TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
O.Y. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6899)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Okan TAŞDELEN
|
Başvurucu
|
:
|
O.Y
|
Vekili
|
:
|
Av. Özlem GÜMÜŞTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; hazır bulunması gereken kişilerin tamamı
olmaksızın gerçekleştirilen ev aramasının, başka bir dosya kapsamında
müdafileri olmaksızın kollukta verilen ve işkence altında alındığını ileri
sürerek sonraki aşamalarda geri alınan tanık ifadelerinin, polis kaydı (GBT) ya
da bilgi fişi yoluyla dosyaya girmiş olan ve beraatla sonuçlanan
protesto/gösteri eylemlerine ilişkin bilgilerin hükme esas alınması ve
yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle masumiyet karinesinin ve adil yargılanma
hakkı kapsamındaki hukuka aykırı delil yasağının, gerekçeli karar ile makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/9/2013 tarihinde İstanbul 15. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/1/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 23/12/2015 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
6/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 19/1/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) terör örgütüne
yönelik bir soruşturma çerçevesinde Eskişehir'de bulunan bir evde 1/10/2004
tarihinde arama yapılmıştır. Arama sırasında tutanak tanığı olarak mahalle
muhtarı hazır edilmiştir.
9. Eskişehir Sulh Ceza Mahkemesinin 2/10/2004 tarihli ve
2004/1010 Değişik İş sayılı kararı ile arama emrinin yasalara uygun olduğuna
karar verilmiştir.
10. 5/10/2004 tarihli uzman raporuna göre aramada ele
geçen kitaplardan birinin üzerinde başvurucunun parmak izi tespit edilmiştir.
11. Başvurucu 3/1/2005 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 6/1/2005 tarihinde Cumhuriyet savcısı
önündeki ve sorgusundaki ifadelerinde okuduğu kitapları ikinci ele satması
nedeniyle üzerinde parmak izine rastlanan kitabın Eskişehir'e ulaşmış
olabileceğini, örgütün üniversite yapılanması içinde faaliyet gösterdiği
yönünde başka bir soruşturma kapsamında kolluğa ifade veren G.B., S.G., B.Y.
isimli kişileri tanımadığını söylemiştir. Başvurucunun müdafii, adı geçen
şahısların Cumhuriyet savcısı önündeki beyanlarında işkence ve baskı
gördüklerini söyleyerek kolluktaki ifadelerini reddettiklerini ve haklarındaki
yargılamanın başka bir adliyede sürdüğünü belirtmiştir. Başvurucu müdafii,
belirtilen kişilerin ifadelerini geri aldıklarına ilişkin tutanakları
Cumhuriyet savcısına ibraz etmiştir.
13. Başvurucunun MLKP terör örgütü içinde yer aldığına
dair kolluk aşamasında ifade veren G.B., S.G. ve B.Y.nin, İstanbul Devlet
Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1999/413 Hazırlık numarasına
kaydedilen soruşturma esnasında Cumhuriyet savcısı önündeki ve sorgudaki
ifadelerinde kolluk beyanlarının baskı ve/veya işkence zoruyla elde edildiğini
ve ifadeleri kabul etmediklerini söyledikleri görülmektedir. Tanık G.B, ağır
işkencelere ve kaba dayağa maruz kaldığını söylemiştir. Tanık S.G., gözaltı
süresinde askıya alındığını, çıplak şekilde ıslak battaniyeyle yatırıldığını,
hayalarının sıkıldığını ileri sürmüştür. Tanık B.Y. ise fiziki bir muameleye
maruz bırakılmadığını fakat uzun saatler gözlerinin kapalı tutulduğunu, işkence
seslerinin kendisine dinletildiğini ve diğer tanıklara yapılanlara maruz kalmak
istemiyorsa ifadeyi imzalamasının kendisine söylendiğini iddia etmiştir.
14. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 6/1/2005 tarihinde
başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/2005 tarihinde,
başvurucu ve diğer dört sanık hakkında "silahlı terör örgütü kurma veya
yönetme, anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne
üye olmak" suçlarından iddianame düzenlemiştir. İddianamede,
başvurucunun 17/4/2000 tarihinde İstanbul Beyoğlu İTÜ kampüsünde düzenlenen
IMF'yi protesto eylemlerine katıldığı, 22/5/2000 tarihinde izinsiz gösteriye
katılması ve Millî Eğitim Müdürlüğü önünde düzenlenen protesto gösterisinde yer
alması nedeniyle hakkında soruşturma olduğu belirtilmiştir. Diğer bir sanığın
kaldığı evde ele geçirilen bir kitap üzerinde başvurucunun parmak izinin tespit
edilmesi ise başvurucunun örgütle bağlantısının ve örgüt üyeliğinin devam
ettiği yönünde yorumlanmıştır. Başvurucu dışındaki sanıkların örgüt üyeliğiyle
bağlantılı gerçekleştirildiği değerlendirilen çok sayıda eylemi bulunmaktadır.
16. (Kapatılan) Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250.
madde ile görevli) 31/1/2008 tarihli ve E.2005/91, K.2008/32 sayılı kararı ile
başvurucunun örgüt üyeliği suçundan mahkûmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme,
kararını G.B., S.G. ve B.Y.nin başvurucuya ilişkin kolluğa verdikleri
ifadelerine, aramada ele geçen kitap üzerinde parmak izinin rastlanmasına,
ayrıca 17/4/2000 tarihinde İstanbul İTÜ Gümüşsuyu kampüsünde düzenlenen
protesto eylemine, 22/5/2000 tarihinde İstanbul'un Beyoğlu semtinde düzenlenen
gösteriye ve 27/7/2000 ile 13/6/2001 tarihli eylemlere katılması nedeniyle hakkında
soruşturma açılmasına dayandırmıştır. Mahkeme, toplantıya katılma eylemlerinin
örgüt üyeliği faaliyeti çerçevesinde bulunduğunu değerlendirmiştir.
17. Başvurucu bu kararı, G.B., S.G. ve B.Y.nin kolluktaki
ifadelerinin müdafileri olmaksızın alındığını, bu kişilerin Cumhuriyet
savcılığı ve mahkeme aşamasında bu ifadelerini baskı ve tehdit altında
verdiklerini belirterek reddettiklerini, dolayısıyla bu ifadelerin hükme esas
alınamayacağını, S.G.nin gözaltında uğradığını iddia ettiği muameleler nedeniyle
kolluk görevlilerine karşı açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşürüldüğünü,
bu hususta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararı verdiğini,
örgüt üyeliğine gerekçe yapılan eylemler dolayısıyla açılan davalarda beraatına
karar verildiğini, arama yapılan evde bulunan bir kitap üzerinde parmak izinin
tespit edilmesinin mahkûmiyetine yetmeyeceğini, suçun ve cezanın tespitinde
hata yapıldığını belirterek temyiz etmiştir.
18. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 6/5/2009 tarihli ve
E.2008/17004, K.2009/5508 sayılı ilamı ile diğer hususların yanı sıra her bir
sanığın sabit görülen eyleminin neler olduğunun, sanıkların hangi eylemlere ne
şekilde katıldığının açıkça belirlenerek hangi delillerle bu sonuca
varıldığının tartışılıp değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı
bozmuştur.
19. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bozma sonrası yirmi
bir duruşma gerçekleştirmiştir (15/9/2009, 10/11/2009, 2/3/2010, 4/5/2010,
29/7/2010, 21/102010, 2/11/2010, 18/1/2011, 5/4/2011, 21/6/2011, 4/10/2011,
13/12/2011, 21/2/2012, 10/4/2012, 15/5/2012, 12/6/2012, 24/7/2012, 31/7/2012,
7/8/2012, 14/8/2012 ve 28/8/2012).
29. Mahkeme 15/9/2009 tarihli duruşmada başvurucunun
tahliyesine, İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğünden ve ilgili Mahkemelerden
belge/dosya istenmesine karar vermiştir.
21. 29/7/2010 tarihli duruşmada esas hakkında mütalaasını
vermek üzere dosya Cumhuriyet savcısına tevdi edilmiştir.
22. Cumhuriyet savcısı mütalaasını 2/11/2010 tarihinde
Mahkemeye sunmuştur.
23. Başvurucu veya müdafii 10/11/2010 ile 4/10/2011
tarihleri arasındaki duruşmalara mazeret bildirerek ya da herhangi bir beyanda
bulunmaksızın katılmamıştır. Bu duruşmaların kiminde diğer sanık ya da sanık
vekilleri de mazeret bildirmiş veya esas hakkındaki savunmalarını hazırlamak
için Mahkeme onlara süre tanımıştır.
24. 13/12/2011 tarihli duruşmaya katılan başvurucu
müdafii savunma hazırlamak için süre talep etmiştir.
25. Başvurucu müdafii 15/5/2012 tarihli duruşmaya gelmiş
ve savunmasını yazılı olarak sunmuştur.
26. Başvurucu müdafii 12/6/2012 ve 7/8/2012 tarihli
duruşmalara da katılmamıştır. Bu duruşmalarda diğer bir sanık müdafiine savunma
için süre verilmiş, bir mahkemeden istenen belgelerin gelmesi beklenmiş ve bir
sanık müdafii de mazeret bildirerek duruşmaya katılmamıştır.
27. Sonuç olarak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 28/8/2012
tarihli ve E.2009/275, K.2012/159 sayılı kararı ile başvurucunun silahlı terör
örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
28. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
"DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: ....
...
- İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel
Müdürlüğünün 21.05.2003 tarihli yazısında; .... bahse konu MLKP örgütünün
silahlı bir terör örgütü olup faaliyetlerine devam etmekte olduğunun
belirtildiği, örgüt üyeleri arasında sanıklardan T... L... ve N... Ş...
isimlerinin geçtiği belirlenmiştir.
...
YASADIŞI SİLAHLI MLKP (...) TERÖR ÖRGÜTÜ:
...
Soruşturmamıza konu edilen sanıkların
MLKP terör örgütünün yöntemlerine uygun bir şekilde suç tarihinde YÖK
protestosunu bahane ederek izinsiz korsan gösteri yaptıkları, kamu
görevlilerine direndikleri, slogan attıkları, molotof kokteyli ve taş
kullandıkları belirlenmiştir.
...
KGÖ gençliğin kitleler halinde komünizme
yönelmesini sağlamak ve MLKP Terör Örgütüne eleman kazandırmak için
oluşturulmuştur. Yürüyüş sırasında atılan sloganlar, taşınan pankart ve
flamalara konu olan SGD (Sosyalist Gençlik Derneği) de MLKP Terör Örgütünün
gençlik yapılanması olan KGÖ üyelerinin rahat hareket etmelerin[i] sağlamak
amacıyla legalize edilmiş uzantısıdır.
...
SANIKLARIN HUKUKİ DURUMLARI YÖNÜNDEN
MAHKEMEMİZİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
...
4-SANIK O.Y.:
Sanık O.Y'nin yasadışı silahlı MLKP
terör örgütünün yöneticisi konumunda olan diğer sanıklarla irtibatlı olup
sanıkların yakalanmasından sonra Eskişehir'deki örgüte ait hücre evinde yapılan
araştırma neticesinde, hücre evinde bulunan O Yıl Hiçbir Yerde Değildik ibaresi
yazılı kitabın yüzeyinde sanığın sol el işaret parmağının tespit olunduğu,
sanık hakkında beyanda bulunan G... B...'ın sanığın KGÖ. Üniversitesi komitesinin
sekreteri ve örgütlenmeden sorumlu olduğu, S... G...'in sanığın KGÖ. İstanbul
sorumlusu olduğu ve yine B... Y...'ın sanık O.Y'nin KGÖ. yapılanmasından
sorumlu olduğu şeklindeki beyanları hep birlikte değerlendirildiğinde, sanığın
örgütle organik bağ oluşturacak şekilde süreklililik, çeşitlilik ve yoğunluk
gösteren eylem ve faaliyetlerinin örgüt üyeliği suçuna vücut verdiği kanaatine
varılarak eylemine uyan ve lehine olan 5237 Sayılı TCK.nun 314/2. maddesi
gereğince mahkumiyeti cihetine gidilmiştir."
29. Başvurucu, ulusal ve uluslararası hükümlere aykırı
olması nedeniyle hükmü temyiz etmek istediğini belirterek süre tutum dilekçesi
vermiştir. Başvurucunun sunduğu belgeler arasında ve UYAP vasıtasıyla
dosyasında yapılan incelemede gerekçeli temyiz dilekçesine rastlanmamıştır.
30. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/7/2013 tarihli ve
E.2013/4821, K.2013/10539 sayılı ilamı ile mahkûmiyet hükmünü onanmıştır.
Yargıtay ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"... sanıklar T... L... ve N... Ş...'in üyesi bulunduğu silahlı terör
örgütünün, Türkiye CumhuriyetiAnayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme
amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıkların
sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel
bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme
tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına
uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, sanık M... Ç...'nin anılan örgütün
yöneticisi sanık O.Y'nin ise üyesi olduğu kabul edilmiş, tüm sanıkların
cezalarını azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı
gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde bir
isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısı ile sanıklar ... müdafilerinin
temyiz itirazlarının reddiyle ... hükümlerin ONANMASINA,"
31. Başvurucu, kendisine herhangi bir tebligat
yapılmadığını; internet yoluyla nihai karardan haberdar olduğunu
belirtmektedir.
32. Başvurucu 2/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
33. Başvurucunun mahkûmiyetine konu silahlı örgüt üyeliği
suçu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında düzenlenmiştir.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu; avukat yokluğunda ve işkence/baskı altında
kollukta verilen, sonradan Mahkeme huzurunda geri alınan tanık ifadelerinin
hükme esas alındığını, avukat ve sanığın yokluğunda işlem tanıkları olmaksızın
yapılan hukuka aykırı ev aramasına ve burada ele geçen delillere dayanıldığını,
yargılama konusu olmayan ve beraat kararları verilen eylemlerin
cezalandırılmasına gerekçe yapıldığını, bu eylemlerin GBT kaydı veya bilgi fişi
olarak dosyaya sokulduğunu, hukuka aykırı delillere dayanılarak hüküm
kurulduğunu ve yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek adil yargılanma hakkının
ve Anayasa'nın 38. maddesindeki ilkelerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş ve mahkeme masraflarını
karşılayacak ekonomik gücünün bulunmadığını belirterek adli yardıma karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım
Talebi Yönünden
36. Somut olayda, başvurucunun 2/9/2013 tarihli bireysel
başvuru formunda adli yardım talep ettiği ancak aynı tarihte gerekli harcı da
yatırdığı anlaşılmıştır. Bireysel başvuruda harç dışında başvurucu tarafından
ödenmesi gereken başka bir yargılama gideri bulunmamaktadır.
37. Bu itibarla başvuru harcının yatırılmış olması ve
adli yardımın daha önce yapılan giderleri kapsamaması nedeniyle başvurucunun
adli yardım talebi hakkında karar verilmesine yer bulunmamaktadır (Fettah
Hansu, B. No: 2013/906, 16/4/2013, § 21).
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun; hakkında beraat kararı verilen eylemlerin de mahkûmiyetine
esas alındığına ilişkin iddiasının masumiyet karinesi yönünden; diğer
iddiaların ise yapılan aramayı ilgilendirdiği ölçüde hukuka aykırı delil
yasağı, daha sonradan geri alınan ifadelerin hükme esas alınmasını
ilgilendirdiği ölçüde gerekçeli karar hakkı ve yargılama süresini
ilgilendirdiği ölçüde makul sürede yargılanma hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Hukuka
Aykırı Delil Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, usulüne uygun biçimde gerçekleştirilen
aramanın hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
42. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil
nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
olarak öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
43. Olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde
dayanılmayan iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel
mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz
(Bayram Gök, § 20).
44. Başvuruya konu olay bakımından aramanın hukuka aykırı
biçimde gerçekleştirildiğine dair temyiz aşamasında herhangi bir iddia dile
getirilmediği görülmektedir (bkz. §§ 17, 29).
45. Bu itibarla iddia edilen hak ihlalinin temyiz
aşamasında düzeltilmesi imkânını yargılama makamlarına tanımaksızın başvuruda
bulunulduğu, diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu şikâyetin Derece
Mahkemeleri önünde ileri sürülmeksizin ilk defa bireysel başvuru aşamasında
dile getirildiği anlaşılmıştır (Metin Polat, B. No: 2013/1145,
10/6/2015, § 25).
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu; tanıkların müdafiileri olmaksızın ve baskı
altında verdiklerini söyledikleri, daha sonraki aşamalarda kabul etmedikleri
ifadelerinin mahkûmiyeti kararına gerekçe yapıldığını ileri sürmüştür.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın uzun sürede
sonuçlandırıldığını ileri sürmüştür.
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu, beraat kararı verilmiş eylemlerinin de
mahkûmiyetine esas alındığını ileri sürmüştür.
52. Bakanlık yazısında mahkûmiyet kararının gerekçesinde
başvurucunun örgütle olan bağlantısını ortaya koymak için başvurucunun 17/4/2000,
22/5/2000 ve 13/6/2001 tarihlerinde düzenlenen eylemlere katılmış ve hakkında
soruşturma açılmış olmasının delil olarak kabul edildiği, bu soruşturmalara
dayanılarak başvurucunun örgüt içinde vahamet arz etmeyen olaylarda yer aldığı
sonucuna varıldığı, başvurucu hakkındaki GBT kayıtlarının hükme esas alındığına
dair kararda bir ibare bulunmadığı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 217. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca suçun
hukuka uygun elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği, Mahkeme
kararının gerekçesinde daha önce yapılmış adli soruşturmalardaki bilgilerin
dikkate alındığı belirtilmiştir.
53. Başvurucu; cevap dilekçesinde bahse konu eylemlerle
ilgili bilgilerin dava dosyasına Emniyetin GBT ve bilgi fişi uygulaması
neticesinde girebileceğini, bu eylemlerin davayla ilgisi olmadığını ve beraatla
sonuçlandığını ifade etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların
kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme,
... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
55. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan masumiyet
karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
56. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz"
57. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı"
kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fırkası şöyledir:
"Kendisine
bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
58. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan
suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat
mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
59. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında
bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan
bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık
"hakkında suç isnadı olan kişi" statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda
kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine
kesin olarak kanaat getirilemediği, bu nedenle sanık hakkında beraat kararı
verilen durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü
gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü ve
Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu
sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz.
60. Somut olayda başvurucunun beraat ettiğini belirttiği
protesto eylemlerine katılmış olması, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
31/1/2008 tarihli kararında başvurucunun örgüt üyeliğinden mahkûm edilmesine
esas alınan deliller arasında sayılmıştır. Bununla birlikte Yargıtay tarafından
onanarak kesinleşen 28/8/2012 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararında,
başvurucunun örgüt üyeliği suçunu işlediği münhasıran tanık beyanlarına ve
arama sonucu ele geçen kitap üzerinde parmak izinin çıkmasına dayandırılmıştır
(bkz. § 28). Bu itibarla başvurucunun beraatla sonuçlandığını belirttiği soruşturmalara
konu eylemlerin başvurucunun mahkûmiyetine esas alınmadığı görülmektedir.
61. Öte yandan Mahkemenin 28/8/2012 tarihli kararının
MLKP terör örgütüyle ilgili değerlendirmelerin yapıldığı kısmında başvurucu
dâhil tüm sanıkların anılan örgütün yöntemlerine uygun biçimde YÖK'ü protesto
etmek amacıyla korsan gösteri yaptıkları şeklindeki ibare de beraatla
sonuçlanan eylemlerin hükme esas alındığı yönünde anlaşılamaz. Öncelikle
başvurucunun katıldığı belirtilen eylemlerden herhangi birinin YÖK'ü protesto
etmeye yönelik olduğu ileri sürülmemiştir. İkinci olarak ise bahse konu ifadede
tüm sanıkların katıldığı bir eylemden söz edilmekle birlikte başvurucunun daha
önce katılmış olduğu eylemlerden herhangi birine diğer sanıkların da iştirak
ettiğine dair bir bilgiye dosya içinde rastlanılmamıştır. Dolayısıyla Mahkeme
kararındaki ibareyle başvurucunun belirttiği eylemlerin kastedildiği
söylenemez.
62. Yukarıdaki tespitler doğrultusunda başvurucunun
anılan bilgilerin GBT kaydı ya da bilgi fişi şeklinde dosyaya girdiğine yönelik
ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Ayrıca dosya içinde
başvurucunun iddiasını destekleyen herhangi bir bilgi ve belgeye de
rastlanılmamıştır.
63. Açıklanan nedenlerle masumiyet karinesine yönelik bir
ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurucunun şikayetinin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
64. Başvurucu; sonradan inkâr edilen, tanıkların
işkence/baskı altında verdiklerini belirttikleri ve müdafiileri olmaksızın
alınan kolluk ifadelerinin hükme esas alındığını ileri sürmüştür.
65. Bakanlık yazısında, tanıklar G.B., S.G. ve B.Y.nin
başka bir soruşturma kapsamında ve müdafileri olmaksızın kolluk tarafından
alınan ifadelerinin mahkûmiyete dayanak yapılan deliller arasında sayıldığı, bu
kişilerin başvuruya konu yargılama aşamasında dinlenilmediği ancak bu
ifadelerin hükme esas alınan yegâne delil olmadığı, başvurucunun bir kitap
üzerinde parmak izinin tespit edilmesinin ve başvurucunun katıldığı ve hakkında
soruşturma açılan eylemlerin de Mahkeme kararında delil olarak gösterildiği
belirtilmiştir.
66. Başvurucu cevap dilekçesinde bu ifadelere ilişkin
yargılama safahatına ilişkin evrakları, işkence iddiasıyla AİHM'e yapılan
başvuruları ve kararı Mahkemeye sunduklarını, bu kişilerin dinlenmesi
taleplerinin kabul edilmediğini, işkence altında alınan ifadelerin hükme esas
alınmasının ve tanıkların Mahkeme huzurunda dinlenilmemesinin AİHM tarafından adil
yargılanma hakkının ihlali olarak görüldüğünü ileri sürmüştür.
67. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
68. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
69. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı"
kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete
uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
70. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan
gerekçeli karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca
mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir
muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli
unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
71. Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması
için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre "tarafların
dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi"
vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No:
34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya
yaklaşımının, anılan mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve
başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması
hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde
incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No:
184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
72. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra
tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda
kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], § 34).
73. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi
nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için
usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme
varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığını ya da almadığını gösteren,
ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe
bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması gerekçeli karar hakkı
yönünden zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri [GK], § 38).
74. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri
sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Diğer bir ifadeyle derece
mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir (Yasemin
Ekşi [GK], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
75. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], §
35).
76. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], § 39).
77. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece
nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal
düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm
arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B.
No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay,
olgu ve kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki
gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması gerekmez. Ancak gerekçelendirmenin,
iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda
davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların
mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda makul
dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması beklenir
(Sencer Başat ve diğerleri [GK], § 37).
78. Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerinin
hangi delile dayanarak karar vermesinin gerektiğinin tespiti değilse de sonuca
etkili iddia, savunma ve delillerin kararın gerekçesinde karşılanıp
karşılanmadığı adil yargılanma hakkı çerçevesinde yapılacak incelemenin
haricinde bırakılamaz.
79. Somut olayda başvurucunun mahkûmiyetine gerekçe
gösterilen deliller, üç tanığın başka bir dosya kapsamında verdikleri ve
sonrasında inkâr ettikleri ifadeleri ile başvurucunun bir kitap üzerinde
bulunan parmak izinden oluşmaktadır (bkz. §§ 28, 66). Dolayısıyla tanık
ifadeleri başvuruya konu yargılamada dayanılan esas deliller arasında yer
aldığı ve bu beyanlara yönelik iddiaların kararda yeterince karşılanması
gerektiği açıktır.
80. Başvurucu, tanık ifadelerinin müdafi olmaksızın
kollukta ve işkence sonucu alındığını belirtmiş ve buna ilişkin dayanaklarını
sunmuştur (bkz. §§ 12, 17).
81. Başvurucunun, tanıkların Mahkeme huzurunda
dinlenmediğine ilişkin iddiasının bireysel başvuru süresinin dolmasından çok
sonra sunduğu cevap dilekçesinde dile getirilmiş olması nedeniyle incelenmesi
olanağı bulunmamaktadır. Bununla birlikte müdafi yokluğunda veya işkenceye
dayalı alınan ifadelere hükümde dayanılmasının yargılamanın hakkaniyete uygun
biçimde görülmesine olan etkisi dikkate alındığında (Aligül Alkaya ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, § 170; Güllüzar Erman,
B. No: 2012/542, 4/11/2014, §§ 61, 65); başvurucunun tanık ifadelerine karşı
öne sürdüğü ve bir ölçüde temellendirdiği iddiaların bahse konu yargılamanın
çözümü için esaslı bir unsur teşkil ettiği açıktır.
82. Somut olayda ise tanık ifadelerinin müdafii
yokluğunda verildiğine ve sonradan geri çekilmiş olduğuna, bu ifadelerin
işkenceye dayalı alındığına yönelik iddiaların gerekçeli kararda herhangi bir
biçimde değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla davanın esasına etkili
bu konunun kararda karşılanmış olduğu ve başvurucunun gerekçeli karar hakkına
riayet edildiği söylenemez.
83. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. ve
141. maddelerinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
84. Başvurucu, yargılamanın uzun bir sürede sonuçlandığını
ileri sürmüştür.
85. Bakanlık yazısında, benzer nitelikteki başvurulara
ilişkin daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak görüş
sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
86. Başvurucu, cevap dilekçesinde Yargıtayın bozma kararı
sonrasına kadar tutuklu yargılandığını, kendisine yönelik suçlamalara konu tüm
delillerin toplanmış olduğunu, yargılama süresince dosyaya eklenen yeni bir
delilin bulunmadığını belirtmiştir.
87. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesi
de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
88. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli
olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi
hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
89. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin
Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih,
başvurucunun gözaltına alındığı 3/1/2005'tir. Ceza yargılamasında sürenin sona
erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin
Ceyhan, § 35). Mevcut olayda yargılama, Yargıtay onama kararının verildiği
8/7/2013 tarihinde yani 8 yıl 6 ay 5 günde sonuçlanmıştır.
90. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi
neticesinde başvurucunun 3/1/2005 ile 15/9/2009 tarihleri arasında tutuklu
olarak yargılandığı, Yargıtayın bozması sürecinde başvurucu yönünden yapılan
esaslı bir araştırmanın bulunmadığı, başvurucu müdafii birçok duruşmaya mazeret
bildirerek ya da bildirmeksizin katılmamış ise de bunun yargılamayı önemli
biçimde etkilemediği, diğer sanıklar yönünden araştırılması gereken çok sayıda
eylem bulunmakla birlikte başvurucunun bu eylemlere katıldığına yönelik bir
iddia veya inceleme bulunmadığından başvurucu yönünden konunun karmaşık bir
nitelik taşımadığı değerlendirilmiştir. Bu itibarla 8 yıl 6 ayın üzerinde
sonuçlandırılan yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
91. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
92. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
93. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesini talep etmiş;
tazminat talebinde bulunmamıştır.
94. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
95. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
96. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebi hakkında karar verilmesine YER
OLMADIĞINA,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Hukuka aykırı delil yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere (kapatılan) Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.