TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
KASIM YILDIZHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6241)
Karar Tarihi: 16/9/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucular
1- Kasım YILDIZHAN
2- Sait YILDIZHAN
3- Behçet YILDIZHAN
Vekili
Av. Abdullah GÜZEL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz olması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/8/2013 tarihinde Ağrı Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına, dosyaların Bölümlere gönderilmesine karar verilmiştir. 2013/6241 numaralı başvuruya ilişkin olarak 23/1/2014 tarihinde İkinci Bölüm, 2013/6242 ve 2013/6243 numaralı başvurulara ilişkin olarak ise 23/1/2014 tarihinde Birinci Bölüm, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemelerinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
4. Adalet Bakanlığına (Bakanlık), başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin birer örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini 24/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 27/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 29/4/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
6. Yapılan incelemede, 2013/6242 ve 2013/6243 sayılı başvuruların konu bakımından niteliklerinin aynı bulunmaları nedeniyle 2013/6241 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 1/8/2008 tarihinde gözaltına alınmış, Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 3/8/2008 tarihli ve 2008/984 Değişik İş sayılı kararıyla tutuklanmışlardır.
9. Başvurucular hakkında, Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1/12/2008 tarihli ve E.2008/1820 sayılı, 19/8/2010 tarihli ve E.2009/1428 sayılı iddianamelerle kasten öldürme, 2/12/2008 tarihli ve E.2008/1829 sayılı iddianameyle de kasten yaralama ile 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçlarını işlediği iddiasıyla ayrı ayrı kamu davası açılmış, aralarında fiilî ve hukuki irtibat bulunması nedeniyle anılan dosyaların Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/298 sayılı dosyasında birleştirilmesine karar verilmiştir.
10. İddianamenin incelenmesinden, 1/8/2008 tarihinde iki köy arasında mera uyuşmazlığı nedeniyle meydana gelen olayda üç kişinin öldüğü, birden fazla kişinin yaralandığı, başvurucuların üç kişinin ölümünden dolayı cezalandırılmalarının talep edildiği, olay nedeniyle başvurucuların da yaralandığı ve şikâyetçi oldukları, başvurucularla birlikte sanık ve katılan sanık sıfatıyla toplam 19 kişi hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.
11. Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada ilk duruşma 1/9/2009 tarihinde yapılmış, 24/4/2012 tarihinde verilen hükme kadar ise elli kez duruşma yapılmıştır. Duruşma tutanaklarının incelenmesinden; tanıkların dinlenmesi, sanıkların savunmalarının alınması, hakkında yakalama kararı verilen sanığın yakalanmasının beklenmesi gibi nedenlerle duruşmaların ertelendiği tespit edilmiştir.
12. Ağrı Ağır Ceza Mahkemesi, 24/4/2012 tarihli ve E.2008/298, K.2012/104 sayılı kararı ile başvurucuların, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca işledikleri suçlardan dolayı ayrı ayrı toplam 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 86. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca işledikleri suçlardan dolayı aldıkları cezalar hakkında ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
13. Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 31/3/2014 tarihli ve E.2014/1102, K.2014/1986 sayılı kararı ile başvurucular hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, usule ilişkin eksiklikler nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
14. Bozma sonrası yargılama, Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/121 sayılı dosyasında görülmeye devam etmekte iken 9/5/2014 tarihinde yapılan incelemede azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle başvurucular tahliye edilmiştir.
15. Yargılama, Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin E:2014/121 sayılı dosyasında hâlen devam etmekte olup son duruşmanın yapıldığı 5/3/2015 tarihine kadar beş kez duruşma yapılmış ve dava 10/9/2015 tarihine ertelenmiştir.
16. Başvurucular 6/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),”
18. 5237 sayılı Kanun’un 81. maddesi şöyledir:
“(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
1V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 6/8/2013 tarihli ve 2013/6241 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20. Başvurucular, uzun bir süredir tutuklu olarak bulundurulduklarını, tutuklu bulundukları sürenin mevzuatın öngördüğü azami süreyi aştığını, tutukluluğunun devamına ilişkin verilen kararların matbu ve gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişler, tutukluluğunun sona erdirilmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvurucuların şikâyetinin özü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
22. Bakanlık görüşünde, tutukluluğun uzunluğuna ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir.
23. Başvurucular, Bakanlığın bu görüşüne katılmadıklarını belirtmişlerdir.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
25. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
26. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmemiş olması gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
27. Kişi serbest bırakılmadan ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişi “suç isnadına bağlı olarak” tutulma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir (Korcan Pulatsü, § 33).
28. Somut olayda başvurucuların, isnat edilen suçlar nedeniyle tutuklu olarak devam eden yargılamada Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin, 24/4/2012 tarihli ve E.2012/104 sayılı kararıyla ayrı ayrı 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Dolayısıyla mahkûmiyet kararının açıklandığı 24/4/2012 tarihinde başvurucuların tutukluluk hâlleri sona ermiştir.
29. Başvurucuların bireysel başvuruya konu ettikleri Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin 24/4/2012 tarihli ve E.2012/104 sayılı hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamına ilişkin nihai kararı, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden öncesine aittir.
30. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
31. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucular, beş yılı aşkın bir süreden beri tutuklu olarak yargılanmakta olduklarını, bu nedenle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
33. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
35. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
36. Başvuru konusu olayda, başvurucular 1/8/2008 tarihinde Ağrı ilinde meydana gelen karşılıklı silahla kasten yaralama suçları kapsamında gözaltına alınmış, 3/8/2008 tarihinde tutuklanmışlardır. Haklarında adam öldürme, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından adli soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular hakkında isnat olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da ve 6136 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucular hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın, Anayasa’nın 36. maddesinin sağladığı güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).
37. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih, başvurucuların bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındıkları ve böylece isnattan haberdar oldukları anlaşılan 1/8/2008 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E., § 34). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, yargılama devam ettiğinden, inceleme tarihi olan 16/9/2015 tarihidir.
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucuların gözaltına alındığı 1/8/2008 tarihi ile Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin 24/4/2012 tarihli kararı arasında 3 yıl 8 ay 23 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir. Başvurucuların yargılandığı davada, Mahkemece başvurucuların savunmaları 16/1/2009 tarihli celsede alınmıştır. Yargılama, ilk derece mahkemesince bozmadan önce toplam elli celsede tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 1 yıl 11 ay 9 gün sürmüştür. Son duruşma tarihinin 10/9/2015 olduğu dikkate alındığında bozma sonrası yargılama süresi ise 1 yıl 4 ay 9 gündür. Yargılama hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde devam etmektedir.
39. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
40. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, ayrıca başvurucuların tutuklu olduğu ve söz konusu yargılamanın yaklaşık 7 yıl 1 aydır devam ettiği dikkate alındığında yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
42. Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle ayrı ayrı 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin olarak yaklaşık 7 yıl 1 aydır devam eden yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yatırılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harcın ayrı ayrı, 1.500 TL vekâlet ücretinin ise müştereken başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık 7 yıl 1 aydır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı net 5.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yatırılan 198,35 TL harcın ayrı ayrı, 1.500 TL vekâlet ücretinin ise müştereken başvuruculara ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların, Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine
16/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.