TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YÜKSEL BAZARKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6615)
Karar Tarihi: 20/4/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 21/6/2016-29749
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Fatma KARAMAN ODABAŞI
Başvurucu
Yüksel BAZARKAYA
Vekili
Av. İbrahim Sabahaddin EDREMİTLİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kentsel sit alanı ilan edilerek koruma amaçlı imar planı yapılmasına karar verilen alanda inşa edilen yapının kaldırılmasına karar verilmesi ve uzun süre koruma amaçlı imar planı yapılmaması sebepleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/8/2013 tarihinde Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/06/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 14/7/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Kültür Bakanlığı Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun (Bursa Koruma Kurulu) 15/8/1991 tarihli ve 1932 sayılı kararı ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde ilçe merkezi ve eski köy yerleşim alanlarının kentsel sit alanı ve bu alanlar dışında kalan tüm alanların doğal sit alanı olarak tescil edilmesine karar verilmiştir.
8. Kültür Bakanlığı Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun (Edirne Koruma Kurulu) 11/11/1994 tarihli ve 2135 sayılı kararı ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 19/10/1994 tarihli ve 374 sayılı kararı ile tavsiye edilen ve 1/25000'lik Gökçeada ilçe haritasında işaretlenen ve dereceleri belirtilen alanların doğal ve arkeolojik sit alanları olarak kabulüne, bu alanlara yönelik 1/5000 ölçekli koruma amaçlı imar planının yapılmasına karar verilmiştir.
9. Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun (Yüksek Kurul) 19/4/1996 tarihli ve 419 sayılı "İlke Kararı" kapsamında kentsel sit alanları, koruma ve kullanma koşulları yönünden bazı ilkeler benimsenmiş, kentsel sit alanında koruma amaçlı imar planı elde edilinceye kadar izlenecek kuralları tanımlayan "geçiş dönemi yapılaşma koşullarının" temel ilkelerine yer verilmiştir. Buna göre;
i. İmar planında öngörülen yoğunluk ve kentsel donanım kararları belli olmadığından korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı parseline ilave yeni yapı yapılamayacağına,
ii. Koruma amaçlı imar planına yasal süresi içinde başlanmamış ya da ilgili koruma kurulunca geçerli ve yeterli bulunmayan nedenlerle tamamlanmamış kentsel sit alanlarında; yasal sürecin tamamlanmasını takiben, koruma amaçlı imar planı yapılarak ilgili koruma kurulunca uygun bulunana kadar korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı parselindeki uygulamalar ve diğer parsellerdeki inşai ve fiziki uygulamaların koruma kurulunun izni doğrultusunda yapılabileceği,
iii. Geçiş dönemi yapılaşma koşulları ilgili koruma kurulunca belirlenerek karara bağlanmış ancak koruma amaçlı imar planı henüz elde edilememiş kentsel sit alanlarındaki her türlü inşai ve fiziki uygulama (yeni yapı ve onarım dahil) için geçiş dönemi yapılaşma koşulları doğrultusunda hazırlanmış projenin koruma kurulunca onaylanması,
iv. Geçiş dönemi yapılaşma koşulları ve koruma amaçlı imar planı kararları bulunmayan kentsel sit alanlarında her ne olursa olsun yeni yapı veya imar uygulaması yapılamayacağı ilkeleri belirlenmiştir.
10. Kültür Bakanlığı Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (Çanakkale Koruma Kurulu) 4/5/2002 tarihli ve 1001 sayılı kararı ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde kentsel sit alanı olarak tespit edilmiş yerleşim alanlarında belirlenen geçiş dönemi yapılaşma koşullarının, Yüksek Kurulun 19/4/1996 tarihli ve 419 sayılı ilke kararı doğrultusunda uygun olduğuna ve belediye tarafından koruma amaçlı imar planının bir an önce hazırlanmasına karar verilmiştir.
11. Çanakkale ili Gökçeada ilçesi Bademli köyü için geçiş dönemi yapılaşma koşullarında "a) Kadastal çalışmaların ve tespit-tescil çalışmalarının tamamlanmasına kadar tüm yapıların tescilli olarak işlem göreceği b) Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılanmaya gidilemeyeceği c) Tescilli yapı ve yapı kalıntılarınınrestorasyon isteklerinde, mevcut yapı ve kalıntının 1/50 ölçekli rölöve-restitüsyon- restorasyon projeleri hazırlanarak ve kurulda değerlendirilerek olumlu karar alınmadıkça parsele herhangi bir müdahalede bulunulmayacağı" belirtilmiştir.
12. Çanakkale Koruma Kurulunun 24/5/2002 tarihli ve 1016 sayılı kararı ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde Edirne Koruma Kurulunun 11/11/1994 tarihli ve 2135 sayılı kararıyla belirlenen kentsel sit alanlarının tescilinin devamına karar verilmiştir.
13. Çanakkale Koruma Kurulunun 23/12/2004 tarihli ve 482 sayılı kararı ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde 1/25000 ölçekli sit haritasının Bademli köyünü de kapsayan 1/10000 ölçekli kadastral haritaya yapılan aplikasyonunun uygun olduğuna karar verilmiştir.
14. Başvurucunun kendi beyanına göre Çanakkale ili Gökçeada ilçesi Bademli köyü 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 2003 yılının Kasım ayında yapı inşa etmek amacıyla hafriyat çalışmalarına başlanmıştır.
15. İnşaat devam ederken başvurucu ve nüfus kayıtlarından başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'nın talep dilekçesi üzerine Gökçeada Belediye Başkanlığının (Belediye) 8/1/2004 tarihli yazısıyla 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerine kitaplık/kütüphane yapılmak istendiği belirtilerek yapılan inşaata ait mimari proje de eklenmek suretiyle Çanakkale Koruma Kurulu Müdürlüğüne başvurulmuştur.
16. Çanakkale Koruma Kurulunca yerinde yaptırılan inceleme sonunda düzenlenen 30/1/2004 tarihli raporda, talep konusu taşınmazın Bademli köyü kentsel sit alanı içinde kaldığı, taşınmaz üzerinde herhangi bir yapı kalıntısı bulunmadığı ve bu sebeple Çanakkale Koruma Kurulunca onaylanan yapılaşma koşullarına aykırı olduğu belirtilmiştir.
17. Çanakkale Koruma Kurulunca taşınmazın çap ve tapu kayıtlarının gönderilmesinin istenmesi üzerine Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün 29/9/2004 tarihli yazısıyla Bademli köyünde kadastro çalışmalarının devam ettiği, mülkiyete ilişkin belgenin bu sebeple temin edilemediği belirtilmiş, Belediye ile başvurucu arasında kütüphanenin/kitaplığın kullanımına ilişkin olarak düzenlendiği belirtilen 20/3/2004 tarihli sözleşme sunulmuştur. Bununla birlikte Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün 6/6/2005 tarihli yazısıyla, kadastro çalışmalarının devam ettiği tekrarlanarak talep konusu taşınmazın (arazi) 15/9/1999 tarihinde D.Ç. tarafından nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'ya satıldığına ilişkin "Zilyetliğin Devrine İlişkin Satış Senedi" başlıklı belge sunulmuştur.
18. Çanakkale Koruma Kurulunun 8/7/2005 tarihli ve 1225 sayılı kararıyla taşınmazda izinsiz olarak bina yapanlar hakkında yasal kovuşturma açılmasına, talepte bulunulan taşınmaz üzerinde daha önce herhangi bir yapı kalıntısının bulunmadığı anlaşıldığından ve geçiş dönemi yapılaşma koşullarına göre koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılaşmaya izin verilmediğinden sunulan yapılaşma projesinin uygun olmadığına, yapılan aykırı uygulamaların kaldırılmasına karar verilmiştir.
19. Başvurucu, mülkiyet hakkının idari bir karar ile sınırlandırılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu, koruma amaçlı imar planı hazırlanması yönündeki yükümlülüğün yaklaşık on yıldır yerine getirilmediğini, dava konusu işlemin dayanağı olan raporun idarenin kendi personeli tarafından hazırlandığını, yapılan tespitlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek 8/7/2005 tarihli kararın iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine 4/10/2005 tarihinde Bursa 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
20. Bursa 1. İdare Mahkemesinin 11/9/2007 tarihli ve E.2006/254, K.2007/1643 sayılı kararıyla Çanakkale ilinde idare mahkemesinin kurulduğu ve faaliyete geçtiği belirtilerek davanın yetki yönünden reddine, dosyanın yetkili Çanakkale İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
21. Çanakkale İdare Mahkemesinin 2007/202 esasına kaydedilen dava dosyası kapsamında keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmış 1/11/2008 tarihinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda;
"Gökçeada Belediyesi Fen İşleri'nin, Çanakkale Kurulu'nun 24.5.2002 tarih ve 1016 sayılı kararıyla korunması gereken kültür ve tabiat varlıklarının sınırlarını belirleyen 1/25.000 ölçekli haritayı esas alarak gerçekleştirdiği 1/10.000 ve 1/5.000 ölçekli haritalarda dava konusu olan 3 numaralı parselin kentsel sit alanı içerisinde göründüğü,
Davacının yapı inşa etmiş olduğu 3 numaralı parselde daha önce bir dam olduğu iddiasını desteklemek için dava dosyasına temin etmiş olduğu iki adet fotoğrafın çekildiği noktanın yerinin ve resimlerde görünen yıkıntının 3 numaralı parselde bulunup bulunmadığının tam olarak anlaşılmasının mümkün olmadığı,
...
Çanakkale Kurulunun belirlediği Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları davacının sit alanı içerisinde olan parselini de kapsamaktadır. ... Davacı zilyetliğini devralmış olduğu ve satış sözleşmesinde "tarla" olarak adlandırılan parselde bulunduğunu iddia ettiği yapı kalıntısını iyi bir şekilde belgelememiş, rölövesini yaptırmamış, 09.06.2006 tarihli kendi ifadesine göre Kurul uzmanlarının 07.01.2004 tarihinde ilgili parseli incelemesinden önce, 2003 yılı içerisinde inşaata başlamıştır. Kurul'un değerlendirmesi gereken projelerden sadece mimari proje inşaat devam ederken veya tamamlanmışken 08.01.2004 tarihinde Gökçeada Belediyesi Fen İşleri'nin düzenlediği bir başvuru ile Çanakkale Kurulu'na gönderilmiştir. ... Bilirkişi heyetimiz, ... Çanakkale Koruma Kurulu'nun davacının başvurusu ile ilgili aldığı 08.07.2005 tarih ve 1225 sayılı kararının, 2863 sayılı Yasa hükümleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararları ve kendi belirlediği Gökçeada Kentsel Sit Alanlarında Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları ile çelişkili olmadığını tespit etmiştir. Dava konusu olan taşınmaz, kentsel sit alanı içerisinde "izinsiz"olarak inşa edilmiştir.
... Koruma Amaçlı İmar Planı'nın olmaması,... izinsiz olarak yapı yapmasının özrü olamaz. Nitekim, Davacı'nın ... damın kalıntılarını fotoğraf ve rölöve yoluyla tespit ederek ve Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları'na uygun bir restorasyon projesi hazırlatarak yapısını yasa ve yönetmeliklere uygun bir şekilde gerçekleştirebilirdi. ....
Bu parselde daha önce var olduğu iddia edilen bir "dam"a ait kalıntılar artık mevcut olmadığından bu damın taban alanının boyutlarını tespit etmek ve yeni inşa edilmiş yapının bu boyutları aşıp aşmadığı hakkında bir hüküm vermek mümkün değildir. Davacının bu kalıntılara ait olduğunu iddia ettiği iki adet fotoğraf, çekildikleri taraf olan güney cephesi tarafından yerinde incelenmiş, ama fotoğrafın çekildiği nokta tam olarak tayin edilememiştir. Fotoğrafın çekildiği noktanın önemi, güney tarafındaki 2 numaralı parselde davacının kullandığı restore edilmiş tek katlı taş bir evin olması ve bu fotoğrafların arkada aynı şekilde deniz manzarası olmak üzere bu evin restore edilmemiş halini gösteriyor olmaları ihtimalidir. Her ne kadar bu fotoğrafların gerçekten 3 numaralı parselde bulunan eski bir dama ait kalıntıları gösteriyor olma ihtimali varsa dahi, bu kesin olarak söylenemez.
...''
tespitlerine yer verilmiştir.
22. Bu arada Çanakkale ili Gökçeada ilçesi Bedemli köyü 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz için kadastro edinme sebebine dayalı olarak 11/1/2008 tarihinde nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya adına tapu senedi düzenlenmiştir.
23. Mahkemenin 31/12/2008 tarihli ve E.2007/202, K.2008/933 sayılı kararıyla dava konusu taşınmazı da kapsayan alanın Bursa Koruma Kurulunun 15/8/1991 tarihli kararıyla kentsel sit alanı ilan edildiği söz konusu sit alanına ilişkin koruma amaçlı imar planının henüz onaylanmadığı öte yandan bu durumun davacıya sit alanında Çanakkale Koruma Kurulundan izin almadan ve geçiş dönemi yapılaşma koşullarına aykırı olarak yapı yapma hakkı tanımadığı, davacı tarafça bilirkişi raporuna karşı beyanlarında tanık dinlenmesi için ikinci bir keşif yapılması talep edilmiş ise de itirazların hükme esas alınan bilirkişi raporunu zedeleyecek nitelikte bulunmadığı; ayrıca idari yargılama usulünde keşif sırasında veya yargılamanın herhangi bir aşamasında tanık dinlenmesinin söz konusu olmadığı belirtilerek Çanakkale Koruma Kurulunun 8/7/2005 tarihli kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
24. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 17/4/2012 tarihli ve E.2011/1995, K.2012/2756 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
25. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 11/6/2013 tarihli ve E.2012/5686, K.2013/4666 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
26. Karar başvurucuya 23/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 21/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
28. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 3. maddesinin (a) fıkrasının (8) numaralı bendi şöyledir:
"Koruma amaçlı imar plânı; bu Kanun uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik, tarihi, doğal, mimarî, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hali hazır haritalar üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer yaratan stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, alt yapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, hedefler, araçlar, stratejiler ile plânlama kararları, tutumları, plân notları ve açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar plânlarının gerektirdiği ölçekteki plânlardır."
29. 2863 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Yedinci maddeye göre tescil edilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarının tesbiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapıllamayacağı konusunda karar alma yetkisi Koruma Kurullarına aittir."
30. Aynı Kanun'un 9. maddesi şöyledir:
"Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır."
31. Aynı Kanun'un 16. maddesi şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat yapmak yasaktır. Buralarda ruhsatsız olarak yapılacak inşaatlar ile, koruma amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre işlem yapılır."
32. Aynı Kanun'un 8/8/2011 tarihli ve 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklikten önceki 17. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
''Koruma amaçlı imar plânı yapılıncaya kadar, koruma bölge kurulu tarafından üç ay içinde geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları belirlenir. Belediyeler, valilikler ve ilgili kurumlar söz konusu alanda ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve plândan etkilenen hemşerilerin katılımı ile toplantılar düzenleyerek koruma amaçlı imar plânını hazırlatıp, incelenmek ve sonuçlandırılmak üzere koruma bölge kuruluna vermek zorundadır. İki yıl içinde koruma amaçlı imar plânı yapılmadığı takdirde, geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının uygulanması, koruma amaçlı imar plânı yapılıncaya kadar durdurulur.
Bu iki yıllık süre içinde zorunlu nedenlerle plân yapılamadığı takdirde koruma bölge kurulunca bu süre bir yıl daha uzatılabilir.
Koruma bölge kurulunda görüşülen ve uygun görülen koruma plânları onaylanmak üzere ilgili idarelere gönderilir.
İlgili idareler, koruma amaçlı imar plânını en geç iki ay içinde görüşür ve varsa değişmesini istediği hususları koruma bölge kuruluna bildirir. Koruma bölge kurulunda bu hususlar da değerlendirilir ve kurul tarafından uygun görülen haliyle plânlar ilgili idarelere onaylanmak üzere gönderilir. Altmış gün içerisinde onaylanmayan plânlar kesinleşerek yürürlüğe girer. Koruma amaçlı imar plânının yürürlüğe girmesiyle geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ayrıca karar almaya gerek kalmadan ortadan kalkar.''
33. Aynı Kanun'un 57. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Koruma bölge kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir.
c) Sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek,
d) Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip karar almak
(Ek fıkra: 14/7/2004 - 5226/11 md.) Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları, bunların koruma alanları ve sit alanlarında, 3194 sayılı İmar Kanununun 21 inci maddesi kapsamına giren ruhsata tâbi olmayan tadilat ve tamiratlar; özgün biçim ve malzemeye uygun olarak, bünyesinde koruma, uygulama ve denetim büroları kurulmuş idarelerin izin ve denetimi ile yapılır. Bunların dışında her türlü inşaî ve fizikî müdahale koruma bölge kurulunun izni ile yapılır."
34. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.”
35. 2577 sayılı Kanun'un 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 31. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; bulunduğu çevrenin mimari yapısına uygun olarak inşa edilen yapının2863 sayılı Kanun'un amacına aykırı olacak şekilde kaldırılmasına karar verildiğini, koruma amaçlı imar planının aradan on sene geçmesine rağmen yapılmadığını ve yapılaşmaya izin verilmediğini, süre yönünden uygulanma olanağı kalmayan geçici dönem yapılaşma koşulları uygulanmak suretiyle yıkım kararı verildiğini, taşınmaz üzerinde eski yapı ve kalıntısı bulunduğunu ispat yönünden tanık dinletme isteminin reddedildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; idarenin yıkıma ilişkin kararının iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
38. Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
39. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerin incelenmesinde kaldırılmasına karar verilen yapının üzerinde bulunduğu Çanakkale ili Gökçeada ilçesi Bademli köyü 111 ada 3 parsel sayılı taşınmazın (arazi) 15/9/1999 tarihinde "Zilyetliğin Devrine İlişkin Satış Senedi" başlıklı belge kapsamında üçüncü bir kişi tarafından nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'ya satılarak zilyetliğinin devredildiği, taşınmaz üzerine kitaplık/kütüphane yapılması talebine ilişkin olarak Belediyeye verilen 8/1/2004 havale tarihli dilekçede hem başvurucunun hem H.İ. Bazarkaya'nın imzalarının bulunduğu 2004 ve 2005 yıllarında Belediye ile Çanakkale Koruma Kurulu arasında yapılan yazışmalarda kadastro çalışmalarının devam etmesi sebebiyle taşınmazın tapu kaydının sunulamadığının bildirildiği, 11/1/2008 tarihli tapu senedinde taşınmazın tarla vasfı ile kadastro edinme sebebine dayalı olarak H.İ. Bazarkaya adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Bu durumda yapının bulunduğu taşınmazın (arazi) başvurucuya ait olduğuna ilişkin bir bilgi ve belge sunulmamış olmakla birlikte arazi üzerinde bulunan ve kaldırılmasına karar verilen yapının başvurucu tarafından yaptırıldığı değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucunun arazi üzerinde bulunan yapının kaldırılmasına ilişkin şikâyeti ile koruma amaçlı imar planının uzun süre yapılmadığına ve yapılaşmaya izin verilmediğine ilişkin şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında ayrı ayrı incelenmiş; tanık dinletme isteminin reddine ilişkin şikâyeti ise adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesi yönünden ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, kaldırılmasına karar verilen yapının üzerinde bulunduğu arazide daha önce eski yapı temel kalıntıları olduğunu bilen tanıklar bulunmasına rağmen İlk Derece Mahkemesince tanık dinletme talebinin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
41. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden başvurucunun şikâyetiyle bağlantılı görülen silahların eşitliği ilkesinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini, bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediğini inceleyecektir.
42. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmektedir (Uğur Büke, B. No: 2013/4177, 22/1/2015, § 29). Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
43. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).
44. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. § 27).
45. Öte yandan derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfîlik ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez (Hatice Şule Gölcüklü, B. No: 2013/1838, 11/12/2014, § 22).
46. AİHM delillerin kabul edilebilirliği ve ispat güçleriyle ilgili şikâyetleri, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bütününe olan etkisi çerçevesinde değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40, 41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89). AİHM birçok kararında Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45,46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).
47. Somut olayda başvurucu tarafından Çanakkale Koruma Kurulunun arazi üzerindeki yapının kaldırılmasına ilişkin 8/7/2005 tarihli kararının iptali istemiyle Çanakkale İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde arazi üzerinde yeni yapı yapılmadan önce eski yapı kalıntılarının bulunduğunu, 2003 yılının Kasım ayı içerisinde hafriyat çalışmalarına başlandığını, birkaç günlük çalışmadan sonra ana yapı inşaatına geçildiğini belirtmiş, delil olarak iptali istenen karar, işlem dosyası, keşif, bilirkişi incelemesi, tanık beyanları ve fotoğraflara dayanmıştır. İlk Derece Mahkemesince taşınmaz başında keşif yapılmasına ve dava konusu yapının bulunduğu arazide dava konusu yapı yapılmadan önce eski yapı kalıntısı bulunup bulunmadığını gösterecek herhangi bir bulgu olup olmadığı ile diğer hususlarda bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Her ne kadar başvurucu vekili bilirkişi raporuna beyanlarını sunduğu dilekçesi ile dinletilmek istenen tanıkların keşif sırasında mahallinde hazır bulundurulduğu ve dinlenmeleri talep edilmesine rağmen bu davada tanık dinlenmeyeceğinden bahisle talebin reddedildiğini belirtmiş ise de dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1/11/2008 tarihinde tarafların katılımıyla keşif yapıldığı, tarafların keşifte bir itirazları bulunmadığını belirtmek suretiyle düzenlenen keşif tutanağını imzaladıkları anlaşılmıştır.
48. Keşif yapılmasından sonra bilirkişilerce düzenlenen raporda, dava konusu yapının bulunduğu arazinin kentsel sit alanı içerisinde bulunduğu, yapı inşa edilen arazide daha önce dam olduğu iddiasını desteklemek için sunulan iki adet fotoğrafın çekildiği taraf olan güney cephesi yönünden incelendiği ancak fotoğrafların çekildiği noktanın tam olarak tayin edilemediği, fotoğrafın çekildiği noktanın önemli olduğu zira dava konusu yapının bulunduğu taşınmazın güney kısmına bitişik iki numaralı parselde davacının kullandığı restore edilmiş durumda tek katlı bir taş evin bulunduğu ve sunulan fotoğrafların arkada aynı şekilde deniz manzarası olmak üzere bu evin restore edilmemiş hâlini gösteriyor olmaları ihtimali bulunduğu, dolayısıyla fotoğrafların dava konusu yapının bulunduğu üç numaralı parsele ait olduğunun kesin olarak söylenemeyeceği, başvurucunun zilyetliğin devri ve satış sözleşmesinde "tarla" olarak adlandırılan parselde bulunduğunu iddia ettiği yapı kalıntısını iyi bir şekilde belgelemediği, rölövesini yaptırmadığı, kendi ifadesine göre Çanakkale Koruma Kurulca görevlendirilen uzmanların 7/1/2004 tarihinde taşınmazı incelemesinden önce 2003 yılı içerisinde inşaata başladığı, Çanakkale Koruma Kurulunun değerlendirmesi gereken projelerden sadece mimari projenin inşaat devam ederken ve tamamlanmamışken 8/1/2004 tarihinde Belediyenin düzenlediği bir başvuruyla Çanakkale Koruma Kuruluna sunulduğu, dava konusu taşınmazın kentsel sit alanı içerisinde izinsiz olarak inşa edildiği tespitlerine yer verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 31/12/2008 tarihli kararında, bilirkişi raporunda belirlenen hususlar özetlenerek başvurucu tarafından tanık dinlenmesi için ikinci bir keşif yapılması talep edilmiş ise de bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu ve itirazların bilirkişi raporunun sıhhatini etkileyecek mahiyette bulunmadığı ayrıca idari yargılama usulünde keşif sırasında ya da yargılamanın herhangi bir aşamasında tanık dinlenilmesi usulünün olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
49. Başvuruya konu yargılamaya ilişkin olarak dava konusu yapının bulunduğu taşınmazın başında keşif yapılmış, başvurucunun arazi üzerinde eski yapı kalıntıları bulunduğu iddiasını ilişkin olarak sunduğu fotoğraflar yerinde yapılan inceleme sonunda düzenlenen bilirkişi raporunda detaylı olarak irdelenerek güvenilir olmadıkları değerlendirilmiş yine bilirkişi raporunda arazi üzerinde eski yapı kalıntıları olduğunu iddia eden başvurucunun bu durumu iyi bir şekilde belgelendirme ve ispat imkanlarına sahip olmasına rağmen bu hususta gerekli dikkat ve özeni göstermediği, eski yapı kalıntısına ait Koruma Kurulunca onaylı rölöve projesinin bulunmadığı, Belediyeye ve Çanakkale Koruma Kuruluna başvurulmadan önce izinsiz olarak inşaata başlandığı vurgulanmıştır. Bu kapsamda İlk Derece Mahkemesince dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle ulaşılan kanaat doğrultusunda davanın reddedildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucuya dosyadaki bilgi ve belgelere ulaşma, beyan ve itirazlarını sunma imkanlarının tanındığı, başvurucunun davaya aktif olarak katılımının sağlandığı, usule ilişkin imkânlardan faydalandırıldığı, davanın niteliği itibarıyla tanık delilinin tek başına belirleyici nitelikte bulunmadığı anlaşılmış olup yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde adil yargılanma hakkına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Taşınmazın (Arazi) Bulunduğu Alanda Uzun Süre Koruma Amaçlı İmar Planının Yapılmaması Yönünden
51. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşünen medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.
52. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden kişinin "kişisel olarak" ve"doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
53. AİHM, Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kastedildiğini belirtmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50). Dolayısıyla Sözleşme bireylerin, doğrudan etkilenmedikleri hâlde ulusal hukukun sırf Sözleşme’ye aykırı olabilecek herhangi bir hükmünü başvuru konusu yapmasına izin vermemektedir (Burden/Birleşik Krallık [BD], B. No: 13378/05, 29/4/2008, § 33).
54. Ayrıca bireysel başvuruda “mağdur” kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanmaktadır (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/İspanya, B. No: 62543/00, 10/11/2004, § 35).
55. Başvuru konusu olayda kaldırılmasına karar verilen kitaplık/kütüphanenin üzerinde bulunduğu taşınmazın (arazi) 15/9/1999 tarihinde "Zilyetliğin Devrine İlişkin Satış Senedi" başlıklı belge kapsamında üçüncü bir kişi tarafından H.İ. Bazarkaya'ya satılarak zilyetliğinin devredildiği 11/1/2008 tarihli tapu senedinde ise taşınmazın (arazi) tarla vasfı ile kadastro edinme sebebine dayalı olarak H.İ. Bazarkaya adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Taşınmazın (arazinin) mülkiyetinin başvurucuya ait olduğuna dair bir bilgi ve belge sunulmamıştır. Koruma amaçlı imar planının uzun süre yapılmaması suretiyle taşınmazdan yararlanılması ve tasarruf etme imkânlarının belirsiz bir hâl alması, şartların gerçekleşmesi hâlinde taşınmaz maliki yönünden mülkiyet hakkına müdahale teşkil edebilecektir. Bu durumda, taşınmazın maliki olduğuna dair bilgi ve belge bulunmayan başvurucunun koruma amaçlı imar planının uzun süre yapılmamasına ilişkin şikâyetin doğrudan mağduru olmadığı, özü itibariyle mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale edildiğine ilişkin şikâyet yönünden bireysel başvuru yapma hakkı bulunmadığı değerlendirilmiştir.
56. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Arazi Üzerindeki Yapının Kaldırılmasına Karar Verilmesi Yönünden
57. Başvurucunun arazi üzerinde bulunan yapının kaldırılmasına karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Türü
58. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir. Mülkiyet hakkı kapsamında sahip olunan şey "mevcut bir şey" olabileceği gibi "malvarlığına ilişkin değerler" de olabilir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, §§ 26-28).
59. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001tarihli, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, § 80).
60. Anayasa’nın 35. maddesi ve Sözleşme'yeEk (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme'nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır.
61. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme'ye Ek (1) No. lu Protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve diğer katkılarla cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir.
62. AİHM’e göre ikinci ve üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).
63. Anayasa’da ve Sözleşme’de yer alan ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete mülkiyetin kullanımı veya mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi vermektedir. Mülkiyeti sınırlamaya göre daha geniş takdir yetkisi veren düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 48). Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Bunun yanında ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına göre düzenleme yetkisinin kullanıldığı her durumda gerekmeyebilir (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 91).
64. Başvuru konusu olayda kaldırılmasına karar verilen yapının üzerinde bulunduğu taşınmazın 11/1/2008 tarihli tapu senedi kapsamında nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmakla birlikte taşınmaz üzerine kitaplık/kütüphane olarak kullanılmak amacıyla yapı inşa edilmesine izin verilmesi talebiyle Belediyeye verilen dilekçede başvurucu ve H.İ. Bazarkaya'nın birlikte imzalarının bulunduğu, bu bakımdan yapının H.İ. Bazarkaya'nın bilgisi dahilinde yapıldığıdeğerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucu tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine İdare Mahkemesinde açılan dava dosyasına yansıyan bilgi, belge ve resmi kurumlar arasındaki yazışmalar ile bu davadaki yargılama süreci dikkate alındığında yapının başvurucu tarafından yaptırıldığı hususunun nizalı olduğu da söylenemez. Bu bakımdan arazi üzerindeki yapının tapu kaydına göre arazi maliki olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'nın bilgisi dahilinde başvurucu tarafından yaptırıldığı dikkate alındığında yapı üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğu kabul edilmiştir.
65. Bu bakımdan başvurucunun üzerinde mülkiyet hakkı bulunduğu anlaşılan binanın kaldırılmasına karar verilmesi mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmaması
66. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
i. Kanunilik
67. Demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğü, Sözleşme’nin tamamının ayrılmaz bir parçası olduğundan Sözleşme'ye Ek (1) No.luProtokol’ün 1. maddesi her şeyden önce ve özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden yararlanma hakkına idari makamlar tarafından yapılan müdahalenin yasal olmasını gerektirmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 42).
68. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Sözleşme'ye Ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini öngörmektedir. AİHM yasada öngörülen koşulları bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malonei/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, § 66-68) Anayasa tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
69. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
70. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
71. “Belirlilik” ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla yasalar, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Aslolan muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır (AYM, E.2009/9, K.2011/103, 16/6/2011).
72. Somut olayda başvurucu tarafından yaptırıldığı anlaşılan yapının 1991 yılında alınan karar ile tescil edilen kentsel sit alanında kaldığı, yapının izinsiz olarak yapıldığı, geçici dönem yapılaşma koşullarına göre koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılaşmaya izin verilemeyeceği, sunulan yapılaşma projesinin uygun olmadığı gerekçeleriyle Çanakkale Koruma Kurulunun 8/7/2005 tarihli kararı ile kaldırılmasına karar verilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 8. maddesinde koruma alanlarının tespiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma yetkisinin koruma kurullarına ait olduğu belirtilmiş; aynı Kanun'un 9. maddesinde ise Koruma Yüksek Kurulunca belirlenen ilke kararları çerçevesinde koruma kurullarınca alınacak kararlara aykırı olarak sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 17. maddesinde koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının koruma kurullarınca belirleneceği belirtilerek Kanun'un 57. maddesinde koruma kurullarının Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde görevli ve yetkili olduğu işler sayılmıştır. Başvurucu tarafından yaptırılan taşınmaz, Yüksek Kurulun 19/4/1996 tarihli İlke Kararları doğrultusunda Çanakkale Koruma Kurulunca belirlenen 4/5/2002 tarihli geçiş dönemi yapılaşma koşulları kapsamında değerlendirilerek kaldırılmasına karar verilmiştir.
73. 2863 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri ve bu kapsamda belirlenen Yüksek Kurul İlke Kararları ile Koruma Kurul kararlarının erişilebilir, bilinebilir nitelikte olduğu, muhataplarının mevcut koşullarda belirli bir işlemin sonuçlarını öngörmelerini mümkün kılacak nitelikte hukuki belirlilik taşıdığı ve müdahalenin hukuki dayanağının yeterli açıklıkta bulunduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvuruya konu müdahale kanunilik unsurunu taşımaktadır.
ii. Meşru Amaç
74. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).
75. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Özellikle kişileri bedelini ödeyerek mülkiyetlerinden yoksun bırakmayı düzenleyen yasalar gibi sosyal ve ekonomik politikaların uygulanmasını belirleyen düzenlemeler konusunda yasama organının geniş bir takdir yetkisi olması doğaldır. Kural olarak kamu makamları ekonomik veya toplumsal bir politikayı hayata geçirmek amacıyla mülkiyet hakkına müdahale etmişlerse burada meşru bir kamu yararı amacının bulunduğunu varsaymak gerekir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Bu nedenle müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfi olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 35, 36).
76. Başvurucu tarafından inşa ettirilen taşınmazın bulunduğu bölge 2863 sayılı Kanun kapsamında Bursa Koruma Kurulunca 1991 yılında kentsel sit alanı olarak ilan edilmiş, 2002 yılında Çanakkale Koruma Kurulunca kentsel sit alanının tescilinin devamına karar vermiştir. Yapılan bu düzenlemelere bağlı olarak Yüksek Kurulun 19/4/1996 tarihli İlke Kararları doğrultusunda 4/5/2002 tarihli geçiş dönemi yapılaşma koşulları belirlenmiş ve koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılanmaya gidilemeyeceği, tescilli yapı ve yapı kalıntılarınınrestorasyon isteklerinde, mevcut yapı ve kalıntının 1/50 ölçekli rölöve-restitüsyon-restorasyon projeleri hazırlanarak ve kurulda değerlendirilerek olumlu karar alınmadıkça parsele herhangi bir müdahalede bulunulamayacağı kurala bağlanmıştır.
77. Yüksek Kurulun 19/4/1996 tarihli İlke Kararı'nda "kentsel sit alanı", "kentsel ve yöresel nitelikleri, mimari ve sanat tarihi açısından gösterdikleri fiziksel özellikleri ve bu özellikleri ile oluşan çevrenin dönemin sosyo ekonomik, sosyo kültürel yapılanmasını, yaşam biçimini yansıtarak bir arada bulunduran ve bu açılardan doku bütünlüğü gösteren alanlar" olarak tanımlanmıştır. Aynı İlke Kararı'nda geçiş dönemi yapılaşma koşullarının her kentsel sit alanında uygulanması gereken temel ilkelerinden bahsedilmiş ve imar planında öngörülen yoğunluk ve kentsel donanım kararları belli olmadığından korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı parseline ilave yeni yapı yapılamayacağı belirtilmiştir.
78. Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılaşmaya gidilemeyeceğine dair düzenlemenin arkeolojik, tarihi, doğal, mimari, kültürel, sosyo-ekonomik vb. özellikleri ile doku bütünlüğü arz etmesi sebebiyle korunarak yaşatılmasında kamu yararı bulunan alanlarda imar yoğunluluğunun artırılmamasını sağlamaya yönelik bulunduğu değerlendirilmiştir. Nitekim koruma amaçlı imar planları 2863 sayılı Kanun uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla hazırlanmaktadır. Bu bakımdan başvuruya konu müdahalenin meşru amaç taşımadığı söylenemez.
iii. Ölçülülük
79. Anayasa'nın 35. maddesine göre mülkiyet hakkı ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 37).
80. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik", öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; "gereklilik", ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; "orantılılık" ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
81. Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte başka bir ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
82. Anayasa'nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya mal varlığı üzerindeki hakları kullanılamaz hâle getirilmişse bu kişinin hakkının korunması gerekir. Öte yandan mülkiyetin kullanımını düzenleyen kanun ve uygulamaların elde edilmek istenen kamu yararıyla bireysel menfaatler arasında adil bir denge kurması yani ölçülü olması gerekmekle birlikte mülkiyetin kullanımını düzenleyen bu uygulamalar sebebiyle bireyin kişisel hakları ile toplumun genel menfaati arasında dengeyi sağlamak için her zaman tazminat ödenmesi zorunlu görülemez (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 65).
83. Başvurucu 1991 yılında kentsel sit alanı olarak ilan edilen alan içerisinde kalan ve 2008 tarihli tapu senedine göre H.İ. Bazarkaya adına tescil edildiği anlaşılan 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerine kendi beyanına göre 2003 yılının Kasım ayı içinde yapı yapmak üzere hafriyat çalışmalarına başlamış ve yapının inşaatı devam ederken yapının kitaplık/kütüphane olarak kullanılması talebini içeren dilekçe ile birlikte izin verilmesi için Belediyeye başvurmuştur. Belediye tarafından talep 8/1/2004 tarihinde Çanakkale Koruma Kuruluna gönderilmiş, Çanakkale Koruma Kurulu Müdürlüğünce yerinde yapılan incelemede kentsel sit alanı içerisinde kalan taşınmaz üzerinde herhangi bir eski yapı kalıntısı bulunmadığı ve hazırlanan projenin geçiş dönemi yapılaşma koşullarına aykırı olduğu belirtilerek rapor düzenlenmiştir. Belediye ile Çanakkale Koruma Kurulu arasında onaylı çap örneği ve tapu belgelerinin sunulmasına ilişkin yazışmalar sonunda Çanakkale Koruma Kurulunca 8/7/2005 tarihinde yapının kaldırılmasına karar verilmiştir. Yine, yapının inşaatın tamamlanmasına yakın bir zamanda 28/5/2004 tarihinde Belediye tarafından mühürlendiği başvurucunun dava dilekçesindeki beyanından anlaşılmaktadır.
84. Başvurucu kentsel sit alanı içerisinde kalan arazi üzerine inşa ettiği yapı dolayısıyla inşaata başlamadan önce Belediye ve Çanakkale Koruma Kurulundan izin aldığına dair bilgi ve belge sunmadığı gibi başvurucunun bu yönde bir iddiası da bulunmamaktadır. Öte yandan H.İ. Bazarkaya adına tapu kaydı bulunan taşınmaz üzerinde başvurucunun beyanına göre 2003 yılının Kasım ayında inşaata başlandığı, 2004 yılının Ocak ayında izin alınması için Belediyeye başvurulduğu, inşaatın 2004 yılının Mayıs ayında Belediye tarafından mühürlendiği ve Çanakkale Koruma Kurulunca 2005 yılının Temmuz ayında yapının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, izinsiz olarak yapıldığı anlaşılan yapının müdahale olmaksızın uzun süre kullanılması şeklindeki bir fiili durumun ve bu kapsamda bir meşru beklentinin de oluşmadığı değerlendirilmiştir.
85. Bireysel başvuruya konu yapı kentsel sit alanı içinde H.İ. Bazarkaya adına düzenlenmiş tapu kaydı bulunan arazi üzerine başvurucu tarafından izinsiz olarak inşa edilmiştir. Arazi üzerinde eski yapı kalıntıları olduğunu iddia eden ve bu hususu belgelendirme ve ispat imkânına sahip olan başvurucu yapılan yargılama sürecinde bu iddiasını da ispatlayamamış ve yapının üzerinde bulunduğu arazinin yapı yapılmadan önce boş parsel olduğu Mahkemece değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucunun yapılaşmaya uygun olmayan alanda izinsiz olarak inşa ettiği yapının kaldırılmasının mülkiyet hakkına orantısız bir müdahale olmadığı, ulaşılmak istenen kamu yararı ile kıyaslandığında başvurucuya aşırı bir yük getirmediği, dolayısıyla “adil dengeyi” bozmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
86. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Taşınmazın (arazi) bulunduğu alanda uzun süre koruma amaçlı imar planının yapılmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Arazi üzerindeki yapının kaldırılmasına karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.