İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Alparslan ALTAN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal
Mümtaz AKINCI
Muammer
TOPAL
M.
Emin KUZ
Raportör : Cüneyt DURMAZ
Başvurucular : 1. Mehmet KAYA
2.
Ayşe Gürsel KAYA
3.
Yüksel BOZKUŞ
4.
Ümmü İMER
5.
Doğan KAYA
6.
Erdal KAYA
7.
Göksel CAYNALI
8.
Melek VARTÜRK
9.
Erdoğan KAYA
Vekilleri : Av. Adnan KAYA
I.
BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular,
ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan yakınlarının görevlilerin ihmali
sonucu hayatını kaybettiğini, olay hakkında etkin bir soruşturma yürütülmeyerek
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, müteveffaya infaz koruma
memurları tarafından kötü muamelede bulunulduğunu belirterek; yaşam hakkının,
adil yargılama hakkının, etkili başvuru hakkının ve kötü muamele ve işkence
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
başvurucuların vekili tarafından 3/9/2013 tarihinde yapılmıştır. İdari yönden yapılan
ön incelemede başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 29/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığı tarafından 31/3/2014 tarihinde başvuru hakkında Anayasa Mahkemesine
sunulan görüş, başvuruculara 1/4/2014 tarihinde bildirilmiş, başvurucular
Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 24/4/2014 tarihinde sunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
1. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
6. Başvurucuların
ikisinin çocuğu ve diğerlerinin kardeşi olan Erkan Kaya, 2009 yılından beri
Muğla E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Cezaevi) hükümlü olarak cezasını
çekmekte iken başvuruculardan baba Mehmet Kaya, 29/8/2012 tarihli dilekçesiyle
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş ve oğlunun bir kısım hükümlü ve infaz
koruma memuru tarafından haraca bağlandığını, haraç vermemesi üzerine mahkumlar
tarafından dövüldüğünü, infaz koruma memurları tarafından işkenceye tabi tutulduğunu
ve hücreye atıldığını belirterek, oğlunun Aliağa Şakran Ceza İnfaz Kurumuna
naklinin yapılması talebinde bulunmuştur. Bu talep reddedilmiştir.
7. Erkan
Kaya, 7/1/2013 tarihinde kalmakta olduğu kısımda bulunan yatağı yakmış ve
yatağın alev alması sonucunda vücudunda yanıklar oluşmuştur. Bunun üzerine
hastaneye kaldırılan Erkan Kaya sevk edildiği İzmir Bozkaya Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde tedavisi devam ederken 19/1/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
8. Olayın
meydana gelmesini müteakip Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık),
2013/290 sayılı dosyayla resen soruşturma başlatmıştır. Başvurucular da
4/2/2013 tarihli dilekçeyle, dosyanın tekemmülü ve delillerin toplanması
açısından önem arz edecek hususların dikkate alınması ve ölüm olayında kusurları
bulunan kişilerin tutuklanması talebinde bulunmuşlardır.
9. Müteveffanın
ağabeyi olan başvuruculardan Erdoğan Kaya’nın müracaatı üzerine, Başsavcılık
17/1/2013 tarihinde kendisinin ifadesini almıştır. Erdoğan Kaya ifadesinde
özetle; kardeşi ile aynı kurumda kaldığını, kardeşinin kendisini ve yatağını
yakmasının sebebinin verilen haksız disiplin cezaları olduğunu belirtmiştir.
Anılan kişi ifadesinde ayrıca, ilk dönemlerde kardeşi ile aynı koğuşta
kaldığını, koğuşta bulunan diğer kişiler ve infaz koruma memurlarıyla sorun
yaşadıklarını, idareye şikâyette bulunduklarını, şikâyetlerinin gereğinin
yerine getirilmediğini belirtmiştir.
10. Soruşturma kapsamında alınan
tanık beyanlarında, müteveffanın psikolojik sorunlarının bulunduğu ve daha önce
de benzer yatak yakma eylemlerinde bulunduğu belirtilmiştir.
11. Başsavcılık, 8/5/2013
tarihli ve Soruşturma No:2013/290, K.2013/1168 sayılı kararıyla; görevlilerce
yangına çok kısa sürede müdahale edildiği ve yangının kontrol altına alındığı,
olayda kurum personelinin ihmal ya da gecikmesinin söz konusu olmadığı ve ölüm
olayının İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığının 24/4/2013 tarihli raporuna göre
yanık ve komplikasyon olarak gelişen akut pnömoni sonucu meydana geldiğinin
anlaşıldığı gerekçesiyle, kovuşturmaya yer olmadığına (KYO) karar vermiştir.
12. Başvurucuların anılan karara
yaptığı itiraz, Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 19/7/2013 tarihli ve
2013/1082 Değişik İş No’lu kararıyla, KYO kararında usul ve yasaya aykırı bir
yön bulunmadığından bahisle reddedilmiştir.
13. Bu karar, 6/8/2013 tarihinde
başvurucuların vekiline tebliğ edilmiş ve 3/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
2. Bakanlık
görüşünde ifade edildiği şekliyle başvuru konusu olay öncesi ve sonrası yaşanan
gelişmeler
14. 2012 yılının Ağustos ayında
infaz koruma görevlileri tarafından tutulan bir tutanakta; diğer tutuklu ve
hükümlülerin kendisinden duydukları rahatsızlığı cezaevi idaresine dile
getirmeleri ve bu hususta dilekçe vermeleri üzerine hastane dönüşü hükümlü
Erkan Kaya ile başmemurlukta görüşülerek nasihatlerde bulunulduğu, ancak
hükümlünün saldırgan davranışlar sergilediği, herhangi bir olaya sebebiyet
verilmemesi için hükümlü ile ağabeyi Erdoğan Kaya’nın müşahede kısmına
alındığı, her iki hükümlü ile tekrar konuşulup telkinlerde bulunulmaya çalışılırken
hükümlü Erkan Kaya’nın nereden elde ettiği bilinmeyen jilet parçasıyla koridora
fırlayarak görevli memurlara saldırmak istediği, etkisiz hale getirilerek
elindeki jilet parçasının alındığı, saldırgan tavırlarına devam eden hükümlünün
tehditlerde bulunduğu ve sakinleştirildikten sonra tekrar C Blok sağ müşahede
kısmına verildiği belirtilmiştir.
15. Cezaevi Disiplin Kurulu
Başkanlığı, Ağustos 2012 tarihli kararıyla, hükümlünün bir ay ziyaretçi
kabulünden yoksun bırakma ve 5 gün hücreye koyma cezası ile cezalandırılmasına
karar vermiştir. Hücre cezasına ilişkin bu karara yapılan itiraz, İnfaz
Hâkimliğinin 10/9/2012 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
16. Hükümlü, olay öncesinde
27/8/2012 tarihinde de kalmakta olduğu C Blok Sol Müşahede kısmında bulunan
odasındaki yatağını ateşe vermiştir. 27/8/2012 tarihinde, ceza infaz koruma
memurları tarafından bir tutanak tutulmuştur. Anılan tutanakta, hükümlü Erkan
Kaya’nın doktora muayene olmak için dilekçe verdiği, aynı zamanda sözlü olarak
da hastaneye gitmek istediğini söylediği, dilekçenin görevli infaz koruma
memuru tarafından onaylanarak kurum revirine gönderildiği, durumu hakkında
bilgi almak için görevli memur tarafından revire telefon açıldığında,
hükümlünün önceki hafta hastanedeki randevusunu kendi isteği ile dilekçe
yazarak iptal ettiği ve hastaneye gidebilmesi için kurum doktoru tarafından
sevk edilmesi ve tekrar hastaneden randevu alınması gerektiğinin söylendiği
belirtilmiştir. Tutanakta ayrıca, saat 11.00 sıralarında durum hükümlüye
bildirilmek için Müşahede kısmına çıkılıp anlatıldığında, hükümlünün görevli
memurlara hakaret ve küfür ettiği, “ben başmemurla görüşmek istiyorum,
sizinle işim olmaz, gidin bana müdürü çağırın, başmemuru çağırın.” dediği,
vardiya sorumlusuna durum anlatılıp tekrar hükümlünün yanına çıkıldığında
hükümlünün yatağı ateşe verdiğinin görüldüğü belirtilmiştir. Tutanağa göre,
görevli memurlarca hemen müdahale edilerek ateş söndürülmüş, yakmış olduğu
yatak odadan çıkarılmaya çalışılırken hükümlü orada bulunan müdür, başmemur ve
memurlara küfür, tehdit ve hakaretlerde bulunmuş, hükümlünün odası temizlenerek
tekrar odasına verilmiştir.
17. Bu eyleminden dolayı hükümlü
Erkan Kaya, Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından 6/9/2012 tarihinde,
15 gün hücrede kalma cezası ile cezalandırılmış, hükümlünün başvurusu sebebiyle
Muğla İnfaz Hâkimliğince verilen 24/9/2012 tarihli ret kararına hükümlünün
itirazı üzerine, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/10/2012 tarihinde, itirazın
reddine karar vermiştir. Hükümlü hakkındaki ceza infaz edilmiştir.
18. Ayrıca hükümlü hakkında,
Başsavcılığın 25/9/2012 tarihli ve 2012/4609 soruşturma, E.2012/1952 sayılı
iddianamesiyle, yakarak kamu malına zarar verme ve infaz koruma memurlarına
yönelik hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla Muğla Asliye Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
19. Hükümlü hakkında ayrıca,
Başsavcılığın 2/10/2012 tarihli iddianamesiyle, 13/8/2012 tarihinde infaz
koruma memurlarına yönelik jiletle yaralamaya teşebbüs, görevli memurlara
hakaret, tehdit suçlarını işlediği gerekçesiyle Sulh Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmıştır. Bir kısım infaz koruma memurları hakkında ise, görevi kötüye
kullanma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bu
kararda, hükümlü Erkan Kaya’nın 17/7/2012 tarihli dilekçesi ve Cezaevi İdare ve
Gözlem Kurulu Başkanlığının kararına istinaden idari nedenlerle tekrar D-7 nolu
odaya yerleştirildiği, kurum yetkilileri üzerine atılı bir suç ve suç unsuru
bulunmadığı belirtilmiştir.
20. 9/11/2012 tarihinde, Cezaevi
Disiplin Kurulu Başkanlığı, hükümlü hakkında, 30/10/2012 tarihinde tutulan bir
tutanağa istinaden birtakım disiplinsiz davranışları sebebiyle, 1 ay ziyaretçi
kabulünden yoksun bırakma, 10 gün hücrede kalma cezası ile cezalandırılması
kararı vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz da, İnfaz Hâkimliğinin
28/11/2012 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
21. Hükümlü Erkan Kaya’nın
Cezaevi Müdürlüğüne sunduğu 28/12/2012 tarihli dilekçesinde, 18/12/2012 ila
28/12/2012 tarihlerinde hücre cezasını yattığını, kendi isteği ile bir hafta
daha Müşahede kısmında kalmak istediğini belirterek, gereğinin yapılmasını
talep ettiği görülmektedir.
22. 4/1/2013 tarihinde infaz
koruma memurları tarafından tutulan bir tutanakta, Cezaevi sol Müşahede kısmı 5
no’lu odada kendi isteğiyle kalmakta olan hükümlü Erkan Kaya’ya kalmakta olduğu
kısımdan alınarak koğuşa verileceği ve eşyalarını hazırlaması söylendiğinde,
hükümlünün nöbetçiye “kaldığım müşadiye kısmından çıkmayacağım, bununla
ilgili dilekçe de yazmayacağım, kimseyle görüşmeyeceğim” demesi üzerine
Erkan Kaya’nın bu kısımdan çıkarılmadığı belirtilmektedir.
23. 28/12/2012 tarihinde
bitirmiş olduğu hücre cezası sonrasında bir hafta daha müşahedede kalmak
istediğine dair talebinin idarece uygun görülmesi üzerine ve bu sürenin
bitiminde de 4/1/2013 günü kalmakta olduğu müşahede kısmından çıkmayacağına,
dilekçe yazmayacağına ve kimseyle görüşmeyeceğine dair beyanı üzerine tanzim
edilen tutanağa istinaden C Blok Sol Müşahede kısmındaki 5 no’lu bölümde
cezasının infazına devam edilirken, hükümlü Erkan Kaya 7/1/2013 tarihinde saat
08.38’de yatağını yakmak suretiyle yangına sebebiyet vermiştir.
24. Bu hususta infaz koruma
memurları tarafından 7/1/2013 tarihli bir tutanak imza altına alınmıştır. Bu
tutanağa göre, hükümlü odadan dışarı alınmaya çalışılırken sağ elinde demir
kısmı 3,5 cm tahta sapı 8,5 cm olan ucu sivri alet görüldüğü ve elinden
alınarak muhafaza altına alındığı, ayrıca yanan oda kontrol edildiğinde
hükümlünün lavabo ve fayansları kırdığının tespit edildiği belirtilmiştir.
25. 15/1/2013 tarihinde,
Cumhuriyet Savcısı tarafından yangına ilişkin görüntülere dair bir tutanak
tutulmuştur.
26. 17/1/2013 tarihinde, İnsan
Hakları Derneği İzmir Şubesi, Başsavcılık ile Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğüne (CTEGM) bir dilekçe göndermiştir. Bu dilekçede, başvurucu Mehmet
Kaya’nın kendilerine müracaat ettiği ve oğluna işkence yapıldığı, doktora
çıkarılmadığı, oğlunun tek kişilik hücreye atıldığı ve yatağını ateşe verdiği,
gardiyanların kapıları kilitlediği beyanlarında bulunduğu belirtilmiş ve
başvurucunun bu beyan ve iddiaları doğrultusunda gerekli tahkikatın yapılması
istenmiştir.
27. 18/1/2013 ve 20/1/2013
tarihlerinde, Cumhuriyet Savcısı, yangın olayıyla ilgili cezaevi görevlisi
dokuz kişinin tanık sıfatıyla beyanlarını almıştır.
28. 18/1/2013 tarihinde,
Başsavcılık, başvurucu Erdoğan Kaya’nın cezaevi görevlileri hakkında işkence
iddiası ile yaptığı şikayet üzerine başlatılan ve 2013/287 soruşturma nolu
dosya üzerinden yürütülen soruşturmada, kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Kararda, Erdoğan Kaya’nın alınan ifadesinde, işkence yapılmasının
söz konusu olmadığını, ailesinin İzmir’de olması sebebiyle İzmir’e nakil
talebinin olduğunu belirttiği, kurum kayıtlarından kardeşi Erkan Kaya’nın
değişik tarihlerde kurum revirine çıkarıldığının belirlendiği, dolayısıyla
işkence iddiasının asılsız olduğu, can güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak
kuruma gerekli talimatın verildiği, adı geçenin herhangi bir problemi
olmadığının kendi beyanından anlaşıldığı, işkence iddiası ile ilgili olarak
yapılan soruşturma sonucunda herhangi bir suç ve suç unsuru bulunmadığı
belirtilmiştir.
29. Hükümlü Erkan Kaya’da olay
günü ele geçen sivri uçlu alet üzerinde yaptırılan kriminal inceleme sonucu
düzenlenen 28/1/2013 tarihli uzmanlık raporunda, örgü ve dantel işlerinde
kullanılan tığ olduğu, 6136 sayılı Kanun’a göre memnu olmadığı belirtilmiştir.
30. 30/1/2013 tarihinde, CTEGM,
İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi tarafından verilen dilekçede belirtilen
hususların titizlikle araştırılması için Başsavcılığa bir yazı göndermiştir.
31. İnsan Hakları Derneği İzmir
Şubesinin bu dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma, ölüm olayına ilişkin
olarak Başsavcılık nezdinde yürütülen 2013/290 sayılı soruşturma dosyası ile
birleştirilmiştir.
32. 19/2/2013 tarihinde de aynı
Cezaevinde bulunan başka bir hükümlü olan İsmail Bulut’un tanık sıfatıyla
beyanı alınmıştır.
33. Hükümlü Erkan Kaya’nın 19/1/2013
tarihinde ölmesi sebebiyle, 20/2/2013 tarihinde, 27/8/2012 tarihinde yatak
yakma suretiyle kamu malına zarar verme, infaz koruma memurlarına yönelik
hakaret eylemleri nedeniyle hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine karar
verilmiştir.
34. 26/2/2013 tarihinde de,
hükümlü hakkında 13/8/2013 tarihinde infaz koruma memurlarına yönelik
yaralamaya teşebbüs, hakaret, tehdit suçlarından açılan kamu davasının sanığın
ölmüş olması sebebiyle düşmesine karar verilmiştir.
35. Başvurucuların yakını Erkan
Kaya psikolojik sorunları nedeniyle zaman zaman kurum revirine çıkarak muayene
olmuş ve tabip tarafından anksiyete bozukluğu, polinöropati, depresif nöbet
teşhisleri konularak kendisine çeşitli ilaçlar verilmiş ve kullandırılmıştır.
Cezaevinde bulunduğu son 5 aylık revir kayıtlarına göre hükümlü, çeşitli
rahatsızlıkları nedeniyle muhtelif tarihlerde toplam 24 defa kurum revirinde
muayene edilmiş, bu süre içinde 4 defa Muğla Üniversitesi Eğitim ve Araştırma
Hastanesine, 4 defa da İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülüp
getirilerek gerekli muayene ve tedavisi yaptırılmıştır.
36. Cezaevinde bulunduğu son
yedi ay içinde birçok kere hükümlü Erkan Kaya’nın Cezaevi idaresi tarafından
odası değiştirilmiş, son altı ayda kendisi hakkında verilmiş yedi ayrı disiplin
cezası kararı infaz edilmiştir.
37. Hükümlünün 7/1/2013
tarihinde müşahedede kaldığı odasındaki yatağı ile kaldığı yeri ateşe vermesi
sonucu ölümü ile ilgili olarak, Cezaevi görevlileri hakkında idari soruşturma
başlatılmış ve sonucunda 22/1/2013 tarihli ve 01 sayılı; 25/1/2013 tarihli ve
02 sayılı kararlarla cezaevi görevlilerinin ihmal ve kusurlarının bulunmadığı,
aksine tam zamanında ve doğru müdahalede bulundukları anlaşıldığından bahisle “disiplin
cezası verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
38. 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
“ (1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda
gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:
a) Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli bir
biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve
disiplin çerçevesinde tutulurlar.
b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir
yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.
c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi
hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve
yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın
infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas
alınır.
d) İyileştirmeye gereksinimleri olmadığı saptanan
hükümlülere ilişkin infaz rejiminde, bu hükümlülerin kişilikleriyle orantılı
bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilir ve bu hususlar
yönetmeliklerde düzenlenir.
e) Cezanın infazında adalet esaslarına uygun hareket
edilir. Bu maksatla ceza infaz kurumları kanun, tüzük ve yönetmeliklerin
verdiği yetkilere dayanarak nitelikli elemanlarca denetlenir.
f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları
ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin
alınması zorunludur.
g) Hükümlünün infazın amacına uygun olarak kanun,
tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlere uyması zorunludur.
h) Kanunlarda gösterilen tutum, davranış ve eylemler
ile kurum düzenini ihlâl edenler hakkında Kanunda belirtilen disiplin cezaları
uygulanır. Cezalara, Kanunda belirtilen merciler, sürelerine uygun olarak
hükmederler. Cezalara karşı savunma ve itirazlar da Kanunun gösterdiği
mercilere yapılır.”
39. 5275
sayılı Kanun’un “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi”
kenar başlıklı 16. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“ (1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının
infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57
nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır.
Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık
kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile
hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa
mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.”
40. Anılan
Kanun’un “Akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlığı olan hükümlülerin
cezalarının infazı” kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:
“(1) Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan akıl
hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları
hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına geri
gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde
infaz edilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilenlerin cezalarının infazı
için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp
görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır.”
41. Anılan
Kanun’un “Hastalık nedeniyle nakil” kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:
“ (1) Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü,
bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesinin
hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu hastanelere gönderilen hükümlülerin başka
yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal
tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman
hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi,
tedavinin hangi sebeple bulunduğu hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya
nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür.
Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri
tercih edilir.
(3) Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve tedavisinin
devam edip etmeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi gerekir;
aksi hâlde hükümlü ait olduğu kuruma iade edilir.
(4) Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık kuruluşlarında
tedavi edilemez. Acil hâllerin varlığı hâlinde Adalet Bakanlığına bilgi
verilir.
(5) Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu kurumda
kalmasının uygun olmadığı, kurum hekiminin önerisi ve en üst amirinin isteği
üzerine alınacak sağlık kurulu raporuyla belirlendiği takdirde, başka kurumlara
nakledilebilir.”
42. Anılan
Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71.
maddesi şöyledir:
“ (1) Hükümlü, beden ve
ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi
olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için
hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya
üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.”
43. Anılan Kanun’un 78 ila 82. maddelerinde,
hükümlülerin muayene ve tedavisi, sağlık denetimi, hastaneye sevki ve infazı
engelleyecek hastalık hâline ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
44. 6/4/2006 tarihli ve 26131
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük” ile 5275 sayılı Kanun’da
belirlenen esaslar daha ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
45. Mahkemenin 20/5/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 3/9/2013 tarihli ve 2013/6979
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
46. Başvurucular, yakınlarının
psikolojik sorunu bulunmasına ve daha önceden de benzer yatak yakma
eylemlerinde bulunmasına rağmen, görevlilerin gerekli tedbirleri almaması sonucu
yaşamını yitirdiğini, müteveffaya infaz koruma memurları tarafından kötü
muamelede bulunulduğunu ve işkence yapıldığını, müteveffaya kötü muamelede
bulunan görevliler hakkında soruşturma başlatılmadığını ve müteveffanın
ölümünde ihmali bulunan görevliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini, bu karara yaptıkları itiraz üzerine Mahkeme tarafından Başsavcılıktan
mütalaa alındığını, fakat alınan mütalaanın kendilerine tebliğ edilmediğini, Mahkeme
tarafından duruşma yapılmadan ve kendileri dinlenilmeden karar verildiğini
belirterek, yaşam hakkının, kötü muamele ve işkence yasağının, adil yargılama
hakkının, etkili başvuru hakkının ve iki dereceli yargılama hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a.
İşkence ve Eziyet Yasağının İhlal Edildiği İddiası
47. Başvurucular, yakınları
Erkan Kaya’ya ölmeden önce infaz koruma memurları tarafından kötü muamelede
bulunulduğunu ve işkence yapıldığını, müteveffaya kötü muamelede bulunan
görevliler hakkında soruşturma başlatılmadığını iddia etmektedirler.
48. Bu iddialara yönelik olarak
Bakanlığın görüşünde, Erkan Kaya’nın 19/1/2013 tarihinde İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan ölü muayenesinde, cesette haricen müessir fiile emare
olabilecek travmatik darp, cebir ve şiddet bulguları ile ateşli silah, kesici
delici alet yarası bulunmadığının görüldüğü belirtilmiştir.
49. Yine benzer şekilde,
hükümlünün 20/1/2013 tarihinde İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığında yapılan klasik
otopsisi sonucunda düzenlenen rapor incelendiğinde, göbek çukurunun sol
tarafında 1x0.7 cm’lik belli belirsiz ekimoz dışında başka bir bulguya, bu
arada ateşli silah yarası ile kesici-delici alet yarasına rastlanmadığı
belirtilmiştir.
50. 18/1/2013 tarihinde,
başvurucu Erdoğan Kaya’nın iddiaları üzerine Başsavcılığın, cezaevi görevlileri
hakkında işkence iddiası ile başlattığı soruşturmada, kovuşturmaya yer
olmadığına karar verdiği görülmektedir. Kararda, işkence iddiası ile ilgili
olarak yapılan soruşturma sonucunda herhangi bir suç ve suç unsuru bulunmadığı
belirtilmiştir.
51. Başvurucu Mehmet Kaya’nın
İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi vasıtasıyla Başsavcılık ve CTEGM’ye
gönderdiği ve işkence iddialarının yer aldığı dilekçesinin ölüm olayına ilişkin
yürütülen soruşturma ile birleştirildiği, ölüm olayına ilişkin olarak 8/5/2013
tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, herhangi bir kötü
muamele bulgusunun bulunmadığı belirtilmiştir.
52. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
53. Bireyin, bir devlet
görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder
biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının
bulunması halinde, olay hakkında etkili resmi bir soruşturmanın yürütülmesi
gerekmektedir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25). Ancak, bu
konuda bir soruşturmanın başlayabilmesi için öncelikle işkence ve kötü muamele
konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı
gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden
ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun
koşulların tespiti halinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
54. Söz konusu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Şayet bu mümkün olmazsa, bu madde, sahip olduğu öneme rağmen
pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hallerde devlet görevlilerinin fiili
dokunulmazlıktan yararlanarak, kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında
bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma
yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Bu bağlamda
soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir
Canan, § 25).
55. Başvuru konusu olay hakkında
yürütülen Başsavcılık soruşturmasında ifadeleri alınan cezaevi görevlilerinin ve
cezaevinde bulunan bir diğer mahkûmun ifadelerinde, Erkan Kaya’nın
başvurucuların iddia ettiği gibi bir muameleye maruz kaldığına yönelik herhangi
bir açıklama yapmadıkları veya bu kapsamda değerlendirilebilecek bir olaydan
bahsetmedikleri görülmektedir. Olay sonrasında yapılan ve Bakanlık görüşünde
değinilen, ölü muayene ve klasik otopsi işlemlerinde de bu yönde herhangi bir
bulgu bulunmadığı anlaşılmaktadır. Müteveffanın toplam 24 defa kurum revirinde
muayenesi yaptırılmış, bu süre içinde 4 defa Muğla Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesine, 4 defa da İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine
götürülüp muayene ve tedavisi yaptırılmıştır. Gerek başvuru dosyasında gerekse
soruşturma dosyasında, başvurucunun cezaevinde kaldığı sırada Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasına aykırılık teşkil edecek bir kötü muameleye maruz
kaldığı izlenimi doğuracak herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
56. Bir kimsenin, özellikle
içinde bulunduğu hassas durum da göz önüne alındığında, cezaevinde şiddete
maruz kaldığını kanıtlayacak doktor raporu elde etmesinin zor olabileceği
düşünülebilir. Bununla birlikte, müteveffanın ya da aynı Cezaevinde kalan ağabeyinin
tedavi işlemleri sırasında darp ve kötü muameleye ilişkin muayene ve rapor
talebinde bulunduğu veya başka bir doktor tarafından muayene edilmeyi istediği
hususunda da bir tespit yapılamamıştır. Başvurucuların, ilgili kötü muamele
iddialarını hem ceza soruşturması aşamasında sundukları şikâyet ve itiraz
dilekçelerinde hem de bireysel başvuru dilekçelerinde sadece genel olarak
açıkladıkları ve müteveffanın kendilerine anlattığı şekliyle olanlar hakkında
hiçbir ayrıntılı bilgi sunmadıkları görülmektedir.
57. Müteveffanın ağabeyi olan
Erdoğan Kaya’nın, kardeşinin ölümü öncesinde 16/10/2012 tarihinde, Muğla
Cumhuriyet Başsavcılığında incelendiği anlaşılan konu hakkındaki şikayetleri
hakkında da “Erkan Kaya’nın kurumunda sürekli olarak sorun yarattığı, görevli
personele hakaretlerde bulunduğu, koğuşun huzur ve düzenini bozmaya çalıştığı,
hücreye koyma cezası olmak üzere 2 ayrı ceza verildiği, görevli personelin
yasalar ve talimatlar çerçevesinde görevini yerine getirdikleri anlaşıldığından”
bahisle personel hakkında işlem yapılmadığı bilgisine yer verilmiştir. Bakanlık
görüşünde ifade edildiği üzere, 18/1/2013 tarihinde, Muğla Cumhuriyet
Başsavcılığı, başvurucu Erdoğan Kaya’nın kurum görevlilerinin işkence yaptığı
şikayeti üzerine başlatılan 2013/287 sayılı soruşturmada da, herhangi bir suç
ve suç unsuru bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
vermiştir (§ 28).
58. Bu açıklamalar ışığında
somut başvuru değerlendirildiğinde, başvurucuların yakınının cezaevinde işkence
ya da kötü muamele gördüğünün ispat edilmesini mümkün kılar nitelikte her türlü
makul şüpheden uzak hiçbir kanıtın bulunmadığı, dolayısıyla Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki iddialarının soyut ve kanıtlanmamış
şikâyetlerden oluştuğu açıkça anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b.
Yaşam Hakkının İhlal Edildiği İddiası
59. Başvurucuların Anayasa’nın
17. maddesinin ihlal edildiği iddialarına yönelik olarak Bakanlık görüşünde,
şikâyetlerin kabul edilebilirliği açısından değerlendirme yapılırken, bireysel
başvuru yoluna başvurmadan önce, kişilere, ihlale neden olduğunu ileri
sürdükleri işlem, eylem ya da ihmal için “kanunda öngörülmüş idari ve yargısal
başvuru yollarının” tamamını tüketmiş olmaları zorunluluğu getirildiği, başvuru
formunda, başvurucuların ceza soruşturması hariç kalmak üzere, şikayet konusu
edilen olay nedeniyle ilgili kişiler veya idare aleyhine tazminat davası
açtıklarına dair bir bilgi bulunmadığı, yetkililerce ihlalin tespit edilmesi ve
verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi halinde
mağdur sıfatının ortadan kalkacağı, ölüm olayının kasten meydana gelmemesi
durumunda, hukuki veya idari bir prosedür aracılığıyla sorumluların belirlenmesi
ve tazminat ödenmesinin yeterli olabileceği, bu hususta iç hukukta ilgili idare
kusurlu bulunarak hükmedilen tazminat kararlarının da bulunduğu ifade
edilmiştir.
60. Başvuru konusu olayda
yaşanan ölümün kasıtlı bir eylem sonucu meydana gelmediği ortadadır. Bu
durumda, yaşanan olayda yetkili ve sorumlu olan kişilerin muhakeme hatasını
veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin, yani olası sonuçların farkında
olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek olayda ortaya
çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almama gibi bir
durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi
durumlarda, birey kendi inisiyatifiyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa
olsun, insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine
hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 60-62).
61. Bu nedenle, başvurucuların,
Bakanlık görüşünde ileri sürülen, Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetleri
açısından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği konusunda karar verebilmek
için somut olayda devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkını
korumak için sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma” pozitif
yükümlülüğünün kapsamının ve başvuru konusu olayda eğer varsa bu yükümlülüğün
ne ölçüde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir.
62. Açıklanan nedenlerle
başvurunun bu kısmının esas bakımından incelenmesi gerekmektedir.
c.
Etkili Başvuru ve Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
63. Başvurucuların, yaşam hakkı
ve işkence ve eziyet yasağına ilişkin iddialarının yanı sıra, Mahkeme
tarafından Başsavcılıktan mütalaa alındığı, fakat alınan mütalaanın kendilerine
tebliğ edilmediği, Mahkeme tarafından duruşma yapılmadan ve kendileri dinlenilmeden
karar verildiği ve iki dereceli yargılama yapılmadığından bahisle Anayasa’nın
36. ve 40. maddeleri ile AİHS’nin 13. maddelerinin ihlal edildiği yönünde
iddiaları bulunmaktadır. Başvurucuların bu yönlerdeki iddiaları yaşam hakkı
kapsamında yapılan incelemelerde değerlendirildiği için bu haklar kapsamında
ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
2. Esas Bakımından
İnceleme
a.
Yaşamı Korumak İçin Gerekli Tedbirlerin Alınmadığı İddiası Yönünden
64. Başvurucular, yakınları
Erkan Kaya’nın psikolojik sorunları bulunmasına ve daha önce de benzer yatak
yakma eylemlerinde bulunmasına rağmen görevlilerin gerekli tedbirleri almaması
sonucu yaşamını yitirdiğini iddia etmektedirler.
65. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın
17. maddesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetler değerlendirilirken, AİHM’nin
devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü devletin egemenlik alanında bulunan
kişileri intihara karşı korumayı kapsayacak şekilde yorumladığı belirtildikten
sonra konuya ilişkin AİHM kararlarına yer verilmiştir. Bakanlık, AİHM’nin bu
konudaki kararlarında, bireyin kendisine karşı bir risk oluşturduğunu biliyor
olması veya bilmesi gerektiği halde makul tedbirleri almamasının devletin
sorumluluğunu doğurabileceğini, bu itibarla, her türlü özgürlükten
mahrumiyetin, doğası gereği, tutuklu veya hükümlü kişinin psikolojisinin
bozulmasına neden olduğunu ve dolayısıyla bunun kırılgan ve korumasız bir
kişinin intihar etme riskini artırabileceğini, bu yüzden ulusal mevzuatın
cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi
yüklediğini ve tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının gereksiz yere
tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler getirdiğini, bununla birlikte, intihar
olaylarında devletin yerine getirmesi gereken pozitif yükümlülüklerin
kapsamının belirlenmesinde, insan davranışlarının “öngörülemezliği”
ilkesinin de gözden kaçırılmaması gerektiğini belirttiğini ifade etmiştir.
66. Bakanlık görüşünde, somut
olayla ilgili şu değerlendirmeler yapılmıştır: Hükümlünün yatak yakma eylemi
dışında cezaevinde koğuş arkadaşlarıyla geçimsizliğinin olduğu, cezaevi
idaresine karşı saldırgan ve disiplinsiz davranışlarda bulunduğu, bu
hareketleri sebebi ile başta hücre cezası olmak üzere hakkında çok sayıda
disiplin cezası kararı verildiği ve bunların infaz edildiği, kurum
görevlilerine karşı eylemleri nedeni ile hakkında davalar açıldığı, ayrıca
hükümlünün pek çok kez odasının değiştirildiği, dolayısıyla, Erkan Kaya’nın
şiddetli bir ruhsal bozukluk içerisinde olduğu, ilgili şahsın sıkı bir şekilde
gözetim altında tutulması gerektiği, sağlığının korunması açısından yetkili
makamlar tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınması gerektiği, konu ile
ilgili görüşleri sorulan Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün
(CTGM) cevabî yazısında; hükümlünün psikolojik sorunları nedeniyle zaman zaman
kurum revirinde muayenesinin yapıldığı ve kurum tabibi tarafından anksiyete
bozukluğu, polinöropati, depresif nöbet teşhisleri konularak kendisine çeşitli
ilaçların reçete edildiği ve bu ilaçların kullanımının sağlandığı, ilgilinin
kendisine veya başkalarına zarar vermemesi için gerekli özenin gösterildiği,
ancak bu hususta kararlı olanların eylemlerini önleyebilmenin imkânsız olduğu, ayrıca,
hasta ve rahatsız olduğunu beyan eden hükümlü ve tutukluların kurumda tam gün
görev yapan aile hekimine gerekli muayene, tetkik ve tedavilerinin
yaptırıldığı, tabibin gerekli gördüğü durumlarda ise ilgili hastanelere
sevklerinin yapıldığının belirtildiği bilgilerine yer verilmiştir.
67. Bakanlık görüşünde ayrıca, başvurucuların,
tam olarak yakma olayının başlaması ile kurum görevlilerinin müdahalesinin
hangi saatlerde olduğu meselesinin kesin olarak belirlenemediği, müdahalede geç
kalındığı iddiasının her türlü şüpheyi kesin olarak ortadan kaldıracak şekilde
yanıtlanmadığı iddialarına karşılık gelmek üzere, CTEGM’nin cevabî yazısında,
yangına bir dakika on üç saniye içerisinde müdahale edilerek söndürüldüğü ve
hükümlünün odasından çıkarıldığı, ellerinde, dizinde ve sırt kısmında
yanıkların görülmesi üzerine vakit kaybedilmeden 112 Acil Servisin çağrılarak
hükümlünün İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldığı, olayın
kamera kayıtlarının da mevcut olduğu belirtilmiştir.
68. Başvurucular, başvurunun
esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, özetle, iddialarının açıkça itiraza
uğramadığını, yaşam hakkının ihlal edildiği hususundaki istemlerini
yinelediklerini ifade etmişlerdir.
69. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve
manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
70. Kişinin yaşam hakkı ile
maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan,
devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif
yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki
alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son
vermeme, bunun yanı sıra, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların ve diğer
bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
50,51).
71. Anayasa Mahkemesinin yaşam
hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından
benimsediği temel yaklaşıma göre, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek
şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi, devlete,
elindeki tüm imkânları kullanarak, bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari
çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi
uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını
sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu
yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği
her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
52).
72. Bu kapsamda, bazı özel
koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de
bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, §
74). Cezaevlerinde gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu
yükümlülüğün ortaya çıkması için cezaevi yetkililerinin, kendi kontrolleri
altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu
bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek; böyle
bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler
çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her
şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. Keenan/Birleşik Krallık, B. No:
27229/95, 3/4/2001, § 90 ve 91, Tanrıbilir/Türkiye, B. No: 21422/93,
16/11/2000, § 74). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi göz önüne alınarak; pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine
aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 53; Sadık Koçak ve diğerleri,
§ 74). Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir
ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun cezaevi yetkililerine
atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir.
73. Tutuklanan veya hürriyeti
bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin, daha önce sahip oldukları pek
çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir
değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak, psikolojik sağlıkları
bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin
intihar etme riski artabilmektedir. Bu nedenle, yasal ve ikincil
düzenlemelerin, cezaevi yetkililerine, bu kişiler hakkında daha duyarlı ve
dikkatli olma görevi yüklemesi ve tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının
tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu
amaçla, öncelikle, cezaevinde kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık
durumlarının takip edilmesi ve gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması,
diğer yandan, bu konuda meyli olduğu anlaşılanlar açısından, kendileri için en
uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi ve intihar eylemlerinde
kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı
bağcıkları gibi eşyalara el konulması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına
yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Keenan/Birleşik Krallık, § 90 ve 91; Tanrıbilir/Türkiye, § 74).
74. Bu bağlamda, kişi
özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek bir ölçüde, bir tutuklunun veya
hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması
yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı
tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı,
başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Keenan/Birleşik Krallık, § 92).
75. Yaşam
hakkı kapsamında devletin, öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin
yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması
gerekmektedir (§ 71). Aynı yükümlülük cezaevlerinde bulunan kişilerin
yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu
kapsamda cezaevi yetkililerince yerine getirilecek takip, kontrol ve denetim
işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin yukarıda yer verilen
mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir (§§ 38-44). Başvurucular
tarafından bu konuda ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi, başvuru
konusu olay açısından, Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve
incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
76. Dolayısıyla mevcut
başvuruda, yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde, öncelikli olarak cezaevi
yetkililerinin Erkan Kaya’nın kendini öldürme riskini bilip bilmediklerinin
veya bilmeleri gerekip gerekmediğinin ortaya konulması gerekmektedir.
77. Erkan Kaya’nın daha önce de,
ölümüne sebep olan 7/1/2013 tarihinde meydana gelen yatak yakma eylemine benzer
yatak yakma eyleminde bulunduğu, ayrıca psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle
tedavi için doktora gittiği anlaşılmaktadır (§§ 14-35).
78. Bakanlık görüşünde de ifade
edildiği üzere, Erkan Kaya’nın yatak yakma eylemi dışında cezaevinde koğuş
arkadaşlarıyla geçimsizlik yaşadığı, cezaevi görevlilerine karşı saldırgan ve
disiplinsiz davranışlarda bulunduğu, bu hareketleri sebebi ile Muğla Cezaevinde
bulunduğu süre içinde başta hücre cezası olmak üzere hakkında çok sayıda
disiplin cezası kararı verildiği ve bunların infaz edildiği, kurum
görevlilerine karşı eylemleri nedeni ile hakkında davalar açıldığı tespit
edilmiştir. Ayrıca hükümlünün bu süreçte pek çok kez odası değiştirilmiştir.
79. Erkan Kaya’nın özellikle de cezaevinde
geçirdiği son altı ayında saldırgan tavırlar sergilediği, görevliler ve
cezaevinde kalan diğer kişilerle sorunlar yaşaması nedeniyle çok sayıda ceza
aldığı ve koğuşunun değiştirildiği, 2009 yılından beri kendisine uygulanan
tedavi ve kullandığı ilaçları gösteren tablonun incelenmesinden de ilk bakışta
ortaya çıktığı üzere, aynı dönem içerisinde, yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar
nedeniyle kendisine ilaç tedavisi uygulandığı ve yine aynı zaman dilimi içinde
bulunan Ağustos 2012’de aynı şekilde yatak yakma girişiminde bulunduğu dikkate
alındığında, daha sıkı bir şekilde gözetim altında tutulması gerektiği ve
kendisine ya da diğer kişilere zarar verme ve ölümüne neden olma riskinin
bulunduğunun cezaevi yetkililerince bilindiğinin, en azından bilinmesi
gerektiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.
80. Bu durumda, somut olayın
koşullarında, Erkan Kaya’nın sağlığının korunması ve kendisine veya diğer
kişilere zarar vermemesi açısından yetkililer tarafından gerekli önleyici
tedbirlerin alınması gerektiği açıktır.
81. 5275 sayılı Kanun’da, ceza
infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini
korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması ve ayrıca, hapsedilme ve
diğer nedenlerden kaynaklanan ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir
hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına
geri gönderilenlerin cezalarının, belirlenen infaz kurumlarının mahsus
bölümlerinde infaz edilmesi zorunluluğu öngörülmüştür.
82. Cezaevinde bulunan veya
askerlik vazifesini yerine getiren bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından
gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin, o kişinin
bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içerisinde sağlıklı
olmadığının açık olduğu durumlarda, sadece kendi tercihlerine göre yapılması
mümkün değildir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kılınç ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 40145/98, 7/6/2005, § 51, Kılavuz/Türkiye,
B. No: 8327/03, 21/10/2008, § 94).
83. Somut olayda, hükümlünün
Muğla Cezaevinde bulunduğu süre içinde pek çok kez kurum revirine çıktığı ve
psikolojik tedavi gördüğü, fakat bir defasında, revire çıkmak istemekle
birlikte, hastane randevusunu kendi isteği ile dilekçe yazarak iptal ettirdiği tespit
edilmiştir. Diğer yandan, Başsavcılık soruşturmasında ifadesi alınan
müteveffanın ağabeyi Erdoğan Kaya, daha önceki yatak yakma eyleminin nedeninin
kendisinin revire gönderilme talebinin reddi olduğunu ileri sürmüştür. Erkan
Kaya’nın, ölümünden hemen önce, Cezaevi Müdürlüğüne sunduğu 28/12/2012 tarihli
dilekçesinde, 18/12/2012 ila 28/12/2012 tarihlerinde hücre cezasını yattığını,
kendi isteği ile bir hafta daha cezaevinde “müşadiye” olarak adlandırılan
kısımda kalmak istediğini belirterek gereğinin yapılmasını talep ettiği ve bir
haftalık sürenin sonunda da Müşahede kısmından çıkarılmayı reddettiği
görülmektedir (§§ 21-22).
84. Erkan Kaya’nın cezaevinde
kalacağı yer konusundaki tercihleri ve tedavi taleplerinde sergilediği
tutarsızlıklar ile psikolojik sorunları bir arada değerlendirildiğinde,
yatağını yakarak ölümüne neden olmasında, bulunduğu yerin ve psikolojik
sağlığının yerinde olmamasının sadece kendisine bağlanması mümkün
görünmemektedir. Yukarıda değinildiği ve ilgili mevzuatta imkân tanındığı
üzere, sadece kendi iradesine bırakılmayacak şekilde, sağlık durumunun kontrol
altında tutulması ve kalacağı yerin belirlenmesi konularında bir tutuklunun
veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirleri
almaları yetkililerden beklenebilecektir. Erkan Kaya açısından, kendisinin
sürekli gözlem altında tutulması, uzman bir doktorun görüşleri doğrultusunda
gerektiğinde bir psikiyatri servisinde tedavi edilmesi, kendisine zarar vermek
veya intihar etmek için kullanabileceği nesneleri temin etmesinin engellenmesi
için cezaevinde kaldığı bölümün belirlenmesi ve günlük hayatının buna göre
düzenlenmesi gibi daha sıkı tedbirler alınması cezaevi yetkililerinden ve
ilgili sağlık birimlerinden beklenebilecektir.
85. Erkan Kaya’nın kalacağı
yerin belirlenmesi konusunda sağlıklı olmadığı ortada olan kendi
değerlendirmelerine göre kararlar verildiği, psikolojik rahatsızlıkları konusunda
sadece ilaçla tedavi öngören bir tedavinin takip edildiği, tedavi yöntemi
konusunda cezaevinin idari personeli ile cezaevinde ve diğer kurumlarda görevli
ilgili doktorlar arasında tedavinin şekli ve yerine ilişkin hükümlünün hastalık
derecesi dikkate alınarak birlikte bir değerlendirme yapıldığına dair bir
bilginin yer almadığı ve daha önce yaptığı gibi hükümlünün yatağı tutuşturmak
amacıyla kullandığı anlaşılan çakmağa ulaşmasının cezaevi görevlilerince
engellenememesi gibi somut olayın gerçekleşme koşulları birlikte
değerlendirildiğinde, cezaevi görevlileri tarafından yetkileri çerçevesinde
Erkan Kaya’nın ölümünün önlenmesi için gerekli tedbirlerin alındığı
söylenemeyecektir.
86. Açıklanan nedenlerle, yaşam
hakkının gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
b.
Ceza Soruşturması Sürecine İlişkin İddialar Yönünden
87. Başvurucular, müteveffanın
ölümünde ihmali bulunan görevliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini, bu karara yaptıkları itiraz üzerine Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından Başsavcılıktan mütalaa alındığını, fakat alınan mütalaanın
kendilerine tebliğ edilmediğini, Mahkeme tarafından duruşma yapılmadan ve
kendileri dinlenilmeden karar verildiğini belirterek, etkin soruşturma
yapılmadığını iddia etmektedirler.
88. Bakanlığın konu hakkındaki
görüşünde, öncelikli olarak, AİHM içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında
yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için yetkililerin resen
harekete geçmesi, soruşturmakla görevli olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin
olaylara karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmaları, soruşturmanın,
ölenin ailesinin meşru çıkarlarının korunması için yeterli ölçüde kendilerine
açık olması, makul bir hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların
belirlenmelerine ve gerekirse cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte
olması gerektiği ifade edilmiştir.
89. Bakanlık görüşünde, yine
AİHM kararlarına dayanılarak; somut olayda varılan sonuçla ilgili değil ancak,
bu sonucu doğuran araçlarla ilgili bir yükümlülüğün söz konusu olduğu, yetkililerin
somut olaya ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün
makul önlemleri almaları gerektiği, soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin
tespit edilmesini engelleyebilecek nitelikteki her eksikliğin onun etkinliğine
zarar verebileceği, etkili bir yargısal denetim oluşturma şeklindeki pozitif
yükümlülüğün her olayda mutlaka ceza davası açılmasını veya her ceza davasında
mahkûmiyet kararı verilmesini gerektirmediği, mağdurlara idari ve hukuki dava
yollarının açık olmasının da yeterli görülebileceği belirtilmiştir.
90. Bakanlık görüşünde mevcut
başvuru ile ilgili olarak, başvurucuların yakını Erkan Kaya’nın ölümü sonrasında
Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir soruşturma yürütüldüğü, bu
soruşturma çerçevesinde kurum görevlilerinin tanık sıfatıyla beyanlarının
alındığı, adli soruşturma sonucunda; görevlilerce yangına çok kısa sürede
müdahale edildiği ve yangının kontrol altına alındığı, olayda kurum
personelinin ihmal ya da gecikmesinin söz konusu olmadığı ve ölüm olayının
yanık ve komplikasyon olarak gelişen akut pnomoni sonucu meydana geldiğinin
anlaşıldığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara
karşı başvurucular tarafından yapılan itirazın da, Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından reddedildiği, yürütülen soruşturmada, kurum görevlilerinin olayın
çıkması sonrası olaya en kısa sürede müdahale ederek gerekli tedbirleri
aldıkları üzerinde durulduğu, ölüm olayıyla ilgili kurum personeli hakkında
ayrıca disiplin soruşturması yürütüldüğü, herhangi bir ihmal ve kusurlarının
bulunmadığından bahisle disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar
verildiği, başvurucuların ayrıca ihmali olduğunu ileri sürdükleri kurum
görevlileri hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik
itirazını inceleyen Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma yapmadan ve
kendilerini dinlemeden karar verdiği, Başsavcılıktan alınan mütalaanın
kendilerine tebliğ edilmediği iddialarının da yaşam hakkı kapsamında yürütülen
soruşturmanın etkililiği incelenirken değerlendirilebileceği ifade edilmiştir.
91. Başvurucular, Bakanlık
görüşüne karşı, özetle, bu bölüme ilişkin iddialarına tam karşılık gelecek
yanıtlar alamadıklarını, soruşturmayı yürütenlerin olaya karışmış kişilerden
bağımsız kişiler olmadıklarını ve soruşturma sürecine kendilerinin katılımının
sağlanmadığını ileri sürmüşlerdir.
92. Anayasa’nın 17. maddesinde
düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu
pozitif yükümlülüklerin (§ 71) usulî boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm
yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan
bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü
çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi
bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi halinde devletin
negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit
edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde
kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih
Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
93. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülük her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini
gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara
hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli
olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
Ancak, ihmal sonucu meydana geldiği ortada
olan somut olay açısından, yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya
dikkatsizliği aşan bir ihmalinin, yani olası sonuçların farkında olmalarına
rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek, olayda ortaya çıkan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almama gibi bir
durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi
durumlarda, bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş
olursa olsun, insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler
aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17.
maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§
60-62).
94. Yaşam hakkı kapsamında
yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat
hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa
sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü
tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı
verdiği, tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma
yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 56).
95. Soruşturmanın etkililik ve
yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve
ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün
delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57;
Sadık Koçak ve diğerleri, § 94 ).
96. Yürütülecek ceza
soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de, teoride olduğu gibi
pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının
kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen kişinin
yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde
katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve Diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 58).
97. Yaşanan bir ölüm olayının
oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların
ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin, başvuru konusu olayın gelişim şeklini
anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün “şüpheli” olduğuna
dair iddialarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından
karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın
oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir.
98. Başvuru konusu olayda,
yürütülen soruşturma işlemlerine bakıldığında, başvurucuların yakını Erkan Kaya’nın
7/1/2013 günü yattığı yatağı yakması ve yaralanması, akabinde tedavi gördüğü
hastanede 19/1/2013 günü hayatını kaybetmesi olayı ile ilgili olarak Muğla
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen bir soruşturma yürütüldüğü, bu
soruşturma çerçevesinde, kurum görevlilerinin tanık sıfatıyla beyanlarının
alındığı, adli soruşturma sonucunda; görevlilerce yangına çok kısa sürede
müdahale edildiği ve yangının kontrol altına alındığı, olayda görevli kurum
personelinin ihmal ya da gecikmesinin söz konusu olmadığı ve ölüm olayının
yanık ve komplikasyon olarak gelişen akut pnömoni sonucu meydana geldiğinin
anlaşıldığı belirtilerek, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği
görülmektedir.
99. Hâlbuki olayda,
başvurucuların da ileri sürdüğü ve yaşamı koruma yükümlülüğü konusunda inceleme
yapılan bölümde (§§ 64-86) ortaya konulduğu üzere, Erkan Kaya’nın ölümüne neden
olan eyleminden önce bu şekilde bir eylemde bulunabileceğine dair pek çok
belirti olduğu ve bu belirtiler dikkate alınarak yetkililerin daha ileri
düzeyde tedbirler almalarının kendilerinden beklenebileceği ortaya çıkmıştır.
Yürütülen soruşturmada da Erkan Kaya’nın önceki yatak yakma girişimi, cezaevi
görevlileri ve diğer mahkûmlarla yaşadığı sorunlar ve bunlara bağlı olarak
gerçekleşen yer değişimleri ve aldığı disiplin cezaları ile aynı dönemde
yaşadığı psikolojik sorunların, hem tutanaklarla cezaevi yönetimince kayda
alındığı, hem de soruşturma sürecinde başvurucular ve ifadeleri alınan cezaevi
görevlileri ve diğer bir mahkûm tarafından ifade edildiği tespit edilmiştir.
100.
Soruşturma kapsamında, ölüm olayının tüm yönlerini aydınlatabilmek ve
olası sorumluların tespiti açısından kritik öneme sahip olan; Erkan Kaya’nın
olay öncesi sağlık durumunun tespiti, kendisine uygulanan tedavi sürecinin
incelenmesi, uygulanan tedavi yöntemi ve yeri ile cezaevinde kalacağı bölümün
ne şekilde belirlendiğinin ve bu belirlemelerde Erkan Kaya’nın önceki yatak
yakma eylemi ile psikolojik sorunlarının ne derecede dikkate alındığının
araştırılması ve son olarak Erkan Kaya’nın yatağı tutuşturmak için kullandığı
çakmağı kimden ve ne şekilde elde ettiği ve bu durumdan görevi gereği olası sorumlu
kişilerin tespit edilmesi gibi konularda bir araştırma ve değerlendirmenin
yapılmamış olduğu görülmektedir.
101.
Olayın yukarıda yer verilen yönlerinin bulunmasına rağmen olaya ilişkin
olarak sadece yaşanan yangından sonra olaya müdahale noktasında yetkililerin
bir ihmallerinin bulunup bulunmadığı yönünden bir değerlendirme yapılıp KYO
kararı verilmesi nedeniyle, yürütülen soruşturmanın, ölüm olayının tüm
yönlerinin ortaya konulmasına ve olası sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân
tanıması zorunluluğunu karşılamaktan uzak olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
102.
Bununla bağlantılı olarak, soruşturma ve itiraz aşamasında,
başvurucuların, yukarıda değinilen olayın farklı yönlerine ilişkin iddialarının
KYO kararında ve itiraz üzerine verilen kararda karşılanmamış olması,
başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde
katılmalarına engel olmuştur.
103.
Soruşturmanın etkililiği konusunda bu bölümde
yer verilen değerlendirmeler bir bütün halinde ele alındığında, Başsavcılık
tarafından yürütülen soruşturmada yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya
konulamadığı, olası sorumlu kişilerin belirlenmediği ve ölenin yakınlarının
meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının
sağlanamadığı, dolayısıyla somut olayda yürütülen soruşturmanın teoride olduğu
gibi uygulamada da hesap verilebilirliği temin edemediği kanaatine varılmıştır.
104.
Açıklanan nedenlerle, yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma
yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216
Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
105. 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:
"Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir."
106.
Mevcut başvuruda yaşamı koruma ve etkili bir soruşturma yürütülmesi yükümlülükleri
yönlerinden Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için dosyanın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
107.
Başvurucular, yaşam hakkının, kötü muamele ve işkence yasağının, adil
yargılama hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlali nedeniyle, anne ve babanın
her biri için 50.000 TL olmak üzere, toplamda 100.000 TL maddi tazminat ile
anne babanın her biri için 100.000 TL ve kardeşlerin her biri için 25.000 TL
olmak üzere, toplamda 375.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
108.
Başvurucular, uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile ilgili
olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin
maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettiği
maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir.
Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucuların maddi tazminat
taleplerinin reddi gerekir.
109.
Yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütülmesi yükümlülüğünün,
ihlal edildiğinin tespit edilmesinin yanı sıra kararın gereğinin yerine
getirilmesi için dosyanın ilgili Başsavcılığa gönderilmesine karar verilmesinin,
başvurucuların ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu kanaatine
varılmakla birlikte, yaşamı koruma yükümlülüğünün de ihlal edildiğine
hükmedilmesi nedeniyle, başvuruculardan ölen Erkan KAYA’nın anne babası ve kardeşleri
için takdiren toplam net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
110.
Başvurucular, ayrıca yargılama ve avukatlık ücretinin kendilerine
ödenmesini talep etmişlerdir. Başvurucular tarafından yapılan harç ve vekalet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar
verilmiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Başvurunun,
1.
İşkence
ve eziyet yasağının ihlal edildiği iddiası yönünden, KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2.
Başvurunun,
yaşam hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden, KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Başvuru
konusu olayda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında,
yaşamı koruma yükümlülüğü ile etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C.
Başvurucuların
Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlali yönündeki şikâyetlerinin ayrıca İNCELENMESİNE
GEREK OLMADIĞINA,
D.
6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince, başvuruculara
müştereken ve takdiren toplam net 30.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin,
kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
F.
Başvurucuların
fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin REDDİNE,
G.
Başvurucular
tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H.
Kararın
bir örneğinin gereği için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine,
20/5/2015 tarihinde
OY BİRLİĞİYLE karar verildi.