logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İsmet Demiray [2.B.], B. No: 2013/7022, 22/6/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMET DEMİRAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7022)

 

Karar Tarihi: 22/6/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

İsmet DEMİRAY

Vekili

:

Av. Ali Yaşar ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 25/9/2007 tarihinde Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını, Yargıtay bozma ilâmında iyi niyetli olmadığının ifade edildiğini, bu tespite İlk Derece Mahkemesinin de uyduğunu ancak söz konusu tespite nasıl ulaşıldığının tatmin edici gerekçelerle açıklanamadığını, dava sonunda lehine hükmedilen bedelin denkleştirici adalet ilkesine ve hakkaniyete uygun olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 9/9/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 01/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 29/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 25/9/2007 tarihinde Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde, Muallim Köy Muhtarlığı tüzel kişiliği aleyhine açtığı tazminat davasında, davalı idareden, 30/9/1991 tarihinde Gebze ilçesi Muallim köyünde bulunan bir taşınmazı 8.993.000 TL bedel ödeyerek satın aldığını, ancak daha sonra aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davası neticesinde söz konusu taşınmazın tapusunun iptal edildiğini ve taşınmazın köy tüzel kişiliği adına tescil edildiğini, bu nedenle taşınmaz için ödediği bedelin geri ödenmesi gerektiğini ve esasen bu durumdan dolayı 120.000,00 YTL'nin üzerinde zarara uğradığını belirterek, yasal faizi ile birlikte zararın tazmini talep etmiştir.

8. Yapılan yargılama sonunda, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, 19/3/2009 tarih ve E.2007/433, K.2009/94 sayılı kararı ile taraflar arasında kanuna açıkça aykırı bir satış sözleşmesi düzenlendiğini, dolayısıyla iki tarafın da kusurlu olduğunu; ancak başvurucunun hak sahibiymiş gibi davranarak tahsis ve tapu işlemlerini yaptırması nedeniyle daha ağır kusurlu hareket ettiğini, ayrıca söz konusu taşınmazın satışının ihtiyaç sahiplerine mülk edindirme amacıyla tespit edilen rayiç bedeli üzerinden yapıldığını dikkate alarak, davanın kısmen kabulü ile başvurucunun alım tarihinde ödediği bedelin Toptan Eşya Tüketici Fiyat Endeksine (TEFE) göre hesaplanmış hali olan 4.573,00 TL’nin, dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline hükmetmiştir.

9. İlk Derece Mahkemesinin bu kararına karşı taraflarca temyiz talebinde bulunulmuş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 9/12/2010 tarih ve E.2010/8926, K.2010/16525 sayılı ilâmı ile “Davacıya ait tapunun mahkeme kararı ile iptal edilmesi davacıyı iyi niyetli hale getirmez. Dava konusu taşınmazın satın alınabilmesi için köy nüfusuna kayıtlı olması ve köyde oturuyor olması zorunlu olup, davacı yanıltıcı beyanda bulunduğuna göre iyi niyetli olduğundan da söz edilemez. Bu takdirde davacı taşınmaz için ödediği bedeli dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep edebilir…” gerekçesine dayanarak İlk Derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.

10. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin, 22/10/2011 tarih ve E.2011/14322, K.2011/15644 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.

11. Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi bozma ilâmına uyarak, 13/3/2012 tarih ve E.2011/760, K.2012/105 sayılı kararı ile bozma ilâmında belirtilen hususlar kapsamında, davanın kısmen kabulüne, 8.993.000 TL (8.99,00 YTL)'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar vermiştir.

12. Taraflarca temyiz talebinde bulunulması üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 21/1/2013 tarih ve E.2012/20810, K.2013/867 sayılı ilâmı ile İlk Derece Mahkemesinin kararını onamıştır.

13. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi ise, Dairenin 1/7/2013 tarih ve E.2013/14693, K.2013/18054 sayılı ilâmı ile reddedilmiştir.

14. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilâm başvurucuya 17/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu, 9/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."

17. 18/3/1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu’nun ek 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Köy tüzelkişiliği adına, köy yerleşme planına göre en çok 2000 m² olmak üzere tescil edilen parseller köyde ikamet eden ve köy nüfusuna kayıtlı olup evi bulunmayan ihtiyaç sahiplerine ihtiyar meclisi kararı ile rayiç bedel üzerinden satılır.”

18. 20/8/1987 tarihli Köy Yerleşme Alanı Uygulama Yönetmeliği’nin “İhtiyaç Sahipliği Şartları” kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

 Arsa satın alabilmek için;

c) İsteklinin ikamet etmekte olduğu köy nüfusuna kayıtlı olması ve o köyde asgari 5 yıl oturmuş olması,

Nüfus kaydı evvelce başka yerlerde olup, bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra bu köy nüfusuna aktarmış olanların, hak sahibi olabilmeleri için nüfus kaydı aktarma işlemi tarihinden itibaren 5 yıl süreyle fiilen o köyde ikamet etmiş olmaları şarttır.”

19. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun “Munzam zarar” kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:

 “Alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.

 Bu munzam zarar derhal takdir olunabilirse hakim, esasa dair karar verir iken bu zararın miktarını dahi tayin edebilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/9/2013 tarih ve 2013/7022 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, 25/9/2007 tarihinde Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını, Yargıtay bozma ilamında iyi niyetli olmadığının ifade edildiğini, bu tespite İlk Derece Mahkemesinin de uyduğunu ancak söz konusu tespite nasıl ulaşıldığının tatmin edici gerekçelerle açıklanamadığını, dava sonunda lehine hükmedilen bedelin denkleştirici adalet ilkesine ve hakkaniyete uygun olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, bireysel başvuruya konu yargılama sonunda lehine hükmedilen bedelin denkleştirici adalet ilkesine ve hakkaniyete uygun olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları yargılama sürecinin ve yargılama sonunda verilen kararın adil olup olmadığına ilişkin olduğundan, söz konusu iddilar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, Yargıtay bozma ilamında ve bu ilâma uyularak verilen İlk Derece Mahkemesi kararında, iyi niyetli olmadığının ifade edilmesi ancak bu tespite nasıl varıldığının tatmin edici gerekçelerle açıklanmaması ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları ayrıca değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

27. Somut olayda başvurucu, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, yargılama sonunda hükmedilen tazminat miktarının denkleştirici adalet ilkesine ve hakkaniyete uygun olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Başvurucu tarafından açılan davada, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 19/3/2009 tarihli kararında, davanın kısmen kabulü ile uyuşmazlık konusu taşınmaz için alım tarihinde ödenen bedelin TEFE’ye göre hesaplanmış hali olan 4.573,00 TL’nin başvurucuya ödenmesine hükmetmiş ancak bu karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından 9/12/2010 tarihli ilâm ile olayda başvurucunun iyi niyetli olmadığının kabulü ve bu nedenle başvurucunun, taşınmaz için ödediği bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile hesaplanması gerektiği düşüncesi ile bozulmuş, aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 22/10/2011 tarihli ilâmla reddedilmiştir.

29. Bozma ilâmına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucu, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, ilâmda belirtilen hususu dikkate alarak, tüm dosya kapsamını ve başvurucunun taşınmazı aldığı tarihte ödediği bedeli dikkate alarak, davanın kısmen kabulüne, 8,99 YTL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar vermiş, bu karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 21/1/2013 tarihli ilâmı ile onanmış, karar düzeltme istemi de 1/7/2013 tarihli ilâm ile reddedilmiştir.

30. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

31. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

32. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

33. Başvurucu, Yargıtay bozma ilamında ve bu ilâma uyularak verilen İlk Derece Mahkemesi kararında, iyi niyetli olmadığının ifade edildiğini ancak bu tespite nasıl varıldığının tatmin edici gerekçelerle açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

35. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

36. Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

37. Öte yandan temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

38. Somut olayda, Mahkemece, başvurucunun iddiaları, davalının savunmaları dikkate alınmış, her iki tarafın da delilleri değerlendirilmiş, keşif yapılmış, bilirkişi raporu aldırılmış, rapora karşı ileri sürülen itirazlar değerlendirilmiş, yeterli görülen bilirkişi raporu çerçevesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir (bkz. § 8). Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, yaptığı değerlendirme sonucu İlk Derece Mahkemesinin kararını, “Davacıya ait tapunun mahkeme kararı ile iptal edilmesi davacıyı iyi niyetli hale getirmez. Dava konusu taşınmazın satın alınabilmesi için köy nüfusuna kayıtlı olması ve köyde oturuyor olması zorunlu olup, davacı yanıltıcı beyanda bulunduğuna göre iyi niyetli olduğundan da söz edilemez. Bu takdirde davacı taşınmaz için ödediği bedeli dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep edebilir…” gerekçesine dayanarak bozmuş, karar düzeltme istemini reddetmiştir. (bkz. §§ 9-10). Bozmaya uyan İlk Derece Mahkemesi bu doğrultuda yeniden hüküm tesis etmiş, bu hüküm Yargıtay 13. Hukuk Dairesince onanmış, karar düzeltme istemi de reddedilmiştir (bkz. §§ 11-13). Dolayısıyla iddia edilenin aksine, başvurucunun iyi niyetli olup olmadığının değerlendirilmesi Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin bozma ilamında ortaya konulmuştur. İlk Derece Mahkemesi de bozma ilâmı sonrası verdiği kararda, Yargıtayın görüşü doğrultusunda karar vermiştir. Bu bağlamda somut olayda Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.

39. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki iddiası diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.

c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

40. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

41. Başvurucu, 25/9/2007 tarihinde Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

42. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

43. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

44. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, tapu kaydının iptali nedeniyle taşınmaz için ödenen bedelin tazmini için açılan davanın söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 25/9/2007 tarihidir.

46. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiği 1/7/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

47. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun, başvurucunun bedel ödeyerek satın aldığı taşınmazın tapusunun iptal edilmesinin ardından, başvurucu tarafından ödenmiş olan bedelin tazmini istemi olduğu, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/3/2009 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne hükmedildiği, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 9/12/2010 tarihli ilâmı ile bozulduğu, karar düzeltme isteminin de 22/10/2011 tarihinde reddedildiği anlaşılmıştır. Bozma kararına uyan İlk Derece Mahkemesinin 13/3/2012 tarihinde yeni bir karar verdiği, bu kararın Yargıtay 13. Dairesince 21/1/2013 tarihinde onandığı, karar düzeltme isteminin ise 1/7/2013 tarihinde reddedildiği, böylece İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği belirlenmiştir.

48. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).

49. Başvuruya konu tazminat davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usulü haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu beş yıl dokuz ay altı günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

50. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

51. Başvurucu, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yapmış olduğu yargılama giderleri ile 250.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

52. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin beş yıl dokuz ay altı günlük yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

54. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

55. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”

Nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İsmet Demiray [2.B.], B. No: 2013/7022, 22/6/2015, § …)
   
Başvuru Adı İSMET DEMİRAY
Başvuru No 2013/7022
Başvuru Tarihi 9/9/2013
Karar Tarihi 22/6/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 25/9/2007 tarihinde Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını, Yargıtay bozma ilâmında iyi niyetli olmadığının ifade edildiğini, bu tespite İlk Derece Mahkemesinin de uyduğunu ancak söz konusu tespite nasıl ulaşıldığının tatmin edici gerekçelerle açıklanamadığını, dava sonunda lehine hükmedilen bedelin denkleştirici adalet ilkesine ve hakkaniyete uygun olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
442 Köy Kanunu ek 13
818 Borçlar Kanunu 105
Yönetmelik 20/8/1987 Köy Yerleşme Alanı Uygulama Yönetmeliği 12
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi