TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ MURAT MUTLUAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6616)
Karar Tarihi: 6/1/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Ali Murat MUTLUAY
Vekili
Av. Murat KARAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tedbir nafakası davasında hükmün tavzihine ilişkin dilekçenin tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin, Kanun’un açık hükmüne aykırı şekilde tavzih kararı verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
1. Başvuru 22/8/2013 tarihinde Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
2. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 16/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 28/1/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine eşi tarafından 23/2/2012 tarihinde Adana 7. Aile Mahkemesinin E.2012/493 sayılı dosyası ile nafaka davası açılmıştır.
8. Mahkeme, 7/3/2013 tarihli ve K.2013/270 sayılı kararı ile başvurucu aleyhine eşi olan davacı için aylık 300 TL, müşterek çocuk için ise aylık 450 TL tedbir nafakasına hükmetmiş ancak nafakanın başlangıç tarihine hüküm kısmında yer vermemiştir.
9. Karar temyiz edilmeksizin 5/4/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
10. Davacı 9/4/2013 tarihli dilekçe ile nafakanın başlangıç tarihinin kararda sehven belirtilmediğini, bu durumun infazda karışıklık meydana getireceğini belirterek hüküm fıkrasının “Davacı kadın için aylık 300 TL müşterek çocuk için aylık 450 TL tedbir nafakasının dava tarihinden itibaren davalıdan alınıp davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde tavzihini talep etmiştir.
11. Mahkeme 9/4/2013 tarihli tavzih şerhi ile hükmün (1) numaralı bendinde takdir edilen nafakaların başlangıç tarihini “dava tarihi” olarak belirlemiştir. Tavzih şerhi şu şekildedir:
“Hüküm kısmında davacı için aylık 300 TL, çocuk için aylık 450 TL tedbir nafakasına hükmedilmiş ise de nafakanın başlangıç tarihi sehven belirtilmemiş, bu da infazda karışıklık yaratacağından tedbir nafakalarının başlangıç tarihi, dava tarihinden itibaren olarak düzeltilmesine karar verilmiştir.”
12. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve E.2013/9192, K.2013/11646 sayılı ilamı ile onanmıştır.
13. Onama ilamı 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 22/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 304. maddesi şu şekildedir:
“(1) Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir.
(2) Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve mühürlenir.”
16. 6100 sayılı Kanun’un 305. maddesi şu şekildedir:
“(1) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.”
17. 6100 sayılı Kanun’un 306. maddesi şu şekildedir:
“(1) Tavzih, dilekçeye tarafların sayısı kadar nüsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden istenebilir. Dilekçenin bir nüshası, cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edilir. Cevap, tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olunur.
(2) Mahkeme, cevap verilmemiş olsa bile dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir; ancak gerekli görürse iki tarafı sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebilir.
(3) Mahkeme tavzih talebini yerinde gördüğü takdirde 304 üncü madde uyarınca işlem yapar.”
18. 28/11/1956 tarihli ve E.1956/15, K.1956/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun kararı şöyledir:
“Her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükmü esas ittihaz olunması iktiza eylemesine ve böyle bir davada da talebinin kabule şayan olduğunu ispat eden davacıya karşı davanın ikamesiyle davalı mütemerrit hale düşmüş addedilmesi muvafık bulunmasına binaen nafakanın bağlanmasında olduğu gibi arttırılma veya eksiltilmesine dair taleplerin kabulünde de buna dava tarihinden itibaren hükmolunması icap ettiğine ilk müzakerede ittifakla karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; Aile Mahkemesinin, tavzih kararı ile infazda karışıklık yaratacağı gerekçesine dayanarak nafakanın başlangıç tarihini “dava tarihi” olarak değiştirdiğini, bu süreçte kendisine herhangi bir tebligat yapılmadan usul dışı bir uygulama ile karar verildiğini, hükmün tavzihinde taraflara tanınan haklar ve borçların genişletilemeyeceğinin öngörülmesine rağmen anılan düzeltme kararı ile nafaka borcunun artırıldığını, nafakanın başlangıç tarihinin kararda belirtilmemesinin hükümle birlikte yürürlüğe gireceği anlamına geldiğini, bu nedenle asıl kararı temyiz etmediğini, Mahkemenin düzeltme şerhi olarak belirttiği aslında tavzih niteliğinde olan kararın Kanun’un açık hükümlerine aykırı olarak verildiğini belirterek Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile zararının karşılanması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formunda, Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerindeki hakların ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu yöndeki iddialarının özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Bu nedenle başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında, tavzih kararının esası açısından hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ile silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmiştir.
1. Tavzih Kararının Esası Açısından Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu; Mahkemenin tavzih gerekçesi olarak belirttiği infazda tereddüt hususunun somut olay açısından geçerli olmadığını, tavzih kararıyla birlikte taraflara tanınan hakkın genişletilmesi veya sınırlandırılmasının mümkün olmadığını hâlbuki nafakanın başlangıç tarihinin değiştirilerek borcunun 9.750 TL artırıldığını, kararda kanunilik ilkesinin aşıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde bu hususa ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesinin talep edildiği başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).
29. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açık keyfîlik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
30. Başvurucu; hükmün infazında herhangi bir tereddüt hasıl olmadığı hâlde Mahkemenin bu sebebe dayanarak kesinleşmiş kararını değiştirdiğini, tavzihle birlikte önceki kararda kendisine sağlanan hakkın kapsamının sınırlandırıldığını, açık kanun hükmüne aykırı değerlendirme yapılarak karar verildiğini iddia etmiş ise de tavzih kararı ve Yargıtay ilamı incelendiğinde Mahkemenin, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesi hükmüne göre davacı eş ve çocuk yararına tedbir nafakasına hükmettiği, hüküm fıkrasında nafakaların başlangıç tarihinin sehven belirtilmemesi nedeniyle talep üzerine tavzih şerhi ile hükme “dava tarihinden” ibaresinin eklendiği, esasen nafaka davalarının kanundan doğan bir alacağın tespiti ve tahsili niteliğinde olduğu ve tedbir nafakasının, davanın açıldığı tarihten itibaren hüküm ifade etmesi gerektiği (28/11/1956 tarihli ve E.15, K.15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı), bunun yanında tavzih talebinin reddi üzerine temyize gelen bir başka dava dosyasında Yargıtay Dairesi, İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen ilke doğrultusunda, hükümde artırılan nafakanın geçerlilik tarihinin belirtilmemesi hâlinde bu nevi davalarda hükmedilen nafakanın geçerlilik tarihinin daima dava tarihi olacağını belirtmek suretiyle mahkeme kararını düzelterek onadığı (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin, 28/1/2015 tarihli ve E.2014/13268, K.2015/1535 sayılı ilamı) dolayısıyla başvurucunun açık kanun hükmüne aykırı değerlendirme yapılması nedeniyle kararın öngörülemez nitelikte olduğu, kanunilik ilkesinin aşıldığı yönündeki iddiasının tamamıyla 6100 sayılı Kanun’un 405. maddesinde düzenlenen tavzih hükmünün somut olaya uygulanması sırasında delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kuralların yorumlanması kapsamında ele alınması gereken bir husus olduğu, bunun yanında Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir durumun da bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açık keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, tavzih dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini dolayısıyla tavzih konusunda görüşlerine başvurulmadan karar verildiğini, Kanun’un açık hükümlerine aykırı bir usulle karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde silahların eşitliği ilkesinin genel prensipleri belirtilerek şikâyetin değerlendirilmesi sırasında bu hususların dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını yinelemiştir.
35. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, § 38).
36. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
37. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
38. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Bu bakımdan daha önce ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst yargılama aşamasında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile getirilmiş ise silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılmayabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/251, 10/6/2015, § 22).
39. 6100 sayılı Kanun’un 305. ve 306. maddelerinde, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa icrası tamamlanıncaya kadar tarafların hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceği, davet üzerine taraflar gelmezse dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebileceği, bununla birlikte hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların tavzih yolu ile sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği, tavzih dilekçesinin bir nüshasının cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edileceği, cevabın tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olacağı, cevap verilmemiş olsa bile mahkemenin dosya üzerinde inceleme yaparak karar vereceği ancak gerekli görürse iki tarafı sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebileceği düzenlenmiştir.
40. Başvurucu, tavzih dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu sebeple kendisini savunma imkânından mahrum bırakıldığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Somut olayda Adana 7. Aile Mahkemesinin 7/3/2013 tarihli ve E.2012/493 sayılı kararıyla 4721 sayılı Kanun’un 197. maddesine göre davacı eş ve çocuk yararına tedbir nafakasına hükmedildiği, kararın 5/4/2013 tarihinde kesinleştiği, davacının 9/4/2013 tarihli dilekçeyle hüküm fıkrasında nafakaların başlangıç tarihinin belli olmadığını belirterek bu hususun düzeltilmesini talep ettiği; Mahkemenin, tavzih dilekçesinin bir nüshasını başvurucuya tebliğ etmediği ve başvurucunun bu konudaki görüşlerini almadan hüküm fıkrasına “dava tarihinden itibaren” ibaresini şerh ettiği; başvurucunun, tavzih kararı ile birlikte talep dilekçesi ve içeriği hakkında bilgi sahibi olduğu, temyiz aşamasında buna ilişkin beyan ve itirazlarını üst Mahkemeye ayrıntılı bir şekilde bildirdiği, bu açıdan Derece Mahkemesindeki usul eksikliğinin Yargıtay temyiz aşamasında giderildiği, Yargıtayın da başvurucunun tüm temyiz itirazlarını değerlendirerek tavzih şerhi ile birlikte kararın bütününe atıf yapmak suretiyle hükmü onadığı anlaşılmıştır.
42. Bunun yanında başvurucu, tavzih dilekçesinin kendisine tebliğ edilmesi durumunda Mahkeme önünde dile getiremediği ve sonuca etkili olabilecek nitelikte farklı ne gibi iddialar ileri süreceği hususunda herhangi bir açıklamada da bulunmamıştır.
43. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesi tarafından tavzih dilekçesinin tebliğ edilmemesi, beyan ve itirazlarının alınmaması sebebiyle başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı, başvuru konusu eksikliğin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali sonucunu doğurmayacağı anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tavzih kararının esası açısından hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.