TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ÖKSÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6385)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 11/7/2015-29413
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ÖKSÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali ULUK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, deliller yeterince toplanmadan hakkında mahkûmiyet
hükmü kurulması nedeniyle adil yargılanma hakkının, mahkemenin “kaza anında aracı sanığın kullanmadığını ispatlaması
gerekir” biçimindeki yaklaşımı nedeniyle de masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini iddia etmektedir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 10/1/2014 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 6/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 6/2/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı Anayasa Mahkemesine görüş
sunmayacağını 3/3/2014 tarihinde bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. 25/9/2010 tarihinde başvurucu da dâhil üç kişinin içinde
bulunduğu bir otomobil trafik kazasına karışmış, araç içerisinde bulunan diğer
iki kişi ölmüştür.
8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 27/10/2010 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında bilinçli taksirle iki kişinin ölümüne
sebebiyet vermek suçundan cezalandırılması için Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesine
ceza davası açılmıştır.
9. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2011 tarihli kararı ile
başvurucunun bilinçli taksirle iki kişinin ölümüne sebebiyet vermek suçundan 3
yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine karar Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 9/5/2013
tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu onama kararını 2/8/2013
tarihinde İlk Derece Mahkemesinde elden tebliğ ile öğrenmiştir.
11. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 21/8/2013 tarihinde
yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
12. 26/9/2014 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85.
maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 21/8/2013 tarihli ve 2013/6385 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu,
i. Somut
bir delile dayanmadan ve savunma makamının istediği deliller toplanmadan, keşif
yapılmadan, olay yerinde ve araç üzerinde yeni bilirkişi raporu aldırılmadan,
soruşturmanın genişletilmesi talepleri kabul edilmeden hakkında mahkûmiyet
hükmü kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini,
ii. Derece
mahkemesinin “sanığın kaza anında aracı
kendisinin kullanmadığını ispatlaması gerekir” biçimindeki
gerekçesinin masumiyet karinesinin ihlali niteliğinde olduğunu,
İleri
sürmüştür. Başvurucu yargılanmanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminata
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adil yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
15. Başvurucu İlk Derece Mahkemesinin, kendilerinin talep
ettikleri deliller toplanmadan, keşif yapılmadan, olay yerinde ve araç üzerinde
yeni bilirkişi raporu aldırılmadan ve soruşturmanın genişletilmesi talepleri
kabul edilmeden karar vermesinin adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde
olduğunu ileri sürmüştür.
16. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının ilgili ibareleri şöyledir:
“(3) Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve
özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin,
… belirtilmesi gerekir.”
17. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)Bireysel başvuru hakkında
kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci
maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
18. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri”
başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve
kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
19. İçtüzüğün “Formun ve eklerinin hazırlanmasına ilişkin ilkeler”
başlıklı 60. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Başvuru formu okunaklı ve başvurunun esasına yönelik özlü bilgileri içerir şekilde hazırlanır.
Başvuru formunun ekler hariç on sayfayı geçmesi hâlinde başvurucunun ayrıca
başvuru formuna olayların özetini eklemesi gerekir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili
fıkraları uyarınca dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunmak ve başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak
suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §
19).
21. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle
ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde
belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §
20).
22. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde
Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa
Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul
edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde
iddialarını destekleyici belgeleri sunması, kamu gücünün ihlale neden olduğunu
iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli açıklamaları yapması
zorunludur (Veli Özdemir, B. No:
2013/276, 9/1/2014, § 23).
23. Somut başvuru konusu olayda başvurucu, soyut olarak, istediği
delillerin toplanmadığını, keşif yapılmadığını, olay yerinde ve araç üzerinde
yeni bilirkişi raporu aldırılması taleplerinin reddedildiğini, soruşturmanın
genişletilmesi taleplerinin kabul edilmediğini, eksik inceleme ile mahkûmiyet
hükmü kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine ilişkin somut bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır.
Dahası başvurucu, İlk Derece Mahkemesine iletildiğini ileri sürdüğü taleplerin
reddedilmesinin bir bütün olarak yargılamanın adilliğini nasıl
etkileyeceğine ilişkin gerekçeler ile delillere ait açıklamaları başvuru
dilekçesinde göstermemiş, gerekli açıklamaları yapmamıştır.
24. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri
vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak
zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde anayasal haklarının ihlal
edildiğinin ileri sürülmesi iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığın soyut biçimde ileri
sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir. Somut başvuruda başvurucu
yukarıda sayılan koşulları yerine getirmeyerek iddialarını
temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Celal
Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
2. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
26. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında “sanığın kaza anında aracı kendisinin kullanmadığını
ispatlaması gerekir” biçimindeki gerekçesinin masumiyet karinesinin
ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
27. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz"
28. Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kendisine
bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
29. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl”
olduğundan, suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye
suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
30. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerince verilen
kararları, maddi vakıa ve hukuki yönden inceleyen bir merci olmadığı göz önünde
bulundurulmalıdır. Bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesinin görevi Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanında kalan haklar kapsamındaki güvencelerin somut
olayda sağlanıp sağlanmadığını incelemektir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi, Anayasa
ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında kalan hak ve özgürlüklere müdahale
edilmedikçe, derece mahkemelerinin maddi vakıaları değerlendirme ve hukuk
kurallarını uygulama sırasında yaptıkları hataları ele alamaz.
31. Somut olayda İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde “Bu durumda, araç gözden kaybolana kadar kesin olarak
sanık Ali’nin kullanımındadır ve sonrasında da kaza olmuştur. Kaza öncesi
sürücü değiştiği yönünde kimsenin, özellikle sanık Ali’nin bir beyanı da
olmadığına göre Ali’nin kaza anında aracı kullanmadığını ispatlaması
gerekmekte, ancak edememektedir.” biçiminde bir ifade kullanılmış
ise de Mahkeme mahkûmiyet gerekçesini yalnızca bu ifadenin üzerine
temellendirmiş değildir. İlk derece Mahkemesi mahkûmiyet gerekçesini, tanık
delillerine, adli sağlık ve otopsi raporlarına, başvurucunun soruşturma ve
kovuşturma aşamalarındaki savunmalarına, kazaya ilişkin tutanaklara
dayandırmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, masumiyet karinesinin
ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürdüğü yargılama işleminde bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Celal
Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurunun
“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına, 16/4/2015 tarihinde, Celal Mümtaz
AKINCI’nın karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞI OY
Başvurucu,
somut delile dayanılmadan, savunma makamının istediği deliller toplanılmadan,
keşif yapılmadan, olay yerinde ve araç üzerinde yeni bilirkişi raporu
aldırılmadan, soruşturmanın genişletilmesi talepleri kabul edilmeden hakkında
mahkumiyet hükmü kurulmasının “adil yargılanma” hakkını ihlal ettiğini, derece
mahkemesinin “sanığın kaza anında aracı kendisinin
kullanmadığını ispatlaması gerekir” biçimindeki gerekçesinin
masumiyet karinesinin ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüş yargılamanın
yenilenmesi ile tazminat taleplerinde bulunmuştur.
Başvurucunun
da içinde bulunduğu araç trafik kazası yapmış ve araçta bulunan diğer iki kişi
vefat etmiştir. Başvurucunun, aşamalardaki savunmasında suçlamayı kabul
etmeyerek, olayda aracı kendisinin kullanmadığını, aracı müteveffa Caner
Korkut’un kullandığını, suçsuz olduğunu savunduğu görülmüştür.
Kaza
günü saat 18.00 sularında aracın sanık (başvurucu) Ali’nin evinin önünden
hareketi esnasında direksiyonda Ali’nin olduğuna dair tanık beyanları olduğu
gibi Ali’nin olmadığına dair tanık beyanları da vardır.
İddia
ve Derece mahkemesi kabulüne göre, “olay günü sanık Ali ile vefat eden Atanur ve
Caner’in önceden alkol aldıkları, öğleden sonra evlerinin önünden arabayla
gittikleri daha sonra Elmadağ’a gidip yine alkol almaya devam ettikleri
ve geceleyin dönüşte (saat 22.20 de) araçla uçuruma yuvarlanarak maktullerin öldüğü
tartışmasızdır. Ali olay günü aracı Caner’in kullandığını, kazayı onun
yaptığını ileri sürmektedir. Buna karşılık iddia ve katılanlar aracı Ali’nin
kullandığını ileri sürmektedir…… İfadelerine itibar edilen tanıkların beyanları
karşısında sanık Ali’nin, evden çıktıkları andan itibaren devamlı olarak aracı
Caner’in kullandığı yönündeki ifadesi çürümekte, yalan söylediği ortaya
çıkmaktadır. Yani evden çıkıp mahalleyi terk edene kadar aracı kulla(na)nın
sanık Ali olduğu, kendisinin yalan konuştuğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, araç
gözden kaybolana kadar kesin olarak sanık Ali’nin kullanımındadır ve sonrasında
da kaza olmuştur. Kaza öncesi sürücü değiştiği yönünde kimsenin özellikle
Ali’nin bir beyanı olmadığına göre Ali’nin
kaza anında aracı kullanmadığını ispat etmesi gerekmekte, ancak ispat
edememektedir. Bu somut durumun aksi ispat edilemediğinden sanık Ali’nin
cezalandırılması cihetine gidilmiştir.”
Dosya
içeriğine göre kaza anını gören tanık yoktur, kazadan sonra olaya müdahale
edenlerden de aracın direksiyonunda kimin bulunduğu yönünde bir bilgi
alınamamıştır. Gerek soruşturma, gerekse kovuşturma
safhasında aracın direksiyonunda parmak izi veya DNA incelemesi yaptırılmamış,
aracı kullananın tespiti açısından adli tıp kurumundan bilgi istenmemiştir.
İddia
ve Yargılama Makamınca şüphenin ortadan kaldırılması için gerekli (direksiyonda
parmak izi, DNA incelemesi, kazadan sonra müdahale edenlerin tespiti ile
bunların görgüsüne başvurulması ve adli tıp kurumundan ölenlerin vücutlarındaki
yaralara, darbelere ve izlere göre direksiyonda olanın tespit edilip
edilemeyeceği yönünde) araştırma yapılmadan, şüphe ortadan kaldırılmadan ve
delilden sanığa gitmek yerine, ispat yükü de tersine çevrilerek “sanığın aracı kullanmadığını ispat edemediği”
gerekçesiyle hüküm kurulmuş olmasını, şüpheden sanık yararlanır ilkesi,
masumiyet karinesi ve sonuç olarak adil yargılanma ilkesine aykırı gördüğümden
çoğunluk görüşüne katılmadım.