TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
REŞİT TAŞ VE MEHMET ÇELİK
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/69)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1- Reşit TAŞ
|
|
|
2- Mehmet ÇELİK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ziya FIRAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, uzun süredir
tutuklu olmaları ve suç vasfının değişme ihtimali bulunmasına karşın gerekçesiz
olarak tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2012
tarihinde Gaziantep 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 30/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Yapılan incelemede 2013/71
numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2013/69
sayılı bu başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı 20/6/2014
tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına
karar vermiştir. Başvuru konusu olay ve olgular Adalet Bakanlığına
bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı 20/12/2013 tarihinde birleştirilen 2013/71
numaralı başvuruya ilişkin görüş sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü
17/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu 31/1/2014
tarihinde görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP üzerinden erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, 5/1/2010
tarihinde gözaltına alınmış olup, Gaziantep 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 8/1/2010
tarih ve 2010/2 sorgu sayılı kararıyla “silahlı
terör örgütüne üye olma” suçunu işledikleri iddiasıyla
tutuklanmışlardır.
9. İlk Derece Mahkemesi
başvurucuların tutukluluk durumunu 19/10/2010, 27/12/2010, 26/1/2011, 11/7/2012
ve 13/9/2013 tarihlerinde incelemiş ve atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, tutuklu kalınan sürenin verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması
gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
10. Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 28/9/2012 tarih ve E.2010/128, K.2012/158 sayılı kararıyla başvurucuların
da aralarında olduğu 36 sanık hakkında mahkumiyet, 14
sanık hakkında ise beraat kararı verilmiştir. Başvurucular isnat edilen suç
nedeniyle ayrı ayrı 10 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiş ve tutukluluk
hallerinin devamına karar verilmiştir.
11. Başvurucular Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin
kararına itiraz etmiş, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/11/2012 tarih ve
2012/895 Değişik İş sayılı kararıyla itiraz reddedilmiştir. Ret kararı başvuruculara
20/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucular 20/12/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Temyiz incelemesi sonunda
Yargıtay 9. Dairesinin 27/11/2013 tarih ve E.2013/9604, K.2013/14412 sayılı ilamıyla
hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
14. Bozma sonrası yargılamanın
yürütüldüğü Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/24 Esas sayılı dosyasında
21/3/2014 tarihinde, tensiben başvurucuların da
aralarında olduğu tutuklu sanıkların koşulsuz olarak serbest bırakılmalarına
karar verilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
15. 5237 sayılı Kanun’un 314.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5.
maddesi.
16. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),,
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 4/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, 20/12/2012 tarih ve 2013/69 numaralı
bireysel başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucular, uzun süredir
tutuklu olduklarını, 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi hükümleri
kapsamında isnat edilen suçun vasfının değişebileceğini, beraat etme
ihtimalinin bulunduğunu, tutukluluğun devamının ölçülü olmadığını, adli kontrol
hükümlerinin uygulanması gerektiğini, tutukluluk halinin devamına ilişkin
kararların gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa’nın 19. ve 36. maddesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş tahliye ve tazminata hükmedilmesini talep
etmişlerdir
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucuların uzun süre
tutuklu olmaları ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz
olduğuna ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvuruların bu şikâyete
ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
20. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir (B. No:
2012/695, 12/2/2013, § 15). Belirtilen şikâyet temelinde yapılan başvuruların
kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
2. Esas
Yönünden
21. Başvurucular, uzun süredir
tutuklu olduklarını ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz
olduğunu ileri sürmüştür.
22. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuların, başvuru tarihi itibariyle “mahkûmiyet
sonrası hürriyetinden mahrum bırakılmış kişi” statüsünde olduğunu,
mahkûmiyet sonrası hürriyetinden mahrum bırakılmasının hukuka aykırı
olmadığını, tutukluluk halinin devamına ilişkin itirazların incelenmesi aşamasında
hukuk kurallarının yorumlanması yetkisinin Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve hâkimin takdirinde açıkça keyfilik
bulunmadıkça derece mahkemelerine ait olduğunu belirtmiştir.
23. Başvurucular, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, derece mahkemesince verilen kararın Yargıtayca bozulduğunu, dört yıldır tutuklu olduğunu,
21/3/2014 tarihinde tahliye edilmesine karşılık, bu tarihe kadar cezaevinde
tutuklu kaldığını ve özgürlük hakkının somut olarak zedelendiğini belirtmiştir.
24. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı
ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları
vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir.”
25. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60).
26. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan
masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun
ise istisna olmasını gerektirmektedir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet
karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının
mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2013/9895, 2/1/2014, § 40).
27. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
28. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor
olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından
olmazsa olmaz bir koşuldur. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü
takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir.
Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı
gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde
dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul
olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §
63).
29. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak,
serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve
tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında
sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup
olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir
kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri
veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§
63-64).
30. Bir kişinin gerekçeden
tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması
kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek
bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm
gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu
çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/9895, 2/1/2014, § 45). Ayrıca
itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme
kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin
kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar
hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/9895, 2/1/2014, § 46).
31. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir.
Ancak kişinin, tutuklu olarak yargılanmakta olduğu davada mahkumiyetine karar
verilmiş ise mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hali sona erer (B. No:
2012/237, 2/7/2013, §§ 66-67).
32. Tutukluluk süresinin
hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin
dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın
nedeni “ilk derece mahkemesince verilen
hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz
aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde
bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç
isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre
değerlendirmede dikkate alınacaktır (B. No: 2013/338, 2/7/2013, § 41).
33. Somut olayda başvurucular,
5/1/2010 tarihinde gözaltına alınmış, 8/1/2010 tarihinde tutuklanmış, Adana 8.
Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli kararıyla hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve “… verilen sonuç ceza
miktarı itibarıyla sanıkların kaçma ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle
tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. İlk defa özgürlüğünden mahkeme
kararıyla mahrum bırakıldığı 5/1/2010 tarihi ile mahkumiyet
kararının verildiği 28/9/2012 tarihleri arasında başvurucu “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur.
34. Başvurucular, İlk Derece
Mahkemesinin kararını temyiz etmiştir. Mahkumiyet
karar tarihi olan 28/9/2012 ile temyiz incelemesi neticesinde hükmün bozulduğu 27/11/2013
arasında geçen sürede başvurucular, “ilk
derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucuların, ilk derece
mahkemesinin mahkûmiyet kararı sonrasında tutulması, tutukluluk olarak
nitelendirilemez. Temyiz aşamasında geçen süre tutukluluk süresinin hesabında
dikkate alınmamaktadır.
35. Bozma kararı sonrasında
yargılanmaya İlk Derece Mahkemesinde devam edilmiştir. Başvurucular hakkındaki
dava Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesi sırasında derece
mahkemesi önünde derdesttir. Yargıtayın 27/11/2013
tarihli bozma kararı ile Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3//2014
tarihinde verdiği tahliye kararı arasında başvurucular yeniden “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur.
36. Başvurucuların
özgürlüklerinin kısıtlandığı 5/1/2010-21/3/2014 tarihleri arasında temyiz
aşamasında geçen 1 yıl 1 ay 29 gün çıkartıldığında, 3 yıl 17 gün bir suç isnadına bağlı olarak tutuldukları
anlaşılmaktadır.
37. İlk Derece Mahkemesi,
başvurucuların tutukluluk durumunu 19/10/2010, 27/12/2010, 26/1/2011, 11/7/2012
ve 13/9/2013 tarihlerinde incelemiş ve atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, tutuklu kalınan sürenin verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması
şeklindeki gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
38. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak,
serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve
tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında
sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup
olmadığı göz önüne alınmalıdır.
39. Somut olayda, İlk Derece
Mahkemelerince verilen tutukluluğun devamına ve itirazın reddine dair
kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte
olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut
olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucuların özgürlüğünden
mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul
olarak değerlendirilemez.
40. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların “tutukluluğun makul süreyi
aştığı” yönündeki iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı,
idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
42. Başvuruda, Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Başvurucular, uğradığı zarar
karşılığında maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucular iddia
ettikleri maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge
sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için,
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında
illiyet bağı kurulması gerekir. Bu nedenle başvurucuların maddi tazminat talebi
reddedilmelidir.
44. Başvuruculara kişi hürriyeti
ve güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi
edilemeyecek ölçüdeki manevi zararının varlığı ve somut olayın özellikleri
dikkate alınarak takdiren net 3.000,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurular nedeniyle yapılan
yargılama gideri kapsamında 172,50 TL başvuru harcının başvuruculara ayrı ayrı,
1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
46. Kararın bir örneğinin ilgili
mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvuruların “Tutukluluğun
makul süreyi aştığı” şikâyetiyle ilgili olarak KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun makul süreyi
aşması” nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı takdiren net
3.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. Başvurular nedeniyle yapılan yargılama gideri kapsamında 172,50
TL başvuru harcının başvuruculara ayrı ayrı, 1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise
başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına
yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme
olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
F. Karar örneğinin bilgi için mahkemesine gönderilmesine,
4/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.