logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Liora Razon [2.B.], B. No: 2013/7172, 30/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

LIORA RAZON BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7172)

 

Karar Tarihi: 30/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Liora RAZON

Vekili

:

Av. Muhip Şeyda IŞIKTAÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yargılama sürecinde teminatsız olarak konulan ihtiyati tedbirin orantısız olduğu, ihtiyati tedbir kararının ve buna ilişkin itiraz sonucu verilen kararın gerekçesiz olduğu nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/9/2013 tarihinde İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm başkanı tarafından 13/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 28/12/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Liora Razon, İstanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 21/1/2013 tarihli veraset ilamına göre A.R.nin tek mirasçısıdır.

9. A.R.nin terekesine karşı İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 1/11/2012 tarihinde açılan haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında davacı M.K., tüm birikimini üvey oğlu olan A.R.nin takibine bıraktığını, A.R.nin vefatı üzerine yaptığı araştırmaların ardından birlikte açtıkları ortak hesabın kendi bilgisi dışında A.R. tarafından boşaltıldığını öğrendiğini, ortak hesaptan çekilen meblağda en az 1/3’ü oranında kendi hakkı ve payı olduğunu, ayrıca çekilen paranın vefat eden eşine ait olan 1/3’lük kısmında da 1/4 oranında miras hakkı bulunduğunu ve yaşamı boyunca edindiği tüm birikimlerini yitirdiğini, yaşlı bakımevinde kaldığını belirterek, öncelikle A.R. adına mevcut banka hesaplarına ve gayrimenkullere tedbir konulmasına karar verilmesini ayrıca fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 128.285 TL’nin hesaptan paranın çekildiği tarihten itibaren hesaplanacak en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte A.R.nin terekesinden tahsiline hükmedilmesini talep etmiştir.

10. Mahkeme 5/11/2012 tarihinde davacının tedbir talebini değerlendirerek alacağın tahsiline yönelik açılan davada dava konusu olmayan menkul ve gayrimenkuller üzerine ihtiyati tedbir konulmasının 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun'un 389. maddesi gereği mümkün olmadığını belirtmiş ve tedbir talebini reddetmiştir.

11. Yargılama devam ederken davacı taraf Mahkemeye sunduğu 18/1/2013 tarihli dilekçe ile başvurucu Liaro Razon’un A.R.nin tek mirasçısı olduğunun ve İstanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesinde mirasçılık belgesi istemli dava açtığının öğrenildiğini bu bağlamda yabancı ülke vatandaşı olan başvurucunun terekeye dahil bankadaki tüm paraları alarak ve gayrimenkulleri satarak ülkesine dönebileceğini belirterek, A.R.nin F. Bank Şişli Şubesindeki hesaplarına ve söz konusu banka hesaplarının boşaltılmış olma ihtimaline istinaden Şişli ilçesindeki gayrimenkullere ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Davacı aynı zamanda, tüm nakdi birikimine vefat etmiş olan üvey oğlu A.R. tarafından el konulmuş olduğunu, kendisinin de yaşlı bakım evinde kaldığını bu çerçevede nakdi veya gayrinakdi teminat verecek durumda olmadığını dolayısıyla ihtiyati tedbir kararının teminat karşılığı istenmeden verilmesini talep etmiştir.

12. Mahkeme 18/1/2013 tarihli ara kararı ile davacının istemini değerlendirerek "... 1- İhtiyati Tedbir talebinin kabulü ile; dava konusu edilen Banka hesabındaki para olduğundan H.M.K. 389 ve müteakip maddeleri gereği müteveffa ... T.C. kimlik numaralı A.R. adına olan F. Bank Şişli Şubesindeki hesaplarına, 3. kişilere ödenmemesi yönünde İHTİYATİ TEDBİR konulmasına, 2- Gayrimenkullere ilişkin bilgi bulunmadığından ayrıca dava konusu olmadığından gayrimenkullerle ilgili tedbir talebinin reddine, ..." karar vermiştir.

13. İhtiyati tedbir kararı üzerine başvurucu vekili Mahkemeye sunduğu 20/2/2013 tarihli dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararına itirazda bulunmuş, itiraz üzerine Mahkeme 26/2/2013 tarihli ara kararı ile ihtiyati tedbirin duruşmalı olarak incelenmesine, başvurucu yurt dışında bulunduğundan dava dilekçesinin tercümesini yaptırarak tebliğ edilmesi veduruşma gününün bildirilmesi için başvurucu vekiline iki haftalık süre verilmesine bu nedenle duruşmanın 2/4/2013 tarihine bırakılmasına hükmetmiştir.

14. Mahkemenin 2/4/2013 tarihinde gerçekleştirdiği duruşmada başvurucu vekili, ihtiyati tedbire itiraz dilekçesini aynen tekrar ettiğini, tedbirde orantısızlık bulunduğunu, dava kapsamında talebin 120.000 TL civarında olduğunu, ihtiyati tedbirin tümden veya dava konusu miktar üzerinde kalan kısım yönünden kaldırılmasını, tedbir konulan hesapta 2.700.000 TL'nin mevcut olduğunu, bunun yanında miras bırakanın gayrimenkullerinin de bulunduğunu, veraset ve intikal vergisinin ödenebilmesi için 300.000 TL'ye ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir. Davacı taraf ise başvurucu vekilinin beyanlarına karşılık, kendisinin mirasçı durumunun olmadığını fakat A.R. ile ortak hesaplarının bulunmasından dolayı talepte bulunduğunu, banka hesabındaki paranın tamamının kendisine ait olduğunu ispat etmek istediğini, harç durumu nedeniyle davayı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açtığını, bankadan gelen yazılarda da tedbir konulan hesabın ortak hesap olduğunun belirtildiğini, A.R. terekesine karşı açılmış başka davaların da mevcut olduğunu ifade etmiş bu nedenlerle tedbirin tüm banka hesabı üzerinden devamına karar verilmesini istemiştir.

15. Mahkeme tarafların iddia ve cevapları üzerine verdiği 2/4/2013 tarihli ve E.2012/685 sayılı ara karar ile “… henüz tüm deliller toplanmadığından ve fazlaya ilişkin haklar da saklı tutulmuş olmakla, davacı alacağının ne miktara ulaşacağı belli olmadığı” gerekçesiyle tedbirin kaldırılması istemini reddetmiştir.

16. Başvurucu itirazının reddi üzerine temyiz talebinde bulunmuş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 11/7/2013 tarihli ve E.2013/17420, K.2013/19463 sayılı ilamı ile “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,” ifadesiyle İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.

17. Temyiz talebinin reddine ilişkin ilam başvurucuya 13/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 9/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Henüz bireysel başvuru karara bağlanmadan Anayasa Mahkemesince dava dosyası üzerinde yapılan incelemede, davacı tarafın İstanbul 8. Asliye Mahkemesine sunduğu 17/7/2014 tarihli dilekçede, davalı taraf (başvurucu) ile anlaşma imkanı doğduğunu belirterek, bu kapsamda veraset ve intikal vergileri ile diğer masrafların ödenebilmesi için banka hesabındaki mevcut tedbirin 600.000 TL'lik kısmının kaldırılması talebinde bulunduğu tespit edilmiştir.

20. İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 18/7/2014 tarihli kararı ile davacının talebinin kabulüne ve sonuç olarak banka hesabı üzerindeki tedbirin 600.000 TL'lik kısmının kaldırılmasına hükmetmiş, kararın ifası için F. Bank Şişli Şubesine müzekkere yazılmasına karar vermiştir.

21. Yargılama devam ederken taraf vekilleri İstanbul 8. Asliye Mahkemesine 23/7/2014 tarihinde sundukları dilekçeler ile aralarında yaptıkları sulh protokolü uyarınca davalı tarafın (başvurucu), davacıya 100.000 Amerikan Doları karşılığı 210.000 TL ödeme yaptığını ve anlaşma sağlandığını belirterek, ihtiyati tedbirin tamamen kaldırılması ile feragat nedeniyle davanın reddine hükmedilmesini talep etmişlerdir. Ayrıca taraflar aynı tarihte Mahkemece verilecek kararı temyiz etmeyeceklerine dair temyizden feragat beyanında bulunmuşlardır.

22. İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafların talepleri üzerine 23/7/2014 tarihli ve E.2012/685, K.2014/331 sayılı kararı ile feragat nedeniyle davanın reddine, ihtiyati tedbirin kararın kesinleşmesine kadar devamına hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 "... Davacı vekili ve davalı vekilinin vermiş oldukları 23/07/2014 havale tarihli feragat dilekçelerinde; davacı vekilinin davadan feragat ettiği, davalı vekilinin de feragati kabul ettiği, yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığını belirterekferagat nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep ettikleri anlaşılmış, kimlik tespitleri yapılmış, vekaletnamelerin incelenmesinde davacı vekilinin feragate, davalı vekilinin feragati kabul etmeye yetkili olduğu anlaşılmıştır.

 Davadan feragat kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğurup davayı sonuçlandıracağından, davacı vekilinin 23/07/2014 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini, davalı vekilinin 23/07/2014 havale tarihli dilekçesi ile feragati kabul ettiğini bildirdiği anlaşıldığından, davacı vekilinin vekaletnamesinde feragate yetkili olduğu, davalı vekilinin feragati kabul etmeye yetkili olduğu görülmekle davanın feragat nedeni ile reddine karar verilmesi gerekmiştir.

..."

23. İlk Derece Mahkemesi kararı 25/7/2014 tarihinde kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk

24. 6100 sayılı Kanun'un "İhtiyati tedbirin şartları" kenar başlıklı 389. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "(1) Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir."

25. 6100 sayılı Kanun'un "İhtiyati tedbir talebi" kenar başlıklı 390. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 "(3) Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır."

26. 6100 sayılı Kanun'un "İhtiyati tedbir kararı" başlıklı 391. maddesi şöyledir:

 "(1) Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.

 (2) İhtiyati tedbir kararında;

 a) İhtiyati tedbir talep edenin, varsa kanuni temsilcisi ve vekilinin ve karşı tarafın adı, soyadı ve yerleşim yeri ile talep edenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,

 b) Tedbirin, açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı,

 c) Tereddüde yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği,

 ç) Talepte bulunanın, ne tutarda ve ne türde bir teminat göstereceği,

 yazılır.

 (3) İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır."

27. 6100 sayılı Kanun'un "İhtiyati tedbirde teminat gösterilmesi" kenar başlıklı 392. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "(1) İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu, bireysel başvuruya konu olan yargılama sürecinde teminat alınmadan verilen ihtiyati tedbir kararında, 6100 sayılı Kanun’un açık hükmüne rağmen teminat alınmamasının gerekçesinin açıkça belirtilmediğini,ihtiyati tedbir kararına itirazının reddedilmesi üzerine temyiz talebinde bulunduğunu ancak incelemeyi yapan Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin tedbirin devamına yönelik verdiği onama ilamının gerekçesiz olduğunu, dava konusu edilen miktar 128.285 TL iken Mahkemece orantısız olarak 2.398.158,59 TL’lik bir banka hesabına tedbir konulduğunu, dava devam ederken terekeye ilişkin zorunlu masrafları karşılayabilmek için davacı ile sulh olmak zorunda kaldığını ifade ederek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ..."

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

32. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."

33. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Düşme kararı" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:

 "(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

 ...

 ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi."

34. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunmaktadır. Bunlardan birincisi başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, "güncel bir hakkının ihlal edilmesi" ve bunun sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin bir hakkının "kişisel olarak ve doğrudan" etkilenmiş olması gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).

35. Bu iki temel koşula ilave olarak 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine ancak Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi "mağdur" statüsü kazanamaz (Onur Doğanay, § 43).

36. Bireysel başvuruda "mağdur" kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca "mağdur" kavramının yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup, bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Onur Doğanay, § 44).

37. Öte yandan bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp, ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğunu ispat konusunda Anayasa Mahkemesine somut bilgiler sunması gerekir. Bu itibarla, mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay, § 45).

38. Bireysel başvuruda bir hakkın ihlaline karar verilebilmesi için, mağdurluk statüsünün ve/veya başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına dayalı temel nedenlerin başvurunun yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru hakkında karar verileceği zamana kadar devam etmesi gerekir. Mağdurluk statüsünün varlığı konusunda değerlendirme yapılırken başvurucunun şikâyet ettiği hususların gerçekleşip gerçekleşmediği, hâlâ mevcut olup olmadığı ve muhtemel hak ihlalinin etkilerinin giderilip giderilmediği incelenmelidir (Yeliz Kasım, B. No:2013/6771, 15/10/2015, § 44).

39. Somut olayda başvurucunun şikayetleri yargılama sürecinde verilen ve bireysel başvuruda bulunduğu tarihte halen devam eden ihtiyati tedbir kararından kaynaklanmaktadır. Başvurucu söz konusu ihtiyati tedbir karanın orantısız olduğunu, bu karar ve kararın kaldırılması yönündeki itirazlarının yargılama makamlarınca eksik gerekçeler ile karşılandığını ileri sürmektedir.

40. Bireysel başvuruya konu yargılama dosyasının incelenmesi sonucunda davanın 1/11/2012 tarihinde A.R.nin terekesine karşı, terekeye dahil varlıklardan biri olan banka hesabının davacı taraf ile vefat eden A.R.nin ortak hesabı olduğu iddiasına dayanılarak açıldığı, ayrıca dava kapsamında A.R.nin söz konusu ortak hesaptan daha önceki tarihlerde davacının bilgisi dışında para çektiği, çekilen bu paralarda davacının hakkının bulunduğu iddialarının da dile getirildiği, dava dilekçesinde A.R.nin tüm terekesi üzerine ihtiyati tedbir konulması talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır. Ancak İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Mahkeme) yaptığı değerlendirme sonucu5/11/2012 tarihli kararı ile ihtiyati tedbir talebini reddettiği, ardından davacı tarafın 18/1/2013 tarihli dilekçesi ile Mahkemeden değişen yeni durumlar dikkate alınarak tekrar tüm tereke üzerinde tedbir kararı verilmesi talebinde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda Mahkemenin 18/1/2013 tarihli kararı ile ihtiyati tedbiri yalnızca banka hesabı yönünden kabul ettiği ve tedbire karar verdiği, başvurucu vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılması yönündeki 20/2/2013 tarihli talebini duruşma açarak incelediği ve 2/4/2013 tarihinde reddettiği, ret kararının başvurucu vekili tarafından temyize konu edildiği ancak Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 11/7/2013 tarihinde kararın onandığı, bu kararın tebliğ edilmesinin ardından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulduğu görülmüştür.

41. Bireysel başvuru süreci devam ederken başvuruya konu yargılamanın karşı tarafı Mahkemeye sunduğu 17/7/2014 tarihli dilekçede davalı taraf (başvurucu) ile anlaşma imkanı doğduğunu belirtmiş, bu kapsamda veraset ve intikal vergileri ile diğer masrafların ödenebilmesi için banka hesabındaki mevcut tedbirin 600.000 TL'lik kısmının kaldırılması talebinde bulunmuştur. Bu talep Mahkeme tarafından 18/7/2014 tarihinde kabul edilmiş ve banka hesabına uygulanan tedbirin 600.000 TL'lik kısmının kaldırılmasına hükmedilmiştir. Akabinde tarafların Mahkemeye aralarında anlaştıkları yönünde açıklamada bulunmaları ve bu kapsamda davacı tarafın feragat beyanında bulunması, başvurucu vekilinin de feragati kabul etmesi üzerine Mahkemece 23/7/2014 tarihinde davanın feragat nedeniyle reddine, kararın kesinleşmesi ile de ihtiyati tedbirin tümden kaldırılmasına hükmedildiği, taraflarca temyizden feragat beyanında da bulunulması üzerine İlk Derece Mahkemesi kararının 25/7/2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetine konu ettiği ihtiyati tedbir kararının, 18/7/2014 tarihinde başvurucunun ileri sürdüğü mağduriyetini sona erdirecek şekilde kaldırıldığı (bkz. § 20), 25/7/2014 tarihinde ise tamamen ortadan kalktığı görülmektedir (bkz. § 23). Bu durumda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı anlaşılmaktadır.

42. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "düşmesine" karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun, incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmaması nedeniyle DÜŞMESİNE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

30/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Liora Razon [2.B.], B. No: 2013/7172, 30/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı LİORA RAZON
Başvuru No 2013/7172
Başvuru Tarihi 9/9/2013
Karar Tarihi 30/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yargılama sürecinde teminatsız olarak konulan ihtiyati tedbirin orantısız olduğu, ihtiyati tedbir kararının ve buna ilişkin itiraz sonucu verilen kararın gerekçesiz olduğu nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Geçici hukuki koruma (İhtiyati tedbir, haciz, ihtiyati haciz) Düşme

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 389
390
391
392
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi