TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
K.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1614)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
K.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Zekiye KARACA BOZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, cinsel içerikli
bazı görüntülerinin internette dolaştığı duyumu üzerine hakkında başlatılan
disiplin soruşturması neticesinde devlet memurluğundan çıkarma cezası almış
olması nedeniyle Anayasa’nın 10., 20. ve 38.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin
tespitiyle, yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı manevi zararın tazminine
karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/2/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölümün Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 25/5/2013 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 16/7/2013 tarihli görüş yazısı
23/7/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili
tarafından 5/8/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyan dilekçesi
sunulmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu Silivri Açık Ceza
İnfaz Kurumunda ambar memuru olarak görev yapmakta iken “Silivride bir bayan gardiyanın aşk maceraları” başlıklı görüntünün
internette yer aldığı duyumu üzerine, Silivri Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi
Adalet Komisyonu Başkanlığınca, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumuna hitaben
yazılan 28/6/2010 tarihli yazı üzerine hakkında
disiplin soruşturması başlatılmıştır.
8. Silivri Açık Ceza İnfaz
Kurumunun 19/7/2010 tarih ve 2010/20 sayılı kararı ile,
başvurucunun devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılması gerektiği
kanaatine varıldığı bildirilerek, disiplin evrakı Adalet Komisyonu Başkanlığına
iletilmiştir.
9. Silivri Adli Yargı İlk
Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının 22/7/2010 tarih ve K.2010/830
sayılı kararı ile, başvurucunun devlet memurluğundan
çıkarma cezası ile cezalandırılması kanaatiyle disiplin evrakı karara bağlanmak
üzere Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığına gönderilmiştir.
10. Adalet Bakanlığı Yüksek
Disiplin Kurulu Başkanlığının 17/3/2011 tarih ve 64
sayılı kararıyla, başvurucunun fiilinin memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak
nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak
şeklinde değerlendirildiği belirtilerek, başvurucuya 14/7/1965 tarih ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E)
bendinin (g) alt bendi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından,
verilen disiplin cezasının iptali ile mahrum kalınan parasal ve özlük
haklarının faiziyle ödenmesi talebiyle Adana 2. İdare Mahkemesinde açılan dava,
Mahkemenin 23/12/2011 tarih ve E.2011/1124,
K.2011/2321 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu tarafından yapılan
temyiz talebi Danıştay 12. Dairesinin 13/6/2012 tarih
ve E.2012/1679, K.2012/4151 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
13. Başvurucu tarafından yapılan
karar düzeltme başvurusu, Danıştay 12. Dairesinin 14/12/2012
tarih ve E.2012/11500, K.2012/10989 sayılı kararı ile reddedilerek karar bu
tarihte kesinleşmiş ve 30/1/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
14. Yürütülen soruşturma
sırasında başvurucunun, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel
Müdürlüğünün 5/7/2010 tarih ve 3845 sayılı yazısı ile,
Karataş Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna ataması yapılmıştır.
15. Belirtilen soruşturma
sürecinde, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kamu Konutları Yönetim ve İşletim
Kurulunun 1/7/2010 tarihli kararı ve Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumunun 5/7/2010
tarihli konut tahliye kararı ile, başvurucunun ikamet
etmekte olduğu lojmanı tahliyesine karar verilmiştir.
16. Disiplin soruşturması
sürecinde, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından disiplin
soruşturmasına konu görüntüleri içerir CD’nin Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına
iletilmesi üzerine yürütülen soruşturma neticesinde, Silivri Cumhuriyet
Başsavcılığının 14/7/2010 tarih ve S.2010/3655 sayılı kararı ile,
disiplin soruşturmasına konu görüntüleri çeken ve yayan şahsın açık kimlik
bilgilerinin tespit edilemediği, müsnet suçun 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi kapsamında kaldığı ve
soruşturulmasının şikâyete bağlı olduğu, ancak mağdur sıfatını taşıyan
başvurucu tarafından müracaatta bulunulmadığı belirtilerek, kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
17. Başvurucu tarafından
hakkındaki disiplin sürecinin başlatıldığı tarihten sonra 23/2/2011 tarihinde,
disiplin soruşturmasına konu cinsel içerikli görüntülerdeki erkek şahıs olduğu
belirtilen kişi tarafından kendisine ait çıplak resim ve video kayıtlarının
yayınlayacağı şeklinde tehdit edildiği iddiasıyla yapılan şikâyet üzerine
açılan dava sonucunda, Karataş Sulh Ceza Mahkemesinin 5/1/2012 tarih ve
E.2011/65, K.2012/4 sayılı kararı ile, belirtilen
şahsın 5237 sayılı Kanun’un 106. maddesi uyarınca tehdit suçundan 3.740,00 TL
adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hakkındaki hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir.
18. Başvuruya konu disiplin
evrakı ve yargılama dosyası içeriğinden, başvurucu hakkında, başvuruya konu
disiplin sürecinden önce verilen iki adet disiplin cezasının ve disiplin
cezalarına konu eylemlerle ilgili olarak yürütülen ceza davalarının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
19. Başvurucunun, Silivri 8 Nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 7/10/2009
tarihli bir kararı kapsamında, görev sırasında amire hal ve hareketi ile
saygısız davranma ve verilen emirlere itiraz etme şeklindeki eylemlerine
istinaden uyarma cezası ile, ayrıca belirtilen
disiplin amirliğinin 7/5/2010 tarihli başka bir kararı ile de, devlet memuru
vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunma şeklinde tanımlanan eylemine
istinaden uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği görülmektedir.
20. Ayrıca başvurucunun,
yukarıda belirtilen disiplin cezalarına da konu olduğu anlaşılan, çalıştığı
ceza infaz kurumunda infaz koruma baş memuru olarak görev yapan şahsa karşı
işlediği eylem nedeniyle, Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/2/2011 tarih ve
E.2010/238, K.2011/170 sayılı kararı kapsamında hakaret suçundan 700,00 TL adli
para cezası ile, ayrıca Silivri Adli Yargı İlk Derece
Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığında görevli bir memura karşı işlediği
eylem nedeniyle, Silivri 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 25/11/2010 tarih ve
E.2010/150, K.2010/434 sayılı kararı kapsamında basit tehdit suçundan 600,00 TL
adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hakkındaki hükümlerin açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
21. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin cezalarının çeşitleri
ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar başlıklı 125. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi şöyledir:
“Devlet memurlarına
verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve
haller şunlardır:
…
E - Devlet
memurluğundan çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan
çıkarmaktır.
Devlet memurluğundan
çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
….
g) Memurluk sıfatı
ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici
hareketlerde bulunmak.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
27/2/2013 tarih ve 2013/1614 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, kendisine ait
cinsel içerikli görüntülerin rızası hilafına internette yayınlanması üzerine
hakkında disiplin soruşturması başlatılarak soruşturma neticesinde devlet
memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırıldığını, ilgili görüntülerin memur
lojmanlarında çekilmemiş olduğunu, ancak bu görüntülerin lojmanda çekildiği
varsayılsa dahi kendisine tahsis edilen lojmanın özel yaşam alanı olduğunu, bu
nedenle özel yaşam alanında gerçekleşen ve görevi sırasında vuku bulmayan ya da
görevi ile ilgili olmayan bir özel yaşam eyleminden dolayı cezalandırıldığını,
yürütülen tüm idari ve adli süreçlerde kendisinin bekar bir bayan devlet memuru
olduğu ve bahse konu görüntülerin bekar bayan memurların ikamet ettiği memur
lojmanlarında çekildiğine vurgu yapılarak cinsiyete dayalı ayrımcılığa tabi
tutulduğunu, ayrıca hiçbir suç teşkil etmeyen, bir takım internet sitelerinde
yayınlanarak olayın aleniyet kazanması sonucuna sebebiyet verecek şekilde
cinsel içerikli görüntülerinin çekilmesine izin vermek türünde bir fiil
nedeniyle devlet memurluğundan çıkarma cezasına maruz kaldığını belirterek,
Anayasa’nın 10., 20. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurunun incelenmesi
neticesinde, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Başvurucu, cinsel içerikli
bazı görüntülerinin internette dolaştığı duyumu üzerine hakkında başlatılan
disiplin soruşturması neticesinde devlet memurluğundan çıkarma cezası almış
olması nedeniyle Anayasa’nın 10., 20. ve 38.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
26. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi ile Anayasa’nın 20.
maddesi kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan birinin de “mahremiyet hakkı” olduğu ve bu hakkın
bireyin kendisiyle ilgili bilgileri kontrol edebilmesini de kapsadığı, bu
nedenle bireye ait herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanması ve
yayılmasının mahremiyet hakkının ihlaline neden olacağı, ancak başvurucu
hakkındaki disiplin uygulamasının bağlı bulunduğu kurum tarafından sosyal bir
gerçekliği karşılayan ihtiyaca binaen yapıldığı ve başvurucuya devlet
memurluğundan çıkarma cezası uygulanırken geçmişte disiplin cezaları bulunması
nedeniyle bir alt ceza verilmesinin uygun görülmemesinin orantılılık hususunun
değerlendirilmesinde nazara alınması gerektiği, ayrıca Anayasa’nın 10.
maddesinde yer verilen ayrımcılık yasağının bağımsız bir varlığa sahip olmayıp,
diğer maddelerde düzenlenen normatif hükümleri tamamladığı ve bu nedenle
Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında inceleme yapılmasını gerektiren bir durum
olmadığı yönünde beyanda bulunulmuştur.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
28. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu özel hayatın gizliliği hakkı, Anayasa’nın 20. maddesi ve Sözleşme’nin 8.
maddesinde düzenlenmiştir.
29. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20.
maddesi şöyledir:
“Herkes, özel
hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel
hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin
üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle
ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin
kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme,
bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda
öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
30. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve
aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın
kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir
olması durumunda söz konusu olabilir.”
31. Özel hayat geniş bir kavram
kapsayıcı bir tanımının yapılması oldukça zordur. Bu kapsamda korunan hukuki
değer esasen kişisel bağımsızlık olup, bu koruma herkesin istenmeyen bütün
müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna
işaret etmekle birlikte, özel hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını
istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu alandan uzak tutma kavramına
indirgenemeyeceği açıktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04, 19/10/2010). Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir
sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına almaktadır.
32. Özel yaşama saygı hakkı
kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak
mahremiyet hakkı sadece yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp, bu hak
bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da
kapsamaktadır. Bireyin kendisine ilişkin herhangi bir bilginin, kendi rızası
olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından
ulaşılamaması ve rızası hilafına kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem
kalması konusunda menfaati bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki
bilgilerin geleceğini belirleme hakkına işaret etmektedir (AYM, E. 2009/1, K.
2011/82, K.T. 18/5/2011; E. 1986/24, K. 1987/7, K.T.
31/3/1987).
33. Bu yönüyle özel hayat,
öncelikle bireylerin kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer
kişilerle en mahrem ilişkilere girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana
işaret etmektedir. Bu mahremiyet alanı, Devletin müdahale edemeyeceği veya
meşru amaçlarla asgari düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı
kapsamaktadır.
34. Bireyin mahremiyet hakkının
mekânı, kural olarak özel alandır. Ancak özel yaşamın korunması hakkı bazı
durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı,
bireylerin mahremiyetlerinin kamusal alanda da bazı koşullar altında
korunmasını mümkün kılmaktadır.
35. Özel yaşama saygı hakkı alt
kategorisinde geçen “özel yaşam”
kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş
yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan özellikle
kaçınılmaktadır (bkz. Koch/Almanya, B. No.497/09, 19/7/2012,
§ 51).
36. Bununla birlikte,
Sözleşme’nin denetim organlarının içtihatlarında, “bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi”
kavramının, özel yaşama saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel
alındığı anlaşılmaktadır. Özel yaşamın korunması hakkının sadece mahremiyet
hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında, kişiliğin serbestçe
geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına dâhil
edilmiştir. Ancak özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli
eylem ve davranışların bu alana dâhil olduğunda kuşku yoktur.
37. Anayasa’nın 20. maddesinde,
herkesin özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın
gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmekte olup, bu düzenlemede yer verilen
özel hayatın gizliliği hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama
saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan hakka karşılık gelmektedir.
Bireyin mahremiyet alanının ve bu alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının
da kişinin özel yaşamı kapsamında olduğu açıktır. Mahremiyet hakkı ve bu alana
ilişkin bilgilerin gizliliğinin korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da,
Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir (AYM, E. 2009/1, K.
2011/82, K.T. 18/5/2011; E. 1986/24, K. 1987/7, K.T.
31/3/1987).
38. Somut başvuru açısından,
başvurucunun devlet memurluğundan sadece meslekî nedenlerle yürütülen bir
disiplin soruşturması neticesinde çıkarılmamış olduğu açıktır. Disiplin
soruşturması sürecinden, devlet memurluğundan çıkarma kararından ve derece
mahkemesi kararlarından anlaşıldığı üzere, başvuruya konu süreçte özellikle
başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkileri belirleyici
olmuştur. Bu şartlar altında, özel yaşamına ait unsurlar gerekçe gösterilerek
verilen devlet memurluğundan çıkarma kararının, başvurucunun özel hayatın
gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.
39. Anayasa’nın 20. maddesinde,
özel hayatın gizliliği hakkı açısından, bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin
olmadığı anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber,
özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından
kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde
yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün
olabilmektedir. Bu noktada Anayasanın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri
işlevsel niteliği haizdir (B. No. 2013/2187, 19/12/2013,
§ 33).
40. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
41. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence
rejimi bakımından temel öneme sahip olup, Anayasada yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz
önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer
alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin,
Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No. 2013/2187, 19/12/2013,
§ 35).
42. Hak ve özgürlüklerin yasayla
sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da
özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus,
müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir
temelinin mevcut olup olmadığıdır (B. No. 2013/2187, 19/12/2013,
§ 36).
43. Başvuruya konu disiplin
uygulaması ve devam eden yargısal sürecin 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi temelinde yürütüldüğü
anlaşılmaktadır.
44. Disiplin yaptırımlarının,
bir kamu veya özel teşkilat düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve
yararlı bir biçimde çalışmasını sağlamak, onur ve saygınlığını korumak amacıyla
tesis edildikleri açıktır. Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından
disiplin cezalarının amacı, kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin
gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir.
Disiplin cezaları kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların
hiyerarşik düzen içerisinde uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulanmaktadır. 657
sayılı Kanun’un 124. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak
amacı ile ...” ifadesi de, disiplin cezalarının belirtilen amacını
ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, disiplin hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde,
özellikle kamu görevlilerinin işlem ve eylem tarzlarıyla ilgili bazı
sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru temellere dayanmaktadır.
45. Ancak belirtilen meşru
temellere rağmen, bireyin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle
güdülen meşru amaç arasında bir orantı bulunması zorunludur. Anayasa’nın 13.
maddesinde, bu orantının değerlendirilmesi noktasında nazara alınmak üzere, demokratik
toplumda gereklilik, hakkın özü ve ölçülülük unsurlarına riayet edilmesi
şeklinde üç ayrı güvence ölçütüne daha yer verilmiştir.
46. Başvurucu, özel hayatının
farklı cepheleri hakkında yürütülen soruşturmanın ve bunun sonucunda devlet
memurluğundan çıkarılmasının, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkına orantısız bir müdahale oluşturduğunu iddia
etmekte, hakkında başlatılan disiplin soruşturması dosyasında yer alan
belgelerden de anlaşılacağı üzere, bu soruşturmanın yalnızca görevi
kapsamındaki faaliyetleri kapsamadığını, söz konusu soruşturmanın temelinde
özellikle mahremiyet alanında gerçekleşen cinsel içerikli eylemler gibi, özel
hayatına ilişkin unsurlar bulunduğunu belirtmektedir. Bu yönüyle söz konusu
soruşturmanın doğrudan özel hayatını konu aldığını, ayrıca kendisine uygulanan
idari yaptırımın türünün, yani devlet memurluğundan çıkarılmasının fazlasıyla
ağır bir ceza teşkil ettiğini ve bu cezanın kendisine uygun bir hayat sürdürme
imkânı bırakmadığını iddia etmektedir.
47. Çağdaş demokrasiler, temel
hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı
rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde
kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik
toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin
amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını
sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas
alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil,
koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi
unsurların tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir.
48. Hakkın özü, dokunulduğunda
söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte
olup, bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan
güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede, hakkın kullanılmasını önemli ölçüde
güçleştiren, hakkı kullanılamaz hale getiren veya ortadan kaldıran
sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Özel hayatın
gizliliği hakkı bağlamında da, bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz
hale getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu
doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin
amacı da, temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının
önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama
için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade
eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından
zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü
içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesini deyimleyen oranlılık unsurlarını içermektedir (AYM,
E.2012/100, K.2013/84, K.T. 4/7/2013).
49. Bu noktada, belirtilen
ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için,
müdahale teşkil ettiği ve özel hayatın gizliliği hakkını ihlal ettiği iddia
edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen
fedakârlığın ağırlığının göz önünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın
gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin
kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur. Anayasa’nın 13. maddesi
vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, özel hayatın gizliliği
hakkının sınırlandırılmasında da göz önünde bulundurulmalıdır. Özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber, sınırlamada öngörülen
meşru amaç ile, sınırlandırma aracı arasında
orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel
hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge
kurulmasına özen gösterilmelidir.
50. Kamusal makamların bir
hakkın sınırlandırılması sürecinde iki ayrı aşamada takdir yetkisi
bulunmaktadır. Bunlardan ilki, sınırlama ölçütünün seçimidir. İkincisi ise,
ilgili sınırlama ölçütü çerçevesinde izlenen meşru amacı gerçekleştirmek üzere
yapılan sınırlamanın gerekliliğidir. Ancak kamusal makamlara tanınan bu takdir
yetkisi sınırsız olmayıp, ihlal iddiasına konu önlemin anayasal temel hak ve
özgürlüklerle bağdaşır olması, yani müdahaleyi meşrulaştırmak üzere kullanılan argümanların elverişli, zorunlu ve orantılı olması gerekir.
51. Belirtilen takdir yetkisi,
her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahiptir. Güvence altına alınan hakkın
veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı
olarak, bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir.
52. Mahremiyet alanına ait ya da
bireyin varlığına veyahut kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal
çıkarlar söz konusu olduğunda, takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda, özel yaşamın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda, takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup, bu alanlara
yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığı şarttır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik
Krallık, B. No. 7525/76, 22/10/1981, § 52).
Zira kişinin mahremiyet alanının gizliliği ve bu alana saygı gösterilmesi
hakkının, bireyin kişisel güvenliği, varlığı ve kimliği için gerekli ve en
temel haklardan biri olduğu açıktır.
53. Öte yandan personel rejimi
gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin
niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin
bulunması doğaldır. Bu kapsamda, özel hayat kavramının salt mahremiyet alanına
işaret etmeyip, bireylerin özel bir sosyal hayat sürdürmelerini güvence altına
almakta olduğu gerçeği karşısında, özellikle kamu görevlilerinin meslekî
yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara
tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte bu kişilerin de, diğer
bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi, asgari güvence
ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04, 19/10/2010). Özellikle bireyin temel haklarından biri olan
özel yaşamın gizliliği hakkı ile kamu hizmetinin yukarıda belirtilen temellere
uygun yürütülmesini gözetmek konusundaki meşru menfaat arasında adil bir
dengenin kurulup kurulmadığının göz önünde bulundurulması zorunludur.
54. Başvuruya konu disiplin
işleminin yukarıda belirtilen meşru temellere dayandığı açık olmakla birlikte,
başvurucunun özel hayatına bir müdahale teşkil ettiği anlaşılan sınırlamanın,
belirtilen hakkın özüne dokunarak, onu anlamsız kılacak ölçüde olmaması
gerekmektedir. Bu noktada, somut başvuru özelinde başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesi çerçevesindeki bireysel yararı ile kamunun yararı ya da yine bir başka
bireyin yararı arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı incelenmelidir.
55. Başvuru konusu idari ve
yargısal sürecin değerlendirilmesinden, başvuruya konu sürecin Silivri Adli
Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının Silivri Açık Ceza
İnfaz Kurumuna hitaben yazdığı 28/6/2010 tarihli yazısı ile,
internette “Silivride bir bayan gardiyanın aşk maceraları”
başlıklı görüntülerin yer aldığı yönündeki duyum nedeniyle, konunun tetkik
edilerek adli açıdan ve disiplin yönünden işlem yapılmasını gerektiren bir
durumun bulunup bulunmadığının tespitinin istenilmesiyle başlatıldığı
anlaşılmaktadır. Adalet Komisyonunun belirtilen yazısı üzerine, Silivri Açık
Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından aynı tarihte başvurucu hakkında disiplin
soruşturmasına başlanılmıştır. Bu kapsamda, 4/7/2010
tarihinde Kurumun ikinci müdürlerince tutulan “görüntü
izleme tespit tutanağı” başlıklı tutanakta, internette yer aldığı
belirtilen görüntülerin başvurucuya ait olduğunun tespit edildiği
belirtilmiştir. Aynı tarihli olan ve “görüntüleri CD’ye aktarma tutanağı”
başlığını taşıyan bir başka tutanakta, internette yer alan ve başvurucuya ait
olduğu anlaşılan görüntülerin CD ortamına aktarıldığı belirtilmiş, aynı tarihli
“lojman tespit tutanağı” başlıklı
bir başka tutanakta ise, internette yer alan görüntülerin incelenmesi
neticesinde, görüntülerde yer alan eşyaların lojmanlara toplu olarak alınan
eşyalardan olduğu, ayrıca duvar boyaları ile ahşap zemin döşemesinin de tüm
lojmanlarda ortak olan unsurlar olduğu ve bu kapsamda görüntülerin kayda
alındığı yerin Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsünde yer alan ve bekâr
bayanlara tahsis edilen lojmanlar olduğunun anlaşıldığı tespitine yer
verilmiştir.
56. Silivri Açık Ceza İnfaz
Kurumunun 19/7/2010 tarih ve 2010/20 sayılı disiplin
soruşturması kararında, başvurucu hakkındaki cinsel içerikli görüntüler, başvurucuya
yönelik bazı infaz koruma memurlarının lojmanda yaşanan sorunlara ve
şikâyetlerine ilişkin tutulan tutanak ve verilen ifadeler ile başvurucu
hakkında daha önce verilen bazı disiplin cezaları ile derdest olan adli
süreçlere değinilmek suretiyle, başvurucunun devlet memurunun resmi sıfatının
gerektirdiği itibar ve güvene layık olduğunu gösteremediği ve eyleminin
memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç
verici hareketlerden olduğu belirtilmiş ve 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca, başvurucunun devlet
memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılması gerektiği kanaatine varıldığı
bildirilerek, disiplin evrakı Adalet Komisyonu Başkanlığına iletilmiştir.
57. Bu meyanda, Silivri Ceza
İnfaz Kurumları Kamu Konutları Yönetim ve İşletim Kurulunun 1/7/2010 tarihli
kararı ile, başvurucunun internet sitelerinde
yayınlanan “Silivride bir bayan gardiyanın aşk maceraları”
başlıklı görüntülerde yer alan şahıs olduğunun, lojmanda kalmakta olan beş
bayan personeli tehdit ettiğinin, huzursuzluk çıkardığının, apartman
sakinlerini rahatsız ettiğinin ve özel yaşamına dikkat etmediğinin tespit
edildiği gerekçesiyle, ikamet etmekte olduğu lojmanı tahliyesine karar
verilmiştir. Akabinde alınan Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumunun 5/7/2010 tarihli konut tahliye kararında, 1/7/2010 tarihli
kararda belirtilen gerekçelere de yer verilmek suretiyle, başvurucunun konut
sakinlerinin huzur ve sükununu bozucu ve genel ahlâk değerlerini zedeleyici
tutum ve davranışlarda bulunduğunun tespit edildiğinden bahisle, lojman
dairesini yedi gün içerisinde tahliye etmesine karar verilmiştir. Bu süreçte
başvurucu, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün 5/7/2010
tarih ve 3845 sayılı yazısı ile, Karataş Kadın Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuna atanmıştır.
58. Silivri Adli Yargı İlk
Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının 22/7/2010 tarih ve K.2010/830
sayılı kararı ile; başvurucuyla aynı lojmanda kalan
memurlarla yapılan görüşmeye ilişkin 9/6/2010 tarihli tutanakta, başvurucunun
lojmanda sürekli huzursuzluk çıkardığı, kavga ettiği, lojmanda kalan diğer
personele zarar vereceği yönünde tehditlerde bulunduğu ve özel yaşamıyla ilgili
olumsuz duyumlar alındığı yönünde beyanda bulunulduğuna, bu nedenle lojmanı
tahliyesine karar verildiğine, başvurucu hakkında iki ayrı uyarma cezası
verilmiş olduğuna ve hakkında derdest adli süreçlerin bulunduğuna da işaret
edilmek suretiyle, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından verilen
görüş doğrultusunda, başvurucunun eylemlerinin memurluk sıfatı ile
bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerden
olduğu belirtilerek 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E)
bendinin (g) alt bendi uyarınca, devlet memurluğundan çıkarma cezası ile
cezalandırılması gerektiği kanaatine varıldığı bildirilerek, disiplin evrakının
karara bağlanmak üzere Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kuruluna tevdiine karar
verilmiştir.
59. Adalet Bakanlığı Yüksek
Disiplin Kurulunun 17/3/2011 tarih ve 64 sayılı
kararında, başvurucu hakkında birtakım internet sitelerinde yayınlanan ve CD
ortamına aktarılan görüntülerin değerlendirilmesi neticesinde, görüntülerin
başvurucu ve bir erkek şahsa ait cinsel içerikli görüntüler olduğu, söz konusu
görüntülerin ilgilinin rızası ile çekildiği, belirtilen görüntünün ceza infaz
kurumu kampüsü içerisinde bulunan bekâr bayan lojmanlarında kayda alındığı ve
başvurucunun birtakım internet sitelerinde yayınlanmak suretiyle olayın
aleniyet kazanması sonucuna sebebiyet verecek şekilde söz konusu görüntülerin
çekilmesine izin vermesi nedeniyle, eyleminin 657 sayılı Kanun’un 125.
maddesinin (E) fıkrasının (g) bendinde yer verilen memurluk sıfatı ile
bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketler
kapsamında olduğunun sabit olduğu belirtilerek, devlet memurluğundan çıkarma
cezası ile cezalandırılmasına ve isnat edilen suçun niteliği, başvurucunun
henüz üç yıllık memur olmasına karşın bu şekilde disiplinsiz davranışta
bulunması ve geçmişte disiplin cezaları almış olması göz önünde bulundurularak,
hakkında bir alt cezanın tatbikine yer olmadığına karar verilmiştir.
60. Başvurucu tarafından, Adana
2. İdare Mahkemesinin E.2011/1124 sırası üzerinde açılan dava ile, Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 17/3/2011
tarih ve 64 sayılı kararına konu devlet memurluğundan çıkarma işleminin iptali
ile yoksun kalınan parasal ve özlük haklarının faiziyle ödenmesine karar
verilmesi talep edilmiş olup, Mahkemenin 23/12/2011 tarih ve E.2011/1124,
K.2011/2321 sayılı kararı ile başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir.
Karar gerekçesinde, her ne kadar başvurucuya isnat edilen
fiilin özel yaşamına ait ve özel yaşamı sırasında gerçekleştirmiş olduğu bir
aktiviteye ilişkin olduğu ve bu yönüyle özel hayatın gizliliği ve
dokunulmazlığı kapsamında ele alınması gerektiği tespit edilmiş ise de,
belirtilen görüntülerin ceza infaz kurumu kampüsü içerisinde bulunan ve bekâr
bayanlara tahsisli olan lojmanlarda kayda alınmış olduğu, lojmanda başvurucu dışında
da ikamet eden kişilerin bulunduğu, başvurucunun lojman içerisinde birlikte
yaşamaya aykırı olacak şekilde uygunsuz davranışlar sergilediği ve sürekli
huzursuzluk çıkardığı, diğer mukimleri tehdit ettiği, başvurucunun disiplin
soruşturmasına konu fiilinin idarenin herhangi bir işlem ve eylemi olmaksızın,
kendisinin görüntüleri kaydetmesine izin verdiği şahsın eylemi sonucunda kamuya
açılarak aleniyet kazanması nedeniyle olayın artık özel yaşamın sınırları
dışına çıktığının anlaşıldığı ve başvurucunun birtakım internet sitelerinde
yayınlanarak olayın aleniyet kazanması sonucuna sebebiyet verecek şekilde
cinsel içerikli eylemlerine ait görüntülerin çekilmesine izin vermek suretiyle
işlediği fiilin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz
kızartıcı ve utanç verici hareketler kapsamında yer aldığının sabit olduğu
sonucuna varıldığı, bu nedenle dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği
ve görüntülerin başvurucunun iradesi dışında internet ortamında yayınlanarak
aleniyet kazanmış olmasının, görüntülerin kaydedilmesine izin vermek suretiyle
oluşan eylem karşılığında disiplin yaptırımı uygulanmasına engel teşkil
etmeyeceği tespitlerine yer verilmiştir.
61. Karar temyiz edilmekle
Danıştay 12. Dairesinin 13/6/2012 tarih ve
E.2012/1679, K.2012/4151 sayılı kararı ile onamış, karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 14/12/2012 tarih ve E.2012/11500, K.2012/10989 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
62. Mahremiyet hakkı öncelikle
mekânsal bir alana tekabül etmekte olup, bu alan da bireyin konutu ve
müştemilatıdır. Bu mekân dışında bireyi etkileyen önlemlerin, özel hayatın
gizliliği hakkı kapsamında ele alınıp alınmayacağının, birtakım ölçütler
ışığında değerlendirilmesi gerekir.
63. Bu açıdan, Anayasa’nın 20.
maddesinin güvence kapsamında bulunan mahremiyet hakkı kural olarak kamusal
alana kadar uzanmamaktadır. Birey bir kez kamusal alana çıkınca yani görünür
olunca özel yaşamın gizliliği hakkı alt kategorisinde korunan mahremiyet hakkı
kural olarak ileri sürülemez. Bu bağlamda, özel yaşamın gizliliği hakkı
kapsamındaki mahremiyet hakkının uygulanabilirlik alanı kural olarak özel yaşam
alanı olmakla birlikte, bireylerin diğer insanlarla etkileşim içinde oldukları
bazı kamusal alanlar ya da bağlamlar da özel yaşamın korunması hakkının kapsamında
yer alabilirler. Bunun yanı sıra, özel yaşamın gizliliği hakkı bireye, içinde
özgürce hareket edebileceği ve kişiliğini geliştirip gerçekleştirebileceği bir
kişisel alan sağlamaktadır. Dolayısıyla, bireyin özel yaşamını kendi eliyle
kamuya açması, özel yaşama saygı hakkı talebini otomatik olarak belli ölçüde
azaltmaktadır.
64. Başvuruya konu idari ve
yargısal süreçlerde alınan karar gerekçelerinin hemen hemen tamamında bahse
konu görüntülerin başvurucuya tahsis edilen lojmanda kaydedildiği tespitine ve
başvurucunun görüntülerin internet ortamında yayınlanmak suretiyle aleniyet
kazanmasına neden olma şeklindeki eylem biçimine vurgu yapılmaktadır.
65. Devlet memuru olarak belirli
bir sorumluluk taşıyan başvurucu, bu görevi kabul etmek suretiyle kamu
görevlisi olmaktan kaynaklanan disiplin ve tutum istemine kendi iradesiyle
dâhil olmuştur. Yukarıda belirtilen temellere dayanan bu sistem doğası gereği,
kişinin hak ve özgürlüklerine herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak
sınırlamalar getirmektedir. Zira kamu yararı, kamu görevlilerinden uymaları
gereken meslekî ve etik kurallar açısından tam bir uyum beklemektedir.
Özellikle meslekî yaşamı ile bağlantısı olabilecek bazı özel hayat unsurları
açısından, başvurucunun meslekî ve etik kurallara aykırı davranışlarının kamu
görevlilerinin ve bu bağlamda kamu hizmetinin saygınlığı üzerinde belirli bir
etkiye sahip olabileceği açıktır. Ancak somut başvuruya konu eylem ve
davranışların, her ne kadar ilgili disiplin kararları ve yargısal karar
gerekçelerinde lojman olarak tahsisli bir konut olduğu vurgusu yapılsa da,
başvurucunun mahremiyet alanında cereyan eden ve rızası ile alenileştirildiğine
dair bir bulgunun saptanmadığı özel yaşam eylemlerine ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
66. Başvurucu, devlet memurluğundan
çıkarma cezası ile sonuçlanan disiplin soruşturması sürecinde, yalnızca meslekî
hayatını değil, özel hayatını da ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda
kalmıştır. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların yalnızca görevinin
ifasıyla değil, daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri
ile ilgili olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın
kapsamı meslekî hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda,
idarenin ve yargısal makamların karar gerekçelerinde, özellikle başvurucunun
özel yaşamına dikkat etmediği, genel ahlak değerlerini zedeleyici tutum ve
davranışlarda bulunduğu, özel yaşamıyla ilgili olumsuz duyumlar alındığı ve
cinsel içerikli eylemlerine ait görüntülerin çekilmesine izin vermek suretiyle
işlediği fiilin memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz
kızartıcı ve utanç verici hareketler kapsamında olduğu tespitlerine yer
verildiği ve karar sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı, sonuç olarak
başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen davranışların
esasen meslekî faaliyet ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam
eylemleri olduğu anlaşılmaktadır.
67. Özellikle kamu
görevlilerinin meslekî yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları
açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla
birlikte, 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinde yer verilen disiplin cezasını
gerektiren fiil ve haller kapsamında, Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum
ve davranışta bulunmanın uyarma cezasını, hizmet dışında Devlet memurunun
itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmanın kınama
cezasını, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı
ve utanç verici hareketlerde bulunmanın ise devlet memurluğundan çıkarma cezasını
gerektirdiği yönündeki düzenlemede, aralarındaki ağırlık ve önem düzeyi idarece
takdir edilmek suretiyle, öngörülecek disiplin cezasının belirlenebileceği
benzer mahiyette eylem biçimlerine yer verilmiş olması karşısında, başvurucunun
hakkındaki disiplin süreci sonucunda devlet memurluğundan çıkarma cezası almış
olmasının, meslekî hayatı üzerinde olduğu kadar, temel geçim kaynağından yoksun
kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinden de önemli bir etki oluşturmakla,
daha önemli hale geldiği anlaşılmaktadır.
68. Yukarıda belirtilen disiplin
süreci ile idari ve adli makamların karar gerekçeleri göz önünde
bulundurulduğunda, başvurucuya verilen disiplin cezası kapsamında,
sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan
bireyin kaybı arasında adil bir dengenin sağlanmadığı anlaşılmakla,
başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılarak, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmiş olmakla (§ 73), Anayasa’nın 10. ve 38. maddelerinde tanımlanan
hakların ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
70. Başvurucu, uyuşmazlık
hakkında yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini ve uğradığı zarar
karşılında 60.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
71. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucunun tazminat talebine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
72. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
73. Mevcut başvuruda Anayasa’nın
20. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
74. Başvurucu tarafından manevi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, yeniden yargılama yapmak üzere
dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun
ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından,
başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
75. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 20. maddesinin ihlal edildiği
yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine,
D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
3/4/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.