TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ALİ ASLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2429)
Karar Tarihi: 30/3/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 26/5/2016-29723
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Mehmet Ali ASLAN
Vekili
Av. İbrahim ŞAHİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza soruşturması sırasında hakkında elkoyma tedbiri uygulanan araca, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen kolluk görevlilerince elkonulması üzerine uğranılan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile seyahat özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/4/2013 tarihinde Ankara 4. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvurucu hakkında 2010 yılında gıyabında trafik cezası uygulanmış ancak trafik cezası tutanağı başvurucu yerine başvurucu ile aynı adı ve soyadı taşıyan başka bir kişiye tebliğ edilmiştir. Tebligatı alan bu kişi, adına sahte ruhsat düzenlendiği iddiasıyla 26/10/2010 tarihinde Hekimhan Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuş 6/12/2010 tarihinde verilen yetkisizlik kararı ile soruşturma dosyası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
5. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/153633 soruşturma sayılı dosyasında 29/12/2010 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğüne yazılan bir yazı ile başvurucuya ait aracın "yakalanarak parka çekilmesi" talimatı verilmiştir.
6. Soruşturma neticesinde verilen Cumhuriyet Başsavcılığının 25/4/2011 tarihli ve 2011/21431 sayılı kararı ile başvurucuya ait ruhsatın sahte olmadığı ve ceza tutanağının isim benzerliğinden kaynaklanan karışıklık nedeniyle müştekinin adresine tebliğ edildiği gerekçeleriyle resmî belgede sahtecilik suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
7. Başvurucu 11/6/2011 tarihinde Ankara'dan Manisa iline bağlı Akhisar ilçesine doğru aracı ile seyir halindeyken Afyon ili Emirdağ ilçesi Gömü köyü yakınlarında trafik polisleri tarafından aracı durdurulmuş ve araç üzerinde elkoyma tedbiri bulunduğu gerekçesiyle araca elkonulmuştur. Başvurucu araç kiralamak suretiyle Akhisar ilçesine gidebilmiştir.
8. Cumhuriyet Başsavcılığının 13/6/2011 tarihli yazısı ile aracın tedbir kararının kaldırılarak başvurucuya iade edilmesi hususu Ankara Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğüne bildirilmiş, aynı gün söz konusu araç başvurucuya iade edilmiştir.
9. Başvurucu araca elkonulması nedeniyle hizmet kusuruna dayalı maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine 21/7/2011 tarihinde Ankara 17. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.
10. Mahkeme 28/3/2012 tarihli ve E.2011/2870, K.2012/394 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacının aracının şehirlerarası yolculukta rutin trafik kontrolleri esnasında durdurulduğu ve savcılığın verdiği "görüldüğü yerde parka çekilmesi kararı" uyarınca Afyon Emirdağ Bölge Trafik Ekipleri tarafından aracının bağlandığından bahisle 250,00 TL maddi, 3.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının aracının şehirlerarası yolculukta rutin trafik kontrolleri esnasında durdurulduğu ve savcılığın verdiği "görüldüğü yerde parka çekilmesi kararı" uyarınca Afyon Emirdağ Bölge Trafik Ekipleri tarafından aracının bağlandığından bahisle 250,00 TL maddi, 3.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacıya ait araç nedeniyle yürütülen soruşturma neticesinde verilen takipsizlik kararı verildiği ifade edilmiş olsa da, idarenin elinde bu yönde bir bilgi ve belge bulunmadığı, ayrıca davacının aracının üzerindeki hak mahkumiyetinin kaldırılıp kaldırılmadığını kontrol etmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, hukuk devleti ilkelerine uygun olarak kendi mevzuatından doğan yetki ve görevini, yine tabi olduğu mevzuata göre ifa eden idareye herhangi bir hizmet kusurunun atfı mümkün olmadığı, idarenin Kanunlar doğrultusunda yapmış olduğu işlemler nedeniyle davacının acı ve üzüntüye düşmesi veya şeref ve haysiyetinin incinmesinden, dolayısıyla manevi tazminatın koşullarının oluştuğundan da söz edilmesi de mümkün değildir."
11. Başvurucu karara itiraz etmiş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunun 12/2/2013 tarihli ve E.2012/7676, K.2013/2712 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
12. Karar, başvurucu vekiline 11/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 5/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
.
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
Elkonulabilir.
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur.
. ”
15. 5271 sayılı Kanun'un 131. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re'sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir."
16. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi şöyledir:
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
. "
17. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesi şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu hakkında verilen trafik cezasına ilişkin tutanağın isim benzerliğinden kaynaklanan bir karışıklık neticesinde kendisiyle aynı adı ve soyadı taşıyan bir başka kişiye tebliğ edilmesi sonrası bu kişi tarafından yapılan suç duyurusu üzerine yürütülen ceza soruşturmasında aracı hakkında elkoyma tedbiri uygulandığını, Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen kolluk görevlilerince aracına elkonulduğunu, bu nedenle uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı tam yargı davasının ise reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 19., 23. ve 36. maddelerinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, seyahat özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin tespiti ile 10.000 TL tutarında tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu diğer ihlal iddiaları yanında ayrıca kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bu şikâyetlerinin özünün, tedbir kararının zamanında kaldırılmaması nedeniyle aracına elkonulmasına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası başlığı altında değerlendirilmiş, başvurucunun diğer ihlal iddiaları da seyahat özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddia
21. Başvurucu, aracı hakkında ceza soruşturması sırasında elkoyma tedbiri uygulandığını, ancak Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dairkarar verilmesine rağmen aracına kolluk görevlilerince elkonulduğunu, bu nedenle maddi ve manevi olarak zarara uğradığını, bu zararlarının tazmini istemiyle kolluk görevlileri bakımından sorumlu olan İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı tam yargı davasının ise reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
24. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
25. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şekli olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
26. Başvuru konusu olayda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resmî belgede sahtecilik suçundan yürütülen ceza soruşturması sırasında 29/12/2010 tarihinde başvurucuya ait araç hakkında "yakalanarak parka çekilmesi" talimatı verildiği, 25/4/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen elkoyma tedbirinin kaldırılması yönünde bir karar verilmediği, başvurucunun aracına kolluk görevlilerince 11/6/2011 tarihinde elkonulduğu, Cumhuriyet Başsavcılığının tedbirin kaldırılmasına ilişkin 13/6/2011 tarihli yazısı üzerine de aynı gün aracın başvurucuya iade edildiği anlaşılmaktadır.
27. Başvurucu esas itibarıyla, aracı hakkındaki elkoyma koruma tedbirinin uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ve uygulanan bu tedbir nedeniyle zarara uğradığını iddia etmektedir. Bu durumda başvurucunun, iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi gerekir. Bu çerçevede 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerinde öngörülen tazminat yolunun başvurucunun şikâyetleri açısından tüketilmesi gereken bir yol olup olmadığının incelenmesi gerekir.
28. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde, eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı hâlde elkonulan veya zamanında geri verilmeyen kişiler için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma işleminin hukuka aykırılığının tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır.
29. Somut olayda ise başvurucu; kolluk görevlilerinin hatası sebebiyle aracına elkonulduğu iddiasıyla İçişleri Bakanlığı aleyhine 21/7/2011 tarihinde Ankara 17. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmış, Mahkeme ise 28/3/2012 tarihli kararı ile Cumhuriyet Savcısı'nın talimatı gereğince elkoyma işleminin gerçekleştirildiği, bu nedenle davalı idareye bir hizmet kusurunun atfının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, bu karara karşı yapılan itiraz da Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulu tarafından reddedilmiştir.
30. Başvurucu her ne kadar uygulanan elkoyma tedbiri nedeniyle kolluk görevlilerinin sorumlu olduğu gerekçesiyle maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara 17. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmış ise de bu davada Mahkemece elkoyma tedbirinin kaldırıldığına ilişkin olarak davalı idarede bir bilginin bulunmadığı, diğer bir deyişle adli soruşturma çerçevesinde Cumhuriyet Savcısı'nın talimatı üzerine araca elkonulması ve bu tedbirin kaldırılmaması nedeniyle davalı idareye sorumluluk atfedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği gözetildiğinde başvurucu tarafından tercih edilen bu yolun etkin bir giderim imkânı sağlamadığı açıktır.
31. Elkoyma koruma tedbirinin kaldırılarak elkonulan eşyanın sahibine iade edilmesinin adli soruşturma kapsamında 5271 sayılı Kanun'un 131. maddesi uyarınca adli makamların görev ve sorumluluğunda olduğu açıktır. Başvurucu aracı hakkındaki elkoyma tedbirinin koşulları oluşmadığı halde uygulanması ve zamanında kendisine iade edilmemesi nedenleriyle, aracın kendisine iade edildiği 13/6/2011 tarihinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
32. Bu durumda başvurucunun, aracı hakkında verilen elkoyma tedbirinin koşulları oluşmadığı hâlde uygulandığı şikâyetine ilişkin olarak zararlarının tazmini bakımından daha etkin bir yol olan 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânı olmasına rağmen bu yola başvurmadığı, kolluk görevlilerinin sorumlu olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine İdare Mahkemesinde dava açma yolunu tercih ettiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası ile ilgili olarak tam yargı davası açma yoluna gidilmekle birlikte somut başvuru açısından daha etkili giderim yolu olan 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak ihlale neden olduğu ileri sürülen söz konusu iddiaya ilişkin olarak başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir.
33. Açıklanan gerekçeyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Seyahat Özgürlüğünün İhlaline İlişkin İddia
34. Başvurucu aracına elkonulması nedeniyle seyahat özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
36. Anayasa’nın “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. maddesi şöyledir:
“Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.”
37. Sözleşme ile Sözleşme’ye Ek Birinci Protokol’de Tanınmış Bulunan Haklardan ve Özgürlüklerden Başka Haklar ve Özgürlükler Tanıyan 4 No.lu Protokol’ün “Serbest dolaşım özgürlüğü” başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“1. Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgahını seçebilme hakkına sahiptir.
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.
3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.
4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir.”
38. Sözleşme’ye Ek 4 No.lu Protokol’e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53).
39. Açıklanan gerekçeyle seyahat özgürlüğünün ihlali iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddia
40. Başvurucu, aracına elkonulması yüzünden uğradığı zararların tazmini istemiyle açtığı davanın reddedilerek adil olmayan bir karar verildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
42. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
45. Başvuru konusu olayda başvurucunun elkoyma işlemi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı davada Ankara 17. İdare Mahkemesinin 28/3/2012 tarihli kararıyla elkoyma tedbirinin kaldırıldığına ilişkin olarak davalı idarede bir bilginin bulunmadığı, diğer bir deyişle adli soruşturma çerçevesinde Cumhuriyet Savcısının talimatı üzerine araca elkonulması ve bu tedbirin kaldırılmaması nedeniyle davalı idareye sorumluluk atfedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 10). Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ise Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunun 12/2/2013 tarihli kararı ile reddedilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 11).
46. Elkoyma koruma tedbirinin koşulları oluşmadığı halde uygulanması ve aracın zamanında başvurucuya iade edilmemesinin adli soruşturma kapsamında 5271 sayılı Kanun'un 128. ve 131. maddeleri uyarınca adli makamların görev ve sorumluluğunda olduğu gözetildiğinde, İlk Derece Mahkemesince elkoyma tedbirinin Cumhuriyet Savcısı tarafından kaldırılmaması nedeniyle araca elkonularak bir süre için başvurucuya iade edilmemesi işlemleri bakımından davalı idareye hizmet kusuru atfedilemeyeceği yönündeki gerekçesinin keyfi olduğundan söz edilemez.
47. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
49. Açıklanan gerekçeyle adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianınbaşvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Seyahat özgürlüğünün ihlaline ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.