TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSA REÇBER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4518)
|
|
Karar Tarihi: 21/1/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
İsa REÇBER
|
Vekili
|
:
|
Av. Oğuz Evren KILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde
muvazzaf astsubay olarak çalışmakta iken istifa talebi ile idareye
başvurduğunu, ancak mecburi hizmet yükümlülüğünün henüz tamamlanmadığından
bahisle talebinin kabul edilmemesi üzerine, buna karşı açtığı davanın da
Mahkemece reddedildiğini, bu nedenle Anayasa’nın 10., 14., 18. ve 48. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, yeniden yargılama ve
50.000,00 TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/6/2013 tarihinde Ankara 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 24/9/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 2010 yılında TSK bünyesinde Piyade Astsubay
Çavuş rütbesiyle göreve başlamıştır.
6. Başvurucu, Ağrı 1. Mekanize Piyade Tugay, 3. Mekanize
Tabur Komutanlığında görev yapmakta iken, istifa talebinde bulunmuş, talebi 1. Mkz. P. Tug. K.lığı
tarafından 30/7/2012 tarih ve MRK.Ş.:1040-682-12 sayılı yazı ile reddedilmiştir.
7. Talebin reddine dair hukuki dayanak olarak 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 112. maddesi
gösterilmiştir.
8. Başvurucunun, 6/9/2012 tarihinde, istifa talebinin
reddine dair idari işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Üçüncü Dairesinde açtığı dava, anılan Mahkemenin 31/1/2013 tarih ve
E.2012/1447, K.2013/127 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Söz konusu kararın
ilgili bölümü şöyledir:
“…astsubaylık statüsünden istifa yolu ile
çıkabilmek için belli bir süre hizmet etmiş olmak şarttır. Memur hukuku bir
statü hukukudur. Statüler, şartları önceden tespit edilmek suretiyle belirgin
hale getirilmişlerdir. Bu statülere giren kimselerin önceden belirlenmiş olan
şartları kabul ettiği farz olunur. Bu statünün şartları kanun, tüzük,
yönetmelik gibi hukuk kaideleri ile önceden düzenlenmişlerdir. Bu şartların
personel alınmakta iken yayınlanmaları ve davacının iddia ettiği gibi statüye
alınırken kendilerine tebliğ edilmesi gerekmez. Statüye girmek isteyen
kimselerin ilgili mevzuatı inceleyip, kendisi için uygun bulduğu takdirde
statüye girmesi gerekmektedir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri kurumsal niteliği gereği bünyesinde görev almak ve görevden ayrılmak
gibi konuların diğer kamu kurumlarına nazaran değişik şartları içermesi
tabiidir. Türk Silahlı Kuvvetlerine isteyerek başvuran ve seçilerek göreve
atanan ve kendilerine talep ettikleri bu statü verilen ve bunu kabul eden
kişilerin, bu statünün ilerde kendisine getireceği sorumlulukları da bildiği
kabul edilir.
Bu açıklamalar
ışığında, davacının, astsubay naspedildiği tarihten itibaren fiilen 10 yıl
hizmet etmediği ve dolayısıyla istifa etmesinin hukuken mümkün olmadığı
anlaşıldığından, istifa başvurusunun kabul edilmemesi işleminde herhangi bir
hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Keza, mecburi hizmete ilişkin yasal
düzenlemeler Silahlı Kuvvetlerinin yapısı ve hizmet ihtiyacı gözetilerek
Anayasal normlara uygun olarak düzenlenmiş olup bu düzenlemelerin uluslararası
sözleşmeler ile çatıştığını kabul etmek de mümkün değildir.”
9. Bunun üzerine başvurucu, 6/3/2013 tarihli dilekçesiyle
karar düzeltme talebinde bulunmuş olup, bu istemi, aynı Dairenin 2/5/2013 tarih
ve E.2013/550, K.2013/631 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya
22/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu, 21/6/2013 tarihli dilekçesi ile süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 926 sayılı Kanun’un “Subayların
ve astsubayların yükümlülüğü” başlıklı 112. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen 10 yıl hizmet
etmedikçe istifa edemezler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 21/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 21/6/2013 tarih ve 2013/4518 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, TSK bünyesinde muvazzaf astsubay olarak
çalışmakta iken istifa talebi ile idareye başvurduğunu, ancak mecburi hizmet
yükümlülüğünün henüz tamamlanmadığından bahisle talebinin kabul edilmediğini,
buna karşı açtığı davanın da Mahkemece reddedildiğini, oysa herkesin dilediği
alanda çalışma özgürlüğü bulunduğunu, çalışma özgürlüğünün hiçbir şekilde
kısıtlanamayacağını, kimsenin zorla çalıştırılamayacağını, ayrımcılık içeren
uygulamalarda bulunulamayacağını, bu nedenlerle Anayasa’nın 10., 14., 18. ve
48. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, yeniden
yargılama ve 50.000,00 TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Başvurucu, her ne kadar mecburi hizmet yükümlülüğünün
ayrımcı uygulama niteliğinde olduğunu ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil
ettiğini ifade etmiş ise de, başvurucunun iddialarının
esas itibarıyla zorla çalıştırma yasağı ve çalışma özgürlüğüne bağlı olarak
Anayasa’nın 18. ve 48. maddelerine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle,
ayrımcılık yasağının ihlali iddiasının ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
1. Zorla
Çalıştırma Yasağının İhlali İddiası
15. Başvurucu, TSK’den istifa talebinin, mecburi hizmet
yükümlülüğünün henüz tamamlanmadığı gerekçesi ile reddedilmesinin, zorla
çalıştırma yasağını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
16. Anayasa’nın “Zorla
çalıştırma yasağı” kenar başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır.”
17. Anılan maddenin gerekçesinin ilk paragrafı şöyledir:
“Çalışma, iş görme kişinin serbest iradesiyle
yüklendiği bir faaliyet, diğer bir deyimle serbest iradeyle üstlenilen bir
yüktür. Bu yükün kişiye zorla kabul ettirilmesi, kendisinin, iradesi dışında
bir faaliyette bulunmaya mecbur bırakılması hem kişi hürriyetiyle bağdaşmayan
bir husustur; hem de bu duruma sokulan kişi için bir eziyet teşkil eder. Bu
nedenledir ki maddenin birinci fıkrası zorla çalıştırmayı yasaklamaktadır. Bu
fıkra ile aynı zamanda “Angarya yasağı” da getirilmiştir. “Angarya”, kişinin
emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılmasıdır...”
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” başlıklı
4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda
tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu
çalışmaya tabi tutulamaz.”
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez
olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı,
iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu,
temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu başvurular ile
karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun
kabul edilebilir.
20. Anayasa’nın 18. maddesinin birinci fıkrasında “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz…”
düzenlenmesine yer verilmiş olmakla birlikte, burada geçen “zorla çalıştırma” kavramının tanımı
yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesi “zorla
çalıştırma” kavramını, temel insan haklarına ilişkin uluslararası
sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve uygulamalarından
yararlanarak tanımlamıştır. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin uluslararası
kurallar, 29 Numaralı Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya İlişkin Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir. Anılan Sözleşme’nin 2.
maddesinde düzenlenen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) de AİHS’nin
4. maddesinde yer alan zorla çalıştırma yasağının kapsamının belirlenmesinde
esas alınan tanıma göre zorla çalıştırma: “Herhangi
bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur
edildiği tüm iş veya hizmetleri” ifade etmektedir. Buna göre, zorla
çalıştırmadan söz edilebilmesi için, kişinin ceza tehdidi altında ve rızası
bulunmaksızın çalıştırılması gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30,
14/2/2013; B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 27).
21. Diğer taraftan, Anayasa’nın 18. maddesinde zorla
çalıştırma yasağıyla birlikte angaryanın da yasak olduğu belirtilmiştir. Sözleşme’de yer almayan bu ifade, Anayasa’nın 18.
maddesinin gerekçesinde “kişinin emeğinin
karşılığını almadan zorla çalıştırılması”; Anayasa Mahkemesinin
çeşitli kararlarında da “bir maldan ya da
bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma” şeklinde
tanımlanmıştır (bkz. AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013; E.2006/21,
K.2006/38, 13/3/2006). Anılan kararlarda, hizmetlerin karşılığında kendilerine
ücret ödenen kişilerin bu yükümlülük kapsamındaki çalışmalarının angarya olarak
nitelendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Buna göre angarya, zorla
çalıştırmanın bedel ödenmeksizin yaptırılan şekli olarak kabul edilebilir.
Dolayısıyla angarya yasağı ile ilgili şikâyetlerin de zorla çalıştırma yasağı
kapsamında incelenmesi gerekir (B. No: 2013/5062, 14/1/2014, § 24; B. No:
2013/1244, 17/7/2014, § 33).
22. AİHM tarafından da AİHS’nin 4. maddesinin yorumlanmasında
ILO Sözleşmesi’nde yer alan tanıma başvurulmaktadır (bkz. Sliadin/Fransa, B. No: 73316/01, 26/10/2005, § 115-116). AİHM
içtihatlarında bu yöndeki bir şikâyet ile ilgili olarak öncelikle “zorla veya mecburi” bir çalıştırmanın olup
olmadığının tespiti yapılmaktadır. “Zorla”
çalıştırmada kastedilen, fiziksel veya zihinsel baskı sonucu çalışmadır. “Mecburi” çalışma ile yasal bir mecburiyet
veya bir zorunluluk kastedilmiyor. Diğer bir ifade ile mecburi çalışmayı salt
yasal bir yükümlülükten kaynaklanan bir çalışma olarak anlamak doğru olmaz, bu
tanımın başka unsurlarla desteklenmesi gerekir. Örneğin, özgür bir şekilde
akdedilmiş bir sözleşmenin gereği olarak yapılan çalışma, sadece bir tarafın
edimini yerine getirmemesi durumunda, bazı yaptırımlara maruz kalmayı taahhüt
etmiş olmasından dolayı Sözleşme’nin 4. maddesi kapsamına sokulamaz. Buna göre “mecburi” çalışma ile kastedilen “kişinin kendi isteği ile talip olmadığı”
bir işin ona herhangi bir ceza tehdidi ile ve rızası hilafına yaptırılmış
olmasıdır. Ayrıca kişinin bir işi önceden rızasıyla yapıp yapmadığı, bir kuruma
isteyerek girip girmediği, normal yurttaşlık veya mesleki yükümlülüğünün bir
parçası olan bir hizmeti ifa edip etmediği de dikkate alınmalıdır (Van Der Mussele/Belçika, 8919/80,
23/11/1983, § 32-41; Karlheinz
Schmidt/Almanya, 13580/88, 18/7/1994; Zarb Adami/Malta
17209/02, 20/6/2006; ayrıca
bkz. B. No: 2013/1244, 17/7/2014, § 33; 2013/1613, 2/10/2013, § 28)
23. Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin yukarıda belirtilen
ilkeleri çerçevesinde somut iddia değerlendirildiğinde; başvurucunun astsubay
olarak görev yaptığı kurumda, görevlendirilmesinin iradesi dışında, bir tehdit
veya baskı sonucu gerçekleştiği ya da katlanılmaz sıkıntılara yol açtığı
yolunda herhangi bir iddiasının bulunmadığı, başvurucunun çalışmış olduğu
kuruma isteğiyle girdiği, maaşını aldığı ve burada kalmasının bir tehdit ya da
baskı sonucu olmadığı, bu statüyü kabul ederken baştan itibaren kendisini
bağlayan yasal düzenlemelerden haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla,
başvurucunun mecburi hizmet yükümlülüğünü henüz tamamlamamış bulunması
nedeniyle talebinin reddedilmiş olması, Anayasa ve AİHS bağlamında zorla
çalıştırma olarak nitelendirilemez.
24. Açıklanan nedenlerle, zorla çalıştırma yasağı hususunda
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Çalışma ve
Sözleşme Hürriyetinin İhlali İddiası
25. Başvurucu, istifa talebinin reddedilmesi nedeniyle
dilediği alanda çalışma özgürlüğünün kısıtlandığını, bu durumun Anayasa’nın 14.
ve 48. maddelerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın “Çalışma
ve sözleşme hürriyeti” kenar başlıklı 48. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir…”
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı
tanınmıştır.
28. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
29. Bireyin dilediği alanda çalışma özgürlüğü ve çalışma
hakkı Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla
birlikte AİHS’de düzenlenen haklardan değildir. AİHM de kamu hizmetine girme ya
da dilediği kamu görevinde çalışma hakkının Sözleşme’de
ya da protokollerinde korunan bir hak olmadığını açıkça ifade etmektedir (bkz. Leander/İsveç, B. No: 9248/81, 26/3/1987, § 59; Kosiek/Almanya, B. No: 9704/82, 28/8/1986, §§
34-35; Massa/İtalya, B. No:
265-B, 24/8/1993, § 26; Neigel/Fransa,
B. No: 18725/91, 17/3/1997, § 44; ayrıca bkz. B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 24).
30. Açıklanan sebeplerle, başvurucunun ihlal edildiğini ileri
sürdüğü çalışma özgürlüğü, Anayasa ve AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu
protokollerin ortak koruma alanına girmediğinden, başvurucunun bu iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Zorla
çalıştırma yasağının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
2.
Çalışma özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının “konu
bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/1/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.