TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN SÜRAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7057)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Yunus HEPER
Başvurucu
Hüseyin SÜRAL
Vekili
Av. Gürbüz UĞRAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, aleyhine açılan ceza davasının makul sürede bitirilememesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/9/2013 tarihinde İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 29/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığı görüşünü 22/1/2014 tarihinde bildirmiştir.
6. Adalet Bakanlığı görüşü başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 25/2/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 1/7/2004 tarihli iddianamesi ile resmi evrakta tahrifat ve emniyeti suistimal suçlarından cezalandırılması için İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
9. İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/7/2004 tarihli yetkisizlik kararı ile dosya Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
10. Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmalara gelmemesi nedeniyle başvurucu hakkında 16/9/2004 tarihinde yakalama kararı vermiştir. Başvurucu, savunmasını 24/9/2004 tarihinde vermiştir. Başvurucu savunmasını vermesine rağmen Mahkeme 15/5/2006 tarihine kadar başvurucunun yakalanmasını beklemiş ve bu tarihte başvurucunun savunmasının önceden alındığı tespit edilerek yakalama kararı kaldırılmıştır.
11. Başvurucu daha önce iki kez talimatla savunması alınmasına rağmen 26/9/2006 tarihli duruşmada üçüncü kez savunma yapmıştır. Mahkeme, 15/5/2006 tarihinden kararını verdiği 31/7/2008 tarihine kadar delil toplamış ve bu tarihte başvurucunun beraatına karar vermiştir.
12. Katılan vekilince temyiz üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 15/2/2013 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararı dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle bozulmuş ve davanın düşürülmesine karar verilmiştir.
13. Yargıtay ilamı ve ilk derece mahkemesinin kararının kesinleştiği başvurucuya tebliğ edilmemiştir.
14. Başvurucu, 27/8/2013 tarihinde, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak dosyanın onaylı bir suretini talep etmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 13/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin dördüncü fıkrası.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/9/2013 tarih ve 2013/7057 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, aleyhine açılan ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın makul süre içinde sonuçlanmadığından şikâyet etmiştir.
20. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, savunmasını vermek üzere duruşmalara gelmemesi nedeniyle 16/9/2004 tarihinde başvurucu hakkında yakalama kararı verildiğini ve başvurucunun savunmasının 26/9/2006 tarihinde alındığını; başvurucunun duruşmalardan kaçmış olmasının yargılamayı uzattığının göz önünde bulundurulmasını talep edilmiştir.
21. Başvurucu Bakanlık görüşüne katılmamış, hakkında yakalama kararı verilmesinin Mahkemenin kendi hatasından kaynaklandığını ileri sürmüş ve başvuru dilekçesindeki şikâyetlerini tekrar etmiştir.
22. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/673, 19/12/2013, § 27).
23. Yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken davanın karmaşıklığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama makamlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi hususların dikkate alınması gerekir (B. No: 2012/142, 9/1/2014, § 41; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41)
24. Yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması, yargılama faaliyetinin süresi üzerinde etkili olabilir. Bu nedenle her bir başvuru açısından sürenin değerlendirilmesi, çoğu zaman hem niteliğe hem niceliğe ilişkin bir inceleme yapılmasını gerektirir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 42).
25. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede, ilgili makamların tutumunun da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu kapsamda sadece yargı makamları değil, Devletin kamu gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı incelenmelidir. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Anayasa’nın 36. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini gerektirir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).
26. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin saptanması gereklidir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 43). Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 32).
27. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai karar tarihine veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınmalıdır (B. No: 2012/142, 9/1/2014, § 45).
28. Somut olayda başvurucu hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 1/7/2004 tarihli iddianamesi ile resmi evrakta tahrifat ve emniyeti suistimal suçlarından cezalandırılması için İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/7/2004 tarihli yetkisizlik kararı ile dosya Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. İlk derece mahkemesi, 31/7/2008 tarihli kararı ile başvurucunun beraatına karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 15/2/2013 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararı dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle bozulmuş ve davanın düşürülmesine karar verilmiştir.
29. İlk derece mahkemesi, duruşmalara gelmemesi nedeniyle başvurucu hakkında 16/9/2004 tarihinde yakalama kararı vermiştir. Başvurucu, savunmasını 24/9/2004 tarihinde vermiştir. Başvurucu savunmasını vermesine rağmen Mahkeme 15/5/2006 tarihine kadar başvurucunun yakalanmasını beklemiş ve bu tarihte başvurucunun savunmasının önceden alındığı tespit edilerek yakalama kararı kaldırılmıştır. Başvurucu daha önce iki kez talimatla savunması alınmasına rağmen 26/9/2006 tarihli duruşmada üçüncü kez savunma yapmıştır. Mahkeme 15/5/2006 tarihinden kararını verdiği 31/7/2008 tarihine kadar delil toplamış ve bu tarihte esas hakkında karar verilmiştir.
30. İlk derece mahkemesi savunmasını almak için gerekmediği halde 1 yıl 8 ay başvurucunun yakalanmasını beklemiş sonraki 2 yıl 2 ay boyunca delil toplamıştır. Temyiz üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 15/2/2013 tarihli ilamı ile zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Dosyanın Yargıtay süreci yaklaşık 4 yıl 7 ay sürmüştür.
31. Dosyanın sürünceme bırakılmasında ve yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılmamasında başvurucuya yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın yürütülmesinde izlenen yöntem dikkate alındığında, 1/7/2004 tarihinde ceza davasının açılması ile başlayıp 15/2/2013 tarihli Yargıtay ilamı ile sonuçlanan davadaki yaklaşık dokuz yıllık yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
32. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
33. Başvurucu tarafından, 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir.
34. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
35. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık dokuz yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren 6.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 6.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.