Öte yandan başvurucu üzerine atılı suç nedeniyleyargılanmış ve örgüt üyesi olmamakla birlikte
örgüt adına suç işleme suçundan beraat etmiştir. Başvurucunun beraat ettiği ve
tutuksuz yargılandığı da dikkate alındığındabaşvurucu
hakkında herhangi bir sonuç doğurmayan ve yaklaşık 5 yıl boyunca ceza davasına
muhatap olma şeklindeki müdahalenin Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında "ölçülü" olduğunun kabul
edilmesi gerekir.
87. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa'nın 34.
maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.