TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADİL GÖKALP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6846)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Adil GÖKALP
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1967 yılında
Derik Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasının halen
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/9/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm İkinci Komisyonunca, 23/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 14/11/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 16/1/2014 tarihli yazısı başvurucu vekiline
tebliğ edilmiş, başvurucu vekili tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı
beyan dilekçesi sunulmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi Hisaraltı
köyünde 1967 yılında kadastro tespit çalışması yapılmış, 64 parsel numaralı
taşınmaz başvurucunun murisi Ömer Gökalp ve müşterekleri adlarına tespit
edilmiştir.
8. Ş. Ş. ve müşterekleri tarafından Ömer Gökalp ve
müşterekleri aleyhine Derik Tapulama Hâkimliğinde tespite itiraz davası
açılmıştır.
9. Mahkeme Hâkimi tarafından, 26/3/1971 tarih ve E.1967/149,
K.1971/46 sayılı kararla; davacıların, bazı evrakların Mahkemede kaybolduğunu
ileri sürerek Mahkemeyi töhmet altında bıraktığı, Mahkeme Hâkiminin dosyayı
kasten sürüncemede bıraktığının kastedildiği gerekçesiyle davadan çekinilmesine
karar verilmiştir.
10. Yüksek Hâkimler Kurulu Başkanlığının yazısı gereği
yargılamaya devam eden Derik Tapulama Hâkimi ise, 30/4/1971 tarih ve
E.1967/149, K.1971/45 sayılı kararla; davalılar vekili ile aralarında husumet
doğduğu, davanın taraflarında Hâkime karşı duyulan güven ve adalet duygularının
rencide edildiği, ileride verilecek kararın taraflar üzerinde tereddütler
oluşturacağı gerekçesiyle Derik Hâkimlerinin davaya bakmaktan çekinmelerine ve
merci tayini için dosyanın Yargıtaya gönderilmesine
karar vermiştir.
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 25/5/1971 tarih ve
E.1971/6127, K.1971/5059 sayılı kararla Kızıltepe Kadastro Mahkemesini
görevlendirmiştir.
12. Kızıltepe Kadastro Mahkemesi yargılamaya devam etmiş ve
19/9/1977 tarih ve E.1972/17, K.1977/50 sayılı kararla 64 parsel numaralı
taşınmazın tespitinin iptaline ve davacı Ş.Ş. adına tapuya tesciline karar
vermiştir.
13. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 19/10/1978
tarih ve E.1978/9883, K.1978/12304 sayılı kararıyla hüküm bozulmuştur.
14. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 8/6/1979 tarih ve
E.1979/4949, K.1979/6538 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
15. Kızıltepe Kadastro Mahkemesi bozma kararına uyarak
yaptığı yargılama sonunda, 20/3/1981 tarih ve E.1979/4, K.1981/57 sayılı
kararla; taşınmazın Derik ilçe sınırları içinde kaldığı ve tarafların davayı
takip etmede zorluk yaşadıkları gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine,
dosyanın Derik Kadastro Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 20/10/1981
tarih ve E.1981/12522, K.1981/10751 sayılı kararıyla hüküm bozulmuştur.
17. Yargılama Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin E.1982/7 sayılı
dava dosyasında devam ederken, dosya Mardin Kadastro Mahkemesine
devredilmiştir.
18. Yargılama halen Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/77
sayılı dava dosyasında devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
19. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
20. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden
kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan delilleri
inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
23. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
24. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
25. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/9/2013 tarih ve 2013/6846 numaralı başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, murisi aleyhine 1967 yılında açılan kadastro
tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, değişik sebeplerle
duruşmaların ertelendiğini, 46 yıl süren yargılama nedeniyle mülkiyet hakkını
gerektiği şekilde kullanamadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, murisi aleyhine 1967 yılında açılan kadastro
tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, yargılamanın makul sürede
tamamlanmayarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taşınmaz hakkında Derik
Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı
Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
37. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
39. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir.
Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin
toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi
açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
40. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih
olup, bu tarih somut başvuru açısından 1967 yılıdır.
42. Başvuruya konu dava, başvurucunun miras bırakanından intikalle
takip etmekte olduğu bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi
bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya
katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan
sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
43. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
44. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
45. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusu, Derik ilçesindeki taşınmazın kadastro tespitine itiraz ve
taşınmazın tapuya tescili istemine ilişkin olduğu, Mahkemece yargılamanın
başından itibaren farklı nedenlerle duruşmaların ertelendiği, Mahkeme
Hâkimlerinin davadan çekildikleri ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesince Kızıltepe
Kadastro Mahkemesinin yargılama merci olarak belirlendiği, anılan Mahkemece
uzun süre farklı gerekçelerle ertelenen keşfin yapılmasından sonra, 19/9/1977
tarihinde karar verildiği anlaşılmıştır. Kararın Yargıtay tarafından bozulması
üzerine, Mahkemece, Derik Kadastro Mahkemesine yetkisizlik kararı verildiği,
ancak anılan kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine yargılamaya
Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde devam edildiği belirlenmiştir. Anılan
Mahkemenin kapatılmasından sonra Mardin Kadastro Mahkemesine devredilen dosyada
yargılamanın halen devam etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
46. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya
konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi nezdinde geçen bölümünün
tamamının kadastro mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması
durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların
makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§
9-15).
47. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No. 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No. 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
48. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu kırk yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldığını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Makul sürede yargılanma haklarının
ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. Başvurucu, taşınmazını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadığını ve gelirlerinden istifade edemediğini belirterek, maruz kaldığı
zarar karşılığı 250.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
52. Adalet Bakanlığı görüşünde, ihlal tespit edilmesi haline
hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesinin yerinde olacağını bildirmiştir.
53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin kırk yedi
yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren
1000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
57. Başvuruya konu yargılamanın kırk yedi yıldan beri sürdüğü
ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 1.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.