TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SUZİ ALYÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/679)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 21/6/2016-29749
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Suzi ALYÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Erdal
DÜZGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru,
haksız ödenen yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumunca yasal faizi ile
birlikte geri ödenmesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2013 tarihinde Tokat İş Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca 9/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 3/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş 12/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını süresi içinde 22/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 4/7/2008 tarihinde (kapatılan) Tokat 2. İş
Mahkemesinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı aleyhine açtığı kurum
işleminin iptali davasında, davalı Kurum müfettişlerince yapılan inceleme
sonucunda düzenlenen rapora istinaden 1/1/2000 tarihinden itibaren geçerli
olarak kendisine bağlanan yaşlılık aylığının 20/4/1982 ve 17/8/1983 tarihleri
arasında prim hesabına usulsüz girişlerin yapıldığından bahisle iptal
edildiğini ve bu durumda yaklaşık sekiz buçuk yıl yersiz olarak alındığı
belirtilen 26.999 TL'nin yasal faizi ile birlikte toplam 43.938 TL olarak
ödenmesi talebinde bulunulduğunu belirtmiş oysa ileri sürülen usulsüz prim
ödemesi girişinde kusuru bulunmadığını aksine davalı Kurumun kusurunun
bulunabileceğini ifade ederek yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkin kurum
işleminin ve haksız ödendiği iddia edilerek kendisinden tahsil edilmek istenen
yaşlılık aylıkları ile bunların yasal faizine ilişkin borcun iptaline,
kendisine yeniden aylık bağlanmasına, ödenmeyen aylıkların da faizleri
eklenerek ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
8. Yapılan yargılama sonunda (kapatılan) Tokat2. İş Mahkemesi
24/12/2008 tarihli ve E.2008/190, K.2008/307 sayılı kararı ile davanın kabulüne
hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... Tokat C. Başsavcılığının müzekkere
cevabından, SGK İl Müdürlüğünün suç duyurusuna konu dosyası ekindeki teftiş raporu
içeriğine göre yalnızca bağkur çalışanları olan kamu
görevlileri hakkında soruşturmanın neticelendirilmiş olup, aynı suç duyurusunda
bir kısım sigortalılar hakkında da suç duyurusunda bulunulmuş ise de,
soruşturma dosyası içeriğine göre bu kişilerin "konusu suç teşkil eden
eylemlerine rastlanmadığından" bu kişiler hakkında ayrıca bir soruşturma
yapılmadığını, 2008/2792 sayılı dosya üzerinde yapılan soruşturma neticesinde bağkur çalışanlarıyla ilgili, zaman aşımı sebebiyle
takipsizlik kararı verildiğini, başka bir kimse hakkında soruşturma yapılmasına
gerek duyulmadığını, kaldıki soruşturma yapılsa dahi
aynı kişilerin eylemleri yönünden de dava zaman aşımı süresinin dolduğunun
bildirildiği anlaşıldı.
Davacıya ait bağkur
sicil dosyası, 11/6/2007 tarih ve 4 sayılı müfettiş raporu, davacının yaşlılık
aylığının kesilmesine ilişkin belgeler davalı kurumdan getirtilerek dosya
içerisine konulmuş, yapılan inceleme neticesinde davacının 21/12/2000 tarihinde
emeklilik talebinde bulunduğu ve 01/01/2000 tarihinden geçerli olarak yaşlılık
aylığı bağlandığı, müfettiş raporunda belirtildiği üzere 1981 ve 1982 yıllarına
ait bir kısım ödeme primlerinin sorunlu olduğu, bu ödemelerin başka şahıslara
ait ödemeler olduğunu, davacıya ait olduğuna dair belge ve herhangi bir makbuz
bulunmadığı bu sebeple davacının yaşlılık aylığının bağlandığı tarihten
itibaren kesilerek, davacıya ödenen 26.999,00 YTL yaşlılık aylığı ve 16.939,00
YTL işlemiş faiz olmak üzere; toplam 43.938,00 YTL borç çıkarıldığı anlaşıldı.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerin değerlendirilmesi neticesinde;
davacıya ait sicil-tahsis dosyası, müfettiş raporu, davacının yaşlılık
aylığının kesilmesine ilişkin belgeler, Tokat C.Başsavcılığının takipsizlik kararı ve dosya
kapsamında bulunan delillerin bütünlük içerisinde değerlendirilmesi sonucunda,
usulsüz prim ödemeleri girişi yapıldığı gerekçesiyle davacının yaşlılık
aylığının kesildiği anlaşılmıştır.
Sosyal hukuk devletinde, sosyal güvenlik,
bireyler için bir hak olmakla beraber, aynı zamanda bir ödev olarak da kabul
edilmiştir. Ancak bu ödevin bireyleri ilgilendiren kısmı olduğu gibi kamuyu
ilgilendiren bir yanı da vardır. Bireye yüklediği yükümlülükten daha fazlasını
kamuya yüklemiştir. Sosyal Güvenlik sisteminin "olmazsa olmaz" unsuru
olan prim ödemelerinin takibi, tahsili, hatta sigortalıdan zorla tahsili
yükümlülüğü de kamuya yani davalı kurumu bırakılmıştır. Nitekim 1479 sayılı
yasanın 54. Maddesi de bu hususu düzenlemektedir. Hal böyle iken davalı kurum,
prim hesaplarını doğru ve dürüst bir şekilde tutma ve takip etme yetki ve
sorumluluğuna sahip iken, davacının davalı kurumu yanılttığına dair bir eylemin
de bulunmadığı göz önüne alınarak, davacıdan tahsil etmiş olduğu primleri
yıllarca kullanıp emeklilik taleb tarihinde, talebin
yasaya uygunluğunu denetleyip davacıya yaşlılık aylığı bağladıktan sonra,
ödenmiş aylıklardan kaynaklanan yüksek miktarlarda borç ve faizi çıkartılarak
davacıdan talep edilmesi, yaşlılık aylığının iptal edilmesi, işleminin iyi
niyet ve hakkaniyet kurallarına uygun düşmeyeceği yönünde oluşan vicdani kanaat
neticesinde davalı kurumun işleminin iptali, çıkarılan borcun iptali ve
davacıya yeniden maaş bağlanması yönünde karar vermek gerekmiş bu itibarla
aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
..."
9. İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz edilmesi sonucu
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 15/2/2010 tarihli ve E.2009/182, K.2010/1353 sayılı
ilamı ile bozmaya hükmetmiştir. İlamın ilgili kısımları şöyledir:
"... Dosyadaki kayıt ve belgelerden
davalı Kurumun Tokat Sigorta İl Müdürlüğünde görev yapan idarecilerin baskı ve
ikna edici yollarla personelin bilgisayar şifrelerini öğrendikleri, Müdürlükte çalışanlarınbirbirlerinin şifrelerini öğrenip
kullanabilecekleri bir ortam yaratıldığı, hattamüdürlükte
çalışan temizlik firması elemanlarının dahi personelin şifrelerini bildiği ve
bu şifrelerle ekran başında işlem yaptıkları, aralarındadavacı
sigortalının da bulunduğu bir çok sigortalı yönünden hesaplara girilerek başka
sigortalıların yaptıkları prim ödemelerinin bu sigortalı yapmış gibi prim ödeme
hesaplarınageçirildiği, sonradan yapılan ödemelerin
önceki tarihlerde yapılmış gibi prim ödeme hesaplarına girilerek birçok
sigortalıya sanal hizmet süresi kazandırılarak yaşlılık ve ölüm aylıkları bağlandığı,
sağlık karnesi verildiği, davacı sigortalı Suzi Alyüz’ün prim ödeme hesabına
28.8.1997 tarihindeyapılan 10 adet ödemelerin 1981-
1982 tarihli olarak girildiği, daha sonra bu tutarlar hesaptan çıkartılıp bu
defa ödeme tarihlerinin 28.08.1997 olarak gösterildiği, girilen ödemelerin 6
adedinin sigortalı Z.D.'ye, 2 adedinin sigortalı İ.K.’ye 1 adedinin sigortalı İ.K’ye,
1 adedinin sigortalı N.Y’yeait hesaplardan
çıkarıldığı, bu şekilde sigortalıya eski tarihle 14 aylık isteğe bağlı
sigortalılık hizmet süresi kazandırıldığı ve ödemelerin yüklenmesinden sonra
davacının yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu ve kendisine 9060 gün
sigortalılık süresi bulunması nedeniyle 01.01.2000 tarihi itibariyleyaşlılık
aylığı bağlandığı,usulsüzlüklerin müfettiş tarafından
ortaya çıkarılması üzerine davacınınsanal hizmet
süresi iptaledilerek aylık bağlama tarihinde 8644
günü bulunup 9000 gün sigortalılık süresi bulunmadığından yaşlılıkaylığının
iptal edilip davacıyafuzulen ödenen yaşlılık aylığı nedeniyleborç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Hukuku ilkeleri ve MedeniKanunun2. maddesininuygulanmasının
zorunlu bir sonucu olarak sigortalıya uzunca bir süre sigortalı olduğu inancı
verildikten yaşlılık aylığı bağlanıp uzunca süre ödendikten sonra sigortalılık
süresinin ve yaşlılık aylığının iptal edilmesi iyiniyetten
uzak olacaksa da kimse kendi hilesinden istifade edemeyeceğinden bu kuralın
uygulanabilmesi için hileli şekilde oluşturulan sigortalılık süresi, ile
usulsüz şekilde yapılan aylık bağlama işlemi sigortalının da katılımının
bulunduğu muvazaalı bir eylem sonucu oluşturulmamalıdır.
Bu halde davacının, iade ile yükümlü olacağı açık olup, İade
yükümlülüğünün konusu ve kapsamı ise dava tarihinde yürürlükte olan 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesine göre
belirlenmelidir. Bu maddeye göre; “Kurumca işverenlere, sigortalılara,isteğe
bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler; a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık süre
de yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden…itibaren hesaplanacak
olan kanuni faizi ile birlikte …genel hükümlere göre geri alınır…”
düzenlemesine göre, davacının kasıtlı ve hileli hareketi ile yaşlılık aylığı
bağlanmasına neden olduğu sonucunun oluşması halinde, açıklanan bu madde
kapsamında iade ile de yükümlü olduğu açıktır.
Somut olaydasigortalının prim ödeme hesabına
yapılan hileli giriş 28.08.1997 tarihinde yüklenmiş, davacıda ödemeye ilişkin
herhangi bir belge ibraz etmemiştir. Bu halde davacının tahsis talep tarihinde
tam yaşlılık aylığıkoşulları yönünden prim borcu
olduğunu bildiği oluşturulan hileli sigortalılık süresinin, sigortalının da
katılımında bulunduğu hileli bir işlem sonucu oluşturulduğunu göstermektedir.
Bu durumda davacının olayda, Medeni Kanunun 2.
maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralının uygulanması isteme
hakkının bulunmadığı ortadadır. Ne var ki; Anayasal Sosyal Güvenlik ilkeleri veaylık bağlamatarihinde
yürürlükte olan 1479 Sayılı Yasa gereğince davacının davada ki istemi de
dikkate alınarak, davacının iptal edilen hizmet süresinden sonra kalan
sürelerinin kısmi yaşlılık aylığı yönünden yeterli olup olmadığının
araştırılarak, varsa kısmi yaşlılık aylığı şartlarının oluştuğu tarihten
itibaren aylık bağlanmasına karar verilmesi gerektiği halde mahkemece bu yöne
ilişkin hiç inceleme yapılmadığı gibi davacının kesilen tam aylığına ilişkin
prim borcunu sonradan ödeyip ödemediği de araştırılmamıştır.
Yapılacak iş; davacının, aylık bağlama tarihinde yürürlükte olan 1479
Sayılı Yasa gereğince iptal edilen hizmet süresi dışında kalan süreleri
yönünden kısmi yaşlılık aylığı şartlarının olup olmadığını kurumdan sormak,
varsa şartların oluştuğu tarihi takip eden aybaşından itibaren kısmi yaşlılık
aylığı bağlanmasına karar vermek, davacının iade yükümlülüğüne ilişkin olarakta yukarıda açıklanan 5510 sayılı Yasa'nın 96.
maddesinde düzenlendiği şekilde kısmi yaşlılık aylığına karar verilmiş ise,
iade yükümlülüğünü bu aylığın bağlanmasından önceki dönem yönünden tamamı üzerinden,
sonrasında ise tam aylık ile kısmi aylık arasında ki oluşacak fark fazla
ödemelerin miktarı dahi kurumdan sorulduktan sonra bildirilenödemeler
yönünden değerlendirmek, kısmi aylık şartlarının bulunmadığı takdirde ise
davaya konu miktarlar yönünden açıklanan ilkeler gereğince iade yükümlülüğü
yönünden bir karar vermekten ibarettir. Kaldı ki davacınınkesilen
tam yaşlılık aylığına ilişkin prim borcunu kurumun bildireceği gecikme zammı ve
faizi ile ödemesi halinde de ödemeyi takip eden aybaşından itibaren yeniden
bağlanabileceği gerçeği dahi mahkemece dikkate alınmalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin ve özellikle
davacının kısmi yaşlılık aylığı şartları yönünde değerlendirme ile iade
yükümlülüğü olup olmadığı yolunda yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın,
eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ..."
10. Öte yandan yargılama devam etmekte iken davalı kurum SGK
Başkanlığı (Kurum) tarafından, başvurucuya haksız ödenen yaşlılık aylıklarının
faizi ile birlikte geri ödenmesi yönünde Tokat 1. İcra Müdürlüğü nezdinde
başvurucu ile Kurum çalışanı olan ve usulsüz prim ödemeleri girişinde kusurunun
olduğu ileri sürülen M.K. aleyhine ilamsız icra takibi başlatılmış;
başvurucunun itirazı üzerine takip durmuş, bu defa davalı kurumca başvurucu
aleyhine Tokat 1. İş Mahkemesi nezdinde itirazın iptali davası açılmış, açılan
bu dava da başvurucunun açtığı dava ile birleştirilmiştir.
11. Tokat 2. İş Mahkemesinin kapatılması üzerine yargılamaya
Tokat 1. İş Mahkemesinde devam edilmiştir.
12. Yargılama sonunda Tokat 1. İş Mahkemesi 8/3/2012 tarihli ve
E.2010/134, K.2012/84 sayılı kararı ile davalı kurumun borç çıkarma işleminin
iptal isteminin reddine, başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanması isteminin
kısmen kabulüne, itirazın iptali talebinin kabulüne hükmetmiştir. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tarafların tüm delilleri toplanmış, dosya
bilirkişiye gönderilmiş alınan bilirkişi raporundan dava tarihi itibariyle tam
veya kısmi yaşlılık aylığı bağlama koşullarının haiz bulunmadığının tespit
edildiği anlaşılmıştır.
Davalı M.K. yönünden ise yapılan
değerlendirmede, kurum müfettiş raporundan da anlaşılacağı üzere, ilgili
personelin şifrelerinin idarecilerin baskısı sonucu elde edilerek temizlik
şirketi mensuplarının dahi bilgisayarda bu şifrelerle çalışmasının temin
edilmiş olduğundan kötü niyetli kişilerin böyle bir ortamda farkedilmeden
usulsüz işlemleri gerçekleştirmelerini olanaklı bulunduğu belirtilmiş olması
karşısında davalı M.K.'nin sorumlu tutulamayacağı
kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamında bulunan 29/05/2008 tarihli
bilgisayar çıktısına göre usulsuz prim girişleriçıkarıldıktan sonra davacının ilk prim
ödemesinin14/07/1980 yılında başladığı ve 30/12/1999 son bulduğu, 31/12/1999
tarihi itibariyle 22 yıl 4 ay 5 gün bağkur hizmetinin
bulunduğu ve bu tarih itibariyle 12,25 TL fazla prim ödemesinin bulunduğunun
tespit edildiği anlaşılmıştır. 22 yıl 4 ay 5 gün = 7920 gün hizmetine ilaveten
600 gün askerlik borçlanmasının toplamıyladavacının
8520 gün hizmetinin bulunduğu,bu hizmetsüresi
ile davacının tam yaşlılık aylığına hakkazanamadığı,
ancak 28/03/1953 d.lu olan davacının; 16 Şubat 2012 tarih ve 1.462.127 sayılı
kurum müzekkere cevabından da anlaşılacağı üzere 28/03/2010 tarihinde kısmi
yaşlılık aylığına hakkazanabileceği, bu yön
itibariyle davacının açmış olduğu davanın kısmen kabulü gerektiğiancak
daha önce davacıya bağlanan ve iptal edilen yaşlılık aylıklarının davalı kuruma
iade edilmesi gerektiği, davalı Mahmut Kumaş'ın
sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmış olmakla davacı Suzi Alyüz'ün kuruma karşı
açmış olduğu kurum işleminin iptali, yaşlılık aylığının bağlanması davasının
kısmen kabulü yönünde, davacı kurumun davalı Suzi Alyüz'e karşı açmış olduğu
itirazın iptali davasınınkabulü yönünde, Mahmut Kumaş'a karşı açmış olduğu itirazın iptali davasının reddi
yönünde karar vermek gerekmiş bu itibarla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile
A) 1- Davacı Suzi Alyüz tarafından davalı SGK
Başkanlığına karşı açılmış olan kurum işleminin iptali-yaşlılık aylığı
bağlanması davasının kısmen kabulü ile,
a) Davacıya 01/04/2010 tarihi itibariyle 1489
sayılı yasanın 35. geçici 10/2-b maddeleri gereğince kısmi yaşlılık aylığı
bağlanması gerektiğinin TESPİTİNE aksine kurum işleminin İPTALİNE,
b) 01/04/2010 tarihinden sonraki hak kazanılan
aylıkların hakediş tarihlerinden itibaren işleyecek
yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesi gerektiğinin TESPİTİNE,
c) Fazlaya ilişkin taleplerin REDDİNE,
...
B) 1- Davacı SGK Başkanlığı tarafından davalı M.K.'ye karşı açılan itirazın iptali davasının REDDİNE,
...
C) 1- Davacı SGK Başkanlığının, davalı Suzi
Alyüz'e karşı açmış olduğu itirazın iptali davasının KABULÜ ile
a) Tokat 1. İcra Müdürlüğünün 2009/2049 esas
sayılı dosyasının davalı tarafından yapılan itirazın İPTALİ ile takibin
DEVAMINA
..."
13. Temyiz incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesinin kararı,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2/10/2012 tarihli ve E.2012/12788, K.2012/16097
sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
14. Onama ilamı başvurucuya 18/12/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 17/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Yersiz
ödemelerin geri alınması" kenar başlıklı 96. maddesi şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş
yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten
itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde
faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten
sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan
alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere
göre geri alınır.
... "
17. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "I.Dürüst
davranma" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken
dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. "
18. 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar
ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Yaşlılık aylığından yararlanma koşulları:"
kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"a)
Yazılı talepte bulunması, talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü
borçlarını ödemiş olması,
b) Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş
ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması,
Şarttır.
Kadın ise 60, erkek ise 62 yaşını dolduran ve en az 15 tam yıl prim
ödeyen sigortalılara da kısmi yaşlılık aylığı bağlanır."
19. 1479 sayılı Kanun'un geçici 10. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan
hükümlere göre, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı
itibariyle aylık bağlanmasına hak kazananlar ile aylık bağlanmasına hak
kazanmalarına iki tam yıl veya daha az kalan sigortalıların, tam veya kısmi
yaşlılık aylığı talep hakları saklıdır.
23.5.2002 tarihini takip eden aybaşı itibarıyla, kadın ise 20 tam yıl,
erkek ise 25 tam yıl prim ödemiş olanlar ile prim ödeme sürelerinin dolmasına;
...
b) 3 tam yıl veya daha az kalan kadınlara 41,
3 yıl 6 ay veya daha az kalan erkeklere 45 yaşını,
...
Doldurmaları ve talepte bulunmaları halinde,
yaşlılık aylığı bağlanır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin
20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; yaşlılık aylıklarının kesilmesine sebep
gösterilen usulsüz prim ödemelerinde bir kusurunun bulunmadığını, tutulan
eksik, yanlış kayıtlardan SGK'nın sorumlu olduğunu
oysa yapılan yargılama sonunda söz konusu usulsüz prim ödemelerinin
sorumluluğunu tek başına yüklenmek zorunda bırakıldığını, yargılama sırasında
kendisinden 25-30 yıl önceki belgelerin sunulmasının istenmesi ve belgeleri
ibraz edememesi üzerine kötü niyetli olduğu kabulü üzerinden hüküm kurulmasının
hakkaniyete uygun olmadığını, haksız yapıldığı iddia edilen yaşlılık aylığı
ödemelerinin SGK'ya iade edilmesi hususu bir an için
kabul edilse dahi faiz talep edilmemesi gerektiğini belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; tam yaşlılık aylığı hakkının korunmasına, eksik
veya yanlış prim ödemesi var ise yalnız bunların kendisinden istenebileceği
ilaveten üzerine faiz işletilemeyeceği hususunun dikkate alınarak yersiz geri
ödeme taleplerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Başvurucu, geçmişte yapılan usulsüz prim girişi ödemeleri
sebep gösterilerek, yaşlılık aylıklarının kesilmesi ve kendisine belli bir
dönem boyunca ödenen aylık tutarının yasal faizi nedeniyle iadesinin istenmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
23. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
24. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari
yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama
sahip olup bu alanda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B.
No: 2013/2166, 10/6/2015, § 31).
25. Mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi
alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden prim ödeme
şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme
yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın
aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir
menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin
Remzi Polge, § 36). Ayrıca mülkiyet
hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan
kaldırılıncaya kadar "mülk" olarak
kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent
Akgül, B. No: 2013/3391,16/9/2015, § 56).
26. Somut olayda olduğu gibi Kurum tarafından bağlanan yaşlılık
aylıklarının geri ödenmesine karar verilmesi sonucunda başvurucunun mülkiyet
hakkına müdahale edilip edilmediğinin tespiti için öncelikle bu durumun
mülkiyet hakkı kapsamında bir hak teşkil edip etmediğinin belirlenmesi gerekir.
27. Bu kapsamda olaya bir bütün olarak bakıldığında 1/1/2000
tarihinden 9/6/2008 tarihine kadar geçen 8 yıl 5 ay boyunca başvurucunun yaşlılık
aylığı ödemelerine devam edildiği ve kendisine toplam 26.999 TL ödeme
yapıldığı, bu ödemenin ise yasal faizi de eklenerek başvurucuya 43.938 TL
olarak borç çıkartıldığı, iade etmesinin istendiği anlaşılmış dolayısıyla söz
konusu tutar üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında bir menfaatinin
bulunduğu sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurununkabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu,
yıllar önce emeklilik sistemine yapılmış olan girişi ve yıllar boyunca ödediği
primlere istinaden 1999 yılı sonu itibarıyla emekliye ayırma işleminin
yapılarak tam yaşlılık aylığı almaya hak kazandığını ve emeklilik işleminin
gerçekleşmesinin ardından kendisine yaklaşık sekiz buçuk yıl tam yaşlılık
aylığı ödendikten sonra geçmişte usulsüz olarak yapıldığı ileri sürülen prim
ödemeleri gerekçe gösterilerek tam yaşlılık aylığı alma hakkının elinden alındığını
ve yapılan aylık ödemelerinin faizi ile birlikte iadesinin istendiğini,
idarenin bu işleminin iptali için açtığı davaya yönelik yargılama sürecinin
sonunda ise söz konusu usulsüz olduğu ileri sürülen prim ödemelerinin
sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kaldığını, yargılama sırasında
kendisinden 25-30 yıl önceki belgelerin sunulmasının istenmesi ve belgeleri
ibraz edememesi üzerine kötü niyetli olduğu kabulü üzerinden hüküm kurulmasının
hakkaniyete uygun olmadığını, tam yaşlılık aylığı hakkının korunması
gerektiğini, usulsüz yapıldığı iddia edilen yaşlılık aylığı ödemelerinin SGK'ya iade edilmesi hususu bir an için kabul edilse dahi
faiz talep edilmemesi gerektiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun şikâyetinin öncelikle
Derece Mahkemelerinin değerlendirmelerinin bariz bir takdir hatası veya açık
bir keyfîlik içerip içermediği bakımından kabul
edilebilirlik hususu yönünden dikkate alınması, şikâyetin esas yönünden
incelenmesi hâlinde ise başvurucuya haksız yapılan emekli maaşı ödemelerinin
geri alınmasında kendisinden faiz talep edilmesinin ölçülülük bakımından
değerlendirilmesi gerektiği, bu konuda takdirin ise Anayasa Mahkemesinde olduğu
belirtilmiştir.
31. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, varlığından
bahsedilen usulsüz işlemlere kendisinin de dâhil olduğu yönünde hiçbir emare
olmadığı gibi tüm sorumluluğun kendisine yüklenmesinin mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini ifade etmiştir.
32. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele başvurucunun
mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale bulunup bulunulmadığının belirlenmesidir.
Sonraki aşamalarda ise bu türden bir müdahalenin kanuni dayanağının olup
olmadığı meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, amacı ve kullanılan araçlar ile
başvurucuya yüklenen külfetin ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi
gerekir.
a. Müdahalenin Varlığı
33. Başvurucu, geçmişte emeklilik sistemine yapılmış olan girişi
ve ödediği primlere istinaden davalı kurum SGK'dan
talepte bulunmuş; bunun üzerine 1999 yılı sonu itibarıyla kendisine emekliye
ayırma işlemi yapılmış ve 1/1/2000 tarihinden geçerli olmak üzere yaşlılık
aylığı almaya başlamıştır. Başvurucuya 9/6/2008 tarihine kadar yaşlılık
aylıkları ödenmeye devam edilmiş, bu tarihte kendisine davalı Kurum İl
Müdürlüğünce gönderilen yazı ile geçmişte usulsüz prim ödemeleri yapıldığının
tespit edildiğinden bahisle yaşlılık aylığı bağlama işleminin iptal edildiği
bildirilmiş ve o tarihe kadar almış olduğu aylık ödemelerin 5510 sayılı Kanun'un
96. maddesinin (a) bendine göre yasal faizi ile birlikte toplamda 43.938 TL
olarak iade etmesi gerektiği bildirilmiştir.
34. Bu durumda geçmişte yapılmış usulsüz prim ödemelerinin
sorumluluğunun başvurucuya yüklenerek yersiz ödenmiş aylıkların geri ödenmesinin
istendiği anlaşılmaktadır. Öyleyse yaklaşık sekiz buçuk yıl boyunca ödenen
aylıkların yasal faizi ile birlikte iadesinin istenmesinin başvurucunun
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğine kuşku yoktur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
i. Kanunilik
35. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
36. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen şartlar yerine getirilmediği müddetçe Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu itibarla sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen koşullara uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
37. Anayasa'nın 35. ve 13. maddeleri mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması
gerektiğini hüküm altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak
istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş
ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken Anayasa, tüm
sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesi'nden daha geniş bir koruma sağlamaktadır
(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
38. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki
belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik
koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 56).
39. Somut olay bakımından başvurucunun mülkiyeti hakkına
müdahale teşkil edecek olan kendisine ödenen yaşlılık aylıklarının geriye dönük
iadesi şeklindeki talebin 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) bendi hükmüne
dayanılarak gerçekleştirildiği, ilgili düzenlemenin yeterince açık olduğu
dolayısıyla SGK Başkanlığı tarafından bireylere herhangi bir sebeple yersiz
olarak yapıldığı tespit edilen anılan kanun kapsamındaki ödemelerin SGK'ya iade edileceği ve böyle bir iade işleminin hangi
usullerde gerçekleştirileceği konusunda yeterli açıklıkta hüküm bulunduğu
anlaşılmaktadır. Bu durumda müdahalenin hukuki dayanağının yeterli açıklıkta
bulunduğu ortadadır. Ayrıca mevcut düzenlemeler başvurucunun mevcut koşullarda
makul kabul edilebilecek bir ölçüde davranışlarının sonuçlarını önceden
öngörmesini sağlamaya yetecek hukuki belirlilik de taşımaktadır.
40. Bu durumda kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan mülkiyet
hakkına yönelik müdahalenin kamu yararı meşru amacının bulunup bulunmadığının
tespiti gerekmektedir.
ii. Meşru Amaç
41. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek
durumundadır. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme
organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu
belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir
uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması
yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları
açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden
yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı
tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu
yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34-36).
42. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Neyin
toplumun genel çıkarına olduğu konusunda da çok farklı görüşlerin ortaya
çıkması kaçınılmazdır. Neyin kamu yararına olduğu, yasama ve yürütme
organlarının siyasi, ekonomik ve sosyal tercihlerine göre farklılaşabileceği
gibi değişen ekonomik, sosyal ve siyasi koşullar kamu yararı amacı ile yapılan
bir iş ya da hizmetin değiştirilmesini gerekli kılabilir (Habibe Kalender ve diğerleri, B. No:
2013/3845, 1/12/2015, § 33).
43. Başvurucunun mülkiyetine müdahalenin dayanağını teşkil eden
5510 sayılı Kanun'un 96. maddesi olan kural, Kurum tarafından ilgililere fazla
veya yersiz olarak yapılan 5510 sayılı Kanun kapsamındaki her türlü ödemelerin
geri ödenmesini düzenlemektedir. Ayrıca söz konusu kural fazla veya yersiz
ödemelerin kasıtlı veya kusurlu davranışlardan kaynaklanması durumu ile Kurumun
hatalı işlemlerinden kaynaklanması durumunu ayrı ayrı düzenlemiştir. Buna göre
Kurumun hatalı işleminden kaynaklanan nedenlerle yapılan fazla veya yersiz
ödemelerin yaptırımı, ilgililerin kasıtlı veya kusurlu davranışı sonucu yapılan
fazla veya yersiz ödemelerin hükümlerine göre hafifletilmiştir.
44. Anılan kural sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna
ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup Kurumun hatalı işlemi nedeniyle
ilgiliye yapılan fazla veya yersiz ödemeye bağlanan sonuçları öngörmektedir. Bu
durumda Kurum tarafından Kanun'a aykırı şekilde ilgililere yapılan ödemelerin
geri alınması ile Kurumun gider kaybının önlenmesinin ve Kurumun aleyhine
sebepsiz zenginleşmeye engel olunmasının amaçlandığı ve böyle bir düzenlemenin
yapılmasının anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdirinde olduğu,
dolayısıyla yersiz ödendiği ileri sürülen yaşlılık aylıklarının başvurucudan
iadesine yönelik müdahaleye temel oluşturan kuralın meşru bir amacının
bulunduğu anlaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
45. Son olarak1/1/2000 ile 9/6/2008 tarihleri arasında
başvurucuya ödenen toplam 26.999 TL tutarındaki yaşlılık aylıklarının başvurucu
adına borç kaydedilip 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) bendi uyarınca
yersiz ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faiziyle birlikte geri
alınması bu bağlamda başvurucudan toplamda 43.938 TL'nin tahsil edilmesi ile
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalede, kamu yararı ile bireysel
yarar arasında makul bir dengenin gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
46. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”,
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli
olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Ölçülülük, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Osman Bayrak, B. No: 2013/3803, 25/2/2015,
§ 74).
47. Bu doğrultuda mülkiyet hakkına yönelik müdahale sonucunda
ortaya çıkan yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin, bireye kişisel ve
aşırı bir yük yüklememesi gerekir (Korkut
Bahadır, B. No: 2014/4025, 11/12/2014, § 43).
48. Başvuru konusu olayda başvurucu; yaşlılık aylıklarının
kesilmesine sebep gösterilen usulsüz prim ödemelerinde bir kusurunun
bulunmadığını, tutulan eksik, yanlış kayıtlardan SGK'nın
sorumlu olduğunu oysa yapılan yargılama sonunda söz konusu usulsüz prim
ödemelerinin sorumluluğunu tek başına yüklenmek zorunda bırakıldığını, yapılan
yargılama sonunda kötü niyetli olduğu kabulü üzerinden hüküm kurulmasının
hakkaniyete uygun olmadığını sonuç olarak yaşlılık aylığı alma hakkının iptal
edilmesi ile mülkiyet hakkına müdahalede bulunulduğunu, ayrıca idarece usulsüz
prim ödemelerinin tespit edildiğinin kendisine bildirilmesinden sonra ödenen
yaşlılık aylıklarını geçmişe dönük yasal faizi ile birlikte iadesinin
istenmesinin haksız olarak tüm kusuru kendisinin üstlenmesi sonucunu ortaya
çıkardığını iddia etmiştir.
49. Somut olayda başvurucunun, SGK Başkanlığının 9/6/2008
tarihli tahsil işleminin iptali istemiyle Tokat (Kapatılan) 2. İş Mahkemesinde
açtığı dava, Mahkemenin 24/12/2008tarihli kararı ile kabul edilmiş ancak bu
karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesince, başvurucunun prim hesabına 1981-1982
dönemlerine yönelik hileli ödeme girişleri yapıldığı, söz konusu ödeme
girişlerine ilişkin başvurucu tarafından herhangi bir belge ibraz edilemediği,
bu durumda tam yaşlılık aylığı yönünden başvurucunun da payının olduğu hileli
sigortalılık süresinin oluşturulduğu dolayısıyla başvurucunun olayda 4721
sayılı Kanun'un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralının
uygulanmasını isteme hakkı olmadığı, İlk Derece Mahkemesince, bu yönlerden ve
başvurucunun tam yaşlılık aylığı yerine kısmi yaşlılık aylığı alabilme ihtimali
yönünde değerlendirme yapılmadan karar verildiği gerekçelerine dayanılarak
bozulmuştur (bkz. § 9). Bozma üzerine yargılama dosyasıTokat
2. İş Mahkemesinin kapatılması üzerine Tokat 1. İş Mahkemesince ele alınmış,
belirtilen hususlar doğrultusunda incelenmiş ve 8/3/2012 tarihli hüküm ile
davalı Kurumun başvurucuya haksız ödediği yaşlılık aylıklarının faizi ile birlikte
başvurucundan tahsili için başlattığı takibin devamına ve başvurucuya kısmi
yaşlılık aylığı bağlanmasının gerektiğine karar verilmiştir (bkz. § 12).
Ardından bu hüküm, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2/10/2012 tarihli ilamı ile
onanmış; böylece yargılama süreci sona ermiştir.
50. Yargılama süreci sonunda ortaya çıkan sonuca göre
başvurucunun tam yaşlılık aylığı bağlanma hakkı ortadan kalkmış, başvurucuya
kısmi yaşlılık aylığının bağlanması yönünde tespit yapılmış, ayrıca geçmişte
başvurucuya haksız ödenen yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile birlikte
başvurucudan tahsil edilmesi gerektiği belirlenmiştir.
51. Bununla birlikte söz konusu yargılama sürecine ilişkin
Mahkeme kararları incelendiğinde hileli olarak girişleri yapıldığı yönünde
tespitte bulunulan başvurucunun prim hesabına dönük ödemelerin gerçekleştiği
ortamda, ilgili Kurum İl Müdürlüğü nezdinde görev yapan idarecilerin baskı ve
ikna edici yollarla personelin bilgisayar şifrelerini öğrendikleri,
çalışanların birbirlerinin şifrelerini öğrenip kullanabilecekleri bir ortam
yaratıldığı, hattamüdürlükte çalışan temizlik firması
elemanlarının dahi personelin bilgisayar şifrelerini bildiği ve bu şifrelerle
ekran başında işlem yaptıkları, aralarındabaşvurucunun
da bulunduğu bir çok sigortalı yönünden bu yollarla hesaplara girilerek başka
sigortalıların yaptıkları prim ödemelerinin diğer kişiler yapmış gibi prim
ödeme hesaplarına geçirildiği ilaveten sonradan yapılan ödemelerin önceki
tarihlerde yapılmış gibi prim ödeme hesaplarına girilip birçok sigortalıya
hileli hizmet süresi kazandırılıp yaşlılık ve ölüm aylıkları bağlandığı, sağlık
karnesi verildiği ve tüm bu olaylara ilişkin Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma yürütüldüğü, soruşturma sonunda Müdürlük çalışanlarına yönelik
zamanaşımı nedeniyle takipsizlik kararı verildiği, başvurucu dışında başka bazı
sigortalılar hakkında yapılan incelemede de konusu suç teşkil eden eylemlere
rastlanılmadığı yönünde değerlendirmede bulunulduğu ve başka kişiler hakkında
soruşturma yapılmasına gerek duyulmadığının belirtildiği görülmüştür(bkz. §§
8,9 ).
52. "İyi yönetişim" ilkesi kamu yararı kapsamında bir
konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve
her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 68).
53. İyi yönetişim ilkesi, mülkiyet hakkı kapsamında yapılan
incelemelerde hususi bir öneme sahiptir. Bu çerçevede kamu otoritelerinden
beklenen, sosyal güvenlik hakkından doğan ödemeler gibi bireylerin hayatlarını
devam ettirmesi bakımından büyük öneme sahip konularda azami özenin
gösterilmesidir (Tevfik Baltacı,
B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 73). Bununla birlikte kamu otoritelerine yüklenen
bu özen sorumluluğu bireyleri de sosyal güvenlik hakkı kapsamında kendilerine
yapılan ödemeler yönünden tamamen sorumsuz kılmamalıdır.
54. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74).
55. Nitekim 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b)
bendinde Kurum tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi
hâlinde bu ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a)
bendinde; yersiz ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğması durumunda, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on
yıllık sürede, ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte
geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde,
fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede
yapılan ödemeler toplamının, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi
dört ay içinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceğibelirtilmiş;
bu sürenin geçmesinden sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık
sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade
edilmiştir (bkz. § 16).
56. Bütün bu değerlendirmeler çerçevesinde hatalı idari işlemin
oluşmasında idarenin kendisinin de payının bulunduğu durumlarda farklı bir
ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız
bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit edilmesi gerekir (Tevfik Baltacı, § 76).
57. Somut olayda başvurucunun emeklilik talebinde bulunmasının
ardından kendisine yaşlılık aylığı ödenmeye başlandığı ancak SGK Tokat İl
Müdürlüğünün 9/6/2008 tarihli işlemiyle bildirildiği üzere 1/1/2000 ile 9/6/2008
tarihleri arasındaki 8 yıl 5 aylık süreçte başvurucuya toplam 26.999 TL
tutarında yaşlılık aylığının geçmişte yapılan usulsüz prim ödemelerinden dolayı
yersiz ödendiği görülmekte bu durumun sonucu olarak 26.999 TL tutarın yasal
faizi ile birlikte toplam 43.938 TL olarak 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin
(a) bendi uyarınca başvurucudan tahsilinin istendiği anlaşılmaktadır.
58. Başvuru konusu olayda her ne kadar ilgili yargılama
dosyasından SGK Tokat İl Müdürlüğü çalışanlarınca ilgili dönemde usulsüz işlemlerin
yapılmasına yönelik göz ardı edilemeyecek tutum ve davranışların sergilendiği,
bu duruma ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada etkili bir
sonuca ulaşılmamış olunduğu anlaşılsa da özellikle Yargıtay 12. Hukuk
Dairesinin 5/2/2010 tarihli ilamında (bkz. § 9) başvurucunun sosyal güvenlik
prim hesabına on dört usulsüz prim girişi yapıldığının belirlendiği, bu
belirleme neticesinde başvurucunun tam yaşlılık aylığına hak kazanma yönünden
prim gün sayısının eksik kaldığının görüldüğü, yargı kararı ile usulsüz
ödemelerin varlığı noktasında başvurucunun iyi niyetli olamayacağının ortaya
konduğu anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda somut olayda idarece hatalı olarak ödendiği
tespit edilen yaşlılık aylıkları anapara tutarının başvurucudan iadesinin talep
edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi durumun belirtildiği üzere
(bkz. § 57) başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal
adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Öyleyse bu noktada ortaya konması gereken,
usulsüz prim girişlerine istinaden yersiz ödenen söz konusu meblağın üzerine
yasal faiz ilave edilerek tahsilinin istenmesinin başvurucuya -kamu yararı
dikkate alındığında- aşırı bir yük yükleyip yüklemeyeceği hususudur.
60. Anayasa Mahkemesince bu çerçevede başvurucunun emekli olduğu
tarih itibarıyla SGK müfettişlerince de tespit edildiği üzere sosyal güvenlik
prim hesabında on dört aylık usulsüz prim girişi olduğu bu çerçevede
başvurucunun hileli bir hizmet süresinden yararlandırıldığı ortaya konmuş bu
durumda somut olayın özelliklerine göre yapılan değerlendirmede, başvurucunun
kendisine kazandırılan on dört aylık hileli hizmet süresinden haberdar olması
gerektiği ve toplam hizmet süresine söz konusu hileli hizmet süresi de
eklenerek gerçekte hak kazanmadığı tam yaşlılık aylığı ödemelerinden
yararlandığı anlaşılmış, eksik kalan hizmet süresi üzerinden usulsüz olarak
aldığı aylıkların kendisinden daha sonra 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin
(a) bendi uyarınca kanuni faizi ile birlikte iadesinin isteneceğini
bilebileceği kanaatine varılmıştır.
61. Bu kapsamda başvurucunun mülkiyet hakkına, kendisine ödenen
yaşlılık aylıklarının faizi ile birlikte iadesinin istenmesi yönünde yapılan
müdahalenin, başvurucunun böyle bir müdahalenin gerçekleşebileceğini
öngörebileceği ve yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen kamu yararı dikkate
alındığında, başvurucu üzerine aşırı bir yük getirmediği dolayısıyla "adil
dengeyi" bozmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
62. Sonuç olarak yapılan değerlendirme neticesinde başvurucuya
yaklaşık sekiz buçuk yıl boyunca yapılan yaşlılık aylığı ödemelerinin, geçmişte
yapılan usulsüz prim girişleri nedeniyle kanuni faizi ile birlikte iadesinin
istenmesinin hukuki olduğu ve meşru bir kamu yararına dayandığı, ayrıca
başvurucunun kişisel yararı ile toplumun genel yararı arasında başvurucu
aleyhine ölçüsüz ve ağır bir yüke sebep olan bir uygulama da olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.