TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/5298)
|
|
Karar Tarihi: 20/5/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
İlhan
CİHANER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
GÜLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, ulusal ölçekte yayın yapan haftalık Aksiyon
Dergisinde yayımlanan bir makalede kullanılan ifadelerin kişilik haklarını
zedelediğini, şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiğini iddia
etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/12/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Feza Gazetecilik A.Ş. bünyesinde ulusal düzeyde haftalık
yayımlanan Aksiyon Dergisinin 2-8/11/2009 tarihli nüshasının 32. sayfasında “Plan Uygulamaya Çoktan Geçti Komutanım”
başlığı altında yayın yapılmıştır. Dergide yayımlanan haberin dava konusu
edilen bölümü şöyledir:
“Erzincan'da 23 şubatta İsmailağa
Cemaatine dönük bir operasyon başladı. Suç çocuklara Kur'an öğretilmesiydi.
Ancak operasyonun boyutu bu iddianın çok ötesine geçiyordu. Erzincan Cumhuriyet
Savcısı İlhan Cihaner'in talimatıyla başlayan
operasyonda 22 ilde teknik takip yapılmıştı. Hatta teknik takibe alınan kişiler
arasında bir bakan, AK Partinin önemli bir belediye başkanı ve bir gazetenin
sahibi de vardı. Soruşturmayı ise Jandarma yürütüyordu. Erzincan şehir
merkezinde polis nezaretinde yapılması gereken baskınlar sadece Jandarma
tarafından gerçekleştirildi. 26 kişi hukuka aykırı usullerle gözaltına alındı.
Bu kişilere psikolojik harekât uygulandı. 4,5 aylık hamile bir kadın 48 saat aç
ve susuz bırakıldığı için çocuğunu düşürdü...”
6. Başvurucu 27/10/2010 tarihli dilekçesi ile yukarıda
belirtilen haberin gerçeğe aykırı olup asılsız ve çirkin ithamlarla
suçlandığını, bu haberle bağlantılı olarak hakkında gerçek dışı yayınlar
yapıldığını belirterek basın yoluyla kişilik haklarına saldıran davalıların
manevi tazminat ödemelerine karar verilmesini talep etmiştir.
7. Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi, 27/9/2011 tarihli
kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Davalı şirket tarafından yayımlanan
Aksiyon Dergisindeki 'Plan Uygulamaya Çoktan Geçti Komutanım' yazısının içeriği
bir bütün olarak göz önüne alındığında Erzincan'da bir cemaate yönelik
operasyon ile Kayseri'de bir astsubayın ifadesinin alınması olayları birlikte
değerlendirerek yorum yapıldığı, bu yorum içerisinde davacının talimatıyla
yürütülen soruşturmadaki usulsüzlüklerin okuyucuya aktarıldığı, davacının
talimatıyla yürütülen soruşturmada bir takım usulsüzlüklerin bulunduğu
hususunun Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının 24/9/2009 tarihli yazısı
ekinde yer alan soruşturma izni verilen 17/7/2009 tarihli soruşturma raporu
içeriğinde de yer aldığı, dolayısıyla davacının Erzincan Başsavcılığı görevini
yürütürken verdiği talimatla yürütülen soruşturmada izlenen yöntemin usul ve
kanuna aykırı olduğu hususunda davacının bağlı olduğu Bakanlığın Teftiş Kurulu
Başkanlığınca da soruşturma yürütülmüş olması karşısında davalı yazarın
belirttiği hususların kesinleşmiş gerçek olmamakla birlikte yayımlandığı tarih
itibarıyla güncel olup, kamuoyunu ilgilendiren bir konuda basın özgürlüğü
çerçevesinde yorum yapılmak suretiyle yayınlanmış bir yazı olduğu, haber
içeriğinde davacının kişilik haklarına ve kişiliğine yönelik saldırının
bulunmadığı, manevi tazminat isteminin şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından
davanın reddine (karar vermek gerekmiştir.)”
8. Anılan karar, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4.
Hukuk Dairesinin 10/12/2012 tarihli ilamıyla onanmıştır. Başvurucunun karar
düzeltme talebi, aynı Dairenin 14/5/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir. Nihai
karar, 17/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
9. Bireysel başvuru 15/7/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
10. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
“Sorumluluk” başlıklı 49.
maddesinin şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin 20/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 15/7/2013 tarihli ve 2013/5298 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu,
i. 2007
yılında Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak göreve başladığını, yasaya aykırı
yardım toplamak, Kimlik Bildirme Kanunu'na muhalefet, Kılık Kıyafet Kanunu'na
aykırı davranmak, okul öncesi yaş grubundaki çocuklara izinsiz dini eğitim
veren kurum açmak gibi faaliyetleri tespit edilen kişiler hakkında Erzincan
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açıldığını belirtmiştir. Başvurucu,
soruşturma kapsamında 26 kişinin gözaltına alınarak sorguya sevk edildiğini,
dönemin başbakan yardımcısının kendisinden şüphelilerin serbest bırakılmasını
istediğini, daha sonra soruşturma dosyasının görevli Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiğini, bu soruşturmadan sonra kendisi hakkında linç
kampanyası başlatıldığını ileri sürmüştür.
ii. Başvuruya
konu yayının da bu kapsamda yapıldığını, haberin Erzincan ilinde yürüttüğü
soruşturmanın kamuoyunda irtica ile mücadele eylem planı olarak bilinen planla
ilişkilendirilip gerçek dışı eklemelerle sunulduğunu iddia etmiştir.
Müfettişler tarafından yapılan soruşturmada davaya konu haber içeriğindeki
olayların yer almadığını, yürütülen soruşturma sonucu haberde geçen olaylarla
ilgili Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkûmiyet hükmü kurulmasının
soruşturmanın içeriğinin doğru olduğunu gösterdiğini, yayında bahsi geçen 4,5
aylık hamile bir kadının soruşturma esnasında 48 saat aç ve susuz bırakılarak
çocuğunun düşmesi olayının daha sonraları da haber konusu yapıldığını ancak bu
haberin gerçek dışı olduğunun resmi belgelerle sabit olduğunu ileri sürmüştür.
iii. Derece
mahkemeleri kararlarının yeterli gerekçe içermediğini, gerçeğe aykırı yayın
nedeniyle Anayasa'nın 17., 36. ve 141. maddelerinde tanımlanan ilke ve
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
13. Başvurucu, söz konusu haberde yer alan bilgilerin doğru
olmadığını, çarpıtıldığını, haber nedeniyle şeref ve itibarına müdahalede
bulunulduğunu, kararların gerekçeli olmadığını belirterek Anayasa’nın 17., 36.
ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyet
ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alınarak bu
şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.
14. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner
kararında (B.No:
2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §§ 35-66; Nihat Özdemir, B.No:
2013/1997, 8/4/2015 [GK], §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikayetlerde
sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali
Suat Ertosun, B.No: 2013/1047, 15/4/2015,
§§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B.No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
15. Başvuruya konu sözler ve iddialar (§ 9) nedeniyle
başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul
edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal haftalık derginin ve şikâyet konusu makalenin yazarı
gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve
bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına
alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
16. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Abdullah
Doğtaş, B.No:
2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar veya
basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması halinde
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 36; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42). Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının olaya uygulanabilmesi için
kişinin itibarına yapılan saldırının kişinin itibarına saygı gösterilmesini
isteme hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek
şekilde yapılmış olup olmadığını olayın şartlarına göre değerlendirir (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 39; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 45, 56).
17. Öte yandan ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum
tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve
fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve
düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu
halinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara
tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının
ikna edici olması gerekir (bkz. Abdullah
Öcalan, B.No: 2013/409, 25/6/2014 [GK], §
95; Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], § 48; İlhan Cihaner, B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 55; başka kararlar yanında
bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, §
49).
18. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu,
prensip olarak, başvurunun ihtilaflı makale ve sözlerin sahibi tarafından
Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu makaleye veya
sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi halde Anayasa’nın anılan
maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili
sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar
arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir
şekilde bir denge kurmaları gerekir.
19. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi), haber veya makalenin
konusu, ilgili kişinin önceki davranışları, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
ile haber veya makalenin yayımlanma şartları (bkz. İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 66-73; Kadir Sağdıç,
B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §§ 58-66; Nihat Özdemir, B.No:
2013/1997, 8/4/2015 [GK], §§ 54-61; Ali Suat
Ertosun, B.No: 2013/1047, 15/4/2015, §§
44-52; Ali Suat Ertosun (2), B.No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 42-50).
20. Başvurucu, sözü geçen ulusal haftalık dergide yayımlanan
haber ve yazının gerçeğe aykırı bir şekilde yapıldığını ve haberin bütününün
kendisi hakkında suçlayıcı iddialara yer vermek suretiyle itibar ve kişilik
haklarına zarar verdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, açtığı tazminat davasında
İlk derece Mahkemesinin ve Yargıtayın, itibarını
korumadıklarını şikâyet etmiştir.
21. Başvurucunun bireysel başvuru dilekçesine eklediği bilgi
ve belgelere göre başvurucu hakkında olayların geçtiği dönemde çok sayıda yayın
organında haber yapılmış ve makale yazılmıştır. Başvurucunun bu dönemde yapılan
haber ve makalelerle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinde çok sayıda bireysel
başvurusunun olduğu anlaşılmaktadır. Yine başvurucunun Anayasa Mahkemesine
yaptığı bireysel başvurularda şablon dilekçeler verdiği anlaşılmaktadır. Mevcut
başvuruda da başvurucu, genel olarak söz konusu haberde yer alan bilgilerin
doğru olmadığını belirtmekle yetinmiştir.
22. İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada başvurucu,
söz konusu haberde verilen olayların gerçek dışı olduğunu ileri sürmüş olmakla
birlikte, haberde yer alan bilgilerin doğru olmadığını, bilginin elde edilme
yönteminin kabul edilemez olduğunu gösterebilmiş değildir. Başvurucunun, söz
konusu haberin kendisine yönelik karalama kampanyasının bir parçası olduğu
yönündeki soyut değerlendirmelerine karşı davalı, söz konusu haberin gerçeklik,
güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile ifadeler arasında düşünsel
bağ kuralları çerçevesinde yayımlandığını ileri sürmüştür. Davalı söz konusu
haberde aşağılayıcı ifadeler kullanılmadığını ve kendilerinin esas olarak
başvurucunun talimatı ile yürütülen soruşturmada teftiş kurulu başkanlığının
hazırladığı raporda da yer alan usulsüzlükleri haberleştirdiklerini, haberin
görünür gerçeğe uygun olduğunu ileri sürmüştür.
23. Başvurucunun, davalının makalede yer verilen hususları
dile getirmesinin şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğu yönündeki
değerlendirmelerine karşı davalı, söz konusu makaledeki bilgilerin gerçek ve
güncel olduğunu ve hukuka aykırı bir yönünün de bulunmadığını ileri sürmüştür.
İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu makalenin bir bütün
olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin
bozulmadığı gerekçesi ile reddetmiştir.
24. İlk olarak, davalının başvuruya konu makalede dile
getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup
sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip
geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine, yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla
ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri
alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
25. Şikâyet konusu dergi makalesinde geçen olayların meydana
geldiği ve başvurucunun Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde,
başvurucu hakkında bazı soruşturmaların yapıldığı bir dönemdir. Şikâyet konusu makalede,
Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca kamuoyunda İsmailağa
Cemaati olarak bilinen sivil oluşuma karşı başlatılan soruşturma konu
edilmiştir. Davalı, söz konusu soruşturmanın Erzincan’da başlatılmakla birlikte
22 ili kapsayan, bir gazete sahibi, bir bakan ve pek çok siyasetçiyi kapsayan
bir soruşturmaya dönüştürüldüğünü, usulsüz bir şekilde 26 kişinin gözaltına
alındığını, gözaltı koşullarının kötü olması nedeniyle hamile bir kadının
çocuğunu düşürdüğünü iddia etmiştir. Söz konusu makalede o sırada Türkiye’de
meydana gelen başka bazı olaylara değinilmiştir. Davalı genel olarak, Türk
Silahlı Kuvvetleri ve yargı içerisinde bazı gurupların bazı cemaatlere yönelik
hukuk dışı uygulamaları bulunduğunu iddia etmiş ve o sıralarda yargıya intikal
etmiş bazı soruşturma ve kovuşturmalara değinmiştir. Bu bakımdan söz konusu
makalede sarf edilen sözlerin, bir ölçüde, genel yarar nitelikli bir tartışmaya
katkı sundukları kabul edilebilir.
26. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için
bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, §
33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte
diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin
görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona
dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı
tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının
korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (benzer
değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner, B.No:
2013/5574, 30/6/2014, § 85).
27. Buna karşın kamu adına soruşturmaları yürüten cumhuriyet
savcılarının her türlü eleştirinin dışında olduğu da iddia edilemez.
Başvurucunun olayların geçtiği zaman diliminde Türkiye kamuoyunda oldukça
tanınan bir yargı mensubu olduğu ve itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi
dikkate alındığında, onun az bilinen bir kişi olduğu iddia edilemez. Öte yandan
başvuruya konu makale başvurucunun üstlendiği Cumhuriyet Başsavcılığının
otoritesini zayıflatmış görünmemektedir. Zira söz konusu makale başvurucunun
hakkındaki isnatlar nedeniyle soruşturulmasından ve tutuklanmasından sonra
yazılmıştır. Dolayısıyla hakkında yürütülen soruşturma ve açılan dava nedeniyle
başvurucunun kişisel kariyerinin ve mesleğinin de önemli ölçüde etkilendiği
söylenebilirse de başvurucu, kariyerindeki değişiklikleri münhasıran söz konusu
makaleye dayandırmamıştır.
28. Son olarak başvuruya konu sözlerde abartıya kaçılmadığı
da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir
(Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §
76; Radio France ve Diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, §
37).
29. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle
aktarılacağına ancak bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu
bağlamda Anayasa’nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin
içeriğini değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu
hatırda tutulmalıdır (bkz. Ali Suat Ertosun,
B.No: 2013/1047, 15/4/2015,
§ 66; Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, §
57).
30. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın
özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının
korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece
Mahkemesi, söz konusu yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı
sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca haberin yapıldığı şartlar
üzerine de eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu yazıda geçen olayların
gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayınların yapıldığı tarihte meydana gelen
olaylarla yayınların içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına ve
başvuruya konu sözlerde geçen olayların “görünür
gerçekliğe uygun” olduğuna karar vermiştir.
31. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve
yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları
da dikkate alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 20/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.