TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜGE POLATKAN VE POLKİM KİMYA SAN. TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6564)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Müge POLATKAN
|
|
|
2. POLKİM KİMYA SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
|
Vekili
|
:
|
Av. Halil Çağlar AKBULUT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yürütülen ceza yargılaması sırasında el konulan
başvurucu Polkim Kimya Ltd. Şti.ne
(Şirket)ait ürünlerin, yürürlükten kaldırılan kanun hükmüne dayanılarak tasfiye
edilmesi nedeniyle başvurucuların mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2013 tarihinde İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 18/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği biligi için
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 13/7/2015 tarihli
yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan
görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, İzmir ilinde faaliyet
gösteren madeni yağ fabrikaları ve kimyasal madde satan bazı şirketlerin
amaçları dışında faaliyetlerde bulundukları, madeni yağ ve inceltici
kimyasalları karıştırarak akaryakıt elde ettikleri, bu akaryakıtı ucuz motorin
olarak nitelendirip yüksek tonajlı araçlarda kullanılmak üzere kamyon
sürücüleri, servis ve nakliye işi yapan şirketlere sattıkları şüphesiyle
soruşturma başlatılmıştır.
8. İlgili soruşturma kapsamında, başvurucu Müge Polatkan'ın
ortağı ve yöneticisi olduğu Şirketin faaliyet gösterdiği iş yerinde 14/6/2012
tarihinde yapılan aramada üretim amacı dışında kullanıldığından şüphelenilerek
bir miktar "white spirit"
adlı kimyasal çözücü niteliğindeki ürüne el konulmuştur.
9. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 29/12/2012tarihli ve
2012/26418sayılıiddianamesi ile başvurucu Müge Polatkan hakkında" suç
işlemek amacıyla örgüt kurma ve petrol kaçakçılığı" suçlarından İzmir 1.
Asliye Ceza Mahkemesinin E.2012/977 sayılı dosyasında kamu davası açılmıştır.
10. İzmir Kaçakçılıkla Mücadele ve Organize Suçlarla Mücadele
Şube Müdürlüğü 15/1/2013 tarihinde, aralarında Şirkete ait olan 25.580 kilogram
ile 10.230 kilogram yakıtın da bulunduğu bir miktar yakıtın analiz raporlarının
alındığını, bu yakıtların standart dışı olduğunun tespit edildiğini belirterek
İzmir İl Özel İdaresindeki depolama sıkıntısı nedeniyle ürünlerin tasfiyesini
talep etmiştir.
11. Mahkeme 12/2/2013 tarihli ve 2013/233 Değişik İş sayılı
kararıyla hazırlık soruşturması aşamasında alınan raporların ve bilirkişi
raporunun incelendiğini, sanık K.A.nın kontrolündeki
tankerden Şirkete ait tanka boşaltılırken 25.580 kilogram white
spirit isimli ürüne el konulduğunu, ürünün taşıma
irsaliyesinde farklı bir adresin gösterildiğini, bu ürünün akaryakıt amaçlı
kullanıldığının belirlendiğini ifade ederek 25.580 kilogram white
spirit adlı ürünün 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı
Petrol Piyasası Kanunu'nun ek 3. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tasfiyesine
karar vermiştir.
12. Başvurucu Şirket 8/3/2013 tarihli dilekçesiyle; el konulan
10.230 kilogram white spirit
ürünün faturalı olarak alındığını belirterek iadesini talep etmiştir.
13. Mahkeme 19/3/2013 tarihli ve E.2012/977, 2013/259 değişik iş
sayılı kararıyla Şirkette ele geçirilen 25.580 kilogram white
spirit adlı ürünün tasfiyesine karar verildiğini,
ancak 10.230 kilogram ürün hakkında karar verilmediğini ifade etmiş; belirtilen
ürünün üretim amacı dışında kullanıldığı iddiasıyla açılan davada alınan
bilirkişi raporları uyarınca söz konusu 10.230 kilogram ürünün 5015 sayılı
Kanun'un mülga ek 3. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tasfiyesine karar
vermiştir.
14. İtiraz üzerine, İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/5/2013
tarihli ve 2013/440 değişik iş sayılı kararıyla Mahkemece verilen kararın usul
ve yasaya uygun olduğu belirtilerek itirazın reddine karar verilmiştir.
15. Başvurucular anılan kararın tebliğ edilmediğini, Mahkemenin
12/7/2013 tarihli duruşmasında kararı öğrendiklerini belirtmişlerdir.
16. Başvurucular 12/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
17. İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin, 3/4/2015 tarihli ve
E.2012/977, K.2015/529 sayılı kararıyla başvurucu Müge Polatkan hakkında
yürütülen ceza yargılamasında; "suç işlemek amacı ile örgüt kurma"
suçunun unsurları oluşmadığı belirtilerek başvurucunun beraatine,
akaryakıt kaçakçılığı suçuna ilişkin olarak ise başvurucunun lisanslıüretici olduğu, bu husustan da faydalanarak
ürünlerinin bir kısmınıkaçak petrolüretiminde
kullandığı, ürünleri lisansı olmayan kişilere satarak karışım ve kaçak petrol
olarak kullanılmasını sağladığı gerekçesiyle dört yıl iki ay hapis ve 26.025 TL
para cezası ile cezalandırılmasına, Mahkemenin 19/03/2013 tarih 2013/259
Değişik İş sayılı kararı ile tasfiyesine karar verilen 25.580 kilogram ve
10.230 kilogramstandart dışı ürünün5015 Sayılı
Kanun'un ek 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince zoralımına, suça konu
ve standartlara uygun olmadığı belirlenen kaçak akaryakıtın 5015 Sayılı
Kanun'un ek 3. maddesinin 3 numaralı fıkrası uyarınca kararınkesinleşmesi
beklenmeksizin tasfiyesinekarar verilmiştir.
18. Başvurucu Müge Polatkan 7/4/2015 tarihinde temyiz talebinde
bulunmuştur. Temyiz incelemesi devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
19. 5015 sayılı Kanun'a 25/1/2007 tarihli 5576 sayılı Petrol
Piyasası Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 3. maddesiyle eklenen"Kaçak petrolün tespiti ve tasfiyesi" kenar
başlıklı mülga ek madde 3 şöyledir:
"Kaçak petrolün; bu Kanun hükümleri
dışında satışa arz edilmesi, satılması, bulundurulması, bu özelliğini bilerek
ticarî amaçla satın alınması, taşınması veya saklanması yasaktır.
Kaçak petrol yakalandığında, kaçak petrole
derhal el konulur ve yakalandığı ildeki il özel idaresine miktarını, cinsini ve
özelliklerini gösterir bir tutanakla teslim edilir.
Kaçak petrol hakkında tasfiye kararı,
soruşturma evresinde hâkim tarafından verilir. Bu karar, kaçak petrole el
konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içinde, eşyadan
numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune alınarak, mümkün olmaması
halinde ise gerekli tespitler yaptırılarak verilir.
Kaçak petrolden alınacak numunelere ilişkin usûl ve esaslar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir. Kaçak petrolün teknik düzenlemelere uygunluğunun tespiti, Kurum
tarafından belirlenen akredite laboratuvarlar tarafından yapılır. Bu çerçevede
gönderilen numunelerin tetkik ve tahlil giderleri Kurumca karşılanır.
Laboratuvarlar, bunlara ilişkin tetkik ve tahlil işlemlerini öncelikle ve
ivedilikle sonuçlandırır.
Kaçak petrolün tasfiyesi ilgili il özel
idaresi tarafından bu Kanun hükümlerine göre yapılır.
Kaçak petrolden teknik düzenlemelere uygun
olanlar, Kurum tarafından belirlenen usûl ve esaslara
göre ilgili il özel idaresi tarafından, teknik düzenlemelere uygunluğunun
tespiti tarihinden itibaren en geç bir ay içinde açık artırma suretiyle satışı
yapılarak veya yaptırılarak tasfiye edilir. Bir ay içinde satılamayan kaçak
petrol, pazarlık usûlü ile satışı yapılarak tasfiye
edilir.
Kaçak petrolden teknik düzenlemelere uygun
olmayanlar, Kurum tarafından belirlenen usûl ve
esaslara göre ilgili il özel idaresi tarafından, teknik düzenlemelere uygun
olmadığının tespiti tarihinden itibaren en geç bir ay içinde, satılmak üzere
Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğüne devredilir ve
Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından satışa
ilişkin masraflar düşüldükten sonra bakiye bedel ilgili il özel idaresine
aktarılır.
İlgili il özel idaresi tarafından, kaçak
petrolün satışından elde edilen gelirden, kaçak petrole ilişkin vergiler ilgili
vergi dairesine yatırıldıktan sonra, kalan para bankada açılacak bir emanet
hesaba yatırılır.
Kaçak petrolün tasfiyesine ilişkin bu maddede
düzenlenmeyen diğer usûl ve esaslar, Maliye
Bakanlığının ve Gümrük Müsteşarlığının görüşü alınarak Kurumca yürürlüğe
konulacak yönetmelikle düzenlenir.
Yargılamanın, tasfiye edilen kaçak petrolün
sahiplerinin lehine sonuçlanması halinde; toplam satış bedelinden vergiler
düşüldükten sonra kalan tutar, satış tarihinden kararın kesinleştiği tarihe
kadar geçen süre için kanunî temerrüt faizi oranında hesaplanan faiz de ilave
edilerek hak sahibine ödenir. Emanet hesabında bulunan tutarın hak sahibine
yapılacak ödemeyi karşılamaması halinde, aradaki fark Maliye Bakanlığınca genel
bütçeden karşılanır. Kaçak petrole ilişkin mahkûmiyet hükmünün veya müsadere
kararının kesinleşmesinden sonra emanet hesaptaki tutar genel bütçeye gelir
olarak yatırılır.
Kaçak petrole ilişkin mahkûmiyet hükmü veya
müsadere kararı kesinleşenler, Kurum tarafından, varsa lisansları iptal
edilerek kamuoyuna ilan edilir, ayrıca bu Kanun kapsamında bu kişilere hiçbir
şekilde yeniden lisans verilmez.
Bu madde kapsamında teminatla iade hükümleri
uygulanmaz.
Kaçak petrole ilişkin olarak bu Kanunda yer almayan
hususlarda, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümleri uygulanır.
Bu madde kapsamında veya kaçak petrol ile
mücadele konusunda; Kurumca, Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğünce,
il özel idarelerince yapılacak her türlü mal, araç-gereç ve hizmet alımlarında,
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu; kaçak petrolün satışında,
8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz."
20. 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun "Tasfiye" kenar başlıklı 16.
maddesinin, 28/3/2013 tarihli ve 6455sayılı Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 58.
maddesiyle ile değiştirilen (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu Kanunda tanımlanan suçların
konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere yaptırımının uygulanabileceği eşya,
sahibine iade edilemez. Kaçak şüphesiyle el konulan kaçak akaryakıt hariç her
türlü eşya hakkında, el koyma tarihinden itibaren altı ay,ancak eşyanın zarara uğraması veya değerinde
esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı veya muhafazasının ciddi
külfet oluşturması halinde bir ay içinde,gerekli
tespitler yaptırılarak soruşturma aşamasında hâkim, kovuşturma aşamasında
mahkeme tarafından tasfiye kararı verilir. Bu süreler içinde karar verilmemesi
halinde eşya derhal tasfiye edilir. Bu fıkra kapsamında tasfiye edilecek
eşyadan tasfiye edilmeden önce numune alınması mümkün olan durumlarda numune
alınır, numune alınması mümkün olmayan durumlarda eşyanın her türlü ayırt edici
özellikleri tespit edilir.
(2) Satılarak tasfiye edilen eşya veya
taşıtların satış bedeli emanet hesabına alınır. Tasfiye edilen eşya veya
taşıtların sahibine iadesine karar verilmesi halinde, satış bedeli Gümrük Kanununun 180 inci maddesi hükümleri çerçevesinde el
koyma tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte
hak sahibine ödenir. Emanet hesabında bulunan tutarın hak sahibine yapılacak
ödemeyi karşılamaması halinde aradaki fark, eşyanın imha edilmiş olması halinde
ise imha edilen eşyanın bedeli, gümrük idaresince genel bütçenin ilgili
tertibinden karşılanarak hak sahibine ödenir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucular, Mahkemenin 2013/259 Değişik İş sayılı
kararıyla ticaretini yapmaya yetkili oldukları, faturalı olarak satın alınan ve
standart dışı olmayan 10.230 kilogram white spirit ürünün 5015 sayılı Kanun'un mülga ek 3. maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca tasfiyesine karar verildiğini, ilgili Kanun hükmünün;
11/4/2013 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6455 sayılı
Kanun'un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığını, itiraz üzerine İzmir 1.
Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararın gerekçesiz olduğunu, tasfiye sonucunda
ürünün çok düşük bir bedelden satılacağını, alıcının çoğu zaman devlet olması
nedeniyle haklarında kesinleşmiş bir karar bulunmadan hükmün infaz edilmesi
yönünde bir sonucun doğduğunu, Mahkemece bazı sanıklara ait ürünlerin iade
edildiğini belirterek başvurucu Müge Polatkan yönünden masumiyet karinesinin,
suç ve cezaların kanuniliği, hukuki güvenlik ile eşitlik ilkelerinin, mülkiyet
ve adil yargılanma haklarının, başvurucu Şirket yönünden ise suç ve cezaların
kanuniliği, hukuki güvenlik ile eşitlik ilkelerinin, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve maddi tazminat talep
etmişlerdir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Başvurucuların iddialarının her bir başvurucu yönünden ayrı
ayrı değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Başvurucu Şirketin şikâyetleri ise
mülkiyet hakkının ve gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasıkapsamında
incelenmiştir.
a. Başvurucu Müge Polatkan
Yönünden
25. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
27. 6216 sayılıKanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel, kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Ancak 6216 sayılı
Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince sadece ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından bireysel başvuruda bulunulabilecektir.
29. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un anılan hükümleri
gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların, başvuru konusu yaptığı kamu
gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya kişisel olarak doğrudan
etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur arasında şahsi ve özel
bir bağ bulunması gerekir (Türk Pediatrik
Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95, 25/12/2012, § 21).
30. Kural olarak bir kimse, kendisi taraf sıfatını haiz olmadığı
müddetçe ortağı veya şirket yöneticisi olduğu tüzel kişiliğin taraf olduğu
yargılamalar nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasında
bulunamaz. Bununla birlikte belirli durumlarda bir şirketin tek hissedarı olan
kimse şirket aleyhine alınan tedbirler nedeniyle mağduriyetini ileri sürebilir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. F. Santos Lda. and Fachadas/Portekiz,
B. No. 49020/99, 19/11/2000; § 1, Ankarcrona/İsveç
B. No: 35178/97, 27/6/2000; Glas Nadezhda EOOD ve Anatoliy Elenkov/Bulgaristan,
B. No. 14134/02, 11/10/2007, § 40). Bu durum dışında, şirket tüzel kişiliğinin
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmasını imkânsız kılan hukuki sınırlamalar
olmadığı müddetçe şirket tüzel kişiliği perdesi kaldırılamaz (Benzer yöndeki
AİHM kararları için bkz. Agrotexim ve diğerleri/Yunanistan, B. No. 14807/89,
24/10/1995, § 66; CDI Holding Aktiengesellschaft ve diğerleri/Slovakya, B. No.
37398/97, 18/10/2001; Amat-G Ltd. ve Mebaghishvili/Gürcistan,
B. No. 2507/03, 27/9/2005, § 33; Meltex Ltd. ve Mesrop Movsesyan/Ermenistan, B.
No. 32283/04, 17/6/2008,§ 66).
31. Başvuru konusu olayda başvurucunun yargılandığı davada,
yöneticisi ve hissedarı olduğu limited şirket tüzel
kişiliğini haiz Şirkete ait iş yerinde ele geçirilen 10.230 kilogram white spirit ürünün 5015 sayılı Kanun'un mülga ek 3.
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tasfiyesine karar verilmesi nedeniyle
masumiyet karinesinin, suç ve cezaların kanuniliği, hukuki güvenlik ile eşitlik
ilkelerinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürdüğü tespit edilmişse de başvurucunun Şirketin tek hissedarı olmadığı, söz
konusu tasfiye kararının başvuru formunda da belirtildiği üzere mülkiyeti
Şirkete ait ürün hakkında verildiği, ilgili kararın sadece başvurucu Şirket ile
tasfiyesine karar verilen madde açısından sonuç doğurduğu anlaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle masumiyet karinesinin, suç ve cezaların
kanuniliği, hukuki güvenlik ile eşitlik ilkelerinin, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun, başvuruya konu
tasfiye kararı nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmediği
anlaşılmıştır. Başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Polkim Kimya San. ve Tic. Ltd. Şti. Yönünden
i. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
33. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan mülkiyet hakkı,
Anayasa'nın 35. ve Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün
(1 No.lu Protokol) 1. maddesinde düzenlenmiştir.
34. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
35. Sözleşmeye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki
hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını
düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının
ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip
oldukları hakka halel getirmez."
36. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
37. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip
olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir
müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
38. Başvurunun konusu, yürütülen ceza yargılaması sırasında
başvurucuya ait olduğu hususunda ihtilaf bulunmayan ürünlerin tasfiyesine karar
verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibariyle
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet
kavramı ile sınırlı değildir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30).
Bununla birlikte taşınır mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence
kapsamına girdiğinde kuşku yoktur.
39. Somut olayda başvurucu, maliki olduğu 10.230 kilogram white spirit ürünü hakkında
Mahkemenin 2013/259 Değişik İş sayılı kararıyla 5015 sayılı Kanun'un mülga ek
3. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tasfiye kararı verildiğini, ilgili Kanun
hükmünün 6455 sayılı Kanun'un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığını,
tasfiye sonucunda ürünün çok düşük bir bedelden satılacağını, alıcının çoğu
zaman devlet olması nedeniyle hakkında kesinleşmiş bir karar bulunmadan hükmün infaz
edilmesi yönünde bir sonucun doğacağını ileri sürdüğü anlaşılmıştır.
40. Başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde, tasfiye kararı
verilmesine ilişkin hükümlerin hukuk düzeninden tamamen kaldırılmadığı, kanun
koyucunun takdiri doğrultusunda 6455 sayılı Kanun'un 47. maddesi ile 5015
sayılı Kanun'un tasfiyeye ilişkin ek 3. maddesinin yürürlükten kaldırıldığı,
bununla birlikte benzer düzenlemenin 6455 sayılı Kanun'un 58. maddesiyle 5607
sayılı Kanun'un 16. maddesine eklendiği anlaşılmıştır (bkz. §§ 17,18).
41. 5607 sayılı Kanun'un
tasfiye kenar başlıklı 16. maddesinde, bu Kanun kapsamında tanımlanan
suçların konusunu oluşturan ve müsadere yaptırımı uygulanabilecek nitelikteki
eşyaların tasfiyesine hükmedileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla tasfiye
kararının, müsadere yaptırımı öncesinde uygulanan ve eşyanın satışına imkan veren nitelliği itibarıyla
bir tedbir kararı olduğu anlaşılmıştır.
42. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) müsadere yoluyla
yapılan müdahalelere ilişkin genel yaklaşımı; müsaderenin, mülkten yoksun
bırakmayı içerse dahi Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı kapsamında
bir “ceza” amacı gözetilerek
uygulandığı ve mülkiyetin kullanımının kontrolü olarak değerlendirilmesi
gerektiği yönündedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Frizen/Rusya, B. No: 52824/00, 24/3/2005, § 31; Veits/Estonya, B. No: 12951/11, 15/1/2015, §
70;AGOSI/Birleşik Krallık, B. No:
9118/80, 24/1/1986, § 51).
43. Somut olayda başvurucunun şikâyet konusu yaptığı husus
müsadere kararı olmayıp müsadere kararı öncesinde uygulanan tedbir
niteliğindeki tasfiye kararıdır. Müsadere kararı ile aynı sonuçları
doğurmamasına karşın, ceza yargılaması sırasında kaçak olduğu şüphesiyle el
konulan eşyanın iade edilmemesi, eşyanın devlet tarafından satışının
gerçekleştirilmesi, elde edilen gelirin emanet hesabına alınması gibi hususlar
dikkate alındığında tasfiye kararının da Sözleşme’ye
Ek 1 No’lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı
kapsamında mülkiyetin kullanımının kontrolü olarak değerlendirilmesi gerekir.
44. Mülkiyet hakkına yönelik müdahale, mülk sahibine kişisel ve
aşırı bir yük yüklememeli, kamusal yarar ile bireysel yarar arasındaki adil
denge korunmalıdır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç,
B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 73).Söz konusu
adil dengenin sağlanması bir çok etkene bağlıdır (AGOSİ/Birleşik Krallık, § 54). Her ne kadar Sözleşme’ye Ek 1 No’lu
Protokol’ün 1. maddesi, kural olarak usule ilişkin güvenceleri içermese de
yargılamanın bütünü dikkate alınarak söz konusu adil dengenin korunmasını
sağlamak maksadıyla başvurucuya, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı
yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağı tanınmalıdır
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. AGOSİ/Birleşik
Krallık, § 55; Jokela/Finlandiya, B. No. 28856/95, 21/5/2002 § 55; Paulet/Birleşik Krallık, B. No. 6219/08, 13/5/2014, § 65).
45. Başvuru konusu olayda yürütülen ceza yargılaması nedeniyle
mülkiyeti başvurucu Şirkete ait eşyaların tasfiyesine karar verilmiş, başvurucu
tarafından anılan karara itiraz edilmiş, itiraz istemi yerinde görülmeyerek
reddedilmiştir (bkz. §§ 13,14). Dolayısıyla başvurucuya mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde itiraz etme olanağı
tanınmıştır. Ayrıca başvurucunun ürünlerinin değerinin altında satıldığı
yönündeki şikâyetini derece mahkemeleri nezdinde ileri sürmesine engel bir
durum da bulunmamaktadır.
46. Bununla birlikte Mahkemece verilen ve ara karar niteliğinde
olan tasfiye kararının düzenlendiği 5607 sayılı Kanun'un 16. maddesinde,
tasfiyeye konu eşyanın satılarak satış bedelinin emanet hesabına alınacağı,
tasfiye edilen eşyanın sahibine iadesine karar verilmesi hâlinde satış
bedelinin 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 180. maddesi
hükümleri çerçevesinde el koyma tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için
hesaplanan kanuni faizi ile birlikte hak sahibine ödeneceği, emanet hesabında
bulunan tutarın hak sahibine yapılacak ödemeyi karşılamaması hâlinde aradaki
farkın karşılanarak hak sahibine ödeneceği hususları belirtilmiştir. Ayrıca,
mümkün olduğu durumlarda tasfiyesine karar verilen eşyadan numune alınması,
mümkün olmadığı takdirde eşyanın her türlü ayırt edici özeliğinin tespit
edilmesi gerektiği de hüküm altına alınmıştır. Bu durumun, hak sahiplerine
ödeme yapıldığı hâllerde uğranılan zararın ispatı bakımından önem arz edeceği
açıktır. Mahkemece verilen kararın sonuçları ile başvurucuya sağlanan
güvenceler incelendiğinde mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin, mülk sahibini
kişisel ve aşırı bir yük altında bırakmadığı, kamusal yarar ile bireysel yarar
arasındaki adil dengenin korunduğu anlaşılmıştır.
47. Somut başvuruda, 5607 sayılı Kanun kapsamındaki bir suça
konu olduğundan şüphelenilerek el konulan eşyalar hakkında uygulanan tasfiye kararı nedeniyle başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa’yı ihlal ettiği söylenemez.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamında mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının, açık ve
görünür bir ihlal tespit edilemediğinden açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
49. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
50. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
51. Ancak derece mahkemelerinin, taraflarca ileri sürülen tüm
iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp hükme esas teşkil eden
gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Diğer taraftan
kanun yolu mercilerince onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi
hâlinde ilk derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler kabul
edilmiş olacağından, anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek
bulunmamaktadır (İbrahim Ataş, B.
No: 2013/1235, 13/6/2013, § 25). Nitekim AİHM içtihatları da bu yöndedir (Van de Hurk/Hollanda,
B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
52. Somut olayda başvurucu, maliki olduğu 10.230 kilogram white spirit ürünü hakkında
Mahkemenin 2013/259 Değişik İş sayılı kararıyla 5015 sayılı Kanun'un mülga ek
3. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tasfiye kararı verildiğini, ilgili Kanun
hükmünün 6455 sayılı Kanun'un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığını,
itiraz üzerine İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda bu durumun
dikkate alınmadığını, kararın gerekçesiz olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmıştır.
53. Somut olayda Mahkemece 10.230 kilogram white
spirit adlı ürünün üretim amacı dışında kullanıldığı
iddiasıyla açılan davada alınan bilirkişi raporları uyarınca belirtilenürünün 5015 sayılı Kanun'un mülga ek 3.
maddesinin üçüncü fıkrasına göre tasfiyesine karar vermiştir. İtiraz incelemesi
sonucunda İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Mahkemenin gerekçesi kabul
edilerek itiraz istemi reddedilmiştir (bkz. §§ 13,14). Tasfiye kararı
verilmesine ilişkin hükümlerin hukuk düzeninden tamamen kaldırılmadığı (bkz. §§
17,18) hususu da göz önünde alındığında somut olayda İzmir 1. Ağır Ceza
Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
54. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucunun bu yöndeki iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Müge Polatkan yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Polkim Kimya San. ve Tic.
Ltd. Şti. yönünden;
a. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksunluk olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.