TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
JOSEF ASBOTH BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6484)
Karar Tarihi: 31/3/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 1/7/2016-29759
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Selami ER
Başvurucu
Josef ASBOTH
Vekili
Av. Jülide ERTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Demirbank T.A.Ş.ye el konulması ile yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilmesi sürecinde el konulan hisse senetleri karşılığında tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının, tazminat istemine ilişkin yargılama sürecinde ilgili yargı kararlarının uygulanmaması ve davanın süre yönünden reddi nedeniyle adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 10/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasın karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/06/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 24/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını süresi içinde 1/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
7. Bakanlığın görüş yazısında, başvurucunun iddialarının BDDK ve TMSF’den görüş alındıktan sonra değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bunun üzerine, 14/12/2015 tarihli yazılar ile BDDK ve TMSF’den başvurucunun iddialarıyla ilgili açıklama yapması istenmiş ve BDDK Hukuk İşleri Başkanlığı 31/12/2015 tarihli, TMSF Başkanlığı ise 5/1/2016 tarihli yazıları ile açıklamalarını ibraz etmişlerdir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile ilgili dava dosyaları ve ilgili kurumlardan elde edilen belgelerde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun bir kısım hisse senetlerine (yaklaşık 10.000 EURO) sahip olduğu Demirbank T.A.Ş.nin (Banka) temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) 6/12/2000 tarihli ve 123 sayılı kararı ve zararının özkaynaklarını aştığı, yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediği ve faaliyetlerinin devamının mali sistemin güven ve istikrarını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle TMSF'ye devredilmiştir.
10. TMSF Yönetim Kurulunun 6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı ile de Banka hisse senetlerinin tamamının, Banka zararının ödenmiş sermayeye tekabül eden miktarının, Bankaya aynı miktarda yapılacak ödeme karşılığında devralınmasına ve hisse senetlerinin Banka pay defterine TMSF adına kaydedilmesinin Banka Yönetim Kurulundan istenmesine karar verilmiş ve 275 milyon TL tutarında sermaye karşılığı kaynak Bankaya aktarılarak hisseleri devralınmıştır.
11. Bunun üzerine TAKASBANKın üye ve ortaklara duyuru amacıyla hazırladığı 25/1/2001 günlü işlemle Demirbank T.A.Ş.nin hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba aktarılacağı duyurulmuş ve 31/1/2001 tarihinde hisseler TMSF'nin hesabına aktarılarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) Bankanın senet tahtası kapatılmıştır. Ayrıca hisse senetleri fiziken 23/5/2001 tarihinde TMSF yetkilerince teslim edilmiştir.
12. TMSF Bankanın kendisinde bulunan hisse senetlerini Fon Kurulunun 25/1/2001 tarihli ve 16 sayılı kararıyla satışa çıkarmış ve bu işlem 26/1/2001 tarihli Resmî Gazete'de ilan edilmiştir. Ardından Fon Kurulunun 19/9/2001 tarihli ve 213 sayılı kararına istinaden 20/9/2001 tarihinde HSCB Bank Plc. (HSBC) ile hisse devir sözleşmesi imzalamış, fiili devir 30/10/2001 tarihinde gerçekleştirilmiştir. BDDK 11/12/2001 tarihli 547 sayılı kararıyla (13/12/2001 tarihli ve 24612 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan) Bankanın HSBC ile birleşmesine izin vermiştir.
13. Başvurucu, BDDK'nın 6/12/2000 tarihli ve 123 sayılı kararı neticesinde tasarruf hakkının kaybedildiğinden bahisle Bankanın hisse senedi bedellerinin tazminat olarak ödenmesi istemi ile BDDK'ya yaptığı başvurunun cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi işlemine karşı 2002 yılında Danıştayda tam yargı davası açmıştır.
14. Yargılama sonunda Danıştay Onuncu Dairesi 26/6/2003 tarihli ve E.2002/2746, K.2003/3103 sayılı kararında BDDK'nın aynı işlemi hakkında yine aynı Dairede başka kişilerce iptal davası açıldığı ve bu davanın 3/6/2003 tarihli ve E.2002/4599, K.2003/2145 sayılı karar ile söz konusu işlemin18/6/1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu'na uygun olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ve bu durumda kararın hukuka uygunluğunun ortaya konulduğu anlaşıldığını belirterek davanın reddine hükmetmiştir.
15. Kararın temyiz edilmesi sonucu Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 21/10/2004 tarihli ve E.2004/1373, K.2004/1633 sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararında belirtilen ve eldeki davanın reddine dayanak alınan 3/6/2003 tarihli kararın temyiz incelemesi sonucu bozulduğunu, buna ilişkin karar düzeltme isteminin de reddedildiğini belirterek, bozmaya hükmetmiş, karar düzeltme istemini de 26/5/2005 tarihli ve E.2005/650, K.2005/1217 sayılı karar ile reddetmiştir.
16. Bozma ilamı üzerine dosya bu defa yeni kurulan Danıştay Onüçüncü Dairesine sevk edilmiş, Onüçüncü Daire bu defa 4389 sayılı Kanun'un 20. maddesinin5. fıkrası uyarınca 19/9/2005 tarihli ve E.2005/8619, K.2005/3982 sayılı ilamı ile görevsizlik kararı vermiş ve davanın Ankara İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiğine hükmetmiştir.
17. Görevsizlik kararı üzerine dava Ankara 3. İdare Mahkemesinde görülmeye başlanmıştır.
18. Yapılan yargılama sonunda Ankara 3. İdare Mahkemesi 29/12/2005 tarihli ve E.2005/2531,K.2005/2473 sayılı kararı ile Bankanın TMSF'ye devredilmesi sonrasındaTAKASBANKın üye ve ortaklara duyuru amacıyla hazırladığı 25/1/2001 günlü işlemle Demirbank T.A.Ş.nin hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba aktarılacağının duyurulduğunu ve TMSF'nin hesabına aktarılan hisse senetlerinin 23/5/2001 tarihinde fiziken TMSF yetkilerince teslim alındığının anlaşıldığını, bu durumda Demirbank T.A.Ş.nin hisse senetleri 31/1/2001 tarihinde TMSF hesabına aktarılırken İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) senet tahtası kapatıldığından başvurucunun 31/1/2001 tarihi itibarıyla tüm işlemleri öğrendiğinin açık olduğunu ve başvurucunun bu tarihten itibaren 60 gün içinde davalı idareye başvurması veya doğrudan dava açması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine süresi içinde açılmayan davanın reddine hükmetmiştir.
19. İlk Derece Mahkemesi kararının temyizi üzerine Danıştay Onüçüncü Dairesi, 10/7/2006 tarihli ve E.2006/2960, K.2006/2984 sayılı kararı ile onamaya hükmetmiştir.
20. Yukarıda belirtilen yargılama süreci devam ederken Bankanın çoğunluk hissesini elinde bulunduranlarca BDDK'nın 6/12/2000 günlü ve 123 sayılı işlemine karşı Danıştay Onuncu Dairesinde açılan iptal davası önce reddedilmiş, ancak Danıştay İdari Dava daireleri Kurulunun bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen 5/11/2004 tarihli ve E.2004/8038, K.2004/7170 sayılı kararla (Başvurucu bu davada katılan olarak yer almıştır.) kabul edilerek idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karar Danıştay İdari Dava daireleri Kurulunun 14/4/2005 tarihli ve E.2005/202, K.2005/276 sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmiştir. TMSF tarafından gerçekleştirilen Bankanın satış işlemine karşı Ankara 10. İdare Mahkemesinde açılan iptal davası ise 21/4/2004 tarihli ve E.2003/1260, K.2004/810 sayılı kararla kabul edilmiş ve Danıştay 13. Dairesinin 3/6/2005 tarihli ve E.2005/1792, K.2005/2962 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
21. Bu karar üzerine BDDK kararın uygulanabilmesi için inceleme yapmış ve 5/1/2005 tarihli ve 1523 sayılı Kurul kararıyla Bankanın tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden terkin edilerek sona erdirildiğini, tüzel kişiliği sonra erdiren işlemlerden sadece Bankanın HSBC ile birleşmesi işlemine BDDK Kurul kararıyla onay verildiğini, tüzel kişiliği sona erdiren diğer işlemlerin TMSF tarafından yerine getirildiğini, ayrıca 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe giren 12.12.2003 tarihli ve 5020 sayılı Kanun nedeniyle kararın uygulanmasının hukuken ve fiilen mümkün olmadığına ilişkin karar alınmıştır. Başka banka hissedarının Bankanın TMSF'ye devir işlemini iptal eden Danıştay kararı sonrasında kararın yerine getirilmesi amacıyla BDDK aleyhine açtıkları davada verilen ret kararı Danıştay 13. Dairesi 11/2/2009 tarihli ve E.2008/1823, K.2009/1705 kararıyla davacının Bankanın hâkim ortağı olmadığı, küçük hissedarı olduğu, davacının hisselerinin mülkiyetine son veren işlemin TMSF tarafından yerine getirildiği, davacının mülkiyetini kaybetmesinde BDDK'nın bir işlevi bulunmadığı, ayrıca Bankanın tüzel kişiliğinin de mevcut olmadığı, dolayısıyla kararın yerine getirilmesinde hukuki ve fiili imkansızlık bulunduğu gerekçesiyle onamıştır.
22. Başvurucu ise söz konusu kesinleşen Mahkeme kararları üzerine Bankaya el konulması tarihinden önceki durumun, tüm kurum ve kuruluşlar nezdinde hukuken ve fiilen oluşturulması ile kendisine hissedarlık haklarının iade edilmesi için BDDK'ya başvuru yapmış, başvuru zımnen reddedilmiştir.
23. Başvurucu zımnen ret üzerine Ankara 10. İdare Mahkemesinde 16/2/2007 tarihinde açtığı tam yargı davasında, Bankaya el konulması ile Bankanın faaliyetlerinin durdurulduğunu ancak tüzel kişiliği ile birlikte tüm varlıklarının tamamının satışının söz konusu olmadığını, Bankanın bir kısım varlıklarının hâlen TMSF'nin yönetiminde olduğunu dolayısıyla hukuken iadesi mümkün bazı varlıkların mevcut olduğunu bu nedenle hissedarlık haklarının iadesinin kısmen de olsa sağlanabileceğini, sağlanamaz ise Mahkeme kararlarının nasıl yerine getirileceğinin kendisine açıklanması gerektiğini, iadenin sağlanamaması durumunda uğradığı zararın Bankanın bilançosunda yer almayan değer unsurları üzerinden saptanarak kendisine ödenmesi gerektiğini ifade ederek uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
24. Ankara 10. İdare Mahkemesi, 16/2/2010 tarihli ve E.2007/84, K.2010/236 sayılı kararı ile TMSF'ye devredilmiş ve satışı yapılmış olan bir bankanın, işlem tesisinden önceki sahiplerine iadesi suretiyle eski haline getirilmesi ve ihdasını gerektirmesi hâlinde,19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nda belirtilen hâkim ortak-kurucu ortakların bu yolda irade beyanlarının bulunmasının kaçınılmaz olduğunu, ancak somut dava konusu olayda, hakim ortak, nitelikli pay sahibi veya bankanın kurucusu olmayan, ancak hisse senedi sahibi olan başvurucu ve aynı durumda olan şahıslar tarafından, BDDK'nın 6/12/2000 günlü ve 123 sayılı kararının iptali istemi ile bireysel dava açılmadığı, Bankanın hisse senetlerinin borsa kaydından silindiği ve zarara uğranıldığından bahisle açtıkları davalar sonucunda verilen süre ret kararlarının ise onanarak kesinleştiğini, başvurucunun sahibi olduğunu iddia ettiği hisse senetlerinin mülkiyetini BDDK'nın 123 sayılı kararı ile değil, TMSF'nin 6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı (bkz. § 7) sonucunda kaybettiğini, dolayısıyla oluştuğu iddia edilen zararla BDDK'nın 123 sayılı kararı arasında nedensellik bağı bulunmadığını; mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi iddiasına gelince Danıştay Onuncu Dairesinin, Bankanın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin TMSF'ye devredilmesine ilişkin BDDK kararını iptal ettiğini, BDDK tarafından alınan kararlarda hisselerin mülkiyetinin devrine ilişkin karar bulunmadığını, bu durumda iptal kararının uygulanması çerçevesinde yapılacak işlemler arasında hisselerin mülkiyetinin iadesinin yer almadığını, ayrıca zaten HSBC Bankası ile TMSF arasında imzalanan hisse devri sözleşmesi ve fiili hisse devrinin gerçekleşmesi ile Bankanın HSBC Bankası ile birleştirilmiş olduğu dikkate alındığında artık ortada Bankanın tüzel kişiliğinin de bulunmadığını, bu nedenle hisselerin varlığındanda söz edilemeyeceğini ve Banka hakkında el koyma ve devir işlemlerinden önceki hukuki durumun yeniden yaratılmasının hukuki ve fiili imkansızlık nedeniyle mümkün olmadığını belirterek davanın reddine hükmetmiştir.
25. İlk Derece Mahkemesi kararı temyiz edilmiş, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 30/11/2011 tarihli ve E.2010/1964, K.2011/5435 sayılı ilamı ile ve benzer bir gerekçe ile onanmıştır.
26. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 4/7/2013 tarihli ve E.2012/1980, K.2013/2093 sayılı ilam ile reddedilmiştir.
27. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya 31/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucu 23/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 4389 sayılı mülga Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanun ve ilgili diğer mevzuatın, Kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler de yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek ve sonuçlandırmak, tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek ve Kanunla verilen diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu" kurulmuştur. Kurum, tasarruf sahiplerinin haklarını ve bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları önlemek, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamakla yükümlü ve yetkilidir. Kurumun merkezi Ankara'dadır. Kurum gerekli gördüğü yerlerde teşkilat kurabilir."
30. 4389 sayılı mülga Kanun’un 14. maddesinin üçüncü fıkrası ile beşinci fıkrasının ilgili bölümleri şöyledir:
"...
3. (Değişik fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.)
Kurum, bir bankanın;
a) Bu maddenin (2) numaralı fıkrası kapsamında alınması istenen tedbirleri kısmen ya da tamamen almadığını, bu tedbirlerin kısmen veya tamamen alınmış olmasına rağmen mali bünyesinin güçlendirilmesine imkan bulunmadığını ya da mali bünyesinin bu tedbirler alınsa dahi güçlendirilemeyecek derecede zayıflamış olduğunu,
b) Yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediğini,
c) Bu madde hükümlerinin uygulanmasında Kurulca belirlenecek değerleme esasları çerçevesinde yükümlülüklerinin toplam değerinin varlıklarının toplam değerini aştığını,
d) Faaliyetine devamının mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arzettiğini,
Tespit ettiği takdirde, Kurul, en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınan kararla temettü hariç ortaklık hakları ile bankanın yönetim ve denetimini Fona devretmeye veya bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme iznini kaldırmaya yetkilidir.
...
5. (Değişik fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.)
a) Fon, (3) numaralı fıkra hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi kendisine devredilen bankanın devir tarihi itibariyle düzenlenecek bilançosunu esas almak suretiyle;
aa) Uygun göreceği aktiflerini, teşkilatını ve aksine talebi olmayan personeli ile devir tarihi itibariyle mevduat toplamları en yüksek beş bankaca uygulanan faiz oranları ortalamasını geçmemek üzere işlemiş faizleriyle birlikte sigortaya tabi tasarruf mevduatını ve pasifte yer alan karşılık kalemlerini, kurulacak bir bankaya ya da mevcut bankalardan istekli olanlara devretmeye ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasını Kuruldan istemeye,
ab) Sigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine tekabül eden zararlarını devralmaya,
ac) (Ek alt bend: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.) Devralınan zararlar sonucunda hisselerinin tamamına sahip olunamaması halinde, zararın ödenmiş sermaye tutarından düşülmesi suretiyle hesaplanacak sermaye esas alınmak üzere bulunacak hisse bedelinin Fon Kurulunca belirlenecek süre içinde banka hissedarlarına ödenmesi karşılığında hisselerini devralmaya,
Yetkilidir. Devralınan zararlara istinaden yapılacak ödemelerin karşılığını temsil eden hisseler başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Fona intikal eder.
..."
31. 4389 sayılı mülga Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bankalardaki tasarruf mevduatı kamu tüzelkişiliğini haiz "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu" tarafından sigorta edilir. (Ek cümle: 17/12/1999 - 4491/8 md.) Fon, 14 üncü madde hükümlerine göre hisseleri ve/veya yönetim ve denetimi kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve bu Kanun ile kendisine verilen diğer işleri de yapmakla görevli ve yetkilidir."
32. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği;
Tarihi izleyen günden başlar.
3. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.
4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz."
33. 2577 sayılı Kanun'un "İptal ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; bir kısım hisse senetlerine sahip olduğu Demirbank T.A.Ş.nin BDDK tarafından yönetim ve denetiminin TMSF'ye devredilmesi işleminin iptali istemi ile Bankanın ana hissedarlarınca açılan davaların kabul edildiğini, aynı işlemlere karşı, oluşan zararlarının tazmini için açtığı davaların ise ilgili işlemlerin iptaline ilişkin yargı kararlarının varlığına rağmen hukuki imkansızlık ve süre aşımı gerekçelerine dayanılarak reddedildiğini, bu durumda mahkeme kararlarının uygulanmaması sorunu ortaya çıktığını ve ayrıca süre aşımı gerekçesiyle davanın reddinin de kendisine ilgili işlemle ilgili herhangi bir tebligat yapılmadığından geçersiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin giderilmesi için tazminata hükmedilmesini ya da Anayasa Mahkemesince gerekli görülen uygulamalara karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
35. Somut başvuruya konu olaylarda birden çok dava mevcut olup30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası gereği 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine bireysel başvuru yapılabileceğinden bu davalardan Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleyebilmesi için zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra kesinleşen Ankara 10. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen 16/2/2010 tarihinde karara bağlanan ve Danıştay Onüçüncü Dairesinin 4/7/2013 tarihli kararıyla kesinleşen dava bireysel başvuru kapsamında incelenecektir. Bununla birlikte önceki dava süreçleri de somut davanın koşullarının belirlenmesi ve çözüme kavuşturulması amacıyla göz önünde bulundurulacaktır.
36. Başvurucunun İMKB aracılığıyla bir kısım hisselerine sahip olduğu Banka hisselerinin kaybına yol açan işlemleri icra ettiği iddiasında bulunduğu BDDK aleyhine açtığı tam yargı davası Mahkemenin 16/2/2010 tarihli kararıyla süresinde açılmadığı ve iddia edilen menfaat kaybı ile dava konusu edilen idari işlem arasında nedensellik bağı bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikayetinin esastan incelenebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin hangi işlemle vuku bulduğunun ve buna karşı başvuru yollarının usulüne uygun biçimde tüketilip tüketilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
37. Başvurucu daha önce Banka hâkim ortaklarının açtığı davada idari işlemin iptaline karar verildiği hâlde aynı idari işleme karşı açtığı tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve etkili başvuru haklarının ihlal ediliğini ileri sürmektedir.
38. Bakanlık görüşünde dava açma ve mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bir takım yasal şartlara bağlanabileceği, süre sınırlarını düzenleyen kuralların adaletin doğru şekilde tecelli etmesini amaçladığı, uzun zamandır ortadan kalkmış bir mülkiyet hakkının ve koşula bağlı bir alacağın yeniden elde edilme beklentisinin mülk olarak değerlendirilemeyeceği, Bankanın yönetimi ve denetiminin devri ile takip eden işlemlerin mülkiyetin düzenlenmesi yetkisi veren Anayasa'nın 48. ve 167. maddeleri kapsamında yürütüldüğü, bu konuda devletin daha geniş takdir yetkisi bulunduğu yönünde görüş bildirmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sahip olduğu Banka hisselerinin değerinin "0" olmasının mümkün olmadığını, bu konunun ispat edilemediğini, değeri hurda değeri bile olsa alınıp satılabilirbir durumun bulunduğunu, el konulmadan önce Bankayı almak isteyen alıcıların olduğunu, yurt dışı borsalarda hisse senetlerinin işlem gördüğünü, benzer bir başvuruda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ihlal kararı verdiğini,bu nedenle borsa değerine göre belirlenecek makul bir tazminatın kendilerine ödenmesini talep ettiklerini bildirmiştir (Bkz., Reisner/Türkiye, B. No: 46815/09, 21/7/2015).
40. Konu ile ilgili bilgi ve belge talep edilen BDDK Hukuk İşleri Başkanlığı 31/12/2015 tarihli yazısında; Banka hakim ortaklarının Bankanın TMSF ye devrine ilişkin kararın iptali talebiyle açtığı davanın kabul edilmesinin ardından kararın yerine getirilmesiyle ilgili çalışma yapıldığını ve Kurulun 5/1/2005 tarihli kararında bahse konu süreçte Bankanın TMSF'ye devri ve satışına onay işlemlerinin Kurul tarafından gerçekleştirildiği, diğer işlemlerin ise TMSF tarafından yürütüldüğü, ayrıca 5020 sayılı Kanun sonrasında kararın uygulanmasının hukuken ve fiilen mümkün olmadığı, kasıtlı olarak kararın yerine getirilmemesinin söz konusu olmadığı yönünde karar alındığını, sona ermiş tüzel kişiliğin ihdas edilebileceği kabul edilse dahi bu yetkinin BDDK'da olmadığı, bu yönde kesinleşmiş yargı kararları olduğu yönünde cevap verilmiştir.
41. Konu ile ilgili bilgi ve belge talep edilen TMSF Başkanlığı ise 5/1/2016 tarihli yazısında; BDDK murakıplarınca hazırlanan 11/5/2001 tarihli R7, R6 ve R3 sayılı Banka mali bünye raporuna ek 5/10/2000 tarihli bilançoya göre Bankanın toplam aktiflerinin 2.401 milyon TL, ödenmiş sermayesinin 205 milyon TL, zararının ise 440 milyon TL olduğu, özkaynaklarının eksi 201 milyon TL olduğu, yine Bankanın devir tarihi itibariyle değerini tespit için bağımsız denetim firması olan DRT'den alınan 23/8/2013 tarihli değerleme raporuna göre Bankanın 5/12/2000 tarihinde değerinin dağıtılabilir temettü yöntemine göre eksi 765 milyon USD, net aktif değerinin ise gayrimenkul ve iştirak rayiç değer düzeltmeleri de eklenerek eksi 123 milyon USDolarak hesaplandığı, yine KPMC Akis Bağımsız Denetim ve SMMM A.Ş. Tarafından hazırlanan 3/10/2013 tarihli raporda da devir tarihi itibariyle Bankanın net aktif değerinin eksi 51 milyon TL olarak hesaplandığı, PWC tarafından hazırlanan raporda ise Bankanın net aktif değerinin eksi 123 milyon TL, iştirak ve gayrimenkul düzeltmeleri yapıldığında ise eksi 103 milyon TL olarak hesaplandığı, Bankaya TMSF tarafından 6/12/2000 tarili ve 29 sayılı Fon Kurul Kararıyla 275 milyon TL kaynağın sermayesi karşılığında aktarıldığı, bunu müteakip Fon Kurul Kararlarına istinaden Bankaya 2/3/2001 ile 14/5/2001 tarihleri arasında toplam 3.144 milyon TL (2.695 milyon USD) kaynak aktarıldığını, ilerleyen dönemde bu kaynağın bir kısmının geri alındığını geri alınan kaynak düşüldüğünde net aktarımın 2.034 milyon USD olduğu, ayrıca Bankaya devralınan varlıkları için 310 milyon USD aktarıldığını, buna karşılık bankanın satışı ile devredilmeyen varlıklarının satışından 31/12/2014 tarihi itibariyle toplam 897 milyon USD gelir elde edildiğini, Bankanın HSBC'ye devredildiği 25/10/2001 tarihinde aktiflerinin 4.339 milyon TL, zararının ise 1.838 milyon TL olduğu, Bankaya sermayesi kadar kaynak aktarılarak hisseleri devralınırken ayrım yapılmaksızın tüm hisselerinin devralındığı, Banka hisselerinin devralınmasına ilişkin 6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı Fon Kurul Kararına karşı herhangi bir iptal davasının açılmadığı, bununla birlikte Bankanın hakim ortaklarınca açılan TMSF'ye devir işleminin iptali davasının kabul edilmesi sonrasında Fon Kurulunun 29/12/2005 tarihli ve 549 sayılı kararıyla akademisyen ve hukukçulardan oluşan bir komisyon kurularak görüş alındığı ve bu görüşün değerlendirilmesi sonucu 29/12/2005 tarihli Fon Kurulu Kararı alındığı, anılan kararda, Bankanın TMSF'ye devir işleminin iptali yönündeki kararın BDDK tarafından hukuki ve fiili imkansızlık nedeniyle uygulanamadığı, Bankanın satış işleminin iptal edilmesi halinde Banka hisselerinin tekrar TMSF'ye döneceği, eski ortaklarına dönmeyeceği, HSBC'nin iyi niyetli üçüncü şahıs olarak hukuka uygun biçimde kazandığı haklarının korunması gerektiği, Bankanın satış işleminin iptalinin bu aşamada hukuken ve fiilen mümkün olmadığı yönünde karar alındığı, ayrıca menfaat sahipleri tarafından tazminat davası açılması yönünde yasal bir engelin olmadığı yönünde cevap verilmiştir.
42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
43. 6216 sayılıKanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
44. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
45. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
46. Başvurucu, mülkiyet hakkı kapsamında mal ve mülk kavramlarına dâhil olduğunda şüphe bulunmayan Bankanın hisse sahibidir. Sermaye şirketlerinin, ortaklarına sermaye paylarını belgelendirmek amacıyla verdikleri kıymetli evrak olan hisse senedi, ihraç edildiği şirketin senet üzerinde gösterilen oranda/payda türüne göre değişen biçimlerde mülkiyet haklarını sahibine/elinde tutana sağladığından Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk olduğuna kuşku bulunmamaktadır.
47. Bununla birlikte başvurucunun sahibi olduğu hisseler nedeniyle kullanabildiği mülkiyet hakkı hisse senetlerini satmak, temettüsünden ve değer artışından yararlanmak gibi sınırlı haklar sağladığı, hakim ve büyük ortaklar gibi Bankanın yönetim ve denetiminde söz sahibi olmadığı, genel kurulunda ise hissesi ile orantılı olarak oldukça sınırlı bir yetkisi bulunduğu açıktır. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında sahibi olduğu Banka hisse senetleriyle sınırlı olarak korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
48. Başvurucunun başvuru konusu somut davada mülkiyet hakkı kapsamında menfaati tespit edildikten sonra başvuru yollarının usulüne uygun olarak tüketilip tüketilmediğine karar verebilmek için mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hangi kamu gücü kullanımından kaynaklandığının tespiti gerekmektedir.
49. Başvurucu devir tarihi itibariyletoplam aktiflerinin 2.401 milyon TL, ödenmiş sermayesinin 205 milyon TL olan Bankanın yaklaşık 10.000 EURO değerinde hisse senedine sahip küçük ortağıdır. Başvurucunun küçük hissedarı olduğu Banka zararının özkaynaklarını aştığı, yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediği ve faaliyetlerinin devamının mali sistemin güven ve istikrarını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle BDDK'nın 6/12/2000 tarihli ve 123 sayılı kararıyla TMSF'ye devredilmiştir. Başvurucunun bu idari işlem nedeniyle uğradığı zararını tazmin amacıyla 2002 yılında açtığı dava bozma ve görevsizlik kararları sonucunda Ankara 3. İdare Mahkemesinde görülmeye başlanmış ve aynı Mahkemenin 29/12/2005 tarihli kararıyla ve TAKASBANK'ın üye ve ortaklara duyuru amacıyla hazırladığı 25/1/2001 günlü işlemle, hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba aktarılacağının duyurulduğu, TMSF'nin hesabına aktarılan hisse senetlerinin 23/5/2001 tarihinde fiziken TMSF yetkilerince teslim alındığının anlaşıldığını, bu durumda Bankanın hisse senetleri 31/1/2001 tarihinde TMSF hesabına aktarılırken İMKB'de senetlerin tahtası kapatıldığından, başvurucunun 31/1/2001 tarihi itibarıyla tüm işlemleri öğrendiğinin açık olduğu ve başvurucunun bu tarihten itibaren 60 gün içinde idareye başvurması veya dava açması gerektiği ve davanın süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karar derecattan geçerek kesinleşmiştir.
50. Bu süreç devam ederken Bankanın çoğunluk hissesini elinde bulunduranlarca BDDK'nın 6/12/2000 günlü ve 123 sayılı işlemine karşı Danıştay Onuncu Dairesinde açılan iptal davası bir bozmadan sonra 5/11/2004 tarihli kararla kabul edilerek idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Ayrıca TMSF tarafından gerçekleştirilen Bankanın satış işlemine karşı Ankara 10. İdare Mahkemesinde açılan iptal davası da 21/4/2004 tarihli kararla kabul edilmiş ve bahsedilen davalar onanarak kesinleşmiştir.
51. Bahsedilen iptal davaları sonrasında başvurucu Ankara 10. İdare Mahkemesinde 16/2/2007 tarihinde yine tam yargı davası açmış; Mahkeme 16/2/2010 tarihli kararıyla ve başvurucunun hisse senetlerinin mülkiyetini BDDK'nın 123 sayılı kararı ile değil, TMSF'nin 6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı sonucunda kaybettiği, dolayısıyla oluştuğu iddia edilen zararla BDDK'nın 123 sayılı kararı arasında nedensellik bağı bulunmadığı; Banka hâkim ortakları lehine kesinleşen yargı kararının yerine getirilmesinde hukuki fiili imkansızlık bulunduğu, zira Bankanın tüzel kişiliğinin artık bulunmadığı ve Banka hakkında el koyma ve devir işlemlerinden önceki hukuki durumun yeniden yaratılmasının mümkün olmadığı, gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.
52. Başvurucu açtığı her iki tam yargı davasını da BDDK'ya karşı Kurumun 6/12/2000 tarihli Bankayı TMSF'ye devreden işlemi nedeniyle menfaatinin zarar gördüğü iddiasıyla açmıştır. Bahsedilen idari işleme karşı 2002 yılında açtığı ilk dava, başvurucunun menfaatini etkileyen idari işlemin TMSF'nin Banka hisselerini sermayesi kadar karşılığı Bankaya ödeyerek devraldığı işlem olduğu, bu işlemin de Banka senetlerinin İMKB'de tahtasının kapatıldığı 31/1/2001 tarihinde öğrenildiğinin açık olduğu gerekçesiyle süre yönünden reddedilmiştir. Başvurucu ikinci davayı da yine BDDK'nın işlemi nedeniyle menfaatinin zarar gördüğü iddiasıyla 2007 yılında açmış, bu dava da menfaatini etkileyen idari işlemin BDDK'nın işlemi olmadığı, TMSF'nin işlemi olduğu, BDDK'nın dava konusu edilen işlemi ile oluştuğu iddia edilen zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığı, daha önce açtığı davanın süre yönünden reddedilerek kesinleştiği belirtilerek reddedilmiştir.
53. Başvurucu küçük hissedarı olduğu Bankanın BDDK tarafından yönetim ve denetiminin TMSF'ye devredilmesi işlemini mülkiyet hakkına yapılmış bir müdahale olarak kabul etmiş ve bu işlemin zararına sebep olduğunu iddia ederek BDDK'ya karşı dava açmıştır. BDDK 4389 sayılı mülga Kanunu’nun 14. maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden temettü hariç ortaklık hakları ile Bankanın yönetim ve denetimini TMSF'ye devretmiştir. Bahsedilen maddede de ifade edildiği gibi bu şekilde devredilen bankaların hissedarlarının temettü hakları devam etmektedir. Aynı şekilde borsada işlem gören hisseler de devir işlemi sonrasında alınıp satılmaya müsaittir. Küçük hissedar olarak başvurucunun sahip olduğu hisseleri nedeniyle mülkiyet hakkı kapsamında bu hisselerin temettüsünden ve alıp satmak yoluyla değer artışından yararlanması söz konusudur. Bunun dışında başvurucunun Bankanın yönetim ve denetiminde bir etkisi bulunmamaktadır. Bahsedildiği üzere BDDK'nin Bankanın yönetim ve denetimini TMSF'ye devretmesi ise ne temettü haklarını ne de hisselerin alınıp satılmasını engelleyen bir müdahale değildir. BDDK'nın bir bankanın yönetim ve denetimini TMSF'ye devretmesi Bankanın hakim ve büyük ortaklarının bu bankayı yönetme ve denetleme haklarını sonlandırdığından mülkiyet haklarını doğrudan etkilemekte, ancak yönetim ve denetimde söz sahibi olmayan, özellikle borsa aracılığı ile küçük miktarda hisse senedi sahibi olan küçük ortakları ise hisselerin değerinde meydana gelen değişim gibi dolaylı olarak etkilemektedir.
54. Başvurucunun sahibi olduğu hisseler nedeniyle mülkiyet hakkını doğrudan etkileyen müdahale ise somut başvuruya konu davalarda Mahkemelerce ifade edildiği gibi4389 sayılı mülga Kanun’un 14. maddesinin beşinci fıkrasına istinaden TMSF'nin 6/12/2000 tarihli ve 29 sayılı kararı ile de Bankanın hisse senetlerinin tamamını, Bankaya 275 milyon TL yaptığı ödeme karşılığı devralınması ile gerçekleşmiştir. Zira bu müdahale ile artık başvurucunun hisse senedi kalmamış, tümüyle hisse senedi ve buna bağlı mülkiyet hakları ortadan kalkmıştır. Bir diğer ifade ile TMSF'nin bedelini Banka zararı olarak Bankaya ödeyerek hisse senetlerini devralması ile hisse senetlerinin başvurucuya sağladığı tüm mülkiyet hakları TMSF'ye geçmiştir.
55. Bahsedilen işlem sonrasında TAKASBANK 25/1/2001 tarihli duyurusuyla Bankanın hisse senetlerinin 31/1/2001 tarihinde bulundukları alt hesaplardan çıkartılarak TMSF adına açılacak hesaba aktarılacağını duyurmuş ve 31/1/2001 tarihinde bahsedilen hisseler TMSF'nin hesabına aktarılarak İMKB'de Bankanın senet tahtası kapatılmıştır. Dolayısıyla başvurucu en azından 31/1/2001 tarihinde artık Bankanın borsada kayıtlı ve tedavül gören hisse senetlerinin TMSF'ye geçtiğini ve senetlerin sağladığı mülkiyet hakkının kendi elinden çıktığını bilebilecek durumdadır.
56. Bu durumda başvurucunun somut başvuruya konu Mahkeme kararlarında da ifade edildiği şekilde 31/1/2001 tarhinden sonra süresi içinde TMSF'ye veya idare mahkemelerine başvurarak idari işlemin iptali veya uğradığı kaybın telafisi için dava açması gerekmektedir. Başvurucu bunun yerine hisse senetlerinin elinden çıkmasının üzerinden oldukça uzun bir süre geçtikten sonra BDDK aleyhine iki farklı tam yargı davası açmış ve bu davalar süre aşımı ve iddia edilen zarar ile dava konusu idari işlem arasında nedensellik bağı bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu durumda başvurucunun başvuru yollarını süresinde ve usulüne uygun biçimde tükettiğinden bahsedilemez.
57. Aynı durumdaki başka bir ortak tarafından yapılan başvuruyu AİHM, Banka hâkim ortakları lehine verilen iptal kararı gereği başvuranlar için geçerli durumu eski hâle getirme hususunda gerekli adımların atılmadığı, yetkili ve yeterli bir hukuk yolunun kullanılması halinde aynı amaca sahip başka bir hukuk yolunun kullanılmasının zorunlu olmadığı gerekçesiyle kabul edilebilir bulmuş (Reisner/Türkiye, § 40, 41) ve esastan inceleyerek Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye (B. No: 6334/05, 23/10/2012) kararı doğrultusunda mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
58. AİHM'in bahsedilen kararında Banka hakim ortakları ile borsa aracılığı ile hisse senedi almış küçük ortakları hak ve menfaatleri arasında bir karşılaştırma yapılmaksızın hakim ortaklar lehine verilen iptal kararının küçük hissedarlar açısından da başvuru yollarının tüketilmesi için yeterli görüldüğü anlaşılmaktadır. Yukarıda izah edildiği gibi Banka hakim ortakları ile küçük hissedarlarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan ve Banka nedeniyle sahip oldukları mülkiyet hakları farklı olup, küçük hissedarlara sahip oldukları hisse senetleri nedeniyle sahibi oldukları mülkiyet hakları hisse senetlerinin değeri, senedin değer artışı ve temettüsünden yararlanamaile sınırlıdır. Somut olayda bu hakları doğrudan etkileyen ve bu haklara son veren işlemin TMSF'nin Bankaya yaptığı sermayesi karşılığı ödeme ile tüm hisse senetlerini devraldığı idari işlemdir. Bu durumda başvurunun TMSF'nin işlemine karşı süresinde ve usulüne uygun biçimde dava açarak başvuru yollarını tüketmesi ve sonrasında bireysel başvuru yapması gerektiği açıktır.
59. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.