TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TEMİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6209)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet TEMİZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu ve hükümlülerin kendi aralarında sohbet
ettikleri, ziyaretçi kabul ettikleri ve aileleriyle açık görüş yaptıkları
mekâna ceza infaz kurumu idaresi tarafından dinleme cihazı yerleştirilmesi ve
bu suretle konuşmaların kayıt altına alınması nedeniyle özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/11/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/11/2015tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm tarafından 29/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 29/2/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
4/5/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
8/5/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 17/5/2016 tarihinde ibraz etmiştir
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. (Kapatılan) Diyarbakır 4. Devlet Güvenlik Mahkemesinin
15/12/1995 tarihli ve E.1995/46, K.1995/738 sayılı kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği
kanaati ile başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, Ankara Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
11. Mahkûmlar tarafından 15/3/2013 tarihinde, Ceza İnfaz
Kurumunun B1 Blok açıkgörüş salonunda masaların
altına yerleştirilmiş vaziyette ortam dinleme cihazları bulunmuş vecihazlar yetkililere teslim edilmiştir.
12. Mahkûmlar ve Ceza İnfaz Kurumu nöbetçi 2. müdürü tarafından
imzalı 15/3/2013 tarihli tutanakta anılan tarihte, saat 10:30'da B1 Blok açıkgörüş salonunda toplam dört adet ortam dinleme cihazı
bulunduğu, kurum fotoğrafçısı tarafından cihazların fotoğrafının çekildiğibelirtilmiştir.
13. Başvurucu ve birçok mahkûm görüş salonunaCeza
İnfaz Kurumu idaresi tarafından dinleme cihazı yerleştirildiği, bu suretle
konuşmalarının kayıt altına alındığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.
14. Başvurucu 20/3/2013 tarihli suç duyurusu dilekçesinde, görüş
salonunda tutuklu ve mahkûmların hem kendi aralarında sohbet edebildikleri hem
de aileleriyle açık görüş yaptıkları ve diğer ziyaretçilerini kabul
ettiklerini, bu konuşmalarının dinlenmiş olması nedeniyle özel hayatın
gizliliği ilkesine aykırı davranıldığını, söz konusu mekânda bulunan kamera
kayıtlarının incelenerek dinleme cihazlarının kim tarafından yerleştirildiğinin
bulunmasını ve ilgililerin cezalandırılmasını talep etmiştir.
15. Aralarında başvurucunun bulunmadığı bir grup mahkûmun
dilekçesi Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının (önceki ismiyle Sincan
Cumhuriyet Başsavcılığı)2013/8990 sayılı soruşturma dosyasında işleme konmuş ve
soruşturma açılmıştır.
16. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/8990 sayılı
dosyasında yer alan6/5/2013 tarihli "Dosya
İnceleme Tutanağı"nda
şu tespitlere yer verilmiştir:
"Ankara 2 No.lu F Tipi ...Ceza İnfaz
Kurumunda hükümlü/tutuklu olarak bulunan ...nın
kurumda dinleme cihazı bulunması ile ilgili şikayetleri üzerine yürütülen
soruşturmada C.Başsavcılığımız tarafından kurum
müdürlüğüne, kurum bünyesinde dinleme yapılması ile ilgili mahkeme kararı
bulunup bulunmadığının, varsa ... kararın gönderilmesi talebi ile yazı
yazıldığı, kurum müdürlüğü tarafından gönderilen kararın incelenmesinden Ankara (TMK 10. Maddesi ile görevli) 1 No.lu
Hakimliğinin 11/3/2013 tarihli kararı ile kararda ismi yazılı
bulunan hükümlü/tutuklular yönünden kararda belirtilen yerlerdeki
faaliyetlerinin teknik araçlar ile izlenmesine, ses veya görüntü kaydı
alınmasına dair karar verildiği görülmekle mahkeme kararının dosya içine alınmamasına,
dosya inceleme tutanağının imza altına alınmasına karar verildi."
17. Aynı dosyada bulunan ve Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere
Bürosuna gönderilen 13/5/2013 tarihli yazıda, yapılan aramalar sonunda Ceza
İnfaz Kurumu B1 Blok açık görüş salonunda toplam dört adet dinleme cihazı
bulunduğu, avukat görüşme odasında dinleme cihazı bulunmadığı bildirilmiştir.
18. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca aralarında
başvurucunun bulunmadığı bir grup mahkûmun şikâyetiyle ilgili olarak yürütülen
soruşturma sonucunda 6/5/2013 tarihli ve Soruşturma No: 2013/8990, K.2013/4407
sayılı kararla kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
"C. Başsavcılığımız tarafından kurum
müdürlüğüne yazılan 30/4/2013 tarihli yazı ile tespit edilen dinleme cihazının
yerleştirilmesi ile ilgili yetkili mahkeme kararı bulunup bulunmadığının
sorulduğu, kurum müdürlüğü tarafından gönderilen Ankara (TMK 10. maddesiyle
görevli) 1. No.lu Hakimliğinin kararının incelenmesinde konuyla ilgili
olduğunun görüldüğü, dolayısıyla iddia edilen dinlemenin mahkeme kararına
dayandığı, kurum görevlilerinin suç işleme durumlarının bulunmadığı anlaşıldığından,
şüpheli kurum görevlileri hakkında üzerlerine atılı suçtan dolayı kamu adınakovuşturma yapılmasına yer olmadığına...karar
verildi."
19. Anılan karara ilgililer tarafından yapılan itiraz Ankara 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2013 tarihli ve2013/537Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
20. Başvurucunun 20/3/2013 tarihli suç duyurusu dilekçesinin de
aralarında bulunduğu diğer bir grup mahkûmun dilekçesi ise Ankara Batı
Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/13320 sayılı soruşturma dosyasında işleme
alınmış; Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/5/2013 tarihli ve2013/13320, K.2013/5500
Soruşturma sayılı kararla "Bahse konu
iddialarla ilgili Başsavcılığımızın 2013/8990 sayılı dosyasında soruşturma
yapılarak soruşturma sonucunda dinleme aletinin yerleştirilmesinin yetkili ve
görevli mahkeme kararına dayandığı gerekçesiyle 6/5/2013 tarihli ve K.2013/4407
sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğinin tespit edildiği,
aynı suçtan aynı şüpheliler hakkında yeni delil bulunmaması sebebiyle ...kamu davası
açılamayacağı anlaşıldığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
21. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı Karar Masası tarafından
Anayasa Mahkemesine gönderilen 8/2/2016 tarihli yazı ve eklerinde, başvurucunun
anılan karara 10/6/2013 tarihli itirazınınAnkara 6.
Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2013 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararı
ile reddedildiği bildirilmiştir.
22. Ancak Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2013 tarihli ve
2013/605 Değişik İş sayılı kararının, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının
2013/13320, K.2013/5500Soruşturma sayılı kararı hakkında olmadığı, (3/5/2013
tarihli ve 2012/3183 soruşturma sayılı ek takipsizlik kararına ilişkin olduğu),
itiraz edenler arasında başvurucu Ahmet Temiz'in isminin de bulunmadığı, buna
karşılık anılan kararın 29/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği tespit
edilmiştir. Başvurucu 5/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Başvurucunun itirazı üzerine verilen kararın gönderilmesine
dair Anayasa Mahkemesinin yazısına Batı Cumhuriyet Başsavcılığı Karar Masası
tarafından verilen 12/4/2016 tarihli cevapta, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
8/4/2016 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararıyla anılan Mahkemenin
1/7/2013 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararının 31/5/2013 tarihli ve
2013/13320, K.2013/5500 Soruşturma sayılı karara ilişkin olduğu, karardaki
olaya uymayan ibarelerin sehven yazılmış olduğunun anlaşıldığı bildirilmiştir.
24. Anayasa Mahkemesinin 21/3/2016 tarihli yazısıyla Ankara Batı
Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğünden ortam dinlemesi yapılmasına dair(TMK
10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğinin 11/3/2013 tarihli kararının
gönderilmesi istenilmiştir.
25. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı Karar Masasının 5/4/2016
tarihinde kayda giren 31/3/2016 tarihli yazısı ekinde "Gizli" ibareli olarak anılan
karar gönderilmiştir.
26. (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğince
verilen 11/3/2013 tarihli ve K.2013/172 sayılı kararda (TMK 10. madde ile
görevli) AnkaraCumhuriyet Başsavcılığınca isimleri
belirtilen şahıslar hakkında soruşturma yürütülmekte olduğu, bu kapsamda teknik
araçlarla izleme kararı talep edildiği, soruşturma dosyası kapsamına göre talep
edilen tedbirin soruşturmayı açıklığa kavuşturacak nitelikte olduğu, teknik
araçlarla izleme sayesinde örgütlü suçlarla mücadelede elde edilen kazanımlar
dikkate alınarak ve başka suretle delil elde etme olanağı bulunmadığı
anlaşıldığından kararda isimleri yazılı bulunan hükümlü/tutuklular yönünden
kararda belirtilen yerlerdeki faaliyetlerin teknik araçlar ile izlenmesine, ses
veya görüntü kaydı alınmasına karar verilmiştir. Anılan kararda söz konusu
tedbirin Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun açık görüş
alanında 15/3/2013 tarihinden geçerli olmak üzere bir hafta süreyle
uygulanacağı belirtilmiştir. Kararda, ilgili mahkûmlar yönündenteknik
araçlarla izleme tedbirinin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 140. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca uzatıldığı ifade
edilmiştir. Bununla birlikte ilk defa hangi tarihte söz konusu tedbirin
uygulanmaya başlandığı belirtilmemiştir.
27. (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğince
verilen 11/3/2013 tarihli teknik araçlarla izlemeye ilişkin kararda
başvurucunun ismi bulunmamaktadır.
28. Aynı konuda Ankara Valiliği İl İnsan Hakları Danışma ve
Başvuru Masası tarafındanCeza İnfaz Kurumunda
inceleme yapılmış, aralarında başvurucunun da bulunduğu mahkûmlarla görüşmeler
gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme sonucunda hazırlanan ve Ankara Valiliğinin
17/7/2013 tarihli ve 17751 sayılı yazısıyla Ankara Batı Cumhuriyet
Başsavcılığına da gönderilen 28/5/2013 tarihli raporda, başvurucunun, dinleme
cihazlarının bulunmasına bizzat şahit olmadığı ancak cihazların açık görüşe
çıkılan sohbet alanında bulunmuş olması nedeniyle tedirginlik duyduğunu ifade
ettiği bildirilmiştir.
B. İlgili Hukuk
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Özel hayatın gizliliğini ihlal"
kenar başlıklı 134. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
" Kişilerin özel hayatının gizliliğini
ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi
halinde, verilecek ceza bir kat artırılır."
30. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Hükümlüyü
ziyaret" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:
" (1) Hükümlü,
belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları
ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma
kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve
adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir
saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir. (Ek
cümle: 24/1/2013-6411/9 md.) Çocuk hükümlüler için
ziyaret süresi bir saatten az, üç saatten fazla olmamak üzere belirlenir.
(2) Birinci fıkrada belirtilenler dışındaki
kimselerin ziyaretine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin
verilebilir.
(3) Görüşler, koşul ve süreleri Adalet
Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle kapalı ve açık olmak üzere iki biçimde
yaptırılır."
31. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in "Kapalı görüş" kenar başlıklı 7.
maddesi şöyledir:
“Kapalı görüş, hükümlü ve tutuklular ile
ziyaretçilerinin her türlü maddi temasının önlendiği, konuşulanların hazır bulunan
görevli tarafından işitilebilecek şekilde izlenebildiği ve ceza infaz kurumu
idaresinin bu iş için tahsis ettiği özel bölümde yapılan görüşmelerdir.”
32. Anılan Yönetmelik'in "Açık
görüş"kenar
başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Açık görüş, hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerinin maddi temasına imkan verecek şekilde, konuşulanların hazır bulunan görevli
tarafından işitilebildiği ve izlenebildiği, ceza infaz kurumunun bu iş için
tahsis edilmiş özel bölümünde yapılan ziyaret ve görüşmelerdir.”
33. Anılan Yönetmelik'in "Açık
görüş yapılacak yer"kenar
başlıklı 16. maddesi şöyledir:
“Açık görüşler, ceza infaz kurumunun oda ve
eklentileri dışında, bu iş için ayrılmış özel bölümünde, bulunmadığı takdirde,
ceza infaz kurumu müdürünün uygun göreceği yerde yaptırılır."
34. Anılan Yönetmelik'in "Görüş
süresi ve saatleri" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Açık ziyaretler, bir saatten fazla olmamak
kaydıyla 09.00 - 17.00 saatleri arasında yaptırılır.
Ziyaret süresi, görüşmenin fiilen başladığı andan itibaren işler.”
35. Anılan Yönetmelik'in "Açık
görüşe ilişkin diğer konular" kenar başlıklı 18. maddesi
şöyledir:
“Hükümlü ve tutuklu sayısının, verilen açık
görüş günü sayısına bölünmesi suretiyle, görüş gününe kadar gruplar
oluşturulur, her grubun görüş günü ve saatleri, ailelerine bildirilmek üzere,
hükümlü ve tutuklulara tebliğ edilir ve hazırlanan program ayrıca koğuşlara ve
ziyaretçilerin görebileceği uygun yerlere asılır.
Belirtilen gün ve saatler dışında görüş
yaptırılmaz, bir defa görüş yapan hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilere aynı
görüşle ilgili olarak ikinci defa izin verilmez.
Her grubun açık görüşü bittikten sonra, görüş
yerinde bulunan hükümlü ve tutuklular, görevliler nezaretinde dikkatli bir
şekilde arandıktan sonra koğuş veya odalarına götürülerek burada sayılır.
Kimlikleri, fotoğraflı belgelerle kontrol edilir, grup mevcudunun tam olduğunun
anlaşılması üzerine, ziyaretçilerin kurum dışına çıkmasına izin verilir.
Açık görüşlerde, görüş mahallinde yeteri kadar
dış güvenlik görevlisi gözlemci olarak bulundurulur.
Açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitimevlerinde kalan hükümlüler görüşlerini her zaman açık
görüş şeklinde yapar.”
36. Bakanlığın 22/1/2007 tarihli ve 45/1 sayılı Ceza İnfaz
Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler Hakkında Genelge'sinin "Ortak
Etkinlikler" başlıklı üçüncü bölümünde aşağıdaki hususlar
düzenlenmiştir:
“(1) Hükümlü ve tutuklular işledikleri
suçlara, kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılarak,
güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, kendileri için hazırlanmış
iyileştirme programları çerçevesinde eğitim, spor, meslek kazandırma ve çalışma
ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılırlar. Bu faaliyetler yüksek
güvenlikli kurumlar ile diğer kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde on
kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde yürütülür. Programların süresi ve katılacak
hükümlü tutuklu sayısı her programın özelliği, güvenlik koşulları ve kurumun
olanakları dikkate alınarak idare ve gözlem kurulunca belirlenir. İyileştirme programlarının
amaca aykırı sonuçlar verdiği tespit edilen hükümlü ve tutuklular yönünden bu
uygulamaya son verilebilir veya gerekli değişiklikler yapılabilir.
...
(13) Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı
ölçüde, idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve
tutuklular, 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık
görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde
haftada toplam 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir.
Bu faaliyet hafta içerisinde açık görüş, avukat ve ziyaretçi görüşlerini
aksatmayacak şekilde yaptırılır.”
37. 5271 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Teknik araçlarla izleme" kenar
başlıklı 140. maddesi şöyledir:
“(1) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri
bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın
kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses
veya görüntü kaydı alınabilir:
a) Türk Ceza Kanununda
yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde
79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
4. Parada sahtecilik (madde 197),
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi
ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
6. (Ek: 25/5/2005 – 5353/19 md.) Fuhuş (madde 227, fıkra 3)
7. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
8. Rüşvet (madde 252),
9. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini
aklama (madde 282),
10. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315),
11. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk
(madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),
Suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan
ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan
suçlar.
(2) Teknik araçlarla izlemeye hâkim, gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir.
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmidört
saat içinde hâkim onayına sunulur.
(3) Teknik araçlarla izleme kararı en çok dört
haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak
üzere uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/19 md.)
Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli
görülmesi halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit
defalar uzatılmasına karar verebilir.
(4) Elde edilen deliller, yukarıda sayılan
suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz; ceza
kovuşturması bakımından gerekli olmadığı taktirde Cumhuriyet savcısının
gözetiminde derhâl yok edilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin konutunda
uygulanamaz.”
38. 14/2/2007 tarihli ve 26434 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Ceza Muhakemesi Kanunu'nda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla
Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme
Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'in “Teknik araçlarla izleme talebi ve kararı" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
" (1) Bu Yönetmeliğin 18 inci maddesinde
belirtilen suçlardan biri dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suçun
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka suretle
delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki
faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı
alınabilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, birinci fıkradaki
koşulların varlığı halinde, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk
görevlileri tarafından kendisine bildirilen teknik araçlarla izlemeye ilişkin
bilgi ve belgeleri de ekleyerek karar vermesi için hâkimden talepte bulunur.
(3) Cumhuriyet savcısı gerekli koşulların
varlığını saptadığında, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde teknik araçlarla
izlemeye karar verebilir ve kararını 24 saat içinde hâkimin onayına sunar. Bu
talebi sırasındakararını verdiği saat ile hâkimden
talepte bulunduğu saati belirtir. Talebi alan hâkim nöbeti bitse de evrakı
sonuçlandırmakla yükümlüdür. Hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbir kararı Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(4) Bu işlerde görevlendirilecek katipler ağır
ceza merkezlerinde komisyon tarafından, diğer yerlerde ceza hâkimleri ile
Cumhuriyet Başsavcısı veya kıdemli Cumhuriyet savcısı tarafından birlikte
belirlenir. Cumhuriyet başsavcılığınca gönderilen talebin üzerine hâkim
tarafından havale yapılır. Talep, mahkemenin değişik iş defterine içeriği
gösterilmeksizin bu iş için görevlendirilen ilgili zabıt katibi
tarafından kaydedilir. Hangi mahkemenin değişik iş defterine kaydedilmişse iş o
mahkemenin hâkimi tarafından sonuçlandırılır. Verilen kararlar tutanakla
Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilir ve mahkeme kaleminde kalan suretinin
gizli tutulması için ilgili hâkim tarafından gerekli tedbir alınır. Söz konusu
kararlar tedbir süresince değişik iş kartonuna takılmaz. Tedbirin sona erdiği
öğrenildiğinde ilgili kartonuna ilave edilir.
(5) Bütün bu işlemler sırasında gizliliğe
uyulur.
(6) Teknik araçlarla izlemeye ilişkin kararlar
kolluğa yazılı olarak bildirilir.”
39. Anılan Yönetmelik'in "Teknik
araçlarla izlemeye ilişkin talep ve kararların içeriği" kenar
başlıklı 16. maddesi şöyledir:
" (1) Teknik araçlarla izlemeye ilişkin
talep ve kararlarda aşağıda belirtilen hususlar yer alır:
a) Soruşturma numarası,
b) İzlenecek şüpheli veya sanığın kimliği,
c) Kararın hangi suçun soruşturulması için
istendiği, bu suça ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin neler olduğu,
ç) İzleme süresi,
d) Başka suretle delil elde edilmesi imkânının
bulunmadığı hakkındaki açıklama, bilgi veya belgeler. "
40. Anılan Yönetmelik'in "Tedbirin
kapsamı" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
" (1) Teknik araçlarla izlemeye ait talep
ve kararlar aynı soruşturmayla ilgili olmak üzere birden fazla kişiyi
kapsayabilir.
(2) Karar süresince, izlenecek kişilerin
işyeri veya kamuya açık yerlerdeki tüm faaliyetleri izlenebilir, görüntülenebilir
ve kayda alınabilir. Kişilerin konut olarak kullandığı yerlerde teknik
araçlarla izleme yapılamaz.
(3) İzlemeden maksat, belirli bir süre devam
eden ve kişilerin hareket veya ilişkilerinin görüntülenmesi ya da yaptıkları
konuşmalarının tespiti amacını güden işlemlerdir.
(4) Kişilerin işledikleri suçların delil, iz,
emare ve eserlerinin tespiti maksadıyla yapılmış bireysel saptamalar izleme
sayılmaz."
41. Anılan Yönetmelik'in "Tedbirinuygulanabileceği suçlar" kenar
başlıklı 18. maddesi şöyledir:
"Teknik araçlarla
izleme tedbiri ancak Ceza Muhakemesi Kanununun 140 ıncı
maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin iki, yedi ve sekizinci fıkralarında yer alan
suçların bir terör örgütünün faaliyeti kapsamında işlenmesi hâlinde bu suçlar
için de teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulabilir."
42. Anılan Yönetmelik'in "Teknik
araçlarla izleme işlemi" kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:
" (1) İzlenen kişinin iş yeri ve kamuya
açık yerlerdeki her türlü faaliyeti teknik araçlarla gizli olarak
gözetlenebilir, izlenebilir, ses ve görüntü kaydı alınabilir.
(2) Ses kayıtları bu Yönetmeliğin ekinde yer
alan EK-3 sayılı Teknik Araçlarla İzleme Sonucu Elde Edilen Konuşmaların
Çözümüne İlişkin Tutanak ile yazılı metin haline getirilir. Görüntü kayıtları
belge haline getirilebilir. Ses ve görüntü kayıtlarının belgelendirilmeleri
sırasında uzmanlardan yararlanılabilir. Belgelendirme işlemleri bir tutanağa
bağlanır.
(3) Ses ve görüntü kayıtlarının tümü
mühürlenerek Cumhuriyet savcısına teslim edilir."
43. Anılan Yönetmelik'in "Süre"
kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
" (1) Teknik araçlarla izlemeye en fazla
dört haftalık süre için karar verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya
mahsus olmak üzere dört haftadan fazla olmamak kaydıyla uzatılabilir.
(2) Bu süre, örgütün faaliyeti çerçevesinde
işlenen suçlarla ilgili olarak, gerekli görülmesi hâlinde, hâkim tarafından bir
haftadan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir.
(3) Teknik araçlarla izlemede süre, kararın
ilgili kolluk birimine yazılı olarak tebliğinden itibaren başlar. Karar en geç
24 saat içerisinde kolluk birimine ulaştırılır. Aksi hâlde süre 24 saatin
sonunda işlemeye başlar.
(4) İzleme süresi kesintisiz olarak devam
eder. Bu süre içinde gerçekleştirilen işlemler ve ara vermeler yazılı olarak
kayda alınır.
(5) Kararın uygulanması sırasında, Kanunda
öngörülen suçların işlendiğine ilişkin şüphe ortadan kalkarsa, tedbir
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile derhâl kaldırılır."
44. Anılan Yönetmelik'in "İmha"
kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:
"Tedbir kararının uygulanması sırasında
şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından verilen
kararın hâkim tarafından onaylanmaması hâlinde, tedbirin uygulanmasına
Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda elde edilen
deliller Cumhuriyet savcısının gözetiminde uygun görülen şekilde derhal imha edilir
ve bu hususta bir tutanak düzenlenir.
(2) Teknik izleme sürecinde elde edilen
deliller ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde Cumhuriyet
savcısının gözetiminde derhâl yok edilir ve durum bu Yönetmeliğin ekinde yer
alan EK-2 sayılı İmha Tutanağına kaydedilir.
(3) Veri taşıyıcısının üzerindeki kayıtların
silinmesi suretiyle de birinci fıkra hükümleri yerine getirilebilir. Başka bir
kopyanın da kalmadığı açıkça belirtilerek silme işlemi tutanağa bağlanır.
(4) Veri taşıyıcısının Cumhuriyet
başsavcılığına gönderilmesinden sonra gerekmesi hâlinde imha işlemi Cumhuriyet
savcısının belirleyeceği yöntemle gerçekleştirilir."
45. Anılan Yönetmelik'in "Teknik
araçlarla izleme sırasında tesadüfen elde edilen deliller" kenar
başlıklı 22. maddesi şöyledir:
"Teknik araçlarla izleme sırasında
yapılmakta olan soruşturmayla ilgisi olmayan ancak, 18 inci maddede belirtilen
suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilmesi
hâlinde; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet başsavcılığına
derhâl bildirilir."
46. Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında REC
(2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararları'nda hükümlü ve
tutukluların dış dünya ile ilişkilerine dair kısmı şöyledir:
"Dış Dünya ile İlişki
24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta
mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle
ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin
mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.
24. 2 Devam etmekte olan bir ceza
soruşturması, emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç
işlenmesinin önlenmesi ve suç mağdurunun korunması için gerekli görülmesi
halinde, haberleşme ve ziyaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak
adli bir merci tarafından konulan özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür
kısıtlamalar yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.
24.3. Ulusal hukuk, mahpuslarla iletişim kurması
kısıtlanamayacak olan ulusal ve uluslararası kuruluşları belirlemelidir,
24.4. Ziyaretler için yapılan düzenlemeler,
mahpuslara aile ilişkilerini mümkün olduğunca normal bir düzeyde sürdürmelerine
ve geliştirmelerine izin verecek bir tarzda olmalıdır.
24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla
yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun
için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
47. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu ve mahkûmların hem
kendi aralarında sohbet edebildikleri hem de aileleriyle açık görüş yaptıkları
ve diğer ziyaretçilerini kabul ettikleri mekânda 15/3/2013 tarihinde dinleme
cihazları bulunduğunu, aynı yerde kendisinin de ailesi ve arkadaşları ile
yaptığı görüşmelerin bu suretle dinlenerek kayıt altına alındığını, bu şekilde
mahremiyetine dokunulduğundan 5237 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri ile Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinin ve Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; faillerin cezalandırılması ve 5.000 TL manevi tazminat verilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
49. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20).
50. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Bir ihlal iddiasına ilişkin
olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda
kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını
tüketmesi beklenemez. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî
olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit
başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk
sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların
uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde
ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru
yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §§
28-30).
51. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında
Anayasa'nın 20. maddesi esas itibarıyla bireyi kamu makamlarının keyfî
müdahalesine karşı korumakla birlikte devletin sadece böyle bir müdahalede
bulunmaktan kaçınmasını gerektirmemekte, belirtilen negatif yükümlülüğün yanı
sıra özel ve aile yaşamına etkili bir şekilde saygı gösterilmesi noktasındaki
pozitif yükümlülükleri de kapsamına almaktadır. Bu yükümlülükler, bireylerin
kendi aralarındaki ilişkiler alanında olsa dahi özel yaşama saygıyı sağlamayı
hedefleyen tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar. Anayasa'nın 20. maddesi "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte ele alındığında belirtilen
pozitif yükümlülüklere işaret etmektedir. Ancak devletin bu müdahalelere karşı etkili
mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türlerinin
tamamı açısından mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli
kılmaz. Bireyin korunması iddiaya konu müdahale ve korunan hukuki yarara bağlı
olarak hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür (Işıl
Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, §
43).
52. Ancak başvuruya konu olayda söz konusu olduğu gibi özellikle
konusu suç teşkil eden ve kişinin özel hayat unsurları üzerinde önemli etkiler
doğuran eylem biçimleri açısından farklı bir değerlendirme yapılması gerekir (Mehmet Arif Kılınç,
B. No: 2013/1656, 16/7/2014, § 26).
53. 5237 sayılı Kanun'un 134. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca özel hayatın gizliliğini ihlal suçtur. Dolayısıyla somut olayda konusu
suç teşkil eden ve bireyin ailesi ve arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerin
izlenerek kayda alınmasına dair bir müdahale iddiasının söz konusu olması
nedeniyle başvurucunun faillerin ortaya çıkarılması için başvurduğu ceza soruşturmasının
daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu
olduğu anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
55. Başvurucu; Cezaevinde kendi aralarında sohbet ettikleri ve
aileleriyle açık görüş yaptıkları mekânda Cezaevi idaresi tarafından
yerleştirilen dinleme cihazlarının bulunduğunu, kendisinin de görüşmelerinde
anılan mekânı kullandığını, görüşmelerinin bu şekilde kaydedilmiş olması
nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik yönünden başvurucu
hakkında teknik araçlarla izlemeye dair bir karar bulunmadığından başvurucunun
özel hayatına müdahalede bulunulmadığı, bu nedenle mağdur sıfatı yönünden
değerlendirme yapılması gerektiği, esas bakımından ise Ankara 1 No.lu Hâkimliği
tarafından verilen karara uygun olarak tedbir uygulandığı, söz konusu tedbirin
Sözleşme'nin 8. maddesi ve Anayasa'nın 20. maddesinde öngörülen güvencelere
uygun olduğunun değerlendirildiği bildirilmiştir.
57. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta hakkında
verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı hâlde görüşmelerinin kayda alınmasının
ihlal oluşturduğunu, Cezaevindeki kamera görüntülerinin incelenerek faillerin
bulunmasını talep etmesine rağmen Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı şikâyeti
yeterince incelemeden reddettiğini belirtmiştir.
58. Anayasa'nın "Özel
hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar..."
59. Anayasa’nın 20. maddesinde, herkesin özel hayata ve aile
hayatına saygıgösterilmesini isteme hakkına sahip
olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme'nin 8. maddesinde de özel ve aile
hayatına saygı hakkı korunmuştur. Bu kapsamda özel hayata saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de
güvence altına alınmaktadır.
60. “Özel hayat”, “özel bir sosyal hayat” sürdürmeyi yani kişinin sosyal kimliğini
geliştirme hakkı anlamında bir “özel hayatı” güvence altına almaktadır (Serap Tortuk, B.
No: 2013/9660,21/1/2015,§ 31). Bu yönü ile birlikte
değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir (Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, §
45; Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, §
29; Bülent Polat [GK], B. No:
2013/7666, 10/12/2015,§ 62).
61. Bir kişinin diğer kişilerle etkileşime geçtiği alan, kamuya
açık bir alan olsa bile kişinin "mahremiyet meşru beklentisine" sahip
olduğunu gösteren koşulların var olması hâlinde "özel hayat" kapsamına girebilecektir (P.G. ve J.H./Birleşik Krallık, B. No:
44787/98, 25/9/2001, § 56; Peck/Birleşik Krallık, B. No: 44647/98 , 28/01/2003,§ 57).
62. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), görsel verileri
kaydetmeyen bir cihazla görüntü alınarak kişinin hareketlerinin ve
yaşadıklarının kamuya açık alanda izlenmesinin özel hayatın kendisine bir
müdahale teşkil etmediğini belirtmektedir (Perry/Birleşik
Krallık, B. No: 63737/00, 17/7/2003, § 38). Ancak kamu alanındaki bu
tür bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla
ilgili konular ortaya çıkabilir. Yani eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa
ve kayıt altına alınıyorsa bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu
olabilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rotaru/Romanya [BD], B. No:
28341/95, 4/5/2000, §§ 43, 44).
63. AİHM'e göre bir kişinin evinin
veya özel mülkünün dışında alınan önlemlerin, kişinin özel hayatına dâhil olup
olmadığının belirlenmesinde gözönünde bulundurulması
gereken birkaç unsur vardır. İnsanlar bazen kamuya açık bir biçimde
kaydedilebilen veya rapor edilebilen faaliyetlere bilerek dâhil oldukları için
kişinin mahremiyet hakkındaki makul beklentileri, kararı belirleyen etken
olmasa da önemli olabilir. Sokakta yürüyen bir kişi, kaçınılmaz olarak orada
bulunan diğer kişiler tarafından görünür olacaktır. Teknolojik yöntemlerle aynı
kamusal mekânın izlenmesi de (kapalı devre televizyon ile güvenlik
görevlilerinin izlemesi) benzer özelliktedir. Ancak kamu alanındaki bu tür
bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla
ilgili konular ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle güvenlik görevlileri
tarafından belirli bir birey hakkında toplanan dosyalar, söz konusu bilgi
müdahaleci veya gizli bir yöntemle toplanmamış olsa bile Sözleşme'nin 8.
maddesi kapsamına girer (P.G. ve
J.H./Birleşik Krallık, § 57).
a. Müdahalenin Varlığı
64. Kamu makamlarının, bireyin özel ve aile hayatına, haberleşme
hürriyetine ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale
etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında
yer almaktadır. Bireylerin kamu makamları tarafından gizli bir şekilde
izlenmesi özel ve aile hayatına yönelik ağır bir müdahale oluşturur (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Klass ve
diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/9/1978,§
41; Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00,
24/6/2004, §§51, 52).
65. Başvurucu tutuklu ve hükümlülerin kendi aralarında sohbet
ettikleri, ziyaretçi kabul ettikleri ve aileleriyle açık görüş yaptıkları
mekâna Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından dinleme cihazı yerleştirilmesi ve
bu suretle konuşmaların kayıt altına alınması nedeniyle özel ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Olay ve olgular kısmında da belirtildiği üzere (TMK 10.
madde ile görevli) Ankara 1. No.lu Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli
kararla, isimleri belirtilen hükümlü/tutuklular yönünden 2 No.lu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun açık görüş alanında 15/3/2013 tarihinden
geçerli olmak üzere bir hafta süreyle teknik araçlarla izleme yapılmasına
hükmedilmiştir. Kararda başvurucunun ismi bulunmamaktadır. Ceza İnfaz Kurumu 2.
Müdürü ve bazı mahkûmların birlikte düzenlediği 15/3/2013 tarihli tutanakta,
anılan tarihte, saat 10.30'da B1 Blok açıkgörüş
salonunda toplam dört adet ortam dinleme cihazı bulunduğu belirtilmiştir (bkz.
§ 12).
67. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında
Yönetmelik'in "Açık görüş"kenar başlıklı 13. maddesi
uyarınca açık görüşte, hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerininkonuşmalarının
hazır bulunan görevli tarafından işitilebilmesi ve izlenmesi mümkündür. Ancak
somut olaydaki durum bundan farklıdır. Somut olayda, açık görüş alanında
konuşmaları gizli şekilde ve sürekli olarak kaydedebilen teknik dinleme
cihazları bulunmuştur. Dolayısıyla yukarıda da belirtildiği üzere izlemenin
sistemli bir şekilde yapılması ve görüşmelerin kayıt altına alınması durumunda
bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir. AİHM kararlarında
mahkûmların görüşmelerinin izlenmesi ve gözlemlenmesinin onların belli bir
mahremiyete sahip olduğu düşüncesini ortadan kaldırmadığı, konuşmaların
kaydedilmesinin özel hayata müdahale kabul edilmesi gerektiği ifade
edilmektedir (Wisse/Fransa, B. No: 71611/01, 20/12/2005, §
30).
68. Dosyada başvurucunun tekniktakibe
ilişkin tedbirin uygulandığı tarihlerde açık görüş alanında ziyaretçileriyle
görüşüp görüşmediği konusunda bir bilgi bulunmamakla birlikte söz konusu
mekânın tüm tutuklu ve mahkûmlar tarafından kullanılabilen dolayısıyla
başvurucunun da kullanımına açık bir mekân olması nedeniyle başvurucunun özel
hayata saygı hakkına ilişkin makul ve savunulabilir bir iddiasının bulunduğu
anlaşılmıştır.
69. Başvuru konusu olayda özel hayata saygı hakkının usul boyutu
yönünden yapılan incelemede (bkz. §§ 87, 88) ayrıntılı bir şekilde ortaya
konduğu üzere başvurucunun teknik araçlarla izleme tedbirinin uygulandığı
tarihlerde açık görüş alanında ziyaretçileriyle görüşüp görüşmediği, görüşmüş
ise görüşmelerinin kamu makamları tarafından kayda alınıp alınmadığı, hakkında
bu şekilde kayıt tutulmuş ise bu kayıtların akıbeti hususları bilinmemektedir.
Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda bulunan kamera kayıtlarının incelenerek dinleme
cihazlarının kim tarafından yerleştirildiğinin bulunmasını ve ilgililerin
cezalandırılmasını talep ederek suç duyurusunda bulunmuş; Ankara Batı
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada anılan hususlar hakkında araştırma
ve değerlendirme yapılmamıştır.
70. Bireysel başvuru dosyasında teknik araçlarla izlemeye dair
söz konusu tedbirin ilk defa hangi tarihteuygulamaya
konulduğu hususunda bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte teknik araçlarla
izlemeye dair (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1. No.lu Hâkimliğince verilen
kararda tedbirin uzatıldığından bahsedilmesinden dolayı söz konusu tedbirin
15/3/2013 tarihinden daha önceki bir tarihten itibaren uygulandığı
anlaşılmaktadır.
71. Buna göre söz konusu mekânın tüm tutuklu ve mahkûmlar
tarafından kullanılabilen, dolayısıyla başvurucunun da kullanımına açık bir
mekân olması ve teknik araçlarla izleme tedbirinin cihazların bulunduğu
15/3/2013tarihinden daha önceki bir tarihten itibaren uygulanması nedeniyle
başka mahkûmlar hakkında mahkeme kararına dayanan teknik takibin icra edildiği
mekânda başvurucunun da ailesi ve arkadaşlarıyla görüşmeler yapmış olması ve
dolayısıyla bu görüşmelerin de kamu makamları tarafından izlenerek kayda
alınmış olması makul bir olasılıktır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen soruşturma sonucunda bu durumun aksine bir tespitin yapılmamış olması
ve cezaevinde bulunması nedeniyle müdahaleyi ispata yarayacak bilgi ve
belgeleri temin etme imkanı sınırlı olan başvurucuya müdahalenin varlığını
ispata yönelik daha ağır bir külfet de yüklenemeyeceği dikkate alınarak,
başvurucunun hakkında verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı hâlde özel hayata
ilişkin görüşmelerinin kayda alındığı iddiasının kabulü gerekmektedir.Buna
göre başvurucunun özel hayata saygı hakkına kamu makamlarınca müdahalede
bulunulmuş olduğu sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
72. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında, çeşitli
nedenlerle özel hayatın korunması hakkına sınırlamalar getirilebileceği
belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin
birçok kararında da “temel hak ve
hürriyetlerin doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu gibi Anayasa’nın
başka maddelerinde yer alan kurallar da temel hak ve hürriyetlerin doğal
sınırını oluşturur. Bir başka deyişle, temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve
objektif uygulama alanının her bir norm yönünden bağımsız olarak değil
Anayasa’nın bütünü içerisindeki anlama göre belirlenmesi gerekir”
ifadesine yer verilmiştir (AYM, E. 2012/100. K. 2013/84, 4/7/2013).
73. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
74. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması
zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama
kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer
verilen hakların kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
75. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
i. Kanunilik
76. Temel hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda
öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani
müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki,
§ 36).
77. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların
yalnızca şeklî olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp bunların içerik
olarak belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin
gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni; bireylerin gerektiğinde
hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte
öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla
uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede
öngörülebilir olmalıdır. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi
için yeterince ulaşılabilir olması yani vatandaşların belirli bir olaya
uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye
sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe
karşı uygun bir koruma sağlaması, yeterli bir netlikte yetkili makamlara
verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini tanımlaması gerekmektedir.Bununla birlikte kanun metninin tüm sonuç ve
etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden aranan açıklığın ölçüsü, söz
konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin
statüsü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu
özelliklere sahip bir kanunun aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte
olması gerekir (Günay Okan, B.
No: 2013/8114, 17/9/2014, § 23; Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015 §
63; AYM, E.2011/62, K.2012/2, 12/1/2012).
78. Somut olayda başvurucunun, özel hayata saygı hakkına yönelik
müdahalenin dayanağı 5271 sayılı Kanun’un "Teknik
araçlarla izleme" kenar başlıklı 140. maddesidir.Müdahale
tarihi itibarıyla yürürlükteki hâliyle 140. maddeye göre sadece sınırlı sayıda
sayılan suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının
bulunmaması durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki
faaliyetlerinin ve iş yerinin teknik araçlarla izlenebileceği, ses veya görüntü
kaydı alınabileceği, Cumhuriyet savcısının kararını en geç yirmi dört saat
içinde hâkimin onayına sunacağı, bu madde hükümlerinin kişinin konutunda
uygulanamayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede hakkında teknik araçlarla izleme
tedbiri uygulanacak şüpheli veya sanığın kimliğinin Hâkim kararında açık olarak
belirtilmesinin zorunlu olduğu, tedbir kararının en çok dört hafta için
verilebileceği, bu sürenin gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere
uzatılabileceği ancak örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi hâlinde bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin
müteaddit defalar uzatılmasına karar verilebileceği belirtilmiştir. Bunun yanı
sıra teknik araçlarla izleme sırasında elde edilen delillerin maddedesayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma
dışında kullanılamayacağı, ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı
takdirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhâl yok edileceği ifade
edilmiştir.
79. Görüldüğü üzere 5271 sayılı Kanun’un 140. maddesinde teknik
araçlarla izleme yapılmasına yönelik açık ve detaylı kurallar ortaya konmuş;
kamu makamlarının değerlendirme yetkisinin kapsam ve sınırları net bir şekilde
belirtilmiştir. Aynı şekildetedbirin hangi suçlar
için verileceği, süresi, kayıtların saklanma, imha edilme şartları belirlenmiştir.
Ayrıca acele hâllerde dahi dinleme tedbirinin alınmasının keyfîliğe
karşı yeterli bir güvence sağlayacak şekilde hâkim onayına tabi tutulması
öngörülmüştür. Buna göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve
özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli açıklıkta ortaya koyan,
erişilebilir ve öngörülebilir niteliktedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde 5271 sayılı Kanun’un anılan maddesinin “kanunilik” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
80. Anayasa’nın 19. maddesi gereğince özgürlüğü mahkeme
kararıyla kısıtlanan hükümlü ve tutukluların, cezaevinde tutulmanın doğal
sonucu olarak sosyal ilişkilerinin sınırlandırılması kaçınılmazdır (Mehmet Koray Eryaşa,
B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89). Bunun yanında 5271 sayılı Kanun'un 140.
maddesinde sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan
soruşturmalarda suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda teknik
araçlarla izleme tedbiri uygulanmasına ilişkin düzenleme, kamu düzeni ve suç
işlenmesinin önlenmesini hedeflediği bunun da Anayasa'nın 19. ve 20. maddeleri
ile Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
81. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin ayrıca özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını etkili
olarak koruma şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük,
bireylerin birbirlerine karşı eylemleri bakımından dahi özel ve aile hayatına
saygı hakkının korunması için gerekli önlemlerin alınması ödevini de
içermektedir (bkz. § 42).
82. Özel hayata saygı hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayata saygı
hakkının sınırlanmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre demokratik toplum
düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile
sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla
ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin
kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).
83. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına yargısal veya idari
bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına
bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idari makamların ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin özel hayata saygı
hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 54)
84. Anayasa'nın 20. maddesine uygunluğu sağlamak için gerekli
vasıtaların seçimi, kural olarak kamu makamlarının takdir alanı içinde kalmakla
birlikte yukarıda ifade edildiği üzere temel değerlerin ve özel yaşamın esaslı
yönlerinin tehlikeye girdiği ağır eylem biçimlerinin söz konusu olması
durumunda Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün gereği
olarak devletin belirtilen eylemleri etkili bir şekilde cezalandıran hükümleri
ihdas etme, bunları etkili soruşturma ve kovuşturma suretiyle uygulamaya
geçirme yükümlülüğü bulunduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla özel hayata saygı
hakkına ilişkin bu pozitif yükümlülükler, bireyin özel hayat unsurlarının
korunması konusunda etkili soruşturma yükümlülüğünü de kapsamına almaktadır (Mehmet Arif Kılınç,
§ 27).
85. Bu kapsamda yürütülen ceza soruşturmalarının amacı özel
hayatın gizliliğini koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile
sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu, bir
sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer
taraftan belirtilen yükümlülük, Anayasa'nın 20. maddesinin başvurucuya üçüncü
tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı,
kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza
hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz. Zira bireylerin
cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, cezai takibatın bir
mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması ve bu hâlde takdir edilecek cezanın miktar
ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi dâhilinde olmayıp bu
husus esasen derece mahkemelerinin takdirindedir (Mehmet Arif Kılınç, § 28).
86. Bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede
yeterli usule ilişkin güvenceleri sunan etkili bir ceza soruşturması yürütülüp
yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız bir biçimde
ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması
unsurları araştırılmaktadır (Mehmet Arif Kılınç, § 29).
87. Somut olayda, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca
aralarında başvurucunun bulunmadığı bir grup mahkûmun şikâyetiyle ilgili olarak
yürütülen soruşturma sonucunda 6/5/2013 tarihli ve 2013/8990, K.2013/4407
Soruşturma sayılı kararla teknik takibin hâkim kararına dayandığı gerekçesiyle
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucunun suç
duyurusu dilekçesinin de aralarında bulunduğu diğer bir grup mahkûmun dilekçesi
ise Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/13320 sayılı soruşturma
dosyasında işleme alınmış; Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/5/2013 tarihli kararla bahse konu iddialarla ilgili 2013/8990,
K.2013/4407 Soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
aynı suçtan aynı şüpheliler hakkında yeni delil bulunmaması sebebiyle kamu
davası açılamayacağı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
88. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca önceki karara atıfla
teknik takibin hâkim kararına dayandığı gerekçesine yer verilmekle birlikte söz
konusu teknik takibe ilişkin kararda (TMK 10. madde ile görevli Ankara 1 No.lu
Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli karar) başvurucunun ismi
bulunmamaktadır. 5271 sayılı Kanun'un 140. maddesi uyarınca hakkında teknik
araçlarla izleme tedbiri uygulanacak şüpheli veya sanığın kimliğinin hâkim
kararında açık olarak belirtilmesi zorunlu olup söz konusu tedbirin sadece
kararda kimliği belirtilen kişiler yönünden geçerli olacağı açıktır. Ankara
Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu
Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli kararda başvurucunun isminin bulunmadığı
hususu dikkate alınmamış; başvurucu hakkında teknik araçlarla izleme yapılıp
yapılmadığı, başvurucunun açık görüş alanında dinleme cihazlarının aktif olduğu
tarihlerde ziyaretçileriyle görüşüp görüşmediği, görüşmüş ise görüşmelerinin
kamu makamları tarafından kayda alınıp alınmadığı, hakkında bu şekilde kayıt
tutulmuş ise bu işlemin usulüne göre verilmiş hâkim kararına dayanıp
dayanmadığı, kayıt tutulmuş ise bu kayıtların akıbetinin ne olduğu hususları
hakkında araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu nedenlerle özel hayata
saygı hakkıyla ilgili olarak etkili bir soruşturma yapılmadığı anlaşılmıştır.
89. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan kişilerin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının korunmasına
yönelik etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle usul yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
90. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
91. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000TL manevi tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
92. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan kişilerin
özel ve aile hayatına saygı hakkının korunmasına yönelik etkili soruşturma
yürütülmemesi nedeniyle usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
93. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden ceza
soruşturması yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
94. Başvuru hakkında yapılan inceleme sonucunda Anayasa’nın 20. maddesininetkili soruşturma yürütme yükümlülüğü açısından
ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere
kararın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin
başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata
saygı hakkının etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü açısından usul boyutunun
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere Ankara Batı
Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere kararın ilgili
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal
iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından tazminat
talebinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.