TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEYSEL KAPLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1830)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Veysel KAPLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun göndermek istediği mektubun gönderilmemesi nedeniyle haberleşme ve
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
I. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 1/3/2013 tarihinde Kocaeli
Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış
ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvuru, başvurucunun 4/2/2013
tarihli dört mektubu konu alan ilk başvurusunun Cumhuriyet Başsavcılığınca
eksiklik nedeniyle iade edilmesi üzerine 1/3/2013 tarihli ilk başvurusunu
genişletir şekilde beş mektubu konu alan bir başvuru olup başvuru süreçleri ve
olay ile olguların farklı olduğu dikkate alınmak ve 4/2/2013 tarihli dört
mektup ile ilgili başvuru, bu başvuru dosyasından tefrik edilmek suretiyle
2015/9192 bireysel başvuru numarasına kaydedilmiştir
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur
5. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 22/6/2015
tarihinde adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru konusu olay ve olgular 10/7/2015
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 27/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
8. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 6/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 13/10/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda
bulunmuştur.
II. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/11/2005
tarihli E. 2005/61, K. 2005/120 sayılı kararıyla başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediği kanaati ile müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucunun hapis cezasını çekmekte olduğu Kocaeli 2
No.lu (F) Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunduğu
sırada Sr.K. isimli bir
kişiye faks yoluyla mektup göndermek istemiştir. Söz konusu mektup şöyledir:
“ Sevgili S. merhaba,
İyisiniz umarım. Biliyoruz ki devrimci halk
kitlelerine, Maoist güçlere yapılan saldırılar dün
olduğu gibi bugünde boşa çıkarılacaktır. Faş. Diktatörlük amacına uygun
saldırıyor.
Hapishane sorunlarını bu karmaşa, saldırı ve
tutuklama furyasının içinde aktarmak tabili önemsizdir. Ama bizler her alanda
kendi çaba ve mücadelemizi önemseyerek yolumuza devam etmemiz gerektiğini
unutmamak bakımından önemlidir.
Daha önce H.G.’ye
yolladığım iki mektup engellendi. 16.11.2012’de hapishanelerde olan Ö.A., S.K. ve S.G.’ye yolladığım faxlara el konuldu. Diğer hapishanelerden yollandığını
öğrendiğimiz fax ve mektupların bir kısmı da
verilmemiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumlarının Yönetimi; Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı h-hakkındaki tüzüğün 91, 122, 123 maddelerine
dayanarak ‘Terör faaliyetinde bulunulduğu, örgüt elemanlarını teşvik ettiği,
planlama yaptığı’ gerekçesiyle engellenmiştir.
Ayrıca PKK’li
tutsakların sürdükleri direnişe destek vermek için yapmış olduğumuz Ag eylemine 30 günlük iletişim haklarından men cezası
verildi.
Fax ve mektupların engelleme karar tutanaklarının fotokopisini
çekmiyorlar. Gerekçe de sunmuyorlar. Oysa şimdiye kadar yazı ve çalışmaların
fotokopisini değil, fakat evrakların fotokopisi çekilmekteydi. Keyfi karar
evraklarının çoğaltılmasına yasak koydular. Başarılar diliyorum. Kızıl
selamlar.”
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca söz konusu mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
26/11/2012 tarihli ve 2012/376 sayılı kararla mektubun alıkonulmasına karar
vermiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
“…Faksın içeriğinin ‘Kendisine ait mektupların
verilmediğini ve kurumda keyfi uygulamalarla bazı isteklerin yerine getirilmediğini
belirterek kurum ve kurum uygulamaları hakkında yalan yanlış bilgiler vererek
karalamaya çalıştığı bu sayede kamuoyu oluşturmak’ istediği…”
15. Başvurucu bu karara karşı Kocaeli İnfaz Hâkimliği
nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, 31/12/2012
tarihli ve E.2012/2412, K.2012/2575 sayılı kararla İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
kararına atıfta bulunarak başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.
16. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararlarına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi 25/1/2013 tarihli ve 2013/63 Değişik İş sayılı kararla İnfaz
Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yaparak kararın usul ve yasaya uygun
olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
17. Anılan karar başvurucuya 6/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 1/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
19. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza
İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
20. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
21. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmi
dört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya
yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir.
Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak
fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin
kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının
sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir.
Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre
beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu
kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği
kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına
itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına
göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/3/2013 tarihli ve 2013/1830 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince
haksız gerekçelere dayanılarak sakıncalı bulunduğunu; mektubun teorik, felsefi,
kültürel, hukuki, ahlaki analizler içerdiğini ifade ederek haberleşme ve ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş; manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun
haberleşme ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise
de bu iddiaların özü, göndermek istediği mektubun İnfaz Kurumunca
gönderilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları
haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS, Sözleşme) 8. maddesi ile güvence altına
alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…,
25/3/1983, §107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye,
B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun, göndermek istediği mektubun sakıncalı
olduğuna karar verilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
26. Başvurucu, yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince
haksız gerekçelere dayanılarak sakıncalı bulunduğunu; söz konusu mektubun
teorik, felsefi, kültürel, hukuki, ahlaki analizler içerdiğini ifade ederek
haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılarak başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesindeki ifadelerini yinelemiş; mektubun toplumsal analizler, siyasi
değerlendirmeler içerdiğini belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
29. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. Yetkili merciin kararı
yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk
sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
30. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
31. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
32. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve
biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır.
Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve
görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir.
Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan
haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği
kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet
Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
33. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
34. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama
ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün
hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen
düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence
ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının
belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013,
§ 35).
36. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak
söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra müdahale
demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 34).
37. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
38. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararlarıyla
başvurucunun göndermek istediği mektubun Kurum ve Kurum uygulamaları hakkında
yalan yanlış bilgiler vererek Kurumu karalamaya çalıştığı, bu sayede
başvurucunun kamuoyu oluşturmak istediği gerekçesiyle sakıncalı olduğuna karar
verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
§ 36).
Kanunilik
40. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan
bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden
düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son
olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona
göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana
gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
41. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını oluşturan 5275 sayılı
Kanun (68. madde) ile İnfaz Tüzüğü (91., 122. ve 123.
maddeler) Resmi Gazete’de yayımlanmış olup bu
mevzuatın erişilebilir olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi
disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve
telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek
usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün
mektubunun denetimi ile birlikte mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı
görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı
hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili
düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna
varılmıştır. Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir (Ahmet
Temiz, §§ 38-46).
Meşru Amaç
42. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
43. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartı aranmakta olup bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
44. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın
13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar
yorumlanması gereği karşısında Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan
maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
45. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin, Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumları olduğu
kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme
hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine
dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz,
§ 50).
46. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
47. Somut olayda başvurucunun göndermek istediği mektubun
sakıncalı bulunmasına yönelik Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun kararında,
mektupta Kurum ve Kurum uygulamaları hakkında yalan yanlış bilgiler verilerek
Kurumun karalanmaya çalışıldığı, bu sayede kamuoyu oluşturmak istenildiği gerekçesine
dayanılmıştır.
48. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun İnfaz Kurumunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalelerin; kamu
düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
49. Başvurucu, yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince
haksız gerekçelere dayanılarak sakıncalı bulunduğunu; mektubun teorik, felsefi,
kültürel, hukuki, ahlaki analizler içerdiğini ifade ederek haberleşme hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği belirtilmiş; başvuruya konu
mektubun gönderilmemesinin Anayasa’nın 22. maddesi ile Sözleşme’nin 8. maddesi
çerçevesinde değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır.
51. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
52. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarında öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…,11/1/2011,
§ 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 98).
53. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
54. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
55. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin 8.,
9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle
demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde
yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
56. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla
vurguladığı üzere demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar, demokratik toplum
düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler,
istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin
sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilir
(AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir
ifadeyle yapılan sınırlama, hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını
durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya
ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge
bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59,
K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148,
17/4/2008; Fatih Taş, §§ 92, 93).
57. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
yapılan müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih
Taş, §§ 92, 93).
58. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edilebilmesi için
temel hakka daha az zarar verebilecek, aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
59. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar
sınırlanabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
60. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları dâhilinde
objektif bir gözlemciyi, haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna
edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
61. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
62. Başvurucu, Sr. K.ya göndermek
üzere yazmış olduğu bir sayfa mektupta (bkz. § 11); farklı infaz kurumlarında
bulunan isimlerini zikrettiği kişilere faks yoluyla göndermek istediği
mektupların İnfaz Kurumunca alıkonularak gönderilmediğini– ki bu husus
2015/9192 No.lu başvuru konusudur- aynı şekilde başka infaz kurumlarında bulunan
kişilerden gelen mektupların bir kısmının da kendilerine verilmediğini, anılan
karar örneklerinin fotokopi yoluyla çoğaltılmasının engellendiğini, yaptıkları
açlık grevi eylemi nedeniyle disiplin cezası aldıklarını dile getirmiştir.
63. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 26/11/2012
tarihli kararında, başvurucunun göndermek istediği mektubun alıkonulması
işlemine gerekçe olarak söz konusu mektupta başvurucunun kendisine ait
mektupların verilmediğini ve Kurumda keyfî uygulamalarla bazı isteklerin yerine
getirilmediğini belirterek Kurum ve Kurum uygulamaları hakkında yalan yanlış
bilgiler vermek suretiyle Kurumu karalamaya çalıştığı, bu sayede kamuoyu
oluşturmak istediği gösterilmiştir. 5275 sayılı Kanun’un 68.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca “kişi
veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri” içeren
mektupların alıkonulması öngörülmekle somut olayda başvurucunun mektubundaki
hangi sözlerin yalan ve yanlış bilgiler içerdiği, bu bilgilerin kimi ya da
hangi kuruluşu ne suretle paniğe yöneltecek nitelikte olduğu belirtilmeden bu
gerekçeye dayanıldığı anlaşılmaktadır.
64. Disiplin Kurulu kararına yapılan şikâyet, Kocaeli İnfaz
Hâkimliğince söz konusu Disiplin Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da Kocaeli 2. Ağır Ceza
Mahkemesince reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi
kararlarında başvuruya konu mektup içeriği hakkında herhangi bir somut
değerlendirme yapılmamış, sadece mektup içeriğinin yasalara aykırı olduğunun
belirtilmesiyle yetinilmiştir.
65. Bu bağlamda başvuruya konu olayda
kamu düzeni, suçun önlenmesi, disiplinin ve cezaevinde güvenliğin sağlanmasına
yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya
konulmadığı, diğer bir deyişle başvurucunun göndermek istediği mektubun
alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin, ilgili ve
yeterli gerekçelere dayandırılmadığından "demokratik bir toplumda
gerekli" olmadığı kanaatine varılmıştır.
66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
67. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un " Kararlar " kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
75. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
takdiren net 1.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
76. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa ve Kocaeli
İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. 1. Anayasa’nın 22.
maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 1.500 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
D. Yargılama giderlerinin
Hazine üzerinde bırakılmasına,
E. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya,
Bakanlığa ve Kocaeli İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.