TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ANADOLU DENİZ İNŞAAT KIZAKLARI SANAYİ VE TİCARET A. Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6249)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Anadolu Deniz İnşaat Kızakları Sanayi
ve Ticaret A. Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Sibel AKTAŞLI TOPRAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yapımı devam eden yatın, alıcısının borçları
nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından haczedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının,bu
olaya ilişkin davada mevzuat hükümlerinin hatalı uygulanması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/8/2013 tarihinde Anadolu 24. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/06/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/8/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ile A. Ltd. Şti. arasında imzalanan sözleşme ile
başvurucu Şirkete ait tersanede 29 metrelik ticari lüks yatın inşası ve
3.000.000 USD bedelle A. Ltd. Şti.ne satılması
kararlaştırılmış, belirlenen bedelin tamamının ödenmemesi nedeniyle söz konusu
yat A. Ltd. Şti.ne teslim edilmemiştir.
8. TMSF, 18/4/2005 tarihli haciz varakası ile bahsedilen yatı,
Denizcilik Müsteşarlığının talimatı ile muhafaza altında tutulduğu ve
başvurucunun da ortağı olduğu Gemi İnşa Sanayicileri Birliği Tuzla Tersaneler
bölgesinde bulunan rıhtımda bağlı iken 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine dayanarak başvurucunun
yokluğunda haczetmiştir.
9. Başvurucu; haciz işlemi üzerine 20/10/2005 tarihinde Tuzla
Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak mülkiyeti kendine ait olan teknenin A. Ltd.
Şti. yetkilisi O.A.ya ait olduğundan bahisle TMSF
tarafından 12/12/2003 tarihli ve 5020 sayılı Kanun'a dayanılarak 6183 sayılı
Kanun'a göre haczedildiğini, 28/10/2005 tarihinde yapılacak olan açık artırma
ile satışa çıkarıldığını haricen öğrendiğini, satışa konu yatın bedeli tamamen
ödenmediğinden mülkiyetinin O.A.ya ait olmadığını ve
tamamen hukuka aykırı olarak haczedildiğini, satışı hâlinde telafisi imkânsız
zararlar ortaya çıkacağını, ayrıca A. Ltd. Şti.nin
muvazaalı işlemleri ile söz konusu yatın daha önce iki kez haczedildiğini, ilk
muvazaalı hacze ilişkin açılan istihkak davasının sulh olma sebebi ile takipten
feragat edilerek konusuz kaldığını, ikinci muvazaalı hacze ilişkin açtığı istihkak
davasında ise Kadıköy 2. İcra Mahkemesinin 28/2/2005 tarihli kararı ile davanın
kabulüne ve yatın maliki olduğunun tespitine karar verildiğini, kararın temyiz
incelemesinde olduğunu, bu dava devam ederken yatın yasal olmayan yollardan
yurt dışına çıkarılmaya çalışıldığını ve Hazine Müsteşarlığı ile Denizcilik
Müsteşarlığına başvurularda bulunduğunu, hâl böyle iken yatın bu defa TMSF
tarafından haczedilip satışa çıkarıldığını ve bu haciz işleminden haberdar
edilmediğini belirterek tedbir için teminatsız olarak satışın durdurulmasını,
bilahare yapılacak yargılama sonucunda söz konusu yatın mülkiyetinin kendisine
ait olduğunun tespit edilmesini, yat üzerindeki haczin fekkine karar
verilmesini ve esas hakkında dava açmak için süre verilmesini istemiştir.
10. Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi, 26/10/2005 tarihli kararı ile
TMSF tarafından satışa çıkarılan yatın mülkiyetinin ihtilaflı olduğu ve satışı
hâlinde telafisi imkânsız zararların doğabileceği kanaatine vararak satışın
18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 101
ve devamı maddeleri gereğince açılacak davanın sonucuna kadar durdurulmasına
karar vermiştir.
11. Söz konusu karara karşı TMSF tarafından itiraz edilmiş,
Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi 24/11/2005 tarihli kararı ile itirazı
reddetmiştir.
12. Başvurucu; ardından 7/11/2005 tarihinde Tuzla Asliye Hukuk
Mahkemesinde istihkak davası açmış, söz konusu yatla ilgili verilen satışın
durdurulması ile ilgili kararın dava sonuna kadar devamına ve takibin tedbiren tehirine, yatın kendine ait olduğunun tespiti ile
istihkak iddialarının kabulüne, hukuka aykırı haczin fekkine karar verilmesini,
haksız yere dava açılmasına sebep olan idare aleyhine diğer tüm tazminat
talepleri saklı kalmak kaydıyla yatın değerinin %10'u tutarında tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
13. Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi, 10/11/2006 tarihli ve
E.2005/930, K.2006/950 sayılı kararı ile Kadıköy 2. İcra Mahkemesinin yukarıda
bahsedilen 28/2/2005 tarihli kararında başvurucunun uyuşmazlık konusu yatın
maliki olduğunun tespit edildiğinin ve bu kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesince
30/1/2006 tarihinde onanarak kesinleştiğinin anlaşıldığını, ilgili dosyada
bulunan bilirkişi raporu ve hukuki görüşte de yatın mülkiyetinin başvurucuda
kaldığının görüldüğünü belirterek davanın kabulüne hükmetmiştir.
14. İlk Derece Mahkemesi kararı, temyiz üzerine Yargıtay 15.
Hukuk Dairesinin 1/4/2008 tarihli ve E.2007/7845, K.2008/2052 sayılı ilamı ile
bozulmuştur. Karar gerekçesi şöyledir:
"... Bir kamu alacağının tahsili için
borçlu hakkında 6183 sayılı yasaya göre takip sırasında üçüncü kişi elinde
bulunan bir mal haczedilmiş olabilir. Malı elinde bulunduran 3. kişi o mal
üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı iddiasında bulunursa keyfiyet haczi yapan
memur tarafından haciz zaptına geçirilir (6183 sayılı yasa md.
67/1). Ancak haciz sırasında sessiz kalan veya haciz yokluğunda yapılan 3.
kişi, haczi yapan tahsil dairesine yedi gün içinde dilekçe ile başvurarak
istihkak iddiasında bulunabilir. Üçüncü kişi haczedilen mal hakkında istihkak
iddiasında bulunursa, mülkiyet karinesi haczedilen malın zilyedi olan üçüncü
kişi yararına olduğundan, bu mal hakkında takip durur. Bu durumda 67/1. maddesi
uyarınca keyfiyet alacaklı amme idaresine bildirilir. Alacaklı amme idaresi
bildirim tarihinden itibaren 15 gün içinde dava açmadığı takdirde istihkak
iddiasını kabul etmiş sayılır.Malıelinde
bulunduran (zilyet) üçüncü kişi mülkiyet karinesinden yararlandığından, dava
açma külfeti alacaklı amme idaresine yüklenmiştir. Ancak davanın 3. kişi
tarafından açılmasını yasaklayan bir yasa hükmü bulunmadığından 3. kişi de
istihkak iddiası ile dava açılabilir. Kuşkusuz buradan yasada kabul edilen
sürelere uyulması zorunludur.
Somut olayda, dava konusu mal bu davanın davacısı olan 3. kişi elinde
haczedilmiştir. Haciz sırasında 3. kişinin hazır bulunup bulunmadığı haciz
zaptına yazılmadığı gibi, zabıtta istihkak iddiası ile ilgili bir kayıt da
bulunmamaktadır. Bu nedenle haczin 3. kişinin yokluğunda yapıldığının kabulü
gerekir. Davacı, istihkak iddiası ile ilgili temyize konu eldeki davadan önce,
haczedilen malın satışının tedbir yoluyla durdurulması istemli Tuzla Asliye
Hukuk Mahkemesi’nin 2005/175 Değişik iş sayılı davasını 20.10.2005 tarihinde
açmıştır. Dolayısıyla anılan malın kendi elinde iken haczedildiğini en geç bu
tarihte öğrenmiş olduğunun kabulü gerekir. Bu tarihten başlayarak 7 gün
içerisinde üçüncü kişinin ya istihkak iddiasında bulunması ya da aynı süre
içerisinde ait olduğu mahkemede istihkak davası açması zorunludur. Belirtilen
sürede istihkak iddiasında bulunmayan üçüncü kişi aynı takipte bir daha böyle
bir iddiada bulunamaz. Üçüncü kişi istihkak iddiası ile açmış olduğu bu davayı
7 günlük süreden sonra 07.11.2005 tarihinde açmış olup, davadan önce istihkak
iddiasında bulunulduğuna dair dosyada herhangi bir bilgi veya belge
bulunmamaktadır.
O halde mahkemece istihkak iddiasının
süresinde yapılmamış olması ve aynı sürede davanın açılmamış bulunması
nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle davanın
kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamıştır. ..."
15. Karar düzeltme istemi de 26/1/2009 tarihli ve E.2008/5215,
K.2009/366 sayılı ilamla reddedilmiştir.
16. Bozma ilamı üzerine Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi, 11/6/2009
tarihli ve E.2009/240, K.2009/646 sayılı kararında "... davacının bu davasında süre şartı olmadığı ve Yargıtay
ilamında ise, borçlu elinde haczedilen mallara karşı istihkak iddiaları için
konulan 7 günlük sürenin olayımıza yanlışlıkla uygulandığı, davacının zarar
görmesi sebebi ile %10 tazminat talebinin haklı olduğu ve bütün bu sebeplerle
Yargıtay bozma ilamının usul ve yasaya aykırı olduğu"gerekçesiyle direnme kararı
vermiştir.
17. Direnme kararı
üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş; Kurul, 11/11/2009
tarihli ve E.2009/15-462, K.2009/509 sayılı ilamı ile "Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına,
dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere
göre,Hukuk Genel Kurulu’nca
da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırıdır. ..." gerekçesine dayanarak direnme
kararının bozulmasına hükmetmiştir.
18. Bozma ilamı üzerine
karar düzeltme talebinde bulunulmuş; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2/6/2010
tarihli ve E.2010/15-278, K.2010/299 sayılı ilamı ile karar düzeltme istemini
reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"... 3-İşin Esası Yönünden Yapılan
incelemede;
Her ne kadar karar düzeltme istemine konu
Hukuk Genel Kurulu Kararında,Özel Dairenin bozma
kararında kabul edilen maddi olgu aynen benimsenerek, davaya konu malın 3. kişi
elinde haczedildiği kabul edilip, 6183 sayılı Kanunun 67. maddesinin
uygulanması benimsenmiş ise de; karar düzeltme aşamasında yeniden yapılan
incelemede, yukarıda da izah edildiği üzere Özel Dairece kabul edilip, Genel
Kurulca da benimsenen olguda maddi hata yapıldığı, aslında malın borçlu elinde
iken haczedildiği anlaşılmakla, somut olaya 6183 sayılı Kanunun 66. maddesinin uygulanması
gerektiği sonucuna varılmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü
Hakkında Kanunun 66. maddesinin, borçlunun elinde haczedilen malın üçüncü
kişiye ait olduğu veya üzerinde üçüncü şahsın rehin hakkının olduğu iddiasında
bulunması veya üçüncü şahıs haczedilen mal üzerinde mülkiyet veya rehin
iddiasında bulunması durumunda, üçüncü şahsın 7 gün içinde mahkemede dava
açması gerektiği, dava açmadığı takdirde iddiasından vazgeçmiş sayılacağı hüküm
altına alınmıştır.
Somut olayda, davacı, istihkak iddiası ile
ilgili eldeki davadan önce, Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/175 Değişik
İş sayılı dosyasında verdiği 20.10.2005 tarihli dilekçesiyle haczedilen malın
satışının tedbir yoluyla durdurulmasını istemiştir. Öyle ise davacının anılan malın
borçlu elinde iken haczedildiğini en geç bu tarihte öğrenmiş olduğunun kabulü
gerekir. Bu tarihten başlayarak 7 gün içerisinde davacı üçüncü kişinin ya
istihkak iddiasında bulunması ya da aynı süre içerisinde ait olduğu mahkemede
istihkak davası açması zorunludur. Belirtilen sürede istihkak iddiasında
bulunmayan davacı üçüncü kişi aynı takipte bir daha böyle bir iddiada
bulunamaz.
Davacı üçüncü kişinin, istihkak iddiası ile
açmış olduğu bu davayı, 7 günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra, 07.11.2005
tarihinde açtığı anlaşılmış olup; davadan önce istihkak iddiasında
bulunulduğuna dair dosyada herhangi bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır.
Bu durum karşısında, istihkak iddiasının
süresinde yapılmamış olması ve aynı sürede davanın açılmamış bulunması
nedeniyle mahkemenin davayı reddetmesi gereğine işaret eden bozma kararı sonucu
itibariyle doğrudur.
Bozma ilamındaki maddi hataya tespitlerin
varlığı kabul edilmiş ve maddi hatanın düzeltilmesi yoluna gidilmişse de, maddi hatanın varılacak sonuca etkili olmaması ve bozma
ilamının sonucu itibariyle doğru olması ..."
19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamı üzerine Tuzla
Asliye Hukuk Mahkemesi 21/10/2010 tarihli ve E.2010/506, K.2010/716 sayılı
kararı ile Hukuk Genel Kurulu kararları bağlayıcı olduğundan davanın reddine
hükmetmiştir.
20. Temyiz üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 12/6/2012 tarihli
ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını vekâlet ücreti yönünden hatalı hüküm
kurulması sebebiyle düzelterek onamış; karar düzeltme istemini de 2/5/2013 tarihli
ve E.2012/13515, K.2013/6102 sayılı ilamı ile reddetmiştir.
21. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya
11/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 12/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23. 6183 sayılı
Kanun’un 66. maddesi şöyledir:
"Borçlu, elinde bulunan
bir malı üçüncü şahsın mülkü veya rehni olarak
gösterdiği yahut üçüncü bir şahıs tarafından o mal üzerinde mülkiyet veya rehin
hakkı iddia edildiği takdirde, haczi yapan memur bunu haciz zaptına geçirir.
Keyfiyet, iddia borçlu tarafından yapılmışsa üçüncü şahsa, üçüncü şahıs
tarafından yapılmışsa borçluya bildirilir.
Tahsil
dairesi, haciz zaptını aldığı tarihten itibaren 7 gün içinde iddiayı
reddetmediği takdirde istihkak iddiasını kabul etmiş sayılır. Üçüncü şahıs,
tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde itiraz etmediği takdirde istihkak
iddiası dinlenmez.
İstihkak
iddiası tahsil dairesince kabul edilmez veya borçlu tarafından istihkak
iddiasına itiraz edilirse, 7 gün içinde mahkemeye müracaat etmesi lüzumu tahsil
dairesince üçüncü şahsa bildirilir. Müddetinde dava açılmadığı takdirde
istihkak iddiasından vazgeçilmiş sayılır."
24. 6183 sayılı
Kanun’un 67. maddesi şöyledir:
"Haczedilen mal borçlunun elinde olmayıp da, o mal üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı iddia eden
üçüncü bir şahıs elinde ise keyfiyet, haczi yapan memur tarafından haciz
zaptına geçirilir. Malın borçluya ait olduğu iddiasında bulunan tahsil dairesi
keyfiyeti alacaklı amme idaresine bildirir. Alacaklı amme idaresi bildirme
tarihinden itibaren 15 gün içinde dava açmadığı takdirde istihkak iddiası kabul
edilmiş sayılır.
Borçlu
ile birlikte ikamet etmekte olan şahıslar tarafından istihkak iddiasında
bulunulduğu takdirde mal borçlunun elinde sayılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; A. Ltd. Şti. ile yaptıkları sözleşme uyarınca
inşa edeceği yat karşılığında 3.000.000 USD alım bedelinin tamamının ödenmesi
koşulu ile yatın A. Ltd. Şti.ne satılmasının
kararlaştırıldığını, sözleşmenin açıkça mülkiyeti muhafaza kaydı içerdiğini,
ancak söz konusu Şirketin bedelin tamamını ödeyemediğini, buna rağmen yatı
sahiplenmek amacı ile muvazaalı icra işlemleri başlattığını, bu işlemlere karşı
açtığı davalarda yatın mülkiyetinin kendisine ait olduğunun kesinleşen kararlar
ile ortaya konulduğunu, ancak bu defa yatın TMSF tarafından kendisiyle ilgili
olmayan başka bir borç nedeniyle 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre yokluğunda
ve hukuken geçersiz ve dayanaksız olarak haczedildiğini, haciz işlemi üzerine
haczin fekki ve mülkiyetin tespiti istemli açtığı davada yanlış yasa
hükümlerinin olaya uygulandığını, yargılama sürecinde yatın çürümeye terk
edildiğini, Yargıtayın yanlış ve hatalı yorumları
sonucu, açtığı davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedildiğini belirterek
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
ihlallerin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini, mümkün
olmaz ise tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Başvurucunun kendisine ait olduğunu iddia ettiği yatla
ilgili 6183 sayılı Kanun'a istinaden yapılan haciz işlemi aleyhine istihkak
iddiasıyla açtığı dava, süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ve
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2/5/2013 tarihli kararıyla kesinleşmiştir. Bu
durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyetinin esastan
incelenebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkına yönelik olarak başvuru
yollarının usulüne uygun biçimde tüketilip tüketilmediğinin incelenmesi
gerekmektedir. Başvurucunun somut başvuru konusu olayda 6183 sayılı Kanun'un
66. maddesi yerine 67. maddesine göre hüküm kurulması gerektiği yönündeki
iddiası ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkı Yönünden
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır.
31. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun, Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No:2012/403, 26/3/2013, § 17).
32. 6183 sayılı Kanun'un 66. maddesinde üçüncü şahsın haczedilen
mal üzerinde mülkiyet veya rehin iddiasında bulunması durumunda üçüncü şahsın
yedi gün içinde mahkemede dava açması gerektiği, dava açmadığı takdirde
iddiasından vazgeçmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Somut başvuruya konu
davada Mahkeme; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından sonra 21/10/2010 tarihli
kararıyla başvurucunun, 20/10/2005 tarihli dilekçesiyle, haczedilen malın
satışının tedbir yoluyla durdurulmasını istediğini dolayısıyla malın
haczedildiğini en geç bu tarihte öğrenmiş olduğunun kabulünün gerektiğini, bu
tarihten başlayarak yedi gün içinde istihkak davası açmasının zorunlu olduğunu
ancak istihkak davasını yedi günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra 7/11/2005
tarihinde açtığının anlaşıldığını belirterek davanın süresinde açılmaması
nedeniyle reddine karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.
33. Ayrıca başvurucu, sahibi olduğunu iddia ettiği malının
yapılan haciz işlemi nedeniyle değerinin düştüğü iddiasıyla bireysel başvuru
kapsamında tazminat talep etse de ilerleyen süreçte tazminat davası açtığına
dair bir belge sunmamıştır.
34. Bu durumda başvurucunun kendisine ait olduğunu iddia ettiği
haczedilen mala ilişkin olarak istihkak davasını yetkili bir mahkeme önünde
esastan inceletemediği, tazminata ilişkin ise bir davayı başvuru konusu
etmediği anlaşıldığından somut başvuruda başvuru yollarının usulüne uygun
olarak tüketildiğinin kabul edilmesi mümkün değildir.
35. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu işleme karşı kanunda
öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı usulüne uygun olarak tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
36. Başvurucu;
açtığı davada yanlış yasa hükümlerinin olaya uygulandığını, Yargıtayın
yanlış ve hatalı yorumları sonucu açtığı davanın hak düşürücü süre nedeniyle
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
37. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
38. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
39. Somut başvuruya konu davada Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
bozma ilamı üzerine Mahkeme nihai olarak 21/10/2010 tarihli kararıyla
Denizcilik Müsteşarlığının talimatı ile muhafaza altında tutulan mala yönelik
TMSF tarafından 18/4/2005 tarihli haciz varakası ile yapılan haciz işleminin,
6183 sayılı Kanun'un 66. maddesinde tanımlanan durumda yapılmış olduğunu kabul
ederek haciz işleminden itibaren yedi gün içinde yapılmayan istihkak talebini
reddetmiştir. Bu karar derecattan geçerek
kesinleşmiştir. Başvurucu ise bahsedilen Kanun'un 67. maddesine göre yapılmış
bir haciz işlemi olduğunu ileri sürerek davanın zamanında açıldığını iddia
etmektedir.
40. Bu durumda başvurucunun iddiasının özünün, Derece
Mahkemelerince dava konusu uyuşmazlığa ilişkin davada uygulanacak Kanun
maddesinin tespitinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
41. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 33. maddesi gereği hukukun uygulanması ve yorumlanması hâkimin resen
gözeteceği bir husustur. Somut davanın koşullarının 6183 sayılı Kanun'un hangi
maddesine uygun bir işlem olduğunun tespiti, bir diğer ifadeyle davanın
nitelendirilmesi derece mahkemelerinin takdir yetkisi içinde olup nitelemeye
ilişkin bu kararlarda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
bulunmadıkça bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesinin bu takdire
müdahalesi söz konusu olamaz.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermediği anlaşıldığından bu şikâyetin diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.