logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Hanif Arıkan [1.B.], B. No: 2013/7732, 4/2/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET HANİF ARIKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7732)

 

Karar Tarihi: 4/2/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör Yrd.

:

Gökçe GÜLTEKİN

Başvurucu

:

Mehmet Hanif ARIKAN

Vekili

:

Av. Mehmet EJDER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, besicilik faaliyeti yürütülen taşınmazın kısmen kamulaştırılması sonucunda besicilik yapma imkânının ortadan kalktığı ileri sürülerek açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudanyapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/11/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 10/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 19/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 31/8/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuya ait Şanlıurfa ili Merkez Gölpınar köyü 720 parsel numaralı 16.350.00 m² büyüklüğündeki bağ ve ahır niteliğini haiz taşınmazın 2.419,16 m²’lik kısmı hakkında Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu Birecik-Şanlıurfa kesimi doğu bağlantı yolu yapımı ve emniyet sahası tesis etme amacıyla Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırma kararı alınmış; 13/12/2002 tarihinde Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılmıştır.

9. Mahkemenin 7/4/2003 tarihli ve E.2002/1336, K.2003/430 sayılı kararıyla iki ayrı keşif yapıldığı, bilirkişi raporları alındığı, ilk bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde bütünleyici parça bulunduğunun belirtildiği, bu nedenle ikinci bilirkişi raporuna göre daha yüksek bir değerin takdir edildiği, ikinci keşifte yapılan gözlem ve alınan fen bilirkişisi raporu sonucunda bütünleyici parçanın bu taşınmaz üzerinde bulunmadığının anlaşıldığı, tarafların bu duruma bir itirazının bulunmadığı, taşınmazın kuru tarım arazisi olarak değerlendirildiği, ikinci bilirkişi kurulu raporuna göre karar verildiği, taşınmazın konumuna ve diğer özelliklerine göre objektif değer artışının uygulanamayacağı belirtilerek 5.239,59 TL kamulaştırma bedelinin başvurucuya ödenmesine ve kamulaştırılan kısmın davacı idare adına tesciline karar verilmiştir.

10. Mahkeme kararına esas alınan bilirkişi raporunda kısmi kamulaştırma nedeniyle taşınmazın kalan kısmında tarımsal işletme büyüklüğünün bozulmadığı, kalan arazi şekil ve büyüklüğünün ekonomik tarımsal faaliyete imkân verdiği, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 12. maddesi dikkate alınarak dava konusu parselin herhangi bir değer değişmesine uğramadığı kanaatine varıldığı belirtilmiştir.

11. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/7/2003 tarihli E.2003/7791, K.2003/9473 sayılı ilamıyla Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı onanmıştır.

12. Başvurucu 10/3/2003 tarihinde Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, Şanlıurfa ili Merkez Gölpınar köyü 720 numaralı parselde bulunan, bağ ve ahır niteliğinde olan taşınmazının otoyol yapımı nedeniyle kısmen kamulaştırılması sonucunda ahırının otoyol kenarında kaldığını, besicilik faaliyetini gerçekleştirmesi için yol ile ahırı arasında olması gereken mesafenin ortadan kalktığını, dolayısıyla besicilik faaliyetinde bulunamadığını belirterek uğradığı zararın giderilmesini talep etmiştir.

13. Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin, 13/5/2003 tarihli kararı ile söz konusu uyuşmazlıkta idari yargı yerinin görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmiştir.

14. Anılan karar üzerine başvurucu, Gaziantep İdare Mahkemesinde aynı uyuşmazlık nedeniyle tam yargı davası açmış; ayrıca Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararını temyiz etmiştir.

15. Gaziantep İdare Mahkemesinin 19/9/2003 tarihli kararı ile uyuşmazlığın adli yargıda çözümlenmesi gerektiğini belirtilerek görevsizlik kararı verilmiştir.

16. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 29/6/2006 tarihli ilamıyla Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı bozulmuştur.

17. Bozmaya uyularak yürütülen yargılamada Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12/4/2007 tarihli ve E.2006/719, K.2007/355 sayılı kararıyla keşif yapılmış ve iki ayrı bilirkişi raporu alınmış, işletmede yetiştirilen hayvanların dışarıdan gelecek hastalıklar ile diğer tehlikelere karşı korunmasını ve sağlıklı olarak yetiştirilmesini sağlamak amacıyla olması gereken sağlık koruma bandının kara yoluna yakınlık nedeniyle oluşmadığı, kara yolundan gelebilecek yüksek seslerin ve egzoz gazlarının hayvanlar üzerinde olumsuz etkilere neden olacağı, taşınmazda hayvancılık faaliyetinin yürütülemeyeceği yönündeki bilirkişi raporu dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

18. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 27/9/2007 tarihli ve E.2007/9856, K.2007/10505 sayılı ilamıyla fenni bilirkişi tarafından tanzim edilen krokide otoyola uzaklıkları ve yüz ölçümleri yazılı besi ahırlarına konulacak büyükbaş besi hayvanlarının sayısı, tesislerin özellikleri, açık alanda bulundukları dikkate alındığında bu hayvanların otoyol nedeniyle meydana gelecek olumsuzluklardan etkilenmeyeceği yönündeki bilirkişi raporunun dikkate alınması gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.

19. Karar düzeltme istemi üzerine aynı Dairenin 18/2/2008 tarihli ve E.2007/14576, K.2008/1554 sayılı ilamı ile "...Mahkemece, dava konusu taşınmazda yer alan besi ahırlarının otoban geçmeden önce, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğine göre sağlık koruma bant mesafeleri de dikkate alınarak tesis edilip edilmediği araştırılıp, söz konusu tesislerin, Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde işletilmediğinin tespiti halinde davanın reddine; Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde işletildiğinin tespit edilmesi halinde ise; mahallinde yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılarak, taşınmazdaki kamulaştırmanın, sağlık koruma bandı mesafesini ortadan kaldırıp kaldırmadığı tespit edilerek, otoban nedeniyle usulüne uygun şekilde oluşturulmuş sağlık koruma bandının ortadan kalktığının tesbiti halinde ise davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, bu hususta inceleme yapılmadan hüküm kurulduğu anlaşıldığı ..." gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

20. Bozmaya uyarak yürütülen yargılamada, Mahkemenin 4/4/2011 tarihli ve E.2008/201, K.2011/332 sayılı kararıyla yapılan araştırma ve değerlendirmeler sonucunda Bayındırlık İl Müdürlüğü arşivinde Şanlıurfa ili Merkez Gölpınar köyü 720 parsel numaralı taşınmaza ilişkin besi hayvancılığı ile ilgili herhangi bir başvurunun bulunmadığı, başvurucunun taşınmazında yer alan besi ahırlarının; 26/10/1983 tarihli ve 18203 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan mülga Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği hükümlerine uygun olmadığı, Yönetmelik'in belirlediği sağlık koruma bandı mesafeleri dikkate alınarak inşa edilmediği ve Yönetmelik hükümlerine göre işletilmediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

21. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/4/2012 tarihli ve E.2011/20030, K.2012/7227 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır.

22. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 9/10/2012 tarihli ve E.2012/13255, K.2012/19075 sayılı ilamıyla 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde yazılı hâllerden hiçbirinin bulunmadığı belirtilerek reddedilmiştir.

23. Karar, başvurucuya 30/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

24. Başvurucu 11/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

25. Mülga Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin 6. maddesinin “Sağlık Koruma Bandı Zorunluluğu” birinci fıkrası şöyledir:

“Sanayi bölgelerinin ve sanayi bölgelerinin dışında kurulacak olan birinci ve ikinci sınıf gayrı sıhhi müesseslerin etrafında sağlık koruma bandı konulması zorunludur. Bu alanda mesken ve insanların yiyip içmesine dinlenip eğlenmesine mahsus yerler yapılamaz. Sağlık koruma bandı içinde uygun tarımsal faaliyetler yapılabilir, atıklara dayanıklı bitkiler yetiştirilebilir.”

26. 26/9/1995 tarihli ve 22416 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin “Sağlık Koruma Bandı Mecburiyeti” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"Sanayi bölgelerinin ve sanayi bölgelerinin dışında kurulacak birinci ve ikinci sınıf gayri sıhhi müesseselerin etrafından sağlık koruma bandı konulması mecburidir. Bu alanda yapılaşmaya izin verilmez; ancak uygun zirai faaliyetler yapılabilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, taşınmazının otoyol yapımı nedeniyle kısmen kamulaştırılması sonucunda ahırının otoyol kenarında kaldığını, otoyol nedeniyle besicilik faaliyetinin önemli ölçüde kısıtlandığını belirterek 10/3/2003 tarihinde Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında talebinin Mahkemenin 12/4/2007 tarihli kararıyla kabul edildiğini ancak bozma ilamlarına ilişkin gerekçelerinin hatalı olduğunu, yargılamada esas alınan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin 1995 yılında yürürlüğe girdiğini ancak kendi işletmesinin 1994 yılında kurulduğunu dolayısıyla işletmenin yapımından sonra yürürlüğe giren Yönetmelik'in davasının reddine gerekçe yapılamayacağını, ayrıca anılan Yönetmelik'in 2012 yılına kadar aynı bölgedeki hiçbir kurum ya da kuruluş tarafından dikkate alınmadığını ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu; Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini, bozma ilamlarına ilişkin gerekçelerin hatalı olduğunu, yargılamada esas alınan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin 1995 yılında yürürlüğe girdiğini ancak kendi işletmesinin 1994 yılında kurulduğunu, dolayısıyla işletmenin yapımından sonra yürürlüğe giren Yönetmelik uyarınca karar verilmesinin hatalı olduğunu, ayrıca anılan Yönetmelik'in 2012 yılına kadar aynı bölgedeki hiçbir kurum ya da kuruluş tarafından dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Bakanlığın görüş yazısında başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, ayrıca mülga Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin "Sağlık Koruma Bandı Zorunluluğu" kenar başlıklı 6. maddesi ile 26/9/1995 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin "Sağlık Koruma Bandı Mecburiyeti" kenar başlıklı 5. maddesinin aynı hükmü ihtiva ettiği belirtilmiştir.

31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap yazısında şikâyetlerini tekrarlamıştır.

32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

34. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

36. Somut olayda, Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tazminat davasında Mahkemenin 12/4/2007 tarihli kararıyla otoyol yapımı sonucu başvurucuya ait taşınmaz ile kara yolu arasında olması gereken koruma bandı mesafesinin ortadan kalkması nedeniyle hayvancılık faaliyetinin gerçekleştirilemeyeceği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiş (bkz. § 12), temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 27/9/2007 tarihli ilamıyla hayvanların otoyol nedeniyle meydana gelecek olumsuzluklardan etkilenmeyeceği yönündeki bilirkişi raporunun dikkate alınması gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur. Karar düzeltme istemi üzerine aynı Dairenin 18/2/2008 tarihli ilamıyla dava konusu taşınmazda yer alan besi ahırlarının otoban geçmeden önce Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği'ne göre sağlık koruma bandı mesafeleri dikkate alınarak tesis edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği yönündeki farklı bir gerekçeye dayanılarak karar bozulmuştur. Bozmaya uyularak yürütülen yargılamada Mahkemenin 4/4/2011 tarihli kararıyla başvurucunun taşınmazında yer alan besi ahırlarının; Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği hükümlerine uygun olmadığı, Yönetmelik'in belirlediği sağlık koruma bandı mesafeleri dikkate alınarak inşa edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/4/2012 tarihli ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır. Aynı Dairenin 9/10/2012 tarihli ilamıyla karar düzeltme istemi reddedilmiştir.

37. Başvurucunun şikâyetleri incelendiğinde mülga Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin "Sağlık Koruma Bandı Zorunluluğu" kenar başlıklı 6. maddesi ile 26/9/1995 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin "Sağlık Koruma Bandı Mecburiyeti" kenar başlıklı 5. maddesinin aynı hükmü ihtiva ettiği anlaşılmıştır (bkz. §§ 20, 21). Ayrıca başvurucu, anılan Yönetmelik'in 2012 yılına kadar aynı bölgedeki hiçbir kurum ya da kuruluş tarafından dikkate alınmadığını ileri sürmüşse de anılan Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak Yargıtay tarafından birçok karar verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/4/1992 tarihli ve E.1992/3, K.1992/242 sayılı kararında Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’ne göre verilen faaliyetten men kararlarında görevli yargı yerinin belirtildiği, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 29/11/2000 tarihli ve E.2000/12752, K.2000/13045 sayılı kararında ise yerleşim yeri içinde ahır ve benzeri hayvan barınaklarının verilen sürede kaldırılmaması hâlinde Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği hükümlerinin de dikkate alınması gerektiği yönünde tespitlere yer verildiği, dolayısıyla anılan Yönetmelik'in Yargıtay kararlarında esas alındığı anlaşılmıştır.

38. Mahkemenin ve Yargıtayın gerekçesi ile başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığı ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

39. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

40. Açıklanan nedenle başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

41. Öte yandan başvurucu, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

43. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

44. Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

45. Temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

46. Somut olayda Mahkemece verilen davanın kabulüne ilişkin karar, Yargıtay 5. Dairesi tarafından bozulmuş; karar düzeltme incelemesinde ise farklı bir gerekçeye dayanılarak tekrar kararın bozulmasına karar verilmiştir (bkz. §§ 13, 14). Mahkemece bozmaya uyularak başvurucunun taşınmazında yer alan besi ahırlarının Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği hükümlerine uygun olmadığı, Yönetmelik'in belirlediği sağlık koruma bandı mesafeleri dikkate alınarak inşa edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/4/2012 tarihli ilamıyla Mahkemenin gerekçesi kabul edilerek karar onanmıştır. Karar düzeltme istemi Kanun’da sayılan hâllere uygun bulunmayarak reddedilmiştir. Dolayısıyla somut olayda Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.

47. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucuların bu yöndeki iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

48. Başvurucu, besicilik faaliyetinde kullandığı taşınmazın kısmen kamulaştırılması sonucunda besicilik yapma imkânının ortadan kalktığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

50. Başvurucu, 10/3/2003 tarihinde Şanlıurfa Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

52. Başvurucu; taşınmazının otoyol yapımı nedeniyle kısmen kamulaştırılması sonucunda ahırının otoyol kenarında kaldığını, otoyol nedeniyle besicilik faaliyetinin önemli ölçüde kısıtlandığını, uğradığı zararın giderilmesi istemiyle açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Bakanlığın görüş yazısında, başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiası hakkında değerlendirmede bulunulmamıştır.

54. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenmiştir.

55. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

 Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

 Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

56. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

 "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

 Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

57. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

58. Başvurunun konusu, otoyol yapımı sebebiyle başvurucuya ait taşınmazın kısmen kamulaştırılması sonucunda taşınmazın geri kalan kısmı üzerinde bulunan hayvancılık işletmesinde yürütülen faaliyetin önemli ölçüde kısıtlandığı iddiası hakkındadır. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı değildir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30). Bununla birlikte taşınmaz mülkiyetinin; taşınmaz üzerinde bulunan bütünleyici parçaların, eklentilerin ve işletmelerin, Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur.

59. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer almaktadır (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, § 72).

60. Başvurucuya ait taşınmazın kısmen kamulaştırılması, Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde yer alan ikinci kural kapsamında bir müdahale niteliği taşımaktadır. Başvurucunun bireysel başvuru konusu yaptığı şikâyetlerinin ise söz konusu müdahalenin devamı niteliğinde olduğu anlaşıldığından müdahalenin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle kısmi kamulaştırma sonrasında açılan kamulaştırma bedeli ve tescil davasının da başvurucunun iddia ettiği zararının gideriminde katkısı dikkate alınmalıdır.

61. Mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına yapılan herhangi bir müdahale sonucunda kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki adil dengenin korunması zorunlu olup kamulaştırma nedeniyle gerçekleşen müdahale iddialarında bu denge, çoğunlukla taşınmazın değerine uygun miktarda kamulaştırma bedelinin ödenmesi suretiyle sağlanmaktadır. Bununla birlikte özellikle zirai faaliyette kullanılan binaları ilgilendiren kamulaştırmalar bakımından kamulaştırma sonucunda ortaya çıkan durumun somut olay çerçevesinde incelenmesi önem arz etmektedir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.Lallement/Fransa, B. No: 46044/99, 11/4/2002, §§ 22, 23).

62. Somut olayda, kısmi kamulaştırma işlemi ve kamulaştırma bedelinin ödenmesine ilişkin bir ihtilaf bulunmamakta; başvurucunun icra ettiği mesleki faaliyetinin, kısmi kamulaştırma sonucunda taşınmazın yanından geçen otoyol nedeniyle gerçekleştirilemediği iddiasına dayanan zarardan şikâyet edilmektedir.

63. Başvurucuya ait taşınmazın fiziki özellikleri incelendiğinde 16.350.00 m² büyüklüğünde üzerinde dört adet yapı bulunan bağ ve ahır niteliğini haiz taşınmazın 2.419,16 m²’lik kısmının kamulaştırıldığı, kamulaştırılan kısmın taşınmazın güneyinde yer aldığı, taşınmazın genel yüz ölçümünün yaklaşık sekizde birini oluşturan kamulaştırma sonrasında taşınmazın genelinin kullanılabilir olduğu anlaşılmıştır (bkz. § 9). Bununla birlikte kamulaştırma bedeline ilişkin bir ihtilafın bulunmadığı; başvurucunun, taşınmazın kalan kısmında artık mesleki faaliyetini gerçekleştirememesi nedeniyle zarar gördüğünü iddia ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu zararın kısmi kamulaştırma sonrasında taşınmazın kalan kısmının hayvancılık faaliyeti için yetersizliği sonucundan kaynaklanmadığı, kamulaştırmanın amacından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

64. Başvuru konusu olayın koşulları dikkate alındığında kısmi kamulaştırma işleminin kamu yararı amacına hizmet eden ve bölge için önem arz eden bir şehirler arası otoyol yapımı nedeniyle gerçekleştirildiği, kamulaştırma işlemi sonucunda başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedildiği, taşınmazın kalan kısmının bütünlüğünün bozulmadığı, müdahalenin, yapılan yolun ahırın yakınından geçmesiyle sınırlı bir sonuç doğurduğu anlaşılmaktadır. Otoyolun hayvancılık faaliyeti üzerindeki zararlı etkisi konusunda Mahkemece alınan raporlarda farklı değerlendirmeler yer almaktadır. Derece mahkemeleri, delilleri değerlendirme noktasında Anayasa Mahkemesine göre daha iyi bir konumdadır. Somut olayın koşullarında, derece mahkemelerinin bilirkişi raporlarını değerlendirdikten sonra vardıkları sonuçtan ayrı bir sonuca varmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Buna göre somut olayda başvurucunun otoyol yapımı nedeniyle kişisel ve aşırı bir yük altına girmediği, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin ölçülü olduğu sonucuna varmak gerekir.

65. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

66. Başvurucu 10/3/2003 tarihinde Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

67. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek, bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34–64).

68. Başvuru konusu olayda, Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan tazminat davasının söz konusu olduğu görülmekle 1086 sayılı mülga Kanun ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen ve medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50) bu tarih somut başvuru açısından 10/3/2003'tür.

69. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 52) somut başvuru açısından söz konusu tarih ise karar düzeltme isteminin Yargıtay 5. Hukuk Dairesince reddedildiği 9/10/2012'dir.

70. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde yargılamanın konusunun başvurucuya ait taşınmazın kısmen kamulaştırılan kısımda otoyol yapılması sonucunda taşınmazda hayvancılık faaliyetinin gerçekleştirilemediği iddiasıyla açılan tazminat davası olduğu, davanın 10/3/2003 tarihinde açıldığı ve son olarak 4/4/2011 tarihinde verilen kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/10/2012 tarihli karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilamı onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

71. Başvuruya konu tazminat davasının hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte başvurucunun da tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve 9 yıl 6 aylık bir sürede tamamlanan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

72. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

73. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

74. Başvurucu40.000 TL manevi ve 372.000 TL maddi tazminat talep etmiştir.

75. Başvurunun incelenmesi sonucunda 9 yıl 6 ay süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

76. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 11.900,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

77. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.898,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınanmülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 11.900,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE; tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mehmet Hanif Arıkan [1.B.], B. No: 2013/7732, 4/2/2016, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET HANİF ARIKAN
Başvuru No 2013/7732
Başvuru Tarihi 11/10/2013
Karar Tarihi 4/2/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, besicilik faaliyeti yürütülen taşınmazın kısmen kamulaştırılması sonucunda besicilik yapma imkânının ortadan kalktığı ileri sürülerek açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Kamulaştırma bedeli, kamu yararı İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Yönetmelik 26/9/1995 Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği 6
5
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi