TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULKADİR GÜNEŞDOĞDU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6590)
|
|
Karar Tarihi: 21/1/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Abdulkadir GÜNEŞDOĞDU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
işletmecisi olduğu ve pansiyon olarak faaliyet gösteren İstanbul ilinde bulunan
işyerinin tahliyesi ve yıkımından doğan zararının giderilmesi istemiyle 2/12/2005
tarihinde Şile Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının yaklaşık
dört yıl sonra Mahkemenin görevsizliği nedeniyle reddedildiğini, anılan
görevsizlik kararı üzerine İstanbul 1. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı
davasında süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, Şile Asliye
Hukuk Mahkemesince verilen kararın tebliğ belgesinde idari yargı yerinde dava
açma süresinin gösterilmediğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, çalışma, yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin giderilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/8/2013 tarihinde
Şile Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 18/7/2014 tarihinde kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, işletmecisi olduğu ve pansiyon olarak faaliyet
gösteren İstanbul ili, Şile ilçesi, Ayazma mevkiinde bulunan işyerinin, Şile
Belediyesi tarafından 4/4/2002 tarihli yıkım kararına dayanılarak 2/12/2004
tarihinde yıkılması nedeniyle zarara uğradığını iddia etmiş ve 2/12/2005
tarihinde Şile Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
8. Mahkemece, 18/4/2007 tarih ve E.2005/374, K.2007/84
sayılı kararla, idare tarafından tesis edilen yıkım işleminin 20/7/1966 tarihli
ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 18. maddesine dayandığı, kanundan alınan
yetkiye göre gerçekleştirilen eylem nedeniyle başvurucu lehine tazminata
hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/11/2008
tarih ve E.2007/14180, K.2008/13392 sayılı ilâmıyla; dava konusu zarara sebep
olduğu iddia edilen yıkım işleminin 775 sayılı Kanun’a göre alınan bir idari
karara dayandığı, idari işlem ve eylemlerden dolayı hakları zarara uğrayanlar
tarafından açılacak tam yargı davalarında idari yargının görevli olduğu
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
10. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda,
11/2/2009 tarih ve E.2008/388, K.2009/62 sayılı kararla davanın yargı yolu
bakımından reddine, yasa yolu açık olmak üzere karar verilmiş, karar davalı ve
başvurucu vekilinin yüzüne karşı okunmuştur.
11. Karar temyiz edilmemiş ve 20/3/2009 tarihinde
kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, Şile ilçesi, Ayazma mevkiinde bulunan
işyerinin, Şile Belediyesi tarafından zorla tahliye edilmesi ve yıkımına
ilişkin işlem nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek, 30/4/2009 tarihinde
İstanbul 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.
13. Mahkemece, 17/12/2009 tarih ve E.2009/679, K.2009/2031
sayılı kararla, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 9. maddesine göre çözümlenmesi Danıştay, idare ve vergi
mahkemelerinin görevine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerinde açılan
davaların görevsizlik nedeniyle reddedilmesi halinde, bu husustaki kararın
kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava
açılabileceği, görevsiz yargı yerine başvurma tarihinin Danıştay, idare ve
vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği belirtilerek otuz
günlük süre geçtikten sonra 30/4/2009 tarihinde açılan davanın süre aşımı
nedeniyle reddine karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine, Danıştay On Dördüncü Dairesinin 12/3/2012
tarih ve E.2011/4863, K.2012/1578 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
15. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 19/6/2013 tarih ve
2012/6428, K.2013/5075 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
16. Karar, başvurucuya 26/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 20/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
18. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun 7. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Diğer bir mahkeme yahut idari makam veya yargı merciinin görevine
giren bir dava veya iş kendisine arz olunan mahkeme, duruşma yapmadan
görevsizlik kararı verebileceği gibi davanın her safhasında kendiliğinden
görevli olmadığına da karar verir.
“Görev
itirazı davanın her safhasında ileri sürülebilir.”
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Dava Şartları” kenar başlıklı 114. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“(1) Dava şartları şunlardır:
..
b)
Yargı yolunun caiz olması.
20. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari davaların açılması” kenar başlıklı
3. maddesi şöyledir:
(1) (Değişik: 10/6/1994-4001/2 md.) İdari
davalar, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben
yazılmış imzalı dilekçelerle açılır.
(2)
Dilekçelerde;
a)
Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya
unvanları ve adresleri ile gerçek kişilere ait Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası,
b)
Davanın konu ve sebepleri ile dayandığı deliller
c)
Davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi,
d) Vergi,
resim, harç, benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarına ilişkin
davalarla tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktar,
e)
Vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının nevi
ve yılı, tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi ve numarası ve varsa mükellef hesap
numarası, Gösterilir.
(3)
Dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örnekleri dava dilekçesine
eklenir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından
bir fazla olur.”
21. 2577 sayılı Kanun’un “Görevli
olmayan yerlere başvurma” kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“(1) (Değişik: 5/4/1990 - 3622/2 md.) Çözümlenmesi Danıştayın,
idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı
yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu
husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde
görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi
olarak kabul edilir.
(2)
Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen
davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı
otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre
henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.”
22. 2577 sayılı Kanun’un “İptal
ve tam yargı davaları” kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri
gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu
husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın
tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra
tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde
de ilgililerin 11 nci madde
uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
23. 775 sayılı Kanun’un “Yeniden
gecekondu yapımının önlenmesi” kenar başlıklı 18. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, belediye sınırları içinde
veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere
ait arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
yerlerde yapılacak, daimi veya geçici bütün izinsiz
yapılar, inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar
alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal
yıktırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 21/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/8/2013 tarih ve 2013/6590 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, Şile Belediyesinden kiraladığı taşınmaz
üzerine inşa ettiği ve pansiyon olarak faaliyet gösteren İstanbul ili, Şile
ilçesi, Ayazma mevkiinde bulunan iş yerine Şile Belediye Başkanlığı tarafından
iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatı verildiğini, bu nedenle iş yerinin tahliyesi
ve yıkımına ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğunu, tahliye ve yıkım kararına
ilişkin işlemden doğan zararının giderilmesi istemiyle 2/12/2005 tarihinde Şile
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının yaklaşık dört yıl sonra
Mahkemenin görevsizliği nedeniyle reddedildiğini, anılan görevsizlik kararı
üzerine İstanbul 1. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında süre aşımı
nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, Şile Asliye Hukuk Mahkemesince
verilen kararın tebliğ belgesinde idari yargı yerinde dava açma süresinin
gösterilmediğini, 20/8/2013 tarihli ek beyan dilekçesinde ise yargılamanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 17., 36., 40. ve 49.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin
giderilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun Şile
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında verilen yargı yolu
bakımından davanın reddine dair kararda, idari yargı yerinde dava açma
süresinin gösterilmemesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle Anayasa’nın 17., 36., 40. ve 49. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun
ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları mahkemeye erişim
hakkı ve yargılamanın uzun sürmesine yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma
hakkı kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Başvurucunun mülkiyet hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiası ise ayrıca incelenmiştir.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
27. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
28. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
"Anayasa
ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama
geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve
bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü,
kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa'nın 40. maddesi
uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (E.2013/64,
K.2013/142, K.T. 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa'nın, devletin işlemlerinde ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de,
adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği
açıktır. Bunun
yanında Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin 'Adil yargılanma hakkı' kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
32. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını "hukukun
üstünlüğü" ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul
etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki
belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu
hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34) (B. No: 2012/855,
26/6/2014, § 34).
33. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir
amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
34. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler
hukuk güvenliği ilkesi gereği olup, adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Bununla birlikte, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede
zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir. Bir mahkemeye başvuru hakkının yasal bir
takım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da, mahkemeler usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul
kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten
kaçınmalıdırlar (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, §
29). Bu nedenle dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz (B. No: 2012/855, 26/6/2014, § § 36-39).
35. Başvurucu, idari yargıda genel dava açma süresinin altmış
gün olduğunu, Şile Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/2/2009 tarihli kararında idari
yargıda dava açması gereken otuz günlük sürenin gösterilmemesi nedeniyle dava
açma süresini kaçırdığını ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
36. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlı olmakla birlikte, somut başvurunun koşulları açısından,
mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediğinin belirlenmesi bakımından başvurunun
bir bütün olarak her iki yargılamayı da kapsayacak şekilde incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
37. Somut olayda, başvurucu Belediye tarafından alınan
4/4/2002 tarihli yıkım kararının 2/12/2004 tarihinde gerçekleşmesi sonucunda
uğradığı zararının giderilmesi istemiyle 2/12/2005 tarihinde Şile Asliye Hukuk
Mahkemesinde tazminat davası açmış, Mahkemenin 18/4/2007 tarihli kararıyla dava
reddedilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4/11/2008 tarihli
ilâmıyla; dava konusu zarara sebep olduğu iddia edilen yıkım işleminin bir
idari karara dayandığı, idari işlem ve eylemlerden dolayı hakları zarara
uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarında idari yargının görevli
olduğu belirtilerek karar bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan
yargılama sonunda, 11/2/2009 tarihli kararla davanın yargı yolu bakımından
reddine, yasa yolu açık olmak üzere karar verilmiş, karar başvurucu vekilinin
yüzüne karşı okunmuş ve temyiz edilmeyerek 20/3/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
38. Şile Asliye Hukuk Mahkemesi kararı üzerine başvurucu,
işyerinin, Şile Belediyesi tarafından zorla tahliye edilmesi ve yıkımına
ilişkin işlem nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek 30/4/2009 tarihinde
İstanbul 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmış, Mahkemenin 17/12/2009
tarihli kararıyla, 2577 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre çözümlenmesi
Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinin görevine girdiği halde, adli ve askeri
yargı yerinde açılan davaların görevsizlik nedeniyle reddedilmesi halinde, bu
husustaki kararın kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde
görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı yerine başvurma tarihinin
Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği
belirtilerek, otuz günlük süre geçtikten sonra 30/4/2009 tarihinde açılan
davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine,
Danıştay On Dördüncü Dairesinin 12/3/2012 tarihli ilâmıyla hüküm onanmış, karar
düzeltme istemi, aynı Dairenin 19/6/2013 tarihli ilâmıyla reddedilmiştir.
39. Öncelikle, başvurucu 4/4/2002 tarihli yıkım kararı
sonucunda 2/12/2004 tarihinde gerçekleşen yıkım nedeniyle uğradığı zararın
giderilmesini talep ettiğinden davanın idari yargı yerinde görülmesi gereken
bir dava olduğunda şüphe yoktur. Buna göre başvurucunun, usulüne uygun olarak
idari yargıda dava açma süresi yıkım
kararının
icra tarihinden itibaren altmış gündür (§ 22). Bu durumda, başvurucunun idari
yargıda usulüne uygun olarak davasını açabileceği son tarihin 31/1/2005 tarihi
olduğu anlaşılmaktadır.
40. 2577 sayılı Kanun’da davanın adli ve askeri yargı yerinde
açılması ve görev yönünden reddedilmesi halinde, davacılara bir imkân tanınmış
olduğu, buna göre bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden
itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı
merciine başvurma tarihinin, Danıştaya, idare ve
vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiştir (§
21). Somut olayda, başvurucunun, davasını açabileceği son gün olan 31/1/2005
tarihinden sonra, 2/12/2005 tarihinde Şile Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat
davası açtığı, idari yargıda dava açması gereken altmış günlük süreyi
kaçırdığı, ayrıca bu davada verilen yargı yolu bakımından davanın reddi
kararının başvurucu vekilinin yüzüne karşı okunduğu, idari yargıda dava
açılması için ön görülen otuz günlük sürenin başvurucu vekili tarafından
bilinmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
41. 2577 sayılı Kanun’un 3. ve devamı maddelerinde idari
yargı yerinde dava açılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiş olup, buna
göre idare mahkemelerinin yargı yolu bakımından görevli olması durumu da dâhil
olmak üzere ilgili kanunda yer alan usul kuralları uyarınca davanın açılması ve
yürütülmesi gerekmektedir. Mülga 1086 sayılı Kanun'un 7. maddesinin hukuk ve
idare mahkemeleri arasındaki yargı yolu ilişkisini düzenlediği, bu düzenleme
gereği idari yargı yerinin görevli olduğu davalarda adli yargı mahkemeleri
tarafından görevsizlik kararı verilmesiyle yetinileceği görülmektedir (Bkz.,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E.2011/54596, K.2012/670). 6100 sayılı Kanun’da ise
davada yargı yolunun caiz olması dava şartları arasında düzenlenmiştir. Bu
durum dikkate alındığında hukuk mahkemelerince verilen yargı yolu bakımından
görevsizlik kararında ayrıca idari yargı yerinde hangi mahkemenin görevli
olduğunun belirtilmesi ile birlikte dava dosyasının o mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesine olanak bulunmamaktadır (Bkz., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,E.2008/21-139 K.2008/204, E.2010/9-314, K.2010/342 ).
Anayasa'nın, devletin işlemlerinde ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de;
farklı usul kanunlarına tabi olan farklı yargı kollarında görevli Mahkemelerce
verilen yargı yolu bakımından davanın reddi kararlarında, görevli yargı yerinin
ve dava açma sürelerinin gösterilmesi gerektiği şeklinde geniş yorumlanması
mümkün değildir.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun
olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
43. Başvurucu, 2/12/2005 tarihinde açtığı davalarda
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.”
45. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru
süresi ve mazeret” başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
46. Bireysel
başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her
aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
47. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı
Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (B. No: 2012/1075,
12/2/2013, §§ 18-19).
48. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Şile Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tazminat davasında 18/4/2007 tarihli kararla davanın
reddine karar verilmiştir.
49. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 4. Hukuk Dairesince
davanın görevsiz yargı yerinde açıldığı gerekçesiyle hüküm bozulmuş, Mahkemece
bozmaya uyularak görevsizlik nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
50. Başvurucu, İstanbul İdare Mahkemesinde dava açmış,
Mahkemece, 17/12/2009 tarihinde süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar
verilmiştir. Temyiz üzerine Danıştay On Dördüncü Dairesinin 12/3/2012 tarihli
ilamıyla hüküm onanmıştır. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 19/6/2013
tarihli kararıyla reddedilmiş, bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir.
51. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği ve başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
52. İstanbul İdare Mahkemesince verilen karar, Danıştay On
Dördüncü Dairesince 12/3/2012 tarihinde onanmış, karar düzeltme isteminin aynı
Dairenin 19/6/2013 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine bu tarihte
kesinleşmiştir. Başvurucu, karar düzeltme isteminin reddine dair kararın
öğrenildiği 26/7/2013 tarihinden itibaren 30 günlük başvuru süresi içinde makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda
bulunması gerekirken, bu sürenin geçmesinden sonra 8/4/2014 tarihli ek beyan
dilekçesiyle yargılamanın uzun sürdüğü yönünde şikayette bulunmuştur. Dolayısıyla başvurunun makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmında süre aşımı
bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu iddia edilen
karara ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
54. Anayasa'nın 'Mülkiyet
hakkı' kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.”
55. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
56. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
57. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
58. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
59. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını
öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere
sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde
ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin
iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz. (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
60. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun Şile Belediyesinden kiraladığı taşınmaz üzerine inşa ettiği
yapının Belediye tarafından yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği ileri sürülebilse de eğer söz konusu yıkım işlemi idarenin bir hizmet
kusurundan kaynaklanmış ise idari yargı merciileri
önünde ilgili kamu idaresi aleyhine açılacak bir tam yargı davası ile
uğranıldığı iddia edilen zararların tazmini talep edilebilmektedir.
61. Başvurucunun, Şile Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
tazminat davası görevsiz yargı yerinde açıldığı gerekçesiyle reddedilmiş, bu
karar 20/3/2009 tarihinde kesinleşmiştir. Görevsizlik kararı üzerine başvurucu
İstanbul İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır. Mahkemece, 2577 sayılı
Kanun’un 9. maddesinde belirtilen otuz günlük dava açma süresi geçtikten sonra,
30/4/2009 havale tarihli dilekçeyle açılan davanın reddine karar verilmiş ve
Danıştay tarafından onanarak karar kesinleşmiştir.
62. Bu durumda idarenin işlem ve
eylemi sebebi ile doğduğu iddia edilen zarar nedeniyle başvurucu tarafından
idari yargı mercilerinde açılacak bir dava ile zararın tazmininin istenmesi
mümkün iken, anılan bu başvuru yolunun usulüne uygun olarak tüketilmediği
açıktır.
63. Açıklanan nedenlerle,
yetkili Derece Mahkemesi önünde usulüne uygun olarak dava açılmaksızın temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının “süre aşımı”
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının "başvuru yollarının
tüketilmemesi”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/1/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.