TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAİME BAYRACI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7017)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Naime
BAYRACI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet Emir BİNİCİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kendisine yanlış
tedavi uygulanması sonucu uğradığı zararların tazmini istemiyle 2007 yılında açmış olduğu
tam yargı davasının halen karara bağlanmamış olduğunu ve davanın iyi
incelenmediğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitiyle
maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/9/2013 tarihinde
Menderes 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 29/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 14/1/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş ve
Adalet Bakanlığının 12/3/2014 tarih ve 30143 sayılı görüş yazısı 20/3/2014
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucu tarafından Adalet
Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 24/3/2007
tarihinde gebeliği dolayısıyla artan sancıları nedeniyle Buca Seyfi Demirsoy
Devlet Hastanesi Acil Servisine başvurmuştur. Hastanenin kadın hastalıkları ve
doğum servisinde müşahade altına alınan başvurucu,
tedavisinin ardından tam düşük tanısıyla 26/3/2007 tarihinde taburcu
edilmiştir.
8. Aynı gün durumunun kötüye
gitmesi üzerine başka bir hastane acil servisine müracaat eden başvurucu,
burada dış gebelik teşhisiyle ameliyata alınmıştır.
9. Başvurucu, Buca Seyfi
Demirsoy Devlet Hastanesinde kendisine dış gebelik teşhisinin konulmamış olması
nedeniyle hayati tehlikeye maruz kaldığını, yapılan ameliyat sırasında da
tüplerinden birinin alınması sonucu gebelik şansının azaldığını, olayda
idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek oluşan maddi ve manevi
zararlarının tazmini amacıyla ilgili idareye 6/6/2007 tarihinde yaptığı
başvurunun reddi üzerine İzmir 4. İdare Mahkemesinde 10/8/2007 tarihinde idare
aleyhine tam yargı davası açmıştır.
10. İzmir 4. İdare Mahkemesinin
30/9/2010 tarih ve E.2007/1457, K.2010/1225 sayılı kararıyla, “Adli Tıp Kurumu 3. Adli İhtisas Kurulunca düzenlenen
bilimsel rapor ve dosyadaki diğer bilgi ve belgelerin birlikte
değerlendirilmesine göre bünyesinde risk taşıyan sağlık hizmetini yürüten
davalı idarenin hizmetten yararlanan davacıya karşı ağır hizmet kusurunda
bulunmadığı” gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
11. Başvurucu, tarafına
16/12/2012 tarihinde tebliğ edilen kararı temyiz etmiş olup, başvuru tarihi
itibarıyla dava Danıştay 15. Dairesi önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
12. 2577 sayılı Kanun’un “Kapsam ve nitelik”
kenar başlıklı 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama
usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.”
13. 2577 sayılı Kanun’un “Dilekçeler üzerine ilk inceleme”
kenar başlıklı 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Dilekçeler, Danıştayda daire
başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare
ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye
tarafından:
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci
tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu
olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci
maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla
incelenir.
(4) Dilekçeler bu
yönlerden kanuna aykırı görülürse durum; görevli daire veya mahkemeye bir rapor
ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için rapor
düzenlenmez ve 15 inci madde hükümleri ilgili hakim
tarafından uygulanır. 3 üncü fıkraya göre yapılacak
inceleme ve bu fıkra ile 5 inci fıkraya göre yapılacak işlemler dilekçenin
alındığı tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde
sonuçlandırılır.”
14. 2577 sayılı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi”
kenar başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda
belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar
Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu
itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak
suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde
bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri
sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde
sonuçlandırılır.”
15. 2577 sayılı Kanun’un “Tebliğ işleri ve ücretler”
kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“Danıştay ile bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işleri, Tebligat
Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu suretle yapılacak tebliğlere ait ücretler
ilgililer tarafından peşin olarak ödenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 8/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/9/2013 tarih ve 2013/7017
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, kendisine yanlış
tedavi uygulanması sonucu uğradığı zararlarının tazmini istemiyle açtığı
davanın altı yılı aşkın süredir sonuçlanmaması nedeniyle makul yargılanma
süresinin aşıldığını, yargı makamının davalı tarafın dosyayı sürüncemede
bırakmaya yönelik davranışlarını engelleyici hiçbir önlem almadığını,
dolayısıyla davanın iyi incelenmediğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
ihlalin tespitiyle maddi ve manevi zararının tazminine karar verilmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu, yargı makamının
davalı tarafın dosyayı sürüncemede bırakmaya yönelik davranışlarını engelleyici
hiçbir önlem almadığı yönündeki iddialarını davanın düzgün bir şekilde
incelenmesi hakkının ihlali olarak ileri sürmüşse de,
bu iddianın özü, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması hususu ile
ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun tüm iddiaları Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkı çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
19. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Başvurucu 2007 yılında idari
yargıda açmış olduğu davaya ilişkin yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
21. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke
ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
22. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
23. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 40).
24. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
25. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
26. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
27. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6.
maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen
düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği
iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da
uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, yanlış
uygulanan tedavi nedeniyle uğranılan zararların tazimini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle,
somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
28. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde
tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi
olarak kabul edilebilmektedir. Somut başvuru açısından benzer bir durum söz
konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin
başlangıç tarihi, başvurucu tarafından idarenin kusuru nedeniyle uygulanan
yanlış tedavi sonucu uğramış olduğu maddi ve manevi zararlarının tazminine
yönelik taleplerini ilgili idareye ilettiği 11/6/2007 tarihidir (B. No:
2012/1198, 7/11/2013, § 45).
29. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
30. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
31. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yanlış uygulandığı ileri sürülen tedavi neticesinde uğranılan maddi ve manevi zararların
tazmini istemini konu alan tam
yargı davasında ilk derece
mahkemesince, dosyanın usulüne uygun olarak tekemmülünün sağlandığı, ardından
başvurucunun uğradığı zararlara ilişkin olarak idarenin hizmet kusurunun
bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına
karar verildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca gönderilen rapora dair taraf
beyanlarının alınmasının ardından dosyanın karara bağlandığı ve yargılamanın
yaklaşık üç yıl dört aylık bir sürede sonuçlandırıldığı, 7/3/2011 tarihi
itibarıyla Danıştay kayıtlarına giren dosyanın hâlihazırda Danıştay 15. İdare
Mahkemesi önünde derdest olduğu anlaşılmaktadır.
32. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 12-15).
33. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60),
başvuruya konu davada, uyuşmazlığın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve
henüz sonuçlandırılmayan yedi yılı aşkın yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
35. Başvurucu, yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir.
36. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yedi yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
38. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
40. Başvuruya konu yargılamanın
yedi yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 5.000,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.