TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
JOSEF ASBOTH BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6484)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 1/7/2016-29759
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Josef ASBOTH
|
Vekili
|
:
|
Av. Jülide
ERTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Demirbank T.A.Ş.ye el konulması ile yönetim ve
denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilmesi sürecinde el
konulan hisse senetleri karşılığında tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının, tazminat istemine ilişkin yargılama sürecinde ilgili yargı kararlarının
uygulanmaması ve davanın süre yönünden reddi nedeniyle adil yargılanma hakkı
ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 10/12/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasın karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/06/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
24/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını süresi içinde 1/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
7. Bakanlığın görüş yazısında, başvurucunun iddialarının BDDK ve
TMSF’den görüş alındıktan sonra değerlendirilmesi
gerektiği ifade edilmiştir. Bunun üzerine, 14/12/2015 tarihli yazılar ile BDDK
ve TMSF’den başvurucunun iddialarıyla ilgili açıklama
yapması istenmiş ve BDDK Hukuk İşleri Başkanlığı 31/12/2015 tarihli, TMSF
Başkanlığı ise 5/1/2016 tarihli yazıları ile açıklamalarını ibraz etmişlerdir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile ilgili dava dosyaları ve
ilgili kurumlardan elde edilen belgelerde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun bir kısım hisse senetlerine (yaklaşık 10.000
EURO) sahip olduğu Demirbank T.A.Ş.nin (Banka)
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu'nun (BDDK) 6/12/2000 tarihli ve 123 sayılı kararı ve zararının
özkaynaklarını aştığı, yükümlülüklerini vadesinde
yerine getiremediği ve faaliyetlerinin devamının mali sistemin güven ve
istikrarını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle TMSF'ye
devredilmiştir.
10. TMSF Yönetim Kurulunun 6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı
ile de Banka hisse senetlerinin tamamının, Banka zararının ödenmiş sermayeye
tekabül eden miktarının, Bankaya aynı miktarda yapılacak ödeme karşılığında
devralınmasına ve hisse senetlerinin Banka pay defterine TMSF adına
kaydedilmesinin Banka Yönetim Kurulundan istenmesine karar verilmiş ve 275
milyon TL tutarında sermaye karşılığı kaynak Bankaya aktarılarak hisseleri
devralınmıştır.
11. Bunun üzerine TAKASBANKın üye ve
ortaklara duyuru amacıyla hazırladığı 25/1/2001 günlü işlemle Demirbank T.A.Ş.nin hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde
bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba
aktarılacağı duyurulmuş ve 31/1/2001 tarihinde hisseler TMSF'nin
hesabına aktarılarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) Bankanın senet
tahtası kapatılmıştır. Ayrıca hisse senetleri fiziken
23/5/2001 tarihinde TMSF yetkilerince teslim edilmiştir.
12. TMSF Bankanın kendisinde bulunan hisse senetlerini Fon
Kurulunun 25/1/2001 tarihli ve 16 sayılı kararıyla satışa çıkarmış ve bu işlem
26/1/2001 tarihli Resmî Gazete'de ilan edilmiştir.
Ardından Fon Kurulunun 19/9/2001 tarihli ve 213 sayılı kararına istinaden
20/9/2001 tarihinde HSCB Bank Plc. (HSBC) ile hisse
devir sözleşmesi imzalamış, fiili devir 30/10/2001 tarihinde
gerçekleştirilmiştir. BDDK 11/12/2001 tarihli 547 sayılı kararıyla (13/12/2001
tarihli ve 24612 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan)
Bankanın HSBC ile birleşmesine izin vermiştir.
13. Başvurucu, BDDK'nın 6/12/2000 tarihli ve 123 sayılı kararı
neticesinde tasarruf hakkının kaybedildiğinden bahisle Bankanın hisse senedi
bedellerinin tazminat olarak ödenmesi istemi ile BDDK'ya yaptığı başvurunun
cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi işlemine karşı 2002 yılında Danıştayda tam yargı davası açmıştır.
14. Yargılama sonunda Danıştay Onuncu Dairesi 26/6/2003 tarihli
ve E.2002/2746, K.2003/3103 sayılı kararında BDDK'nın aynı işlemi hakkında yine
aynı Dairede başka kişilerce iptal davası açıldığı ve bu davanın 3/6/2003
tarihli ve E.2002/4599, K.2003/2145 sayılı karar ile söz konusu
işlemin18/6/1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu'na uygun olduğu
gerekçesiyle reddedildiğini ve bu durumda kararın hukuka uygunluğunun ortaya
konulduğu anlaşıldığını belirterek davanın reddine hükmetmiştir.
15. Kararın temyiz edilmesi sonucu Danıştay İdari Dava Daireleri
Genel Kurulu, 21/10/2004 tarihli ve E.2004/1373, K.2004/1633 sayılı kararı ile
İlk Derece Mahkemesi kararında belirtilen ve eldeki davanın reddine dayanak
alınan 3/6/2003 tarihli kararın temyiz incelemesi sonucu bozulduğunu, buna
ilişkin karar düzeltme isteminin de reddedildiğini belirterek, bozmaya
hükmetmiş, karar düzeltme istemini de 26/5/2005 tarihli ve E.2005/650,
K.2005/1217 sayılı karar ile reddetmiştir.
16. Bozma ilamı üzerine dosya bu defa yeni kurulan Danıştay Onüçüncü Dairesine sevk edilmiş, Onüçüncü
Daire bu defa 4389 sayılı Kanun'un 20. maddesinin5. fıkrası uyarınca 19/9/2005
tarihli ve E.2005/8619, K.2005/3982 sayılı ilamı ile görevsizlik kararı vermiş
ve davanın Ankara İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiğine hükmetmiştir.
17. Görevsizlik kararı üzerine dava Ankara 3. İdare Mahkemesinde
görülmeye başlanmıştır.
18. Yapılan yargılama sonunda Ankara 3. İdare Mahkemesi
29/12/2005 tarihli ve E.2005/2531,K.2005/2473 sayılı kararı ile Bankanın TMSF'ye devredilmesi sonrasındaTAKASBANKın
üye ve ortaklara duyuru amacıyla hazırladığı 25/1/2001 günlü işlemle Demirbank T.A.Ş.nin hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde
bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba
aktarılacağının duyurulduğunu ve TMSF'nin hesabına
aktarılan hisse senetlerinin 23/5/2001 tarihinde fiziken
TMSF yetkilerince teslim alındığının anlaşıldığını, bu durumda Demirbank T.A.Ş.nin hisse senetleri 31/1/2001 tarihinde TMSF hesabına
aktarılırken İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) senet tahtası
kapatıldığından başvurucunun 31/1/2001 tarihi itibarıyla tüm işlemleri
öğrendiğinin açık olduğunu ve başvurucunun bu tarihten itibaren 60 gün içinde
davalı idareye başvurması veya doğrudan dava açması gerekirken bu süreler
geçirildikten sonra idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine süresi
içinde açılmayan davanın reddine hükmetmiştir.
19. İlk Derece Mahkemesi kararının temyizi üzerine Danıştay Onüçüncü Dairesi, 10/7/2006 tarihli ve E.2006/2960,
K.2006/2984 sayılı kararı ile onamaya hükmetmiştir.
20. Yukarıda belirtilen yargılama süreci devam ederken Bankanın
çoğunluk hissesini elinde bulunduranlarca BDDK'nın 6/12/2000 günlü ve 123
sayılı işlemine karşı Danıştay Onuncu Dairesinde açılan iptal davası önce
reddedilmiş, ancak Danıştay İdari Dava daireleri Kurulunun bozma kararından
sonra bozmaya uyularak verilen 5/11/2004 tarihli ve E.2004/8038, K.2004/7170
sayılı kararla (Başvurucu bu davada katılan olarak yer almıştır.) kabul
edilerek idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karar Danıştay İdari Dava
daireleri Kurulunun 14/4/2005 tarihli ve E.2005/202, K.2005/276 sayılı ilamıyla
onanarak kesinleşmiştir. TMSF tarafından gerçekleştirilen Bankanın satış
işlemine karşı Ankara 10. İdare Mahkemesinde açılan iptal davası ise 21/4/2004
tarihli ve E.2003/1260, K.2004/810 sayılı kararla kabul edilmiş ve Danıştay 13.
Dairesinin 3/6/2005 tarihli ve E.2005/1792, K.2005/2962 sayılı ilamı ile
onanarak kesinleşmiştir.
21. Bu karar üzerine BDDK kararın uygulanabilmesi için inceleme
yapmış ve 5/1/2005 tarihli ve 1523 sayılı Kurul kararıyla Bankanın tüzel
kişiliğinin ticaret sicilinden terkin edilerek sona erdirildiğini, tüzel
kişiliği sonra erdiren işlemlerden sadece Bankanın HSBC ile birleşmesi işlemine
BDDK Kurul kararıyla onay verildiğini, tüzel kişiliği sona erdiren diğer
işlemlerin TMSF tarafından yerine getirildiğini, ayrıca 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe
giren 12.12.2003 tarihli ve 5020 sayılı Kanun nedeniyle kararın uygulanmasının
hukuken ve fiilen mümkün olmadığına ilişkin karar alınmıştır. Başka banka
hissedarının Bankanın TMSF'ye devir işlemini iptal
eden Danıştay kararı sonrasında kararın yerine getirilmesi amacıyla BDDK
aleyhine açtıkları davada verilen ret kararı Danıştay 13. Dairesi 11/2/2009
tarihli ve E.2008/1823, K.2009/1705 kararıyla davacının Bankanın hâkim ortağı
olmadığı, küçük hissedarı olduğu, davacının hisselerinin mülkiyetine son veren
işlemin TMSF tarafından yerine getirildiği, davacının mülkiyetini kaybetmesinde
BDDK'nın bir işlevi bulunmadığı, ayrıca Bankanın tüzel kişiliğinin de mevcut
olmadığı, dolayısıyla kararın yerine getirilmesinde hukuki ve fiili imkansızlık
bulunduğu gerekçesiyle onamıştır.
22. Başvurucu ise söz konusu kesinleşen Mahkeme kararları
üzerine Bankaya el konulması tarihinden önceki durumun, tüm kurum ve kuruluşlar
nezdinde hukuken ve fiilen oluşturulması ile kendisine hissedarlık haklarının
iade edilmesi için BDDK'ya başvuru yapmış, başvuru zımnen reddedilmiştir.
23. Başvurucu zımnen ret üzerine Ankara 10. İdare Mahkemesinde
16/2/2007 tarihinde açtığı tam yargı davasında, Bankaya el konulması ile
Bankanın faaliyetlerinin durdurulduğunu ancak tüzel kişiliği ile birlikte tüm
varlıklarının tamamının satışının söz konusu olmadığını, Bankanın bir kısım
varlıklarının hâlen TMSF'nin yönetiminde olduğunu
dolayısıyla hukuken iadesi mümkün bazı varlıkların mevcut olduğunu bu nedenle
hissedarlık haklarının iadesinin kısmen de olsa sağlanabileceğini, sağlanamaz
ise Mahkeme kararlarının nasıl yerine getirileceğinin kendisine açıklanması
gerektiğini, iadenin sağlanamaması durumunda uğradığı zararın Bankanın
bilançosunda yer almayan değer unsurları üzerinden saptanarak kendisine ödenmesi
gerektiğini ifade ederek uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep
etmiştir.
24. Ankara 10. İdare Mahkemesi, 16/2/2010 tarihli ve E.2007/84,
K.2010/236 sayılı kararı ile TMSF'ye devredilmiş ve
satışı yapılmış olan bir bankanın, işlem tesisinden önceki sahiplerine iadesi
suretiyle eski haline getirilmesi ve ihdasını gerektirmesi hâlinde,19/10/2005
tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nda belirtilen hâkim ortak-kurucu
ortakların bu yolda irade beyanlarının bulunmasının kaçınılmaz olduğunu, ancak
somut dava konusu olayda, hakim ortak, nitelikli pay sahibi veya bankanın
kurucusu olmayan, ancak hisse senedi sahibi olan başvurucu ve aynı durumda olan
şahıslar tarafından, BDDK'nın 6/12/2000 günlü ve 123 sayılı kararının iptali
istemi ile bireysel dava açılmadığı, Bankanın hisse senetlerinin borsa
kaydından silindiği ve zarara uğranıldığından bahisle açtıkları davalar
sonucunda verilen süre ret kararlarının ise onanarak kesinleştiğini,
başvurucunun sahibi olduğunu iddia ettiği hisse senetlerinin mülkiyetini
BDDK'nın 123 sayılı kararı ile değil, TMSF'nin
6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı (bkz. § 7) sonucunda kaybettiğini,
dolayısıyla oluştuğu iddia edilen zararla BDDK'nın 123 sayılı kararı arasında
nedensellik bağı bulunmadığını; mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi
iddiasına gelince Danıştay Onuncu Dairesinin, Bankanın temettü hariç ortaklık
hakları ile yönetim ve denetiminin TMSF'ye
devredilmesine ilişkin BDDK kararını iptal ettiğini, BDDK tarafından alınan
kararlarda hisselerin mülkiyetinin devrine ilişkin karar bulunmadığını, bu
durumda iptal kararının uygulanması çerçevesinde yapılacak işlemler arasında
hisselerin mülkiyetinin iadesinin yer almadığını, ayrıca zaten HSBC Bankası ile
TMSF arasında imzalanan hisse devri sözleşmesi ve fiili hisse devrinin
gerçekleşmesi ile Bankanın HSBC Bankası ile birleştirilmiş olduğu dikkate
alındığında artık ortada Bankanın tüzel kişiliğinin de bulunmadığını, bu
nedenle hisselerin varlığındanda söz edilemeyeceğini
ve Banka hakkında el koyma ve devir işlemlerinden önceki hukuki durumun yeniden
yaratılmasının hukuki ve fiili imkansızlık nedeniyle mümkün olmadığını
belirterek davanın reddine hükmetmiştir.
25. İlk Derece Mahkemesi kararı temyiz edilmiş, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 30/11/2011 tarihli ve E.2010/1964,
K.2011/5435 sayılı ilamı ile ve benzer bir gerekçe ile onanmıştır.
26. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 4/7/2013
tarihli ve E.2012/1980, K.2013/2093 sayılı ilam ile reddedilmiştir.
27. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya
31/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucu 23/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 4389 sayılı mülga Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bu
Kanun ve ilgili diğer mevzuatın, Kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde
düzenlemeler de yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek
ve sonuçlandırmak, tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek ve
Kanunla verilen diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere kamu tüzel
kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip "Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu" kurulmuştur. Kurum, tasarruf sahiplerinin haklarını ve
bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek ve
ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları
önlemek, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli
karar ve tedbirleri almak ve uygulamakla yükümlü ve yetkilidir. Kurumun merkezi
Ankara'dadır. Kurum gerekli gördüğü yerlerde teşkilat kurabilir."
30. 4389 sayılı mülga Kanun’un 14. maddesinin üçüncü fıkrası ile
beşinci fıkrasının ilgili bölümleri şöyledir:
"...
3. (Değişik fıkra: 17/12/1999
- 4491/7 md.)
Kurum, bir bankanın;
a) Bu
maddenin (2) numaralı fıkrası kapsamında alınması istenen tedbirleri kısmen ya
da tamamen almadığını, bu tedbirlerin kısmen veya tamamen alınmış olmasına
rağmen mali bünyesinin güçlendirilmesine imkan
bulunmadığını ya da mali bünyesinin bu tedbirler alınsa dahi
güçlendirilemeyecek derecede zayıflamış olduğunu,
b) Yükümlülüklerini vadesinde yerine
getiremediğini,
c) Bu
madde hükümlerinin uygulanmasında Kurulca belirlenecek değerleme esasları
çerçevesinde yükümlülüklerinin toplam değerinin varlıklarının toplam değerini
aştığını,
d)
Faaliyetine devamının mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve
istikrarı bakımından tehlike arzettiğini,
Tespit
ettiği takdirde, Kurul, en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınan kararla
temettü hariç ortaklık hakları ile bankanın yönetim ve denetimini Fona
devretmeye veya bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme iznini
kaldırmaya yetkilidir.
...
5. (Değişik fıkra: 17/12/1999
- 4491/7 md.)
a) Fon,
(3) numaralı fıkra hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim
ve denetimi kendisine devredilen bankanın devir tarihi itibariyle düzenlenecek
bilançosunu esas almak suretiyle;
aa) Uygun göreceği aktiflerini,
teşkilatını ve aksine talebi olmayan personeli ile devir tarihi itibariyle mevduat
toplamları en yüksek beş bankaca uygulanan faiz oranları ortalamasını geçmemek
üzere işlemiş faizleriyle birlikte sigortaya tabi tasarruf mevduatını ve
pasifte yer alan karşılık kalemlerini, kurulacak bir bankaya ya da mevcut
bankalardan istekli olanlara devretmeye ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve
mevduat kabul etme izninin kaldırılmasını Kuruldan istemeye,
ab) Sigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve
hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine tekabül eden zararlarını
devralmaya,
ac) (Ek alt bend:
30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.) Devralınan zararlar
sonucunda hisselerinin tamamına sahip olunamaması halinde, zararın ödenmiş
sermaye tutarından düşülmesi suretiyle hesaplanacak sermaye esas alınmak üzere
bulunacak hisse bedelinin Fon Kurulunca belirlenecek süre içinde banka
hissedarlarına ödenmesi karşılığında hisselerini devralmaya,
Yetkilidir.
Devralınan zararlara istinaden yapılacak ödemelerin karşılığını temsil eden
hisseler başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Fona intikal eder.
..."
31. 4389 sayılı mülga Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bankalardaki tasarruf mevduatı kamu
tüzelkişiliğini haiz "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu" tarafından
sigorta edilir. (Ek cümle: 17/12/1999 - 4491/8 md.) Fon, 14 üncü madde
hükümlerine göre hisseleri ve/veya yönetim ve denetimi kendisine intikal eden
bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve
üçüncü kişilere devri ve bu Kanun ile kendisine verilen diğer işleri de
yapmakla görevli ve yetkilidir."
32. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Dava açma süresi"
kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında
ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
b)
Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve
cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde
tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde
tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin;
tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken
konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği;
Tarihi izleyen günden başlar.
3.
Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla
bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre,
son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün
sonra işlemeye başlar.
4.
İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden
itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici
işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler.
Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin
iptaline engel olmaz."
33. 2577 sayılı Kanun'un "İptal
ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer
haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya
ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve
tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak
bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları
saklıdır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; bir kısım hisse senetlerine sahip olduğu
Demirbank T.A.Ş.nin BDDK tarafından yönetim ve
denetiminin TMSF'ye devredilmesi işleminin iptali
istemi ile Bankanın ana hissedarlarınca açılan davaların kabul edildiğini, aynı
işlemlere karşı, oluşan zararlarının tazmini için açtığı davaların ise ilgili
işlemlerin iptaline ilişkin yargı kararlarının varlığına rağmen hukuki
imkansızlık ve süre aşımı gerekçelerine dayanılarak reddedildiğini, bu durumda
mahkeme kararlarının uygulanmaması sorunu ortaya çıktığını ve ayrıca süre aşımı
gerekçesiyle davanın reddinin de kendisine ilgili işlemle ilgili herhangi bir
tebligat yapılmadığından geçersiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının,
etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
ihlallerin giderilmesi için tazminata hükmedilmesini ya da Anayasa Mahkemesince
gerekli görülen uygulamalara karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
35. Somut başvuruya konu olaylarda birden çok dava mevcut
olup30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası gereği
23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine bireysel
başvuru yapılabileceğinden bu davalardan Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuruları inceleyebilmesi için zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten
sonra kesinleşen Ankara 10. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen 16/2/2010
tarihinde karara bağlanan ve Danıştay Onüçüncü
Dairesinin 4/7/2013 tarihli kararıyla kesinleşen dava bireysel başvuru
kapsamında incelenecektir. Bununla birlikte önceki dava süreçleri de somut
davanın koşullarının belirlenmesi ve çözüme kavuşturulması amacıyla göz önünde
bulundurulacaktır.
36. Başvurucunun İMKB aracılığıyla bir kısım hisselerine sahip
olduğu Banka hisselerinin kaybına yol açan işlemleri icra ettiği iddiasında
bulunduğu BDDK aleyhine açtığı tam yargı davası Mahkemenin 16/2/2010 tarihli
kararıyla süresinde açılmadığı ve iddia edilen menfaat kaybı ile dava konusu
edilen idari işlem arasında nedensellik bağı bulunmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikayetinin
esastan incelenebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
hangi işlemle vuku bulduğunun ve buna karşı başvuru yollarının usulüne uygun
biçimde tüketilip tüketilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
37. Başvurucu daha önce Banka hâkim ortaklarının açtığı davada
idari işlemin iptaline karar verildiği hâlde aynı idari işleme karşı açtığı tam
yargı davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve etkili başvuru haklarının
ihlal ediliğini ileri sürmektedir.
38. Bakanlık görüşünde dava açma ve mahkemeye erişim hakkının
mutlak olmadığı, bir takım yasal şartlara bağlanabileceği, süre sınırlarını
düzenleyen kuralların adaletin doğru şekilde tecelli etmesini amaçladığı, uzun
zamandır ortadan kalkmış bir mülkiyet hakkının ve koşula bağlı bir alacağın
yeniden elde edilme beklentisinin mülk olarak değerlendirilemeyeceği, Bankanın
yönetimi ve denetiminin devri ile takip eden işlemlerin mülkiyetin düzenlenmesi
yetkisi veren Anayasa'nın 48. ve 167. maddeleri kapsamında yürütüldüğü, bu
konuda devletin daha geniş takdir yetkisi bulunduğu yönünde görüş bildirmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sahip olduğu Banka
hisselerinin değerinin "0" olmasının mümkün olmadığını, bu konunun
ispat edilemediğini, değeri hurda değeri bile olsa alınıp satılabilirbir
durumun bulunduğunu, el konulmadan önce Bankayı almak isteyen alıcıların
olduğunu, yurt dışı borsalarda hisse senetlerinin işlem gördüğünü, benzer bir
başvuruda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ihlal kararı verdiğini,bu nedenle borsa değerine göre belirlenecek makul
bir tazminatın kendilerine ödenmesini talep ettiklerini bildirmiştir (Bkz., Reisner/Türkiye, B. No: 46815/09, 21/7/2015).
40. Konu ile ilgili bilgi ve belge talep edilen BDDK Hukuk İşleri
Başkanlığı 31/12/2015 tarihli yazısında; Banka hakim ortaklarının Bankanın TMSF
ye devrine ilişkin kararın iptali talebiyle açtığı davanın kabul edilmesinin
ardından kararın yerine getirilmesiyle ilgili çalışma yapıldığını ve Kurulun
5/1/2005 tarihli kararında bahse konu süreçte Bankanın TMSF'ye
devri ve satışına onay işlemlerinin Kurul tarafından gerçekleştirildiği, diğer
işlemlerin ise TMSF tarafından yürütüldüğü, ayrıca 5020 sayılı Kanun sonrasında
kararın uygulanmasının hukuken ve fiilen mümkün olmadığı, kasıtlı olarak
kararın yerine getirilmemesinin söz konusu olmadığı yönünde karar alındığını,
sona ermiş tüzel kişiliğin ihdas edilebileceği kabul edilse dahi bu yetkinin
BDDK'da olmadığı, bu yönde kesinleşmiş yargı kararları olduğu yönünde cevap
verilmiştir.
41. Konu ile ilgili bilgi ve belge talep edilen TMSF Başkanlığı
ise 5/1/2016 tarihli yazısında; BDDK murakıplarınca hazırlanan 11/5/2001
tarihli R7, R6 ve R3 sayılı Banka mali bünye raporuna ek 5/10/2000 tarihli
bilançoya göre Bankanın toplam aktiflerinin 2.401 milyon TL, ödenmiş
sermayesinin 205 milyon TL, zararının ise 440 milyon TL olduğu, özkaynaklarının eksi 201 milyon TL olduğu, yine Bankanın
devir tarihi itibariyle değerini tespit için bağımsız denetim firması olan DRT'den alınan 23/8/2013 tarihli değerleme raporuna göre
Bankanın 5/12/2000 tarihinde değerinin dağıtılabilir temettü yöntemine göre
eksi 765 milyon USD, net aktif değerinin ise gayrimenkul ve iştirak rayiç değer
düzeltmeleri de eklenerek eksi 123 milyon USDolarak
hesaplandığı, yine KPMC Akis Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. Tarafından
hazırlanan 3/10/2013 tarihli raporda da devir tarihi itibariyle Bankanın net
aktif değerinin eksi 51 milyon TL olarak hesaplandığı, PWC tarafından
hazırlanan raporda ise Bankanın net aktif değerinin eksi 123 milyon TL, iştirak
ve gayrimenkul düzeltmeleri yapıldığında ise eksi 103 milyon TL olarak
hesaplandığı, Bankaya TMSF tarafından 6/12/2000 tarili
ve 29 sayılı Fon Kurul Kararıyla 275 milyon TL kaynağın sermayesi karşılığında
aktarıldığı, bunu müteakip Fon Kurul Kararlarına istinaden Bankaya 2/3/2001 ile
14/5/2001 tarihleri arasında toplam 3.144 milyon TL (2.695 milyon USD) kaynak
aktarıldığını, ilerleyen dönemde bu kaynağın bir kısmının geri alındığını geri
alınan kaynak düşüldüğünde net aktarımın 2.034 milyon USD olduğu, ayrıca
Bankaya devralınan varlıkları için 310 milyon USD aktarıldığını, buna karşılık
bankanın satışı ile devredilmeyen varlıklarının satışından 31/12/2014 tarihi
itibariyle toplam 897 milyon USD gelir elde edildiğini, Bankanın HSBC'ye devredildiği 25/10/2001 tarihinde aktiflerinin
4.339 milyon TL, zararının ise 1.838 milyon TL olduğu, Bankaya sermayesi kadar
kaynak aktarılarak hisseleri devralınırken ayrım yapılmaksızın tüm hisselerinin
devralındığı, Banka hisselerinin devralınmasına ilişkin 6/12/2000 tarihli ve 29
sayılı Fon Kurul Kararına karşı herhangi bir iptal davasının açılmadığı,
bununla birlikte Bankanın hakim ortaklarınca açılan TMSF'ye
devir işleminin iptali davasının kabul edilmesi sonrasında Fon Kurulunun
29/12/2005 tarihli ve 549 sayılı kararıyla akademisyen ve hukukçulardan oluşan
bir komisyon kurularak görüş alındığı ve bu görüşün değerlendirilmesi sonucu
29/12/2005 tarihli Fon Kurulu Kararı alındığı, anılan kararda, Bankanın TMSF'ye devir işleminin iptali yönündeki kararın BDDK
tarafından hukuki ve fiili imkansızlık nedeniyle uygulanamadığı, Bankanın satış
işleminin iptal edilmesi halinde Banka hisselerinin tekrar TMSF'ye
döneceği, eski ortaklarına dönmeyeceği, HSBC'nin iyi
niyetli üçüncü şahıs olarak hukuka uygun biçimde kazandığı haklarının korunması
gerektiği, Bankanın satış işleminin iptalinin bu aşamada hukuken ve fiilen
mümkün olmadığı yönünde karar alındığı, ayrıca menfaat sahipleri tarafından
tazminat davası açılması yönünde yasal bir engelin olmadığı yönünde cevap verilmiştir.
42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
43. 6216 sayılıKanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
44. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
45. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle
ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
46. Başvurucu, mülkiyet hakkı kapsamında mal ve mülk
kavramlarına dâhil olduğunda şüphe bulunmayan Bankanın hisse sahibidir. Sermaye
şirketlerinin, ortaklarına sermaye paylarını belgelendirmek amacıyla verdikleri
kıymetli evrak olan hisse senedi, ihraç edildiği şirketin senet üzerinde
gösterilen oranda/payda türüne göre değişen biçimlerde mülkiyet haklarını
sahibine/elinde tutana sağladığından Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk
olduğuna kuşku bulunmamaktadır.
47. Bununla birlikte başvurucunun sahibi olduğu hisseler
nedeniyle kullanabildiği mülkiyet hakkı hisse senetlerini satmak, temettüsünden
ve değer artışından yararlanmak gibi sınırlı haklar sağladığı, hakim ve büyük ortaklar gibi Bankanın yönetim ve denetiminde
söz sahibi olmadığı, genel kurulunda ise hissesi ile orantılı olarak oldukça
sınırlı bir yetkisi bulunduğu açıktır. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı kapsamında sahibi olduğu Banka hisse senetleriyle sınırlı olarak
korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
48. Başvurucunun başvuru konusu somut davada mülkiyet hakkı
kapsamında menfaati tespit edildikten sonra başvuru yollarının usulüne uygun
olarak tüketilip tüketilmediğine karar verebilmek için mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin hangi kamu gücü kullanımından kaynaklandığının tespiti
gerekmektedir.
49. Başvurucu devir tarihi itibariyletoplam
aktiflerinin 2.401 milyon TL, ödenmiş sermayesinin 205 milyon TL olan Bankanın
yaklaşık 10.000 EURO değerinde hisse senedine sahip küçük ortağıdır.
Başvurucunun küçük hissedarı olduğu Banka zararının özkaynaklarını
aştığı, yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediği ve faaliyetlerinin
devamının mali sistemin güven ve istikrarını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle
BDDK'nın 6/12/2000 tarihli ve 123 sayılı kararıyla TMSF'ye
devredilmiştir. Başvurucunun bu idari işlem nedeniyle uğradığı zararını tazmin
amacıyla 2002 yılında açtığı dava bozma ve görevsizlik kararları sonucunda Ankara
3. İdare Mahkemesinde görülmeye başlanmış ve aynı Mahkemenin 29/12/2005 tarihli
kararıyla ve TAKASBANK'ın üye ve ortaklara duyuru
amacıyla hazırladığı 25/1/2001 günlü işlemle, hisse senetlerinin 31/1/2001
tarihinde bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba
aktarılacağının duyurulduğu, TMSF'nin hesabına
aktarılan hisse senetlerinin 23/5/2001 tarihinde fiziken
TMSF yetkilerince teslim alındığının anlaşıldığını, bu durumda Bankanın hisse
senetleri 31/1/2001 tarihinde TMSF hesabına aktarılırken İMKB'de senetlerin
tahtası kapatıldığından, başvurucunun 31/1/2001 tarihi itibarıyla tüm işlemleri
öğrendiğinin açık olduğu ve başvurucunun bu tarihten itibaren 60 gün içinde
idareye başvurması veya dava açması gerektiği ve davanın süresi içinde
açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karar derecattan
geçerek kesinleşmiştir.
50. Bu süreç devam ederken Bankanın çoğunluk hissesini elinde
bulunduranlarca BDDK'nın 6/12/2000 günlü ve 123 sayılı işlemine karşı Danıştay
Onuncu Dairesinde açılan iptal davası bir bozmadan sonra 5/11/2004 tarihli
kararla kabul edilerek idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Ayrıca TMSF
tarafından gerçekleştirilen Bankanın satış işlemine karşı Ankara 10. İdare
Mahkemesinde açılan iptal davası da 21/4/2004 tarihli kararla kabul edilmiş ve
bahsedilen davalar onanarak kesinleşmiştir.
51. Bahsedilen iptal davaları sonrasında başvurucu Ankara 10.
İdare Mahkemesinde 16/2/2007 tarihinde yine tam yargı davası açmış; Mahkeme
16/2/2010 tarihli kararıyla ve başvurucunun hisse senetlerinin mülkiyetini
BDDK'nın 123 sayılı kararı ile değil, TMSF'nin
6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı sonucunda kaybettiği, dolayısıyla
oluştuğu iddia edilen zararla BDDK'nın 123 sayılı kararı arasında nedensellik
bağı bulunmadığı; Banka hâkim ortakları lehine kesinleşen yargı kararının
yerine getirilmesinde hukuki fiili imkansızlık bulunduğu, zira Bankanın tüzel
kişiliğinin artık bulunmadığı ve Banka hakkında el koyma ve devir işlemlerinden
önceki hukuki durumun yeniden yaratılmasının mümkün olmadığı, gerekçesiyle
davanın reddine hükmetmiştir.
52. Başvurucu açtığı her iki tam yargı davasını da BDDK'ya karşı
Kurumun 6/12/2000 tarihli Bankayı TMSF'ye devreden
işlemi nedeniyle menfaatinin zarar gördüğü iddiasıyla açmıştır. Bahsedilen
idari işleme karşı 2002 yılında açtığı ilk dava, başvurucunun menfaatini
etkileyen idari işlemin TMSF'nin Banka hisselerini
sermayesi kadar karşılığı Bankaya ödeyerek devraldığı işlem olduğu, bu işlemin
de Banka senetlerinin İMKB'de tahtasının kapatıldığı 31/1/2001 tarihinde
öğrenildiğinin açık olduğu gerekçesiyle süre yönünden reddedilmiştir. Başvurucu
ikinci davayı da yine BDDK'nın işlemi nedeniyle menfaatinin zarar gördüğü
iddiasıyla 2007 yılında açmış, bu dava da menfaatini etkileyen idari işlemin
BDDK'nın işlemi olmadığı, TMSF'nin işlemi olduğu,
BDDK'nın dava konusu edilen işlemi ile oluştuğu iddia edilen zarar arasında
nedensellik bağı bulunmadığı, daha önce açtığı davanın süre yönünden
reddedilerek kesinleştiği belirtilerek reddedilmiştir.
53. Başvurucu küçük hissedarı olduğu Bankanın BDDK tarafından
yönetim ve denetiminin TMSF'ye devredilmesi işlemini
mülkiyet hakkına yapılmış bir müdahale olarak kabul etmiş ve bu işlemin
zararına sebep olduğunu iddia ederek BDDK'ya karşı dava açmıştır. BDDK 4389
sayılı mülga Kanunu’nun 14. maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden temettü hariç
ortaklık hakları ile Bankanın yönetim ve denetimini TMSF'ye
devretmiştir. Bahsedilen maddede de ifade edildiği gibi bu şekilde devredilen
bankaların hissedarlarının temettü hakları devam etmektedir. Aynı şekilde
borsada işlem gören hisseler de devir işlemi sonrasında alınıp satılmaya
müsaittir. Küçük hissedar olarak başvurucunun sahip olduğu hisseleri nedeniyle
mülkiyet hakkı kapsamında bu hisselerin temettüsünden ve alıp satmak yoluyla
değer artışından yararlanması söz konusudur. Bunun dışında başvurucunun
Bankanın yönetim ve denetiminde bir etkisi bulunmamaktadır. Bahsedildiği üzere
BDDK'nin Bankanın yönetim ve denetimini TMSF'ye
devretmesi ise ne temettü haklarını ne de hisselerin alınıp satılmasını
engelleyen bir müdahale değildir. BDDK'nın bir bankanın yönetim ve denetimini TMSF'ye devretmesi Bankanın hakim
ve büyük ortaklarının bu bankayı yönetme ve denetleme haklarını
sonlandırdığından mülkiyet haklarını doğrudan etkilemekte, ancak yönetim ve
denetimde söz sahibi olmayan, özellikle borsa aracılığı ile küçük miktarda
hisse senedi sahibi olan küçük ortakları ise hisselerin değerinde meydana gelen
değişim gibi dolaylı olarak etkilemektedir.
54. Başvurucunun sahibi olduğu hisseler nedeniyle mülkiyet
hakkını doğrudan etkileyen müdahale ise somut başvuruya konu davalarda
Mahkemelerce ifade edildiği gibi4389 sayılı mülga Kanun’un 14. maddesinin
beşinci fıkrasına istinaden TMSF'nin 6/12/2000
tarihli ve 29 sayılı kararı ile de Bankanın hisse senetlerinin tamamını,
Bankaya 275 milyon TL yaptığı ödeme karşılığı devralınması ile gerçekleşmiştir.
Zira bu müdahale ile artık başvurucunun hisse senedi kalmamış, tümüyle hisse
senedi ve buna bağlı mülkiyet hakları ortadan kalkmıştır. Bir diğer ifade ile TMSF'nin bedelini Banka zararı olarak Bankaya ödeyerek
hisse senetlerini devralması ile hisse senetlerinin başvurucuya sağladığı tüm
mülkiyet hakları TMSF'ye geçmiştir.
55. Bahsedilen işlem sonrasında TAKASBANK 25/1/2001 tarihli
duyurusuyla Bankanın hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde bulundukları alt
hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba aktarılacağını duyurmuş ve
31/1/2001 tarihinde bahsedilen hisseler TMSF'nin
hesabına aktarılarak İMKB'de Bankanın senet tahtası kapatılmıştır. Dolayısıyla
başvurucu en azından 31/1/2001 tarihinde artık Bankanın borsada kayıtlı ve
tedavül gören hisse senetlerinin TMSF'ye geçtiğini ve
senetlerin sağladığı mülkiyet hakkının kendi elinden çıktığını bilebilecek
durumdadır.
56. Bu durumda başvurucunun somut başvuruya konu Mahkeme
kararlarında da ifade edildiği şekilde 31/1/2001 tarhinden
sonra süresi içinde TMSF'ye veya idare mahkemelerine
başvurarak idari işlemin iptali veya uğradığı kaybın telafisi için dava açması
gerekmektedir. Başvurucu bunun yerine hisse senetlerinin elinden çıkmasının
üzerinden oldukça uzun bir süre geçtikten sonra BDDK aleyhine iki farklı tam
yargı davası açmış ve bu davalar süre aşımı ve iddia edilen zarar ile dava
konusu idari işlem arasında nedensellik bağı bulunmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. Bu durumda başvurucunun başvuru yollarını süresinde ve usulüne
uygun biçimde tükettiğinden bahsedilemez.
57. Aynı durumdaki başka bir ortak tarafından yapılan başvuruyu
AİHM, Banka hâkim ortakları lehine verilen iptal kararı gereği başvuranlar için
geçerli durumu eski hâle getirme hususunda gerekli adımların atılmadığı,
yetkili ve yeterli bir hukuk yolunun kullanılması halinde aynı amaca sahip
başka bir hukuk yolunun kullanılmasının zorunlu olmadığı gerekçesiyle kabul
edilebilir bulmuş (Reisner/Türkiye, § 40, 41) ve esastan inceleyerek
Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye
(B. No: 6334/05, 23/10/2012) kararı doğrultusunda mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
58. AİHM'in bahsedilen kararında Banka
hakim ortakları ile borsa aracılığı ile hisse senedi
almış küçük ortakları hak ve menfaatleri arasında bir karşılaştırma
yapılmaksızın hakim ortaklar lehine verilen iptal kararının küçük hissedarlar
açısından da başvuru yollarının tüketilmesi için yeterli görüldüğü
anlaşılmaktadır. Yukarıda izah edildiği gibi Banka hakim
ortakları ile küçük hissedarlarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanında bulunan ve Banka nedeniyle sahip oldukları mülkiyet hakları farklı
olup, küçük hissedarlara sahip oldukları hisse senetleri nedeniyle sahibi
oldukları mülkiyet hakları hisse senetlerinin değeri, senedin değer artışı ve
temettüsünden yararlanamaile sınırlıdır. Somut olayda
bu hakları doğrudan etkileyen ve bu haklara son veren işlemin TMSF'nin Bankaya yaptığı sermayesi karşılığı ödeme ile tüm
hisse senetlerini devraldığı idari işlemdir. Bu durumda başvurunun TMSF'nin işlemine karşı süresinde ve usulüne uygun biçimde
dava açarak başvuru yollarını tüketmesi ve sonrasında bireysel başvuru yapması
gerektiği açıktır.
59. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.