TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER TOPUZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6833)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer TOPUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, maaşının tam
olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük
olarak tarafına verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin
işlemin iptali ile 15.8.2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan
22.451,62 TL'nin her ay için ayrı ayrı hesaplanacak yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmesi talebiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 2., 10., 36., 125., 141. ve 142. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 2/9/2013 tarihinde
Zile Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelenmesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 22/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Türk Telekom A.Ş.'de sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken
24/11/1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 22.
maddesi uyarınca Tokat İl Sağlık Müdürlüğü'ne tekniker olarak atanmış ve
1/6/2006 tarihinde Zile Devlet Hastanesinde görevine başlamıştır.
6. Başvurucu 3/3/2011 tarihinde
Baştabipliğe yaptığı başvuruda, ayrıldığı kurumca ödenen aylığının 4046 sayılı
Kanun uyarınca sabit olduğu ve yeni kurumunda da bu tutar üzerinden ödeme
yapılması gerektiği halde daha düşük maaş aldığından bahisle maaşının tam
olarak bordroya yansıtılması ile tüm zam ve enflasyon farklarının döner sermaye
ödemesi kesilmeden geriye dönük olarak tarafına verilmesini istemiştir.
7. Baştabiplik tarafından
16/3/2011 tarih ve 692 sayılı işlem ile talebin reddedilmesi üzerine başvurucu
6/5/2011 tarihinde Tokat İdare Mahkemesinde açtığı davada, 82,5 TL denge
tazminatı ve % 2.32 enflasyon farkı ödendikten sonra geri istenmesine ilişkin
işlemin iptali ile geçmişe yönelik olarak ödenmesi gereken ek ödemelerin yasal
faizi ile tahakkuk ettirilerek ödenmesine, eksik ödenen maaşlarının ödenmesine
yönelik taleplerinin reddine ilişkin işlemin iptali ile bundan böyle kurumda
göreve başladığı tarihten itibaren tam olarak bordroya yansıtılmasına, eksik
ödenen bedellerin de yasal faizi ile birlikte ödenmesine, döner sermaye
alacaklarının tam olarak ödenmesine yönelik talebinin reddine ilişkin işlemin
iptali ile göreve başladığı günden bu güne döner sermaye gelirlerinden eksik
ödenen payının yasal faizi ile birlikte ödenmesine, devlet memurlarına 2006
yılından bu tarafa verilen zamlardan yararlandırılması ve gelecekte verilecek
olan zamların da maaşına yansıtılmasına yönelik taleplerinin reddine ilişkin
işlemin iptali ile 2006 yılından bu yana verilen bütün zamların yasal faizi ile
birlikte ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
8. Tokat İdare Mahkemesi
8/6/2011 tarih ve E.2011/315, K.2011/384 sayılı kararı ile dava dilekçesini,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3. ve 5. maddelerine uygun
olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
9. Bu karar üzerine başvurucu
9/8/2011 tarihinde dava dilekçesini yenilemiş ve ayrıldığı kurumda son ödenen
maaşının 1.810,17 TL olduğu, 4046 sayılı Yasa uyarınca bu tutarın sabit olduğu
ve yeni kurumunda da bu tutar üzerinden ödeme yapılması gerektiği halde daha
düşük maaş aldığından bahisle maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve
eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına verilmesi istemiyle
yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 15/8/2006
tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62. TL'nin her ay için
ayrı ayrı hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
10. Sağlık Bakanlığınca sunulan
ve Mahkeme kaydına 16/11/2011 tarihinde giren ilk savunma dilekçesi ekinde
başvurucuya ait maaş ve ek ödeme bordroları ile yapılan ödeme ve geri almaya
ilişkin belgeler sunulmuş, bu belgeler başvurucuya gönderilmemiştir.
11. Başvurucu, anılan savunmaya
19/12/2011 tarihli dilekçesiyle cevap vermiştir. Bu dilekçenin (5) numaralı
paragrafında “Davacı vekilinin İdari
Yargılama kanununa uymayarak cevap dilekçesindeki ekleri bize gönderilen cevaba
koymadığı usul ve yasaya uygun değildir. Hangi maksatla gönderilmediğini
bilemem. Maaş bordrolarını istememe rağmen vermemişlerdi, verilmeyen eklerin
gönderilerek savunmam için ek süre verilmesini de istemiyorum. Banka ekstreleri
tüm gerçeği göstermektedir…” ifadesine yer verilmiştir.
12. Mahkeme 8/8/2012 tarihli ara
kararı ile Sağlık Bakanlığından uyuşmazlığın çözümü için bilgi ve belge
istemiş, 12/9/2012 tarihinde kayda giren cevap ve eklerinde başvurucunun göreve
başlama tarihi ile atama kararları, Türk Telekom A.Ş. tarafından düzenlenen
aylık bildirimi ile başvurucu ile aynı konumda olan başka bir çalışan ile
başvurucuya ait maaş bordroları Mahkemeye sunulmuştur.
13. Mahkemenin 12/9/2012 tarih
ve E.2011/558, K.2012/592 sayılı kararı ile dava kısmen süre aşımı, kısmen de
esas bakımından reddedilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden; Türk Telekom A.Ş.'de
sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken, 4046 sayılı Kanun'un 22.
maddesi uyarınca Tokat İl Sağlık Müdürlüğü'ne tekniker olarak atanan ve
01.06.2006 tarihinde yeni görevine başlayan davacı tarafından, ayrıldığı
kurumda son ödenen maaşının 1.810,17.-TL olduğu, 4046 sayılı Yasa uyarınca bu
tutarın sabit olduğu ve yeni kurumunda da bu tutar üzerinden ödeme yapılması
gerektiği halde daha düşük maaş aldığından bahisle maaşının tam olarak bordroya
yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına verilmesi
istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 15.8.2006
tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan 22.451,62.-TL'nin her ay için
ayrı ayrı hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi
istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Yukarıda anılan 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 12. maddesi
uyarınca uygulama tarihinden itibaren altmış gün içinde, uygulama üzerine
davacı tarafından 11. maddeye göre idareye yapılan başvuruya cevap verilmemesi
halinde uygulama tarihinden itibaren en geç 120 gün, idarenin cevap vermesi
halinde de uygulama tarihinden başvuru tarihine kadar geçen süre de hesaba
katılarak cevabın davacıya tebliğ edildiği tarihi izleyen günden itibaren 60
gün içinde idari davanın açılmış olması gerektiği, başka bir anlatımla; dava,
davacının idareye başvurduğu tarihten itibaren 120 gün içinde açılmış ise
ilgiliye, davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü geçmemek koşuluyla
mali hakların ödenmesine hükmedilebilecektir.
Dava konusu olayda; davacının, 03.03.2011 tarihinde idareye
başvurduğu, bu başvurunun 16.03.2011 tarihli işlemle reddedildiği ve 02.05.2011
tarihinde dava açtığı dikkate alındığında, dava açma tarihinden geriye doğru
120 gün içinde kalan yani 02.01.2011 tarihinden sonraki ilk uygulama tarihi
olan 15.01.2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan
yararlandırılması isteminde bulunabileceği görüldüğünden, 15.01.2011 tarihinden
önceki dönem için kaynaklanan mali haklardan yararlandırılması isteminin
reddine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün
olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu işlemin;15.01.2011 tarihinden sonraki dönem için
ödenen döner sermayeye tazminat talebine gelince;
Uyuşmazlıkta; Türk Telekom A.Ş.'de
sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken, 4046 sayılı Kanun'un 22.
maddesi uyarınca Tokat İl Sağlık Müdürlüğü'ne tekniker olarak atanan ve
01.06.2006 tarihinde yeni görevine başlayan davacıya yukarıda anılan Kanun
uyarınca önceki kurumda aldığı maaş tutarı ile Sağlık Bakanlığı'na bağlı
kurumdan aldığı maaş tutarı arasındaki fark tutar fark tazminatı olarak
ödenmiş, 2006 yılından itibaren yeni kurumundaki döner sermaye ödemelerinden
yararlanmaya başlamıştır. Yukarıda anılan 4046 sayılı Yasanın 22. maddesinin 5.
fıkrasında da ifade edildiği üzere, davacıya yeni kurumunda ödenecek maaşın ve
fark tazminatının hesaplanmasında, eski kurumunda almakta olduğu ödemelerin
toplam net tutarının; nakledildiği kurumdaki kadro veya pozisyonlara ilişkin
olarak yapılan aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatları,
makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, sözleşme ücreti, ücret, ek
ücret, ek ödeme, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan
her türlü ödemelerin toplam net tutarının karşılaştırılacağı ve buna göre fark
tazminatı ödeneceği ve fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödeneceği
görülmekte olup, bu kapsamda davacının yeni kurumunda aldığı döner sermaye
payının da yeni kurumundaki her türlü ödemeler matrahına dahil edileceği
açıktır.
Bakılan davada, davacıya yeni kurumunda ödenen maaş ve döner
sermaye tutarı toplamının davacının önceki kurumundan aldığı ücretler
toplamından fazla olduğu, dolayısıyla her hangi bir fark ödemesine gerek
olmadığı, diğer yandan dosyadaki bilgi ve belgelerden özelleştirme kapsamında
kuruma atanmayan ve davacıyla aynı kadro ve pozisyonda bulunan (aynı öğrenim
durumunda ve aynı derece-kademede olan) davacının emsali ile davacıya ödenen
maaş ve her türlü ücret toplamlarının da aynı olduğu görüldüğünden, davacının
maaşının tam olarak bordroya yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının
geriye dönük olarak tarafında verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun
reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
14. Başvurucu kararın kendisine
tebliğ edilmesinden sonra 20/11/2012 tarihinde Mahkeme’ye gelerek dava
dosyasına davalılar tarafından sunulan bordro ve diğer belgelerin bir suretini
istemiştir.
15. Başvurucu, Mahkeme kararına
karşı yaptığı itirazda, davanın kısmen süre aşımı kısmen de esastan
reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 20/11/2012 tarihli dilekçesi üzerine
aldığı bordroların karışık ve anlaşılmaz olduğunu, bordrolarda yaptığı
incelemede sabit maaşının bordrolarda görünmediğini ileri sürmüş ve dilekçe
ekinde; maaş bordroları, davalı idareler tarafından sunulan emsal maaş ve döner
sermaye belgelerine de yer verilmiştir.
16. Sivas Bölge İdare Mahkemesi
7/3/2013 tarih ve E.2013/64, K.2013/79 sayılı kararı ile itiraz talebini
reddederek Mahkeme kararını onamıştır.
17. Başvurucu tarafından bu
karara karşı yapılan karar düzeltme talebi de aynı Mahkemenin 11/7/2013 tarih
ve E.2013/244, K.2013/304 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
18. Karar, başvurucuya 1/8/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 2/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar. “
20. Aynı Kanun’un 11. maddesi
şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari
işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem
yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava
açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma
süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş
sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde
dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre
de hesaba katılır.”
21. Aynı Kanun’un 12. maddesi
şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri
gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu
husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın
tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra
tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde
de ilgililerin 11 nci madde
uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
22. Aynı Kanun’un 15. maddesi
şöyledir:
“1. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/6 md.) Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki
maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
a) 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu
konularda açılan davaların reddine; idari yargının görevli olduğu konularda ise
görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden
reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın
reddine,
c) 3/f bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış
hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek
hasma tebliğine,
d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün
içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları
tamamlanmak yahut (c) bendinde yazılı hallerde, ehliyetli olan şahsın avukat
olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün
içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin
reddine,
e) 3/b bendinde yazılı halde dilekçelerin görevli idare
merciine tevdiine,
Karar verilir.
2. Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde, Danıştaya veya ilgili mahkemeye başvurma tarihi, merciine
başvurma tarihi olarak kabul edilir.
3. Dilekçelerin 3 ncü maddeye
uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç
alınmaz.
4. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/7 md.) İlk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce
verilen; bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu
konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c
bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe red kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz
yoluna; tek hakim kararına karşı ise itiraz yoluna
başvurulabilir.
5. (Ek: 5/4/1990 - 3622/6 md.) 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin
reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı
takdirde dava reddedilir.”
23. Aynı Kanun’un 20. maddesinin
(3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ancak, istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya
yüksek menfaatlerine veya Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte
yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan veya ilgili bakan, gerekçesini
bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir. (Ek Cümle:
10/6/1994 - 4001/10 md.)
Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar
verilemez.”
24. 4046 sayılı Kanun’un 22.
maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
“ Bu madde hükümlerine göre kamu kurum ve kuruluşlarına
nakledilen sözleşmeli personel ile iş kanunlarına tâbi personele, Devlet Personel
Başkanlığına bildirildikleri tarihteki kadro ve pozisyonlarına ilişkin olarak
bildirim tarihi itibarıyla almakta oldukları sözleşme ücreti, ücret (fazla
mesai ücreti hariç), ikramiye, bankacılık tazminatı, ek ücret, ek ödeme, teşvik
ödemesi ve benzeri adlarla yapılan ödemelerin toplam net tutarının (bu tutar
sabit bir değer olarak esas alınır); nakledildiği kurum veya kuruluştaki kadro
veya pozisyonlara ilişkin olarak yapılan aylık, ek gösterge, ikramiye, her
türlü zam ve tazminatları (ek tazminat ve bankacılık tazminatı dâhil), makam
tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, sözleşme ücreti, ücret, ek ücret,
ek ödeme, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan her
türlü ödemelerin (fazla mesai ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek
ders ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark
tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın fark kapanıncaya
kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. Atandıkları kurumdaki kadro unvanı veya
pozisyonlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla, başka
kurumlara geçenlere fark tazminatı ödenmesine son verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/4/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 2/9/2013 tarih ve 2013/6833 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu, maaş ve döner
sermaye ödemesinin eksik ödendiğinden bahisle açtığı davanın birlikte görülmesi
gerektiği halde bu taleplerin ayrı dava konusu yaptırıldığını, maaş bordrolarının kendisine
yazılı olarak bildirilmediğini, maaş nakil ilmühaberinin kendisine
verilmediğini, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde dava açma süresinin yazılı
bildirim tarihinden başlayacağının belirtildiğini, Anayasa’nın 125. maddesinde
yer alan yazılı bildirim kuralına uyulmadığını, maaş ve döner sermaye
ödemesinin eksik yapıldığını öğrendiği anda dava açtığını, önceki kurumunda
aldığı maaşının kazanılmış hak olduğunu, açtığı davada bilirkişi incelemesi
talebinde bulunmasına karşın bu hususun dikkate alınmadığını, davalı idareler
tarafından sunulan belgelerin kendisine gönderilmediğini ve bu belgelere göre
karar verildiğini, Mahkeme ara kararının kendisine bildirilmediğini
belirterek Anayasa’nın 2., 10., 36., 125., 141. ve 142. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun, maaş ve döner
sermaye ödemesinin eksik ödendiğinden bahisle açtığı davanın birlikte görülmesi
gerektiği halde bu taleplerin ayrı dava konusu yaptırılmasına yönelik şikâyeti
ile diğer şikâyetlerinin ayrı başlıklar halinde incelenmesi ve diğer şikâyetler
yönünden ileri sürülen iddiaların da “adil
yargılanma hakkı” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
1. Maaş ve Döner
Sermayeye İlişkin Davaların Birlikte Görülmediği İddiası Yönünden
28. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
29. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu
makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.
31. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.
32. İdari işlemlerden
kaynaklanan hak ihlallerinin giderilmesi için öncelikle idari yargıda dava
açılması gerektiği, olağan kanun yolları tüketildikten sonra hak ihlali hâlâ
devam ediyorsa ancak bu takdirde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulabileceği açıktır ( B. No: 2012/26, 26/3/2013,
§§ 16-19).
33. Bunun yanında 2577 sayılı
Kanun’un 15. maddesinde ise aynı Kanun’un 3. ve 5. maddelerine göre dava
dilekçesinin reddine ilişkin kararlara karşı doğrudan itiraz veya temyiz yoluna
başvurulamayacağı düzenlenmiştir. İdari yargı yerlerinde 2577 sayılı Kanun’un
3. ve 5. maddelerine uygun hazırlanmadığı gerekçesiyle dava dilekçesinin
reddedilmesi durumunda davacı tarafından mahkeme kararına uygun olarak
dilekçenin yenilenmesi zorunlu olup, dilekçenin reddine ilişkin kararın hukuka
aykırı olduğu yönündeki iddiaların ancak dava hakkında verilen esas karar ile
birlikte itiraz veya temyiz yolunda ileri sürülmesi gerekmektedir.
34. Başvuru konusu olaya
bakıldığında, başvurucu ilk dava dilekçesinde maaş ve döner sermaye
ödemelerinin tarafına eksik yapıldığı iddialarıyla birlikte iki hususu daha
dava konusu etmiş, Mahkeme ise, başvurucunun dört ayrı talebinin bulunduğu,
talepler arasında maddi veya hukuki yönden bir bağlılık ya da sebep-sonuç
ilişkisinin bulunmadığı, her bir talebi için ayrı ayrı dört farklı dava
açılması gerektiği gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiş, bunun ardından
bireysel başvuruya konu edilen davada başvurucu yalnızca eksik ödenen
maaşlarını dava konusu etmiştir. Açılan bu davanın Mahkeme tarafından kısmen
süre aşımı kısmen esastan reddedilmesinden sonra başvurucunun bu karara karşı
yaptığı itiraz ve karar düzeltme taleplerine ilişkin dilekçelerinde ise açtığı
ilk davaya ait dilekçesinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu yönünde veya
hak ihlaline neden olduğu gerekçesiyle bir itirazda bulunmamıştır.
35. Bu durumda, başvurucunun,
idari işlem aleyhine ileri sürdüğü şikâyetini yargısal mercilere usulüne uygun
olarak iletmeden, yani kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yolunun tamamını
tüketmeden doğrudan bireysel başvuruda bulunması nedeniyle, 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik
kriterlerini taşımadığı anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, ihlale
neden olduğu ileri sürülen Mahkeme kararı için kanunda öngörülmüş yargısal
başvuru yollarının tamamı bireysel başvuru yapılmadan önce usulüne uygun
şekilde tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Diğer
İddialar Yönünden
37. Başvurucu, maaş bordrolarının kendisine
yazılı olarak bildirilmediğini, maaş nakil ilmühaberinin kendisine
verilmediğini, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde dava açma süresinin yazılı
bildirim tarihinden başlayacağının belirtildiğini, Anayasa’nın 125. maddesinde
yer alan yazılı bildirim kuralına uyulmadığını, maaş ve döner sermaye ödemesinin
eksik yapıldığını öğrendiği anda dava açtığını, önceki kurumunda aldığı
maaşının kazanılmış hak olduğunu, açtığı davada bilirkişi incelemesi talebinde
bulunmasına karşın bu hususun dikkate alınmadığını, davalı idareler tarafından
sunulan belgelerin kendisine gönderilmediğini ve bu belgelere göre karar
verildiğini, Mahkeme ara kararının kendisine bildirilmediğini ileri sürmüştür.
38. Mahkeme kararının incelenmesinden,
başvurucunun 3/3/2011 tarihinde idareye başvurduğu, bu başvurunun 16/3/2011 tarihli
işlemle reddedildiği ve 2/5/2011 tarihinde dava açtığı, Mahkemenin, dava açma
tarihinden geriye doğru 120 gün içindeki ilk uygulama tarihi olan 15/1/2011
tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan yararlandırılması isteminde
bulunabileceği gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden önceki mali haklardan
yararlandırılması isteminin reddine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle
reddine karar verdiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında Mahkeme, başvurucuya yeni
kurumunda ödenen maaş ve döner sermaye tutarı toplamının davacının önceki
kurumundan aldığı ücretler toplamından fazla olduğu, dolayısıyla her hangi bir
fark ödemesine gerek olmadığı, dosyadaki bilgi ve belgelerden özelleştirme
kapsamında kuruma atanan (kararda atanamayan ibaresi kullanılmış, § 13) ve başvurucuyla
aynı kadro ve pozisyonda bulunan (aynı öğrenim durumunda ve aynı
derece-kademede) emsali ile başvurucuya ödenen maaş ve her türlü ücret
toplamlarının da aynı olduğu, başvurucunun maaşının tam olarak bordroya
yansıtılması ve eksik ödenen maaş farklarının geriye dönük olarak tarafına
verilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden sonrasına ait dönem
için davanın esastan reddine karar vermiştir.
39. Başvurucunun, davanın kısmen süre aşımı
ve kısmen de esastan reddedilmesi ile savunma ekinde ibraz edilen belgelerin,
Mahkemenin yaptığı ara kararının ve bu karar üzerine sunulan belgelerin
kendisine bildirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürdüğü iddialarının iki başlık halinde incelenmesi gerekmektedir.
a. Davanın Reddedilmesi Yönünden
40. Başvurucu, maaş bordrolarının kendisine
tebliğ edilmediği halde davasının süre aşımı nedeniyle reddedildiğini iddia
etmektedir.
41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
42. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak,
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe
derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027,
12/2/2013, § 26).
45. Anayasa’nın 40. maddesinin
ikinci fıkrasında Devletin işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları
ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade
edilmiştir.
46. Anayasa’nın 125. maddesinin
üçüncü fıkrasında da idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı
bildirim tarihinden başlayacağı açık bir şekilde hükme bağlanmıştır.
47. Kanun koyucu bu doğrultuda,
2577 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin
yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme
bağlanmıştır.
48. Aynı Kanun’un 11. maddesinde
ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması,
geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan,
üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde
istenebileceği, bu başvurunun idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün
içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin
reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden
işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba
katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de, ilgililerin haklarını
ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya,
idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve
tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak
bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca
idareye başvurma haklarının saklı olduğu kuralına yer verilmiştir.
49. Başvuru konusu olayda
başvurucu özelleştirme uygulaması nedeniyle atamasının yapıldığı ve 1/6/2006
tarihinde göreve başladığı Tokat İl Sağlık Müdürlüğünde eksik maaş ödendiği
gerekçesiyle 3/3/2011 tarihinde idareye başvurmuş, 16/3/2011 tarihli işlem ile
başvurusunun reddedilmesi üzerine 2/5/2011 tarihinde, bu ret işleminin iptali
ile birlikte 15/8/2006 tarihinden itibaren eksik ödenen maaş tutarı olan
22.451,62 TL’nin faiziyle birlikte tazminine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ise dava açma
tarihinden geriye doğru 120 gün içindeki ilk uygulama tarihi olan 15/1/2011
tarihinden sonraki dönem için ödenen mali haklardan yararlandırılması isteminde
bulunabileceği gerekçesiyle 15/1/2011 tarihinden önceki mali haklardan
yararlandırılması talebinin süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiş, 5/1/2011
tarihinden sonra eksik ödeme iddiaları hakkında ise davanın esası hakkında
inceleme ve değerlendirme yapmıştır.
50. Görüldüğü üzere başvurucu hakkında icrai nitelikte tesis edilen ve iptal istemine konu teşkil
edebilecek işlem başvurucunun 3/3/2011 tarihli başvurusu üzerine tesis edilen
16/3/2011 tarihli işlemdir. Başvurucu bu işlemin iptali istemiyle 2/5/2011
tarihinde dava açmış ve 15/8/2006 tarihinden itibaren eksik ödeme yapıldığını
ileri sürdüğü maaş farklarının tazminini istemiş, Mahkeme ise 2577 sayılı
Kanun’un 11. ve 12. maddeleri uyarınca 15/1/2011 tarihinden önceki dönem için
talep edilen tazminata yönelik dava açma süresinin geçtiğine karar vermiştir.
51. Diğer yandan başvurucu, bilirkişi incelemesi talebinin
karşılanmadığını, Mahkeme’nin daha önce maaş ve döner sermaye alacaklarının
birlikte dava konusu edilemeyeceğine karar vermesine rağmen kararda her ikisine
yönelik ibarelerin olduğunu da iddia etmiştir.
52. Başvuruya konu Mahkeme kararına (§ 13)
bakıldığında, başvurucuya eksik maaş ödenmediği ve bu sebeple talebinin reddi
gerektiği sonucuna varılırken dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelere
dayanıldığı, buna göre başvurucuya ödenen mali haklarla emsallerine ödenen mali
hakların aynı olduğunun tespit edildiği, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi
uyarınca yapılan ödemede mevzuata aykırılık bulunmadığı değerlendirmeleri
yapılmış, karara yapılan itiraz ve karar düzeltme talepleri üzerine Bölge İdare
Mahkemesi, başvurucunun iddialarının kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte
olmadığına karar vermiştir. Davanın konusu eksik ödemeden kaynaklanan maaş
farkı olsa da Mahkeme kararında “Dava
konusu işlemin;15.01.2011 tarihinden sonraki dönem için ödenen döner sermayeye
tazminat talebine gelince;” ifadesi kullanılmış ve bu hususta maddi hata yapılmış ise de
kararın devam eden kısmında başvurucuya yapılan maaş ödemesinin eksik olup
olmadığı hakkında karar verildiği görülmekle, yapılan bu maddi hatanın kararın
esasına etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
53. Başvurucu, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla
ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın
gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin
kararında açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
54. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir
keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Dava Dosyasına Sunulan Belgelerin ve Mahkeme Ara Kararının
Tebliğ Edilmediği Şikâyeti Yönünden
55. Başvurucu, savunma ekinde sunulan
belgelerin, Mahkemenin 8/8/2012 tarihli ara kararının ve ara karar üzerine
Mahkemeye gönderilen belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini ve bu şekilde
karar verilemeyeceğini iddia etmektedir.
56. Adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın
taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara
tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma
düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile
getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra
medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve
idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §
32).
57. Çelişmeli yargılanma hakkı,
kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar
ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş
bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994,
27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
58. Dosyanın incelenmesinden ilk derece
yargılaması sırasında 16/11/2011 tarihinde Mahkeme kaydına giren davalı Sağlık
Bakanlığının ilk savunma dilekçesi ekinde başvurucuya ait maaş ve ek ödeme
bordroları, yapılan ödeme ve geri almaya ilişkin sunulan belgeler ile
Mahkemenin 8/8/2012 tarihli ara kararı ve bu ara kararı üzerine 12/9/2012
tarihinde kayda giren cevap ve eklerinde sunulan, başvurucunun göreve başlama
tarihi ve atama kararlarının, Türk Telekom A.Ş. tarafından düzenlenen aylık
bildiriminin ve başvurucu ile aynı konumda olan başka bir çalışan ve
başvurucuya ait maaş bordrolarının tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
59. Ancak, başvurucu, Sağlık
Bakanlığının verdiği ilk savunma dilekçesine karşı Mahkemeye sunduğu cevap
dilekçesinde (§ 11), savunma
dilekçesine ekli olan ve tarafına gönderilmeyen belgelerin kendisine
gönderilmemesini ve cevap vermek için de ek süre verilmemesini istemiş, banka
ekstrelerinin tüm gerçeği gösterdiğini ifade etmiştir. Diğer taraftan, başvurucu
Mahkeme kararının kendisine tebliğ edilmesinden sonra 20/11/2012 tarihinde
Mahkeme’ye gelerek dava dosyasına davalılar tarafından sunulan bordro ve diğer
belgelerin birer suretini istemiş, başvuru formunda belirtildiği üzere
başvurucu, Mahkemenin aldığı 8/8/2012 tarihli ara kararından ve bu karara
verilen cevap ve belgelerden, aldığı suretler neticesinde haberdar olmuştur.
Ayrıca karara karşı yaptığı itiraz dilekçesinde, 20/11/2012 tarihli dilekçesi
üzerine aldığı bordroların karışık ve anlaşılmaz olduğunu, bordrolarda yaptığı
incelemede sabit maaşının görünmediğini ileri sürmüş ve dilekçe ekinde; maaş
bordrolarına, davalı idareler tarafından sunulan emsal maaş ve döner sermaye
belgelerine yer vermiştir.
60. Bu durumda, davalı Sağlık
Bakanlığı tarafından sunulan savunma dilekçesi ekinde yer alan belgelerden
başvurucunun savunma dilekçesinin kendisine tebliği ile haberdar olduğu,
belgelerin kendisine gönderilmemesini istediği, Mahkeme tarafından verilen
karardan sonra yaptığı başvuru üzerine Mahkemenin ara kararından ve ara
kararına verilen cevap ve eklerden haberdar olduğu, itiraz dilekçesinde adına
düzenlenen bordrolardan şikâyet ettiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucu ilk
derece yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa bile itiraz aşamasından
önce Mahkeme ara kararından ve dosyaya ibraz edilen belgelerden haberdar olmuş
ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve mahkemeye sunma imkânı bulmuştur.
61. Diğer taraftan başvurucu
eğer ilk derece yargılaması sırasında kendisine tebliğ edilmeyen belgeler ve
Mahkeme ara kararı tebliğ edilmiş olsaydı mahkeme önünde dile getiremediği
hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin olarak da herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
Bu nedenle başvurucunun ilk derece yargılaması sırasında savunma ekinde ibraz
edilen belgelerin, Mahkeme ara kararının ve ara kararına verilen cevapların
önceden tebliğ edilmemesi sebebiyle yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemez. Sonuç
olarak somut olayda çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmediği
anlaşılmaktadır.
62. Açıklanan nedenlerle,
Mahkeme kararlarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine
yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1.
Maaş ve döner sermayeye ilişkin davaların birlikte görülmemesine yönelik
şikâyetinin “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması”
2.
Davanın reddedilmesine yönelik şikâyetinin “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
3.
Dava dosyasına sunulan belgelerin ve mahkeme ara kararının tebliğ edilmemesine
yönelik şikâyetinin “açıkça dayanaktan
yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
3/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.