TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KASIM YILDIZHAN VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6241)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Üyeler
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucular
|
:
|
1-
Kasım YILDIZHAN
|
|
|
2-
Sait YILDIZHAN
|
|
|
3-
Behçet YILDIZHAN
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdullah GÜZEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz
olması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. ve
36. maddelerinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/8/2013 tarihinde Ağrı Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler
tarafından yapılmasına, dosyaların Bölümlere gönderilmesine karar verilmiştir.
2013/6241 numaralı başvuruya ilişkin olarak 23/1/2014 tarihinde İkinci Bölüm,
2013/6242 ve 2013/6243 numaralı başvurulara ilişkin olarak ise 23/1/2014
tarihinde Birinci Bölüm, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki
incelemelerinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
4. Adalet Bakanlığına (Bakanlık), başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş, başvuru belgelerinin birer örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlık, görüşlerini 24/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 27/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı 29/4/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
6. Yapılan incelemede, 2013/6242 ve 2013/6243 sayılı başvuruların
konu bakımından niteliklerinin aynı bulunmaları nedeniyle 2013/6241 sayılı başvuru
ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında 1/8/2008 tarihinde gözaltına alınmış, Ağrı Sulh Ceza
Mahkemesinin 3/8/2008 tarihli ve 2008/984 Değişik İş sayılı kararıyla
tutuklanmışlardır.
9. Başvurucular hakkında, Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca
hazırlanan 1/12/2008 tarihli ve E.2008/1820 sayılı, 19/8/2010 tarihli ve
E.2009/1428 sayılı iddianamelerle kasten öldürme, 2/12/2008 tarihli ve
E.2008/1829 sayılı iddianameyle de kasten yaralama ile 10/7/1953 tarihli ve
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a
muhalefet suçlarını işlediği iddiasıyla ayrı ayrı kamu davası açılmış,
aralarında fiilî ve hukuki irtibat bulunması nedeniyle anılan dosyaların Ağrı
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/298 sayılı dosyasında birleştirilmesine karar
verilmiştir.
10. İddianamenin incelenmesinden, 1/8/2008 tarihinde iki köy
arasında mera uyuşmazlığı nedeniyle meydana gelen olayda üç kişinin öldüğü,
birden fazla kişinin yaralandığı, başvurucuların üç kişinin ölümünden dolayı
cezalandırılmalarının talep edildiği, olay nedeniyle başvurucuların da
yaralandığı ve şikâyetçi oldukları, başvurucularla birlikte sanık ve katılan
sanık sıfatıyla toplam 19 kişi hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.
11. Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada ilk duruşma 1/9/2009
tarihinde yapılmış, 24/4/2012 tarihinde verilen hükme kadar ise elli kez
duruşma yapılmıştır. Duruşma tutanaklarının incelenmesinden; tanıkların
dinlenmesi, sanıkların savunmalarının alınması, hakkında yakalama kararı
verilen sanığın yakalanmasının beklenmesi gibi nedenlerle duruşmaların
ertelendiği tespit edilmiştir.
12. Ağrı Ağır Ceza Mahkemesi, 24/4/2012 tarihli ve E.2008/298,
K.2012/104 sayılı kararı ile başvurucuların, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca işledikleri
suçlardan dolayı ayrı ayrı toplam 16 yıl 8 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 86. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
uyarınca işledikleri suçlardan dolayı aldıkları cezalar hakkında ise hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ve tutukluluk hâllerinin devamına karar
vermiştir.
13. Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
31/3/2014 tarihli ve E.2014/1102, K.2014/1986 sayılı kararı ile başvurucular
hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, usule ilişkin eksiklikler nedeniyle bozulmasına
karar verilmiştir.
14. Bozma sonrası yargılama, Ağrı
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/121 sayılı dosyasında görülmeye devam etmekte iken
9/5/2014 tarihinde yapılan incelemede azami tutukluluk süresinin dolması
nedeniyle başvurucular tahliye edilmiştir.
15. Yargılama, Ağrı Ağır Ceza
Mahkemesinin E:2014/121 sayılı dosyasında hâlen devam etmekte olup son
duruşmanın yapıldığı 5/3/2015 tarihine kadar beş kez duruşma yapılmış ve dava
10/9/2015 tarihine ertelenmiştir.
16. Başvurucular 6/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82,
83),”
18. 5237 sayılı Kanun’un 81. maddesi
şöyledir:
“(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası
ile cezalandırılır.”
1V.
İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 6/8/2013 tarihli ve 2013/6241 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, uzun bir süredir tutuklu olarak
bulundurulduklarını, tutuklu bulundukları sürenin mevzuatın öngördüğü azami
süreyi aştığını, tutukluluğunun devamına ilişkin verilen kararların matbu ve
gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek
Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişler,
tutukluluğunun sona erdirilmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvurucuların şikâyetinin özü,
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ve makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların şikâyetlerinin
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrası
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
22. Bakanlık görüşünde,
tutukluluğun uzunluğuna ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir.
23. Başvurucular, Bakanlığın bu
görüşüne katılmadıklarını belirtmişlerdir.
24. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
25. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman
bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu
düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları
da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
26. Başvurunun kabul
edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya
kararların 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmemiş olması gerekmektedir. Nihai
işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği
takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 32).
27. Kişi serbest bırakılmadan
ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişi “suç isnadına bağlı olarak” tutulma kapsamından çıkmaktadır.
Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun
sübuta erdiği kabul edilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç
şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir
(Korcan Pulatsü, § 33).
28. Somut olayda başvurucuların, isnat edilen suçlar nedeniyle tutuklu
olarak devam eden yargılamada Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin, 24/4/2012 tarihli ve
E.2012/104 sayılı kararıyla ayrı ayrı 16 yıl 8 ay hapis cezası ile
cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Dolayısıyla mahkûmiyet kararının
açıklandığı 24/4/2012 tarihinde başvurucuların tutukluluk hâlleri sona ermiştir.
29. Başvurucuların bireysel başvuruya konu ettikleri Ağrı Ağır Ceza
Mahkemesinin 24/4/2012 tarihli ve E.2012/104 sayılı hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamına ilişkin nihai kararı, Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden öncesine aittir.
30. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
31. Başvurucuların yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan
yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
32. Başvurucular, beş yılı aşkın
bir süreden beri tutuklu olarak yargılanmakta olduklarını, bu nedenle makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
33. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın
141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği
açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
35. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul
sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç
işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai
alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde;
iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek
niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
36. Başvuru konusu olayda,
başvurucular 1/8/2008 tarihinde
Ağrı ilinde meydana gelen karşılıklı silahla kasten yaralama suçları kapsamında
gözaltına alınmış, 3/8/2008 tarihinde tutuklanmışlardır. Haklarında adam
öldürme, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından adli
soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular hakkında isnat olunan bu suçlar 5237
sayılı Kanun’da ve 6136 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekilde
tanımlanmıştır. Bu çerçevede
başvurucular hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın, Anayasa’nın 36.
maddesinin sağladığı güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır
(B.E., § 32).
37. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucuların bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındıkları ve
böylece isnattan haberdar oldukları anlaşılan
1/8/2008 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam
eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da
yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş
anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E., § 34). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihi, yargılama devam ettiğinden, inceleme tarihi olan
16/9/2015 tarihidir.
38. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucuların
gözaltına alındığı 1/8/2008 tarihi ile Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin 24/4/2012
tarihli kararı arasında 3 yıl 8 ay 23 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir.
Başvurucuların yargılandığı davada, Mahkemece başvurucuların savunmaları
16/1/2009 tarihli celsede alınmıştır. Yargılama, ilk derece mahkemesince
bozmadan önce toplam elli celsede tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz)
aşaması ise 1 yıl 11 ay 9 gün sürmüştür. Son duruşma tarihinin 10/9/2015 olduğu
dikkate alındığında bozma sonrası yargılama süresi ise 1 yıl 4 ay 9 gündür.
Yargılama hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde devam etmektedir.
39. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E.,
§§ 23-44).
40. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte,
davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, ayrıca başvurucuların tutuklu
olduğu ve söz konusu yargılamanın yaklaşık 7 yıl 1 aydır devam ettiği dikkate alındığında yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
42. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle ayrı
ayrı 50.000 TL maddi, 50.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucuların tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin olarak yaklaşık 7 yıl 1 aydır devam eden yargılama süresi
nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında her bir başvurucuya
ayrı ayrı net 5.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucular tarafından ayrı
ayrı yatırılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harcın
ayrı ayrı, 1.500 TL vekâlet ücretinin ise müştereken başvuruculara ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
47. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık 7 yıl 1 aydır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının “zaman bakımından yetkisizlik”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı net 5.000
TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yatırılan 198,35 TL harcın
ayrı ayrı, 1.500 TL vekâlet ücretinin ise müştereken başvuruculara ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların, Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine
16/9/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.