TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YÜKSEL BAZARKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6615)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 21/6/2016-29749
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Yüksel
BAZARKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim
Sabahaddin EDREMİTLİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kentsel sit alanı ilan edilerek koruma amaçlı imar
planı yapılmasına karar verilen alanda inşa edilen yapının kaldırılmasına karar
verilmesi ve uzun süre koruma amaçlı imar planı yapılmaması sebepleriyle
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/8/2013 tarihinde Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/06/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 14/7/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar
özetle şöyledir:
7. Kültür Bakanlığı Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun (Bursa Koruma Kurulu) 15/8/1991 tarihli ve 1932 sayılı kararı ile
Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde ilçe merkezi ve eski köy yerleşim alanlarının
kentsel sit alanı ve bu alanlar dışında kalan tüm alanların doğal sit alanı
olarak tescil edilmesine karar verilmiştir.
8. Kültür Bakanlığı Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun (Edirne Koruma Kurulu) 11/11/1994 tarihli ve 2135 sayılı kararı ile
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 19/10/1994 tarihli ve 374
sayılı kararı ile tavsiye edilen ve 1/25000'lik Gökçeada ilçe haritasında
işaretlenen ve dereceleri belirtilen alanların doğal ve arkeolojik sit alanları
olarak kabulüne, bu alanlara yönelik 1/5000 ölçekli koruma amaçlı imar planının
yapılmasına karar verilmiştir.
9. Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek
Kurulunun (Yüksek Kurul) 19/4/1996 tarihli ve 419 sayılı "İlke
Kararı" kapsamında kentsel sit alanları, koruma ve kullanma koşulları
yönünden bazı ilkeler benimsenmiş, kentsel sit alanında koruma amaçlı imar
planı elde edilinceye kadar izlenecek kuralları tanımlayan "geçiş dönemi
yapılaşma koşullarının" temel ilkelerine yer verilmiştir. Buna göre;
i. İmar planında
öngörülen yoğunluk ve kentsel donanım kararları belli olmadığından korunması
gerekli taşınmaz kültür varlığı parseline ilave yeni yapı yapılamayacağına,
ii. Koruma amaçlı imar planına yasal süresi içinde başlanmamış
ya da ilgili koruma kurulunca geçerli ve yeterli bulunmayan nedenlerle
tamamlanmamış kentsel sit alanlarında; yasal sürecin tamamlanmasını takiben,
koruma amaçlı imar planı yapılarak ilgili koruma kurulunca uygun bulunana kadar
korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı parselindeki uygulamalar ve diğer
parsellerdeki inşai ve fiziki uygulamaların koruma
kurulunun izni doğrultusunda yapılabileceği,
iii. Geçiş dönemi yapılaşma koşulları ilgili koruma kurulunca
belirlenerek karara bağlanmış ancak koruma amaçlı imar planı henüz elde
edilememiş kentsel sit alanlarındaki her türlü inşai
ve fiziki uygulama (yeni yapı ve onarım dahil) için geçiş dönemi yapılaşma
koşulları doğrultusunda hazırlanmış projenin koruma kurulunca onaylanması,
iv. Geçiş dönemi yapılaşma koşulları ve koruma amaçlı imar planı
kararları bulunmayan kentsel sit alanlarında her ne olursa olsun yeni yapı veya
imar uygulaması yapılamayacağı ilkeleri belirlenmiştir.
10. Kültür Bakanlığı Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu (Çanakkale Koruma Kurulu) 4/5/2002 tarihli ve 1001 sayılı kararı
ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde kentsel sit alanı olarak tespit edilmiş
yerleşim alanlarında belirlenen geçiş dönemi yapılaşma koşullarının, Yüksek
Kurulun 19/4/1996 tarihli ve 419 sayılı ilke kararı doğrultusunda uygun
olduğuna ve belediye tarafından koruma amaçlı imar planının bir an önce
hazırlanmasına karar verilmiştir.
11. Çanakkale ili Gökçeada ilçesi Bademli köyü için geçiş dönemi
yapılaşma koşullarında "a) Kadastal çalışmaların
ve tespit-tescil çalışmalarının tamamlanmasına kadar tüm yapıların tescilli
olarak işlem göreceği b) Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş
parsellerde yapılanmaya gidilemeyeceği c) Tescilli yapı ve yapı kalıntılarınınrestorasyon isteklerinde, mevcut yapı ve
kalıntının 1/50 ölçekli rölöve-restitüsyon-
restorasyon projeleri hazırlanarak ve kurulda değerlendirilerek olumlu karar
alınmadıkça parsele herhangi bir müdahalede bulunulmayacağı"
belirtilmiştir.
12. Çanakkale Koruma Kurulunun 24/5/2002 tarihli ve 1016 sayılı
kararı ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde Edirne Koruma Kurulunun 11/11/1994
tarihli ve 2135 sayılı kararıyla belirlenen kentsel sit alanlarının tescilinin
devamına karar verilmiştir.
13. Çanakkale Koruma Kurulunun 23/12/2004 tarihli ve 482 sayılı
kararı ile Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde 1/25000 ölçekli sit haritasının
Bademli köyünü de kapsayan 1/10000 ölçekli kadastral
haritaya yapılan aplikasyonunun uygun olduğuna karar verilmiştir.
14. Başvurucunun kendi beyanına göre Çanakkale ili Gökçeada
ilçesi Bademli köyü 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 2003 yılının
Kasım ayında yapı inşa etmek amacıyla hafriyat çalışmalarına başlanmıştır.
15. İnşaat devam ederken başvurucu ve nüfus kayıtlarından
başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'nın
talep dilekçesi üzerine Gökçeada Belediye Başkanlığının (Belediye) 8/1/2004
tarihli yazısıyla 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerine kitaplık/kütüphane
yapılmak istendiği belirtilerek yapılan inşaata ait mimari proje de eklenmek
suretiyle Çanakkale Koruma Kurulu Müdürlüğüne başvurulmuştur.
16. Çanakkale Koruma Kurulunca yerinde yaptırılan inceleme
sonunda düzenlenen 30/1/2004 tarihli raporda, talep konusu taşınmazın Bademli
köyü kentsel sit alanı içinde kaldığı, taşınmaz üzerinde herhangi bir yapı
kalıntısı bulunmadığı ve bu sebeple Çanakkale Koruma Kurulunca onaylanan
yapılaşma koşullarına aykırı olduğu belirtilmiştir.
17. Çanakkale Koruma Kurulunca taşınmazın çap ve tapu kayıtlarının
gönderilmesinin istenmesi üzerine Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün 29/9/2004
tarihli yazısıyla Bademli köyünde kadastro çalışmalarının devam ettiği,
mülkiyete ilişkin belgenin bu sebeple temin edilemediği belirtilmiş, Belediye
ile başvurucu arasında kütüphanenin/kitaplığın kullanımına ilişkin olarak
düzenlendiği belirtilen 20/3/2004 tarihli sözleşme sunulmuştur. Bununla
birlikte Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün 6/6/2005 tarihli yazısıyla, kadastro
çalışmalarının devam ettiği tekrarlanarak talep konusu taşınmazın (arazi)
15/9/1999 tarihinde D.Ç. tarafından nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi
olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'ya satıldığına
ilişkin "Zilyetliğin Devrine İlişkin
Satış Senedi" başlıklı belge sunulmuştur.
18. Çanakkale Koruma Kurulunun 8/7/2005 tarihli ve 1225 sayılı
kararıyla taşınmazda izinsiz olarak bina yapanlar hakkında yasal kovuşturma
açılmasına, talepte bulunulan taşınmaz üzerinde daha önce herhangi bir yapı
kalıntısının bulunmadığı anlaşıldığından ve geçiş dönemi yapılaşma koşullarına
göre koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılaşmaya
izin verilmediğinden sunulan yapılaşma projesinin uygun olmadığına, yapılan
aykırı uygulamaların kaldırılmasına karar verilmiştir.
19. Başvurucu, mülkiyet hakkının idari bir karar ile
sınırlandırılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu, koruma amaçlı imar planı
hazırlanması yönündeki yükümlülüğün yaklaşık on yıldır yerine getirilmediğini,
dava konusu işlemin dayanağı olan raporun idarenin kendi personeli tarafından
hazırlandığını, yapılan tespitlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek 8/7/2005
tarihli kararın iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine 4/10/2005
tarihinde Bursa 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
20. Bursa 1. İdare Mahkemesinin 11/9/2007 tarihli ve E.2006/254,
K.2007/1643 sayılı kararıyla Çanakkale ilinde idare mahkemesinin kurulduğu ve
faaliyete geçtiği belirtilerek davanın yetki yönünden reddine, dosyanın yetkili
Çanakkale İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
21. Çanakkale İdare Mahkemesinin 2007/202 esasına kaydedilen
dava dosyası kapsamında keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmış 1/11/2008
tarihinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda;
"Gökçeada Belediyesi Fen İşleri'nin,
Çanakkale Kurulu'nun 24.5.2002 tarih ve 1016 sayılı kararıyla korunması gereken
kültür ve tabiat varlıklarının sınırlarını belirleyen 1/25.000 ölçekli haritayı
esas alarak gerçekleştirdiği 1/10.000 ve 1/5.000 ölçekli haritalarda dava
konusu olan 3 numaralı parselin kentsel sit alanı içerisinde göründüğü,
Davacının yapı inşa etmiş olduğu 3 numaralı
parselde daha önce bir dam olduğu iddiasını desteklemek için dava dosyasına
temin etmiş olduğu iki adet fotoğrafın çekildiği noktanın yerinin ve resimlerde
görünen yıkıntının 3 numaralı parselde bulunup bulunmadığının tam olarak
anlaşılmasının mümkün olmadığı,
...
Çanakkale Kurulunun belirlediği Geçiş Dönemi
Yapılaşma Koşulları davacının sit alanı içerisinde olan parselini de
kapsamaktadır. ... Davacı zilyetliğini devralmış olduğu ve satış sözleşmesinde
"tarla" olarak adlandırılan parselde bulunduğunu iddia ettiği yapı
kalıntısını iyi bir şekilde belgelememiş, rölövesini
yaptırmamış, 09.06.2006 tarihli kendi ifadesine göre Kurul uzmanlarının
07.01.2004 tarihinde ilgili parseli incelemesinden önce, 2003 yılı içerisinde
inşaata başlamıştır. Kurul'un değerlendirmesi gereken projelerden sadece mimari
proje inşaat devam ederken veya tamamlanmışken 08.01.2004 tarihinde Gökçeada
Belediyesi Fen İşleri'nin düzenlediği bir başvuru ile Çanakkale Kurulu'na
gönderilmiştir. ... Bilirkişi heyetimiz, ... Çanakkale Koruma Kurulu'nun
davacının başvurusu ile ilgili aldığı 08.07.2005 tarih ve 1225 sayılı
kararının, 2863 sayılı Yasa hükümleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Yüksek Kurulu İlke Kararları ve kendi belirlediği Gökçeada Kentsel Sit
Alanlarında Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları ile çelişkili olmadığını tespit
etmiştir. Dava konusu olan taşınmaz, kentsel sit alanı içerisinde "izinsiz"olarak inşa edilmiştir.
... Koruma Amaçlı İmar Planı'nın olmaması,... izinsiz olarak yapı yapmasının özrü olamaz.
Nitekim, Davacı'nın ... damın kalıntılarını fotoğraf
ve rölöve yoluyla tespit ederek ve Geçiş Dönemi
Yapılaşma Koşulları'na uygun bir restorasyon projesi
hazırlatarak yapısını yasa ve yönetmeliklere uygun bir şekilde gerçekleştirebilirdi.
....
Bu parselde daha önce var olduğu iddia edilen
bir "dam"a ait kalıntılar artık mevcut
olmadığından bu damın taban alanının boyutlarını tespit etmek ve yeni inşa edilmiş
yapının bu boyutları aşıp aşmadığı hakkında bir hüküm vermek mümkün değildir.
Davacının bu kalıntılara ait olduğunu iddia ettiği iki adet fotoğraf,
çekildikleri taraf olan güney cephesi tarafından yerinde incelenmiş, ama
fotoğrafın çekildiği nokta tam olarak tayin edilememiştir. Fotoğrafın çekildiği
noktanın önemi, güney tarafındaki 2 numaralı parselde davacının kullandığı
restore edilmiş tek katlı taş bir evin olması ve bu fotoğrafların arkada aynı
şekilde deniz manzarası olmak üzere bu evin restore edilmemiş halini gösteriyor
olmaları ihtimalidir. Her ne kadar bu fotoğrafların gerçekten 3 numaralı
parselde bulunan eski bir dama ait kalıntıları gösteriyor olma ihtimali varsa
dahi, bu kesin olarak söylenemez.
...''
tespitlerine yer verilmiştir.
22. Bu arada Çanakkale ili Gökçeada ilçesi Bedemli
köyü 111 ada 3 parsel sayılı taşınmaz için kadastro edinme sebebine dayalı
olarak 11/1/2008 tarihinde nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu
anlaşılan H.İ. Bazarkaya adına tapu senedi
düzenlenmiştir.
23. Mahkemenin 31/12/2008 tarihli ve E.2007/202, K.2008/933
sayılı kararıyla dava konusu taşınmazı da kapsayan alanın Bursa Koruma
Kurulunun 15/8/1991 tarihli kararıyla kentsel sit alanı ilan edildiği söz
konusu sit alanına ilişkin koruma amaçlı imar planının henüz onaylanmadığı öte
yandan bu durumun davacıya sit alanında Çanakkale Koruma Kurulundan izin
almadan ve geçiş dönemi yapılaşma koşullarına aykırı olarak yapı yapma hakkı
tanımadığı, davacı tarafça bilirkişi raporuna karşı beyanlarında tanık dinlenmesi
için ikinci bir keşif yapılması talep edilmiş ise de itirazların hükme esas
alınan bilirkişi raporunu zedeleyecek nitelikte bulunmadığı; ayrıca idari
yargılama usulünde keşif sırasında veya yargılamanın herhangi bir aşamasında
tanık dinlenmesinin söz konusu olmadığı belirtilerek Çanakkale Koruma Kurulunun
8/7/2005 tarihli kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
24. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 17/4/2012 tarihli ve E.2011/1995, K.2012/2756 sayılı ilamıyla İlk
Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
25. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 11/6/2013 tarihli ve
E.2012/5686, K.2013/4666 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
26. Karar başvurucuya 23/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 21/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
28. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 3. maddesinin (a) fıkrasının (8) numaralı bendi
şöyledir:
"Koruma amaçlı imar plânı; bu Kanun
uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz
önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi
doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik, tarihi, doğal, mimarî, demografik,
kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma
verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hali hazır haritalar
üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş
yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer
yaratan stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma
sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve
projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı
ve taşıt ulaşımını, alt yapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve
parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri
uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan,
hedefler, araçlar, stratejiler ile plânlama kararları, tutumları, plân notları
ve açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar plânlarının
gerektirdiği ölçekteki plânlardır."
29. 2863 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
bölümü şöyledir:
"Yedinci maddeye göre tescil edilen
korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarının tesbiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapıllamayacağı konusunda karar alma yetkisi Koruma
Kurullarına aittir."
30. Aynı Kanun'un 9. maddesi şöyledir:
"Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları
çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak,
korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile
sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede
bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları
değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen
yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî
müdahale sayılır."
31. Aynı Kanun'un 16. maddesi şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat
yapmak yasaktır. Buralarda ruhsatsız olarak yapılacak inşaatlar ile, koruma
amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa
edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre işlem yapılır."
32. Aynı Kanun'un 8/8/2011 tarihli ve 648 sayılı Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklikten önceki 17. maddesinin ilgili
bölümleri şöyledir:
''Koruma amaçlı imar plânı yapılıncaya kadar,
koruma bölge kurulu tarafından üç ay içinde geçiş dönemi koruma esasları ve
kullanma şartları belirlenir. Belediyeler, valilikler ve ilgili kurumlar söz
konusu alanda ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve plândan
etkilenen hemşerilerin katılımı ile toplantılar düzenleyerek koruma amaçlı imar
plânını hazırlatıp, incelenmek ve sonuçlandırılmak üzere koruma bölge kuruluna
vermek zorundadır. İki yıl içinde koruma amaçlı imar plânı yapılmadığı
takdirde, geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının uygulanması,
koruma amaçlı imar plânı yapılıncaya kadar durdurulur.
Bu iki
yıllık süre içinde zorunlu nedenlerle plân yapılamadığı takdirde koruma bölge
kurulunca bu süre bir yıl daha uzatılabilir.
Koruma
bölge kurulunda görüşülen ve uygun görülen koruma plânları onaylanmak üzere
ilgili idarelere gönderilir.
İlgili
idareler, koruma amaçlı imar plânını en geç iki ay içinde görüşür ve varsa
değişmesini istediği hususları koruma bölge kuruluna bildirir. Koruma bölge
kurulunda bu hususlar da değerlendirilir ve kurul tarafından uygun görülen
haliyle plânlar ilgili idarelere onaylanmak üzere gönderilir. Altmış gün
içerisinde onaylanmayan plânlar kesinleşerek yürürlüğe girer. Koruma amaçlı
imar plânının yürürlüğe girmesiyle geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma
şartları ayrıca karar almaya gerek kalmadan ortadan kalkar.''
33. Aynı Kanun'un 57. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Koruma bölge kurulları, Koruma Yüksek
Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla
görevli ve yetkilidir.
...
c) Sit
alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını
belirlemek,
d)
Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip
karar almak
...
(Ek fıkra: 14/7/2004 -
5226/11 md.) Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları,
bunların koruma alanları ve sit alanlarında, 3194 sayılı İmar
Kanununun 21 inci maddesi kapsamına giren ruhsata tâbi olmayan tadilat
ve tamiratlar; özgün biçim ve malzemeye uygun olarak, bünyesinde koruma,
uygulama ve denetim büroları kurulmuş idarelerin izin ve denetimi ile yapılır.
Bunların dışında her türlü inşaî ve fizikî müdahale
koruma bölge kurulunun izni ile yapılır."
34. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare
mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve
inceleme evrak üzerinde yapılır.”
35. 2577 sayılı Kanun'un 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı
Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
ve Basın yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi
Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 31. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet,
üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri,
feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti,
yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların
mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak
hareketlerine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümleri uygunlanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; bulunduğu çevrenin mimari yapısına uygun olarak
inşa edilen yapının2863 sayılı Kanun'un amacına aykırı olacak şekilde
kaldırılmasına karar verildiğini, koruma amaçlı imar planının aradan on sene
geçmesine rağmen yapılmadığını ve yapılaşmaya izin verilmediğini, süre yönünden
uygulanma olanağı kalmayan geçici dönem yapılaşma koşulları uygulanmak
suretiyle yıkım kararı verildiğini, taşınmaz üzerinde eski yapı ve kalıntısı
bulunduğunu ispat yönünden tanık dinletme isteminin reddedildiğini belirterek
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; idarenin
yıkıma ilişkin kararının iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
38. Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
ettiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
39. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerin incelenmesinde
kaldırılmasına karar verilen yapının üzerinde bulunduğu Çanakkale ili Gökçeada
ilçesi Bademli köyü 111 ada 3 parsel sayılı taşınmazın (arazi) 15/9/1999
tarihinde "Zilyetliğin Devrine İlişkin
Satış Senedi" başlıklı belge kapsamında üçüncü bir kişi
tarafından nüfus kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'ya satılarak zilyetliğinin devredildiği, taşınmaz
üzerine kitaplık/kütüphane yapılması talebine ilişkin olarak Belediyeye verilen
8/1/2004 havale tarihli dilekçede hem başvurucunun hem H.İ. Bazarkaya'nın
imzalarının bulunduğu 2004 ve 2005 yıllarında Belediye ile Çanakkale Koruma
Kurulu arasında yapılan yazışmalarda kadastro çalışmalarının devam etmesi
sebebiyle taşınmazın tapu kaydının sunulamadığının bildirildiği, 11/1/2008
tarihli tapu senedinde taşınmazın tarla vasfı ile kadastro edinme sebebine
dayalı olarak H.İ. Bazarkaya adına tescil edildiği
anlaşılmıştır. Bu durumda yapının bulunduğu taşınmazın (arazi) başvurucuya ait
olduğuna ilişkin bir bilgi ve belge sunulmamış olmakla birlikte arazi üzerinde
bulunan ve kaldırılmasına karar verilen yapının başvurucu tarafından
yaptırıldığı değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucunun arazi üzerinde bulunan
yapının kaldırılmasına ilişkin şikâyeti ile koruma amaçlı imar planının uzun
süre yapılmadığına ve yapılaşmaya izin verilmediğine ilişkin şikâyetleri
mülkiyet hakkı kapsamında ayrı ayrı incelenmiş; tanık dinletme isteminin
reddine ilişkin şikâyeti ise adil yargılanma hakkı kapsamında silahların
eşitliği ilkesi yönünden ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
40. Başvurucu, kaldırılmasına karar verilen yapının üzerinde
bulunduğu arazide daha önce eski yapı temel kalıntıları olduğunu bilen tanıklar
bulunmasına rağmen İlk Derece Mahkemesince tanık dinletme talebinin
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
41. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesi mevcut başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden
başvurucunun şikâyetiyle bağlantılı görülen silahların eşitliği ilkesinin
gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini, bir bütün olarak yargılamanın
hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediğini inceleyecektir.
42. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmektedir (Uğur Büke, B. No: 2013/4177, 22/1/2015, § 29). Silahların
eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra
medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve
idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında ilgili hükmü Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
43. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve
delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7800, 18/6/2014, § 30).
44. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri
ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. § 27).
45. Öte yandan derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda
izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen
hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu
mahkemelere aittir. Bununla birlikte delillerin incelenme ve değerlendirilme
yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfîlik
ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli
yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının
gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez (Hatice Şule Gölcüklü, B. No: 2013/1838,
11/12/2014, § 22).
46. AİHM delillerin kabul edilebilirliği ve ispat güçleriyle
ilgili şikâyetleri, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve
“çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da
söz konusu delillerin yargılamanın bütününe olan etkisi çerçevesinde
değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya, B. No:
40847/98, 15/6/2004, §§ 40, 41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B.
No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89). AİHM birçok kararında Sözleşme’nin 6.
maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber öncelikli
olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin
kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45,46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).
47. Somut olayda başvurucu tarafından Çanakkale Koruma Kurulunun
arazi üzerindeki yapının kaldırılmasına ilişkin 8/7/2005 tarihli kararının
iptali istemiyle Çanakkale İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde arazi üzerinde yeni yapı yapılmadan önce eski yapı kalıntılarının
bulunduğunu, 2003 yılının Kasım ayı içerisinde hafriyat çalışmalarına
başlandığını, birkaç günlük çalışmadan sonra ana yapı inşaatına geçildiğini
belirtmiş, delil olarak iptali istenen karar, işlem dosyası, keşif, bilirkişi
incelemesi, tanık beyanları ve fotoğraflara dayanmıştır. İlk Derece
Mahkemesince taşınmaz başında keşif yapılmasına ve dava konusu yapının bulunduğu
arazide dava konusu yapı yapılmadan önce eski yapı kalıntısı bulunup
bulunmadığını gösterecek herhangi bir bulgu olup olmadığı ile diğer hususlarda
bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Her ne kadar başvurucu vekili
bilirkişi raporuna beyanlarını sunduğu dilekçesi ile dinletilmek istenen
tanıkların keşif sırasında mahallinde hazır bulundurulduğu ve dinlenmeleri
talep edilmesine rağmen bu davada tanık dinlenmeyeceğinden bahisle talebin
reddedildiğini belirtmiş ise de dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde
1/11/2008 tarihinde tarafların katılımıyla keşif yapıldığı, tarafların keşifte
bir itirazları bulunmadığını belirtmek suretiyle düzenlenen keşif tutanağını
imzaladıkları anlaşılmıştır.
48. Keşif yapılmasından sonra bilirkişilerce düzenlenen raporda,
dava konusu yapının bulunduğu arazinin kentsel sit alanı içerisinde bulunduğu,
yapı inşa edilen arazide daha önce dam olduğu iddiasını desteklemek için
sunulan iki adet fotoğrafın çekildiği taraf olan güney cephesi yönünden
incelendiği ancak fotoğrafların çekildiği noktanın tam olarak tayin edilemediği,
fotoğrafın çekildiği noktanın önemli olduğu zira dava konusu yapının bulunduğu
taşınmazın güney kısmına bitişik iki numaralı parselde davacının kullandığı
restore edilmiş durumda tek katlı bir taş evin bulunduğu ve sunulan
fotoğrafların arkada aynı şekilde deniz manzarası olmak üzere bu evin restore
edilmemiş hâlini gösteriyor olmaları ihtimali bulunduğu, dolayısıyla
fotoğrafların dava konusu yapının bulunduğu üç numaralı parsele ait olduğunun
kesin olarak söylenemeyeceği, başvurucunun zilyetliğin devri ve satış
sözleşmesinde "tarla" olarak adlandırılan parselde bulunduğunu iddia
ettiği yapı kalıntısını iyi bir şekilde belgelemediği, rölövesini
yaptırmadığı, kendi ifadesine göre Çanakkale Koruma Kurulca görevlendirilen
uzmanların 7/1/2004 tarihinde taşınmazı incelemesinden önce 2003 yılı
içerisinde inşaata başladığı, Çanakkale Koruma Kurulunun değerlendirmesi
gereken projelerden sadece mimari projenin inşaat devam ederken ve
tamamlanmamışken 8/1/2004 tarihinde Belediyenin düzenlediği bir başvuruyla Çanakkale
Koruma Kuruluna sunulduğu, dava konusu taşınmazın kentsel sit alanı içerisinde
izinsiz olarak inşa edildiği tespitlerine yer verilmiştir. İlk Derece
Mahkemesinin 31/12/2008 tarihli kararında, bilirkişi raporunda belirlenen
hususlar özetlenerek başvurucu tarafından tanık dinlenmesi için ikinci bir
keşif yapılması talep edilmiş ise de bilirkişi raporunun hükme esas
alınabilecek nitelikte olduğu ve itirazların bilirkişi raporunun sıhhatini
etkileyecek mahiyette bulunmadığı ayrıca idari yargılama usulünde keşif
sırasında ya da yargılamanın herhangi bir aşamasında tanık dinlenilmesi
usulünün olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
49. Başvuruya konu yargılamaya ilişkin olarak dava konusu yapının
bulunduğu taşınmazın başında keşif yapılmış, başvurucunun arazi üzerinde eski
yapı kalıntıları bulunduğu iddiasını ilişkin olarak sunduğu fotoğraflar yerinde
yapılan inceleme sonunda düzenlenen bilirkişi raporunda detaylı olarak
irdelenerek güvenilir olmadıkları değerlendirilmiş yine bilirkişi raporunda
arazi üzerinde eski yapı kalıntıları olduğunu iddia eden başvurucunun bu durumu
iyi bir şekilde belgelendirme ve ispat imkanlarına sahip olmasına rağmen bu
hususta gerekli dikkat ve özeni göstermediği, eski yapı kalıntısına ait Koruma
Kurulunca onaylı rölöve projesinin bulunmadığı,
Belediyeye ve Çanakkale Koruma Kuruluna başvurulmadan önce izinsiz olarak
inşaata başlandığı vurgulanmıştır. Bu kapsamda İlk Derece Mahkemesince dosya
kapsamındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle
ulaşılan kanaat doğrultusunda davanın reddedildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan
başvurucuya dosyadaki bilgi ve belgelere ulaşma, beyan ve itirazlarını sunma
imkanlarının tanındığı, başvurucunun davaya aktif olarak katılımının
sağlandığı, usule ilişkin imkânlardan faydalandırıldığı, davanın niteliği
itibarıyla tanık delilinin tek başına belirleyici nitelikte bulunmadığı
anlaşılmış olup yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde adil
yargılanma hakkına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
i. Taşınmazın (Arazi) Bulunduğu Alanda Uzun
Süre Koruma Amaçlı İmar Planının Yapılmaması Yönünden
51. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiğini düşünen medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. 6216
sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise bireysel başvurunun
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel
ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği
düzenlenmiştir.
52. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel
ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu
edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi",
bu ihlalden kişinin "kişisel olarak" ve"doğrudan"
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin
"mağdur" olduğunu ileri sürmesidir (Onur
Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
53. AİHM, Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan
"mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan
etkilenen kişinin kastedildiğini belirtmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50). Dolayısıyla Sözleşme bireylerin, doğrudan etkilenmedikleri
hâlde ulusal hukukun sırf Sözleşme’ye aykırı
olabilecek herhangi bir hükmünü başvuru konusu yapmasına izin vermemektedir (Burden/Birleşik Krallık [BD], B. No: 13378/05,
29/4/2008, § 33).
54. Ayrıca bireysel başvuruda “mağdur” kavramı, davada menfaat
veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanmaktadır (Gorraiz Lizarraga ve
diğerleri/İspanya, B. No: 62543/00, 10/11/2004, § 35).
55. Başvuru konusu olayda kaldırılmasına karar verilen
kitaplık/kütüphanenin üzerinde bulunduğu taşınmazın (arazi) 15/9/1999 tarihinde "Zilyetliğin Devrine İlişkin Satış Senedi"
başlıklı belge kapsamında üçüncü bir kişi tarafından H.İ. Bazarkaya'ya satılarak zilyetliğinin devredildiği 11/1/2008
tarihli tapu senedinde ise taşınmazın (arazi) tarla vasfı ile kadastro edinme
sebebine dayalı olarak H.İ. Bazarkaya adına tescil
edildiği anlaşılmıştır. Taşınmazın (arazinin) mülkiyetinin başvurucuya ait
olduğuna dair bir bilgi ve belge sunulmamıştır. Koruma amaçlı imar planının
uzun süre yapılmaması suretiyle taşınmazdan yararlanılması ve tasarruf etme
imkânlarının belirsiz bir hâl alması, şartların gerçekleşmesi hâlinde taşınmaz
maliki yönünden mülkiyet hakkına müdahale teşkil edebilecektir. Bu durumda,
taşınmazın maliki olduğuna dair bilgi ve belge bulunmayan başvurucunun koruma
amaçlı imar planının uzun süre yapılmamasına ilişkin şikâyetin doğrudan mağduru
olmadığı, özü itibariyle mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale
edildiğine ilişkin şikâyet yönünden bireysel başvuru yapma hakkı bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
56. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mağdur sıfatı taşımadığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin kişi yönünden
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Arazi Üzerindeki Yapının Kaldırılmasına
Karar Verilmesi Yönünden
57. Başvurucunun arazi üzerinde bulunan yapının kaldırılmasına
karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Türü
58. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin
bulunması gerekmektedir. Mülkiyet hakkı kapsamında sahip olunan şey
"mevcut bir şey" olabileceği gibi "malvarlığına ilişkin
değerler" de olabilir (Selçuk Emiroğlu,
B. No: 2013/5660, 20/3/2014, §§ 26-28).
59. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001tarihli, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015,
§ 80).
60. Anayasa’nın 35. maddesi ve Sözleşme'yeEk
(1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme'nin ilk
cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş
manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise
kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere
ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına
almaktadır.
61. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme'ye Ek (1) No. lu
Protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına
düzenleme ile vergiler ve diğer katkılarla cezaların tahsili konusunda gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf
devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol”
yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın
birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü
ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir.
62. AİHM’e göre ikinci ve üçüncü
kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci
kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın
ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).
63. Anayasa’da ve Sözleşme’de yer alan
ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyeti sınırlamaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük
ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 48). Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi
de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Bunun yanında ölçülülük
ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü,
davanın koşullarına göre düzenleme yetkisinin kullanıldığı her durumda
gerekmeyebilir (Depalle/Fransa
[BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 91).
64. Başvuru konusu olayda kaldırılmasına karar verilen yapının
üzerinde bulunduğu taşınmazın 11/1/2008 tarihli tapu senedi kapsamında nüfus
kayıtlarına göre başvurucunun eşi olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya
adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmakla birlikte taşınmaz üzerine
kitaplık/kütüphane olarak kullanılmak amacıyla yapı inşa edilmesine izin
verilmesi talebiyle Belediyeye verilen dilekçede başvurucu ve H.İ. Bazarkaya'nın birlikte imzalarının bulunduğu, bu bakımdan
yapının H.İ. Bazarkaya'nın bilgisi dahilinde yapıldığıdeğerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucu
tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine İdare Mahkemesinde açılan dava
dosyasına yansıyan bilgi, belge ve resmi kurumlar
arasındaki yazışmalar ile bu davadaki yargılama süreci dikkate alındığında
yapının başvurucu tarafından yaptırıldığı hususunun nizalı
olduğu da söylenemez. Bu bakımdan arazi üzerindeki yapının tapu kaydına göre
arazi maliki olduğu anlaşılan H.İ. Bazarkaya'nın
bilgisi dahilinde başvurucu tarafından yaptırıldığı dikkate alındığında yapı
üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğu kabul edilmiştir.
65. Bu bakımdan başvurucunun üzerinde mülkiyet hakkı bulunduğu
anlaşılan binanın kaldırılmasına karar verilmesi mülkiyetin kullanımını
kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmaması
66. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35.
maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin
hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
i. Kanunilik
67. Demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun
üstünlüğü, Sözleşme’nin tamamının ayrılmaz bir parçası olduğundan Sözleşme'ye Ek (1) No.luProtokol’ün
1. maddesi her şeyden önce ve özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden
yararlanma hakkına idari makamlar tarafından yapılan müdahalenin yasal olmasını
gerektirmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 42).
68. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme'ye Ek (1) No.lu Protokol'ün 1.
maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen
koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini
öngörmektedir. AİHM yasada öngörülen koşulları bir diğer ifadeyle hukukiliği
geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla
geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malonei/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, § 66-68)
Anayasa tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 31).
69. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve
sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu
hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
70. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki
yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın
veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine
imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması
öncesinde kanunun, muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir
olması gereklidir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
71. “Belirlilik” ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil daha
geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve
öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla yasalar,
mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki
belirlilik sağlanabilir. Aslolan muhtemel
muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar
doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır (AYM,
E.2009/9, K.2011/103, 16/6/2011).
72. Somut olayda başvurucu tarafından yaptırıldığı anlaşılan
yapının 1991 yılında alınan karar ile tescil edilen kentsel sit alanında
kaldığı, yapının izinsiz olarak yapıldığı, geçici dönem yapılaşma koşullarına
göre koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılaşmaya
izin verilemeyeceği, sunulan yapılaşma projesinin uygun olmadığı gerekçeleriyle
Çanakkale Koruma Kurulunun 8/7/2005 tarihli kararı ile kaldırılmasına karar
verilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 8. maddesinde koruma alanlarının tespiti ve
bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma
yetkisinin koruma kurullarına ait olduğu belirtilmiş; aynı Kanun'un 9.
maddesinde ise Koruma Yüksek Kurulunca belirlenen ilke kararları çerçevesinde
koruma kurullarınca alınacak kararlara aykırı olarak sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı düzenlenmiştir.
Aynı Kanun'un 17. maddesinde koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar geçiş
dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının koruma kurullarınca belirleneceği
belirtilerek Kanun'un 57. maddesinde koruma kurullarının Koruma Yüksek
Kurulunun ilke kararları çerçevesinde görevli ve yetkili olduğu işler
sayılmıştır. Başvurucu tarafından yaptırılan taşınmaz, Yüksek Kurulun 19/4/1996
tarihli İlke Kararları doğrultusunda Çanakkale Koruma Kurulunca belirlenen
4/5/2002 tarihli geçiş dönemi yapılaşma koşulları kapsamında değerlendirilerek
kaldırılmasına karar verilmiştir.
73. 2863 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri ve bu kapsamda
belirlenen Yüksek Kurul İlke Kararları ile Koruma Kurul kararlarının
erişilebilir, bilinebilir nitelikte olduğu, muhataplarının mevcut koşullarda
belirli bir işlemin sonuçlarını öngörmelerini mümkün kılacak nitelikte hukuki
belirlilik taşıdığı ve müdahalenin hukuki dayanağının yeterli açıklıkta
bulunduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvuruya konu müdahale kanunilik unsurunu
taşımaktadır.
ii. Meşru Amaç
74. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek
durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).
75. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Özellikle
kişileri bedelini ödeyerek mülkiyetlerinden yoksun bırakmayı düzenleyen yasalar
gibi sosyal ve ekonomik politikaların uygulanmasını belirleyen düzenlemeler
konusunda yasama organının geniş bir takdir yetkisi olması doğaldır. Kural
olarak kamu makamları ekonomik veya toplumsal bir politikayı hayata geçirmek
amacıyla mülkiyet hakkına müdahale etmişlerse burada meşru bir kamu yararı
amacının bulunduğunu varsaymak gerekir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın
çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan
mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır.
Bu nedenle müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu
iddia edene aittir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça
temelden yoksun veya keyfi olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu
yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 35, 36).
76. Başvurucu tarafından inşa ettirilen taşınmazın bulunduğu
bölge 2863 sayılı Kanun kapsamında Bursa Koruma Kurulunca 1991 yılında kentsel
sit alanı olarak ilan edilmiş, 2002 yılında Çanakkale Koruma Kurulunca kentsel
sit alanının tescilinin devamına karar vermiştir. Yapılan bu düzenlemelere
bağlı olarak Yüksek Kurulun 19/4/1996 tarihli İlke Kararları doğrultusunda
4/5/2002 tarihli geçiş dönemi yapılaşma koşulları belirlenmiş ve koruma amaçlı
imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde yapılanmaya gidilemeyeceği,
tescilli yapı ve yapı kalıntılarınınrestorasyon
isteklerinde, mevcut yapı ve kalıntının 1/50 ölçekli rölöve-restitüsyon-restorasyon
projeleri hazırlanarak ve kurulda değerlendirilerek olumlu karar alınmadıkça
parsele herhangi bir müdahalede bulunulamayacağı kurala bağlanmıştır.
77. Yüksek Kurulun 19/4/1996 tarihli İlke Kararı'nda
"kentsel sit alanı", "kentsel ve yöresel nitelikleri, mimari ve
sanat tarihi açısından gösterdikleri fiziksel özellikleri ve bu özellikleri ile
oluşan çevrenin dönemin sosyo ekonomik, sosyo kültürel yapılanmasını, yaşam biçimini yansıtarak bir
arada bulunduran ve bu açılardan doku bütünlüğü gösteren alanlar" olarak
tanımlanmıştır. Aynı İlke Kararı'nda geçiş dönemi yapılaşma koşullarının her
kentsel sit alanında uygulanması gereken temel ilkelerinden bahsedilmiş ve imar
planında öngörülen yoğunluk ve kentsel donanım kararları belli olmadığından
korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı parseline ilave yeni yapı
yapılamayacağı belirtilmiştir.
78. Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar boş parsellerde
yapılaşmaya gidilemeyeceğine dair düzenlemenin arkeolojik, tarihi, doğal,
mimari, kültürel, sosyo-ekonomik vb. özellikleri ile
doku bütünlüğü arz etmesi sebebiyle korunarak yaşatılmasında kamu yararı
bulunan alanlarda imar yoğunluluğunun artırılmamasını
sağlamaya yönelik bulunduğu değerlendirilmiştir. Nitekim koruma amaçlı imar
planları 2863 sayılı Kanun uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın
etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat
varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla
hazırlanmaktadır. Bu bakımdan başvuruya konu müdahalenin meşru amaç taşımadığı
söylenemez.
iii. Ölçülülük
79. Anayasa'nın 35.
maddesine göre mülkiyet hakkı ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı
amacıyla sınırlandırılabilir. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilmek
istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında
adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 37).
80. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik",
"gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. "Elverişlilik", öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; "gereklilik", ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; "orantılılık" ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
81. Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın,
demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte başka bir ifadeyle güdülen kamu
yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte temel haklara en az müdahaleye olanak
veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir
(AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
82. Anayasa'nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet
hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya mal varlığı üzerindeki hakları
kullanılamaz hâle getirilmişse bu kişinin hakkının korunması gerekir. Öte
yandan mülkiyetin kullanımını düzenleyen kanun ve uygulamaların elde edilmek
istenen kamu yararıyla bireysel menfaatler arasında adil bir denge kurması yani
ölçülü olması gerekmekle birlikte mülkiyetin kullanımını düzenleyen bu
uygulamalar sebebiyle bireyin kişisel hakları ile toplumun genel menfaati
arasında dengeyi sağlamak için her zaman tazminat ödenmesi zorunlu görülemez (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 65).
83. Başvurucu 1991 yılında kentsel sit alanı olarak ilan edilen
alan içerisinde kalan ve 2008 tarihli tapu senedine göre H.İ. Bazarkaya adına tescil edildiği anlaşılan 111 ada 3 parsel
sayılı taşınmaz üzerine kendi beyanına göre 2003 yılının Kasım ayı içinde yapı
yapmak üzere hafriyat çalışmalarına başlamış ve yapının inşaatı devam ederken
yapının kitaplık/kütüphane olarak kullanılması talebini içeren dilekçe ile
birlikte izin verilmesi için Belediyeye başvurmuştur. Belediye tarafından talep
8/1/2004 tarihinde Çanakkale Koruma Kuruluna gönderilmiş, Çanakkale Koruma
Kurulu Müdürlüğünce yerinde yapılan incelemede kentsel sit alanı içerisinde
kalan taşınmaz üzerinde herhangi bir eski yapı kalıntısı bulunmadığı ve hazırlanan
projenin geçiş dönemi yapılaşma koşullarına aykırı olduğu belirtilerek rapor
düzenlenmiştir. Belediye ile Çanakkale Koruma Kurulu arasında onaylı çap örneği
ve tapu belgelerinin sunulmasına ilişkin yazışmalar sonunda Çanakkale Koruma
Kurulunca 8/7/2005 tarihinde yapının kaldırılmasına karar verilmiştir. Yine,
yapının inşaatın tamamlanmasına yakın bir zamanda 28/5/2004 tarihinde Belediye
tarafından mühürlendiği başvurucunun dava dilekçesindeki beyanından
anlaşılmaktadır.
84. Başvurucu kentsel sit alanı içerisinde kalan arazi üzerine
inşa ettiği yapı dolayısıyla inşaata başlamadan önce Belediye ve Çanakkale
Koruma Kurulundan izin aldığına dair bilgi ve belge sunmadığı gibi başvurucunun
bu yönde bir iddiası da bulunmamaktadır. Öte yandan H.İ. Bazarkaya
adına tapu kaydı bulunan taşınmaz üzerinde başvurucunun beyanına göre 2003
yılının Kasım ayında inşaata başlandığı, 2004 yılının Ocak
ayında izin alınması için Belediyeye başvurulduğu, inşaatın 2004 yılının Mayıs
ayında Belediye tarafından mühürlendiği ve Çanakkale Koruma Kurulunca 2005
yılının Temmuz ayında yapının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Bu
durumda, izinsiz olarak yapıldığı anlaşılan yapının müdahale olmaksızın uzun
süre kullanılması şeklindeki bir fiili durumun ve bu kapsamda bir meşru
beklentinin de oluşmadığı değerlendirilmiştir.
85. Bireysel başvuruya konu yapı kentsel sit alanı içinde H.İ. Bazarkaya adına düzenlenmiş tapu kaydı bulunan arazi
üzerine başvurucu tarafından izinsiz olarak inşa edilmiştir. Arazi üzerinde
eski yapı kalıntıları olduğunu iddia eden ve bu hususu belgelendirme ve ispat
imkânına sahip olan başvurucu yapılan yargılama sürecinde bu iddiasını da
ispatlayamamış ve yapının üzerinde bulunduğu arazinin yapı yapılmadan önce boş
parsel olduğu Mahkemece değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucunun
yapılaşmaya uygun olmayan alanda izinsiz olarak inşa ettiği yapının
kaldırılmasının mülkiyet hakkına orantısız bir müdahale olmadığı, ulaşılmak
istenen kamu yararı ile kıyaslandığında başvurucuya aşırı bir yük getirmediği,
dolayısıyla “adil dengeyi” bozmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
86. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Taşınmazın (arazi) bulunduğu alanda uzun süre koruma amaçlı
imar planının yapılmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kişi yönünden yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Arazi üzerindeki yapının kaldırılmasına karar verilmesi
sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.