TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZEKİ BİNGÖL BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/6576)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
R. G. Tarih ve Sayı: 30/12/2015-29578
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Zeki BİNGÖL
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülser TEKE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hukuka aykırı
olarak karakolda alıkonulma, polisler tarafından darp edilme ve bu konuda
yapılan şikâyet üzerine etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle
Anayasa'nın 10., 13., 17. ve 19. maddelerinin ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/8/2013
tarihinde İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
5/6/2015 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 12/8/2015
tarihli görüş yazısı 20/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 3/9/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
III. OLAY
VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler, başvuruya
konu soruşturma evrakı ile polis merkezi kamera kayıtları doğrultusunda tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, emekli askerî
personel olup tehdit aldığı gerekçesiyle hakkında yakın koruma tedbiri kararı
bulunmaktadır.
8. Başvurucunun evinin
kapısına bir çağrı pusulası yapıştırılarak en kısa sürede Şehremini Polis
Merkezine başvurması gerektiği bildirilmiştir. Çağrı pusulasının ne zaman
yapıştırıldığına ilişkin tarih bilgisi bulunmamaktadır.
9. 22/12/2012 tarihinde avukatı
ile görüşmek üzere evden çıkan başvurucu, bindiği taksinin şoförü ile tartışma
yaşamış; taksi şoförü, aracı Şehremini Polis Merkezinin önüne götürmüş,
başvurucu hakkında kendisine hakaret ve tehditte bulunduğu iddiasıyla şikâyetçi
olmuştur.
10. Taksi şoförünün
kendisini Şehremini Polis Merkezine getirmiş olmasının evine bırakılan çağrı
kâğıdı ile ilgisi olduğunu düşünen başvurucu araçtan inerek karakola girmiştir.
11. Kamera kayıtlarından
tespit edildiği üzere başvurucu, ifade odasına girmiş; bu sırada ifade alma
işlemi yapan polis memuru başvurucuya dışarı çıkmasını işaret etmiş,
başvurucunun dışarı çıkmamakta ısrar etmesi üzerine polis memuru, başvurucuyu
kolundan çekerek dışarı çıkarmak istemiştir. Dengesini kaybederek sendeleyen
başvurucu, önünde bulunan sandalyeyi polis memuruna doğru itmiş; bunun üzerine
polis memuru, başvurucuya yumruk atmıştır. Başvurucunun da polis memuruna
yumruk atması üzerine gelen diğer polis memurları başvurucuya müdahale etmiş,
bir kişi başvurucunun ensesinden tutup yere yatırırken diğer polis memuru
başvurucuya yumruk atmış, polis memurları yerde yatan başvurucuya vurmaya devam
etmiş, beş polis memuru kendisini tutmakta iken kendisine yumruk atılan polis
memuru başvurucuya üç kez tekme atmıştır. Başvurucu odadan çıkarılmış, elleri
kelepçelenerek nezarethane önünde bulunan bekleme odasına götürülmüştür.
Başvurucu, bekleme odasında elleri kelepçeli vaziyette bir süre beklemiş; bu
sırada polis memurlarıyla sözlü olarak tartışmaya devam etmiş, bekleme odasında
bulunan dolaplara tekme atmış, daha sonra yüzünü dolaplara dönerek bilinçli bir
şekilde kafasını dolaba vurması üzerine baygınlık geçirmiştir.
12. Bir süre sonra
başvurucunun avukatı karakola gelmiştir. Cumhuriyet Savcısı ile telefonla
yapılan görüşmede başvurucunun gözaltına alınması talimatı alınmış, bu
doğrultuda başvurucunun üst araması yapılmış ve adli muayene raporu alınması
için başvurucu, hastaneye sevk edilmiştir.
13. Başvurucu muayene olmayı
reddetmiş ancak darp edildiğini beyan ederek doktordan tutanak tutmasını
istemiştir.
14. Muayeneden sonra tekrar
Polis Merkezine getirilen başvurucunun, askerî personel olduğu ve hakkında özel
koruma kararı bulunduğunun belirlenmesi üzerine Cumhuriyet savcısına tekrar
bilgi verilmiş; savcının, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması talimatı
vermesi üzerine gözaltı işleminden vazgeçilmiştir.
15. Başvurucu, ifadesi
alındıktan sonra adli muayene raporu alınması için hastaneye sevk edilmiş,
muayene gerçekleştikten sonra salıverilmiştir.
16. Başvurucu, polis
memurlarının şiddetine maruz kaldığı iddiasıyla ilgili polis memurları hakkında
şikâyetçi olmuş; polis memurları ise başvurucunun basit yaralama, hakaret,
görevi yaptırmamak için direnme ve kamu malına zarar verme suçlarını işlediği
iddiasıyla işlem başlatmışlardır.
1.
Başvurucuya İsnat Edilen Suçlar Kapsamında Yapılan İşlemler
a. Hakaret,
Tehdit, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Atma Suçlarına İlişkin İşlemler
17. Başvurucuyu karakola
getiren taksi şoförü N.Ö. özetle; 22/12/20012 günü saat 15.30 sıralarında el
kaldırması üzerine yoldan başvurucuyu aldığını, başvurucunun Şirinevler’e
gitmek istediğini söylediğini, seyir hâlindeyken kendisine nereli olduğunu
sorması üzerine İstanbullu olduğunu söylediğini, şahsın “Ben de Sinopluyum.”
dediğini, “Olabilir.” diye cevap
verince başvurucunun “Ne demek lan olabilir?”
diyerek omzuna yumruk attığını, kendisinin “Sakin
ol, istemiyorsan başka araca
bin.” dediğini, bunun üzerine başvurucunun kendisine küfrederek
direksiyona müdahale ettiğini, aracı karakola çekerek durumu polislere anlattığını
beyan etmiştir.
18. Taksi şoförünün
başvurucu hakkında yaptığı şikâyet sonucunda başvurucu hakkında hakaret,
tehdit, trafik güvenliğini tehlikeye atma suçları kapsamında soruşturma
başlatılmış; isnat edilen suça ilişkin taksi şoförünün soyut iddiası dışında
kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 5/2/2013 tarihli ve S. No: 2013/16257, K.2013/7286 sayılı
kararıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
b. Basit
Yaralama, Hakaret, Görevi Yaptırmamak İçin Direnme ve Kamu Malına Zarar Verme
Suçlarına İlişkin İşlemler
19. Polis memurları,
başvurucunun bir polis memurunu yaraladığını, kendisine müdahale etmek isteyen
polis memurlarına direndiğini, Polis Merkezindeki eşyalara zarar verdiğini,
kendilerine hakaret ettiğini belirterek başvurucu hakkında şikâyetçi
olmuşlardır.
20. Başvurucunun yumruk
attığı polis memuru A.B. hakkında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinden
saat16.01’de alınan raporda “üst dudak sol
iç kısımda 1 cm’lik abrazyon”
tespit edildiği belirtilmiştir.
21. Olay yeri inceleme
ekiplerince, Polis Merkezinde bulunan birtakım eşyaların zarar gördüğüne
ilişkin tutanak düzenlenmiştir.
22. Başvurucu hakkında,
Polis Merkezinde meydana gelen olaylar nedeniyle basit yaralama, hakaret, görevi
yaptırmamak için direnme ve kamu malına zarar verme suçlarından 2013/27290
sayılı soruşturma başlatılmış; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/4417
sayılı iddianamesiyle başvurucunun anılan suçlardan cezalandırılması istemi ile
dava açılmıştır.
23. Yargılama, İstanbul 31.
Asliye Ceza Mahkemesinin E.2013/120 sayılı dava dosyasında devam etmektedir.
2.
Başvurucunun Kötü Muamele İddiaları Kapsamında Yapılan İşlemler
a.
Başvurucunun Kötü Muamele İddiaları
24. Başvurucu, 31/12/2012
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede:
i. 22/12/2012 tarihinde
bindiği taksinin Karakolun önünde durması neticesinde Karakola girdiğinde
derdest edildiğini, ellerinin arkadan kelepçelendiğini ve kelepçelerin
gereğinden fazla sıkıldığını, polis memurları tarafından darp edildiğini, yere
yatırıldığını; tekmeyle suratına, başına vücudunun diğer yerlerine vurulduğunu,
suratını betona bastırılarak saçlarının yolunduğunu ve kendisine küfür
edildiğini,
ii. Polis memurlarınca
yapılan işlemin yakalama ve gözaltı niteliğinde olmasına karşın buna yönelik
bir savcı kararı olmadığını ve uygun prosedürün uygulanmadığını, illegal üst
araması yapıldığını belirterek polis memurları hakkında şikâyette bulunmuştur.
b.
Başvurucu Hakkında Alınan Sağlık Raporları
25. Başvurucu, gözaltı giriş
işlemleri için adli muayene raporu almak üzere Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesine götürülmüş; başvurucunun muayene olmak istemediği ancak darp
edildiğini belirttiği anlaşılmış, saat 17.07’de düzenlenen 22/12/2012 tarihli
raporda "alın orta kısımda 4 cm çapında
hiperemi, göğüs sağ kısımda hassasiyet"
tespit edildiği belirtilmiştir.
26. Başvurucu, ifade işlemi
sonrasında tekrar Hastaneye götürülmüş; aynı gün saat 23.13'te düzenlenen genel
adli muayene raporunda "üst dudak orta
kısımda sıyrık, göğüs sağ kısımda ağrı ve hassasiyet, alın orta kısımda 3-4 cm
çapında ekimoz, sıyrık, burunda ekimoz
ve şişlik, sağ el bilek dış kısımlarda sıyrık, her iki el bilek çevresinde
kelepçe izine uyar ekimoz ve kızarıklık, sağ uyluk
dış orta kısımda 3-4 cm alanda hiperemi ve sıyrık"
tespit edildiği belirtilmiştir.
27. Soruşturma aşamasında
başvurucuya ait geçici sağlık raporları Adli Tıp Kurumu Başkanlığına
gönderilerek kesin rapor düzenlenmesi istenmiş, 21/2/2013 tarihinde düzenlenen
kesin raporda, başvurucu hakkında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi
tarafından düzenlenen sağlık raporları değerlendirilerek başvurucunun yumuşak
doku lezyonlarına neden olan yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan
bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek ölçüde olduğu ve kişide kemik kırığı tarif edilmediği sonucuna
varılmıştır.
c.
Başvurucunun Kötü Muamele İddialarına Yönelik Yapılan İşlemler
i. Adli İşlemler
28. Başvurucunun şikâyeti ve
sağlık raporları doğrultusunda, polis memurları A.B., A.K., F.G. ve K.K.
hakkında görevi kötüye kullanma isnadı ile soruşturma başlatılmıştır.
29. Soruşturma aşamasında;
başvurucunun şikâyet dilekçesi, tarafların Polis Merkezinde alınan ifadeleri,
başvurucuya ait sağlık raporları, şüpheli polis memurlarının Savcılıkça alınan
ifadeleri ve Polis Merkezi kamera kayıtları değerlendirilmiştir.
30. Başvurucu Polis
Merkezinde alınan ifadesinde özetle; taksi şoförünün sanki polislerle anlaşmış
gibi kendisini Karakola götürdüğünü, araçtan iner inmez kendisini yaka paça
içeri aldıklarını, bu sırada avukatıyla telefonla konuşmakta olduğunu,
kendisini yere yatırdıklarını, darp ettiklerini, kelepçe taktıklarını, kafasına
tekme attıklarını, küfür ettiklerini, sesini duyurabilmek için yerde yattığı
sırada hareket ettirebildiği bacağıyla dolaplara tekme attığını, bir polisin
talimat vererek kendisine vurmalarını söylediğini, tutanak tutmadan üstünü
aradıklarını, daha sonra rapor almak için Hastaneye götürdüklerini; doktora,
darp edildiğini ancak savcının izni olmadan muayene edemeyeceğini söylediğini,
doktora yazılı bir dilekçe vererek savcıya faks çekmesini istediğini ve muayene
olmadan Karakola geri döndüğünü belirtmiş; sorulan soru üzerine ifade odasına
hiç girmediğini, zaten Karakola girer girmez kelepçelendiğini ve şikâyetçi
olduğunu belirtmiş; ifadesini alan memurun, sözlerini ifadeye tam olarak
geçmediği, polis memurlarını haklı çıkarma çabası içinde olduğu ve itirazlarını
dikkate almadığı şeklinde ifade tutanağına şerh düşmüştür.
31. Polis memuru A.B.; Polis
Merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; Şehremini Polis
Merkezinde polis memuru olarak görev yaptığını, olay tarihinde başka bir müştekinin
ifadesini alırken şahsın telefonla konuşarak ifade odasına girdiğini, “Beni çağırmışlar.” dediğini, kendisini
çağırmadıklarını, o esnada başka bir şahsın ifadesini aldığını ve ifade alma
işi bittiğinde kendisi ile ilgileneceğini belirterek şahsı dışarı çıkması
hususunda ikaz ettiğini, şahsın kendisine hitaben “Çıkmıyorum lan s… gidin.“ diyerek odada bulunan koltuğu
kendisine doğru savurduğunu, ayağa kalkıp müdahale etmek istediğinde şahsın,
kendisine yumruk attığını, darbenin etkisiyle sersemlediğini, arkadaşlarının
şahsa müdahale ettiğini, bir süre şuurunu kaybetmesi nedeniyle Hastaneye
gönderildiğini, tedavisi yapıldıktan sonra saat 18.00 sıralarında Polis
Merkezine döndüğünü, olayın nasıl olduğunu görmek için diğer polislerle
birlikte kamera kayıtlarına bakarken başının döndüğünü ve koltuğa yığıldığını,
kendine geldiğinde İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Acil Tıp Polikliniğinde
bulunduğunu anladığını, saat 22.00’ye kadar gözetim altında tutulduğunu ve bir
günlük iş göremezlik raporu verilerek taburcu edildiğini beyan etmiştir.
32. Polis memuru K.K; Polis
Merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; saat 16.00
sıralarında nezarethane önündeki gürültü üzerine ne olduğuna bakmak için
gittiğini, başvurucunun odadaki eşyalara zarar vermekte olduğunu gördüğünü,
kendilerine yönelik hakarette ve mukavemette bulunduğunu, daha sonra diğer
polis memurlarıyla birlikte kendisini etkisiz hale getirerek gerekli yasal
işlemleri yaptıklarını, polis memuru A.B. fenalaşarak ikinci kez Hastaneye
kaldırıldığında yanında refakatçi olarak gittiğini saat 22:00 gibi taburcu
edildikten sonra polis merkezine geri geldiklerini suç teşkil eden bir eylemde
bulunmadıklarını ifade etmiştir.
33. Polis memuru F.G.; polis
merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; saat 16:00
sıralarında nezarethane önündeki gürültü üzerine ne olduğuna bakmak için
gittiğini, başvurucunun odadaki eşyalara zarar vermekte olduğunu gördüğünü,
şahsın kendilerine hakarette ve mukavemette bulunduğunu, alkollü olduğunun
anlaşıldığını, kendilerine karşı sürekli tahrik edici söylemlerde bulunduğunu
ve kendilerini tehdit ettiğini ancak şahsa herhangi bir karşılık
vermediklerini, Cumhuriyet savcısının yapılan görüşme neticesinde şahsı
gözaltına almaları talimatı verdiğini, şahsın bu sırada kafasını dolaplara
vurduğunu ve sendeleyip düştüğünü, bunun üzerine ambulans çağrıldığını, sağlık
görevlilerinin hastaneye sevk edilmesine gerek olmadığını ve şahsın alkollü
olduğunu söylediklerini, gözaltı işlemleri için hastaneden darp-cebir raporu alınması
için başvurucuyu hastaneye sevk ettiklerini ancak şahsın muayeneyi kabul
etmediğini, gözaltı işlemleri devam ederken Polis Merkezine gelen askerî
personelin şahıs hakkında özel koruma tedbiri bulunduğunu belirttiklerini ve
kendilerinin de durumu Cumhuriyet savcısına intikal ettirdiklerini, bunun
üzerine gözaltı işleminden vazgeçilerek şahsın ifadesi alındıktan sonra serbest
bırakılması talimatı aldıklarını, başvurucunun saldırgan tutumu nedeniyle
ifadesinin ancak 18:.00 sıralarında alınmaya başlanabildiğini ve 22.10 gibi
ifade işleminin sona erdiğini, bunun üzerine şahsın Polis Merkezinden çıkış
işlemleri için hastaneye sevk edildiğini ve saat 23.05’te salıverildiğini
belirtmiştir.
34. Polis memuru A.K.; Polis
Merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; gürültü üzerine
olay yerine gittiğini, başvurucunun hakaret ve mukavemette bulunduğunu
gördüğünü, bekleme odasını boşaltarak başvurucuyu buraya aldıklarını, yanında
polis memuru F.G.nin kaldığını ve kendisinin işine
geri döndüğünü, saat 17.00 de Karakoldan ayrıldığını, bir saat kadar sonra
karakol amirinin kendisini çağırdığını ve F.G ile birlikte tahkikatı
yürütmelerini istediğini, Cumhuriyet savcısının talimatlarına göre hareket
ettiklerini, başvurucunun ifade alınırken tahrik edici eylemlerine devam
ettiğini ancak kendisine herhangi bir kötü muamelede bulunmadıkları beyan
etmiştir.
35. Polis Merkezinde olayla
ilgili bilgisine başvurulan polis memuru İ.G. özetle olay günü saat 15.45
sıralarında Polis Merkezi önünde koruma nöbetini ifa ettiği sırada Polis
Merkezi araç girişinin önüne ticari bir aracın park ettiğini, sürücünün araçtan
inerek Karakola doğru yürüdüğünü, kendisinin sürücüye ne olduğunu sorduğunu,
sürücünün de kendisine aracında sarhoş bir müşterinin olduğunu ve kendisine hakaret
ettiğini, aracın direksiyonuna müdahale ettiğini ve şahsın araçtan inmediğini
belirttiğini, bunun üzerine kendisinin de aracın yanına gittiğini ve sağ ön
koltukta oturan başvurucuya hitaben “Taksiciyle
neden tartıştın? Senden şikâyetçi, ifadenizi almamız gerekiyor.”
dediğini bunun üzerine şahsın araçtan inerek Karakola girdiğini, kendisinin
nöbetine devam ettiğini ancak bir süre sonra Karakoldan gürültü ve bağırma
sesleri geldiğini, nöbeti bittikten sonra içeriği girdiğini, şahıs hakkında
gözaltı işlemi yapılacağı için üst araması yapılması gerektiğini
belirttiklerini ve şahsın itiraz ettiğini ancak daha sonra avukatı ile
konuşarak kendisini ikna ettiklerini, şahıs hastaneye sevk edildikten sonra
çevre koruma nöbetini devraldığını ve olaya ilişkin başka bilgisi olmadığını
belirtmiştir.
36. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 10/5/2013 tarihli ve S. No: 2013/13636, K.2013/27039 sayılı
kararı ile şüpheli polis memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Olay günü şüpheli polis memuru A.B’nin
başka bir müştekinin ifadesini aldığı sırada müşteki (başvurucu) Zeki Bingöl’ün
ifade odasına girdiği…şüpheli A.B’nin müştekiye
dışarı çıkmasını söylediği, bunun üzerine müştekinin şüpheli A.B’ye hitaben -gitmiyorum lan s… gidin- diyerek odada
bulunan koltuğu şüpheli polis memurunun üzerine savurduğu, şüpheli A.B.’nin ayağa kalkarak müştekiye müdahale etmek istediği anda
müştekinin şüpheli A.B’ye yumruk attığı ve ifade alma
odasına zarar verdiği, bunun üzerine diğer şüpheli polis memurlarının duruma
müdahale ettikleri ancak müştekinin şüpheli polis memurlarına direnmeye başladığı,şüpheli polis memurlarına hitaben … şeklinde
beyanlarda ve mukavemette bulunduğu, daha sonra müştekinin sakinleştirildiği ve
ifade alma işlemine başlandığı, ... müştekinin
yaralanmasının şüpheli polis memurlarına direnmesine bağlı olarak gerçekleşmiş
olabileceği, şüpheli polis memurlarının müştekinin direnmesi ile orantılı
olarak Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun 13 ve ek 6. maddeleri kapsamında
zor kullanma yetkilerini kullandıkları ve müştekiyi etkisiz hale getirerek
hakkında yasal işlem yaptıkları, şüpheli polis memurlarının yapmış oldukları
işlemlerde herhangi bir usulsüzlük ve kusurlarının bulunmadığı, ... olay
kapsamında müsnet görevi kötüye kullanma veya ihmal
suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı... "
37. Başvurucu anılan karara
itiraz etmiş, itirazı Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/6/2013 tarihli ve
2013/1417 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
38. İtirazın reddine ilişkin
karar başvurucuya, 19/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
39. Başvurucu 19/8/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
ii. İdari Soruşturma
40. Başvurucunun, Polis
Merkezinde kötü muameleye maruz kaldığı, ayrıca 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma
Yönetmeliği’ne uygun hareket edilmediği iddialarını içerir bir dilekçeyi
çeşitli kurumlara göndermesi üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından
idari soruşturma başlatılmıştır.
41. Anılan soruşturma
kapsamında başvurucunun avukatı Gülser Teke 6/2/2013
tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne çağrılarak tanık sıfatıyla bilgisine
başvurulmuştur.
42. Gülser
Teke İstanbul Emniyet Müdürlüğünde olayla ilgili alınan beyanında özetle;
başvurucunun olay günü Şirinevler’e kendisi ile buluşmaya gelmekte olduğunu,
başvurucunun kendisine “Taksideyim,
geliyorum.” şeklinde mesaj gönderdiğini, birkaç dakika sonra arayıp
nerede olduğunu sorduğunu; başvurucunun, takside olduğunu ve taksicinin
kendisini Şirinevler’e götürmediğini, sorun çıkardığını söylediğini, bu arada
telefonun kapandığını, birkaç dakika sonra tekrar aradığında taksicinin
kendisini Şehremini Polis Merkezi Amirliğine getirdiğini, gözaltı işlemi
yapıldığını söylediğini, bu arada kendisinin bağırma ve küfür sesleri
duyduğunu, birisinin “Telefonu kapat.”
diye bağırdığını duyduğunu, bir taksiye binerek derhâl Karakola gittiğini,
vardığında başvurucunun nezarethanenin önünde ayakta olduğunu ve alnının
kanadığını, görüntüsünden darp edildiğinin anlaşıldığını, elinde kelepçe olup
olmadığını hatırlamadığını, başvurucunun yere düşerek baygınlık geçirdiğini, bu
olaydan sonra 112 Acilden sağlık görevlileri geldiğini, bu sırada Polis Merkezi
Amiri A.K.nin kendisini çağırdığını, odasına
gittiğinde başvurucudan yumruk yediğini söyleyen bir polisi çağırdığını ve bu
polisin, başvurucunun telefonla konuşarak ifade odasına girdiğini, kendisini
dışarı çıkarmaya çalışınca da başvurucunun kendisine yumruk attığını
söylediğini, başvurucuyu Hastaneye götürdüklerini, başvurucunun muayene olmayı
reddettiğini, tekrar Polis Merkezine getirdiklerini, polis memurlarının
başvurucuya hitaben “Dövdüğün adam bayıldı,
komaya girdi.” dediklerini, bir polis memurunun gelerek “Gözaltı işlemi yapacağız, ceplerini boşaltın.”
dediğini, kendisinin de savcılık kararını sorduğunu ancak gösterilmediğini,
daha sonra ifade alma işlemine geçildiğini ve eşyaları teslim ederek üst
araması tutanağı tutmak istediklerini ancak daha sonra tutulan tutanağın
usulsüz olduğunu, ifade alındıktan sonra gidebileceklerini söylediklerini,
kendisinin doktor raporu almadan gitmeyeceğini söylediğini, tekrar Hastaneye
götürüldüklerini, rapor aldıktan sonra saat 23.00 civarında Polis Merkezinden
ayrıldıklarını belirtmiştir.
43. Soruşturmanın, Ceza
Muhakemeleri Kanunu ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’ne
uygun hareket edilmediği iddialarına yönelik kısmı, yapılan işlemler nöbetçi
Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda ve düzenlemelere uygun
yapıldığından işlemden kaldırılmıştır.
44. Başvurucunun darp ve
cebir iddialarına yönelik olarak devam edilen soruşturma kapsamında ise ilgili
polis memurları hakkında “Brüt aylığın ¼
oranında kesilmesi” cezası verilmiştir.
45. Başvurucunun Fatih
Kaymakamlığı İnsan Hakları Komisyonuna yaptığı başvuru kapsamında yapılan
inceleme sonucunda ise “tahrik altında da
olsa görev sınırının aşıldığı” sonuç ve kanaatine varılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
46. 4/7/1934 tarihli ve 2559
sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 13. maddesi şöyledir:
“Polis,
A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer
hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli
iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
…
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı
gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
…
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına
alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar…
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının
önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü
tedbir alınabilir.
Yakalanan kişilere, yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun
mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler
hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
…
… Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest
bırakılır.”
47. 2559 sayılı Kanun’un ek
6. maddesi şöyledir:
“…
Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya
kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun
sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun
delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri
alır.
Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen
polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da
bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan
kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve
Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli
soruşturma işlemlerini yapar.
…
Olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan polis, bunların
yapılmasına engel olan veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan
kişileri, işlemler sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak bundan
men eder.
...”
48. 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında,
görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan
kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında,
görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir
menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 18/11/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/8/2013 tarihli ve 2013/6576
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
50. Başvurucu;
i. Kanunlarda belirtilen
güvencelere aykırı olarak yakalandığını ve gözaltına alındığını, tutanak
tutulmadan üst araması yapıldığını, polis tarafından yakalamayı ve gözaltına
almayı gerektirecek durumun ne olduğunun belirtilmediğini,
ii. İfadesinin usulüne uygun
alınmadığını, avukatı ile uygun ortamda görüşmesinin sağlanmadığını,
iii. Polis tarafından darp
edildiğini ve bu konuda yaptığı şikâyetin sonuçsuz kaldığını, etkin bir
soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa’nın 10., 13., 17. ve 19.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun, bir kısım koruma tedbirlerinin usule ilişkin güvencelere
aykırı olarak uygulandığı iddiaları Anayasa’nın 19. maddesinde koruma altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında, ifadesinin usulüne uygun
alınmadığını ve avukatı ile uygun ortamda görüşmesinin sağlanmadığına yönelik
iddiaları Anayasa’nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında, polis tarafından darp edildiği ve etkili bir soruşturma
yürütülmediğine ilişkin ihlal iddiaları ise Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı
52. Başvurucu, 5271 sayılı
Kanun’da belirtilen koşullara aykırı olarak yakalama ve gözaltı işlemlerinin
yapıldığını, yakalamayı ve gözaltına almayı gerektirecek durumun ne olduğunun
belirtilmediğini, tutanak tutulmadan üst araması yapıldığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
53. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır."
54. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı"
kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"
İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda
öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru
yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "
55. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu
makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
56. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
57. Tüketilmesi gereken
başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve
tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları
gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli
olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili
olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
58. 5271 sayılı Kanun’un
koruma tedbirleri nedeniyle tazminat konusunu düzenleyen 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Tazminat
istemi
Madde 141 - (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a)
Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun
…
g)
Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine,
yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
…
i)
Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j)
Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan
ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya
zamanında geri verilmeyen,
Kişiler,
maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
59. Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 15/5/2012 tarihli ve E.2011/20114, K.2012/12183 sayılı kararının
ilgili kısmı şöyledir:
"5271
sayılı CMK'nın; ‘Tazminat istemi’ başlıklı 141.
maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi
için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı
dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek
bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, gözaltı süresi
yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp,
çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı
gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında
karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır Yine aynı şekilde, kanunî hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen, yada hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm
verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır.
Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna
bağlı talepler değildir."
60. Başvurucuya uygulanan
koruma tedbirlerinin niteliğine göre asıl davada hüküm verilmesine gerek
bulunmayan hâllerde yargılamanın sonucu beklenmeksizin, asıl davada hüküm
verilmesini gerektiren hallerde ise verilecek hükmün kesinleşmesinin ardından
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep edilmesi
mümkündür. Bu kapsamda talep edilecek tazminatın, devam eden koruma
tedbirlerinin sonlandırılmasına etkisi bulunmamakla birlikte, kanuna aykırı
olarak uygulanmış ancak sona ermiş bulunan koruma tedbirleri yönünden uygun bir
giderim olduğu söylenebilir.
61. 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesinde belirtilen dava yolunun, başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu, başvurucunun da bu yolun ihlal
iddialarına ilişkin etkili bir yol olmadığına yönelik bir iddiasının
bulunmadığı değerlendirildiğinde anılan yol tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin ikincillik
ilkesi gereği mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
63. Başvurucu, kendisine
isnat edilen “basit yaralama, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve kamu
malına zarar verme” suçlarına ilişkin Polis Merkezinde alınan ifadesinin
usulüne uygun alınmadığını ve Polis Merkezinde avukatıyla gerekli koşullarda
görüşmesinin sağlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
64. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem
veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerekir (bkz. §§ 51-55).
65. Başvurucunun, Polis
Merkezinde ifadesinin usulüne uygun alınmadığı ve avukatıyla görüştürülmediği
iddiaları, başvurucuya isnat edilen suça ilişkin asıl yargılama sırasında ileri
sürülebilecek ve söz konusu ifadenin hükme esas alınıp alınmaması konusunda
Mahkemece yapılacak bir değerlendirmeye konu olabilecektir.
66. Bahse konu asıl
yargılamanın İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi önünde devam ettiği
anlaşılmakta; başvurucunun, anılan iddiaları mahkeme önünde ileri sürdüğüne ve
bu konu hakkında mahkemece bir değerlendirme yapılıp yapılmadığına ilişkin bir
veri de sunmadığı anlaşılmaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. İşkence ve Kötü Muamele Yasağı
68. Başvurunun incelenmesi
neticesinde başvurucunun işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
69. Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
70. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya muamelelere tabi tutulamaz.”
71. Başvurucu, polis
tarafından darp edildiğini ve bu konuda yaptığı şikâyete ilişkin etkin bir
soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına
alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
72. Bakanlık görüşünde kötü
muamele yasağının yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanılmasını tamamen
yasaklamadığı ancak güç kullanımının gerekli ve orantılı olması gerektiği,
somut olayda başvurucunun Polis Merkezindeki saldırgan tutumu nedeniyle
kendisine müdahale eden polis memurlarına direndiğinin anlaşıldığı, yaşanan
arbede sonunda hastaneye sevk edilen başvurucuda basit nitelikli yaralanmalar
tespit edildiği ve Savcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı
belirtilmiştir.
73. Başvurucu Bakanlığı
görüşüne karşı beyanında, başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
74. İşkence ve kötü muamele
yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin, devletin negatif ve pozitif
yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usule ilişkin boyutlar bakımından ayrı
ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri
işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi
tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür
muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma
yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü)
içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif
yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta, pozitif yükümlülüğün iki
unsurundan biri olan soruşturma yükümü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.
a. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiği
İddiası
75. Herkesin, maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence”
ve “eziyet” yapılamayacağı,
kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
76. Devletin, bireyin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü,
öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan
maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal
zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve
ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 81).
77. Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin 3. maddesi sınırlama öngörmemekte ve
işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının
mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını
tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı
şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü
muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No:
2013/3924, 6/1/2015, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No 25803/94, 28/7/1999, §
95; Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 93).
78. Öte yandan bir
muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi
için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik
göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın
özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin
süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir
Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı
ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Aksoy/Türkiye, B. No:
21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53).
79. Anayasa ve Sözleşme
tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş
ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin "işkence"
olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan
fıkrada geçen "eziyet" ve "insan haysiyetiyle bağdaşmayan"
muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu
ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan
kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir
derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı
Kanun'da düzenleme altına alınmış olan "işkence",
"eziyet" ve "hakaret"
suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı
anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 84).
80. Buna göre anayasal
düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla
zarar veren muamelelerin "işkence" olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 1. maddesinde "işkence" teriminin özellikle
bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle
kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek "kasıt" unsuruna da yer verilmiştir
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
81. "İşkence" seviyesine varmayan
fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış
ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba
sebep olan insanlık dışı muameleler "eziyet"
olarak tanımlanabilir (Tahir
Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da
cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir.
İşkenceden farklı olarak "eziyet"te,
ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda
yapılması aranmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71,
18/1/1978, § 167; Eğmez/Kıbrıs, §
78). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); fiziksel saldırı, darp, psikolojik
sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere
sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması,
kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre
beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleleri "insanlık dışı muameleler" olarak
nitelendirmiştir (İrlanda/Birleşik Krallık; Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya [BD], B.
No: 48787/99, 8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§
41, 42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu
nitelikteki muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında
"eziyet" olarak nitelendirilebilir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 88).
82. Mağdurları küçük
düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem
ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına
aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif
muamelelerin ise "insan haysiyetiyle
bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada "eziyet"ten farklı olarak kişi
üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü
veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 89).
83. Asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığının değerlendirilmesi gibi kötü muamelenin derecelendirilmesi de her
somut olay için kendi özel koşulları dikkate alınarak yapılmalıdır.
84. Bir ceza veya muamelenin
“insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi
için belirli bir yasal muamele veya ceza ile bağlantılı ıstırap veya
aşağılamanın kaçınılmaz unsurlarının ötesine geçmesi gerekmektedir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Soering/Birleşik
Krallık, § 100)
85. Anayasa'nın 17. maddesi
ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli bir yasal muamele kapsamında, bir
yakalamayı gerçekleştirmek ya da meşru savunmada bulunmak amacıyla güç
kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda ve sadece
kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından
fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 81, 82;
benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ivan Vasilev/Bulgaristan, B. No:
48130/99, 12/4/2007, § 63).
86. Polisin zor kullanma
yetkisi, bir görevin ifası sırasında direnişle karşılaşılması durumunda görevin
yerine getirilmesi amacıyla direnişin kırılması ve fiilî bir saldırının varlığı
hâlinde meşru savunma hükümlerinin uygulanması ile sınırlıdır. Zor kullanımı
ancak zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç
ölçülü ve kademeli olmalıdır.
87. Polisin zor kullanma
yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması ve kişiye kendi
davranışlarının zorunlu kıldığının ötesinde güç kullanımında bulunulması
işkence ve kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilecektir.
88. Yakalama ve etkisiz hâle
getirme gibi kişinin kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında meydana
gelen yaralanmalarda öncelikle yaralanmaya sebebiyet vermiş olan gücün kullanım
zamanının tespit edilmesi gerekmektedir. Kişinin kontrol altına alınması
tamamlandıktan sonra uygulandığı tespit edilen kuvvet kullanımı için gözaltında
ve ceza infaz kurumunda olduğu gibi kişinin devletin kontrolü altında bulunduğu
sırada uğradığı ileri sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin ilkeler
uygulanabilecektir. Kuvvet kullanımının, kişinin tamamen kontrol altına
girmesinden önce, bir başka ifade ile kişinin kontrol altına alınmaya
çalışılması sırasında uygulandığının tespit edilmesi hâlinde ise yapılması
gereken, kullanılan gücün orantılı olup olmadığı değerlendirilmesidir.
89. Başvuruya konu olaya
ilişkin başvurucunun polis memurları tarafından kontrol altına alınması
sırasında birtakım yaralanmaların meydana geldiği konusunda uyuşmazlık
bulunmamaktadır.
90. Bu durumda, uygulanan
kuvvetin yakalama/etkisiz hâle getirme amacıyla ve başvurucunun
saldırısı/direnişiyle orantılı olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
91. Başvuruya konu olayda
Polis Merkezi kamera kayıtlarından tespit edildiği üzere Polis Merkezinde altı
polis memuru tarafından etkisiz hâle getirilmeye çalışılırken başvurucunun
yüzüne ve ensesine vurulduğu, yere yatırılarak beş polis memuru tarafından
tutulmakta iken başvurucuya tekme atıldığı tespit edilmiştir.
92. Başvurucunun, bekleme
odasına alındığı sırada kafasını dolaplara sert bir şekilde bilinçli olarak
vurduğunun kamera görüntülerinde sabit olduğu dikkate alındığında sağlık
raporunda tespit edilen baş bölgesindeki yaralamalardan bir kısmının bu sırada
doğmuş olabileceğinin kabulü gerekmekle birlikte sağlık raporu ve kamera
görüntüleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun zor kullanmada
sınır aşılarak darp edilmesi sonucu yaralandığının sabit olduğu, anılan
muamelenin anlık geliştiği ve belli bir amaca yönelik olmadığının anlaşıldığı,
zor kullanmada sınırın aşılması sonucu başvurucunun yaralanmasına sebebiyet
veren eylemlerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak
nitelendirilebileceği tespit edilmektedir.
93. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi yönden ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal
Edildiği İddiası
94. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal
olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı,
söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını
güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda,
bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini
sağlamaktır (Cezmi Demir, § 110; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Anguelova /Bulgaristan, B. No: 38361/97, 13/6/2002,
§ 137; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, §
72).
95. Buna göre bireyin, bir
devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini
ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir
iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. Maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu
olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle
gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan
yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri
mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Corsacov/Moldova, B. No: 18944/02, 4/4/2006, §
68).
96. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım
gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da
saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar
sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını
ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
97. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
98. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine
yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele
iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde
yürütülmelidir (Cezmi Demir, §
114; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz.
Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No:
24760/94, 28/10/1998, § 103; Batı ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96, 57834/00, 3/6/2004, § 136).
99. Şartlar ne olursa olsun,
yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması; bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Batı ve diğerleri/Türkiye, §§ 133, 134).
100. Başvuru konusu olayda
başvurucunun sağlık raporu ve şikâyeti doğrultusunda kötü muamele iddialarına
ilişkin soruşturma başlatılmış, Karakol kamera kayıtları ve benzeri deliller
toplanmış, şüpheli polis memurlarının müştekinin direnmesi ile orantılı olarak
2559 sayılı Kanun’un 13 ve ek 6. maddeleri kapsamında zor kullanma yetkilerini
kullandıkları ve müştekiyi etkisiz hâle getirerek hakkında yasal işlem
uyguladıkları, başvurucunun yaralanmalarının polis memurlarına direnmesi ve
etkisiz hâle getirilmeye çalışılması sırasında olabileceği gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı
kararında 2559 sayılı Kanun’un 13. ve 6. maddelerine atıf yapılmış, polis
memurlarının bu düzenlemelere uygun hareket ettiği kanaatine varılmıştır.
Anılan hükümler, yakalama koşullarını ve usulünü düzenlemekte olup yakalama
sırasında zor kullanımının koşulları aynı Kanun’un 16. maddesinde
düzenlenmektedir. Anılan hükmün birinci, ikinci ve altıncı fıkraları şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu
direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve
derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak
artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde
silah kullanılabilir.
…
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında,
zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri
çerçevesinde savunmada bulunur.”
101. Yapılan soruşturma
kapsamında, yakalama ve zor kullanmanın koşullarının oluştuğu tespit edilmişse
de zor kullanmada sınırın aşılmasına yönelik başvurucunun altı polis memuru
tarafından etkisiz hâle getirilmesi şeklinde gerçekleşen olay bazında zor
kullanmada sınırın aşılması meselesine ilişkin somut bir değerlendirme
yapılmadığı anlaşılmaktadır.
102. Zor kullanma
koşullarının oluşup oluşmadığı ve zor kullanmada sınırın aşılıp aşılmadığı
ancak somut olayın özellikleri değerlendirilerek tespit edilebilecektir. Bu
nedenle zor kullanmada sınırın aşılması isnadına yönelik yapılacak
soruşturmanın etkinliğinden söz edilebilmesi için somut olayın özelliklerinin
tüm ayrıntılarıyla değerlendirilerek zor kullanma koşullarının ve sınırlarının
somut olaya uygulanması gerekmektedir.
103. Olayın nasıl
gerçekleştiğinin kamera kayıtlarından açık şekilde tespitinin mümkün olduğu göz
önünde bulundurulduğunda başvurucunun yaralanmalarının polis memurlarına
direnmesine bağlı olarak gerçekleşmiş olabileceği şeklindeki soyut
değerlendirmenin yeterli derinlikte olmadığı söylenebilecektir.
104. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında öngörülen, devletin etkili
soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
105. 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
106. Başvurucu, Anayasa’nın
17. maddesinin ihlali nedeniyle soruşturmanın yenilenmesi ve 400.000 TL manevi
tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
107. Başvuru konusu olayda
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının maddi ve usul boyutlarıyla ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesi kararı verilmesi, ayrıca
başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
108. Dosyadaki belgelerden
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve
güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının maddi yönden İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere
dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 4.000 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderlerinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın
bir örneğinin
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına
gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.