TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER TOPUZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6833)
Karar Tarihi: 3/4/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Ömer TOPUZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 15.8.2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62 TL'nin her ay için ayrı ayrı hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 10., 36., 125., 141. ve 142. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 2/9/2013 tarihinde Zile Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelenmesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 22/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Türk Telekom A.Ş.'de sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken 24/11/1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 22. maddesi uyarınca Tokat İl Sağlık Müdürlüğü'ne tekniker olarak atanmış ve 1/6/2006 tarihinde Zile Devlet Hastanesinde görevine başlamıştır.
6. Başvurucu 3/3/2011 tarihinde Baştabipliğe yaptığı başvuruda, ayrıldığı kurumca ödenen aylığının 4046 sayılı Kanun uyarınca sabit olduğu ve yeni kurumunda da bu tutar üzerinden ödeme yapılması gerektiği halde daha düşük maaş aldığından bahisle maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ile tüm zam ve enflasyon farklarının döner sermaye ödemesi kesilmeden geriye dönük olarak tarafına verilmesini istemiştir.
7. Baştabiplik tarafından 16/3/2011 tarih ve 692 sayılı işlem ile talebin reddedilmesi üzerine başvurucu 6/5/2011 tarihinde Tokat İdare Mahkemesinde açtığı davada, 82,5 TL denge tazminatı ve % 2.32 enflasyon farkı ödendikten sonra geri istenmesine ilişkin işlemin iptali ile geçmişe yönelik olarak ödenmesi gereken ek ödemelerin yasal faizi ile tahakkuk ettirilerek ödenmesine, eksik ödenen maaşlarının ödenmesine yönelik taleplerinin reddine ilişkin işlemin iptali ile bundan böyle kurumda göreve başladığı tarihten itibaren tam olarak bordroya yansıtılmasına, eksik ödenen bedellerin de yasal faizi ile birlikte ödenmesine, döner sermaye alacaklarının tam olarak ödenmesine yönelik talebinin reddine ilişkin işlemin iptali ile göreve başladığı günden bu güne döner sermaye gelirlerinden eksik ödenen payının yasal faizi ile birlikte ödenmesine, devlet memurlarına 2006 yılından bu tarafa verilen zamlardan yararlandırılması ve gelecekte verilecek olan zamların da maaşına yansıtılmasına yönelik taleplerinin reddine ilişkin işlemin iptali ile 2006 yılından bu yana verilen bütün zamların yasal faizi ile birlikte ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
8. Tokat İdare Mahkemesi 8/6/2011 tarih ve E.2011/315, K.2011/384 sayılı kararı ile dava dilekçesini, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3. ve 5. maddelerine uygun olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
9. Bu karar üzerine başvurucu 9/8/2011 tarihinde dava dilekçesini yenilemiş ve ayrıldığı kurumda son ödenen maaşının 1.810,17 TL olduğu, 4046 sayılı Yasa uyarınca bu tutarın sabit olduğu ve yeni kurumunda da bu tutar üzerinden ödeme yapılması gerektiği halde daha düşük maaş aldığından bahisle maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 15/8/2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62. TL'nin her ay için ayrı ayrı hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
10. Sağlık Bakanlığınca sunulan ve Mahkeme kaydına 16/11/2011 tarihinde giren ilk savunma dilekçesi ekinde başvurucuya ait maaş ve ek ödeme bordroları ile yapılan ödeme ve geri almaya ilişkin belgeler sunulmuş, bu belgeler başvurucuya gönderilmemiştir.
11. Başvurucu, anılan savunmaya 19/12/2011 tarihli dilekçesiyle cevap vermiştir. Bu dilekçenin (5) numaralı paragrafında “Davacı vekilinin İdari Yargılama kanununa uymayarak cevap dilekçesindeki ekleri bize gönderilen cevaba koymadığı usul ve yasaya uygun değildir. Hangi maksatla gönderilmediğini bilemem. Maaş bordrolarını istememe rağmen vermemişlerdi, verilmeyen eklerin gönderilerek savunmam için ek süre verilmesini de istemiyorum. Banka ekstreleri tüm gerçeği göstermektedir…” ifadesine yer verilmiştir.
12. Mahkeme 8/8/2012 tarihli ara kararı ile Sağlık Bakanlığından uyuşmazlığın çözümü için bilgi ve belge istemiş, 12/9/2012 tarihinde kayda giren cevap ve eklerinde başvurucunun göreve başlama tarihi ile atama kararları, Türk Telekom A.Ş. tarafından düzenlenen aylık bildirimi ile başvurucu ile aynı konumda olan başka bir çalışan ile başvurucuya ait maaş bordroları Mahkemeye sunulmuştur.
13. Mahkemenin 12/9/2012 tarih ve E.2011/558, K.2012/592 sayılı kararı ile dava kısmen süre aşımı, kısmen de esas bakımından reddedilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden; Türk Telekom A.Ş.'de sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken, 4046 sayılı Kanun'un 22. maddesi uyarınca Tokat İl Sağlık Müdürlüğü'ne tekniker olarak atanan ve 01.06.2006 tarihinde yeni görevine başlayan davacı tarafından, ayrıldığı kurumda son ödenen maaşının 1.810,17.-TL olduğu, 4046 sayılı Yasa uyarınca bu tutarın sabit olduğu ve yeni kurumunda da bu tutar üzerinden ödeme yapılması gerektiği halde daha düşük maaş aldığından bahisle maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 15.8.2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62.-TL'nin her ay için ayrı ayrı hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Yukarıda anılan 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 12. maddesi uyarınca uygulama tarihinden itibaren altmış gün içinde, uygulama üzerine davacı tarafından 11. maddeye göre idareye yapılan başvuruya cevap verilmemesi halinde uygulama tarihinden itibaren en geç 120 gün, idarenin cevap vermesi halinde de uygulama tarihinden başvuru tarihine kadar geçen süre de hesaba katılarak cevabın davacıya tebliğ edildiği tarihi izleyen günden itibaren 60 gün içinde idari davanın açılmış olması gerektiği, başka bir anlatımla; dava, davacının idareye başvurduğu tarihten itibaren 120 gün içinde açılmış ise ilgiliye, davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü geçmemek koşuluyla mali hakların ödenmesine hükmedilebilecektir.
Dava konusu olayda; davacının, 03.03.2011 tarihinde idareye başvurduğu, bu başvurunun 16.03.2011 tarihli işlemle reddedildiği ve 02.05.2011 tarihinde dava açtığı dikkate alındığında, dava açma tarihinden geriye doğru 120 gün içinde kalan yani 02.01.2011 tarihinden sonraki ilk uygulama tarihi olan 15.01.2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan yararlandırılması isteminde bulunabileceği görüldüğünden, 15.01.2011 tarihinden önceki dönem için kaynaklanan mali haklardan yararlandırılması isteminin reddine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu işlemin;15.01.2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen döner sermayeye tazminat talebine gelince;
Uyuşmazlıkta; Türk Telekom A.Ş.'de sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken, 4046 sayılı Kanun'un 22. maddesi uyarınca Tokat İl Sağlık Müdürlüğü'ne tekniker olarak atanan ve 01.06.2006 tarihinde yeni görevine başlayan davacıya yukarıda anılan Kanun uyarınca önceki kurumda aldığı maaş tutarı ile Sağlık Bakanlığı'na bağlı kurumdan aldığı maaş tutarı arasındaki fark tutar fark tazminatı olarak ödenmiş, 2006 yılından itibaren yeni kurumundaki döner sermaye ödemelerinden yararlanmaya başlamıştır. Yukarıda anılan 4046 sayılı Yasanın 22. maddesinin 5. fıkrasında da ifade edildiği üzere, davacıya yeni kurumunda ödenecek maaşın ve fark tazminatının hesaplanmasında, eski kurumunda almakta olduğu ödemelerin toplam net tutarının; nakledildiği kurumdaki kadro veya pozisyonlara ilişkin olarak yapılan aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatları, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, sözleşme ücreti, ücret, ek ücret, ek ödeme, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin toplam net tutarının karşılaştırılacağı ve buna göre fark tazminatı ödeneceği ve fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödeneceği görülmekte olup, bu kapsamda davacının yeni kurumunda aldığı döner sermaye payının da yeni kurumundaki her türlü ödemeler matrahına dahil edileceği açıktır.
Bakılan davada, davacıya yeni kurumunda ödenen maaş ve döner sermaye tutarı toplamının davacının önceki kurumundan aldığı ücretler toplamından fazla olduğu, dolayısıyla her hangi bir fark ödemesine gerek olmadığı, diğer yandan dosyadaki bilgi ve belgelerden özelleştirme kapsamında kuruma atanmayan ve davacıyla aynı kadro ve pozisyonda bulunan (aynı öğrenim durumunda ve aynı derece-kademede olan) davacının emsali ile davacıya ödenen maaş ve her türlü ücret toplamlarının da aynı olduğu görüldüğünden, davacının maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafında verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
14. Başvurucu kararın kendisine tebliğ edilmesinden sonra 20/11/2012 tarihinde Mahkeme’ye gelerek dava dosyasına davalılar tarafından sunulan bordro ve diğer belgelerin bir suretini istemiştir.
15. Başvurucu, Mahkeme kararına karşı yaptığı itirazda, davanın kısmen süre aşımı kısmen de esastan reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 20/11/2012 tarihli dilekçesi üzerine aldığı bordroların karışık ve anlaşılmaz olduğunu, bordrolarda yaptığı incelemede sabit maaşının bordrolarda görünmediğini ileri sürmüş ve dilekçe ekinde; maaş bordroları, davalı idareler tarafından sunulan emsal maaş ve döner sermaye belgelerine de yer verilmiştir.
16. Sivas Bölge İdare Mahkemesi 7/3/2013 tarih ve E.2013/64, K.2013/79 sayılı kararı ile itiraz talebini reddederek Mahkeme kararını onamıştır.
17. Başvurucu tarafından bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebi de aynı Mahkemenin 11/7/2013 tarih ve E.2013/244, K.2013/304 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
18. Karar, başvurucuya 1/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 2/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar. “
20. Aynı Kanun’un 11. maddesi şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”
21. Aynı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
22. Aynı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:
“1. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/6 md.) Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
a) 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine; idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,
c) 3/f bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine,
d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak yahut (c) bendinde yazılı hallerde, ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine,
e) 3/b bendinde yazılı halde dilekçelerin görevli idare merciine tevdiine,
Karar verilir.
2. Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde, Danıştaya veya ilgili mahkemeye başvurma tarihi, merciine başvurma tarihi olarak kabul edilir.
3. Dilekçelerin 3 ncü maddeye uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz.
4. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/7 md.) İlk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen; bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe red kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna; tek hakim kararına karşı ise itiraz yoluna başvurulabilir.
5. (Ek: 5/4/1990 - 3622/6 md.) 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir.”
23. Aynı Kanun’un 20. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ancak, istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine veya Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan veya ilgili bakan, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir. (Ek Cümle: 10/6/1994 - 4001/10 md.) Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar verilemez.”
24. 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
“ Bu madde hükümlerine göre kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen sözleşmeli personel ile iş kanunlarına tâbi personele, Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihteki kadro ve pozisyonlarına ilişkin olarak bildirim tarihi itibarıyla almakta oldukları sözleşme ücreti, ücret (fazla mesai ücreti hariç), ikramiye, bankacılık tazminatı, ek ücret, ek ödeme, teşvik ödemesi ve benzeri adlarla yapılan ödemelerin toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); nakledildiği kurum veya kuruluştaki kadro veya pozisyonlara ilişkin olarak yapılan aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatları (ek tazminat ve bankacılık tazminatı dâhil), makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, sözleşme ücreti, ücret, ek ücret, ek ödeme, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (fazla mesai ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. Atandıkları kurumdaki kadro unvanı veya pozisyonlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla, başka kurumlara geçenlere fark tazminatı ödenmesine son verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 2/9/2013 tarih ve 2013/6833 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, maaş ve döner sermaye ödemesinin eksik ödendiğinden bahisle açtığı davanın birlikte görülmesi gerektiği halde bu taleplerin ayrı dava konusu yaptırıldığını, maaş bordrolarının kendisine yazılı olarak bildirilmediğini, maaş nakil ilmühaberinin kendisine verilmediğini, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtildiğini, Anayasa’nın 125. maddesinde yer alan yazılı bildirim kuralına uyulmadığını, maaş ve döner sermaye ödemesinin eksik yapıldığını öğrendiği anda dava açtığını, önceki kurumunda aldığı maaşının kazanılmış hak olduğunu, açtığı davada bilirkişi incelemesi talebinde bulunmasına karşın bu hususun dikkate alınmadığını, davalı idareler tarafından sunulan belgelerin kendisine gönderilmediğini ve bu belgelere göre karar verildiğini, Mahkeme ara kararının kendisine bildirilmediğini belirterek Anayasa’nın 2., 10., 36., 125., 141. ve 142. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun, maaş ve döner sermaye ödemesinin eksik ödendiğinden bahisle açtığı davanın birlikte görülmesi gerektiği halde bu taleplerin ayrı dava konusu yaptırılmasına yönelik şikâyeti ile diğer şikâyetlerinin ayrı başlıklar halinde incelenmesi ve diğer şikâyetler yönünden ileri sürülen iddiaların da “adil yargılanma hakkı” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
1. Maaş ve Döner Sermayeye İlişkin Davaların Birlikte Görülmediği İddiası Yönünden
28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
29. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.
31. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.
32. İdari işlemlerden kaynaklanan hak ihlallerinin giderilmesi için öncelikle idari yargıda dava açılması gerektiği, olağan kanun yolları tüketildikten sonra hak ihlali hâlâ devam ediyorsa ancak bu takdirde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabileceği açıktır ( B. No: 2012/26, 26/3/2013, §§ 16-19).
33. Bunun yanında 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinde ise aynı Kanun’un 3. ve 5. maddelerine göre dava dilekçesinin reddine ilişkin kararlara karşı doğrudan itiraz veya temyiz yoluna başvurulamayacağı düzenlenmiştir. İdari yargı yerlerinde 2577 sayılı Kanun’un 3. ve 5. maddelerine uygun hazırlanmadığı gerekçesiyle dava dilekçesinin reddedilmesi durumunda davacı tarafından mahkeme kararına uygun olarak dilekçenin yenilenmesi zorunlu olup, dilekçenin reddine ilişkin kararın hukuka aykırı olduğu yönündeki iddiaların ancak dava hakkında verilen esas karar ile birlikte itiraz veya temyiz yolunda ileri sürülmesi gerekmektedir.
34. Başvuru konusu olaya bakıldığında, başvurucu ilk dava dilekçesinde maaş ve döner sermaye ödemelerinin tarafına eksik yapıldığı iddialarıyla birlikte iki hususu daha dava konusu etmiş, Mahkeme ise, başvurucunun dört ayrı talebinin bulunduğu, talepler arasında maddi veya hukuki yönden bir bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisinin bulunmadığı, her bir talebi için ayrı ayrı dört farklı dava açılması gerektiği gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiş, bunun ardından bireysel başvuruya konu edilen davada başvurucu yalnızca eksik ödenen maaşlarını dava konusu etmiştir. Açılan bu davanın Mahkeme tarafından kısmen süre aşımı kısmen esastan reddedilmesinden sonra başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ve karar düzeltme taleplerine ilişkin dilekçelerinde ise açtığı ilk davaya ait dilekçesinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu yönünde veya hak ihlaline neden olduğu gerekçesiyle bir itirazda bulunmamıştır.
35. Bu durumda, başvurucunun, idari işlem aleyhine ileri sürdüğü şikâyetini yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmeden, yani kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yolunun tamamını tüketmeden doğrudan bireysel başvuruda bulunması nedeniyle, 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik kriterlerini taşımadığı anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu ileri sürülen Mahkeme kararı için kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı bireysel başvuru yapılmadan önce usulüne uygun şekilde tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Diğer İddialar Yönünden
37. Başvurucu, maaş bordrolarının kendisine yazılı olarak bildirilmediğini, maaş nakil ilmühaberinin kendisine verilmediğini, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtildiğini, Anayasa’nın 125. maddesinde yer alan yazılı bildirim kuralına uyulmadığını, maaş ve döner sermaye ödemesinin eksik yapıldığını öğrendiği anda dava açtığını, önceki kurumunda aldığı maaşının kazanılmış hak olduğunu, açtığı davada bilirkişi incelemesi talebinde bulunmasına karşın bu hususun dikkate alınmadığını, davalı idareler tarafından sunulan belgelerin kendisine gönderilmediğini ve bu belgelere göre karar verildiğini, Mahkeme ara kararının kendisine bildirilmediğini ileri sürmüştür.
38. Mahkeme kararının incelenmesinden, başvurucunun 3/3/2011 tarihinde idareye başvurduğu, bu başvurunun 16/3/2011 tarihli işlemle reddedildiği ve 2/5/2011 tarihinde dava açtığı, Mahkemenin, dava açma tarihinden geriye doğru 120 gün içindeki ilk uygulama tarihi olan 15/1/2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan yararlandırılması isteminde bulunabileceği gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden önceki mali haklardan yararlandırılması isteminin reddine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle reddine karar verdiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında Mahkeme, başvurucuya yeni kurumunda ödenen maaş ve döner sermaye tutarı toplamının davacının önceki kurumundan aldığı ücretler toplamından fazla olduğu, dolayısıyla her hangi bir fark ödemesine gerek olmadığı, dosyadaki bilgi ve belgelerden özelleştirme kapsamında kuruma atanan (kararda atanamayan ibaresi kullanılmış, § 13) ve başvurucuyla aynı kadro ve pozisyonda bulunan (aynı öğrenim durumunda ve aynı derece-kademede) emsali ile başvurucuya ödenen maaş ve her türlü ücret toplamlarının da aynı olduğu, başvurucunun maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden sonrasına ait dönem için davanın esastan reddine karar vermiştir.
39. Başvurucunun, davanın kısmen süre aşımı ve kısmen de esastan reddedilmesi ile savunma ekinde ibraz edilen belgelerin, Mahkemenin yaptığı ara kararının ve bu karar üzerine sunulan belgelerin kendisine bildirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü iddialarının iki başlık halinde incelenmesi gerekmektedir.
a. Davanın Reddedilmesi Yönünden
40. Başvurucu, maaş bordrolarının kendisine tebliğ edilmediği halde davasının süre aşımı nedeniyle reddedildiğini iddia etmektedir.
41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
42. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
45. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında Devletin işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir.
46. Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı açık bir şekilde hükme bağlanmıştır.
47. Kanun koyucu bu doğrultuda, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.
48. Aynı Kanun’un 11. maddesinde ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu kuralına yer verilmiştir.
49. Başvuru konusu olayda başvurucu özelleştirme uygulaması nedeniyle atamasının yapıldığı ve 1/6/2006 tarihinde göreve başladığı Tokat İl Sağlık Müdürlüğünde eksik maaş ödendiği gerekçesiyle 3/3/2011 tarihinde idareye başvurmuş, 16/3/2011 tarihli işlem ile başvurusunun reddedilmesi üzerine 2/5/2011 tarihinde, bu ret işleminin iptali ile birlikte 15/8/2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62 TL’nin faiziyle birlikte tazminine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ise dava açma tarihinden geriye doğru 120 gün içindeki ilk uygulama tarihi olan 15/1/2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan yararlandırılması isteminde bulunabileceği gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden önceki mali haklardan yararlandırılması talebinin süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiş, 5/1/2011 tarihinden sonra eksik ödeme iddiaları hakkında ise davanın esası hakkında inceleme ve değerlendirme yapmıştır.
50. Görüldüğü üzere başvurucu hakkında icrai nitelikte tesis edilen ve iptal istemine konu teşkil edebilecek işlem başvurucunun 3/3/2011 tarihli başvurusu üzerine tesis edilen 16/3/2011 tarihli işlemdir. Başvurucu bu işlemin iptali istemiyle 2/5/2011 tarihinde dava açmış ve 15/8/2006 tarihinden itibaren eksik ödeme yapıldığını ileri sürdüğü maaş farklarının tazminini istemiş, Mahkeme ise 2577 sayılı Kanun’un 11. ve 12. maddeleri uyarınca 15/1/2011 tarihinden önceki dönem için talep edilen tazminata yönelik dava açma süresinin geçtiğine karar vermiştir.
51. Diğer yandan başvurucu, bilirkişi incelemesi talebinin karşılanmadığını, Mahkeme’nin daha önce maaş ve döner sermaye alacaklarının birlikte dava konusu edilemeyeceğine karar vermesine rağmen kararda her ikisine yönelik ibarelerin olduğunu da iddia etmiştir.
52. Başvuruya konu Mahkeme kararına (§ 13) bakıldığında, başvurucuya eksik maaş ödenmediği ve bu sebeple talebinin reddi gerektiği sonucuna varılırken dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelere dayanıldığı, buna göre başvurucuya ödenen mali haklarla emsallerine ödenen mali hakların aynı olduğunun tespit edildiği, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi uyarınca yapılan ödemede mevzuata aykırılık bulunmadığı değerlendirmeleri yapılmış, karara yapılan itiraz ve karar düzeltme talepleri üzerine Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun iddialarının kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığına karar vermiştir. Davanın konusu eksik ödemeden kaynaklanan maaş farkı olsa da Mahkeme kararında “Dava konusu işlemin;15.01.2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen döner sermayeye tazminat talebine gelince;” ifadesi kullanılmış ve bu hususta maddi hata yapılmış ise de kararın devam eden kısmında başvurucuya yapılan maaş ödemesinin eksik olup olmadığı hakkında karar verildiği görülmekle, yapılan bu maddi hatanın kararın esasına etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
53. Başvurucu, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
54. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Dava Dosyasına Sunulan Belgelerin ve Mahkeme Ara Kararının Tebliğ Edilmediği Şikâyeti Yönünden
55. Başvurucu, savunma ekinde sunulan belgelerin, Mahkemenin 8/8/2012 tarihli ara kararının ve ara karar üzerine Mahkemeye gönderilen belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini ve bu şekilde karar verilemeyeceğini iddia etmektedir.
56. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
57. Çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
58. Dosyanın incelenmesinden ilk derece yargılaması sırasında 16/11/2011 tarihinde Mahkeme kaydına giren davalı Sağlık Bakanlığının ilk savunma dilekçesi ekinde başvurucuya ait maaş ve ek ödeme bordroları, yapılan ödeme ve geri almaya ilişkin sunulan belgeler ile Mahkemenin 8/8/2012 tarihli ara kararı ve bu ara kararı üzerine 12/9/2012 tarihinde kayda giren cevap ve eklerinde sunulan, başvurucunun göreve başlama tarihi ve atama kararlarının, Türk Telekom A.Ş. tarafından düzenlenen aylık bildiriminin ve başvurucu ile aynı konumda olan başka bir çalışan ve başvurucuya ait maaş bordrolarının tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
59. Ancak, başvurucu, Sağlık Bakanlığının verdiği ilk savunma dilekçesine karşı Mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinde (§ 11), savunma dilekçesine ekli olan ve tarafına gönderilmeyen belgelerin kendisine gönderilmemesini ve cevap vermek için de ek süre verilmemesini istemiş, banka ekstrelerinin tüm gerçeği gösterdiğini ifade etmiştir. Diğer taraftan, başvurucu Mahkeme kararının kendisine tebliğ edilmesinden sonra 20/11/2012 tarihinde Mahkeme’ye gelerek dava dosyasına davalılar tarafından sunulan bordro ve diğer belgelerin birer suretini istemiş, başvuru formunda belirtildiği üzere başvurucu, Mahkemenin aldığı 8/8/2012 tarihli ara kararından ve bu karara verilen cevap ve belgelerden, aldığı suretler neticesinde haberdar olmuştur. Ayrıca karara karşı yaptığı itiraz dilekçesinde, 20/11/2012 tarihli dilekçesi üzerine aldığı bordroların karışık ve anlaşılmaz olduğunu, bordrolarda yaptığı incelemede sabit maaşının görünmediğini ileri sürmüş ve dilekçe ekinde; maaş bordrolarına, davalı idareler tarafından sunulan emsal maaş ve döner sermaye belgelerine yer vermiştir.
60. Bu durumda, davalı Sağlık Bakanlığı tarafından sunulan savunma dilekçesi ekinde yer alan belgelerden başvurucunun savunma dilekçesinin kendisine tebliği ile haberdar olduğu, belgelerin kendisine gönderilmemesini istediği, Mahkeme tarafından verilen karardan sonra yaptığı başvuru üzerine Mahkemenin ara kararından ve ara kararına verilen cevap ve eklerden haberdar olduğu, itiraz dilekçesinde adına düzenlenen bordrolardan şikâyet ettiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucu ilk derece yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa bile itiraz aşamasından önce Mahkeme ara kararından ve dosyaya ibraz edilen belgelerden haberdar olmuş ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve mahkemeye sunma imkânı bulmuştur.
61. Diğer taraftan başvurucu eğer ilk derece yargılaması sırasında kendisine tebliğ edilmeyen belgeler ve Mahkeme ara kararı tebliğ edilmiş olsaydı mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin olarak da herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun ilk derece yargılaması sırasında savunma ekinde ibraz edilen belgelerin, Mahkeme ara kararının ve ara kararına verilen cevapların önceden tebliğ edilmemesi sebebiyle yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemez. Sonuç olarak somut olayda çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmediği anlaşılmaktadır.
62. Açıklanan nedenlerle, Mahkeme kararlarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1. Maaş ve döner sermayeye ilişkin davaların birlikte görülmemesine yönelik şikâyetinin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
2. Davanın reddedilmesine yönelik şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Dava dosyasına sunulan belgelerin ve mahkeme ara kararının tebliğ edilmemesine yönelik şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
3/4/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.