TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ MURAT MUTLUAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6616)
|
|
Karar Tarihi: 6/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Murat MUTLUAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat KARAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru; tedbir nafakası davasında hükmün tavzihine ilişkin dilekçenin tebliğ
edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin, Kanun’un
açık hükmüne aykırı şekilde tavzih kararı verilmesi nedeniyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
1. Başvuru 22/8/2013 tarihinde Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
2.
Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3.
Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
Bakanlık, görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5.
Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 16/1/2015
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı
beyanlarını 28/1/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7.
Başvurucu aleyhine eşi tarafından 23/2/2012 tarihinde Adana 7. Aile Mahkemesinin
E.2012/493 sayılı dosyası ile nafaka davası açılmıştır.
8.
Mahkeme, 7/3/2013 tarihli ve K.2013/270 sayılı kararı ile başvurucu aleyhine
eşi olan davacı için aylık 300 TL, müşterek çocuk için ise aylık 450 TL tedbir
nafakasına hükmetmiş ancak nafakanın başlangıç tarihine hüküm kısmında yer
vermemiştir.
9.
Karar temyiz edilmeksizin 5/4/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
10.
Davacı 9/4/2013 tarihli dilekçe ile nafakanın başlangıç tarihinin kararda
sehven belirtilmediğini, bu durumun infazda karışıklık meydana getireceğini
belirterek hüküm fıkrasının “Davacı kadın
için aylık 300 TL müşterek çocuk için aylık 450 TL tedbir nafakasının dava
tarihinden itibaren davalıdan alınıp davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin
talebin reddine” şeklinde tavzihini talep etmiştir.
11.
Mahkeme 9/4/2013 tarihli tavzih şerhi ile hükmün (1) numaralı bendinde takdir
edilen nafakaların başlangıç tarihini “dava
tarihi” olarak belirlemiştir. Tavzih şerhi şu şekildedir:
“Hüküm
kısmında davacı için aylık 300 TL, çocuk için aylık 450 TL tedbir nafakasına
hükmedilmiş ise de nafakanın başlangıç tarihi sehven belirtilmemiş, bu da
infazda karışıklık yaratacağından tedbir nafakalarının başlangıç tarihi, dava
tarihinden itibaren olarak düzeltilmesine karar verilmiştir.”
12.
Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 4/7/2013
tarihli ve E.2013/9192, K.2013/11646 sayılı ilamı ile onanmıştır.
13.
Onama ilamı 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14.
Başvurucu 22/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15.
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 304. maddesi şu
şekildedir:
“(1) Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile
diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi
üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden
hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme
yapılarak karar verilebilir.
(2) Tashih kararı verildiği takdirde,
düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş
olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır,
imzalanır ve mühürlenir.”
16. 6100
sayılı Kanun’un 305. maddesi şu şekildedir:
“(1) Hüküm yeterince açık değilse veya
icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa,
icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya
tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar
ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve
değiştirilemez.”
17. 6100
sayılı Kanun’un 306. maddesi şu şekildedir:
“(1) Tavzih, dilekçeye tarafların sayısı kadar
nüsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden istenebilir. Dilekçenin bir
nüshası, cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edilir. Cevap,
tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olunur.
(2) Mahkeme, cevap verilmemiş olsa bile dosya
üzerinde inceleme yaparak karar verir; ancak gerekli görürse iki tarafı sözlü
açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebilir.
(3) Mahkeme tavzih talebini yerinde gördüğü
takdirde 304 üncü madde uyarınca işlem yapar.”
18.
28/11/1956 tarihli ve E.1956/15, K.1956/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Genel Kurulunun kararı şöyledir:
“Her davada açıldığı tarihte tespit edilen
vaziyet hükmü esas ittihaz olunması iktiza eylemesine ve böyle bir davada da
talebinin kabule şayan olduğunu ispat eden davacıya karşı davanın ikamesiyle
davalı mütemerrit hale düşmüş addedilmesi muvafık
bulunmasına binaen nafakanın bağlanmasında olduğu gibi arttırılma veya
eksiltilmesine dair taleplerin kabulünde de buna dava tarihinden itibaren
hükmolunması icap ettiğine ilk müzakerede ittifakla karar verildi.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19.
Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20.
Başvurucu; Aile Mahkemesinin, tavzih kararı ile infazda karışıklık yaratacağı
gerekçesine dayanarak nafakanın başlangıç tarihini “dava tarihi” olarak değiştirdiğini, bu süreçte kendisine
herhangi bir tebligat yapılmadan usul dışı bir uygulama ile karar verildiğini,
hükmün tavzihinde taraflara tanınan haklar ve borçların genişletilemeyeceğinin
öngörülmesine rağmen anılan düzeltme kararı ile nafaka borcunun artırıldığını,
nafakanın başlangıç tarihinin kararda belirtilmemesinin hükümle birlikte
yürürlüğe gireceği anlamına geldiğini, bu nedenle asıl kararı temyiz
etmediğini, Mahkemenin düzeltme şerhi olarak belirttiği aslında tavzih
niteliğinde olan kararın Kanun’un açık hükümlerine aykırı olarak verildiğini
belirterek Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile zararının karşılanması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21.
Başvuru formunda, Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle Anayasa’nın 2. ve
10. maddelerindeki hakların ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun bu yöndeki iddialarının özü, söz konusu kararın adil olmadığı
hususu ile ilgilidir. Bu nedenle başvuru adil yargılanma hakkı kapsamında,
tavzih kararının esası açısından hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası ile silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin
ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmiştir.
1. Tavzih Kararının Esası Açısından Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22.
Başvurucu; Mahkemenin tavzih gerekçesi olarak belirttiği infazda tereddüt
hususunun somut olay açısından geçerli olmadığını, tavzih kararıyla birlikte
taraflara tanınan hakkın genişletilmesi veya sınırlandırılmasının mümkün
olmadığını hâlbuki nafakanın başlangıç tarihinin değiştirilerek borcunun 9.750
TL artırıldığını, kararda kanunilik ilkesinin aşıldığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23.
Bakanlık görüşünde bu hususa ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.
24.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
25.
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
26. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
27.
6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa
Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını
içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesinin
talep edildiği başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun
tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah.
Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, §
34).
29.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım
doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açık keyfîlik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki
maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu
çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını
yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire
müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
30.
Başvurucu; hükmün infazında herhangi bir tereddüt hasıl olmadığı hâlde
Mahkemenin bu sebebe dayanarak kesinleşmiş kararını değiştirdiğini, tavzihle
birlikte önceki kararda kendisine sağlanan hakkın kapsamının
sınırlandırıldığını, açık kanun hükmüne aykırı değerlendirme yapılarak karar
verildiğini iddia etmiş ise de tavzih kararı ve Yargıtay ilamı incelendiğinde
Mahkemenin, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesi hükmüne göre
davacı eş ve çocuk yararına tedbir nafakasına hükmettiği, hüküm fıkrasında
nafakaların başlangıç tarihinin sehven belirtilmemesi nedeniyle talep üzerine
tavzih şerhi ile hükme “dava tarihinden”
ibaresinin eklendiği, esasen nafaka davalarının kanundan doğan bir alacağın
tespiti ve tahsili niteliğinde olduğu ve tedbir nafakasının, davanın açıldığı
tarihten itibaren hüküm ifade etmesi gerektiği (28/11/1956 tarihli ve E.15,
K.15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı), bunun yanında tavzih
talebinin reddi üzerine temyize gelen bir başka dava dosyasında Yargıtay
Dairesi, İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen ilke doğrultusunda, hükümde
artırılan nafakanın geçerlilik tarihinin belirtilmemesi hâlinde bu nevi
davalarda hükmedilen nafakanın geçerlilik tarihinin daima dava tarihi olacağını
belirtmek suretiyle mahkeme kararını düzelterek onadığı (Yargıtay 3. Hukuk
Dairesinin, 28/1/2015 tarihli ve E.2014/13268, K.2015/1535 sayılı ilamı)
dolayısıyla başvurucunun açık kanun hükmüne aykırı değerlendirme yapılması
nedeniyle kararın öngörülemez nitelikte olduğu, kanunilik ilkesinin aşıldığı
yönündeki iddiasının tamamıyla 6100 sayılı Kanun’un 405. maddesinde düzenlenen
tavzih hükmünün somut olaya uygulanması sırasında delillerin değerlendirilmesi
ve hukuk kuralların yorumlanması kapsamında ele alınması gereken bir husus
olduğu, bunun yanında Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir durumun da bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
31.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının
açık keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32.
Başvurucu, tavzih dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini dolayısıyla tavzih
konusunda görüşlerine başvurulmadan karar verildiğini, Kanun’un açık
hükümlerine aykırı bir usulle karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33.
Bakanlık görüşünde silahların eşitliği ilkesinin genel prensipleri belirtilerek
şikâyetin değerlendirilmesi sırasında bu hususların dikkate alınması gerektiği
ifade edilmiştir.
34.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını yinelemiştir.
35. Anayasa
Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında,
ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 38).
36.
Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir.
Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından
aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf
bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme
önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32).
37.
Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi,
kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar
ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş
bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994,
27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, §
33).
38.
Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık
delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun
imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya
hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir
(Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116,
23/1/2014, § 19). Bu bakımdan daha önce ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst
yargılama aşamasında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile
getirilmiş ise silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılmayabilir. Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul
kurallarına uygunluğunu denetlemek değil, adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic.
Ltd. Şti., B.
No: 2013/251, 10/6/2015, § 22).
39.
6100 sayılı Kanun’un 305. ve 306. maddelerinde, hüküm yeterince açık değilse
veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa
icrası tamamlanıncaya kadar tarafların hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da
aykırılığın giderilmesini isteyebileceği, davet üzerine taraflar gelmezse dosya
üzerinde inceleme yapılarak karar verilebileceği, bununla birlikte hüküm
fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların tavzih yolu ile sınırlandırılamayacağı,
genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği, tavzih dilekçesinin bir nüshasının
cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edileceği, cevabın
tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olacağı, cevap verilmemiş olsa bile mahkemenin
dosya üzerinde inceleme yaparak karar vereceği ancak gerekli görürse iki tarafı
sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebileceği düzenlenmiştir.
40.
Başvurucu, tavzih dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu sebeple
kendisini savunma imkânından mahrum bırakıldığını belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
41.
Somut olayda Adana 7. Aile Mahkemesinin 7/3/2013 tarihli ve E.2012/493 sayılı
kararıyla 4721 sayılı Kanun’un 197. maddesine göre davacı eş ve çocuk yararına
tedbir nafakasına hükmedildiği, kararın 5/4/2013 tarihinde kesinleştiği,
davacının 9/4/2013 tarihli dilekçeyle hüküm fıkrasında nafakaların başlangıç
tarihinin belli olmadığını belirterek bu hususun düzeltilmesini talep ettiği;
Mahkemenin, tavzih dilekçesinin bir nüshasını başvurucuya tebliğ etmediği ve
başvurucunun bu konudaki görüşlerini almadan hüküm fıkrasına “dava tarihinden itibaren” ibaresini şerh
ettiği; başvurucunun, tavzih kararı ile birlikte talep dilekçesi ve içeriği
hakkında bilgi sahibi olduğu, temyiz aşamasında buna ilişkin beyan ve
itirazlarını üst Mahkemeye ayrıntılı bir şekilde bildirdiği, bu açıdan Derece
Mahkemesindeki usul eksikliğinin Yargıtay temyiz aşamasında giderildiği, Yargıtayın da başvurucunun tüm temyiz itirazlarını
değerlendirerek tavzih şerhi ile birlikte kararın bütününe atıf yapmak
suretiyle hükmü onadığı anlaşılmıştır.
42. Bunun
yanında başvurucu, tavzih dilekçesinin kendisine tebliğ edilmesi durumunda
Mahkeme önünde dile getiremediği ve sonuca etkili olabilecek nitelikte farklı
ne gibi iddialar ileri süreceği hususunda herhangi bir açıklamada da
bulunmamıştır.
43.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesi tarafından tavzih
dilekçesinin tebliğ edilmemesi, beyan ve itirazlarının alınmaması sebebiyle
başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan
mahrum bırakılmadığı, başvuru konusu eksikliğin silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali sonucunu doğurmayacağı anlaşılmaktadır.
44.
Açıklanan nedenlerle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine
yönelik bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Tavzih kararının esası
açısından hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.