TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURAK GÜNAY BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/6218)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 14/7/2015-29416
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Burak GÜNAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Hakan UYSAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hamiline çek
defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenlemek suçundan Alaplı
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında verilen idari para cezasına karşı
Alaplı Sulh Ceza Mahkemesine itirazda bulunduğunu, Mahkeme tarafından idari
yaptırım kararının kaldırılmasına karar verildiğini ancak, kendisini vekil ile
temsil ettirmesine rağmen vekâlet ücretine hükmedilmediğini ileri sürerek
Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/8/2013 tarihinde
Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 29/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm başkanı tarafından,
28/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 28/1/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiş olup tanınan ek süre
sonunda Bakanlık, görüşünü 24/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucu vekiline 7/4/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş olup, başvurucu vekili tarafından 20/4/2015 tarihinde Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında, Alaplı
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 27/2/2013 tarihli ve 2013/6 Kabahat Defteri
Numaralı karar tutanağı ile hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline
çek düzenlemek suçunu işlediğinden bahisle 300,00 TL idari para cezası
verilmiştir.
9. Başvurucu, vekili
aracılığıyla anılan idari yaptırım kararına karşı Alaplı Sulh Ceza Mahkemesine
itirazda bulunmuştur.
10. Başvurucunun itirazı üzerine
Alaplı Sulh Ceza Mahkemesi 8/7/2013 tarihli ve D.İş 2013/110 sayılı kararı ile "...söz konusu çekin hamiline düzenlenmediği,
Berberoğlu Yapı Malzemeleri Ticareti adına düzenlendiği anlaşıldığından hukuka aykırı olarak tesis
edildiği..." gerekçesiyle idari yaptırım kararının
kaldırılmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu, vekil ile temsil
edilmesine rağmen anılan kararda vekâlet ücretine ilişkin bir hükme yer
verilmemesi nedeniyle kanun yararına bozma yoluna da başvurmuş, Adalet Bakanlığı
11/10/2013 tarihli ve 94660652-105-67-8667-2013/15453/62918 sayılı kararıyla
şahsi hak bakımından kanun yararına bozma yoluna gidilmesinin mümkün
bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir.
12. Alaplı Sulh Ceza
Mahkemesinin kararı başvurucu vekiline 8/7/2013 tarihinde tefhim edilmiştir.
13. Başvurucu süresi içinde
6/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Yargılama
giderleri” kenar başlıklı 324. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
“Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık
ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi
amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan
ödemeler yargılama giderleridir.
Hüküm ve kararda
yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.”
15. 19/3/1969 tarihli ve 1136
sayılı Avukatlık Kanunu'nun “Vekâlet ücreti”
kenar başlıklı 164. maddesi şöyledir:
“Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan
meblâğı veya değeri ifade eder.
Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin
değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak
kararlaştırılabilir.
İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para
dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü
taşıyamaz.
Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti
kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir.(Değişik üçüncü ve dördüncü cümle:13/1/2004 –
5043/5 md.) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış
olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut
ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret
sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para
ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak
koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın
kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi
arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile
ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.
Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa
yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu
nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.”
16. 28/12/2013 tarihli ve 28865
sayılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Konu ve Kapsam” kenar başlıklı 1.
maddesinin 1. fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde, tüm hukuki yardımlarda, taraflar arasındaki
uyuşmazlığı sonlandıran
her türlü merci kararlarında ve ayrıca kanun gereği mahkemelerce karşı tarafa
yükletilmesi gereken avukatlık ücretinin tayin ve takdirinde, Avukatlık
Kanunu ve işbu tarife hükümleri uygulanır.”
17. 28/12/2013 tarihli ve 28865
sayılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Ceza davalarında ücret” kenar başlıklı 13.
maddesinin 6. fıkrası şöyledir:
“Ceza mahkemelerinde görülen tekzip, internet yayın
içeriğinden çıkarma,
idari para cezalarına itiraz gibi başvuruların kabulü veya
ilk derece mahkemesinin kararına yapılan itiraz üzerine,
ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması halinde işin duruşmasız veya duruşmalı oluşuna
göre İkinci
Kısım Birinci Bölüm 1. sıradaki iş için öngörüldüğü şekilde
avukatlık ücretine
hükmedilir. Ancak başvuruya konu idari para cezasının miktarı Tarifenin İkinci
Kısım Birinci Bölüm 1. sıradaki iş için öngörülen maktu ücretin
altında ise idari para cezası kadar avukatlık ücretine
hükmedilir.”
18. 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Masrafların ve
vekalet ücretinin ödenmesi” kenar başlıklı 31. maddesinin 2. fıkrası
şöyledir:
“Kanun yoluna başvuru dolayısıyla oluşan bütün masraflar ve
vekâlet ücreti, başvurusu veya savunması reddedilen tarafça ödenir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 10/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/8/2013 tarih ve 2013/6218
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, davayı
kazanmasına rağmen vekâlet ücretine hükmedilmediğini, ilgili Hâkim tarafından
şifahen "kabahatler kanununda vekâlet
ücretine ilişkin herhangi bir düzenleme olmadığından dolayı vekâlet ücreti
takdir etmediği ve etmeyeceği" şeklinde bir yanıt verildiğini,
mahkemenin kendisini vekil ile temsil ettiren kişi davayı kazandığı takdirde
lehine vekâlet ücretine hükmetmesi gerektiğini, ayrıca aynı mahkemenin geçmişte
yine Kabahatler Kanunu çerçevesinde vermiş olduğu kararlarda kendisini vekil
ile temsil ettiren taraf vekiline vekâlet ücreti takdir ettiğini belirterek,
Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesi ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve vekâlet ücreti
açısından yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucu, vekil ile temsil
edilmesine rağmen anılan kararda vekâlet ücretine ilişkin bir hükme yer
verilmemesi nedeniyle kanun yararına bozma yoluna da başvurmuştur. Bununla
birlikte, kanun yararına bozma yolu olağanüstü bir başvuru yolu olduğundan,
kural olarak tüketilmesi gerekli bir başvuru yolu olarak değerlendirilmemiştir
(Menduh Ataç, B. No: 2013/1751, 13/6/2013, § 16).
a. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası
22. Başvurucu, vekil ile temsil
edilmesine rağmen kazandığı davada lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini
ancak, anılan mahkemenin daha önceki yargılamalarında vekil ile temsil edilen
tarafın davayı kazanması halinde vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek,
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Bu nedenle,
bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit edilmesinde Anayasa ve
Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının
tespit edilmesi gerekir.
24. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.”
25. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,
cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya
toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere
herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.”
26. Yukarıda yer verilen
hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı
kapsamında incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
27. Bununla birlikte, bireysel
başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin
olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil
etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına
incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o
hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu
çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili
bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği
sonucuna ulaşılabilir (İhsan Asutay,
B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
28. Ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel
hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için
başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile
kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi
yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk,
cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu tarafından, Kabahatler Kanunu
çerçevesindeki benzer davalarda daha önce aynı mahkemece vekâlet ücretine
hükmedildiğinden bahisle kendisinin ayırımcılığa maruz kaldığı belirtilmiş
olmakla beraber, şahsına hangi temele dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına
ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış olduğu
anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Lehine Vekalet Ücreti Hükmedilmediği İddiası
29. Somut olayda, başvurucu sulh
ceza mahkemesi tarafından idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar
verildiğini ancak, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmesine rağmen
kararda vekâlet ücretine hükmedilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş olup, başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı anlaşıldığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir neden görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Başvurucu, vekil vasıtası
ile takip ettiği itiraz prosedüründe, talebinin kabul edilmesine rağmen Mahkeme
tarafından vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Bakanlık görüş yazısında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yerleşik içtihatlarına göre, yerel
mahkemeler tarafından yapılan maddi ve hukuki hataların, Sözleşme tarafından
güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlaline sebep olduğu kadarıyla
başvuruya konu edilebilir olduğu, Anayasa Mahkemesi kararlarında da kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurularda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça bireysel başvuru yolunda inceleneme yapılamayacağının
belirtildiği, anılan olayda da yasal düzenlemeler ile Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesi uyarınca başvurucunun kendisini vekil ile temsil ettirmesi durumunda,
itirazı yargı makamlarınca kabul edildiği takdirde lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesi gerektiği halde anılan davada sulh ceza mahkemesince vekâlet
ücretine hükmedilmemesinin keyfi uygulama mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesi
hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyan dilekçesinde, Bakanlık görüşünde belirtilen hususlara katılmakla
birlikte, Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun nedeninin yerel mahkemenin
esas hakkında verdiği kararın adil olup olmaması değil, davanın lehine
sonuçlanması ve duruşmalı yapılan dosyada kendisini vekil ile temsil
ettirmesine rağmen vekâlet ücretinin takdir edilmemesi olduğunu belirtmiştir.
33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir…
…
Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî
olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde,
resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek,”
35. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke
ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
36. Anayasa’nın 36. maddesinde
ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren,
bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da
aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri
önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil,
yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 40).
37. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
38. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir
hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Burak Günay, B. No: 2013/6217, 26/2/2015,
§ 38).
39. Somut olayda, Alaplı
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucuya verilen 300,00 TL idari para
cezasına karşı başvurucunun yaptığı itirazı inceleyen Alaplı Sulh Ceza
Mahkemesi, itirazı yerinde görerek idari yaptırım kararının kaldırılmasına
karar vermiştir. Ancak Mahkemece, başvurucu hakkındaki idari yaptırım kararının
hukuka aykırı olması nedeni ile kaldırılmasına, yargılama giderlerinin kamu
üzerinde bırakılmasına hükmedilmiş ise de vekâlet ücretine ilişkin herhangi bir
karar verilmemiştir.
40. 5271 sayılı Kanun’un 324.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre (bkz. § 14) vekâlet ücreti de yargılama
giderleri kapsamında bulunmaktadır. Bu maddenin gerekçesinde, “…soruşturma ve kovuşturma evrelerinde, kamu
davasının gerektirdiği yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesi ve
taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderlerini oluşturur. Avukatlara,
bilirkişi ve tanıklara verilen gündelik, yolluk ve ücretlerle keşif, muayene,
tahlil ve posta giderleri yanında harçlar, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine
göre taraflara ödenmesi gereken avukatlık ücretleri de yargılama giderlerine
dâhildir. Yargılama giderlerinin ve taraflardan birinin diğerine ödemesi
gereken paranın miktarını hâkim veya mahkeme başkanı belirler. Bunların hüküm,
karar ve ceza kararnamelerinde ayrıntıları ve dayanakları ile gösterilmesi,
kimlere yükletildiğinin de belirtilmesi gereklidir…” denilmek suretiyle vekil ile temsil durumunda vekâlet ücretinin
kimin üzerinde bırakılacağı hususunun hükümde açıkça ve ayrıntılı olarak
gösterileceği ifade edilmiştir.
41. Nitekim 5326 sayılı Kanun’un
31. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da (bkz. § 18) kararın hüküm kısmında
vekâlet ücretinin taraflardan kimin üzerinde bırakılacağının belirtilmesi
gerektiği hüküm altına alınmıştır.
42. Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 31/1/2012 tarihli ve
E.2011/258, K.2012/8 sayılı kararında; “…CMK'nın 324. maddesinde ise yargılama giderlerinin kapsamı
belirlenmiştir. Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri
ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla
Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler
yargılama gideridir. Bu hükme göre, vekâlet ücretinin de yargılama gideri
kapsamında bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır...” denilerek,
vekâlet ücretinin de yargılama giderleri kapsamında olduğunu vurgulanmıştır.
43. Yargıtay 11. Ceza Dairesince
de vekâlet ücretinin yargılama giderlerine dâhil olmasının en önemli
sonuçlarından biri olan, dava sonucunda vekâlet ücreti konusunda olumlu veya
olumsuz bir karar verilmesi gerektiği (17/6/2014 tarihli ve E.2014/11200,
K.2014/11835 sayılı karar) ve davada haklı çıkan ve kendisini vekil ile temsil
ettiren taraf lehine, vekâlet ücreti takdir edilmesinin zorunlu olduğu
(7/5/2014 tarihli ve E.2014/1888, K.2014/8783) belirtilerek, vekâlet ücretinin yargılama
giderlerinin bir parçası olduğu vurgulanmakta ve asil lehine hükmedilmesi
gereken bir hak olduğu istikrarlı biçimde ifade edilmektedir. Bu durumda 5271
sayılı Kanun ve yerleşik mahkeme içtihatlarına göre mahkemelerin yargılama
giderleri kapsamında hükmettikleri vekâlet ücretinin, taraflar lehine bir hak
ya da aleyhine bir yükümlülük doğurduğu anlaşılmaktadır (Burak Günay, § 43).
44. Yukarıda yer verilen
tespitler uyarınca, başvurucunun vekil ile temsil edildiği davayı kazanması
neticesinde lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin gerekliliğine ilişkin
birçok yasal düzenleme ve Yargıtay içtihadının mevcut olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla, anılan kanuni düzenlemeler ve içtihatlar karşısında başvurucunun
kendisi lehine vekâlet ücretine hükmedileceğini beklediğinin kabulü gerekir.
Ancak Alaplı Sulh Ceza Mahkemesince bu beklentinin karşılanmadığı
anlaşılmaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle, Mahkemenin,
kendisini vekil ile temsil ettiren başvurucu lehine vekâlet ücretine
hükmetmemesi yönündeki uygulaması, ilgili mevzuatın lafız ve amacına açıkça
aykırı olup, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu,
ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesini talep etmiş olup, herhangi bir
tazminat isteminde bulunmamıştır.
47. 6216 sayılı
Kanun’un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla,
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alının adil yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden
yargılama yapmak üzere kararın
bir örneğinin Alaplı Sulh Ceza
Mahkemesine gönderilmesine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığı’na başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.