TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
F.A. ve M.A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/655)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucular
|
:
|
1. F.A.
|
|
|
2. M.A
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri
arasında Kumkapı (İstanbul) Geri Gönderme Merkezinde (Kumkapı GGM/Merkez)
herhangi bir yargısal karar olmaksızın, yeterli güvenceler sağlanmaksızın
kanuna aykırı olarak keyfî bir şekilde ve sağlıksız koşullarda
382 gün boyunca idari gözetim altında tutuldukları, evli olmalarına rağmen
birlikte kalmalarına izin verilmediği, bu süre içinde serbest bırakılmalarını
sağlayacak etkili bir kanun yolu bulunmadığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 17.,
19., 20., 36., 40. ve 41. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2013 tarihinde Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 10/6/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 24/7/2013 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/9/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 23/10/2013
tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne
karşı beyanlarını 7/11/2013 tarihinde sunmuşlardır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Bakanlık
görüş yazısında bildirilen hususlar çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. Özbek kökenli Kırgızistan Cumhuriyeti vatandaşları olan
başvurucular, kendi iddialarına göre ülkelerinde çıkan Özbek-Kırgız çatışması
sonucunda süreklilik arz eden çatışma ve gerginlik ortamında can güvenlikleri
tehlikeye girdiğinden zorunlu olarak ülkelerini terk etmiş ve iltica talebiyle
Türkiye’ye gelmişlerdir.
9. Başvurucuların, uluslararası terörizm faaliyetleri ile
bağlantılı oldukları şüphesinin oluşması üzerine 2011 yılında genel güvenlik
tahdit koduyla haklarında Türkiye’ye giriş yasağı konulmuştur.
10. Başvurucular, bilinmeyen bir tarihte İçişleri Bakanlığına
başvuruda bulunarak iltica talebinden bulunmuşlardır. Başvurucular, yine
bilinmeyen bir tarihte paralel prosedür çerçevesinde iltica başvurusu için
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine müracaat etmişlerdir.
Başvurucuların iltica talepleri İçişleri Bakanlığınca kabul edilmemiş ve bu
karara itirazları da anılan idarece reddedilmiştir. Başvurucuların, belirtilen
olumsuz işlem aleyhine Ankara 3. ve 6. İdare Mahkemesinde açtıkları iptal
davaları da reddedilmiştir.
11. Başvurucuların iltica talepleri üzerine, İçişleri Bakanlığının
21/10/2011 tarihli ve 28882-208129 sayılı yazısı gereği, İstanbul Emniyet
Müdürlüğünün 21/10/2011 tarihli “tebliğ
tebellüğ tutanağı” ile başvurucuların Çankırı iline sevklerine karar
verilmiştir.
12. Ancak kendi beyanlarına göre başvurucu Bayan F.A.nın hastalığı ve tedavisinin devam etmesi nedeniyle
İçişleri Bakanlığı tarafından uygun görülen süre içerisinde her iki başvurucu
da Çankırı iline gidememiştir.
13. Bu nedenle başvurucular firari sayılarak 24/11/2011 tarihinde
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından tekrar idari
gözetim altına alınmış ve Kumkapı GGM’ye
yerleştirilmişlerdir.
14. Başvurucular Kumkapı GGM’de tutulmakta
iken İçişleri Bakanlığı Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığının
6/12/2011 tarihli yazısıyla sığınma talepleri ile ilgili öne sürdükleri
gerekçelerin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve 1994 tarihli Yönetmelik (bkz. §
33) çerçevesinde değerlendirildiği ve sığınmacı olabilmek için gerekli
kriterleri taşımadıkları kanaatine varıldığı, bu nedenle başvuruculara
sığınmacı statüsü verilmesinin uygun görülmediği bildirilmiştir.
15. Başvurucular, İçişleri Bakanlığının söz konusu kararına karşı
kendilerine verilen üç günlük süre içerisinde itiraz ederek anılan kararın bir
kez daha gözden geçirilmesini talep etmişlerdir.
16. Bu itiraz üzerine yapılan inceleme sonucunda İçişleri
Bakanlığının 23/12/2011 tarihli yazısı ile başvurucuların talepleri nihai
olarak reddedilmiştir. Ayrıca başvurucuların durumu, 1994 tarihli Yönetmeliğin
6. maddesi gereğince yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde
değerlendirilmiş ve “ikincil koruma”
kapsamına alınmaları da anılan Bakanlığın aynı tarihli yazısıyla uygun
görülmemiştir.
17. Başvurucuların avukatı tarafından 5/12/2012 tarihinde İçişleri
Bakanlığı Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığına dilekçe ile müracaat
edilerek başvurucuların sığınma dosyalarının tekrar açılması, idari gözetimin
sonlandırılarak serbest bırakılmaları ve gidebilecekleri üçüncü bir ülke temin
edilinceye kadar kendilerine insani mülahazalarla ikamet izni verilmesi talep
edilmiştir.
18. Bu talep üzerine İçişleri Bakanlığının 7/12/2012 tarihli ve
37209-222452 sayılı talimat yazısı ile “Sığınma
Başvuru Sahibi” statüsündeki dosyaları kapatılan, haklarında
15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 8. maddesine
istinaden Türkiye’ye giriş yasağı ve 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı mülga
Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 19. maddesi
çerçevesinde Türkiye’de kalmaları uygun görülmeyerek sınır dışı kararları
alınan başvurucuların çıkış yapabilecekleri üçüncü bir ülke bulunana kadar
haklarında Türkiye’ye giriş yasağı kararı saklı kalmak kaydıyla 5683 sayılı
mülga Kanun’un 23. maddesine istinaden belge tanzim edilerek başvuruculara
verilmesi istenmiştir.
19. Bu işlem sonucunda başvurucular, tespit edilen bir adrese
yerleştirilmek üzere 10/12/2012 tarihinde serbest bırakılmışlardır.
20. Başvurucular, hâlen İstanbul/Zeytinburnu’nda ikamet etmektedirler.
21. Başvurucular 9/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Kumkapı GGM’nin Durumu
22. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin
Önlenmesi Komitesince (CPT) 2009 yılının Haziran
ayında aralarında başvurucuların tutuldukları Kumkapı GGM’nin
de bulunduğu Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye
yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda
hazırlanan 16/12/2009 tarihli raporunun (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili
kısımları şöyledir:
“…
2007
yılının Mart ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı
Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek ve 200 kadın için) resmî kapasiteye
sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan göçmenlere yönelik en geniş tutuklu
yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu kişi
barındırılmaktaydı.
...
44.
Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki maddi koşullara ilişkin olarak heyet,
önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen birkaç gözaltı merkezinde (özellikle
İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan kişi sayısında keskin bir düşüş
olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm kişilerin neredeyse %50’sinin
serbest bırakıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde,
kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.
...
45.
İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki
eski tutuklu yerleşkelerindeki koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi
[dipnot: Ancak bazı iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde
yapılmıştır (örneğin; duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle
sözleşme imzalanması, v.b.)]. Özellikle, tutulma
odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok
temizdi.
Bununla
birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz önünde bulundurulduğunda, merkezin 560
kişilik mevcut resmî kapasitesinin çok yüksek olduğu açıktır. Özellikle,
tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir (örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve
ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman bakımından noksandır (örneğin; zemin katında
120 yatak bulunurken, ortak kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye
bulunmaktadır). CPT İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmî kapasitesinin
önemli ölçüde azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin
sınırları içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye
etmektedir.
...
47.
Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak
üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu öncelikle polis araçları için park alanı
olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan bulunmasından dolayı, sadece tutulan
kadınlar ve çocuklar günlük açık hava egzersizi imkânından
faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle haftalar hatta aylar boyunca
mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun bırakılmışlardır.], ziyaret
edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı uyruklu kişilere hiçbir açık hava
egzersizi imkânı sunulmamıştır.
Ziyaret
sonu konuşmaları esnasında heyet derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk
makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca, İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı
merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava
egzersizi imkânından faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri
almaya çağırmıştır.
Türk
makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı
Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin ‘günde ortalama bir saat boyunca
açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden faydalanmalarına izin
verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...
CPT bu
zamana kadar atılan adımları memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve
İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin
günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalandığına
ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını istemektedir.
...
51.
Ziyaret edilen birtakım gözaltı merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya
miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden
birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe
olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT,
yabancılara yönelik tüm gözaltı merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen
yemek hizmetinin, hem miktar hem de kalite bakımından
yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.
…”
23. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu, 11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir
ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından
10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne,
İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında
İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili
kısımları şöyledir:
“…
III.
İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM
…
Alt Komisyon,
geri gönderme merkezlerinde yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu
amaçla, … 11 Mayıs 2012 tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme
Merkezi’nde inceleme gerçekleştirmiştir.
…
İncelemeler
sırasında illerin valileri, emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri
gönderme merkezlerinde barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler
gerçekleştirilmiş, barınma mekânları incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler
edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler, sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle
ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma
Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma
Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve
Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı
ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri de incelemelere bilfiil katılarak görüş
ve önerileriyle Alt Komisyon çalışmalarına katkı sağlamışlardır.
…
V.
İNCELEMELER
1. Genel
Bilgi
Hududumuzda
yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene
kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme
merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35
ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece
20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen
sayısının ise geri gönderme merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu
tahmin edilmektedir.
2. Geri
Gönderme Merkezlerinde Yapılan İncelemeler
…
c) İstanbul
İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ca) Geri
Gönderme Merkezi Hakkında Bilgilendirme
Komisyonumuz
İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet
Müdür yardımcısı H… P… ve Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;
-
Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde; ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve
sınır dışı işlemleri ile geri gönderme merkezindeki barınma hizmetleri
yürütülmektedir.
- Geri
gönderme merkezinin profiline bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu
görülmektedir.
-
Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı 100’ü kadın, 200’ü erkek olmak
üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde bulundukları esnada suça karışan,
ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet
süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı
işlemleri için bekletilmektedir.
- Bina,
2007 yılından itibaren geri gönderme merkezi olarak kullanılmaktadır.
- Geri
gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı
teslim edilmekte ve yine günde 30 ila 40 yabancının sınır dışı işlemleri
yapılmaktadır.
-
Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde pasaportu olmayanların
konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek suretiyle ülkelerine
çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi imkânları ile uçak
bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube Müdürlüğü ve Genel
Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce karşılanmaktadır.
- Gün
içerisinde sabah ve akşam devlet bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi
Aşevinden karşılanmak üzere 3 öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24
saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.
- İl
sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze gönderilen doktor, haftada bir gün gelip
sağlık sorunları olanları muayene etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde
hastalananlar ise Haseki Hastanesine götürülmekte, acil hastalar için ambulans
hizmeti sunulmaktadır. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın
bir günü Merkeze gelen psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda
bulunmaktadır. Merkezde kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm
kalanlara yönelik temizlik malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti
bulunmayanlara kıyafet yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve
Bangladeş’ten gelenlerin yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir.
Merkezde kalan çocuklara oyuncak ve günlük süt verilmektedir.
- Merkezin
konumunun kaçmaya müsait olması nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü) havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar
bahçede havalandırmaya çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman
havalandırmaya çıkabilmektedir.
- Merkezde
bulunan yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek
öğrenebilmeleri için bir takım sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda;
geri gönderme merkezindeki spor aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının
yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca
(İSMEK) Merkeze gönderilen hoca tarafından verilen takı kurslarına da katılım
sağlanmaktadır. Merkezde ibadethane de bulunmaktadır.
…
- 2010
yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri
gönderme merkezine gelenlere kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi
haklara sahip olduğu, burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda
bilgilerin yer aldığı bir bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme
formu yaklaşık 40 ila 50 dilde hazırlanmıştır.
- Ayrıca
Merkezde herhangi bir suç nedeniyle yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana
kadar tutulanlar da yer almaktadır. Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım
yapılmadan koğuşlarda barındırılmaktadır.
-
Yakalananların işlemlerinin yapılacağı süreçte Merkezde barındırılmaları için
3’er aylık olurlar alınmakta; ancak ortalama 10 günde işlemlerin
gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. …
- Merkeze
ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve ayak parmaklarının soğuktan kangren
olduğunun teşhis edildiği, doktorun kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak
tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi olarak da buraya çalışmak için
geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi halinde çocuklarına yük
olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi istemeleri üzerine geri
gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü olaylarla karşılaşıldığının,
yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde duruldu.
cb) Geri
Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler
İnceleme
sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam
3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi. Geri gönderme merkezinin inceleme
yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde olduğu görüldü.
Merkezde
erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı
odaları içerdiği ve odalardaki ranza sayılarının değiştiği gözlemlendi.
Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların hijyen açısından yetersiz durumda
olduğu kanaatine varıldı.
Merkezde
sığınmacıların hemen hemen her istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin
olduğu, kantinde masa ve sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde
yiyecek ve temel ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.
Merkezde
her zaman bulunan bir sağlık görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece
haftada bir kez gelen doktor eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.
İhtiyacı
olanlara bedava verilecek kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu
kıyafetlerin Merkeze yapılan bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi.
Yine Merkezde yasa dışı göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri
emanet odalarının bulunduğu görüldü.
Merkezde
barınanların boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar
verildiği belirtildi.
Merkezde
çocukların günün her anında istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun
odaları bulunmakta olup odalarda çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkânları
bulunduğu görüldü.
Merkezde
hem televizyon odası hem de yemek odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış
odalarda kişilerin sohbet etmekte oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü.
Burada bulunan televizyonların son teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat
çekti.
Koğuşların
birbirinden demir parmaklıklarla ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların
kişilerin hareket imkânını engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı
göçmenlerin serbestçe Merkez içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda
bulunan spor aletlerinde spor yapabildikleri gözlemlendi.
Merkezde
kalanların dışarı ile bağlantı kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların
koğuş koridorlarında konuşlandırıldığına şahit olundu.
…
VI.
DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
…
- İstanbul
İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile ilgili olarak;
1-
Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara sokaklarında oldukça dar bir alanda
yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır
dışı edilene kadar tutulan kişiler barındırıldığından ve bu kişilerin
havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasa dışı
göçmenlerin havalandırılma imkânı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun
görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana
taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
2-
Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı göçmenlerin şüphe altında oldukları
suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara
yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların kategorize edilerek kişilerin
koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel gereklerindendir. Böylece
çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı
veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç
türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış olacaktır.
3-
Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerek personel
eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir günü kısa sürelerle havalandırmaya
çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler
için hapishaneden farksız hale gelmemesi için en temel hakları olan yaşama
hakkının bir uzantısı niteliğindeki bu haktan haftanın her günü diledikleri
zaman yararlanmaları sağlanmalıdır. Bunun için Merkezde bulunan personel
sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin kaçmalarını önleyici
mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir dışında daha sakin ve
geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.
4-
Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün hizmet veren doktor aracılığıyla
sağlık hizmetleri verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin
sağlık sorunlarını çözmede yetersiz olduğu düşünülmekte olup, en azından
Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri gönderme merkezlerindeki gibi haftanın
her günü acil durumlarda müdahale edecek bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin
gerektiği düşünülmektedir.
5- Merkez
içerisinde bulunan yasa dışı göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe
dolaşabildikleri görülmüştür. Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını
geçirebilecekleri faaliyet odalarında çeşitli kursların verilmesi, kadınlara
psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı sağlanması, Merkezde barınanların
egzersiz yapmalarını sağlayacak spor aletlerinin olması, çocuklara yönelik
olarak oyun odalarının bulunması, çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi,
kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının
ve Merkez kurallarının yer aldığı kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin
verilmesi gibi imkânlar Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.
- Genel
olarak;
1- Yasa
dışı göçmenlerin sınır dışı edilene kadar barındırıldığı geri gönderme
merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube
Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl
uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu niteliği ağır basan suç ve
suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinin yönetim ve
kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Göç ve İltica Genel
Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu kapsamda sınır dışı
işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış personel tarafından
yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. TBMM Genel Kurulunda
bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile de geri gönderme
merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği belirtilmektedir.
2- Geri
gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlere ne tür muameleler
uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin işleyişi hakkında tüm geri gönderme
merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum
geri gönderme merkezlerinde farklı uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir
düzenleyici işlem niteliğinde hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme
merkezlerinin kurulması, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek
amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil
işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer
almaktadır.
…
4- Geri
gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve
haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı, iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal
verilerin düzenli olarak tutulması ve herkesin erişimine açık bir şekilde belli
periyotlarla yayınlanması gerekmektedir.
5- Sivil
toplum örgütleri temsilcilerine, avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve
bilgi talebi hususunda yardımcı olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil
toplum örgütlerinin geri gönderme merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde
çalışmalarına imkân tanınmalıdır.
…
6- Geri
gönderme merkezine gelen yasa dışı göçmenlerin uyruklarının tespitinde
beyanları esas olduğundan, doğru beyanda bulunup bulunmadıklarının yapılacak
mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı
sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında da tercümanların önemi
büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar
görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
7-
Ülkemizde uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun
bulunmamakta; insan haklarını, milli güvenliği ve uluslararası ilişkileri
doğrudan etkileyen bu son derece önemli konu, idari düzenlemeler aracılığıyla
yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla kanunla düzenlenmesi gerekirken daha
çok ikincil düzenlemelerle yürütülen uluslararası koruma ve yabancılar konusu,
kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası
insan hakları standartlarına uyumlu bir uluslar arası
koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde
bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce
kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.
…”
24. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM
hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri
Gönderme Merkezi Raporu” yayımlanmıştır. Rapora esas ziyaret tarihi
2/5/2014’tür. Raporda, Kumkapı GGM’nin özellikleri ve
bu Merkezde kalanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer
almaktadır. Anılan Raporda yer alan bazı bilgiler şöyledir:
“A. MERKEZ
YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:
13.
İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi
kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149
kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.
- Merkeze
günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.
- Kişi
ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4
ay sürmektedir.
-
Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel
temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.
- Haftada
bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin
edilmektedir.
- Merkezde
08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24
saat ambulans gelmektedir.
- Yemek
için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından
verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve
akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate
alınmaktadır.
-
Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya
çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya
çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan
araçlar için kullanılmaktadır.
…
B. MERKEZDE
TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER
14.
İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda,
koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak
koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların
kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık
olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir
salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.
C. YAPILAN
GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER
1.
Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması
…
16. Merkez
Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde
hava alma imkânını hafta içinde saat 17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta
sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını, kış aylarında ise
soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle açık havaya çıkış izni
vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk nedeniyle çıkmak
istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada tutulanların güvenli bir
şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da bulunmadığını ifade etmiştir.
17.
İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı
verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında
gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye
çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre
boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği
bulunan kişiler bulunmaktadır.
…
21. TBMM
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi
olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkânı sunulmayan bir
yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel yetersizliği
nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle
çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir
uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının
sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...
23. Buna
karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi,
yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış
aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’ iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer
itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu
nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.
24. Merkez
yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını
gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların
park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi
durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.
…
2.
Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması
…
29.
İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak
üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü,
384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu
beyan etmişlerdir.
30. 64
metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede,
ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını
zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması
nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.
…
31. …
karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri Gönderme Merkezinde 300 kişilik
kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan düşmektedir. Bu sonuç
CPT standartlarının yarısından daha azına denk gelmektedir. Kaldı ki, ortalama
400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır. Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen
(her bir tutuklu veya hükümlü için asgari 7 m2’lik alan)
standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT standartları, Bkz.
CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm)
Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında
değerlendirilmiş olup ‘Meclis raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu
dikkate alındığında, ayrılan yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun
tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf
8)]
…
77.
Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır.
Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen
yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları
ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı
olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal
denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde
tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi
oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal
etmemektedir.
…”
25. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, AİHM’in Yarashonen/Türkiye (B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§
18-19) kararında şöyle özetlenmiştir:
“18.
Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik
kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta
barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara
ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde
beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on
beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince
havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra
kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda servis edildiği 69
metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava
koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her
perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca
acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene
gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi
bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.
19.
Hükümet iddialarını desteklemek üzere, diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi
aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için
ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz
etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün
olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın
ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir.
Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise büyük metal
dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya odalarda
mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde battaniyeler
vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her
katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan
birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve bir egzersiz
bisikleti görünmektedir.”
26. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü
tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan Rapor’dan
alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM Raporu’nun ilgili kısımları
şöyledir:
“30.
Birleşmiş Milletler (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran
2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra (inter
alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme
merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir
rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları
aşağıdaki gibidir:
‘42. Özel
Raportör ziyareti esnasında göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri,
bu gözetimin süresi, tutulma koşulları ve idari gözetim altına alınan
göçmenlere yönelik güvencelere erişim konularında yetersiz bir düzenleme
olduğunu kaydetmiştir.
...
52. Her ne
kadar 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan
bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin
tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme
merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı
konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa
da, Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme
merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz konusu genelgenin
uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koymaktadır.
…
54. Özel
Raportör ayrıca yukarıda anılan geri gönderme merkezlerindeki koşullardan da
rahatsızlık duymuştur. Çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında
tutulan kişiler çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış
alanlara erişimleri ya oldukça kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda
diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’
…”
27. Emniyet Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli ve 164529 sayılı
yazısının ilgili kısımları şöyledir:
“… Kumkapı
Geri Gönderme Merkezi’nin 1. ve 2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak
üzere 3 kattan oluştuğu ve toplamda 300 kişiyi barındırabildiği, 1. kat
misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik
4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69
metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak
odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise;
69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58, ve 84 metrekarelik 5 yatak
odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 1. kat misafirhanesinde 44, 2. kat
misafirhanesinde 76, 3. kat misafirhanesinde ise 70 adet çiftli ranzanın
bulunduğu,
Ayrıca
Geri Gönderme Merkezinde hava şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine
çıkartılarak temiz havadan faydalanmalarının sağlandığı, başvuranların da
tutulduğu süre içerisinde hava almasına imkân verildiği, çocukların ise oyun
parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu,
merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah,
öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri,
şahısların özel ihtiyaçlarını buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç
öğün yemek verildiği, çocuklar için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin
özel bir temizlik firması aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve
katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik
malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk
suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi
ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde kalan şahısların
hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve günlük şikâyet
durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman kaybedilmeden
yapıldığı, ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nden gelen
doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin yapıldığı, gerek
görülmesi durumunda bir üst sağlık kuruluşuna sevklerinin yapıldığı, 1. derece
yakını olan ziyaretçilerle görüşmelerin yaptırıldığı anlaşılmıştır.”
28. Emniyet Genel Müdürlüğünün belirtilen yazısı ekinde sunulan,
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısının ilgili kısımları
şöyledir:
“… [Ş]ahısların tutulduğu … 06.10.2011-10.12.2012 tarihleri
arasındaki defter kayıtları incelendiğinde ortalama rakamın 310-350 [kişi]
olduğu … anlaşılmıştır.”
C. İlgili
Hukuk
1. Ulusal
Hukuk
29. 5682 sayılı mülga Kanun’un 4. maddesi şöyledir:
“Pasaportsuz,
vesikasız veya usulüne uygun veya muteber olmıyan
pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri
çevrilirler.
Bunlardan,
pasaport veya vesikalarını yolda kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri
Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna kadar, icabederse,
en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem
yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.
Hükümetin
müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen
sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler
tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle
pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.
Umumiyetle
mültecilerin ve iskan hakkındaki mevzuat dışında
olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların,
pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına
bağlıdır.”
30. 5682 sayılı mülga Kanun’un “Türkiye’ye
girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1.
Serseriler ve dilenciler;
2.
Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu
gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak
halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya
vasilerinin maddi himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için
gelenler bu hükümden istisna edilebilirler);
3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine
mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla
iadeye esas olarak kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü
bulunanlar;
4.
Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine
müsaade edilmemiş bulunanlar;
5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak
niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara
iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri
sezilenler;
6.
Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek
geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi
kaçakçılar;
7.
Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar
gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye’de kendilerini himaye edecek
kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden
birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”
31. 5683 sayılı mülga Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Siyasi
sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade
olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”
32. 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“Memleket
dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport
tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde
oturmağa mecburdurlar.”
33. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile
kabul edilip 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere
Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla
Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in (1994 tarihli Yönetmelik) “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
“(Değişik
madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K. Yön/3.mad)
Türkiye’ye
iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni
talep eden münferit yabancıların talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki
Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31
Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca
karara bağlanır.
İçişleri Bakanlığı, karar verme yetkisini
uygun göreceği hallerde valiliklere devredebilir.
Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan
karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.
Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri
Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri
Bakanlığı’nca gösterilecek bir yerde serbest ikamet edebilir.
Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı
15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.
İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi
için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak
belirlenebilir.
Karara itiraz eden yabancının bu konudaki
ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri
Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai
karar yabancıya tebliğ edilir.
İtirazları nihai olarak reddedilenlerin
durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde de ikamet izni verilmesi uygun
görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk
etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri
Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin
valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen
Türkiye’den çıkartılırlar.”
2. Uluslararası
Hukuk
34. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma
Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010) ilgili
kısımları şöyledir:
“48. Açık
havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların
(tercihen genel bir faaliyet programının bir parçası olarak) her gün açık
havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel
kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde
olanlar dahil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi gerektiğine
dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve
mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması
gerektiği barizdir.
…
29. CPT’nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına
göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü
hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına
uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip
merkezlerde tutulmalıdır. …
Bu tür
merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan
kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu
izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan
düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada
egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona,
gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn.
kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin
tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar
kapsamlı olmalıdır.
…
79. Yasa
dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin
kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş
etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı
sığınmacılar … tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri
mümkün olduğunca az sınırlandırılmalıdır.”
35. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli
ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya
Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse,
insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının
gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”
36. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi”
kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve
tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her
hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir
makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili
denetimine tabi tutulur.”
37. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR
EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların
Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f)
bendi şöyledir:
“Yürütme
Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak
...
(f)
Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır.
Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta
olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında
olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
38. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
39. Başvurucular, vatandaşı oldukları Kırgızistan’da çıkan iç
çatışma nedeniyle Türkiye’ye geldikten sonra 24/11/2011 ilâ 10/12/2012
tarihleri arasında, Kırgızistan’a sınır dışı edilme riski altında ve herhangi
bir yargısal merciin kararı olmadan 382 gün boyunca İstanbul Emniyet
Müdürlüğüne bağlı Kumkapı GGM’de gözaltında
tutulduklarını, söz konusu merkezin dış dünyadan yalıtılmış, giriş çıkışları
sürekli kontrol edilen yüksek güvenlikli bir merkez olduğunu ve aynı zamanda
yaşam koşullarının sağlıksız, gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, bu nedenle
ruhsal ve fizyolojik olarak sağlık durumlarının bozulduğunu belirterek
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
40. Başvurucular ayrıca Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme
merkezlerinde gayriinsanî ve onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde uzun süre
tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare
mahkemesine açtıkları davanın reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının
kullanılmasının etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40.
maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.
41. Başvurucular, keyfî ve hukuk dışı gerekçelerle 382 gün boyunca
gözaltında tutulmalarının yabancı olmalarından kaynaklandığını ve Türk
hukukunda bu tür yabancılara ilişkin gözaltı işlemlerinin yasal denetiminin
bulunmadığını, ayrıca kendilerine uygulanan özgürlük kısıtlamasının “gözaltı” ve “tutuklama” sayılmaması nedeniyle tazminat talep edilmesinin
de mümkün olmadığını, niçin tutuldukları konusunda bilgilendirilmediklerini ve
yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir tutulma kararı olmadan
özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin
ihlal edildiğini belirtmişlerdir.
42. Öte yandan karı-koca olan başvurucular, GGM’de
tutuldukları süre zarfında aynı binada fakat ayrı yerlerde tutulduklarını, çok
sınırlı olarak birbirlerini görmelerine izin verildiğini, bu nedenle aile
hayatlarının bozulduğunu belirterek Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
43. Nihayet başvurucular, kimliklerinin gizli tutulmasını, adli
yardımdan yararlandırılmalarını ve maruz kaldıklarını iddia ettikleri hak
ihlalleri sonucunda uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle kendilerine
hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
45. Başvurucuların, sınır dışı tehdidi altında GGM’de
tutulduklarına ve GGM’nin tutma koşullarının
elverişsizliğine ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
46. Başvurucular, Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme
merkezlerinde gayriinsanî ve onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde, uzun süre
tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare
mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının
etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal
edildiğini ifade etmişler iseler de başvurucuların şikâyetleri esas itibarıyla GGM’deki tutma koşullarının denetimi konusunda
başvurabilecekleri herhangi bir makam bulunmamasına ilişkin olup anılan
şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi
kapsamında incelenmesi gerekir.
47. Başvurucuların geri gönderme merkezinde tutulmalarının
kanuniliği, yargısal denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilmeleri ve
tutma nedeniyle tazminat ödenmesi konularına ilişkin şikâyetlerinin Anayasa’nın
19. maddesinde yer alan güvenceler kapsamında incelenmesi gerekir.
48. Başvurucuların; Kumkapı GGM’de
tutuldukları süre içerisinde aile bütünlüklerinin bozulduğu iddiaları, esas
itibarıyla geri gönderme merkezlerinin koşullarının ve bu yerlerdeki tutma
rejiminin doğal ve kaçınılmaz sonucudur. Bu nedenle başvurucuların bu
kapsamdaki ihlal iddialarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Adli Yardım Talepleri Yönünden
49. Başvurucuların; ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları ve
herhangi bir gelirlerinin bulunmadığı, uzun süre GGM’de
tutuldukları, bu nedenlerle geçimlerini önemli ölçüde güçleştirmeksizin
yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları, başvuru formunda sunulan
bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181,
17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine
ilişkin ilkeler temelinde başvurucuların, açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım taleplerinin kabulü gerekir.
2. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında
Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17.
Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu kısmının,
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
51. Başvurucular, Türkiye’de yabancı kişilerin gayriinsanî, onur
kırıcı muamele oluşturacak biçimde ve uzun süre GGM’de
tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare
mahkemesinde açtıkları davaların reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının
etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal
edildiğini ifade etmişlerdir.
52. Bakanlık görüşünde, başvurucuların sundukları dilekçe
içeriğinden Kumkapı GGM’de kaldıkları süre boyunca
içinde bulundukları yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie
başvuru yapmadıklarının anlaşıldığı; diğer yandan başvurucuların Ankara İdare
Mahkemesine açtıkları davaların, kaldıkları koşulların niteliğine yönelik
değil, iltica talebinin reddi kararına itiraz niteliğinde olduğu
bildirilmiştir.
53. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, uygulamada
idareye başvurunun hiçbir faydası bulunmadığını, tutuldukları koşullar ile
ilgili şikâyetleri bakımından Türk hukukunda düzenlenmiş olan
başvurabilecekleri etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını, AİHM’in
birçok kararında, yabancıların gözaltında tutulması, kötü gözetim koşulları ve
işkenceye ilişkin şikâyetleri bakımından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 13. maddesinde öngörülen biçimde etkili bir iç hukuk yolu
bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını belirtmişlerdir.
54. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa
ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama
geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet,
işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını
ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
55. Sözleşme’nin “Etkili başvuru
hakkı” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen
herkes, söz konusu ihlal resmî bir hizmetin ifası için davranan kişiler
tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola
başvurma hakkına sahiptir.”
56. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
hakkını güvence altına almaktadır.
57. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen
ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de tamamının
tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde
başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili
olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).
58. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları
güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre
değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi
uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem
teoride hem de uygulamada ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise
sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir
tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015,
§ 71).
59. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan “işkence”,
“eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya
muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak
gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili
olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda
sorumluları cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak
makul bir tazmin imkânını sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür
ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür
muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve
devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara
yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu
nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda tutulma şikâyetleri açısından,
ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu
koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru
yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette ihlal iddialarına konu yerden
ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından hâlihazırda
gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek nitelikte tazmin
yollarının bulunması da gerekmektedir (K.A.,
§ 72).
60. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel
önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten bu tür
muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını
gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye,
§ 61).
61. Bireysel başvuru formu, Bakanlık görüşü ve başvurucuların
Bakanlık görüşüne karşı cevaplarında sunulan bir kısım bilgiler, başvurucuların
6/10/2011 ilâ 10/12/2012 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de
tutuldukları yönündedir. Ancak başvurucular, başvuru dosyasına sundukları bir
kısım belgelerde anılan tarih aralığını 24/11/2011 ilâ 10/12/2012 şeklinde
ifade etmişlerdir. Bu çerçevede başvurucuların GGM’de
tutuldukları zaman aralığının asgari, 24/11/2011 ilâ 10/12/2012 (382 gün)
olduğunun kabulü gerekir.
62. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her
türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu ifade edilerek
başvurucuların GGM’deki iddia edilen kötü yaşam
koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıkları ifade
edilmiştir. Ancak Anayasa’nın bahsi geçen hükmü dışında, Bakanlıkça
başvurucuların tutuldukları dönemde anılan Merkezdeki elverişsiz yaşam koşullarını
önleme ve doğan zararları tazmin etmek üzere belirlenmiş somut bir idari veya
yargısal hak arama yoluna atıfta bulunulmadığı gibi atıf yapılan Anayasa’nın
125. maddesindeki genel kuralın, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile
güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme
kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu
sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi
bir karar da sunulmamıştır. Kaldı ki yabancıların GGM’de
tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi bu tür koşulların
hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucuların, tutuldukları
zaman periyodunda yürürlükte olan açık bir düzenlemeye rastlanamamıştır.
63. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye
kararında; tutulan bir göçmenin, önerilen hukuk yollarından faydalanarak
haklarını savunabildiğini, yani idare mahkemesine veya idari makama yapılan
başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar
nedeniyle yaşanan ıstırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını
gösteren herhangi bir adli veya idari kararın, davalı devlet tarafından ibraz
edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı
tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye,
§ 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).
64. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi
de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır
dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan
hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların
yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin
yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır.
Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye
dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal
etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer verilmiş olması,
başvurucuların iddialarını güçlendirmektedir (bkz. § 24).
65. Nitekim 2012 tarihli TBMM Raporu’nda da tutulan düzensiz
göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve işleyişlerinin nasıl olacağı
konularında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir
düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı uygulamalara neden olduğu, bu
konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki metin hazırlanması gerektiği
ifade edilmiştir.
66. Başvurucuların tutulma tarihlerinden sonra 11/4/2014 tarihinde
yürürlüğe giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti
durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân
sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını belirleyen bu koşulların
kontrolünü ve gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal
başvuru mekanizmasının öngörülmediği Anayasa Mahkemesince daha önce karara
bağlanmıştır (K.A., § 77).
67. Bu tespitler ışığında GGM’de idari
gözetim altında tutulmuş olan başvurucular açısından Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması
noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir
başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı
kanaatine ulaşılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı
etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucuların etkili başvuru
haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. Kumkapı GGM’nin Koşullarının
Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
69. Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden sunulan
Bakanlık görüşünde (bkz. § 52), başvurucuların Kumkapı GGM’de
kaldıkları süre boyunca içinde bulundukları yaşam koşullarının değiştirilmesi
için ilgili idari mercie başvuru yapmadıklarına ve ayrıca idari yargıda
açtıkları davaların, tutma koşullarından ziyade iltica talebinin reddi kararına
itiraz niteliğinde olduğuna dikkat çekilmiştir.
70. Belirtilen Bakanlık görüşünde, esasen Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının
tüketilmediği olgusuna temas edilmekte ise de yukarıda etkili başvuru hakkı
yönünden yapılan inceleme sonucunda Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı
olarak 40. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış olması nedeniyle
başvurucuların GGM’deki tutma koşulları ile ilgili
olarak başvuru yollarını tüketip tüketmediklerinin ayrıca tartışılmasına gerek
görülmemiştir.
71. Başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
72. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci
fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye
“işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
73. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına saygı gösterme yükümlülüğü; öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka
müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
74. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye
alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de
eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
75. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile
işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
76. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan
muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 89).
77. Yukarıda değinildiği üzere, bir muamelenin bu kavramlardan
hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel
koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak
yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup
olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi
de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca
muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate
alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı
anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar,
ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz
ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı
muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 90).
78. Somut olayda olduğu gibi bir kişinin sınır dışı etme işleminin
yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No:
2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim altına alınan yabancının
tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu
asgari eşik değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de
muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun
cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda Boudraa, § 60).
79. Bir muamelenin “insanlık dışı”
olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanı
sıra bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi;
diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı”
olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek
ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).
80. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında “aşağılayıcı” olup olmadığını tespit
ederken bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve aşağılık duruma düşürme olup
olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz konusu tedbirin, Anayasa’nın 17. ve
Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde, ilgilinin kişiliğini etkileyip
etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir amacın
olmaması, kesin olarak bu hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini devre dışı
bırakmamakla birlikte, bir ceza veya muamelenin, “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı”
olabilmesi için rencide edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın
barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması
gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).
81. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
oluşturup oluşturmadığı incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde
tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanı, ağırlıklı olarak dikkate alınması
gereken bir kriterdir (K.A., §
96).
82. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört
metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç
metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının
Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar
vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, §
45, Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan AİHM, tutulan
kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin,
bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, B. No: 42525/07,
60800/08, 10/1/ 2012, § 150).
83. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın 17.
maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde kişi başına düşen alan hesabının
yanı sıra tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı
mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın
temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da
dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 73). CPT’nin
“gözetim altında tutulan göçmenler”
hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 34) kişileri yabancılar mevzuatına
göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü
hâllerde; bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına
uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip
merkezlerde tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip
temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı
sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu
kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün
içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve
diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin
tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar
kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün
mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada
egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin
makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak
biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen
bu standardın “gözetim altında tutulan
göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır (K.A., § 98).
84. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar
(bkz. §§ 81-83) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari
standartları oluşturmakla birlikte, burada yer verilen standartların her bir
somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.
ii. İlkelerin
Somut Olaya Uygulanması
85. Başvurucular, Kumkapı GGM’de
tutuldukları 382 gün boyunca can güvenlikleri olmadığını iddia ettikleri
Kırgızistan’a sınır dışı edilme korkusu ile yaşadıklarını, Kumkapı GGM’nin açık havaya çıkma ve sosyal faaliyet imkânları
bulunmayan dış dünyadan yalıtılmış, yüksek güvenlikli, hapishane gibi demir
parmaklıkları olan giriş kapısında otomatik silahlı polislerin nöbet tuttuğu,
tüm giriş-çıkışların sıkı kontrol altında ve üst amirin iznine tabi olduğu bir
merkez olduğunu, Merkezdeki koşullar nedeniyle aile hayatlarını gerektiği gibi
yaşamadıklarını, bu durumun insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele niteliğinde
olduğunu, belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
86. Bakanlık görüşünde, başvurucuların Kumkapı GGM’de
tutuldukları dönemde toplam kişi mevcudunun Merkezin kapasitesi olan 300’ü
aşmadığı, odaların ışıklandırma ve temizliğinin iyi durumda olduğu, ilgili CPT
Raporu’nda da odaların ışıklandırıldığı ve temiz olduğunun belirtildiği,
haftada bir gün düzenli olarak doktor geldiği, havanın uygun olduğu saatlerde
tutulanların havalandırmaya çıkmalarına izin verildiği bildirilmiştir. Ayrıca
Bakanlık görüş yazısı ekinde, Merkezin iç ve dış mekân görüntüleri sunulmuştur.
87. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, tutuldukları
dönemde Merkezde bulunan insan sayısının normal kapasitenin çok üzerinde
olduğunu, bu nedenle örneğin kadınlar kısmında bir yatağı iki kadının
kullanması, yerde yatma ya da yatacak başka yer olmadığı için mescidin halıları
üzerinde yatmanın sıkça karşılaşılan durumlar olduğunu, erkekler kısmının
mescidinin de bazı yoğun dönemlerde yatma yeri olarak kullandığını, Bakanlık
görüşünde tutuldukları döneme ait mevcudun net olarak bildirilmediğini,
Merkezin mevcudunun çoğunlukla 450-500 kişi civarında olduğunu, yurtiçi ve
yurtdışından gelen inceleme heyetleri gelmeden önce Merkezde tutulan önemli
sayıda kişinin serbest bırakıldıklarını, aynı zamanda bu kapsamda düzenlenen
raporlarda sürekli kapasitenin üzerinde insan tutulmasının eleştirildiğini,
2008 ile 2012 yılları arasındaki tüm rapor ve haberlerde Merkezin mevcudunun 400
ilâ 800 kişi arasında değiştiğini, Bakanlık tarafından referans alınan 2009
tarihli CPT Raporu’nda yetersiz fiziksel koşullara rağmen Merkezin 560 kişilik
mevcudunun düşürülmesi gerektiğinin bildirildiğini, TBMM İnsan Hakları İnceleme
Komisyonunun 2012 yılı Mayıs ayında Merkeze yapılan “planlı ve önceden haber verilmiş” ziyarete ilişkin raporda,
Merkezin kapasitesinin 300 kişi olduğu, inceleme sırasında mevcudun 291 erkek,
97 kadın ve 7 çocuk olduğu ve personel yetersizliği gerekçesiyle haftada bir
gün kısa süreli havalandırmanın yetersiz olduğu tespitlerine yer verildiğini
bildirmişlerdir.
88. Başvurucular; Bakanlık görüşünde atıf yapılan 2009 tarihli CPT
Raporu’nun 47. paragrafında da tutulanlara açık havada aktivite imkânın
tanınmadığı ve bu durumun kabul edilemez olduğunun bildirildiğini, haftada bir
gün doktor getirilmesi uygulamasının 2012 yılı Mart ayından sonra olduğunun
anlaşıldığını, ayrıca 300 kişi kapasiteli bir merkezde hafta bir gün kısa
süreli doktor ziyareti ile etkili bir sağlık yardımı yapılmasının mümkün
olamayacağını, bu durumun anılan CPT raporunda da eleştiriye konu edildiğini,
tutulan kişilerin doktorun geldiğinden haberdar dahi olmadıklarını; kalabalık,
gürültü ve ışıkların sürekli açık olması nedeniyle uyku sorunu yaşadıklarını,
koğuşlarda yoğun sigara dumanına maruz kaldıklarını, ortamın hijyenden yoksun
ve haşeratlı olduğunu, Merkezde bulunduğu iddia
edilen kantinin faal olmadığını, Bakanlık tarafından sunulan fotoğraflarda da
görünmediğini, dışarıdaki bir bakkaldan günde iki defa eleman geldiğini ve
ihtiyaçlarını bu şekilde gidermeye çalıştıklarını, fiyatların normalden çok
pahalı olduğunu ifade etmişlerdir.
89. Başvurucular, Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan fotoğrafların
planlanarak çekilmiş olmalarına rağmen dikkatli incelendiklerinde dahi Merkezin
asıl koşulları hakkında fikir sahibi olmanın mümkün olacağını, örneğin tutulan
kişilerin havalandırma amaçlı çıkarıldıkları alanın fiilen otopark olarak
kullanıldığının ve koğuşlardaki yatakların arasından yan yana iki kişinin
geçmesinin mümkün olmadığının görüldüğünü, Bakanlık tarafından sunulan
tutanakların tarihlerine bakıldığında dışarı çıkma imkânının fiilen sınırlı
olduğunun anlaşılabildiğini, açık havaya çıkarılmanın elverişli havalarda dahi
istisnai bir uygulama olduğunu, kendilerinin de yaklaşık 14 ayda üç defa açık
havaya çıkabildiklerini, 40-50 metrekarelik bir alanda normal mevcuda göre
30-35 kişinin kalmasının CPT’nin “7 m2’lik alan” standardının çok
altında olduğunu beyan etmişlerdir.
90. Ayrıca başvurucu Bayan F.A., Merkezin fiziki koşulları nedeniyle
ruh ve beden sağlığını yitirdiğini, 20 kg zayıfladığını, psikolojisinin
bozulması nedeniyle sık sık bayıldığını ve bunalıma girdiği için intihar
girişiminde bulunduğunu, tutulduğu süre boyunca herhangi bir psikolog veya
sosyal hizmet uzmanından destek alamadığını ifade etmiştir.
91. Başvuru dosyasında, başvurucuların Kumkapı GGM’de
tutuldukları dönemde, Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de her bir
tutulan kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer
almamaktadır. Başvurucuların hangi odayı kaç kişi ile paylaştıklarına ilişkin
de net bir bilgi ne başvurucular, ne de bu konuda
görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi
nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının, Merkezde tutulan
kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde
edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk
olarak ortaya çıkmaktadır.
92. Bireysel başvuru formunda sunulan bilgiler ve Bakanlık görüşü
çerçevesinde başvurucuların, asgari olarak 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri
arasında Kumkapı GGM’de 382 gün tutuldukları
konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
93. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli
yazısında sunulan bilgiler, 2012 tarihli TBMM Raporu, BM Göçmenlerin İnsan
Hakları Özel Raportörünün tespitleri, AİHM’in
24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan
2009 tarihli CPT Raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı ve bu karara önemli ölçüde
esas teşkil eden İHK’nın Raporu, eldeki en önemli
verileri oluşturmaktadır.
94. Anılan belgelerdeki tespitler ile başvurucuların tutuldukları
dönem itibarıyla daha güncel olan 2012 tarihli TBMM Raporu ve BM Göçmenlerin
İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri arasında belirgin bir çelişkiye
rastlanmamıştır. Ayrıca AİHM’in Yarashonen/Türkiye kararının Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti tarafından sunulan fotoğraflardaki görüntülerin tarif edildiği
paragrafındaki tespitler (Yarashonen/Türkiye, § 19), mevcut başvuru kapsamında
sunulan Bakanlık görüşü ekindeki fotoğraflardaki görüntülerle de örtüşmektedir
(bkz. § 86). Bu çerçevede, düzenlendikleri zaman periyotları farklılık arz etse
de başvurucuların tutuldukları dönemden önce veya sonra düzenlenen rapor vb.
belgelerin hiçbirinde, Kumkapı GGM’nin tutma
koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir bilgiye
rastlanmamıştır. Bu durum, tutuldukları zaman diliminin öncesinde veya
sonrasındaki saptamaların, başvurucuların tutma koşulları yönünden de önemli
ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle başvurucuların
tutuldukları dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım
tespitlerin, başvurucuların tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında
dikkate alınması mümkün görülmüştür.
95. Emniyet Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısında (bkz. §
27) Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan
kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Aynı yazının
ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 3/12/2015 tarihli yazısında
ise Merkezin, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki mevcudunun
ortalama 310 ile 350 kişi civarında olduğu bildirilmiştir.
96. 2012 tarihli TBMM Raporu’nda, Merkezin kapasitesinin 100’ü kadın
ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük
ortalama 30 ilâ 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda
yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde
291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu
bilgilerine yer verilmiştir.
97. İHK’nın raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin
toplam kapasitesi 300 kişilik olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384 ve
2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez
yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve yaklaşık
aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK raporunda görüşleri
kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ile 500 arasında kişi
kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve her gün giriş yapan
ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında
başvurucuların tutuldukları dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında kişinin
bulunduğunun, yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.
98. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin
tespitine geçildiğinde Kumkapı GGM’ye ilişkin
hazırlanan rapor ve görüşler (bkz. § 22 vd.) incelendiğinde başvurucuların
tutuldukları dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişi
olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir
değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK’nın
raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir
merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu
kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün
görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte
değerlendirildiğinde kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık
1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin (başvurucuların tutuldukları
dönem de dâhil olmak üzere) son dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.
99. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık olarak
azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
100. Bu tür merkezlerde kalan kişilere tahsis edilen alanın darlığı
nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman
geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup
yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur
olarak dikkate alınabilir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye,
§ 78).
101. Bu çerçevede başvurucuların içinde yaşadıkları koşullar
incelendiğinde İHK Raporu’nda ifade edildiğine göre Merkezde idarenin
kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler)
dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır.
Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle
bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi
yer almaktadır. Bu durumda, Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak
yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da
yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve
dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde
nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.
102. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29
Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine
gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı Rapor’da geri gönderme merkezlerindeki koşullardan
rahatsızlık duyulduğu, çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında
tutulan kişilerin çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve
dış alanlara erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı kalabalıklık”,
“sağlığa elverişsiz koşullar” ve
“yetersiz gıda” hususlarının
diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz
§ 28).
103. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas
alındığında tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını
sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir
saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması
gerekmektedir.
104. Bakanlık cevabi yazısı ekinde sunulan fotoğraflardan, Merkezin
bahçesinin fiilen otopark olarak kullanıldığı ve bahçe kapısının sürekli açık
tutulduğu görülmektedir. Bahçe alanının sınırlı genişliği de dikkate
alındığında Merkezde tutulan kişilerin sık aralıklarla açık havaya
çıkarıldıkları kanaatine ulaşılması mümkün görünmemektedir.
105. Nitekim 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM Raporu’nda, gerek Merkezin konumu ve gerekse personel
eksikliği nedeniyle tutulan düzensiz göçmenlerin, haftanın sadece bir günü kısa
sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer verilmiştir. Ancak
yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin, fiili uygulama ile
uyumlu olup olmadığı, rapordan anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda
dolaylı olarak bu tespitin dahi GGM’yi düzensiz
göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek suretiyle haftada bir
defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.
106. İHK Raporu’nda Merkez Müdürünün gözetim altındakilerin binanın
bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında
ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır (bkz.
§ 24). Bu konuda başvurucular, tutuldukları süreç boyunca toplam üç kere
havalandırmaya çıkarıldıklarını iddia etmektedirler (bkz. § 89). Raporda
görüşlerine yer verilen göçmenlerin; belirtilen şekilde hava alma imkânı
verilmediği, hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan
yararlanamadıkları dönemler olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki
defa kendilerine bu imkânın verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucuların
iddialarının inandırıcılığını güçlendirmektedir.
107. Merkez yetkililerince “sağlanmaya
çalışıldığı” söylenen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT
standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası, yetkililer de Merkezin
bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması
ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma
imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 24). Görüldüğü üzere
Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan yararlanma
imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi CPT tarafından ortaya
konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu veya
mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının, CPT
standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.
108. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin, kişi
başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde
aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları
dönemde maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma
mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının
yetersiz ve daha da önemlisi, sağlanan açık havadan yararlanma imkânının
oldukça sınırlı olmasının, başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları
daha da tahammül edilemez hâle getirdiği ve bu koşullar altında başvurucuların
bir yılı aşkın bir süre boyunca tutulmalarının, Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
109. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar;
başvurucuların Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları
muamelenin, bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle
şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu
durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın
ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan
başvurucuların bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer
iddialar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
110. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
4. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Anayasa’nın
19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
111. Başvurucular, “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne”
çıkarılmadıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
112. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul
edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.
113. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
114. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti
ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci
fıkraları şöyledir:
“Şekil ve
şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün
gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim
altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın
yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası,
uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin
bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara
uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye
girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme
kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
…
Yakalanan
veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için
gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu
olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu
süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun
bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve
savaş hallerinde uzatılabilir.”
115. Sözleşme’nin “Özgürlük ve
güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“1.
Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen
haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun
bırakılamaz:
…
c. Suç
işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu
işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul
nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak
üzere yakalanması ve tutulması;
…
3. Bu
maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan
herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer
bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya
veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme,
ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
…”
116. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı
fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa
zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve makul bir süre içerisinde yargılanma veya
serbest bırakılma güvenceleri, ancak suç işlediği hakkında geçerli
şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel
olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenler bulunan kişiler açısından
öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence hakkında bir ceza soruşturması açılan ve
devam eden kişiler bakımından geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (1) numaralı fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından
yukarıda belirtilen güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.
117. Bu çerçevede, başvurucularca yapılan nitelendirme esas
alındığında Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği
iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer
aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
118. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru
dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen
hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, …
belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden
olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın
ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”
119. 6216 sayılı Kanun’un,
“Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen
şartların taşınması gerekir.
(2)
Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir.”
120. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2)
Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d)
Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği
ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e)
Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği
iddiasının dayanakları.
…”
121. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları
uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama,
dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama,
bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği
ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38;
Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20).
122. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
123. Başvurucular, “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıkları
iddialarını ortaya koyarken kendi öznel durumlarının “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında
olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmalarının
suç işledikleri şüphesine veya suç işlemelerinin ya da suç işledikten sonra
kaçmalarının önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama
veya kanıt sunmamışlardır.
124. Açıklanan nedenlerle başvurucuların ihlal iddialarını
kanıtlayamadıkları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii.
Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlallere İlişkin İddia
125. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının,
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İdari
Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
126. Başvurucular, yargısal bir karar olmaksızın 382 gün boyunca
gözetim altında kaldıklarını, herhangi bir adli makam önüne çıkarılmadıklarını
ve adli makamlar tarafından haklarında verilmiş bir tutma kararı ya da kamu
düzenini bozduklarına dair bir iddia veya savcılık tarafından açılmış bir ceza
davası bulunmadığını, tutulmalarının mahkemeye veya yetkili merci önüne
çıkarılma amacı taşımadığını, 382 gün boyunca gözaltında tutulmalarının hukuki
dayanağı bulunmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
127. Bakanlık görüş yazısında bir tutmanın Sözleşme’nin 5. maddesinin
(1) numaralı fıkrası anlamında hukuki sayılabilmesi için anılan fıkranın (a) ve
(f) bentleri arasındaki istisnalardan birini karşılaması gerektiği, tutmanın bu
anlamda hukuki olduğu anlaşıldıktan sonra Sözleşme’nin “kanunda düzenlenmiş bir prosedürün”
izlenip izlenmediği dâhil olmak üzere, esas ve usul kurallarına uyma
yükümlülüğünü ulusal hukuka bıraktığı bildirilmiştir. Aynı yazıda AİHM
kararlarına göre keyfîliğin önlenmesi için özgürlüğün
kısıtlanmasını düzenleyen ulusal yasaların tamamıyla erişilebilir, açık, net ve
öngörülebilir olması gerektiği, özgürlükten yoksun bırakmanın ulusal hukuka
uygun olmanın yanı sıra, kişiyi her türlü keyfî uygulamadan da uzak tutacak
nitelikte olması gerektiği, belirtilen ilkeler ışığında Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye
başvurusunda, başvurucuların tutulmalarına ilişkin yasal prosedürün
uygulanmadığı, başvurucuların keyfîliğe karşı
korunmadıkları belirtilerek Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ihlal edildiğine karar verildiği, somut olayda da başvurucuların tutuldukları
tarihte mevzuatta sınır dışı işlemleri esnasında ilgililerin tutulmasını
düzenleyen kanun bulunmadığı bildirilmiştir.
128. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda
bulunmuşlardır.
129. Başvurucuların 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri arasında
Kumkapı GGM’de tutuldukları ve bunun Anayasa’nın 19.
maddesi anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt
bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için
bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 125).
130. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti
ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
“Herkes,
kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve
şartları kanunda gösterilen:
… usulüne
aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme
yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması;
halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
131. Sözleşme’nin “Özgürlük ve
güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
f) Bir
kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında
sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle
usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.”
132. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan
Aras, § 43).
133. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve
Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir
yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi
sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya
tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıza
Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda, bir
kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç
bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari
gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi
uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli
özen” (due diligence)
içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden
söz edilemez (K.A., § 123).
134. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden
yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve keyfî muamele
teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin; demokratik hukuk devletinin gerekli
ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi, koşullarının genel kabul görmüş
standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele
teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usule ilişkin hakların
ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas
olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu
sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi
özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır
(Rıza Boudra,
§ 74).
135. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına
yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin
koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına
karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi,
tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde
ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten
yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan
ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A.,
§ 125).
136. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı
Kanun 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Bakanlık görüş yazısında da
belirtildiği üzere bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucuların GGM’de tutuldukları 24/11/2011 ile 10/12/2012 tarihleri
arasında, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar
arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde
ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri
verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında,
tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye
bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim
altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi
usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme
bulunmamaktadır.
137. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. İdari
Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin
İddia
138. Başvurucular, GGM’ye götürüldükten
sonra tutulma nedenleri hakkında bilgi verilmediğini, uzun süre tutuldukları
hâlde kendileri hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konusunda bilgi
verilmediğini, İçişleri Bakanlığından gelecek idari kararın beklenmesi
nedeniyle “belirsizlik” içinde
tutulduklarını, avukatlarına da tutulma nedenleri konusunda sözlü veya yazılı
bilgi verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
139. Bakanlık görüş yazısında 4/12/2011 tarihinde hangi amaçla
tutuldukları ve başvurabilecekleri yolların başvuruculara tebliğ edildiği ifade
edilmiştir.
140. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular “özgürlüğü kısıtlandığında derhâl ve anlayacakları bir dilde
bilgilendirme” yapılmadığını, Bakanlık tarafından referans olarak
gösterilen 4/12/2012 tarihli tutanağın, Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı
fıkrasındaki standartları karşılamadığını, bahsi geçen tutanağın, iltica
başvurusu üzerine düzenlenen bir tutanak olduğunu, tutanakta başvurucuların 10
gün GGM’de kalabileceklerinin belirtildiği, hangi
nedenle özgürlüklerinin kısıtlandığının ve yasal haklarının ne olduğunun
bildirilmediğini, böyle bir belgenin, 14 ay özgürlüklerinden yoksun
bırakılmalarına ilişkin bilgilendirme içerdiğinden söz edilemeyeceğini,
uygulamada GGM’de tutulan yabancılara, gözaltı
nedenleri ve kendilerine yöneltilen suçlamalar hakkında bilgi verilmediğini,
Bakanlığın başvuruculara alıkoyma sebepleri hakkında derhâl bilgi verildiğine
dair kanıt sunmadığını, sunulan tutanaktaki “hakkınızda
yapılan işlemler doğrultusunda Yabancılar Şube Kumkapı Geri Gönderme
Merkezi’nde tutulmaktasınız” ifadesinin muğlak olduğunu, yapılan
işlemlerin ne olduğunun bildirilmediğini, bilgilendirmenin ilk tutuldukları
tarihten uzun süre sonra yapıldığının da tutanak tarihinden anlaşılabildiğini
beyan etmişlerdir.
141. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yakalanan
veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki
iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak
derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”
142. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.”
143. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya
tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların herhâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak
“derhâl” bildirileceği kurala
bağlanmıştır.
144. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise yakalanan
her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en
kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirileceği hükme bağlanmıştır.
145. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi
gerekçelerin teknik olmayan basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde
açıklanması, hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine
imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer
güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin
ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına
göre değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 136).
146. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından
hazırlanan raporda, bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de
başvurucuların tutuldukları dönemdeki uygulama ile ilgili olarak dikkat çekici
ifadelere yer verilmiştir. Raporda 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet
makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde
tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim
hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına
karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri
talimatı verildiği; buna rağmen Özel Raportör’ün
Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı
görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata
geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir. Belirtilen tespitler,
başvurucuların iddialarını destekleyici mahiyettedir.
147. Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan 4/12/2011 tarihli tutanak
içeriği ise şöyledir:
“Hakkınızda
yapılan işlemler doğrultusunda şu anda Yabancılar Şube Müdürlüğü Kumkapı Geri
Gönderme Merkezinde bulunmaktasınız. İltica/sığınma başvurunuza ilişkin prosedür
sonuçlanıncaya kadar hakkınızda herhangi bir sınır dışı işlem…i
uygulanmayacaktır.
21.10.2011
tarihinde [i]lgili yasal mevzuat kapsamında talebiniz
İçişleri Bakanlığınca değerlendirileceğinden merkezimizde on (10) gün kalmanız
gerekebilir veya işlemleriniz daha kısa süre içerisinde de sonuçlanabilir,
ancak hakkınızdaki işlemlerin tamamlanmaması halinde, bu süre uzatılabilecek ve
uzatılması halinde tarafınıza bilgi verileceği husus daha önce tarafınıza
tebliğ edilmiştir.
İltica/sığınma
başvurunuza ilişkin prosedür yukarıda bahsedilen süre içerisinde
tamamlanmadığından merkezimizde tutulmaktasınız ve İçişleri Bakanlığından emir
gelinceye kadar merkezimizde tutulmaya devam edeceksiniz. Merkez Müdürlüğüne
bizzat veya kanuni temsilciniz vasıtasıyla yazılı olarak itiraz hakkına
sahipsiniz. Ancak bu itirazınız hakkınızdaki merkez[d]e
alıkonulma uygulamasını ortadan kaldırmaz. İdarenin hakkında verdiği Merkezde
alıkonulma kararına konu yukarıda belirtilen usulle idari yargı yoluna
başvurabilirsiniz. Merkezde kaldığınız süre içerisinde barınma, iaşe ve ibate
masraflarınız Türkiye Cumhuriyet Devleti tarafından karşılanacaktır.
Şu anki
durumunuzu bildiren ve tarafımızdan tanzim olunan iş bu tebliğ ve tebellüğ
tutanağı birlikte imza altına alınmıştır. …”
148. Başvurucuların GGM’de tutulmalarının
başlangıç tarihi, başvuru dosyasındaki bilgilere göre en geç 24/11/2011’dir.
Bakanlık tarafından sunulan bilgilendirme tutanağının tarihi ise 4/12/2011’dir.
Buna göre anılan bilgilendirme işleminin, başvurucuların tutulmaya
başlandıkları tarihten en az 10 gün sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Diğer
yandan başvurucular veya Bakanlık, bu tarihten önce herhangi bir sözlü veya
yazılı bildirim yapıldığını ileri sürmemişlerdir. Bu çerçevede başvurucuların
tutulmaya başladıkları tarihten 10 gün sonra yapılan bilgilendirmenin,
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında emredilen sürede yapıldığının
kabul edilmesi mümkün değildir.
149. Diğer taraftan 4/12/2011 tarihli tutanakta, başvurucuların
yakalanma ve tutulma nedenlerinin haklarında “devam
eden işlemler” olduğu bilgisinin yer aldığı, bunun dışında devam
eden bu işlemlerin ne olduğu ve başvurucuların GGM’de
tutulmalarını niçin zorunlu kıldığı konusunda açıklayıcı bilgilere yer
verilmediği görülmektedir. Bu çerçevede başvuruculara özgürlüklerinden yoksun
bırakılma nedenlerinin, Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasına uygun bir
şekilde bildirildiği sonucuna ulaşılamamıştır.
150. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iii. İdari
Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yolun
Bulunmadığına İlişkin İddia
151. Başvurucular, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yasaya uygunluğu
hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya
aykırı görmesi hâlinde serbest bırakılmalarını sağlayacak bir yargı merciine
başvurma hakkından yoksun olduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
152. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre, tutulma
hâlinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlayacak bir mekanizmanın mevcut
olması, ayrıca bu yolun yalnızca teoride değil pratikte de mevcut ve kişiye
tahliye imkânı sunabilmesi gerektiği, bu kapsamda Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye
kararında başvurucuların tutulmalarına etkin itiraz imkânı sağlayan bir iç
hukuk yolu bulunmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının ihlal edildiğine hükmedildiği bildirilmiştir.
153. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda
bulunmuşlardır.
154. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne
sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.”
155. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama
veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin
yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma
yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına
sahiptir.”
156. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının
hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki
değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutmanın
hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine tahliye taleplerinin veya idari
gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin kararların bir mahkeme
nezdinde incelenmesi açısından güvence oluşturmaktadır.
157. Somut olaya bakıldığında Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası, idari gözetim kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye,
özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule
ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma
hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak
yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve
özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan
teminatları sağlaması gerekmektedir.
158. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan
kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk
yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol
olması gerekir. Aksi hâlde, söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan
erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152).
159. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma
işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği
bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucuların
tutuldukları dönem (24/11/2011 ile 10/12/2012) itibarıyla yürürlükte olan
mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın
kanuna aykırılığının tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka
ifadeyle başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla yürürlükte olan
mevzuatta, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan
bir başvuru yolu öngörülmemiştir.
160. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucularla benzer
şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı
merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 142).
161. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iv. Haksız
Tutulma Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
162. Başvurucular, Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında
öngörülmüş olan aynı madde kapsamındaki ihlaller nedeniyle iç hukukta
başvurulabilecek ve tazminat talep edilebilecek bir merci bulunmadığını,
şikâyet edilen işlemlerin uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve
gözetim altındaki kişilerin misafir olarak değerlendirilerek durumlarının
özgürlük kısıtlaması olarak nitelendirilmediğini, bu nedenle Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
163. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre Sözleşme’nin
5. maddesinin ilk dört fıkrasından birinin ihlaline karar verilen durumlarda
aynı maddenin beşinci fıkrası gereğince kişiye tazminat hakkı sunulması
gerektiği, hakkında sınır dışı işlemi yürütülenlerin tutulmasına yönelik yasal
düzenleme eksikliği nedeniyle 6458 sayılı Kanun’un kabul edildiği, ancak
Kanun’un gerektirdiği yeni kurumların oluşturulabilmesi için ilgili kanun
maddelerinin yayım tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü
bildirilmiştir.
164. Başvurucular, belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda
bulunmuşlardır.
165. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
“Bu
esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar,
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”
166. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu madde
hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru
olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”
167. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve
Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki
fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların, devletçe
tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.
168. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince aynı
maddenin iki ilâ sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde
tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur.
Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen
fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan
hâllerde iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın
19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.
169. Somut başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve
sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık,
başvurucuların beyanları ve Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere
başvurucuların bireysel başvuruda bulundukları tarih itibarıyla Türk hukuk
sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya
giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan
zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.
170. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının da ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
171. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
172. Başvurucular, maruz kaldıkları hak ihlalleri sonucunda
uğradıkları zararlar nedeniyle toplam 22.790 TL maddi ve 90.000 TL manevi
tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
173. Başvuruda, başvurucuların idari gözetim altında tutulmaları
işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının; Anayasa’nın 17. maddesi ile
bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci
ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
174. Yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi
zararları karşılığında başvurunun özel koşulları da dikkate alınarak her bir
başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.
175. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için iddia
edilen maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucular, maddi tazminat taleplerini dönemsel aylık asgari ücret miktarları
üzerinden yapılan bir hesaplamaya dayandırmışlardır. Belirtilen soyut hesaplama
haricinde başvurucuların, konuya ilişkin herhangi bir belge sunmamış olmaları
nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
176. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B.
Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli tutulması
taleplerinin KABULÜNE,
C. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın
40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve
dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Her bir başvurucuya net 18.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.