TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞE ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6670)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/09//2015-29479
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ayşe ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayşenur DEMİRKALE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tapu tahsis belgesi ile kullanılan taşınmazın
sit alanı ilan edilmesi nedeniyle tahliye talebi üzerine İstanbul 6. İdare
Mahkemesinde açılan iptal davasının reddedilmesinin, özel hayatın gizliliği ile
konut dokunulmazlığı ve hukuk devleti ilkesinin, hak arama hürriyetinin, adil
yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/8/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruda
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 10/12/2013 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 9/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 12/3/2014 tarihli görüş yazısına karşı
başvurucu beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Milli Emlak Müdürlüğü tarafından, 10/7/1985 tarihinde,
İstanbul ili Beykoz ilçesi Gümüşsuyu mahallesinde bulunan 308 ada 8 parsel
numaralı taşınmaz için 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun’a göre “Tapu Tahsis Belgesi”
düzenlenerek başvurucuya verilmiştir.
8. Anılan “Tapu Tahsis
Belgesi”, Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından 18/7/1985 tarihinde,
taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine şerh edilmiştir.
9. İstanbul III No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun 15/11/1995 tarihli ve 7755 sayılı kararı ile Beykoz ilçesi, 21/7/1983
tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına
alınıp, 1 No.lu doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir.
10. Beykoz İlçe Emniyet Müdürlüğünce başvurucuya gönderilen
yazıda, taşınmazın tahliye edilmesi gerektiği, aksi halde 27/11/2007 tarihinde
tahliye işleminin gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
11. Başvurucu, İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası
Milli Emlak Dairesi Başkanlığına başvurarak, taşınmaz hakkında tapu tahsis
belgesi verildiğini ileri sürmüş, tahliye işleminin durdurulmasını ve yeniden
değerlendirilmesini talep etmiştir.
12. Anılan İdare tarafından 31/12/2007 tarihli ve 068436
sayılı yazı ile taşınmazın bulunduğu alanın sit alanı olarak ilan edilmesi
nedeniyle tapu tahsis belgesinin geçerliliğinin bulunmadığı, taşınmazın Orman
Bakanlığına tahsisli olduğu ve tahliyesinin zorunlu olduğu bildirilmiştir.
13. Başvurucu, 28/4/2008 tarihinde, İstanbul Defterdarlığı
aleyhine İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davada, İstanbul Valiliği
Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığının 31/12/2007 tarihli
ve 068436 sayılı işleminin iptalini ve yürütülmesinin durdurulmasını talep
etmiştir.
14. Mahkemece, 18/6/2008 tarihli ve E.2008/674 sayılı
kararla, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen şartların birlikte gerçekleşmediği
gerekçesiyle yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir.
15. Anılan karara yapılan itiraz, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesinin 17/9/2008 tarihli ve E.2008/4631 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
16. İstanbul 6. İdare Mahkemesi, 29/12/2008 tarihli ve
E.2008/674, K.2008/2183 sayılı kararla; “başvurucu
adına 2981 sayılı Kanun uyarınca tapu tahsis belgesi düzenlenen taşınmazın
bulunduğu alanın İstanbul III No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun 15/11/1995 günlü ve 7755 sayılı kararı ile sit alanı ilan
edildiğinden, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen
ve belirlenecek yerlerde 2981 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı hükmü
karşısında, başvurucu adına düzenlenen tapu tahsis belgesinin geçerli olmadığı,
bu durumda 2981 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanma olanağı bulunmayan
taşınmazın tahliyesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı”
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
17. Temyiz üzerine, Danıştay Altıncı Dairesinin 6/10/2009
tarihli ve E.2009/4450, K.2009/9170 sayılı ilâmıyla, temyize konu kararda bozma
nedenlerinden hiçbiri bulunmadığından hükmün onanmasına karar verilmiştir.
18. Karar düzeltme istemi, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 12/6/2013 tarihli ve E.2012/86, K.2013/4807 sayılı ilâmıyla
reddedilmiştir.
19. Karar 23/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş başvurucu
21/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 2981 sayılı Kanun’un “İstisnalar”
kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“İstanbul ve Çanakkale (Özel kanun
çıkarılıncaya kadar) Boğazları ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu uyarınca belirlenmiş ve belirlenecek yerlerde, Askeri Yasak
Bölgeleri ve Güvenlik Bölgelerinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait harekat, eğitim ve savunma amaçlı yapılarda bu Kanun
hükümleri uygulanmaz.”
21. 2981 sayılı Kanun’un “Eski
eserler ile koruma alanları ve sit bölgelerinin yeniden değerlendirilmesi”
kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Şimdiye kadar karar verilmiş eski eserler ile
bunların koruma alanları ve sit bölgelerine ilişkin kararlar, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca, Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten başlamak üzere en geç 2 yıl içinde yeniden Kültür ve Turizm
Bakanlığınca belirlenir ve ilan edilir.”
22. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“a) Bu Kanun
hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel
Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince
yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre
tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine
tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek
ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.
Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya
kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas
teşkil eder.”
23. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular
hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.
a) (Değişik :
22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa
tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun
oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya
bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak
kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.
b) (Değişik :
22/5/1986 - 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel
idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun
uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları
ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal
ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun
şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak
sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde
başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli
4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna
göre tespit edilir.
…
c) (Değişik:22/5/1986 -
3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya
valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma
şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel
Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul
edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye
meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare
kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu
planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.
İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları
gerektiği takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.
…”
24. 2863 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (a) fıkrasının (13)
numaralı bendi şöyledir:
“Doğal (tabii) sit”; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları
nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında
bulunan korunması gerekli alanlardır.”
25. Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarının ve
Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik’in 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi şöyledir:
“…
Sit: Tarih öncesinden günümüze kadar gelen
çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik,
mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının
yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin
cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması
gerekli alanları,
…ifade eder.”
26. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 11.
maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları şöyledir:
“Bu Kanunun;
a) 20.6.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi,
b) 23.9.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5.6.1986 tarihli ve
3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci
maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi,
Uygulamaları ile orman sınırları dışına çıkarılan, ancak
fiilen orman olduğu Orman Genel Müdürlüğünce tespit edilen yerler, talep
üzerine Maliye Bakanlığınca Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilir. Tahsisi
yapılan bu yerler Hazine adına tapuya orman vasfıyla tescil edilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 21/8/2013 tarihli ve 2013/6670 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, Beykoz ilçesinde bulunan taşınmazı, üzerindeki
ev ile birlikte 1972 yılından beri kullandığını, 1985 yılında tapu tahsis
belgesi verildiğini, yapı kullanma izin belgesi aldığını ve vergilerini
ödediğini, 2007 yılında taşınmazın tahliye edilmesi amacıyla yazı
gönderildiğini, İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak
Dairesi Başkanlığına yaptığı başvurunun reddedildiğini, anılan yazının iptali
amacıyla İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar
verildiğini, tapu tahsis belgesi olan ve vergisini ödediği taşınmazın elinden
alındığını, anılan belgenin tapu belgesi yerine geçtiği inancı ile hareket
ettiğini, bu şekilde hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini, taşınmazın
elinden alınmasının manevi olarak da zarar verdiğini, özel hayatın gizliliğinin
ve konut dokunulmazlığının ihlal edildiğini, taşınmazın Orman Bakanlığına
tahsisli olduğu belirtilmesine rağmen tahliyenin bu kurum tarafından
yapılmadığını, yetki açısından da işlemin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca
taşınmazın orman niteliğinin de bulunmadığını, Devletin bir kurumunun verdiği
belgenin sonradan başka bir kurum tarafından ortadan kaldırıldığını, taşınmazın
sit alanı ilan edildiği ve tapu tahsis belgesinin iptal edildiği bildirilmediği
gibi, bu kararlara karşı başvuru yollarının da belirtilmediğini, bu şekilde
yargı yoluna başvuru hakkının elinden alındığını ve hak arama hürriyetinin
ihlal edildiğini, halen tapu tahsis belgesi iptal edilen ve tahliye kararı
verilen taşınmazda oturduğunu, tahliye ve yıkımın henüz gerçekleştirilmediğini,
fakat her an tahliye edilme ihtimali bulunduğunu, taşınmazdan tahliye edilerek
binanın yıkılmasının zarara neden olacağını, oturduğu konuttan mahrum
edileceğini, uğrayacağı zararı telafi edici öneriler sunulmadığını belirterek,
özel hayatın gizliliği ile konut dokunulmazlığı ve hukuk devleti ilkesinin, hak
arama hürriyetinin, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve maddi tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Başvurucu, İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın
reddine karar verilmesinin ve taşınmazının elinden alınarak tapu tahsis
belgesinin iptal edilmesinin özel hayatın gizliliği ile konut dokunulmazlığı ve
hukuk devleti ilkesini, hak arama hürriyetini ve adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Anılan ihlal iddiaları, başvurucunun tahliyesine karar verilen binaya ilişkin
mülkiyet hakkının ihlali iddiası ile binanın bulunduğu taşınmaza (arazi)
ilişkin tapu tahsis belgesinin iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali
iddiası kapsamında incelenerek değerlendirme yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Binanın Bulunduğu Taşınmaza (Arazi) İlişkin
Tapu Tahsis Belgesinin İptali Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
30. Başvurucu, Beykoz ilçesinde bulunan taşınmazı, üzerindeki
ev ile birlikte 1972 yılından beri kullandığını, 1985 yılında tapu tahsis
belgesi verildiğini, yapı kullanma izin belgesi aldığını ve vergilerini
ödediğini, 2007 yılında taşınmazın tahliye edilmesi amacıyla yazı
gönderildiğini, İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak
Dairesi Başkanlığına yaptığı başvurunun reddedildiğini, anılan yazının iptali
amacıyla İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar
verildiğini, tapu tahsis belgesi olan ve vergisini ödediği taşınmazın elinden
alındığını, anılan belgenin tapu belgesi yerine geçtiği inancı ile hareket
ettiğini, tapu tahsis belgesi iptal edilen ve tahliye kararı verilen taşımazda oturduğunu, tahliye ve yıkımın henüz
gerçekleştirilmediğini, fakat her an tahliye edilme ihtimali bulunduğunu
belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) sadece mevcut mülkü ve varlıkları koruduğunu, bir
kişinin sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkının, bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun bu korumadan yararlanamayacağını,
başvurucuya verilen tapu tahsis belgesinin tapu senedi olmadığını, dolayısıyla
mülkiyet hakkı sağlamadığını, bu belgenin Islah İmar Planı gerçekleştirildikten
sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas teşkil ettiğini, tapu
tahsis belgesine dayanılarak başvurucunun haklı bir beklenti içine
giremeyeceğini, bu nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olup
olmadığının incelenmesi sırasında bu hususların da göz önünde bulundurulması
gerektiğini bildirmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını, tapu tahsis
belgesi ile tapu alınması konusunda meşru beklentinin oluştuğunu, vergilerin de
ödendiğini, tapu alınamamasının, İdarenin gerekli düzenlemeleri yapmamasından
kaynaklandığını, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilecek hakkının doğduğunu
belirtmiştir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un“Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
35. Belirtilen hükümler uyarınca, bir anayasal hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi
için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına
temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması
gerekir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 31).
36. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
37. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı
1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
38. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren
başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle,
öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§
30-31).
39. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali
iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak
bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
40. Sahip olunan mülk kavramı, Sözleşme ve Anayasa'daki
düzenlemeler açısından özerk bir kavram olarak ele alınıp incelenmektedir.
Dolayısıyla bu konudaki değerlendirmeler gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) ve gerekse Anayasa Mahkemesi tarafından mevzuattan bağımsız olarak
değerlendirilmektedir (bkz. Depalle/Fransa, B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62;
Anheuser-Busch Inc./Portekiz, B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye, B. No: 48939/99, 30/11/2004, §
124; Beyeler/İtalya, B. No:
33202/96, 5/1/2000, § 100; Selçuk Emiroğlu,
§ 27).
41. Anayasa'nın 35. maddesi ile düzenlenen mülkiyet hakkı,
kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara
uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden
yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 17).
Başvurucular, bu haktan yararlanmak adına ancak kendi mülkleriyle ilgili ihlal
iddiasında bulunabilirler. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip
olunan bir mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır. Bir kişinin hâlihazırda
sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun, mevcut mülke sağlanan bu korumadan
yararlanamayacaktır. Bu nedenle, daha önce ortadan kalkmış olan mülkiyet
hakkının tekrar elde edilebileceği ümidi "mülkiyet"
olarak görülemez (Murat İslamoğlu,
B. No: 2013/614, 25/6/2014, § 32).
42. Alacak hakları da mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilir. Ancak alacak haklarının mülkiyet hakkı kapsamında
korunabilmesi için, ya bir mahkeme hükmü, hakem kararı, idari karar gibi bir
işlemle "yeterli derecede icra
edilebilir kılınmış olması" (bkz. Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 28) ya da en azından
bunlarla bağlantılı olarak "meşru bir beklenti"nin
bulunması gerekmektedir. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti
olmayıp, bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle
ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir (bkz. Kopecký/Slovakya, B. No: 44/912/98, 28/9/2004, §§
45-52; Saghinadze ve Diğerleri/Gürcistan, B. No: 18768/05,
27/5/2010, § 103).
43. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra
edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne
veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir
yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir.
Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı
kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için
yeterli değildir (Sultan Tokay ve Diğerleri,
B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 37).
44. Yukarıda belirtildiği üzere, mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucunun, öncelikle böyle bir hakkının var olduğunu,
en azından meşru bir beklenti kapsamında mülkiyet hakkının bulunduğunu
kanıtlaması gerekmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali
iddiasının değerlendirilebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilecek bir hakkının mevcudiyetinin tartışılması gerekmektedir.
45. “Tapu tahsis belgesi”, imar ve gecekondu mevzuatı
çerçevesinde; hazine, belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel
idarelerinin müstakilen sahip oldukları taşınmazlar
üzerinde 2981 sayılı Kanun'a göre belirlenen çerçevede ilgili kişilere tanınan
ve şahsi hak içeren bir belgedir. Tapu tahsis belgesi, 4721 sayılı Kanun’da
düzenlenmemiştir. 4721 sayılı Kanun, taşınmazlar bakımından “tapu senedi”ni esas almaktadır. Bu
belge, bir taşınmaz üzerinde, kişinin mutlak hak sahipliğini gösteren ve
herkese karşı ileri sürülebilen bir hak sağlamaktadır.
46. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 8/3/2013 tarihli ve
E.2012/14835, K.2013/3429 sayılı ilâmına göre, “Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 04/12/1996 tarih ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da
belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca
fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik
belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis
yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir.
Tahsis
kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için; -Hukuki yönden
geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması, -Tahsise konu yerde
3194 sayılı Yasa'nın 18. maddesi uyarınca imar planı veya 3290 sayılı Yasa ile
değişik 2981 sayılı Yasa uyarınca ıslah-imar planlarının yapılmış olması,
-İlgilisine,
tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış olması,
-Tahsise
konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış
olması,
-Tahsise
konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın
niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı
ile keşif yapılması,
-Tahsise
konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki
rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hükümden önce
mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olması,
-İmar
parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya
tabi tutulan parselden 3290 sayılı Yasa ile değişik 2981 sayılı Yasa'nın 18/b-c
maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise
uygulanan oranın saptanması gerekir.”
47. Danıştay Altıncı Dairesinin 11/6/2004 tarihli ve
E.2003/685, K.2004/3717 sayılı ilâmına göre ise, “2981 sayılı Yasa'nın
gerekçesinde, Yasanın amacı; ekonomik ve sosyal nedenlerle birer çekim merkezi
haline gelen kentlere akın eden vatandaşların mutlak olan barınak
ihtiyaçlarının giderilmesi, imar mevzuatı ve planlara uygun hale
getirilebilecek yapıların belli şartlarda hukukileştirilmesi olarak
belirtilmiştir. Yasa, en temel ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacını dahi
karşılayamayacak durumdaki dar gelirli vatandaşların mağduriyetini gidererek bu
durumda olanlara aileleriyle birlikte barınma olanağı sağlamak için hazine,
belediye, il özel idaresi ve vakıf arazisi üzerine yapılan, barınma amacıyla ya
da kısmen barınma kısmen işyeri olarak kullanılan kaçak yapıları meşrulaştırmıştır.Bu meşrulaştırma sırasında yasaya özgü
olan ve tapuya esas teşkil ederek hak sahipliğini belirleyecek olan tapu tahsis
belgesi verilmekte ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde
gösterilmektedir.
Bu belge, Medeni Kanunda
tanımlanan tasarruf belgelerinden farklıdır. Mülkiyeti değil, hak sahipliğini
belirlediğinden ve tapuya dönüşünceye kadar işlevi, içinde oturan dar gelirli
ailenin barınma ihtiyacını karşılamak olduğundan bu şekilde tasarruf edilen bir
gecekondunun yıkılması ya da yıkılarak yeniden yapılması tahsisin iptali
sonucunu doğurur ve tapu verilemez. Dolayısıyla tapu tahsis belgesi ile hak
sahibi kabul edilenlerin tasarruf hakları yasanın belirlediği amaçlar
çerçevesinde kısıtlanmıştır.
Bu belirlemeler karşısında, henüz tapuya
dönüşmemiş tapu tahsis belgesi ile tasarruf edilen ve barınma amaçlı
kullanılması gereken gecekondunun, Yasanın öngördüğü amaçlara aykırı olarak
yıkıldığının belirlenmesi üzerine tapu verilmesi isteminin reddedilmesinde
hukuka aykırılık bulunmadığından, İdare Mahkemesince; işlemin iptali yolunda
verilen kararda isabet görülmemiştir.”
48. AİHM’e göre, tapu tahsis belgesi verilen
taşınmazlar kamu malı niteliğindedir. Dolayısıyla bu taşınmazların kazandırıcı
zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün değildir. Başvurucuların,
tahliye edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmaları mülkiyet hakkının
kazanılmasına gerekçe olamaz. Tapu tahsis belgesi ile mülk sahibi olmanın
şartları olduğundan, bu belge şartlı bir hak sağlamaktadır. Bu şartların oluşup
oluşmadığı ise derece mahkemeleri tarafından değerlendirilebilecek bir husustur
(bkz. Anat ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04,
26/4/2011, § 53).
49. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp, sadece kişinin
söz konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin
verilmesi, belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve
yetkili makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de
2981 sayılı Kanun’un 10. maddesinde, bu belgenin Islah İmar Planı
gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas
teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı
alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi
sebebiyle tapu kaydı verilmemesi halinde, sadece bu belgeye dayalı olarak
kullanılan taşınmazın başvurucunun elinden alınması ile alacaklı konuma
geldiğinden söz edilemez. Başvurucu, bu taşınmazla ilgili olarak 1 No.lu Ek
Protokolün 1. maddesi anlamında “mülk”ün
varlığını iddia edemez (bkz. Anat ve
Diğerleri/Türkiye, §§ 55, 56).
50. Islah İmar Planı, düzensiz ve sağlıksız biçimde oluşmuş
yapı topluluklarının veya yerleşme alanlarının, sınırları belli edilmek
suretiyle mevcut durumu da dikkate alınarak dengeli, düzenli ve sağlıklı hale
getirilmesi amacıyla, halihazır haritalar üzerine yapılan ve yapılanma
şartlarını da belirleyen imar planıdır.
51. Tüm bu açıklamalar ışığında, başvurucunun, tapu tahsis
belgesine dayalı olarak kullandığı taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının bulunup
bulunmadığının tespiti gerekir.
52. Somut olayda başvurucuya, 10/7/1985 tarihinde, Milli
Emlak Müdürü tarafından 2981 sayılı Kanun’a göre “tapu tahsis belgesi”düzenlenerek verilmiş
ve 18/7/1985 tarihinde taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir.
Tapu tahsis belgesine göre, başvurucunun kullandığı binanın, Beykoz ilçesi,
Gümüşsuyu mahallesi 308 ada 8 parsel numaralı 1259 m2 miktarındaki
taşınmaz üzerinde bulunduğu, taşınmaz üzerindeki binanın 3 katlı olduğu,
taşınmazın malikinin Maliye Hazinesi olduğu anlaşılmıştır. Taşınmaz üzerinde
yapılan incelemede, konut olarak kullanılan binanın 2/6/1981 tarihinden önce
yapıldığı ve başvurucunun, taşınmaz üzerindeki binanın vergilerini ödediği
belirlenmiştir.
53. İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak
Dairesi Başkanlığının yazısı ile Beykoz ilçesinin tamamı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarihli ve 7755 sayılı kararı ile 2863
sayılı Kanun kapsamına alınıp sit alanı olarak ilan edildiğinden, 2981 sayılı
Kanun kapsamında verilmiş olan tapu tahsis belgelerinin hiçbir geçerliliğinin
bulunmadığı ve taşınmaz Orman Bakanlığına tahsisli olduğundan tahliyesinin
gerektiği başvurucuya bildirilmiştir.
54. Başvurucunun 26/12/2007 tarihinde yaptığı itiraz,
İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığının
31/12/2007 tarihli yazısı ile reddedilmiştir. Başvurucu 28/4/2008 tarihinde
İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davada, tapu tahsis belgesinin iptali
işlemi ile tahliye işleminin iptali istemlerinde bulunmuştur. Mahkemece,
başvurucunun, 2981 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanma olanağı bulunmayan
taşınmazdan tahliyesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 16). Temyiz üzerine,
Danıştay Altıncı Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme isteminin Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından reddedilmesi sonucu hüküm
kesinleşmiştir.
55. Başvuru konusu olayda, tapu tahsis belgesi ile
başvurucuya tahsis edilen taşınmazın Maliye Hazinesi adına tapuya tescilli
olduğu anlaşılmıştır. Nitekim tapu tahsis belgesinin taşınmaz maliki hanesinde
bu husus açıkça yazılıdır. Tapu tahsis belgesinin düzenlendiği, tapu kaydının
beyanlar hanesine şerh düşülmüştür. Dolayısıyla ortada başvurucu adına
düzenlenen bir tapu kaydı olmadığı açıktır.
56. 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre, “hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar
Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu
sahiplerince yapılmış yapılar, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak
sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar
hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir. Tapu
tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak
sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.”
57. Aynı Kanun’un 13. maddesine göre, “hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya
Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun uyarınca
mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları ile
meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal
ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun
şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak
sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde
başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli
4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna
göre tespit edilir.”
58. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun kullandığı taşınmaz,
İstanbul III No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995
tarihli ve 7755 sayılı kararı ile 1 No.lu doğal sit alanı ilan edilmiştir. 1
No.lu doğal sit alanları, bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan,
ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu
yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel
çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır.
59. İstanbul III No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun 15/11/1995 tarihli kararı ile 2863 sayılı Kanun’a uygun olarak
başvurucuya ait taşınmaz 1 No.lu doğal sit alanı ilan edilmiştir. 2981 sayılı
Kanun’un “İstisnalar” kenar
başlıklı 3. maddesinde, “İstanbul ve
Çanakkale (Özel kanun çıkarılıncaya kadar) Boğazları ile 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenmiş ve belirlenecek
yerlerde… 2981 sayılı kanun hükümlerinin uygulanamayacağı” açıkça
düzenlenmiştir.
60. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun kullanımına
bırakılan taşınmazın Maliye Hazinesi adına tapuya tescilli olduğu ve başvurucu
adına tapu kaydının bulunmadığı, taşınmazın Islah İmar Planı yapılmadığı gibi
doğal sit alanı olarak ilan edildiği, sit alanı olan yerlerde 2981 sayılı
Kanun’un uygulanamayacağı, taşınmazın Maliye Hazinesi adına tapuya tescilli
olması nedeniyle zamanaşımına dayalı olarak da mülkiyetin kazanılamayacağı hususları
dikkate alındığında, başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya
alacağının olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde
etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir
kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından,
başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin
korumadan yararlandırılması mümkün değildir.
61. Öte yandan, 6831 sayılı Kanun’un 11. maddesine göre orman
olarak belirlenen taşınmazlar, orman vasfı altında Hazine adına tapuya tescil
edilir. Tapu tahsis belgesi ile başvurucunun kullanımında olan taşınmaz, Maliye
Hazinesi adına tapuya tescillidir. Dolayısıyla yukarıda belirtilen hüküm
gereği, taşınmazın Orman Bakanlığına tahsis edilerek orman vasfı altında Maliye
Hazinesi adına tapuya tescili mümkün olup, bu tahsis ve tescilde bariz takdir
hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
62. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, tapu tahsis belgesi
verilen taşınmaza (arazi) ilişkin olarak, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına
giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Binanın Değeri Ödenmeksizin Tahliye Kararı
Verilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
63. Başvurucu, Beykoz ilçesinde bulunan taşınmazı, üzerindeki
ev ile birlikte 1972 yılından beri kullandığını, 1985 yılında tapu tahsis
belgesi verildiğini, 2007 yılında taşınmazın tahliye edilmesi amacıyla yazı
gönderildiğini, İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak
Dairesi Başkanlığına yaptığı başvurunun reddedildiğini, anılan yazının iptali
amacıyla İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar
verildiğini, tapu tahsis belgesi olan ve vergisini ödediği taşınmazın elinden
alındığını, bu şekilde hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini, taşınmazın
elinden alınmasının manevi olarak da zarar verdiğini, özel hayatın gizliliğinin
ve konut dokunulmazlığının ihlal edildiğini, taşınmazdan tahliye edilerek
yıkılmasının zarara neden olacağını, oturduğu konuttan mahrum edileceğini,
uğradığı zararı telafi edici öneriler sunulmadığını belirterek, mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Başvurucunun, taşınmaz (arazi) üzerindeki binanın
tahliyesinin istenilmesinin ve uğranılabilecek zararı telafi edici öneriler
sunulmamasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğine ilişkin şikâyetleri açıkça
dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
65. Başvurucu, Beykoz ilçesinde bulunan taşınmazı, üzerindeki
ev ile birlikte 1972 yılından beri kullandığını, 1985 yılında tapu tahsis
belgesi verildiğini, 2007 yılında taşınmazın tahliye edilmesi amacıyla yazı
gönderildiğini, İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak
Dairesi Başkanlığına yaptığı başvurunun reddedildiğini, anılan yazının iptali
amacıyla İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar
verildiğini, tapu tahsis belgesi olan ve vergisini ödediği taşınmazın elinden
alındığını, bu şekilde hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini, taşınmazın
elinden alınmasının manevi olarak da zarar verdiğini, özel hayatın gizliliğinin
ve konut dokunulmazlığının ihlal edildiğini, taşınmazdan tahliye edilerek
yıkılmasının zarara neden olacağını, oturduğu konuttan mahrum edileceğini,
uğradıkları zararı telafi edici öneriler sunulmadığını belirterek, mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun anılan
ihlal iddialarının delillerin değerlendirilmesi ile hukuk kurallarının
yorumlanmasına ilişkin olduğunu, benzer konularda daha önce görüş sunduklarını
ve Anayasa Mahkemesince kararlar verildiğini belirterek, başvurunun bu kısmına
yönelik olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
67. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne katılmadığını,
Anayasa Mahkemesine daha önce sunulan görüşlerden bilgi sahibi olmadığını, bu
görüşlerin gönderilmesi gerektiğini, Anayasa Mahkemesince, Bakanlığın daha
önceden sunduğu görüşlerin bildirilmemesinin silahların eşitliğine ve savunma
hakkının kısıtlanmasına neden olacağını belirtmiştir.
68. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
69. Anayasa'nın "Mülkiyet Hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
70. Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol'ün
"Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve
tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı
vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve
uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler,
devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek
veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini
sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları
hakka halel getirmez."
71. Anayasa'nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi paralel
düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.
72. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten
barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın
ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler
ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde
düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu
amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını
kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer almaktadır (bkz. Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B.
No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).
73. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki
düzenlemeye paralel şekilde, birinci fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış,
ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet hakkının sınırlandırılması ve bu
sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir.
74. Mutlak bir hak niteliğinde olmayan mülkiyet hakkı, Anayasa’da
yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz
önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen
sınırlandırmaların denetiminin, Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
75. Mülkiyet hakkına getirilen
sınırlandırmanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
76. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, mülkiyet hakkına
yönelik bir müdahale olup olmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda, varlığı
kabul edilen müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığının, söz konusu
hakkın özünü zedeleyecek ölçüde kısıtlanıp kısıtlanmadığının, kısıtlamanın
gerekli ve ölçülü olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.
a. Müdahalenin
Varlığı
77. Başvurucu, tapu tahsis belgesi ile kullandığı taşınmaz (arazi)
üzerindeki binadan tahliye edilmesine ilişkin işlemin iptali amacıyla İstanbul
6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğini, taşınmazdan tahliye
edilerek yıkılmasının zarara neden olacağını, oturduğu konuttan mahrum
edileceğini, uğradığı zararı telafi edici öneriler sunulmadığını belirterek, Anayasa'nın
35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
78. Bireysel başvuru yoluyla
mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak
bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, § 26).
79. Bu doğrultuda, öncelikle
mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olabilecek malvarlığı değerlerinin
belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1.
maddesinin koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk
girebileceği gibi kesin bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir
(AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T.
24/9/2008).
80. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı
ile sınırlı olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35.
maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur.
81. Anayasa'nın 35. maddesi ile düzenlenen mülkiyet hakkı,
kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara
uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden
yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 17).
Başvurucular, bu haktan yararlanmak adına ancak kendi mülkleriyle ilgili ihlal
iddiasında bulunabilirler. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip
olunan bir mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır.
82. AİHM’e göre, gecekondu şeklinde
yapılan kaçak yapılara idarenin fiili olarak uzun süre sessiz kalması, bina
veya yapı üzerinde mülkiyet hakkının doğmasına neden olmaktadır. AİHM, şehir ve
ilçe planlaması politikalarının ve bunlar sonucunda oluşturulan önlemlerin
seçimi ile uygulanmasında birçok yerel etkeni kapsayan bir takdir hakkı
bulunduğunu kabul etmektedir. Ancak bu takdir hakkının yetkilileri zamanında,
uygun ve hepsinden de önemlisi tutarlı bir şekilde harekete geçme görevlerinden
muaf tutması beklenemez. Kaçak yapıları engellemeye yönelik yasaların
uygulanmasında Türk toplumunda yaratılan belirsizliğin, başvuranın meskenine
ilişkin durumun bir gece içerisinde değişebileceğini sanmasına neden olması
elbette mümkün değildir. AİHM, başvuranın meskenine yönelik mülkiyet çıkarının,
1. No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ilk cümlesinin anlamı çerçevesinde önemli
bir çıkar ve dolayısıyla bir “mülk”
oluşturmaya yetecek doğaya sahip olduğu ve yeterli derecede tanındığı
kanısındadır (bkz. Öneryıldız/Türkiye, §§ 127-129).
83. Başvuru konusu olayda, tapu
tahsis belgesi ile başvurucuya tahsis edilen binanın, 1972 yılından beri başvurucu
tarafından kullanıldığı, 1981 yılından beri bina vergilerinin başvurucudan
tahsil edildiği, dolayısıyla Maliye Hazinesinin, binanın başvurucu tarafından
kullanıldığını bilmesine rağmen herhangi bir itirazda bulunmadığı, binanın inşa
edilmesine engel olmadığı, yıllarca başvurucunun binayı kullanmasına müsamaha
gösterdiği anlaşılmıştır.
84. AİHM, on yıllarca, tapu
kaydı olmayan binanın kullanılmasına yetkili merciler tarafından müsamaha
gösterildiğini, bu şekilde bir kullanım ve müsamaha süresi geçtikten sonra,
başvurucuların evlerinden yararlanmaları için malvarlığının büyük önem
kazandığını, maddi bir çıkar ve dolayısıyla Sözleşme’ye
ek 1. No.lu Protokol’ün 1. maddesi anlamında “mülk”
oluşturduğunu kabul etmektedir (bkz. Anat ve Diğerleri/Türkiye, § 59).
85. Somut olayda, başvurucunun
dava dilekçesi, davalı İdarenin cevap dilekçesi ve dosya içinde bulunan yazılar
ile Mahkeme ve Danıştay kararlarında açıkça belirtildiği üzere, tapu tahsis
belgesi ile başvurucuya tahsis edilen arazi üzerinde başvurucu tarafından bina
yapıldığı ve uzun süredir kullanıldığı, Maliye Hazinesi tarafından bina
yapılmasına veya kullanılmasına engel olunmadığı gibi, binaya ilişkin emlak
vergilerinin de tahsil edildiği anlaşılmıştır. Arazi üzerindeki binanın
başvurucu tarafından yapılarak kullanıldığı ve Maliye Hazinesinin herhangi bir
itirazının olmadığı dikkate alındığında bina üzerinde başvurucunun mülkiyet
hakkının bulunduğu kabul edilmiştir.
86. Bir taşınmazın hiçbir
karşılık ödenmeden idareye geçmesi, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını
aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur (AYM, E.2002/112, K.2003/33,
10/4/2003).
87. AİHM, kamulaştırma
yapılmaksızın taşınmaza el atılması yoluyla yapılan müdahalenin, başvurucuların,
mülkiyete saygı gösterilmesini isteme haklarını ihlal ettiği kanaatindedir (bkz.
Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No:
11765/05, 27/5/2010, § 51).
88. Somut olayda, başvurucunun, tapu tahsis belgesine dayalı
olarak kullandığı ve vergilerini ödediği bina üzerinde, 4721 sayılı Kanun
uyarınca mülkiyet haklarının bulunduğu şüphesizdir. Hukuk sisteminde öngörülen
usuller dışında, başvurucunun, üzerinde mülkiyet hakkı bulunduğu anlaşılan
binanın bedeli ödenmeksizin yıkılmasının ve binadan tahliyesinin istenmesi,
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
89. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 13. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu itibarla, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma,
kanunlar tarafından öngörülme ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
90. Başvurucu, tapu tahsis belgesi ile kullandığı taşınmazdan
tahliye edilerek binanın yıkılmasının zarara neden olacağını, oturduğu konuttan
mahrum edileceğini, uğradığı zararı telafi edici öneriler sunulmadığını
belirterek, Anayasa'nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
91. Demokratik toplumun temel
ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğü, Sözleşme’nin tamamının ayrılmaz bir
parçası olduğundan, 1 No.lu Ek Protokol’ün 1. maddesi her şeyden önce ve
özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden yararlanma hakkına idari makamlar
tarafından yapılan müdahalenin yasal olmasını gerektirmektedir (bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye, § 42).
92. Somut olayda başvurucunun,
tapu tahsis belgesi ile kullandığı taşınmazın (arazi) ve üzerindeki binanın
tapu kaydının olmadığı ve taşınmazın (arazi) mülkiyetinin Maliye Hazinesine ait
olduğu dikkate alındığında, İdarenin mülkiyet hakkına dayanarak başvurucunun
tahliyesini talep etmesinin 4721 sayılı Kanun ile 2981 sayılı Kanun ve 2863
sayılı Kanun’a uygun olduğu belirlenmiş olup, tahliye kararının “kanunlar tarafından öngörülme” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
93. Başvuru konusu olayda, tapu tahsis belgesi ile başvurucu
tarafından kullanılan taşınmaz, İstanbul III No.lu Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarihli ve 7755 sayılı kararı ile 2863
sayılı Kanun kapsamına alınıp, 1 No.lu doğal sit alanı olarak ilan edilen
Beykoz ilçesi sınırları içerisindedir. 1 No.lu doğal sit alanları, bilimsel
muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip
olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması
gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak
alanlardır. Dolayısıyla başvurucuya ait binanın bulunduğu taşınmazın (arazi)
sit alanı ilan edilerek korumaya alınmasının meşru amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Ölçülülük
94. Son olarak başvurucunun, tapu tahsis belgesi ile kullandığı
binadan tahliyesinin talep edilmesine rağmen binanın bedelinin ödenmemesi veya
zararı telafi edici öneriler sunulmaması şeklinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
95. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleri iki ayrı kriter olarak düzenlenmiş
olmakla birlikte bu iki kriter arasında bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa
Mahkemesi önceki kararlarında demokratik toplum düzeni için gerekli olmak ile
ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, “Temel hak ve özgürlüklere yönelik her hangi bir sınırlamanın,
demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen
kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye
olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi
gerekir…” (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007) diyerek,
amaca, temel haklara en az müdahaleyle ulaşmayı sağlayacak aracın tercih
edilmesi gerektiğine karar vermiştir.
96. Anayasa Mahkemesinin
kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile
araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen
amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir.
Bu sebeple mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek
için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı
değerlendirilmelidir (Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, § 106).
97. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, başvurucunun, uzun süredir ve tapu tahsis
belgesine dayalı olarak kullandığı binadan tahliyesinin talep edilmesine
rağmen, tahliye karşılığında başvurucuya herhangi bir bedel ödenmemesi şeklinde
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin “ölçülülük
ilkesi”ne
uygun olup olmadığı olacaktır.
98. Anayasa'nın 35. maddesine
uygun olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse
veya malvarlığı üzerindeki hakları kullanılamaz hale getirilmişse, bu kişinin
hakkının korunması gerekir. Bu da ancak mülkiyete konu malvarlığının değerinin
ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Kural olarak devlet tarafından el
atılan malvarlığının değerini, devletin kendiliğinden ödemesi beklenir (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 62).
99. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden
arındırılarak güncelleştirilmesi de gerekir (bkz. Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
100. Yukarıda belirtildiği üzere
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı, malikine, sahibi olduğu
mülk üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkını verir. Ancak kamu gücünü
kullanan idare tarafından mülkiyet hakkının kullanılmasına sınırlama
getirilebileceği gibi malikin tasarruf hakkının tamamen ortadan kaldırılması
sonucunu doğuracak bir müdahalede de bulunulabilir. Kamu makamları tarafından
yapılan bu müdahalelerin hukuki bir temele dayanması, kamu yararı şeklinde
meşru bir amacının bulunması ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin meşru
amaçla orantılı olması gerekir.
101. Somut olayda, mülkiyeti
Maliye Hazinesine ait taşınmaz (arazi) üzerinde tapu tahsis belgesine dayalı
olarak başvurucu tarafından yapılan ve uzun süredir kullanılan binanın
bulunduğu, başvurucunun anılan taşınmazdan tahliyesinin talep edilmesine rağmen
herhangi bir bedel ödenmediği anlaşılmıştır.
102. AİHM, toplumun genel
çıkarlarının büyük önem taşıdığı bölge planlama ve çevre koruma
politikalarının, bilhassa medeni haklar söz konusu olduğunda Devlet’e geniş bir
takdir hakkı tanıdığını kabul etmektedir (bkz. Depalle/Fransa, § 84).
103. Takdir hakkı yetkisi
kapsamında, kamu yararı ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil
bir denge sağlanıp sağlanmadığının araştırılması gerekir. Buna göre kullanılan
yöntem ile hedeflenen amaç arasında makul bir orantılılık mevcut olmalıdır
(bkz. Chassagnou ve Diğerleri/Fransa, B.No:25088/94,
28331/95, 28443/95, 29/4/1999, § 75). Başvurucu çok aşırı bir yüke maruz
kaldığında bu denge bozulur (bkz. Anat ve
Diğerleri/Türkiye, § 60).
104. Hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan
devlettir. Devletin veya bir kamu tüzel kişisinin kamulaştırma işlemi
olmaksızın temel insan haklarından olan mülkiyet hakkına keyfi bir şekilde el
konularak bireylerin sahip oldukları taşınmazları üzerinde özgürce tasarruf
etmelerinin engellenmesi ve mülkiyet haklarının ellerinden alınması hukuk
devleti ilkesine aykırıdır (AYM, E.2002/112, K.2003/33, K.T. 10/4/2003).
105. Anayasa'nın 35. maddesine
göre kişilerin mülkiyetleri ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı
gereği karşılığı ödenmek suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum
bırakılmaları halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum
bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 37).
106. Somut olayda, Milli Emlak
Müdürlüğü tarafından 10/7/1985 tarihinde, 2981 sayılı Kanun'a göre tapu tahsis
belgesi düzenlenerek başvurucuya verilmiştir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulunun 15/11/1995 tarihli kararı ile taşınmazın bulunduğu alan, sit
alanı ilan edilmiştir. Beykoz İlçe Emniyet Müdürlüğünce başvurucuya gönderilen
yazıda, taşınmazın tahliye edilmesi gerektiği, aksi halde 27/11/2007 tarihinde
tahliye işleminin gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
107. Başvurucu, 28/4/2008 tarihinde,
İstanbul Defterdarlığı aleyhine İstanbul 6. İdare Mahkemesinde açtığı davada,
İstanbul Valiliği Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığının
31/12/2007 tarihli işleminin iptalini ve yürütülmesinin durdurulmasını talep
etmiştir.
108. Mahkemece, 29/12/2008
tarihinde, “başvurucu adına 2981 sayılı
Kanun uyarınca tapu tahsis belgesi düzenlenen taşınmazın bulunduğu alanın
İstanbul III No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 15/11/1995
günlü ve 7755 sayılı kararı ile sit alanı ilan edildiğinden, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenen ve belirlenecek yerlerde 2981
sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı hükmü karşısında, başvurucu adına
düzenlenen tapu tahsis belgesinin geçerli olmadığı, bu durumda 2981 sayılı
Kanun hükümlerinden yararlanma olanağı bulunmayan taşınmazın tahliyesine
ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
109. Temyiz üzerine, Danıştay
Altıncı Dairesinin 6/10/2009 tarihli ilâmıyla hüküm onanmış, karar düzeltme
istemi, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 12/6/2013
tarihli ilâmıyla reddedilmiştir.
110. Somut olayda, tapu kaydı
bulunmayan, ancak tapu tahsis belgesi ile taşınmaz (arazi) üzerine yapılan
binayı yıllarca kullanan ve vergilerini ödeyen başvurucuya kamu makamları
tarafından müdahale edilmediği ve bu duruma müsamaha gösterildiği, binanın
başvurucuya ait olduğu, dolayısıyla mülkiyeti başvurucuya ait olan binanın
değeri ödenmeksizin veya zararı telafi edici öneriler sunulmaksızın
başvurucunun tahliye edilmek istenmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiği açıktır. Yukarıda açıklandığı üzere yapılan bu müdahale kanuna uygun
olup meşru bir amacı bulunmaktaysa da mülkiyeti başvurucuya ait binanın tahliye
edilerek yıkılmak istenmesinin ve binanın değerinin ödenmemesinin başvurucuyu
aşırı bir yüke maruz bıraktığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde, mülkiyeti
başvurucuya ait binanın, kamu yararı amacıyla tahliye edilmek istenmesine
rağmen binanın değerinin ödenmemesi veya zararı telafi edici öneriler
sunulmaması, kamu yararı ile başvurucunun çıkarları arasındaki dengeyi
başvurucu aleyhine orantısız şekilde bozmuştur.
111. Dolayısıyla İdare tarafından
başvurucunun, maliki olduğu binadan tahliye edilmek istenmesi şeklinde taşınmaza
yapılan müdahale ile başvurucunun bina üzerindeki mülkiyet hakkı arasında adil
bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, kamu yararına tahsis edilen ve
bu yönden meşru bir amacı olan binanın tahliyesi karşılığında bedelinin
başvurucuya ödenmesi ile kurulabilecektir. Binanın değeri ödenmeksizin bina
üzerindeki mülkiyet hakkının kaybettirilmesinin, başvurucunun mülkiyet hakkına
orantılı bir müdahale olarak görülemeyeceği açıktır.
112. Sonuç olarak, mülkiyeti
başvurucuya ait binanın tahliyesinin talep edilmesine rağmen değerinin
ödenmemesinin, başvurucunun mülkiyet hakkına orantılı olmayan bir müdahale
olduğu ve bina üzerindeki mülkiyet hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
113. Başvurucu, mülkiyet hakkının
ihlali nedeniyle 1.000.000.000,00 TL maddi, 500.000,00 manevi tazminat ödenmesini
talep etmiştir.
114. Adalet Bakanlığı, tazminat
talebi konusunda görüş bildirmemiştir.
115. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
116. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvurucunun, binanın değeri ödenmeksizin tahliyesinin talep
edilmesi nedeniyle, mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan başvurucunun, bina
değerinin kendisine ödenmesine yönelik olarak dava açma hakkı bulunmaktadır.
117. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde de bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilerek başvurucunun bina değerinin
ödenmesine yönelik olarak dava açma olanağı bulunduğu ve tazminat miktarının
belirlenmesinin yargılamayı gerektirdiği dikkate alındığında, başvurucunun
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
118. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Binanın
bulunduğu taşınmaza ilişkin tapu tahsis belgesinin iptali nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlali iddiasının "konu
bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Binanın değeri ödenmeksizin tahliye kararı verilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.