TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
DSK İNŞAAT - DURSUN SERDAR KUYUCU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6778)
Karar Tarihi: 10/3/2015
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucu
DSK İnşaat- Dursun Serdar KUYUCU
Vekili
Av. Enver Arsal YILDIRIM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davasında, usul ve yasaya uygun yargılama yapılmadığını, birbiriyle çelişkili ve hukuka aykırı kararlar verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 5/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 19/9/2014 tarihli görüş yazısına, başvurucu yasal süresi içinde 1/10/2014 tarihinde karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatı 8/9/1983 tarih ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na göre imzalanan 11/1/1999 tarihli sözleme ile dava dışı Mirtur Turizm İnş. ve Tic. Ltd. Şti.'ye ihale edilmiştir. Söz konusu ihale aynı koşullar çerçevesinde 23/4/1999 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) tarafından onaylanan devir sözleşmesi ile başvurucu tarafından devralınmıştır.
8. KGM 14. Bölge Müdürlüğünün, 14/10/2000 tarihli KGM’ye yazdığı yazı ile Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatı standardının yükseltilmesi amacıyla keşif bedelinin %30 oranında arttırılması talep edilmiş, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (Bakanlık) oluru ile bu talep kabul edilmiştir. Bu artışa ilaveten KGM tarafından alınan 31/10/2002 tarihli Bakanlık oluru ile %225,61 oranında keşif artışının aynı sözleşme ve şartname hükümleri çerçevesinde başvurucuya yaptırılmasına karar verilmiştir.
9. Bakanlık müfettişleri tarafından hazırlanan 2/5/2003 tarihli inceleme raporunda Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatı için belirlenen keşif artış bedelinin %88'lik kısmının mevzuat hükümlerine uygun olmadığı ifade edilmiş, sorumlular hakkında ön inceleme başlatılması önerilmiştir. 16/6/2003 tarihli ön inceleme raporunda ise bu durumun sorumluları hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği bildirilmiştir.
10. KGM’nin 10/5/2004 tarihli yazısıyla Bakanlık Teftiş Kurulu raporundaki bilgiler değerlendirilerek Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatının %225,61 oranında belirlenen keşif artış bedelinin %88,39'luk keşif artışına tekabül eden kısmının mevzuata uygun olmaması nedeniyle iptal edilmesine yönelik Bakanlık oluru istenmiş, 26/4/2004 tarihinde Bakanlık oluru verilmiştir.
11. Başvurucu, 23/11/1999 tarihinde, Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatını idarenin onayı ile devraldığını, işin yapımı sürerken KGM 14. Bölge Müdürlüğünün 9/6/2004 tarihli yazısıyla Bakan oluru ile işin %88,39'luk keşif artışına tekabül eden kısmının iptal edildiğinin bildirildiğini, idarenin tek taraflı irade açıklaması ile sözleşmeye yaptığı müdahalenin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile KGM aleyhine sözleşmeye yapılan müdahalenin men'i ve hükümsüzlüğünün tespiti ile uğradığı zararın giderilmesi talebiyle tazminat davası açmıştır.
12. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 13/10/2005 tarih ve E.2005/312, K.2005/538 sayılı kararı ile davalı idarenin keşif artışı getiren olurun iptaline ilişkin işleminin bağımsız nitelikli, idarenin tek taraflı kamu gücü kullanarak tamamen idare hukuku kuralları içerisinde düzenlediği idari bir işlem olduğu gerekçesiyle Mahkemenin yargı yolu yönünden görevsizliği nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
13. Temyiz incelemesi sonucunda ise Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 12/10/2006 tarih ve E.2006/4232, K.2006/5781 sayılı ilâmı ile uyuşmazlığın kamu otoritesinin kullanılmasından kaynaklanmadığı, sözleşme konusu işin bir kısmının yapılmamasından kaynaklanan bu ihtilafın çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.
14. Öte yandan Bakanlık Müfettişleri tarafından hazırlanan 2/5/2003 tarihli inceleme raporuna dayanılarak bir kısım kamu görevlileri hakkında dava açılmış, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/2/2008 tarih ve E.2007/372, K.2008/63 sayılı kararıyla ihale kapsamında olmayan yolun bir kısmının projenin bir an önce trafiğe açılmasını temin maksadıyla, ihale kapsamına dahil edilmesinden kaynaklanan %88,39'luk keşif artışı bölümünün 26/4/2004 tarihli Bakanlık olur'u ile iptal edildiği, dolayısıyla keşif artışından kaynaklanan ek işlerin %88,39'luk bölümünün yapılmadığı ve bedelinin ödenmediği, bu nedenle %30'un üzerinde %225,61 oranında keşif artışı verilmesi işlemi sonucunda, kamu zararına sebebiyet verilmediği gibi yüklenici firmaya haksız kazanç da sağlanmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatına karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28/10/2008 tarih ve E.2008/9672, K.2008/19733 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
15. Başvurucunun açtığı davada Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 12/10/2006 tarihli bozma kararı üzerine Mahkemece bozmaya uyularak davanın esasına geçilmiş, 31/12/2008 tarih ve E.2007/22, K.2008/628 sayılı karar ile bilirkişi raporunda açıklanan nedenlerle davalı idarenin sözleşme konusu işin bir bölümünü yaptırmaması sonucunu doğuran kararının haklı olmadığı, bu durumun tespiti bağlamında sözleşmeye müdahalenin men'i davasının kabulüne, başvurucu vekili tarafından geri alınan maddi tazminat davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
16. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16/9/2010 tarih ve E.2009/3839, K.2010/4574 sayılı ilâmı ile taraflar arasındaki sözleşmenin, 2886 sayılı Kanun’un 63. maddesi ile 84/8520 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Bayındırlık İşleri Şartnamesi'nin 19. maddesindeki hükümlere tabi olduğu, iş miktarındaki artma veya eksilme halinde anılan mevzuat hükümlerinin uygulanmasının öngörüldüğü, buna göre yapım işlerine ilişkin sözleşmenin uygulanması sırasında keşif ve sözleşmede öngörülmemiş olan iş artışı veya eksikliği zorunlu hale gelirse, yüklenicinin keşif bedelinin %30'una kadar olan değişiklikleri yapmakla yükümlü olduğu, keşif bedeli artışının %30'dan fazla olması halinde kural olarak sözleşmenin bozulduğu, ancak %30 oranındaki fazla artış, temel, tünel vb. işler, doğal afet gibi nedenlerden ileri gelmişse idarenin isteği, yüklenicinin kabulü ve ilgili Bakan'ın onayı ile süre hariç, aynı sözleşme ve şartname hükümleri çerçevesinde %30'u geçen işlerin de aynı yükleniciye yaptırılabileceği, oysa toplanan tüm deliller birlikte incelendiğinde uyuşmazlık konusu olan keşif artışının Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi'nde gösterilen sebeplerden kaynaklanmadığı, bu sebeple uyuşmazlık konusu olan keşif artışının sözleşme dışı iş sayılacağı, sözleşme dışı iş sayılan uyuşmazlığın sözleşmeye müdahale veya sataşma sayılamayacağı, sözleşme dışı iş yapılmış ise vekaletsiz iş görme kurallarının uygulanması gerektiği, bu sebeple sözleşmeye müdahalenin men'i davasının reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
17. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 27/4/2011 tarih ve E.2010/7690, K.2011/2575 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
18. Bozma kararı sonrasında dava dosyası Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince incelenmiş, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada Mahkemenin 16/11/2011 tarih ve E.2011/324, K. 2011/56 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir.
19. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2/11/2012 tarih ve E.2012/1220, K.2012/6801 sayılı ilâmı ile davanın KGM aleyhine açılmış olmasına, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının temsilcide yanılma sonucu yazılmış bulunmasına, kararın KGM hakkında verilmiş bulunduğuna, karar başlığında Bayındırlık ve İskan Bakanlığının davalı olarak gösterilmesinin maddi hataya dayalı olduğuna ve Mahkemece verilen kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
20. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 9/7/2013 tarih ve E.2013/482, K.2013/4462 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.
21. Karar, başvurucuya 6/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu, 5/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
24. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 410. maddesi şöyledir:
“Vekaleti olmaksızın başkasının hesabına tasarrufta bulunan kimse,o işi sahibinin menfatine ve tahmin olunan maksadına göre yapmağa mecburdur.”
25. 2886 sayılı Kanun’un “Sözleşmede Belirtilen İşin Artış ve Eksilişi” kenar başlıklı 63. maddesi şöyledir:
“Yapım işlerine ait bir sözleşmenin uygulanması sırasında keşif ve sözleşmede öngörülmeyen iş artışıveya eksilişi zorunlu hale gelirse, müteahhit, keşif bedelinin % 30 oranına kadar olan dağişikliği, süre hariç, sözleşme ve şartnamesindeki hükümler dairesinde yapmakla yükümlüdür.
Keşif bedeli artışının % 30'u geçmesi halinde sözleşme feshedilir. Ancak, bu durumda müteahhit işin keşif bedeli ve% 30 keşif artışının karşılığı işleri sözleşme ve şartnamesindeki hükümler çerçevesinde yapmaya zorunludur. Taahhüdün %30 keşif artışı ile bitmemesi ve tasfiye edilmesi halinde müteahhit, idareden hiçbir masraf ve tazminat isteyemez.
% 30 oranından fazla artış; temel, tünel ve benzeri işler ile tabii afetler gibi nedenlerden ileri gelmiş ise; idarenin isteği, müteahhidin kabulü ve ilgili bakanın onayı ile süre hariç, aynı sözleşme ve şartname hükümleri içinde % 30'u geçen işler de aynı müteahhide yaptırılabilir.
Keşif bedelinin % 70 inden daha düşük bedelle tamamlanacağı anlaşılan işlerde, müteahhit işi bitirmeye zorunludur. Bu durumda, müteahhide, belgelemek şartı ile yapmış olduğu gerçek giderlerine karşılık olarak, ihale bedelinin % 70'i ile yaptığı işin tutarı arasındaki bedel farkının % 5'ine kadar ödeme yapılabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/9/2013 tarih ve 2013/6778 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, 23/11/1999 tarihinde, Havran-Edremit-Ayvacık birinci kısım yol inşaatını idarenin onayı ile devraldığını, işin yapımı sürerken KGM 14. Bölge Müdürlüğünün 9/6/2004 tarihli yazısıyla Bakan oluru ile işin %88,39'luk keşif artışına tekabül eden kısmının iptal edildiğinin bildirildiğini, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davası açtığını, idarenin tek taraflı irade açıklaması ile sözleşmeye yaptığı müdahalenin hukuka aykırı olduğunu, aynı durumdaki ve aynı yerdeki birbirinin devamı olan yol ile ilgili bir diğer şirket hakkında keşif bedelinin iptal edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, idarenin keşif artışı konusunda yaptığı soruşturma sonucu açılan ceza davasında yargılanan kamu görevlilerinin bilirkişi raporuna dayalı olarak beraat ettiğini, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2007/22 sayılı davayı kabul kararının KGM tarafından temyiz edilmediğinden bu idare bakımından kesin hüküm teşkil etmesi gerektiğini ancak bozma kararı üzerine Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen E.2011/324 sayılı davanın reddi kararının, ilamda davalı olarak gösterilmeyen Karayolları Genel Müdürlüğünce temyiz edildiğini, diğer davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının davanın tarafı olmasına karşın davalı idarenin Yargıtay kararında maddi hata sonucu taraf olarak gösterildiğinin tespit edildiğini, çelişkili bilirkişi raporlarının göz ardı edildiğini ve Mahkemece 16/11/2011 tarihinde verilen davanın reddi kararının onandığını, Yargıtay kararının maddi hatalar içerdiğini iddia etmiş, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davasında, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilerek davanın reddine karar verilmesinin eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
29. Başvurucu, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı sözleşmeye müdahalenin men’i ve tazminat davasında, Mahkemece E.2007/22 sayılı kararla davanın kabulüne karar verildiğini, bu kararın KGM tarafından temyiz edilmediğini ve bu idare bakımından kesin hüküm teşkil etmesi gerektiğini ancak bozma kararı üzerine verilen E.2011/324 sayılı davanın reddi kararının, ilamda davalı olarak gösterilmeyen KGM tarafından temyiz edildiğini, diğer davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının davanın tarafı olmasına karşın davalı idarenin Yargıtay kararında maddi hata sonucu taraf olarak gösterildiğinin belirtildiğini, idarenin keşif artışı konusunda yaptığı soruşturma sonucu açılan ceza davasında alınan bilirkişi raporunun Mahkemece dikkate alınmadığını, çelişkili bilirkişi raporlarının göz ardı edilerek davanın reddi yönünde hüküm kurulduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Adalet Bakanlığının görüş yazısında, başvurucunun açtığı tazminat davasında keşif artışına onay veren kamu görevlilerinin beraatına dair Mahkeme kararının dikkate alınmadığını iddia ettiği, ceza mahkemesi kararlarının kural olarak hukuk mahkemesi için bağlayıcı nitelikte olmadığı, başvurucunun şikâyetlerinin yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu belirtilerek başvurucunun iddiaları incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği bildirilmiştir.
31. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüş yazısına karşı beyanlarında; keşif artışına onay veren kamu görevlileri hakkında verilen beraat kararına göre keşif artışı işleminin hukuka uygun bir karar olduğunu ifade etmiş ve başvuru dilekçesindeki şikayetlerini tekrar etmiştir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
35. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36. Başvurucunun, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile KGM aleyhine açtığı davada Mahkemece, 31/12/2008 tarihli kararla, dava konusu işlemle %88,39 oranında azaltılan keşif artışlarının başlangıçta usulsüz yapıldığı iddiasıyla ilgili olarak bazı kamu görevlileri hakkında açılan ceza davasında bu artışları sağlayan kamu görevlilerinin mevzuata aykırı işlemlerinin bulunmadığının belirlendiği, yargılama sürecinde KGM’nin tüzel kişiliği kaldırılarak genel bütçeye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığına dahil edilmesi nedeniyle davaya sadece Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine devam edildiği, keşif artışı ile ilgili alınan bilirkişi raporunda birinci keşifte yer almayan fakat işin tamamlanabilmesi için zaruret arz eden iş kalemlerinin işin bünyesine dahil edilmesinde hizmet gerekleri ve kamu yararı ilkelerine aykırılık görülmediği ifade edilmiştir. İptal edilen %88,39’luk keşif artışı ile ilgili çalışmalara henüz başlanmadığının tespit edildiği, davalı idarenin sözleşme konusu işin bir bölümünü yaptırmaması sonucunu doğuran kararının haklı olmadığı ve bu durumun tespiti bağlamında başvurucunun sözleşmeye müdahalenin men’i davasının kabulüne, başvurucunun davalının muvafakatiyle tazminat davasını geri aldığı gerekçesiyle tazminat davası bakımından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
37. Dava açıldığı tarihte tüzel kişiliğe sahip olan KGM’nin yargılama sırasında tüzel kişiliğinin kaldırılarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığının bağlı kuruluşu haline getirilmesi nedeniyle Mahkemece davaya Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine devam edildiği belirtilmiştir.
38. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16/9/2010 tarihli ilâmı ile davada vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak, 16/11/2011 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesince davanın KGM aleyhine açılmış olmasına, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının temsilcide yanılma sonucu yazıldığına, kararın KGM hakkında verildiğine, karar başlığında Bayındırlık ve İskan Bakanlığının davalı olarak gösterilmesinin maddi hataya dayalı olduğuna ve Mahkemece verilen kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme istemleri reddedilmiştir.
39. Hukuk ve ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları, hukuk davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmaz. Mülga 818 sayılı Kanun’un 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararıyla bağlı ise de, maddi olayı tespit etmeyen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için hukuk hâkimi, topladığı deliller doğrultusunda karar verebilir (B. No: 2013/7123, 6/2/2013, § 62). Somut olayda başvurucu, %88,39’luk keşif artışı oranının ihale kapsamına dahil edilmesi ile ilgili olarak açılan ceza davasında kamu görevlilerinin beraat ettiğini ve ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığını iddia etmiştir.
40. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
41. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, 8/6/2005 tarihinde Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı tazminat davasında yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Adalet Bakanlığının 19/9/2014 tarihli görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
46. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
47. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
48. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 8/6/2005 tarihidir.
50. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği 9/7/2013 tarihidir. Buna göre değerlendirmede dikkate alınması gereken süre sekiz yıl bir aydır.
51. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun İdare ve başvurucu arasında yapılan sözleşmeye İdare tarafından yapılan müdahalenin men’i ve uğranılan zararın giderilmesi istemiyle açılan tazminat davası olduğu, 8/6/2005 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde, 13/10/2005 tarihinde İlk Derece Mahkemesince davanın görevsiz yargı yolunda açıldığı gerekçesiyle reddine karar verildiği, kararın temyizi neticesinde 12/10/2006 tarihinde Yargıtay tarafından bozulduğu görülmüştür. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada 31/12/2008 tarihinde sözleşmeye yapılan müdahalenin men’i isteminin kabulüne karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtayın 16/9/2010 tarihli ilâmıyla davada vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilerek bozulduğu, karar düzeltme isteminin Yargıtay tarafından verilen 27/4/2011 tarihli kararla reddedildiği belirlenmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada 16/11/2011 tarihinde davanın reddine karar verildiği, kararın temyizi üzerine 2/11/2012 tarihinde Yargıtay tarafından onandığı, karar düzeltme isteminin Yargıtayın 9/7/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
52. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
53. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 1086 sayılı mülga Hukuk usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı yargılamanın uzun sürmesinde, başvurucuya atfedilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu sekiz yıl bir ayı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle 150.000,00 TL manevi, 3.049.921,27 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
56. 6216 Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin sekiz yıl bir ayı aşan yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
59. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.