TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DSK İNŞAAT -
DURSUN SERDAR KUYUCU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6778)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
DSK İnşaat- Dursun Serdar KUYUCU
|
Vekili
|
:
|
Av. Enver Arsal YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı sözleşmeye
müdahalenin men’i ve tazminat davasında, usul ve
yasaya uygun yargılama yapılmadığını, birbiriyle çelişkili ve hukuka aykırı
kararlar verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
5/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/5/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 18/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 19/9/2014 tarihli görüş
yazısına, başvurucu yasal süresi içinde 1/10/2014 tarihinde karşı beyanlarını
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatı 8/9/1983
tarih ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na göre imzalanan 11/1/1999 tarihli
sözleme ile dava dışı Mirtur Turizm İnş. ve Tic. Ltd.
Şti.'ye ihale edilmiştir. Söz konusu ihale aynı
koşullar çerçevesinde 23/4/1999 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM)
tarafından onaylanan devir sözleşmesi ile başvurucu tarafından devralınmıştır.
8. KGM 14. Bölge Müdürlüğünün, 14/10/2000 tarihli KGM’ye yazdığı yazı ile Havran-Edremit-Ayvacık birinci
kısım yol inşaatı standardının yükseltilmesi amacıyla keşif bedelinin %30
oranında arttırılması talep edilmiş, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı (Bakanlık) oluru ile bu talep kabul edilmiştir. Bu artışa ilaveten
KGM tarafından alınan 31/10/2002 tarihli Bakanlık oluru ile %225,61 oranında
keşif artışının aynı sözleşme ve şartname hükümleri çerçevesinde başvurucuya
yaptırılmasına karar verilmiştir.
9. Bakanlık müfettişleri tarafından hazırlanan 2/5/2003
tarihli inceleme raporunda Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatı
için belirlenen keşif artış bedelinin %88'lik kısmının mevzuat hükümlerine
uygun olmadığı ifade edilmiş, sorumlular hakkında ön inceleme başlatılması
önerilmiştir. 16/6/2003 tarihli ön inceleme raporunda ise bu durumun
sorumluları hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği bildirilmiştir.
10. KGM’nin 10/5/2004 tarihli yazısıyla
Bakanlık Teftiş Kurulu raporundaki bilgiler değerlendirilerek
Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatının %225,61 oranında belirlenen
keşif artış bedelinin %88,39'luk keşif artışına tekabül eden kısmının mevzuata
uygun olmaması nedeniyle iptal edilmesine yönelik Bakanlık oluru istenmiş,
26/4/2004 tarihinde Bakanlık oluru verilmiştir.
11. Başvurucu, 23/11/1999 tarihinde, Havran-Edremit-Ayvacık
birinci kısım yol inşaatını idarenin onayı ile devraldığını, işin yapımı
sürerken KGM 14. Bölge Müdürlüğünün 9/6/2004 tarihli yazısıyla Bakan oluru ile
işin %88,39'luk keşif artışına tekabül eden kısmının iptal edildiğinin
bildirildiğini, idarenin tek taraflı irade açıklaması ile sözleşmeye yaptığı
müdahalenin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9.
Asliye Ticaret Mahkemesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile KGM aleyhine
sözleşmeye yapılan müdahalenin men'i ve
hükümsüzlüğünün tespiti ile uğradığı zararın giderilmesi talebiyle tazminat
davası açmıştır.
12. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 13/10/2005 tarih ve
E.2005/312, K.2005/538 sayılı kararı ile davalı idarenin keşif artışı getiren
olurun iptaline ilişkin işleminin bağımsız nitelikli, idarenin tek taraflı kamu
gücü kullanarak tamamen idare hukuku kuralları içerisinde düzenlediği idari bir
işlem olduğu gerekçesiyle Mahkemenin yargı yolu yönünden görevsizliği nedeniyle
davanın reddine karar vermiştir.
13. Temyiz incelemesi sonucunda ise Yargıtay 15. Hukuk
Dairesi 12/10/2006 tarih ve E.2006/4232, K.2006/5781 sayılı ilâmı ile
uyuşmazlığın kamu otoritesinin kullanılmasından kaynaklanmadığı, sözleşme
konusu işin bir kısmının yapılmamasından kaynaklanan bu ihtilafın çözüm yerinin
adli yargı yeri olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.
14. Öte yandan Bakanlık Müfettişleri tarafından hazırlanan
2/5/2003 tarihli inceleme raporuna dayanılarak bir kısım kamu görevlileri
hakkında dava açılmış, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/2/2008 tarih ve
E.2007/372, K.2008/63 sayılı kararıyla ihale kapsamında olmayan yolun bir
kısmının projenin bir an önce trafiğe açılmasını temin maksadıyla, ihale
kapsamına dahil edilmesinden kaynaklanan %88,39'luk keşif artışı bölümünün
26/4/2004 tarihli Bakanlık olur'u ile iptal edildiği,
dolayısıyla keşif artışından kaynaklanan ek işlerin %88,39'luk bölümünün
yapılmadığı ve bedelinin ödenmediği, bu nedenle %30'un üzerinde %225,61
oranında keşif artışı verilmesi işlemi sonucunda, kamu zararına sebebiyet
verilmediği gibi yüklenici firmaya haksız kazanç da sağlanmadığı gerekçesiyle
sanıkların beraatına karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28/10/2008
tarih ve E.2008/9672, K.2008/19733 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
15. Başvurucunun açtığı davada Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin
12/10/2006 tarihli bozma kararı üzerine Mahkemece bozmaya uyularak davanın
esasına geçilmiş, 31/12/2008 tarih ve E.2007/22, K.2008/628 sayılı karar ile
bilirkişi raporunda açıklanan nedenlerle davalı idarenin sözleşme konusu işin
bir bölümünü yaptırmaması sonucunu doğuran kararının haklı olmadığı, bu durumun
tespiti bağlamında sözleşmeye müdahalenin men'i
davasının kabulüne, başvurucu vekili tarafından geri alınan maddi tazminat
davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
16. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin
16/9/2010 tarih ve E.2009/3839, K.2010/4574 sayılı ilâmı ile taraflar
arasındaki sözleşmenin, 2886 sayılı Kanun’un 63. maddesi ile 84/8520 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Bayındırlık İşleri Şartnamesi'nin 19. maddesindeki hükümlere tabi olduğu, iş
miktarındaki artma veya eksilme halinde anılan mevzuat hükümlerinin
uygulanmasının öngörüldüğü, buna göre yapım işlerine ilişkin sözleşmenin
uygulanması sırasında keşif ve sözleşmede öngörülmemiş olan iş artışı veya
eksikliği zorunlu hale gelirse, yüklenicinin keşif bedelinin %30'una kadar olan
değişiklikleri yapmakla yükümlü olduğu, keşif bedeli artışının %30'dan fazla
olması halinde kural olarak sözleşmenin bozulduğu, ancak %30 oranındaki fazla
artış, temel, tünel vb. işler, doğal afet gibi nedenlerden ileri gelmişse
idarenin isteği, yüklenicinin kabulü ve ilgili Bakan'ın onayı ile süre hariç,
aynı sözleşme ve şartname hükümleri çerçevesinde %30'u geçen işlerin de aynı
yükleniciye yaptırılabileceği, oysa toplanan tüm deliller birlikte
incelendiğinde uyuşmazlık konusu olan keşif artışının Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi'nde gösterilen sebeplerden kaynaklanmadığı, bu
sebeple uyuşmazlık konusu olan keşif artışının sözleşme dışı iş sayılacağı,
sözleşme dışı iş sayılan uyuşmazlığın sözleşmeye müdahale veya sataşma
sayılamayacağı, sözleşme dışı iş yapılmış ise vekaletsiz iş görme kurallarının
uygulanması gerektiği, bu sebeple sözleşmeye müdahalenin men'i
davasının reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
17. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 27/4/2011 tarih ve
E.2010/7690, K.2011/2575 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
18. Bozma kararı sonrasında dava dosyası Ankara 14. Asliye
Ticaret Mahkemesince incelenmiş, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada
Mahkemenin 16/11/2011 tarih ve E.2011/324, K. 2011/56 sayılı kararıyla davanın
reddine karar verilmiştir.
19. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin
2/11/2012 tarih ve E.2012/1220, K.2012/6801 sayılı ilâmı ile davanın KGM
aleyhine açılmış olmasına, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının temsilcide yanılma sonucu yazılmış bulunmasına, kararın KGM
hakkında verilmiş bulunduğuna, karar başlığında Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının davalı olarak gösterilmesinin maddi hataya dayalı olduğuna ve
Mahkemece verilen kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
20. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 9/7/2013 tarih ve
E.2013/482, K.2013/4462 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
21. Karar, başvurucuya 6/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu, 5/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
23. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi"
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
24. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun
410. maddesi şöyledir:
“Vekaleti
olmaksızın başkasının hesabına tasarrufta bulunan kimse,o işi sahibinin menfatine
ve tahmin olunan maksadına göre yapmağa mecburdur.”
25. 2886 sayılı Kanun’un “Sözleşmede
Belirtilen İşin Artış ve Eksilişi” kenar başlıklı 63. maddesi
şöyledir:
“Yapım işlerine ait bir sözleşmenin uygulanması
sırasında keşif ve sözleşmede öngörülmeyen iş artışıveya
eksilişi zorunlu hale gelirse, müteahhit, keşif bedelinin %
30 oranına kadar olan dağişikliği, süre hariç,
sözleşme ve şartnamesindeki hükümler dairesinde yapmakla yükümlüdür.
Keşif
bedeli artışının % 30'u geçmesi halinde sözleşme
feshedilir. Ancak, bu durumda müteahhit işin keşif bedeli ve%
30 keşif artışının karşılığı işleri sözleşme ve şartnamesindeki hükümler
çerçevesinde yapmaya zorunludur. Taahhüdün %30 keşif artışı ile bitmemesi ve
tasfiye edilmesi halinde müteahhit, idareden hiçbir masraf ve tazminat
isteyemez.
% 30 oranından fazla artış; temel, tünel ve benzeri işler
ile tabii afetler gibi nedenlerden ileri gelmiş ise; idarenin isteği,
müteahhidin kabulü ve ilgili bakanın onayı ile süre hariç, aynı sözleşme ve
şartname hükümleri içinde % 30'u geçen işler de aynı müteahhide yaptırılabilir.
Keşif
bedelinin % 70 inden daha düşük bedelle tamamlanacağı
anlaşılan işlerde, müteahhit işi bitirmeye zorunludur. Bu durumda, müteahhide,
belgelemek şartı ile yapmış olduğu gerçek giderlerine karşılık olarak, ihale
bedelinin % 70'i ile yaptığı işin tutarı arasındaki
bedel farkının % 5'ine kadar ödeme yapılabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 5/9/2013 tarih ve 2013/6778 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, 23/11/1999 tarihinde, Havran-Edremit-Ayvacık
birinci kısım yol inşaatını idarenin onayı ile devraldığını, işin yapımı
sürerken KGM 14. Bölge Müdürlüğünün 9/6/2004 tarihli yazısıyla Bakan oluru ile
işin %88,39'luk keşif artışına tekabül eden kısmının iptal edildiğinin
bildirildiğini, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde
sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davası
açtığını, idarenin tek taraflı irade açıklaması ile sözleşmeye yaptığı
müdahalenin hukuka aykırı olduğunu, aynı durumdaki ve aynı yerdeki birbirinin
devamı olan yol ile ilgili bir diğer şirket hakkında keşif bedelinin iptal
edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, idarenin keşif artışı konusunda
yaptığı soruşturma sonucu açılan ceza davasında yargılanan kamu görevlilerinin
bilirkişi raporuna dayalı olarak beraat ettiğini, Ankara 9. Asliye Ticaret
Mahkemesinin E.2007/22 sayılı davayı kabul kararının KGM tarafından temyiz
edilmediğinden bu idare bakımından kesin hüküm teşkil etmesi gerektiğini ancak
bozma kararı üzerine Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen E.2011/324
sayılı davanın reddi kararının, ilamda davalı olarak gösterilmeyen Karayolları
Genel Müdürlüğünce temyiz edildiğini, diğer davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
davanın tarafı olmasına karşın davalı idarenin Yargıtay kararında maddi hata
sonucu taraf olarak gösterildiğinin tespit edildiğini, çelişkili bilirkişi
raporlarının göz ardı edildiğini ve Mahkemece 16/11/2011 tarihinde verilen
davanın reddi kararının onandığını, Yargıtay kararının maddi hatalar içerdiğini
iddia etmiş, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, eşitlik
ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davasında, delillerin eksik ve hatalı
değerlendirilerek davanın reddine karar verilmesinin eşitlik ilkesi ve adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları
yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
29. Başvurucu, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı
sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davasında,
Mahkemece E.2007/22 sayılı kararla davanın kabulüne karar verildiğini, bu
kararın KGM tarafından temyiz edilmediğini ve bu idare bakımından kesin hüküm
teşkil etmesi gerektiğini ancak bozma kararı üzerine verilen E.2011/324 sayılı
davanın reddi kararının, ilamda davalı olarak gösterilmeyen KGM tarafından
temyiz edildiğini, diğer davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının davanın
tarafı olmasına karşın davalı idarenin Yargıtay kararında maddi hata sonucu
taraf olarak gösterildiğinin belirtildiğini, idarenin keşif artışı konusunda
yaptığı soruşturma sonucu açılan ceza davasında alınan bilirkişi raporunun
Mahkemece dikkate alınmadığını, çelişkili bilirkişi raporlarının göz ardı
edilerek davanın reddi yönünde hüküm kurulduğunu belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Adalet Bakanlığının görüş yazısında, başvurucunun açtığı
tazminat davasında keşif artışına onay veren kamu görevlilerinin beraatına dair
Mahkeme kararının dikkate alınmadığını iddia ettiği, ceza mahkemesi
kararlarının kural olarak hukuk mahkemesi için bağlayıcı nitelikte olmadığı,
başvurucunun şikâyetlerinin yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu belirtilerek
başvurucunun iddiaları incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması
gerektiği bildirilmiştir.
31. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüş yazısına karşı
beyanlarında; keşif artışına onay veren kamu görevlileri hakkında verilen
beraat kararına göre keşif artışı işleminin hukuka uygun bir karar olduğunu
ifade etmiş ve başvuru dilekçesindeki şikayetlerini tekrar etmiştir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
35. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi
ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36. Başvurucunun, 8/6/2005
tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ile KGM aleyhine açtığı davada Mahkemece, 31/12/2008 tarihli kararla, dava
konusu işlemle %88,39 oranında azaltılan keşif artışlarının başlangıçta usulsüz
yapıldığı iddiasıyla ilgili olarak bazı kamu görevlileri hakkında açılan ceza
davasında bu artışları sağlayan kamu görevlilerinin mevzuata aykırı
işlemlerinin bulunmadığının belirlendiği, yargılama sürecinde KGM’nin tüzel kişiliği kaldırılarak genel bütçeye ve
Bayındırlık ve İskan Bakanlığına dahil edilmesi nedeniyle davaya sadece
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine devam edildiği, keşif artışı ile ilgili
alınan bilirkişi raporunda birinci keşifte yer almayan fakat işin
tamamlanabilmesi için zaruret arz eden iş kalemlerinin işin bünyesine dahil
edilmesinde hizmet gerekleri ve kamu yararı ilkelerine aykırılık görülmediği
ifade edilmiştir. İptal edilen %88,39’luk keşif artışı ile ilgili çalışmalara
henüz başlanmadığının tespit edildiği, davalı idarenin sözleşme konusu işin bir
bölümünü yaptırmaması sonucunu doğuran kararının haklı olmadığı ve bu durumun
tespiti bağlamında başvurucunun sözleşmeye müdahalenin men’i
davasının kabulüne, başvurucunun davalının muvafakatiyle tazminat davasını geri
aldığı gerekçesiyle tazminat davası bakımından esas hakkında karar verilmesine
yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
37. Dava açıldığı tarihte tüzel kişiliğe sahip olan KGM’nin yargılama sırasında tüzel kişiliğinin kaldırılarak
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının bağlı kuruluşu
haline getirilmesi nedeniyle Mahkemece davaya Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
aleyhine devam edildiği belirtilmiştir.
38. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin
16/9/2010 tarihli ilâmı ile davada vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması
gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak,
16/11/2011 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi
üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesince davanın KGM aleyhine açılmış olmasına,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının temsilcide yanılma
sonucu yazıldığına, kararın KGM hakkında verildiğine, karar başlığında
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının davalı olarak gösterilmesinin maddi hataya
dayalı olduğuna ve Mahkemece verilen kararın düzeltilerek onanmasına karar
verilmiş, karar düzeltme istemleri reddedilmiştir.
39. Hukuk ve ceza davalarının
konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları,
hukuk davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmaz. Mülga 818 sayılı
Kanun’un 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin mahkûmiyet
kararıyla bağlı ise de, maddi olayı tespit etmeyen
beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için hukuk hâkimi, topladığı
deliller doğrultusunda karar verebilir (B. No: 2013/7123, 6/2/2013, § 62).
Somut olayda başvurucu, %88,39’luk keşif artışı oranının ihale kapsamına dahil
edilmesi ile ilgili olarak açılan ceza davasında kamu görevlilerinin beraat ettiğini
ve ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığını
iddia etmiştir.
40. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
41. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret
Mahkemesinde açtığı tazminat davasında yargılamanın makul sürede
tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Adalet Bakanlığının 19/9/2014 tarihli görüş yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
46. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
47. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın
hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken
kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
48. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu tazminat davasında, 1086 sayılı
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 8/6/2005
tarihidir.
50. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay tarafından karar düzeltme
isteminin reddedildiği 9/7/2013 tarihidir. Buna göre değerlendirmede dikkate
alınması gereken süre sekiz yıl bir aydır.
51. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun İdare ve başvurucu arasında yapılan sözleşmeye İdare
tarafından yapılan müdahalenin men’i ve uğranılan
zararın giderilmesi istemiyle açılan tazminat davası olduğu, 8/6/2005 tarihinde
açılan davanın yargılama sürecinde, 13/10/2005 tarihinde İlk Derece
Mahkemesince davanın görevsiz yargı yolunda açıldığı gerekçesiyle reddine karar
verildiği, kararın temyizi neticesinde 12/10/2006 tarihinde Yargıtay tarafından
bozulduğu görülmüştür. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada
31/12/2008 tarihinde sözleşmeye yapılan müdahalenin men’i
isteminin kabulüne karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtayın
16/9/2010 tarihli ilâmıyla davada vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması
gerektiği belirtilerek bozulduğu, karar düzeltme isteminin Yargıtay tarafından
verilen 27/4/2011 tarihli kararla reddedildiği belirlenmiştir. Mahkemece
bozmaya uyularak yapılan yargılamada 16/11/2011 tarihinde davanın reddine karar
verildiği, kararın temyizi üzerine 2/11/2012 tarihinde Yargıtay tarafından
onandığı, karar düzeltme isteminin Yargıtayın 9/7/2013
tarihli ilâmıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
52. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
53. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 1086 sayılı mülga Hukuk
usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun hükümlerine tabi bir yargılama
sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı yargılamanın uzun sürmesinde, başvurucuya
atfedilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu sekiz yıl bir
ayı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle 150.000,00 TL manevi, 3.049.921,27 TL
maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
56. 6216 Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin sekiz yıl bir ayı aşan yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.850,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
59. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.