TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ SERDAR UĞURLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6330)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Serdar UĞURLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Özgür YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
6/9/2004 tarihinde Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı tazminat
davasının reddedildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek,
Anayasa'nın 2., 5., 10., 17. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
16/8/2013 tarihinde Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 8/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 28/5/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 6/9/2004 tarihinde Kuveyt Türk Evkaf Finans
Kurumu A.Ş. aleyhine Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı tazminat
davasında, hamili olduğu iki adet bononun tahsili amacıyla protesto edilmesi
için davalıya verdiğini, davalının yasal sürede protesto yaptırmadığı için
cirantalara karşı takip yapma imkanı kalmadığını, keşideciler aleyhine yaptığı
icra takiplerinin de sonuçsuz kaldığını, davalının ağır kusuru nedeniyle
bonoları tahsil edemediğini ve zarara uğradığını ileri sürerek, maddi ve manevi
tazminat ile munzam zararın tazminini talep etmiştir.
8. Mahkemece, 22/6/2005 tarih ve E.2004/83, K.2005/476
sayılı kararla; manevi tazminat ve munzam zararın tazmini davasının reddine,
maddi tazminat davasının kabulüne, 300.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan
tahsiline karar verilmiştir.
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/7/2006
tarih ve E.2005/12125, K.2006/8223 sayılı ilamıyla; dava konusu bonoların
davalı tarafından süresi içinde protesto edilmesi halinde başvurucunun,
cirantadan senetlerin bedelini tahsil edip edemeyeceği, bu cirantanın protesto
tarihi itibarıyla ekonomik durumunun bu bonoları ödemeye yeterli olup olmadığı,
eş söyleyişle ödeme gücü bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre karar
verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
10. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda; 25/4/2007 tarih ve E.2006/259, K.2007/106 sayılı kararla; lehtar ve
ilk ciranta konumunda olan kişinin ödeme ve protesto süresi içinde acz içinde olduğu ve bu acz
durumundan bonoları protesto ettirmeyen davalının sorumlu olmayacağı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 4/6/2009
tarih ve E.2007/11525, K.2009/6891 sayılı ilamıyla eksik inceleme ve
araştırmaya dayalı karar verildiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
12. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 15/1/2010 tarih ve
E.2009/12167, K.2010/349 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
13. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 13/9/2011 tarih ve E.2010/63, K.2011/417 sayılı kararla; lehtar ve ilk
ciranta konumunda olan kişinin protesto tarihi itibarıyla ekonomik durumunun
bonoları ödemeye yeterli olmadığı, cirantanın 2/6/2006 tarihinde vefat ettiği,
cirantanın bankalarda mevduat hesabının bulunmadığı, bonoların süresi içinde
protesto edilmiş olması halinde dahi cirantanın ekonomik durumunun bonoları
ödemeye yeterli olmadığı, bonoları protesto ettirmeyen davalının eyleminin
sonuca etkili olmadığı, başvurucunun zaten bu bonoları tahsil edemeyeceği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/1/2013
tarih ve E.2012/542, K.2013/1628 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
15. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 11/6/2013 tarih ve
E.2013/7731, K.2013/12128 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
16. Karar, 18/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 16/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
18. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi, 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun
47. ve 105. maddeleri, 29/6/1956 tarih ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret
Kanunu’nun 626., 629., 642. ve 690. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 16/8/2013 tarih ve 2013/6330 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, ticari ilişki nedeniyle aldığı iki adet
bonoyu, tahsil amacıyla protesto çekilmesi için Bankaya teslim ettiğini,
bankanın süresi içinde protesto çekmemesi nedeniyle cirantalara müracaat
haklarının ortadan kalktığını, Bankanın kusuru nedeniyle zarara uğradığı için
6/9/2004 tarihinde Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde tazminat davası
açtığını, davalının banka olması nedeniyle hafif kusurlarından dahi sorumlu
olmasına ve basiretli tacir gibi davranma zorunluluğu bulunmasına rağmen
Mahkemece davanın reddedildiğini, davalının Devlet tarafından imtiyaz hakkı
verilen kuruluş olduğunu ve sorumsuzluk sözleşmelerinin geçersiz olduğunu,
Mahkemece tamamen tahmine dayalı olarak, somut ve delile dayalı olmayan
gerekçelerle protesto çekilseydi dahi alacağın tahsilinin mümkün olmadığı
sonucuna ulaşılarak davanın reddine karar verildiğini, cirantaya başvurma
imkanı olsaydı haczi kabil malvarlığı olmadığı için aciz vesikası
alınabileceğini ve borçluyu hayatının sonuna kadar takip edebileceğini ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa'nın 2., 5., 10.,
17. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada delilerin ve hukuk
kurallarının yanlış ve hatalı değerlendirilerek davanın reddine karar
verilmesinin Anayasa’nın 2., 5., 10., 17. ve 36. maddelerini ihlal ettiğini
ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal
iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi
bizzat yapar. Bu kapsamda başvurucunun ihlal iddialarının, yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiaları
açısından değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Somut olayda başvurucu,
ticari ilişki nedeniyle aldığı iki adet bononun tahsili amacıyla protesto
çekilmesi için Bankaya teslim ettiğini, bankanın süresi içinde protesto
çekmemesi nedeniyle cirantalara müracaat haklarının ortadan kalktığını,
Bankanın kusuru nedeniyle zarara uğradığı için Gaziantep Asliye Ticaret
Mahkemesinde tazminat davası açtığını, Mahkemece delillerin hatalı yorumlanması
nedeniyle davanın reddedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
27. Başvurucunun, Gaziantep
Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece, tarafların delilleri
toplanmış, icra takip dosyaları incelenmiş ve tüm dosya kapsamı doğrultusunda
davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece verilen kararların Yargıtay
tarafından bozulması üzerine bozma kararına uyularak, lehtar ve ilk ciranta
konumunda olan kişinin protesto tarihi itibarıyla ekonomik durumunun bonoları
ödemeye yeterli olmadığı, cirantanın 2/6/2006 tarihinde vefat ettiği,
cirantanın bankalarda mevduat hesabının bulunmadığı, bonoların süresi içinde
protesto edilmiş olması halinde dahi cirantanın ekonomik durumunun bonoları
ödemeye yeterli olmadığı, bonoları protesto ettirmeyen davalının eyleminin
sonuca etkili olmadığı, başvurucunun zaten bu bonoları tahsil edemeyeceği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm aynı gerekçelerle
Yargıtay tarafından onanmış ve karar düzeltme istemi reddedilerek
kesinleşmiştir.
28. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu ve Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
31. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu, Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı
tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) metni ile
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38). Bu doğrultuda, makul sürede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının
kapsamında değerlendirilmektedir.
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, haksız fiile dayalı
tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100
sayılı Kanun’larda yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
6/9/2004 tarihidir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihi
olan 11/6/2013 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu, 6/9/2004 tarihinde Kuveyt Türk Evkaf Finans Kurumu A.Ş. aleyhine
Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada, maddi ve manevi tazminat
ile munzam zararın tazminini talep etmiştir. Mahkemece, tarafların delilleri
toplanarak, 22/6/2005 tarihli kararla 300.000 TL maddi tazminatın davalıdan
tahsiline karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin
10/7/2006 tarihli kararıyla hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak,
25/4/2007 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay
11. Hukuk Dairesinin 4/6/2009 tarihinde hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma
kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 13/9/2011 tarihinde yine davanın
reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin
25/1/2013 tarihli ilamıyla hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği
11/6/2013 tarihi itibarıyla hüküm kesinleşmiştir.
39. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
40. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar
dışında farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu yaklaşık dokuz yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
42. Başvurucu, makul sürede
yargılama yapılmadığı için 100.000,00 TL manevi, 300.000,00 TL maddi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
43. 6216 Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 9 yıllık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 6.650,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 6.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.