TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ŞENER ERUYGUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6901)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Şener ERUYGUR
|
Vekili
|
:
|
Av. Filiz ESEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakkında
çıkarılan yakalama emri sonrasında tutuklanarak cezaevine konulmasının yaşam hakkını
ihlal ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tedbiren tahliye kararı verilmesini talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/9/2013 tarihinde
İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir
3. İkinci Bölümün başvurucunun,
hakkında çıkarılan yakalama emri sonrasında tutuklanarak cezaevine konulmasının
yaşam hakkını ihlal ettiği iddiasıyla ilgili tedbir talebiyle ilgili olarak
2/10/2013 tarihinde yaptığı toplantıda, başvurucunun tedbir talebinin reddine
karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 10/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir..
5. Bölüm tarafından 12/12/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve
olgular 16/12/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet
Bakanlığı, görüşünü 17/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 25/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, 11/3/2014
tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 2008 yılında
gözaltına alınmış, Emniyette susma hakkını kullanmış, Savcılık sorgusu
sırasında beyin kanaması geçirme riski görülmesi üzerine adliyede görevli
doktorun sevki ile Taksim İlkyardım Hastanesine gönderilmiş ve yasal sürenin
dolması üzerine çıkarıldığı Mahkemede ifade vermeksizin tutuklanarak Kandıra F
Tipi Cezaevine gönderilmiştir.
10. Başvurucu, tutuklanması
üzerine müteaddit defalar sağlık sorunlarının olduğuna ve cezaevinde kalmasının
sağlığı yönünden sakıncalı olacağına ilişkin dilekçeler vermiştir. Başvurucunun,
aşırı tansiyon yükselmesi sonucu merdivenden düşmesi nedeniyle boynu dört
yerden kırılmış ve beyin kanaması geçirmiştir. Kocaeli Tıp Fakültesinde
geçirdiği beyin ameliyatının ardından bir ay boyunca yoğun bakımda kalmış,
tedavisi uzun süre devam etmiştir. Yoğun bakımda tedavisi devam etmekte iken
yargılamayı yapan Mahkemece tahliye edilmiştir.
11. Başvurucu, geçirmiş olduğu
düşmeye bağlı kafa travması nedeniyle hiçbir zaman savunma yapacak durumda
olmadığını, bundan sonra da olamayacağını, beyninin hasar gören kısımları
nedeniyle okuma yazma başta olmak üzere birçok akli melekesinin asla geri
getirilemeyeceğini, davanın başından beri mevcut tıbbi durumunun Mahkemenin
bilgisi dâhilinde olduğunu, tüm bunlar Mahkemesince bilindiğinden dolayı beş
yıllık yargılama boyunca hiç tutuklanmadığını ve cezaevine gönderilemediğini
ifade etmiştir.
12. Başvurucu, durumunun Mahkeme
heyetince görülmek istenmesi üzerine tüm yargılama süresinde sadece bir kez
duruşmaya getirilmiş, kimlik tespiti dahi yapılamadan ve ifade aşamasına
geçilmeksizin ambulansla tekrar evine gönderilmiştir. Adli Tıp Kurumu Dördüncü
İhtisas Kurulunun 28/12/2012 tarih ve 5012 sayılı kararında, başvurucunun “…mezkur suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını idrak etme ve bu fille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arıza içinde olduğuna delalet
edecek herhangi bir tıbbı bulgu ve belgeye de rastlanmasdığı”
belirtilmiştir.
13. İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2009/191 Esas sayılı dosyası kapsamında yürütülen yargılama
sonucunda verilen 5/8/2013 tarihli karar ile başvurucunun “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engellemeye teşebbüs” suçundan müebbet, “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme”
suçundan 5 yıl 10 ay, “Yasaklanan bilgileri
temin” suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
hükmedilmiştir.
14. İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 5/8/2013 tarihindeki hüküm duruşmasında, başvurucu hakkında 5271
sayılı Kanun’un 93. maddesi uyarınca yakalama emri çıkarılmasına karar
verilmiştir.
15. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 5/8/2013 tarihli yakalama emrinin iptal edilmesini talep
etmiş, talep Mahkemenin 6/8/2013 tarih ve 2013/484 Değişik İş sayılı kararı ile
yakalama emrinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
16. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesin 6/8/2013 tarihli ret kararına karşı İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesine itiraz etmiş, itiraz incelemesi sonucunda Mahkeme başvurucunun
talebi ile ilgili olarak 22/8/2013 tarih ve 2013/553 Değişik İş sayılı kararı
ile “anılan mahkeme kararlarının 5271 sayılı
Kanun’un 267. maddesi kapsamında sayılan itiraz edilebilir mahkeme
kararlarından olmadığı” gerekçesiyle karar verilmesine yer
olmadığına hükmetmiştir.
17. Başvurucu hakkında İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesi 5/8/2013 tarihinde karar vermiştir. İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 5/8/2013 tarihindeki hüküm duruşmasında 5271 sayılı Kanun’un
93. maddesi uyarınca başvurucu hakkında çıkardığı yakalama emri Mahkemenin
11/9/2013 tarih ve 2013/532 Değişik İş sayılı kararı ile infaz edilerek
tutuklama kararı başvurucunun yüzüne okunmuştur.
18. Başvurucu, 4/9/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. İsnat olunan suçun işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı mülga Kanun’un 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri
Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren
menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış
müebbet ağır hapis cezası hükmolunur …”
20. Aynı Kanun’un 61. maddesi,
işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun
teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
21. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa,
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.
9.2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)
…
9. Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde
220),
10.
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11.
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311,
312, 313, 314, 315),
…
(4) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
22. 5271 sayılı Kanun’un 260.
maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına
karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını
almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları
açıktır.
(2) Asliye
ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki
sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet
savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza
mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge
adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3)
Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 12/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/9/2013 tarih ve 2013/6901
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda hükümle birlikte hakkında
yakalama emri çıkartılması nedeniyle sonrasında tutuklanarak cezaevine
konulması durumunda yaşam hakkının ihlal edileceğini ileri sürmüş ve yakalama
emrinin kaldırılmasını istemiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının özü,
mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluk kararı nedeniyle özgürlük ve
güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle incelemenin özgürlük
ve güvenlik hakkı kapsamında yapılması gerekir.
26. Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda
gösterilen:
Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. Anayasa’nın
19. maddenin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına
sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise bireylerin bu haktan şekil ve
şartları kanunda gösterilen bazı istisnai durumlarda mahrum edilebileceği
kuralı yer almaktadır (B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 38). Buna göre, hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın
anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz
konusu olabilir. (B. No: 2012/348, 4/12/2013,
§ 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” amacıyla kişilerin
hürriyetinden yoksun bırakılması maddenin ikinci fıkrasında sayılan hallerden
biridir.
29. Somut olayda İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesinin 5/8/2013 tarihinde açıklanan kararıyla başvurucunun “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engellemeye teşebbüs” suçundan müebbet, “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçundan
5 yıl 10 ay, “Yasaklanan bilgileri temin”
suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama
emri çıkartılmasına karar verilmiştir. Yakalama emri doğrultusunda başvurucu
11/9/2013 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna konulmuştur. Mahkemenin
vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hali, Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi”
kapsamındadır.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
31. Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle başvurunun, “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün
karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
12/3/2015
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1.
Başvurucu, hakkında çıkarılan yakalama emri sonrasında, sağlık sorunlarına
rağmen tutuklanarak cezaevine konmasının yaşam hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmektedir.
2.
Başvurucu 2008 yılında gözaltına alınmış, savcılık sorgusunun başında beyin
kanaması geçirme riski görülmesi üzerine adliyede görevli doktorun zorunlu
sevki ile Taksim İlk Yardım Hastanesine gönderilmiş, yasal sürenin dolması
üzerine ifade veremeden mahkeme önüne çıkarılmıştır. Tutuklanmasını takiben
gönderildiği cezaevinde aşırı tansiyon yükselmesi sonucu merdivenlerden düşmüş,
boynu dört yerden kırılmış ve beyin kanaması geçirmiştir.
3.
Başvurucu, düşmeye bağlı olarak geçirdiği kafa travması nedeniyle, yargılandığı
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde hiçbir aşamada savunma yapamamış, birçok
akli melekesinin geri döndürülmez biçimde kaybedildiğine dair sağlık raporları
defalarca mahkemeye ibraz edilmiş ve beş yıllık yargılama boyunca
tutuklanmasına gerek görülmemiştir.
4.
Buna rağmen Başvurucu hakkında 5.8.2013 tarihinde hükümle birlikte yakalama
kararı çıkartılmış, o sırada hastanede bulunan Başvurucuya yakalama kararını
13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti 11.9.2013 tarihinde bizzat ve topluca hastaneye
giderek tebliğ etmiş ve tutuklanmasına karar vermiştir.
5.
Başvurucu tutuklama kararından sonra da sağlık durumu nedeniyle cezaevine
götürülememiş ve hastanedeki tedavisine devam edilmiştir.
6.
Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulu’nun 28 Aralık 2012
tarih, 5011 sayılı kararı ile fiil ehliyetine sahip olmadığı belirlemesi
yapılmıştır. Bu rapor mahkemenin elinde bulunmaktaydı.
7.
Başvurucu sağlık durumu nedeniyle sadece bir kez duruşmaya gelebilmiş, orada da
kimlik tespiti dahi yapılamadan, ifade aşamasına hiç geçilemeden, tekrar
ambulansla evine gönderilmiştir. Bu durumda Başvurucu hakkında yargılamaya
devam edilmesi hukuka aykırıdır.
8.
Hükümle birlikte verilen yakalama kararını tutuklamaya çevirmek üzere 13. Ağır
Ceza Mahkemesi Heyeti Başvurucunun tedavi gördüğü hastaneye bizzat giderek
durumu kendileri de gördükleri halde Başvurucunun anlayabilecek durumda olmadığı
tutuklama kararını yüzüne karşı okumuşlardır.
9.
Bu durum, hukuki hiçbir gerekle izah edilemeyeceği ve başvurucunun yaşam
hakkını ihlal ettiği gibi, Anayasa’nın yasakladığı insanlık dışı muamele
kapsamına da girmektedir.
10.
Öte yandan, yargılama sırasında kaçmayan, kaçma şüphesi bulunmayan ve buna
fiilen de imkanı olmadığı Adli Tıp raporuyla sabit
olan Başvurucu hakkında hükümle birlikte yakalama kararı verilmesi ayrıca
hukuka aykırıdır. Hükümle birlikte tutuklamanın bu ve benzer durumlarda
uygulanamayacağına dair görüşümüz 2012/1284 numaralı başvuru hakkındaki
16/7/2014 tarihli İkinci Bölüm kararına ilişkin karşıoy
gerekçemizde de ayrıntılı olarak açıklanmış olup, görüşümüz geçerliliğini
korumaktadır.
11.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 98. maddesinin (3) numaralı fıkrasında kovuşturma
evresinde yakalama emrinin kaçak sanık hakkında düzenlenebileceği, (4) numaralı
fıkrasında da yakalama emrinde kişinin açık eşkalinin, bilindiğinde kimliği ve
yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceğinin gösterileceği
belirtilmiştir. Başvurucunun durumu bu hükümlere uymadığından, yakalama emri
yasal dayanaktan yoksundur.
12.
Yukarıdaki nedenlerle, kumpas olduğu sonradan ortaya çıkan mahkumiyet
kararına bağlı olarak şeklen dahi olsa Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında bir tutma halinden söz edilemeyeceğinden, başvurucunun yaşam
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
|
|
|
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|