TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VELİ NAZMAN VE HIDIR NAZMAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7089)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
Veli NAZMAN
|
|
|
Hıdır NAZMAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Fatma KALSEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 5/8/1991 tarihinde Tunceli Kadastro
Mahkemesinde açtıkları kadastro tespitine itiraz davasının halen devam
ettiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını, bu sürede
taşınmazlarını kullanmadıklarını, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iç
hukukta etkili bir yol olmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma
hakları ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve
tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde Komisyona sunulmasına engel eksiklik bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/7/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 19/12/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Tunceli ili, Merkez Atatürk mahallesinde, 1989 yılında
yapılan kadastro çalışmaları esnasında 144 ada 7, 8, 9 ve 10 parsel numaralı
taşınmazlar başvurucular ve müşterekleri adına tespit edilmiştir.
8. Bu tespite yapılan itiraz üzerine Tunceli Kadastro
Komisyonu 9/5/1991 tarihli ek kararı ile 8 ve 9 parsel numaralı taşınmazların
ifraz edilerek Maliye Hazinesi adına, 7 ve 10 parsel numaralı taşınmazların ise
R.P. adına tespitine karar vermiştir.
9. Başvurucular, 5/8/1991 tarihinde, Kadastro Komisyonu
kararının iptali ve parsellerin kendi adlarına tescili talebiyle dava açmışlar,
dava dosyası Tunceli Kadastro Mahkemesinin E.1991/67 sayılı dosyasına
kaydedilmiştir.
10. Tunceli Kadastro Mahkemesi, 2/6/2004 tarih ve E.1991/67,
K.2004/12 sayılı kararı ile 7 parsel numaralı taşınmazın başvurucular adına
tapuya tesciline, 8, 9 ve 10 parsel numaralı taşınmazların orman niteliğiyle
Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar vermiştir.
11. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk
Dairesi, 1/3/2005 tarih E.2004/11469, K.2005/1847 sayılı ilamıyla İlk Derece
Mahkemesinin kararını kısmen bozmuş, kısmen onamıştır.
12. Mahkeme, 17/5/2013 tarih ve E.2005/2, K.2013/16 sayılı
kararı ile bozma ilamına karşı direnerek, başvurucuların davalarının kısmen
kabulüne karar vermiştir.
13. Başvurucular, 11/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14. Tarafların temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun E.2014/34 sayılı dosyasına kaydedilmiş olup temyiz incelemesi
devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ile 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrası, 28. maddesinin
birinci fıkrası, 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları, 30.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 32. maddesinin birinci fıkrası ve 36.
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi (Bkz. B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§
16-22).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 11/9/2013 tarih ve 2013/7089 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
17. Başvurucular, 5/8/1991 tarihinde Tunceli Kadastro Mahkemesinde
açtıkları kadastro tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını, bu sürede taşınmazlarını
kullanmadıklarını, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iç hukukta etkili
bir yol olmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların,
uzun süren yargılama süreci boyunca, makul sürede yargılama yapılmamasından
dolayı uğradıkları hak kaybına ilişkin olarak başvurabilecekleri bir iç hukuk
yolunun bulunmadığını belirterek etkili başvuru haklarının ihlal edildiği
iddiasında bulundukları anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal
iddialarına ilişkin değerlendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi
bizzat yapar. Bu çerçevede anılan ihlal iddiası, makul sürede yargılanma hakkı
kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Başvurucular, 5/8/1991 tarihinde Tunceli Kadastro
Mahkemesinde açtıkları kadastro tespitine itiraz davasının halen devam
ettiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını, bu sürede
taşınmazlarını kullanmadıklarını, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iç
hukukta etkili bir yol olmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
21. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
22. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
23. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin
6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul
sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda taşınmaz
mülkiyeti hakkında Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz
davasında, 3402 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
24. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 5/8/1991 tarihidir.
25. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
26. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucular tarafından R.P. ve müştereklerine karşı kadastro tespitine itiraz
davası açıldığı, davanın Tunceli Kadastro Mahkemesinin E.1991/67 sayılı
dosyasına kaydedildiği, Mahkemenin E.1991/67, K.2004/12 sayılı kararıyla
11/5/2004 tarihinde yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporu ve diğer deliller
doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Yargıtay 20. Hukuk
Dairesinin 1/3/2005 tarihli kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının kısmen
onanıp kısmen bozulduğu, Mahkemenin bozma kararına direnerek davanın kısmen
kabulüne karar verdiği, yargılama sürecinde birçok kez keşif ara kararı
verilmesine rağmen keşif ara kararlarının muhtelif gerekçelerle ertelendiği ve
karar duruşmasında toplanan diğer delillerin yeterli olacağı gerekçesiyle keşif
ara kararından dönüldüğü belirlenmiştir. Direnme kararı üzerine Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun E.2014/34 sayılı dosyasına kaydedilen davadaki temyiz sürecinin
halen devam ettiği anlaşılmıştır.
27. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya
konu yargılamanın kadastro mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir
yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel
usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 15).
28. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64; B.
No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67;
2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43).
29. Başvuruya konu davanın taraf sayısı ve mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
niteliğinin bulunduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında,
3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine
ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ve yirmi üç yıl yedi ayı aşkın bir süredir devam eden yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
31. Başvurucular uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazlarını kullanamadıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup,
başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde
yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet haklarının ihlal edildiği
yönündeki iddialarının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
32. Başvurucular, maruz kaldıkları zarar karşılığı olarak
toplam 60.000,00 TL manevi, 50.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep
etmişlerdir.
33. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
34. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yirmi üç
yıl yedi ayı aşkın bir süredir devam eden yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya net
18,700,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
35. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
37. Başvuruya konu yargılamanın yirmi üç yıl yedi ayı aşkın
bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal
ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili Derece Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine net 18.700,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili Derece Mahkemelerine
gönderilmesine,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.