TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ZEKİ BİNGÖL BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2013/6576)
Karar Tarihi: 18/11/2015
R. G. Tarih ve Sayı: 30/12/2015-29578
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Zeki BİNGÖL
Vekili
Av. Gülser TEKE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuka aykırı olarak karakolda alıkonulma, polisler tarafından darp edilme ve bu konuda yapılan şikâyet üzerine etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle Anayasa'nın 10., 13., 17. ve 19. maddelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/8/2013 tarihinde İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 12/8/2015 tarihli görüş yazısı 20/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 3/9/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler, başvuruya konu soruşturma evrakı ile polis merkezi kamera kayıtları doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, emekli askerî personel olup tehdit aldığı gerekçesiyle hakkında yakın koruma tedbiri kararı bulunmaktadır.
8. Başvurucunun evinin kapısına bir çağrı pusulası yapıştırılarak en kısa sürede Şehremini Polis Merkezine başvurması gerektiği bildirilmiştir. Çağrı pusulasının ne zaman yapıştırıldığına ilişkin tarih bilgisi bulunmamaktadır.
9. 22/12/2012 tarihinde avukatı ile görüşmek üzere evden çıkan başvurucu, bindiği taksinin şoförü ile tartışma yaşamış; taksi şoförü, aracı Şehremini Polis Merkezinin önüne götürmüş, başvurucu hakkında kendisine hakaret ve tehditte bulunduğu iddiasıyla şikâyetçi olmuştur.
10. Taksi şoförünün kendisini Şehremini Polis Merkezine getirmiş olmasının evine bırakılan çağrı kâğıdı ile ilgisi olduğunu düşünen başvurucu araçtan inerek karakola girmiştir.
11. Kamera kayıtlarından tespit edildiği üzere başvurucu, ifade odasına girmiş; bu sırada ifade alma işlemi yapan polis memuru başvurucuya dışarı çıkmasını işaret etmiş, başvurucunun dışarı çıkmamakta ısrar etmesi üzerine polis memuru, başvurucuyu kolundan çekerek dışarı çıkarmak istemiştir. Dengesini kaybederek sendeleyen başvurucu, önünde bulunan sandalyeyi polis memuruna doğru itmiş; bunun üzerine polis memuru, başvurucuya yumruk atmıştır. Başvurucunun da polis memuruna yumruk atması üzerine gelen diğer polis memurları başvurucuya müdahale etmiş, bir kişi başvurucunun ensesinden tutup yere yatırırken diğer polis memuru başvurucuya yumruk atmış, polis memurları yerde yatan başvurucuya vurmaya devam etmiş, beş polis memuru kendisini tutmakta iken kendisine yumruk atılan polis memuru başvurucuya üç kez tekme atmıştır. Başvurucu odadan çıkarılmış, elleri kelepçelenerek nezarethane önünde bulunan bekleme odasına götürülmüştür. Başvurucu, bekleme odasında elleri kelepçeli vaziyette bir süre beklemiş; bu sırada polis memurlarıyla sözlü olarak tartışmaya devam etmiş, bekleme odasında bulunan dolaplara tekme atmış, daha sonra yüzünü dolaplara dönerek bilinçli bir şekilde kafasını dolaba vurması üzerine baygınlık geçirmiştir.
12. Bir süre sonra başvurucunun avukatı karakola gelmiştir. Cumhuriyet Savcısı ile telefonla yapılan görüşmede başvurucunun gözaltına alınması talimatı alınmış, bu doğrultuda başvurucunun üst araması yapılmış ve adli muayene raporu alınması için başvurucu, hastaneye sevk edilmiştir.
13. Başvurucu muayene olmayı reddetmiş ancak darp edildiğini beyan ederek doktordan tutanak tutmasını istemiştir.
14. Muayeneden sonra tekrar Polis Merkezine getirilen başvurucunun, askerî personel olduğu ve hakkında özel koruma kararı bulunduğunun belirlenmesi üzerine Cumhuriyet savcısına tekrar bilgi verilmiş; savcının, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması talimatı vermesi üzerine gözaltı işleminden vazgeçilmiştir.
15. Başvurucu, ifadesi alındıktan sonra adli muayene raporu alınması için hastaneye sevk edilmiş, muayene gerçekleştikten sonra salıverilmiştir.
16. Başvurucu, polis memurlarının şiddetine maruz kaldığı iddiasıyla ilgili polis memurları hakkında şikâyetçi olmuş; polis memurları ise başvurucunun basit yaralama, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve kamu malına zarar verme suçlarını işlediği iddiasıyla işlem başlatmışlardır.
1. Başvurucuya İsnat Edilen Suçlar Kapsamında Yapılan İşlemler
a. Hakaret, Tehdit, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Atma Suçlarına İlişkin İşlemler
17. Başvurucuyu karakola getiren taksi şoförü N.Ö. özetle; 22/12/20012 günü saat 15.30 sıralarında el kaldırması üzerine yoldan başvurucuyu aldığını, başvurucunun Şirinevler’e gitmek istediğini söylediğini, seyir hâlindeyken kendisine nereli olduğunu sorması üzerine İstanbullu olduğunu söylediğini, şahsın “Ben de Sinopluyum.” dediğini, “Olabilir.” diye cevap verince başvurucunun “Ne demek lan olabilir?” diyerek omzuna yumruk attığını, kendisinin “Sakin ol, istemiyorsan başka araca bin.” dediğini, bunun üzerine başvurucunun kendisine küfrederek direksiyona müdahale ettiğini, aracı karakola çekerek durumu polislere anlattığını beyan etmiştir.
18. Taksi şoförünün başvurucu hakkında yaptığı şikâyet sonucunda başvurucu hakkında hakaret, tehdit, trafik güvenliğini tehlikeye atma suçları kapsamında soruşturma başlatılmış; isnat edilen suça ilişkin taksi şoförünün soyut iddiası dışında kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 5/2/2013 tarihli ve S. No: 2013/16257, K.2013/7286 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
b. Basit Yaralama, Hakaret, Görevi Yaptırmamak İçin Direnme ve Kamu Malına Zarar Verme Suçlarına İlişkin İşlemler
19. Polis memurları, başvurucunun bir polis memurunu yaraladığını, kendisine müdahale etmek isteyen polis memurlarına direndiğini, Polis Merkezindeki eşyalara zarar verdiğini, kendilerine hakaret ettiğini belirterek başvurucu hakkında şikâyetçi olmuşlardır.
20. Başvurucunun yumruk attığı polis memuru A.B. hakkında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinden saat16.01’de alınan raporda “üst dudak sol iç kısımda 1 cm’lik abrazyon” tespit edildiği belirtilmiştir.
21. Olay yeri inceleme ekiplerince, Polis Merkezinde bulunan birtakım eşyaların zarar gördüğüne ilişkin tutanak düzenlenmiştir.
22. Başvurucu hakkında, Polis Merkezinde meydana gelen olaylar nedeniyle basit yaralama, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve kamu malına zarar verme suçlarından 2013/27290 sayılı soruşturma başlatılmış; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/4417 sayılı iddianamesiyle başvurucunun anılan suçlardan cezalandırılması istemi ile dava açılmıştır.
23. Yargılama, İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2013/120 sayılı dava dosyasında devam etmektedir.
2. Başvurucunun Kötü Muamele İddiaları Kapsamında Yapılan İşlemler
a. Başvurucunun Kötü Muamele İddiaları
24. Başvurucu, 31/12/2012 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede:
i. 22/12/2012 tarihinde bindiği taksinin Karakolun önünde durması neticesinde Karakola girdiğinde derdest edildiğini, ellerinin arkadan kelepçelendiğini ve kelepçelerin gereğinden fazla sıkıldığını, polis memurları tarafından darp edildiğini, yere yatırıldığını; tekmeyle suratına, başına vücudunun diğer yerlerine vurulduğunu, suratını betona bastırılarak saçlarının yolunduğunu ve kendisine küfür edildiğini,
ii. Polis memurlarınca yapılan işlemin yakalama ve gözaltı niteliğinde olmasına karşın buna yönelik bir savcı kararı olmadığını ve uygun prosedürün uygulanmadığını, illegal üst araması yapıldığını belirterek polis memurları hakkında şikâyette bulunmuştur.
b. Başvurucu Hakkında Alınan Sağlık Raporları
25. Başvurucu, gözaltı giriş işlemleri için adli muayene raporu almak üzere Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüş; başvurucunun muayene olmak istemediği ancak darp edildiğini belirttiği anlaşılmış, saat 17.07’de düzenlenen 22/12/2012 tarihli raporda "alın orta kısımda 4 cm çapında hiperemi, göğüs sağ kısımda hassasiyet" tespit edildiği belirtilmiştir.
26. Başvurucu, ifade işlemi sonrasında tekrar Hastaneye götürülmüş; aynı gün saat 23.13'te düzenlenen genel adli muayene raporunda "üst dudak orta kısımda sıyrık, göğüs sağ kısımda ağrı ve hassasiyet, alın orta kısımda 3-4 cm çapında ekimoz, sıyrık, burunda ekimoz ve şişlik, sağ el bilek dış kısımlarda sıyrık, her iki el bilek çevresinde kelepçe izine uyar ekimoz ve kızarıklık, sağ uyluk dış orta kısımda 3-4 cm alanda hiperemi ve sıyrık" tespit edildiği belirtilmiştir.
27. Soruşturma aşamasında başvurucuya ait geçici sağlık raporları Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek kesin rapor düzenlenmesi istenmiş, 21/2/2013 tarihinde düzenlenen kesin raporda, başvurucu hakkında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen sağlık raporları değerlendirilerek başvurucunun yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olduğu ve kişide kemik kırığı tarif edilmediği sonucuna varılmıştır.
c. Başvurucunun Kötü Muamele İddialarına Yönelik Yapılan İşlemler
i. Adli İşlemler
28. Başvurucunun şikâyeti ve sağlık raporları doğrultusunda, polis memurları A.B., A.K., F.G. ve K.K. hakkında görevi kötüye kullanma isnadı ile soruşturma başlatılmıştır.
29. Soruşturma aşamasında; başvurucunun şikâyet dilekçesi, tarafların Polis Merkezinde alınan ifadeleri, başvurucuya ait sağlık raporları, şüpheli polis memurlarının Savcılıkça alınan ifadeleri ve Polis Merkezi kamera kayıtları değerlendirilmiştir.
30. Başvurucu Polis Merkezinde alınan ifadesinde özetle; taksi şoförünün sanki polislerle anlaşmış gibi kendisini Karakola götürdüğünü, araçtan iner inmez kendisini yaka paça içeri aldıklarını, bu sırada avukatıyla telefonla konuşmakta olduğunu, kendisini yere yatırdıklarını, darp ettiklerini, kelepçe taktıklarını, kafasına tekme attıklarını, küfür ettiklerini, sesini duyurabilmek için yerde yattığı sırada hareket ettirebildiği bacağıyla dolaplara tekme attığını, bir polisin talimat vererek kendisine vurmalarını söylediğini, tutanak tutmadan üstünü aradıklarını, daha sonra rapor almak için Hastaneye götürdüklerini; doktora, darp edildiğini ancak savcının izni olmadan muayene edemeyeceğini söylediğini, doktora yazılı bir dilekçe vererek savcıya faks çekmesini istediğini ve muayene olmadan Karakola geri döndüğünü belirtmiş; sorulan soru üzerine ifade odasına hiç girmediğini, zaten Karakola girer girmez kelepçelendiğini ve şikâyetçi olduğunu belirtmiş; ifadesini alan memurun, sözlerini ifadeye tam olarak geçmediği, polis memurlarını haklı çıkarma çabası içinde olduğu ve itirazlarını dikkate almadığı şeklinde ifade tutanağına şerh düşmüştür.
31. Polis memuru A.B.; Polis Merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; Şehremini Polis Merkezinde polis memuru olarak görev yaptığını, olay tarihinde başka bir müştekinin ifadesini alırken şahsın telefonla konuşarak ifade odasına girdiğini, “Beni çağırmışlar.” dediğini, kendisini çağırmadıklarını, o esnada başka bir şahsın ifadesini aldığını ve ifade alma işi bittiğinde kendisi ile ilgileneceğini belirterek şahsı dışarı çıkması hususunda ikaz ettiğini, şahsın kendisine hitaben “Çıkmıyorum lan s… gidin.“ diyerek odada bulunan koltuğu kendisine doğru savurduğunu, ayağa kalkıp müdahale etmek istediğinde şahsın, kendisine yumruk attığını, darbenin etkisiyle sersemlediğini, arkadaşlarının şahsa müdahale ettiğini, bir süre şuurunu kaybetmesi nedeniyle Hastaneye gönderildiğini, tedavisi yapıldıktan sonra saat 18.00 sıralarında Polis Merkezine döndüğünü, olayın nasıl olduğunu görmek için diğer polislerle birlikte kamera kayıtlarına bakarken başının döndüğünü ve koltuğa yığıldığını, kendine geldiğinde İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Acil Tıp Polikliniğinde bulunduğunu anladığını, saat 22.00’ye kadar gözetim altında tutulduğunu ve bir günlük iş göremezlik raporu verilerek taburcu edildiğini beyan etmiştir.
32. Polis memuru K.K; Polis Merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; saat 16.00 sıralarında nezarethane önündeki gürültü üzerine ne olduğuna bakmak için gittiğini, başvurucunun odadaki eşyalara zarar vermekte olduğunu gördüğünü, kendilerine yönelik hakarette ve mukavemette bulunduğunu, daha sonra diğer polis memurlarıyla birlikte kendisini etkisiz hale getirerek gerekli yasal işlemleri yaptıklarını, polis memuru A.B. fenalaşarak ikinci kez Hastaneye kaldırıldığında yanında refakatçi olarak gittiğini saat 22:00 gibi taburcu edildikten sonra polis merkezine geri geldiklerini suç teşkil eden bir eylemde bulunmadıklarını ifade etmiştir.
33. Polis memuru F.G.; polis merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; saat 16:00 sıralarında nezarethane önündeki gürültü üzerine ne olduğuna bakmak için gittiğini, başvurucunun odadaki eşyalara zarar vermekte olduğunu gördüğünü, şahsın kendilerine hakarette ve mukavemette bulunduğunu, alkollü olduğunun anlaşıldığını, kendilerine karşı sürekli tahrik edici söylemlerde bulunduğunu ve kendilerini tehdit ettiğini ancak şahsa herhangi bir karşılık vermediklerini, Cumhuriyet savcısının yapılan görüşme neticesinde şahsı gözaltına almaları talimatı verdiğini, şahsın bu sırada kafasını dolaplara vurduğunu ve sendeleyip düştüğünü, bunun üzerine ambulans çağrıldığını, sağlık görevlilerinin hastaneye sevk edilmesine gerek olmadığını ve şahsın alkollü olduğunu söylediklerini, gözaltı işlemleri için hastaneden darp-cebir raporu alınması için başvurucuyu hastaneye sevk ettiklerini ancak şahsın muayeneyi kabul etmediğini, gözaltı işlemleri devam ederken Polis Merkezine gelen askerî personelin şahıs hakkında özel koruma tedbiri bulunduğunu belirttiklerini ve kendilerinin de durumu Cumhuriyet savcısına intikal ettirdiklerini, bunun üzerine gözaltı işleminden vazgeçilerek şahsın ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması talimatı aldıklarını, başvurucunun saldırgan tutumu nedeniyle ifadesinin ancak 18:.00 sıralarında alınmaya başlanabildiğini ve 22.10 gibi ifade işleminin sona erdiğini, bunun üzerine şahsın Polis Merkezinden çıkış işlemleri için hastaneye sevk edildiğini ve saat 23.05’te salıverildiğini belirtmiştir.
34. Polis memuru A.K.; Polis Merkezinde alınan ifadesinde ve soruşturma aşamasında özetle; gürültü üzerine olay yerine gittiğini, başvurucunun hakaret ve mukavemette bulunduğunu gördüğünü, bekleme odasını boşaltarak başvurucuyu buraya aldıklarını, yanında polis memuru F.G.nin kaldığını ve kendisinin işine geri döndüğünü, saat 17.00 de Karakoldan ayrıldığını, bir saat kadar sonra karakol amirinin kendisini çağırdığını ve F.G ile birlikte tahkikatı yürütmelerini istediğini, Cumhuriyet savcısının talimatlarına göre hareket ettiklerini, başvurucunun ifade alınırken tahrik edici eylemlerine devam ettiğini ancak kendisine herhangi bir kötü muamelede bulunmadıkları beyan etmiştir.
35. Polis Merkezinde olayla ilgili bilgisine başvurulan polis memuru İ.G. özetle olay günü saat 15.45 sıralarında Polis Merkezi önünde koruma nöbetini ifa ettiği sırada Polis Merkezi araç girişinin önüne ticari bir aracın park ettiğini, sürücünün araçtan inerek Karakola doğru yürüdüğünü, kendisinin sürücüye ne olduğunu sorduğunu, sürücünün de kendisine aracında sarhoş bir müşterinin olduğunu ve kendisine hakaret ettiğini, aracın direksiyonuna müdahale ettiğini ve şahsın araçtan inmediğini belirttiğini, bunun üzerine kendisinin de aracın yanına gittiğini ve sağ ön koltukta oturan başvurucuya hitaben “Taksiciyle neden tartıştın? Senden şikâyetçi, ifadenizi almamız gerekiyor.” dediğini bunun üzerine şahsın araçtan inerek Karakola girdiğini, kendisinin nöbetine devam ettiğini ancak bir süre sonra Karakoldan gürültü ve bağırma sesleri geldiğini, nöbeti bittikten sonra içeriği girdiğini, şahıs hakkında gözaltı işlemi yapılacağı için üst araması yapılması gerektiğini belirttiklerini ve şahsın itiraz ettiğini ancak daha sonra avukatı ile konuşarak kendisini ikna ettiklerini, şahıs hastaneye sevk edildikten sonra çevre koruma nöbetini devraldığını ve olaya ilişkin başka bilgisi olmadığını belirtmiştir.
36. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/5/2013 tarihli ve S. No: 2013/13636, K.2013/27039 sayılı kararı ile şüpheli polis memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Olay günü şüpheli polis memuru A.B’nin başka bir müştekinin ifadesini aldığı sırada müşteki (başvurucu) Zeki Bingöl’ün ifade odasına girdiği…şüpheli A.B’nin müştekiye dışarı çıkmasını söylediği, bunun üzerine müştekinin şüpheli A.B’ye hitaben -gitmiyorum lan s… gidin- diyerek odada bulunan koltuğu şüpheli polis memurunun üzerine savurduğu, şüpheli A.B.’nin ayağa kalkarak müştekiye müdahale etmek istediği anda müştekinin şüpheli A.B’ye yumruk attığı ve ifade alma odasına zarar verdiği, bunun üzerine diğer şüpheli polis memurlarının duruma müdahale ettikleri ancak müştekinin şüpheli polis memurlarına direnmeye başladığı,şüpheli polis memurlarına hitaben … şeklinde beyanlarda ve mukavemette bulunduğu, daha sonra müştekinin sakinleştirildiği ve ifade alma işlemine başlandığı, ... müştekinin yaralanmasının şüpheli polis memurlarına direnmesine bağlı olarak gerçekleşmiş olabileceği, şüpheli polis memurlarının müştekinin direnmesi ile orantılı olarak Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun 13 ve ek 6. maddeleri kapsamında zor kullanma yetkilerini kullandıkları ve müştekiyi etkisiz hale getirerek hakkında yasal işlem yaptıkları, şüpheli polis memurlarının yapmış oldukları işlemlerde herhangi bir usulsüzlük ve kusurlarının bulunmadığı, ... olay kapsamında müsnet görevi kötüye kullanma veya ihmal suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı... "
37. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, itirazı Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/6/2013 tarihli ve 2013/1417 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
38. İtirazın reddine ilişkin karar başvurucuya, 19/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
39. Başvurucu 19/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
ii. İdari Soruşturma
40. Başvurucunun, Polis Merkezinde kötü muameleye maruz kaldığı, ayrıca 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’ne uygun hareket edilmediği iddialarını içerir bir dilekçeyi çeşitli kurumlara göndermesi üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından idari soruşturma başlatılmıştır.
41. Anılan soruşturma kapsamında başvurucunun avukatı Gülser Teke 6/2/2013 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne çağrılarak tanık sıfatıyla bilgisine başvurulmuştur.
42. Gülser Teke İstanbul Emniyet Müdürlüğünde olayla ilgili alınan beyanında özetle; başvurucunun olay günü Şirinevler’e kendisi ile buluşmaya gelmekte olduğunu, başvurucunun kendisine “Taksideyim, geliyorum.” şeklinde mesaj gönderdiğini, birkaç dakika sonra arayıp nerede olduğunu sorduğunu; başvurucunun, takside olduğunu ve taksicinin kendisini Şirinevler’e götürmediğini, sorun çıkardığını söylediğini, bu arada telefonun kapandığını, birkaç dakika sonra tekrar aradığında taksicinin kendisini Şehremini Polis Merkezi Amirliğine getirdiğini, gözaltı işlemi yapıldığını söylediğini, bu arada kendisinin bağırma ve küfür sesleri duyduğunu, birisinin “Telefonu kapat.” diye bağırdığını duyduğunu, bir taksiye binerek derhâl Karakola gittiğini, vardığında başvurucunun nezarethanenin önünde ayakta olduğunu ve alnının kanadığını, görüntüsünden darp edildiğinin anlaşıldığını, elinde kelepçe olup olmadığını hatırlamadığını, başvurucunun yere düşerek baygınlık geçirdiğini, bu olaydan sonra 112 Acilden sağlık görevlileri geldiğini, bu sırada Polis Merkezi Amiri A.K.nin kendisini çağırdığını, odasına gittiğinde başvurucudan yumruk yediğini söyleyen bir polisi çağırdığını ve bu polisin, başvurucunun telefonla konuşarak ifade odasına girdiğini, kendisini dışarı çıkarmaya çalışınca da başvurucunun kendisine yumruk attığını söylediğini, başvurucuyu Hastaneye götürdüklerini, başvurucunun muayene olmayı reddettiğini, tekrar Polis Merkezine getirdiklerini, polis memurlarının başvurucuya hitaben “Dövdüğün adam bayıldı, komaya girdi.” dediklerini, bir polis memurunun gelerek “Gözaltı işlemi yapacağız, ceplerini boşaltın.” dediğini, kendisinin de savcılık kararını sorduğunu ancak gösterilmediğini, daha sonra ifade alma işlemine geçildiğini ve eşyaları teslim ederek üst araması tutanağı tutmak istediklerini ancak daha sonra tutulan tutanağın usulsüz olduğunu, ifade alındıktan sonra gidebileceklerini söylediklerini, kendisinin doktor raporu almadan gitmeyeceğini söylediğini, tekrar Hastaneye götürüldüklerini, rapor aldıktan sonra saat 23.00 civarında Polis Merkezinden ayrıldıklarını belirtmiştir.
43. Soruşturmanın, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’ne uygun hareket edilmediği iddialarına yönelik kısmı, yapılan işlemler nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda ve düzenlemelere uygun yapıldığından işlemden kaldırılmıştır.
44. Başvurucunun darp ve cebir iddialarına yönelik olarak devam edilen soruşturma kapsamında ise ilgili polis memurları hakkında “Brüt aylığın ¼ oranında kesilmesi” cezası verilmiştir.
45. Başvurucunun Fatih Kaymakamlığı İnsan Hakları Komisyonuna yaptığı başvuru kapsamında yapılan inceleme sonucunda ise “tahrik altında da olsa görev sınırının aşıldığı” sonuç ve kanaatine varılmıştır.
B. İlgili Hukuk
46. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 13. maddesi şöyledir:
“Polis,
A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
…
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar…
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.
Yakalanan kişilere, yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
… Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest bırakılır.”
47. 2559 sayılı Kanun’un ek 6. maddesi şöyledir:
“…
Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır.
Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar.
Olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan polis, bunların yapılmasına engel olan veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan kişileri, işlemler sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak bundan men eder.
...”
48. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/8/2013 tarihli ve 2013/6576 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu;
i. Kanunlarda belirtilen güvencelere aykırı olarak yakalandığını ve gözaltına alındığını, tutanak tutulmadan üst araması yapıldığını, polis tarafından yakalamayı ve gözaltına almayı gerektirecek durumun ne olduğunun belirtilmediğini,
ii. İfadesinin usulüne uygun alınmadığını, avukatı ile uygun ortamda görüşmesinin sağlanmadığını,
iii. Polis tarafından darp edildiğini ve bu konuda yaptığı şikâyetin sonuçsuz kaldığını, etkin bir soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa’nın 10., 13., 17. ve 19. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, bir kısım koruma tedbirlerinin usule ilişkin güvencelere aykırı olarak uygulandığı iddiaları Anayasa’nın 19. maddesinde koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında, ifadesinin usulüne uygun alınmadığını ve avukatı ile uygun ortamda görüşmesinin sağlanmadığına yönelik iddiaları Anayasa’nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında, polis tarafından darp edildiği ve etkili bir soruşturma yürütülmediğine ilişkin ihlal iddiaları ise Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı
52. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun’da belirtilen koşullara aykırı olarak yakalama ve gözaltı işlemlerinin yapıldığını, yakalamayı ve gözaltına almayı gerektirecek durumun ne olduğunun belirtilmediğini, tutanak tutulmadan üst araması yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
53. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
" İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "
55. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
56. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
57. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
58. 5271 sayılı Kanun’un koruma tedbirleri nedeniyle tazminat konusunu düzenleyen 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tazminat istemi
Madde 141 - (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
59. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/5/2012 tarihli ve E.2011/20114, K.2012/12183 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"5271 sayılı CMK'nın; ‘Tazminat istemi’ başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, yada hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir."
60. Başvurucuya uygulanan koruma tedbirlerinin niteliğine göre asıl davada hüküm verilmesine gerek bulunmayan hâllerde yargılamanın sonucu beklenmeksizin, asıl davada hüküm verilmesini gerektiren hallerde ise verilecek hükmün kesinleşmesinin ardından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep edilmesi mümkündür. Bu kapsamda talep edilecek tazminatın, devam eden koruma tedbirlerinin sonlandırılmasına etkisi bulunmamakla birlikte, kanuna aykırı olarak uygulanmış ancak sona ermiş bulunan koruma tedbirleri yönünden uygun bir giderim olduğu söylenebilir.
61. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu, başvurucunun da bu yolun ihlal iddialarına ilişkin etkili bir yol olmadığına yönelik bir iddiasının bulunmadığı değerlendirildiğinde anılan yol tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin ikincillik ilkesi gereği mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
63. Başvurucu, kendisine isnat edilen “basit yaralama, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme ve kamu malına zarar verme” suçlarına ilişkin Polis Merkezinde alınan ifadesinin usulüne uygun alınmadığını ve Polis Merkezinde avukatıyla gerekli koşullarda görüşmesinin sağlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
64. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (bkz. §§ 51-55).
65. Başvurucunun, Polis Merkezinde ifadesinin usulüne uygun alınmadığı ve avukatıyla görüştürülmediği iddiaları, başvurucuya isnat edilen suça ilişkin asıl yargılama sırasında ileri sürülebilecek ve söz konusu ifadenin hükme esas alınıp alınmaması konusunda Mahkemece yapılacak bir değerlendirmeye konu olabilecektir.
66. Bahse konu asıl yargılamanın İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi önünde devam ettiği anlaşılmakta; başvurucunun, anılan iddiaları mahkeme önünde ileri sürdüğüne ve bu konu hakkında mahkemece bir değerlendirme yapılıp yapılmadığına ilişkin bir veri de sunmadığı anlaşılmaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. İşkence ve Kötü Muamele Yasağı
68. Başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
69. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
70. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
71. Başvurucu, polis tarafından darp edildiğini ve bu konuda yaptığı şikâyete ilişkin etkin bir soruşturma yürütülmediğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
72. Bakanlık görüşünde kötü muamele yasağının yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanılmasını tamamen yasaklamadığı ancak güç kullanımının gerekli ve orantılı olması gerektiği, somut olayda başvurucunun Polis Merkezindeki saldırgan tutumu nedeniyle kendisine müdahale eden polis memurlarına direndiğinin anlaşıldığı, yaşanan arbede sonunda hastaneye sevk edilen başvurucuda basit nitelikli yaralanmalar tespit edildiği ve Savcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı belirtilmiştir.
73. Başvurucu Bakanlığı görüşüne karşı beyanında, başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
74. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin, devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usule ilişkin boyutlar bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta, pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.
a. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiği İddiası
75. Herkesin, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
76. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
77. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin 3. maddesi sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No 25803/94, 28/7/1999, § 95; Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 93).
78. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53).
79. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin "işkence" olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen "eziyet" ve "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun'da düzenleme altına alınmış olan "işkence", "eziyet" ve "hakaret" suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
80. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin "işkence" olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 1. maddesinde "işkence" teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek "kasıt" unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
81. "İşkence" seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler "eziyet" olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak "eziyet"te, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 167; Eğmez/Kıbrıs, § 78). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleleri "insanlık dışı muameleler" olarak nitelendirmiştir (İrlanda/Birleşik Krallık; Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya [BD], B. No: 48787/99, 8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§ 41, 42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu nitelikteki muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında "eziyet" olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
82. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada "eziyet"ten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
83. Asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının değerlendirilmesi gibi kötü muamelenin derecelendirilmesi de her somut olay için kendi özel koşulları dikkate alınarak yapılmalıdır.
84. Bir ceza veya muamelenin “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için belirli bir yasal muamele veya ceza ile bağlantılı ıstırap veya aşağılamanın kaçınılmaz unsurlarının ötesine geçmesi gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Soering/Birleşik Krallık, § 100)
85. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli bir yasal muamele kapsamında, bir yakalamayı gerçekleştirmek ya da meşru savunmada bulunmak amacıyla güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda ve sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 81, 82; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ivan Vasilev/Bulgaristan, B. No: 48130/99, 12/4/2007, § 63).
86. Polisin zor kullanma yetkisi, bir görevin ifası sırasında direnişle karşılaşılması durumunda görevin yerine getirilmesi amacıyla direnişin kırılması ve fiilî bir saldırının varlığı hâlinde meşru savunma hükümlerinin uygulanması ile sınırlıdır. Zor kullanımı ancak zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır.
87. Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması ve kişiye kendi davranışlarının zorunlu kıldığının ötesinde güç kullanımında bulunulması işkence ve kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilecektir.
88. Yakalama ve etkisiz hâle getirme gibi kişinin kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında meydana gelen yaralanmalarda öncelikle yaralanmaya sebebiyet vermiş olan gücün kullanım zamanının tespit edilmesi gerekmektedir. Kişinin kontrol altına alınması tamamlandıktan sonra uygulandığı tespit edilen kuvvet kullanımı için gözaltında ve ceza infaz kurumunda olduğu gibi kişinin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada uğradığı ileri sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin ilkeler uygulanabilecektir. Kuvvet kullanımının, kişinin tamamen kontrol altına girmesinden önce, bir başka ifade ile kişinin kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında uygulandığının tespit edilmesi hâlinde ise yapılması gereken, kullanılan gücün orantılı olup olmadığı değerlendirilmesidir.
89. Başvuruya konu olaya ilişkin başvurucunun polis memurları tarafından kontrol altına alınması sırasında birtakım yaralanmaların meydana geldiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
90. Bu durumda, uygulanan kuvvetin yakalama/etkisiz hâle getirme amacıyla ve başvurucunun saldırısı/direnişiyle orantılı olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
91. Başvuruya konu olayda Polis Merkezi kamera kayıtlarından tespit edildiği üzere Polis Merkezinde altı polis memuru tarafından etkisiz hâle getirilmeye çalışılırken başvurucunun yüzüne ve ensesine vurulduğu, yere yatırılarak beş polis memuru tarafından tutulmakta iken başvurucuya tekme atıldığı tespit edilmiştir.
92. Başvurucunun, bekleme odasına alındığı sırada kafasını dolaplara sert bir şekilde bilinçli olarak vurduğunun kamera görüntülerinde sabit olduğu dikkate alındığında sağlık raporunda tespit edilen baş bölgesindeki yaralamalardan bir kısmının bu sırada doğmuş olabileceğinin kabulü gerekmekle birlikte sağlık raporu ve kamera görüntüleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun zor kullanmada sınır aşılarak darp edilmesi sonucu yaralandığının sabit olduğu, anılan muamelenin anlık geliştiği ve belli bir amaca yönelik olmadığının anlaşıldığı, zor kullanmada sınırın aşılması sonucu başvurucunun yaralanmasına sebebiyet veren eylemlerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilebileceği tespit edilmektedir.
93. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi yönden ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiği İddiası
94. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir, § 110; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Anguelova /Bulgaristan, B. No: 38361/97, 13/6/2002, § 137; Jasinskis/Letonya, B. No: 45744/08, 21/12/2010, § 72).
95. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. Maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Corsacov/Moldova, B. No: 18944/02, 4/4/2006, § 68).
96. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
97. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
98. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir, § 114; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 103; Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96, 57834/00, 3/6/2004, § 136).
99. Şartlar ne olursa olsun, yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması; bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Batı ve diğerleri/Türkiye, §§ 133, 134).
100. Başvuru konusu olayda başvurucunun sağlık raporu ve şikâyeti doğrultusunda kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturma başlatılmış, Karakol kamera kayıtları ve benzeri deliller toplanmış, şüpheli polis memurlarının müştekinin direnmesi ile orantılı olarak 2559 sayılı Kanun’un 13 ve ek 6. maddeleri kapsamında zor kullanma yetkilerini kullandıkları ve müştekiyi etkisiz hâle getirerek hakkında yasal işlem uyguladıkları, başvurucunun yaralanmalarının polis memurlarına direnmesi ve etkisiz hâle getirilmeye çalışılması sırasında olabileceği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararında 2559 sayılı Kanun’un 13. ve 6. maddelerine atıf yapılmış, polis memurlarının bu düzenlemelere uygun hareket ettiği kanaatine varılmıştır. Anılan hükümler, yakalama koşullarını ve usulünü düzenlemekte olup yakalama sırasında zor kullanımının koşulları aynı Kanun’un 16. maddesinde düzenlenmektedir. Anılan hükmün birinci, ikinci ve altıncı fıkraları şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.”
101. Yapılan soruşturma kapsamında, yakalama ve zor kullanmanın koşullarının oluştuğu tespit edilmişse de zor kullanmada sınırın aşılmasına yönelik başvurucunun altı polis memuru tarafından etkisiz hâle getirilmesi şeklinde gerçekleşen olay bazında zor kullanmada sınırın aşılması meselesine ilişkin somut bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
102. Zor kullanma koşullarının oluşup oluşmadığı ve zor kullanmada sınırın aşılıp aşılmadığı ancak somut olayın özellikleri değerlendirilerek tespit edilebilecektir. Bu nedenle zor kullanmada sınırın aşılması isnadına yönelik yapılacak soruşturmanın etkinliğinden söz edilebilmesi için somut olayın özelliklerinin tüm ayrıntılarıyla değerlendirilerek zor kullanma koşullarının ve sınırlarının somut olaya uygulanması gerekmektedir.
103. Olayın nasıl gerçekleştiğinin kamera kayıtlarından açık şekilde tespitinin mümkün olduğu göz önünde bulundurulduğunda başvurucunun yaralanmalarının polis memurlarına direnmesine bağlı olarak gerçekleşmiş olabileceği şeklindeki soyut değerlendirmenin yeterli derinlikte olmadığı söylenebilecektir.
104. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında öngörülen, devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
105. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
106. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali nedeniyle soruşturmanın yenilenmesi ve 400.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
107. Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının maddi ve usul boyutlarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesi kararı verilmesi, ayrıca başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
108. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi yönden İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 4.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderlerinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Adalet Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.