TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHAMMET DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6399)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Muhammet DEMİR
|
Temsilcileri
|
:
|
Abdullah DEMİR
|
|
|
Zeynep DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet Emir BİNİCİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, evlerinin
üzerinden geçmekte olan yüksek gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak
yaralandığı, 14/2/2008 tarihinde zararın giderilmesi talebiyle Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığına yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine Aydın 1. İdare
Mahkemesinde temsilcilerinin açtığı tam yargı
davasının halen devam ettiğini, makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat ödenmesini
talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/8/2013 tarihinde
Menderes 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
4/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 23/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun temsilcileri,
müşterek çocukları olan Muhammet Demir’in 2/12/2007 tarihinde, evlerinin
üzerinden geçen yüksek gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak
yaralanması üzerine 14/2/2008 tarihinde zararın giderilmesi talebiyle Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığına başvurmuşlardır.
8. Başvurucunun temsilcileri,
idarece taleplerinin reddedilmesi üzerine 6/6/2008 tarihinde Aydın 1. İdare
Mahkemesinde açtıkları tam yargı davasında, başvurucu Muhammet Demir’in
evlerinin üzerinden geçen yüksek gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak
yaralanması sonucunda uğradıkları zararın tazminini talep etmişlerdir.
9. Mahkemece, 7/4/2010 tarih ve
E.2008/889, K.2010/618 sayılı kararla; polis tarafından olay yeri incelemesi
sırasında çizilen krokide; enerji nakil hattının evin ikinci katının üzerindeki
düz çatıdan üç buçuk metre yüksekte olduğunun, çatının bir metre yükseklikteki
duvarla çevrilmiş olduğunun, çatıda üç buçuk metre uzunluğunda bir demir çubuk
bulunduğunun belirtildiği ve polis memurları tarafından tutulan görev tespit
tutanağı ile bu durumun belirlendiği, polis tarafından ifadesi alınan başvurucu
Muhammet Demir’in annesi Zeynep Demir’in olay sırasında ev işleri ile meşgul
olduğu, başvurucu temsilcilerinin enerji nakil hattının altında inşa ettikleri
evin çatısında bulunan demir çubukla evin üç buçuk metre üzerinden geçen
elektrik tellerine dokunan Muhammet Demir’in elektrik çarpması sonucu
yaralandığı, hizmetin görülmesi sırasında gerekli güvenlik standartlarına uygun
davranan idarenin herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığı, gerek ev
başkanının üç buçuk metre uzunluğundaki demir çubuğu herkesin çıkabileceği evin
düz çatısında bırakarak tedbirsiz davranması gerekse annenin ev işleriyle
meşgul olduğu sırada dikkatinin zayıflaması sonucunda idarece yürütülen hizmet
ile ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağının koptuğu gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
10. Kararın yürütmesinin
durdurulması ve temyizi talebi üzerine, 1/7/2010 tarihinde dava dosyası Danıştaya gönderilmiş olup, temyiz incelemesi devam
etmektedir.
11. Başvurucunun temsilcileri,
12/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
12. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kapsam
ve Nitelik" başlıklı 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2)
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde
yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.”
13. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler Üzerine İlk İnceleme" başlıklı 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(3)
(Değişik: 5/4/1990 – 3622/5 md.) Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı
veya görevlendireceği bir üye tarafından:
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir
işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla incelenir.
(4) (Değişik:
5/4/1990 – 3622/5 md.) Dilekçeler bu yönlerden kanuna
aykırı görülürse durum; görevli daire veya mahkemeye bir rapor ile bildirilir.
Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için rapor düzenlenmez ve 15 inci
madde hükümleri ilgili hakim tarafından uygulanır. 3 üncü fıkraya göre yapılacak inceleme ve bu fıkra ile 5
inci fıkraya göre yapılacak işlemler dilekçenin alındığı tarihten itibaren en
geç onbeş gün içinde sonuçlandırılır.”
14. 2577 sayılı Kanun'un "Dosyaların İncelenmesi" başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(5)
(Değişik: 5/4/1990 – 3622/8 md.) Danıştay, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda
belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar
Kurulunca; (1) diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu
itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler göz önünde bulundurulmak suretiyle geliş
tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde bir karara
bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri sıraya göre ve
tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.”
15. 2577 sayılı Kanun'un "Temyiz ve İstinaf İstemlerinde Yürütmenin
Durdurulması" başlıklı 52.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
(Değişik: 5/4/1990–3622/21 md.) Temyiz veya istinaf
yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya
Danıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat
karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına temyiz istemini incelemeye yetkili
Danıştay dava dairesi, kurulu veya istinaf başvurusunu incelemeye yetkili bölge
idare mahkemesince karar verilebilir. (Ek Cümle: 10/6/1994 -
4001/22 md.) Davanın reddine ilişkin kararlara karşı
temyiz ya da istinaf yoluna başvurulması halinde, dava konusu işlem hakkında
yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi 27. maddede öngörülen koşulun
varlığına bağlıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/8/2013 tarih ve 2013/6399
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu evlerinin
üzerinden geçmekte olan yüksek gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak
yaralanması sonucunda uğradıkları zararın giderilmesi istemiyle 14/2/2008
tarihinde idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine 6/6/2008 tarihinde
Aydın 1. İdare Mahkemesinde temsilcileri tarafından açılan tam yargı davasında,
davalı tarafından yargılamanın sürüncemede bırakılması amacıyla sürekli usule
ilişkin itirazlarda bulunulmasına Mahkemece önlem alınmamasının, hak arama
özgürlüğünü ihlal ettiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun temsilcileri tarafından Aydın 1. İdare
Mahkemesinde açılan tam yargı davasında, davalı tarafından yargılamanın sürüncemede
bırakılması amacıyla sürekli usule ilişkin itirazlarda bulunulmasına Mahkemece
önlem alınmamasının hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürdükleri
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Başvurucunun anılan iddiaları yargılamanın uzun sürmesine yönelik olup, bu
iddialar makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Başvurucu, evlerinin
üzerinden geçen yüksek gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak
yaralanması üzerine uğradığı zararın giderilmesi istemiyle temsilcileri
tarafından 14/2/2008 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına başvurulduğunu,
idarece taleplerinin reddedilmesi üzerine 6/6/2008 tarihinde Aydın 1. İdare
Mahkemesinde açılan tam yargı davasında yargılamanın makul sürede
tamamlanmadığını, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
22. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
23. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması
kapsamına girmektedir. Başvuruya konu davanın, başvurucunun evlerinin üzerinden
geçmekte olan yüksek gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak yaralandığı
iddiasıyla uğranılan zararın giderilmesi istemini konu alan bir uyuşmazlık
olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri
konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §
44).
24. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara
başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir
işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan
başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru
tarihi olup, somut başvuru açısından bu tarih,
14/2/2008 tarihidir.
25. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
26. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucunun evlerinin üzerinden geçmekte olan yüksek
gerilim hattındaki elektrik akımına kapılarak yaralandığı iddiasıyla uğradığı
zararın giderilmesi istemini konu alan 14/2/2008 tarihli başvurunun
reddedilmesi üzerine 6/6/2008 tarihinde açılan davada savunma ve cevap
dilekçelerinin toplandığı, Mahkemece 7/4/2010 tarihinde davanın reddedildiği
görülmektedir. Kararın temyizi ve yürütmesinin durdurulması istemi üzerine,
dava dosyasının 1/7/2010 tarihinde Danıştaya gönderildiği,
temyiz incelemesinin halen devam ettiği anlaşılmaktadır.
27. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§§ 12-15).
28. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup,
özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz
ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal
kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § § 54-60).
29. Başvuruya konu davaya bir
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıllık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
31. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 100.000,00 TL maddi, 50.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
32. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
33. Başvurucunun temsilcilerinin
tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 6.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
34. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
35. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
36. Başvuruya konu yargılamanın
yedi yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal
ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili Derece Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 6.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili Derece Mahkemelerine
gönderilmesine,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.