TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET DEMİROL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7070)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
Ahmet DEMİROL
Vekili
Av. Nabi ÖZALP
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 20/6/2007 tarihinde Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) açtığı borçlu olmadığının tespitine ilişkin davada makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 16/8/2013 tarihinde Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 13/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 7/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 4/2/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 20/6/2007 tarihinde Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. aleyhine açtığı davada, cep telefonundan görüşme yapıldığı gerekçesiyle aleyhine tahakkuk ettirilen faturada belirtilen miktarda borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
8. Mahkemece, 29/3/2012 tarih ve E.2007/618, K.2012/180 sayılı kararla; başvurucuya ait cep telefonu sim kartının kopyalanarak yurtdışında konuşma yapıldığı, başvurucunun kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, başvurucunun 20.886,30 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
9. Davalının temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarih ve E.2012/6613, K.2013/340 sayılı kararıyla hüküm onanmıştır.
10. Davalının karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 13/3/2013 tarih ve E.2013/14601, K.2013/11127 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
11. Karar, 15/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 16/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
14. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/8/2013 tarih ve 2013/7070 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından, cep telefonuyla yurtdışında görüşmeler yapıldığı gerekçesiyle fatura tahakkuk ettirildiğini, 20/6/2007 tarihinde Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) açtığı dava sonunda, anılan tutarda borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini, yargılamanın 5 yıl 9 ayda sonuçlandığını, bu süre içinde anılan miktarı ödeyip ödemeyeceği konusunda belirsizlik yaşadığını, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
17. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Başvurucu, Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) açtığı borçlu olmadığın tespitine ilişkin davanın 5 yıl 9 aylık makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
22. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
23. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
24. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
25. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucunun borçlu olmadığının tespiti amacıyla açtığı davada, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
26. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
27. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
28. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
29. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun Mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattığı 20/6/2007 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde uyuşmazlığın kesin olarak sona erme tarihidir.
31. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
32. Başvuru konusu olayda, başvurucu aleyhine Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından, cep telefonuyla yurtdışında görüşmeler yapıldığı gerekçesiyle 20.886,30 TL fatura tahakkuk ettirilmiştir. Başvurucunun, 20/6/2007 tarihinde Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, 4 yıl 9 ay 9 gün sonra, 29/3/2012 tarihli kararla anılan tutarda borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Kararın davalı tarafından 21/5/2012 tarihinde temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır. Davalının karar düzeltme isteminin reddedildiği 13/3/2013 tarihinde hüküm kesinleşmiştir. Temyiz ve karar düzeltme safhalarıyla birlikte Yargıtayda geçen süre 9 ay 22 gündür.
33. İlk derece mahkemesince karar tarihi olan 29/3/2012 tarihine kadar toplam on dokuz duruşma yapıldığı ve duruşma aralıklarının ortalama 3 ay olduğu anlaşılmaktadır.
34. Başvurucunun 8/10/2007 tarihli duruşmaya gelmediği ve mazeret de bildirmediği, davalının da duruşmayı takip etmediği, bu nedenle dava dosyasının 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409. maddesi gereği yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun 10/10/2007 tarihinde dava dosyasını yenilemesi üzerine dosyanın kaldığı yerden devamına, yenileme dilekçesinin taraflara tebliğine ve duruşmanın 30/11/2007 tarihine ertelenmesine karar verildiği belirlenmiştir. Bu şekilde başvurucunun fiili nedeniyle yargılamanın 1 ay 22 gün uzadığı anlaşılmıştır. Yine başvurucunun, 17/7/2008 tarihli duruşmaya katılmadığı, mazeret dilekçesi vererek duruşmanın ertelenmesini talep ettiği, Mahkemece, mazeretin kabulüne ve duruşmanın 13/11/2008 tarihinde ertelenmesine karar verildiği belirlenmiştir. Bu şekilde 3 ay 26 gün yargılama süreci uzamıştır.
35. Başvurucunun 7/7/2009 tarihli duruşmaya mazereti nedeniyle katılmadığı ve yeni duruşma gününün tebliğini talep ettiği, aynı duruşmaya davalı vekilinin de katılmadığı, Mahkemece, tarafların mazeretlerinin kabullerine, duruşma gününün başvurucuya tebliğine, duruşmanın 5/11/2009 tarihinde ertelenmesine karar verildiği, bu şekilde 3 ay 28 gün yargılamanın uzadığı anlaşılmıştır. Ancak aynı duruşmanın ara kararında belirtilmemişse de bu duruşmadan bir önceki ve bir sonraki duruşmalarda bilirkişi raporunun beklenmesine karar verildiği, dolayısıyla 7/7/2009 tarihli duruşmada da bilirkişi raporunun beklendiği açıktır. Bu şekilde başvurucunun fiilinin yargılamanın uzamasına sebebiyet verdiği söylenemez.
36. Başvurucunun, 5/10/2010 tarihli duruşmaya da mazeret bildirdiği ve duruşmanın ertelenmesini talep ettiği, aynı duruşmaya davalı vekilinin de mazeret beyan ettiği, Mahkemece, taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne, duruşmanın 10/2/2011 tarihine ertelenmesine karar verildiği, bu şekilde 4 ay 5 gün yargılamanın uzadığı belirlenmiştir.
37. Yargılama sırasında 13/11/2008 tarihli duruşmada bilirkişi raporu alınması için Ankara Nöbetçi Tüketici Mahkemesine talimat yazılmasına karar verildiği, raporun gelmesinden sonra 24/2/2009 tarihli duruşmada, raporun teknik yönden yetersiz olduğu gerekçesiyle üç kişilik bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınması için Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Raporun gelmesinden sonra davalının rapora itirazı üzerine 11/5/2010 tarihli duruşmada üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınması için İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazılmasına karar verildiği, 5/10/2010 tarihinde raporun geldiği belirlenmiştir.
38. Mahkemece anılan raporun okunmasından sonra başvurucunun, sim kartının kopyalandığı konusunda şikayetinin bulunup bulunmadığı Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmuş, yazı cevabından sonra 31/5/2011 tarihinde, sim kart kopyalama işlemine ilişkin rapor alınması için Ankara Nöbetçi Tüketici Mahkemesine talimat yazılmasına karar verildiği, anılan raporun gelmesinden sonra davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 22/1/2013 tarihinde hüküm onanmış, 13/3/2013 tarihinde karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından reddedilmiştir. Bu kapsamda, ilk derece mahkemesinde yargılamanın başladığı 20/6/2007 tarihinden hükmün kesinleştiği 13/3/2013 tarihine kadar yargılamanın yaklaşık altı yıl 5 yıl 8 sürdüğü belirlenmiştir.
39. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 59).
40. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu borçlu olunmadığının tespiti davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Bu süre içinde başvurucunun katılmaması nedeniyle duruşmaların ertelendiği anlaşılmışsa da Mahkemece ertelemelerin uzun aralıklarla gerçekleştirildiği ve aynı duruşmalarda davalı tarafın bildirdiği mazeretlerin de kabul edildiği belirlenmiş olup, başvurucunun fiilinin yargılama sürecinin uzamasına önemli bir etkisinin olmadığı görülmüş, davaya bütün olarak bakıldığında, Mahkemece uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, birçok defa bilirkişi raporu alındığı ve bu kapsamda söz konusu yaklaşık altı yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
42. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve 20.000,00 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.