TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SUNA ÖKMEN VE DURSUN BÜTÜNER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/717)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Okan
TAŞDELEN
|
Başvurucu 1
|
:
|
Suna ÖKMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yücel
GÖKTAŞ
|
Başvurucu 2
|
:
|
Dursun
BÜTÜNER
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevgi
EPÇELİ ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında işkence görülmesi ve bu konuda soruşturma
açılmaması nedeniyle işkence yasağının, gözaltına alınmalarından yakınlarına
haber verilmemesi, derhâl hâkim önüne çıkarılmaması, rutin gerekçelerle ve
çelişmeli bir yargılama yapılmaksızın tutukluluğun devamına karar verilmesi,
tutukluğun uzun sürmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gözaltı
aşamasında müdafi yardımından yararlandırılmaması, beyanların alınmasının öncesinde
hakların hatırlatılmaması, hazırlık aşamasında sadece lehe delillerin
toplanması, sonradan kabul edilmemesine rağmen müdafi yokluğunda ve işkence
altında alınan kolluk ifadelerinin hükme esas kabul edilmesi, suçun ve cezanın
tespitinde hataya düşülmesi, kararın uygun biçimde gerekçelendirilmemesi,
esaslı işlemlerin gerçekleştirildiği aşamadaki mahkeme heyetinde askerî hâkimin
de yer alması, yargılamaya devlet güvenlik mahkemelerinin (DGM) yerine kurulan
özel yetkili mahkemede devam edilmesi, mahkeme heyetinde değişiklikler olması,
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle doğrudan doğruyalık
ilkesini, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma, yargılamanın
hakkaniyete uygun görülmesi ve makul sürede yargılanma haklarını da içerecek
biçimde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu Suna Ökmen'e (Ökmen) ait 2013/717 numaralı bireysel
başvuru 11/1/2013 tarihinde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla,
başvurucu Dursun Bütüner'e (Bütüner) ait 2013/1594 numaralı bireysel başvuru
ise 18/2/2013 tarihinde İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvuruların Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 12/6/2013 tarihinde (B. No:
2013/1594) ve Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 11/11/2014 tarihinde (B. No:
2013/717) başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından 25/9/2013 ve 26/6/2015
tarihlerinde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/11/2013 ve 12/8/2015
tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
4/12/2013 ve 16/8/2015 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 19/12/2013 ve 25/8/2015
tarihlerinde ibraz etmişlerdir.
7. 4/11/2015 tarihinde 2013/1594 başvuru numaralı bireysel
başvuru dosyasınınkonu yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2013/717 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve
incelemenin 2013/717 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Dosyaların
Birleştirilme Öncesinde Başvurucu Ökmen'e İlişkin Yargılama
9. 27/9/1992 tarihinde atış talimi yaparken yakalanan bir
kişinin yer göstermesi üzerine operasyon düzenlenen evde ele geçen bazı
dokümanların başvurucu Ökmen'in ve sanıklar Galip. A., Filiz K., Hacer A.,
Ahmet Ö., Nursel D. ve Mesude P. ile diğer kişiler Şükrü A. ile Savaş K. isimli
kişilerin eli ürünü olduğu anlaşılmıştır. İki örgüt evinde daha yapılan aramada
ele geçen bazı belgelerin de başvurucu ve diğer bazı şüphelilere ait olduğu
belirlenmiştir.
10. Başvurucu Ökmen'in bulunduğu eve 29/9/1992 tarihinde
operasyon gerçekleştirilmiş, yaşanan çatışma sonucunda Fatma S. ve Kayhan T.
ölü olarak ele geçirilmiş, üzerinde sahte kimlikle yakalanan başvurucu
gözaltına alınmıştır. Evde yapılan aramada, ikisi ölen kişilerin yanlarında
olmak üzere üç adet tabanca, iki adet lav silahı, roketatar mermisi, telsiz,
çeşitli patlayıcı madde, elektronik malzemeler ve örgütsel dokümanlar
bulunmuştur. Başvurucu, ölen kişileri şüpheli Galip A.ya bağlı örgüt üyeleri olarak teşhis etmiştir.
11. Başvurucu, aynı gün avukatı olmaksızın alınan polis
ifadesinde Dev-Sol Silahlı Devrimci Birlikleri üyesi olduğunu, 1990 yılında
örgütün Beka Vadisi'ndeki kampına gönderildiğini ve 1992 Mart ayına kadar
burada eğitim aldığını belirtmiş; hangi kod adlarını kullandığına, örgütlenme
yapısının ne şekilde olduğuna, baskın yapılan hücrenin sorumlusu olduğuna,
örgüt adına gerçekleştirdikleri beş eyleme ve gerçekleştirmeyi planlayıp
yapamadıkları eylemlere dair bilgi vermiştir. Başvurucu kendisine gösterilen
kişilerden 1990 yılında pankart asma eylemi nedeniyle birlikte tutuklandıkları
Mesude P.yi ve diğer bazı
kişileri teşhis etmiştir.
12. Başvurucunun katıldığını belirttiği eylemler şu şekildedir:
i. 16/4/1992 tarihinde
Beyoğlu'ndaki ABD Konsolosluğuna roket atılması eylemini Şükrü A. ve Ali Rıza
K., Mustafa D.nin (talimat veren) de katılımıyla (44
No.lu olay)
ii. 11/7/1992 tarihinde
ABD Konsolosluğuna roket atılması eylemini sanık Filiz K. ve diğer kişiler
Şükrü A. ile Mustafa D.nin (talimat veren) de
katılımıyla (55 No.lu olay)
iii. 24/7/1992 tarihinde
Cağaloğlu Emniyet Müdürlüğü binasına lav silahı atılması eylemini sanık Galip
A. (talimat veren) diğer kişiler Şükrü A. ve Ali R. K.nın da katılımıyla (57 No.lu olay)
iv. 4/8/1992 günü İETT
garajının soyulması ve bu amaçla Mustafa Z.ye ait aracın gasp edilmesi eylemini
sanıklar Galip A. (talimat veren) ile Ahmet. Ö., Fatma S., Şükrü A. ile Ali R. K.nın da katılımıyla (59 No.lu
olay)
v. 14/9/1992 tarihinde
Beylerbeyi Polisevi inşaatının bombalanması eylemini
sanık Galip A. (talimat veren) ve Fatma S. ile Kayhan T.nin de katılımıyla (67
No.lu olay)
13. 30/9/1992 tarihinde başvurucunun örgüte ait bazı silahlarını
sakladığı yeri göstereceğini belirtmesi üzeri gidilen boş bir arazideki
çalılıklar arasında roketatar ve mermisi, bir inşaatın bodrum katında ise bir
adet tabanca bulunmuştur.
14. Yapılan inceleme sonucunda ölen kişilerin yanında bulunan
tabancaların ve inşaatta ele geçen tabancanın çok sayıda kişinin şehit
edilmesiyle sonuçlanan saldırılarda kullanıldığı tespit edilmiştir.
15. Başvurucuya ve şüpheliler Şükrü A. ile Filiz K.ya 44, 55, 57, 59 ve 67 No.lu
eylemlere dair yer gösterme işlemleri yaptırılmıştır.
16. Başvurucu 12/10/1992 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği
ifadesinde ise hakkındaki suçlamaları reddetmiş; polis ifadesinin zorla
imzalattırıldığını, polis ifadesinde geçen kişilerden sadece Mesude P.yi tanıdığını, olay günü sokakta
yürürken yakalandığını, Emniyette kaldığı on beş gün boyunca çeşitli şekillerde
işkence gördüğünü, yakalandığı gün parmakla kızlığının bozulduğunu ileri
sürmüştür.
17. Başvurucu 12/10/1992 tarihinde çıkartıldığı Mahkemece
tutuklanmıştır.
18. Sanık Galip A. (yaralı ele geçirilme 29/9/1992, gözaltı
14/10/1992), Emniyetteki ifadesinde 57 No.lu olayın başvurucu, Şükrü A. ve Ali
R.K. tarafından kendi talimatı üzerine gerçekleştirildiğini belirtmiştir. 59
No.lu olaya ilişkin olarak ise başvurucudan bahsetmemiştir. Galip A.,
Cumhuriyet Savcılığı ve Mahkemeler önünde (yaralı ayağına) işkence yapılarak
ifadesinin alındığını ve polisteki beyanını kabul etmediğini söylemiştir.
19. Sanık Filiz K. (gözaltı 28/9/1992) 55 No.lu eylemi başvurucu
ve Şükrü A. ile birlikte gerçekleştirdiklerini belirtmiştir. Cumhuriyet
Savcılığında, polisteki ifadesinin işkenceye dayalı olduğunu iddia etmiş;
Mahkeme önünde polis ifadesini ve suçlamaları kabul etmemiştir.
20. Sanık Ahmet Ö. (gözaltı 27/9/1992), polisteki ifadesinde 59
No.lu olayı Ali R.K, Şükrü A., Fatma S. ve başvurucu ile birlikte
gerçekleştirdiklerini belirtmiştir. Cumhuriyet Savcılığında, polisteki ifadesinin
işkence zoru ile imzalattırıldığını ileri sürmüştür. Ahmet Ö., sorgusunda ve
Mahkeme önündeki ifadesinde polisteki beyanlarını ve hakkındaki suçlamaları
reddetmiştir.
21. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 8/1/1993 tarihinde,
başvurucunun da aralarında bulunduğu on sekiz sanık hakkında anayasal düzeni
cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs veya silahlı örgüt üyeliği suçlarından
iddianame düzenlemiştir. Başvurucu 44, 55, 57, 59 ve 67 sayılı eylemlerden
sorumlu tutulmuştur.
22. Başvurucunun yargılanmasına İstanbul 3 No.lu
DGM'ninE.1993/114 sayılı dosyasında başlanmıştır.
23. 14/4/1993 tarihli duruşmada başvurucu, işkence yapanlar
hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirtmiştir. Sanık Nursel D. de Eyüp Adli
Tıp Şube Müdürlüğünün 22/12/1992 tarihli raporunu sunmuş ve soruşturma
yapılmasını talep etmiştir. Mahkeme, DGM Cumhuriyet Savcılığına 11/12/1992
tarihinde konuyla ilgili yazı yazıldığını ve sanıkların buraya
başvurabileceklerini bildirmiştir.
24. 7/7/1993 tarihli duruşmada bazı sanıklar vekili, içeriği
belirlenemeyen raporlar sunmuş ve işkence nedeniyle suç duyurusunda
bulunulmasını talep etmiştir. Mahkeme, bu konuda daha önce yazı yazılmış
olduğundan ilgili kişilerin Cumhuriyet Savcılığına başvurabileceklerini
belirtmiştir.
25. 18/10/1993 tarihli duruşmada başvurucu; okunan
ifadelerinden, beyanlarından polise vermiş olduğu ifadesini kabul etmemiştir.
26. 15/12/1993 tarihli duruşmada dosyada bulunan yakalama, yer
gösterme, arama, teşhis tutanakları okunmuş; başvurucu ve hazır bulunan
sanıklar okunan tutanakların polis senaryosu olduğunu iddia etmişlerdir. Sanık
Savaş K., kendisine okunan tutanak ve belgelerin işkenceye dayalı olduğunu ve
polis tarafından oluşturulduğunu ileri sürmüştür.
27. 22/6/1999 tarihli ve 4390 sayılı Kanun'la DGM'lerde görev
yapan askerî hâkim ve savcıların görevi sona ermiştir.
28. 25/6/1999 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas
hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Başvurucu, esas hakkındaki savunmasını
hazırlamak için süre talep etmiştir.
29. 7/4/2000 tarihli duruşmada başvurucuya savunmasını
hazırlamak için son kez süre tanınmasına karar verilmiştir. Başvurucu ve diğer
bazı sanıklar, müdafinin müvekkilleriyle cezaevinde usulüne uygun biçimde
görüşemediklerini belirtmesi üzerine Mahkeme, bu konuda ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
ya da cezaevi idaresine başvurulması gerektiğine hükmetmiştir.
30. İstanbul 3 No.lu DGM, 2/7/2001 tarihinde başvurucu Ökmen'in
tahliyesine karar vermiştir.
31. Başvurucu vekili 6/2/2002 tarihli duruşmada esasa ilişkin
savunmalarını yazılı olarak sunmuştur.
32. Başvurucu vekilinin bazı duruşmalara mazeret bildirerek ya
da mazeretsiz katılmadığı görülmektedir.
33. 16/4/2004 tarihli ve 5190 sayılı mülga Kanun'un yürürlüğe
girmesinin ardından davanın görülmesine, anılan Kanun'un 1. maddesi uyarınca
görevlendirilen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir.
34. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 2/5/2005 tarihli duruşmada,
celse arasında başvurucunun önceki müdafiininistifa
etmesi, yeni müdafiinin ise mazeret bildirmesi ve
süre istemesi nedeniyle başvurucuyla ilgili davanın tefrikine karar vermiştir.
Mahkeme, aynı tarihli ve E.1993/114, K.2005/64 sayılı kararı ile diğer sanıklar
hakkında hüküm kurmuştur.
35. Bu karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11/7/2006 tarihli ve
E.2006/1537, K.2006/4178 sayılı ilamı ile bozulmuş, dava Mahkemenin E.2006/221
sayısına kaydedilmiştir.
36. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 17/11/2006 tarihli ilk
duruşmadan itibaren 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
250. maddesi ile görevli mahkeme sıfatıyla davayı görmeye devam etmiştir.
37. Başvurucu yönünden tefrik edilen davada (kapatılan) İstanbul
11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddesi ile görevli) 27/5/2005 tarihli ve
E.2005/116, K.2005/79 sayılı kararıyla başvurucuyu Anayasa'nın tamamını veya
bir kısmını değiştirmeye teşebbüs etmek suçundan müebbet ağır hapis cezasına
mahkûm etmiştir.
38. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 17/4/2007 tarihli ve E.2007/2260,
K.2007/3345 sayılı ilamı ile başvurucu hakkındaki hükmü asıl dosyadaki belge
örneklerinin konulmaması, bağlantılı dosyaların gerektiğinde birleştirilmesi
hususunun değerlendirilmemesi ve Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklik nedeniyle
kararı bozmuştur.
39. Başvurucu hakkındaki dava, bozma sonrası İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2006/221 sayılı dosyasıyla birleştirilmiştir.
2. E.1993/114 Sayılı
Dosyaya Konu Soruşturma Kapsamında Alınan Raporlar
40. Başvurucunun 12/10/1992 tarihinde İstanbul Adli Tabipliğince
yapılan muayenesinde her iki ayak sırtında kabuklu lezyonlar, sol kolda ve sol
omuzda subjektif ağrı şikâyeti bulunduğu; parmakla
kızlık zarının yırtıldığı iddiasıyla ilgili olarak kızlık zarının halkavi
yapıda 2 mm genişlikte olduğu, fevhasının 1 cm
büyüklükte olduğu, bu hususta kesin kanaat bildirilmediğinden uzman doktor
tarafından muayene edilmesi gerektiği, kol ve omuzdaki ağrı ve şişlik nedeniyle
ise ortopedi muayenesinin yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
41. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin 13/10/1992 tarihli raporunda, hymen anüler yapının parmak duhulüne müsait fevhalı
olduğu tespit edilmiştir. Haseki Hastanesinin 26/10/1992 tarihli raporuna göre
başvurucun sol kol ve elinde parezi, ön kolda kuvvet
kaybı, ulnar sağda hipostez
ve adelelerinde nörojen
tutulma saptanmıştır. Başvurucunun 22/10/1992 ve 23/10/1992 tarihlerinde de
muayene edildiği anlaşılmaktadır.
42. Başvurucu 9/12/1992 tarihinde Eyüp Adli Tıp Şube Müdürlüğü
tarafından tekrar muayene edilmiştir. Önceki raporlarda yer alan bulguların da
dikkate alınması suretiyle hazırlanan raporda, başvurucuda tespit edilen ekimoz kabuklu yara, kabuğu düşmüş iyileşmeye başlamış
yara, ağrı, büllöz, kuvvet kaybı, hissizlik nörojen tutulmanın hayati tehlike oluşturmadığı fakat on
beş gün iş güç kaybına yol açacağı sonucuna varılmıştır.
43. İstanbul Adli Şube Müdürlüğünün 12/10/1992 ve 13/10/1992
tarihli raporlara istinaden hazırladığı 12/11/1992 tarihli raporda hymen anüler yapıda doğal sünme
bulunduğu, orifisin serçe parmağı genişliğinde
bulunduğu, başvurucunun hâlen bakire olduğu subjektif
ağrı ve şişliğin bir gün iş güç kaybına yol açacağı belirtilmiştir.
44. 12/10/1992 tarihinde yapılan muayenelerinde şüpheli Ahmet Ö.nün sol dirsek dış yanında 2
adet 1 cm boyunda kabuklu lezyon; şüpheli Şükrü A.nın
sol kol ve sol bacak üstünde 1 cm'den ufak muhtelif kabuklu yaralar; şüpheli
Filiz K.nın sağ lomber
bölgesinde 3 cm çapında hafif hiperemi tespit
edilmiştir.
45. Şüpheli Galip A. hakkında düzenlenen 19/10/1992 tarihli
raporda kurşun yarası haricinde darp cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
3. Birleşme Öncesi
Başvurucu Bütüner'e İlişkin Yargılama
46. Başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu şüphesi ile 17/10/1993
tarihinde İstanbul’daki ikametgâhında gözaltına alınmıştır. Başvurucunun
yastığının altında bir adet tabanca ele geçirilmiştir. Yapılan inceleme
sonucunda bu silahın, Talat Ü.nün
ve diğer bir kişinin yaralanması olaylarında ve 14/7/1993 tarihinde Rıza G.
isimli kişinin öldürülmesi olayında kullanıldığı anlaşılmıştır.
47. Başvurucu, gözaltındaki ifadesinde 6/7/1993 tarihinde Enis
T.nin tabancayla yaralanması (26 No.lu olay), 9/7/1993 tarihinde Talat Ü.nün yaralanması (28 No.lu olay)
ve 14/7/1993 tarihinde Rıza G.nin öldürülmesi (29
No.lu olay) olaylarını ikrar etmiştir. Başvurucu, ilk olayda İsmail Y.nin (gözaltı 17/10/1993) ateş ettiğini; ikincisine
ilişkin olarak mağdurun kendisini görünce bağırmaya başladığını, bunun üzerine
Erol Ç. (gözaltı 16/10/1993) ve İbrahim D.(gözaltı
17/9/1993) ile birlikte mağduru yere yatırdıklarını ve bu ikisinin ateş
ettiğini, üçüncü olay esnasında ise İsmail Y. ve Erol Ç.nin
olay yerinin dışında durduklarını, kendisinin tabancasını çektiğini ama ateş
etmediğini beyan etmiştir.
48. Bilinmeyen bir tarihte ifadesi alınan 26 No.lu olayın
mağduru Enis T., silahla yaralanması olayına ilişkin olarak başvurucuyu, İsmail
Y. ve Erol Ç.yi teşhis
etmiştir.
49. 28 No.lu olayın mağduru Talat Ü., tanımadığı üç kişinin
kendisine saldırdığını ve birinin ateş ettiğini belirtmiştir.
50. Erol Ç., 26 No.lu olayda İsmail Y.nin
ateş ettiğini, kendilerinin silah kullanmadıklarını söylemiş; 29 No.lu olayı
kabul etmiştir.
51. İsmail Y., 26 No.lu olayda ateş ettiğini belirtmiş ve 29
No.lu olaya katılımını ikrar etmiştir.
52. Erol Ç. ve İsmail Y., Cumhuriyet Savcılığı ve Mahkeme
aşamasındaki beyanlarında kollukta verdikleri ifadelerini reddetmiştir
53. 26 ve 29 No.lu olaylara ilişkin olarak şüphelilere, 28 No.lu
olay kapsamında şüphelilerden birine yer gösterme işlemi yaptırılmıştır.
54. Başvurucu 26/10/1993 tarihinde gözaltından çıkartılmasının
ardından Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde üzerine atılı eylemleri kabul
etmemiştir. Başvurucu Bütüner'in Mahkeme önündeki yargılama aşamasında da bu
yönde savunma yaptığı anlaşılmaktadır.
55. 26/10/1993 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına kararı
verilmiştir.
56. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 31/12/1993 tarihinde
başvurucu, Erol Ç., İbrahim D., İsmail Y., Cemalettin E., ve diğer bazı
sanıklar hakkında anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
silahlı terör örgütü üyeliği veya böyle bir örgüte yardım ve yataklık
suçlarından iddianame düzenlemiştir.
57. İstanbul 3 No.lu DGM 17/12/2003 tarihli ve E.1993/593,
K.2003/319 sayılı kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine hükmetmiştir.
58. Bu kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/4/2005 tarihli
ilamıyla bozulması üzerine dosya, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/125
esasına kaydedilmiştir.
59. 21/12/2005 tarihinde başvurucu Bütüner'in tahliyesine karar
verilmiştir.
60. Mahkeme 16/11/2007 tarihinde başvurucunun da sanık olarak
yargılandığı dosyanınE.2006/221 sayılı asıl dosya ile birleştirilmesine karar
vermiştir.
4. Dosyanın Birleştirilme Sonrası Yargılama
61. Diğer dosyaların birleştirilmesinin ardından İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2006/221 sayılı dosyasındaki yargılama 25 sanığın, 82
mağdur ve 40 maktüle karşı işlediği iddia olunan çeşitli
eylemleri kapsamaktadır.
62. 24/6/2009 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas
hakkındaki mütalaasını vermiştir.
63. Başvurucu Bütüner müdafiinin
24/6/2009 tarihinden önceki bazı duruşmalara mazeret bildirdiği, anılan tarih
ve sonrasında ise başvurucunun ya da müdafiinin
duruşmaları takip etmediği anlaşılmaktadır. Bu duruşmalar esnasında Mahkemenin
bazı bilgi ve belgeler araştırdığı veya sanıkların esas hakkındaki
savunmalarını almaya çalıştığı, kimi sanık vekillerin de duruşmalara
katılmadıkları görülmektedir.
64. (Kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde
ile görevli) 18/6/2010 tarihli ve E.2006/221, K.2012/214 sayılı kararı ile
başvurucuların anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan
müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmalarına hükmetmiştir.
65. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
A-BU ANLATILAN GENEL ÖRGÜT YAPILANMASINDAN
SONRA 93/114 ESAS NUMARALI İKEN 2006/221 ESASI ALAN DAVA DOSYASI SANIKLARIN
DURUMLARINI TEK TEK ELE ALACAK OLURSAK,
Bu dosyada yukarıda deliller bölümünde A
ŞIKKINDA BELİRTİLEN yakalama tutanakları,[]ele[]geçen
silah ve patlayıcı maddeler,[]sahte kimlikler,[]silah ve sahte belgelere ait ve
ele geçen dökümanlara ait ekspertiz raporu,[]müşteki
ve tanık anlatımları,[]sanıkların anlatımları,[]sanıkların yer gösterme
tutanakları birlikte değerlendirildiğinde
...
E-SANIK SUNA ÖKMEN (93/114 esasta sanık iken
tefrikle 2007/291 esası alan ve birleşen dosyanın sanığı)
Sanık Suna Sökmen’in İstanbul Silahlı devrimci
birlikler genel sorumlusu Eser kod adlı Galip A...’e bağlı olarak 3 birlik
oluşturulduğu, bu birliklerden 3. Birliğin komutanın Hamiyet kod adlı Suna
ÖKMEN olduğu, Hücresinin Sedat kod adlı Fatma S...., Atilla ve Abdullah kod
adlı Kayhan T... olduğu ve bu şekilde örgütlendikleri, Galip A...'ün silahlı
devrimciler birliğinin İstanbul genel sorumlusu olarak görevlendirildiği,
sanığın da bu silahlı devrimciler birliği içerisinde görev alıp Lübnan BEKA
vadisinde eğitim aldığı, SERAP, OLCAY ve EDA kod adlarını kullandığı, ayrıca
Esma CAN, Hasibe KİRMAN ve Sevgi KARADAĞ s[a]hte kimliklerini kullandığı, 29.09.1992 tarihinde Üsküdar
Beylerbeyi[]'ndeki örgüt evinde Hasibe
KİRMAN sahte kimliğiyle yakalandığı, ayrıca diğer örgüt evlerinde ve
yakalandığı evde örgütsel dokümanların bu sanığın eli ürünü olduğu, ayrıca
sanığın gösterdiği yerlerde roketatar mermisi, silah ve mermilerin ele geçtiği,
bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde faaliyetlerde bulunup,
1) İddianamede 44. olay olarak gösterilen
14.4.1992 tarihinde İstanbul ABD Başkonsolosluk binasına roket atılma olayına
Mustafa D..., Suna ÖKMEN, Ali R... K...
ile birlikte katıldığı, ..., sanığın anlatımları, bunu doğrulayan cerahim evrakları, yine Şükrü A...’nun
anlatımları, yine sanığın Klasör A dizi 48’deki teşhis tutanağı, dizi 74[']de
sanığın Şükrü A... ile birlikte yaptığı yer gösterme tutanağı ile
anlaşılmıştır.
2) İddianamede 55. olay olarak gösterilen
11.07.1992 günü İstanbul ABD başkonsolosluğuna roket atılma olayına Mustafa D..., Şükrü A..., Filiz K... ve Suna ÖKMEN'in
katıldığı, ..., sanığın anlatımları, bunu doğrulayan cerahim
evrakları, Filiz K... ve Şükrü A...’nun anlatımları,
Klasör A dizi 48[']deki teşhis tutanağı ve dizi 73[']deki sanığın Şükrü[]A...
ve Filiz K...’in katılımıyla yaptığı yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
3) İddianamede 57. olay olarak gösterilen
24.01.1992'de Emniyet Müdürlüğü'ne roket atar atılması olayını Galip A..., Mustafa D..., Şükrü A..., Suna ÖKMEN ve Ali R... K...'ün katıldıkları, ..., sanığın anlatımı, bunu doğrulayan
cerahim evrakları, yine Şükrü A..., Galip A...’ün
anlatımları, Sanığın Klasör A dizi 48[']deki teşhis tutanağı, dizi 72[']de
sanığın Şükrü A... ile birlikte yapmış olduğu yer gösterme tutanağı ile
anlaşılmıştır.
4) İddianamede 59. olay olarak gösterilen
04.08.1992'de İETT garajının soyulması, Mustafa Z...'nun aracının gaspı olayına Galip A..., Mustafa D..., Şükrü
A..., Ahmet Ö..., Suna ÖKMEN, Ali R... K... ve Fatma
S...'in katıldığı, ..., sanığın anlatımı, bunu doğrulayan cerahim
evrakları, yine Ahmet Ö..., Şükrü A..., Galip A...’ün anlatımları, mağdur
Mustafa Z...[']nun anlatımları, Klasör A[']daki dizi 48[']deki sanığın teşhis tutanağı ve dizi 67[']de
Ahmet Ö..., Şükrü A... ile birlikte yapmış olduğu yer gösterme tutanağı ile
anlaşılmıştır.
5- İddianamede 67. olay olarak gösterilen
24.09.1992'de Üsküdar Beylerbeyi'ndeki polis evi inşaatının bombalanması
olayını Galip A..., Suna ÖKMEN, Kayhan T... ve Fatma
S...'in katıldığı, ... sanığın anlatımı, bunu doğrulayan cerahim
evrakları, Galip A...’ün anlatımları, Klasör A[']da dizi 48[']deki sanığın
teşhisi ve dizi 68[']deki yer gösterme tutanağı ile anlaşılmıştır.
Bütün bu eylemler birlikte
değerlendirildiğinde eylemlerin şiddeti ve yoğunluğu ve yapıldığı tarihteki
terör olayları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanık SUNA ÖKMEN’in eyleminin mensubu olduğu örgütün amaçları
doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal Düzenini
cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs niteliğinde bulunduğundan sanığın TCK. nun 146/1 madde gereğince
cezalandırılmasına, karar verilmesi gerektiği, ...
...
C-MAHKEMEMİZİN 1993/593 ESASINDAN BOZULARAK
2005/125 ESASINA KAYDEDİLEN VE BU DOSYA İLE BİRLEŞTİRİLEN DOSYADA;
Bu dosyada yukarıda deliller bölümünde c
ŞIKKINDA BELİRTİLEN yakalama tutanakları, ele[]geçen
silah ve patlayıcı maddeler,[]sahte kimlikler,silah
ve sahte belgelere ait ve ele geçen dökümanlara ait
ekspertiz raporu,[]müşteki ve tanık anlatımları,[]sanıkların
anlatımları,[]sanıkların yer gösterme tutanakları birlikte değerlendirildiğinde
4-SANIK DURSUN BÜTÜNER "SALİH, TARIK KOD
"
FERİT kod Cemalettin E...'nin ön sorgusunda sorumlusunun TARIK kod Dursun BÜTÜNER
olduğunu söylemesi ve göstermesi üzerine ... sayılı yerde evde sanık Dursun
BÜTÜNER[]'in yakalandığı ve yatmakta olduğu yerde yastığının altında 7.65 mm Çeska marka ...21 seri nolu
tabanca, bu tabancaya ait iki şarjör, şarjörlerde 16 merminin ele geçtiği,
THKP/C Devrimci Sol isimli örgütün üyesi
olduğu, TARIK ve SALİH kod adlarını kullandığı, Muammer A...'ın sorumluluğunda ... mahallesi örgütlenmesinde yer aldığı,
iki ay kadar yayın dağıtıp sattığı, bazı Emniyet mensupları hakkında topladığı
bilgileri istihbarat raporu haline getirdiği ve sorumlusuna verdiği, sorumlusu
MEHMET ve SALİH bu istihbarat raporların 14.03.1991 tarihinde yakalanan Mehmet
A... Ç...'in ikametinde ele geçirildiği, 30.01.1992 de yakalanıp tutuklandığı,
İstanbul 2 Nolu DGM 'nin
... kararıyla 159. maddeye aykırılık suçundan 2 yıl 6 ay ceza aldığı,
26.05.1992 de salıverildiği, tahliyesinden sonra bir ara A... örgütlenmesinde
yer aldığı, Ercan T...'ye bağlı faaliyet gösterdiği, bu arada örgütte meydana
gelen bölünme sonucu darbeci grupta yer aldığı, Ercan T...'nin
karşı grup mensuplarınca öldürülmesi üzerine İbrahim D... ile temasa geçtiği,
ona bağlı olarak İsmail Y..., Erol Ç..., Ahmet Ç... ve Turgut kod ile birlikte
darbeciler silahlı milis örgütlenmesinde yer aldığı,
Levent N..., Yavuz
U..., Ekrem A... ve Nebi A...'in kaçırılıp sorgulanmasında bulunduğu,
Rıza G...'in
öldürülmesi, Enis T...'in yaralanması olayına katıldığı, evinde ele geçen tabancaların
28.06.1993 tarihinde ... sayılı yerdeki lokantada Erdal G... adlı şahsın
yaralanması, Talat Ü...'nün yaralanması, Rıza G...'in öldürülmesi eylemlerinde
kullanıldığı,
...'ın ölü olarak
ele geçirildiği ... evde gele geçen A-117 - 120 arasın
sayılarla işaretli örgütsel dokümanlardaki yazıların sanığın eli ürünü
olduğunun ekspertiz raporlarıyla doğrulandığı,
ANLAŞILDIKTAN SONRA SANIĞIN DURUMUNA BAKACAK
OLURSAK,
1- İddianamede 26 nolu
olay olarak gösterilen 06.07.1993 günü saat 13:00 sıralarında ... Enis T...'in yaralanması olayında;
... olay günü sanıklar Erol Ç...,
Dursun BÜTÜNER, İsmail Y... ve Ali P...'un mağdurun dükkanına silahlı olarak
gittikleri, ... İsmail Y...'in tabancasıyla mağdurun ayaklarına doğru 2-3 el
ateş ettiği, diğer sanıkların da silahlı olduğu, ...
Erol Ç...'ın Klasör 7 Dizi 238[']de İsmail Y... tabancayla
bacaklarına doğru ateş edip yaraladı, bu olayda biz silah kullanmadık şeklinde
beyanı,
Dursun BÜTÜNER Dizi 206 'da İSMAİL 'in ateş
ettiği şeklindeki beyanı,
İSMAİL 'in hazırlıkta 2-3 el ateş ettim
şeklindeki beyanı,
Klasör 5 'te ceraim
evrakları,
Mağdur “iki kişi geldi devrimciyiz para
vereceksin dediler reddettim, biri silah çekti tekrar para istedi reddettim
eline tekmeyle vurdum düşmedi ayaklarıma doğru ateş etti” şeklindeki beyanı,
ve mağdurun Klasör 7 Dizi 366 'da İSMAİL, DURSUN ve EROL 'u kesin olarak
yaptığı teşhis
Klasör 7 Dizi 376 'da sanıkların ifadeli yer
gösterme tutanakları,
Olay yerinde ele geçen iki adet kovanın
Cemalettin E...'de elde edilen silahtan atıldığının
ekspertiz rapor birlikte değerlendirildiğinde,
Eylemin anlatılan biçimde sanık yönünden sübut
bulduğu ve olaya bizzat katıldığı,
2- İddianamede 28 nolu
olay olarak gösterilen 09.07.1993 günü ... Talat Ü...'nün
yaralanması olayında;
... Talat Ü...'yü olay yerinde yakalayan sanıklar Erol Ç... ve İbrahim
D...'ün mağduru kolundan yakaladıkları, ... Dursun BÜTÜNER 'in de sanıkların
yanında olduğu, ... İBRAHİM ve EROL 'un ateş etmeye başladıkları, ...
Olay yerinde bulunana 4 adet kovanın Dursun
BÜTÜNER 'in evinde yapılan aramada bulunan ...22 nolu
tabancadan atıldığının belirten ekspertiz raporu,
Erol Ç...'ın yakaladık, üzerindeki tabancayı aldık, yere yatırdık,
ben üzerindeki çek vizör tabancayla bacaklarına doğru
dört el ateş ettim şeklindeki beyanı,
Dursun BÜTÜNER 'in Talat Ü...
beni tanıdığı için gizlendim, İBRAHİM ve EROL çevirdiler ondörtlü
tabancasını aldılar, beni görünce darbeciler hainler diye bağırınca yere
yatırdık, İBRAHİM ve EROL 'da tabancayla ateş etti şeklinde beyanı,
Klasör 5 deki Ceraim evrakları,
Talat Ü...'nün üç
kişi beni silahla çevirdi, birinde Kırıkkale vardı, arabaya bindirmek istediler
binmedim, arkamdan ateş ettiler, üzerimde silah yoktu dediği, Mağdurun
şahısları önceden tanımadığını, üç kişi olduklarını beyan ettiği, eşgal verdiği, Olayda bir kişinin ateş ettiği, ekspertizde
dört kovanın tek silahtan atıldığının söylendiği şeklindeki beyanı,
Mermilerin tek silahtan çıktığının ekspertiz
raporu,
Klasör 7 Dizi 382'de ifadeli yer gösterme
tutanağı,
Bu olayda ateş eden kişi olarak Erol ÇAM 'ın dört el ateş ettiği, Dursun BÜTÜNER 'in olaya silahlı
olarak katıldığı,
3-İddianamede 29 nolu
olay olarak gösterilen 14.07.1993 tarihinde ... Rıza G...'in
öldürülmesi olayında;
... olay yerine giden sanıklardan Erol Ç... ve İsmail Y...'in kahvehane dışında İbrahim D...,
Dursun BÜTÜNER ve TURGUT M... kodun kahve içinde tertibat aldıkları ve
beklemeye başladıkları, ... önce Erol Ç... ve İsmail Y...'in maktüle ateş etmeye başladıkları, isabet alan maktülün yaralı olarak kahveye girmesi üzerine bu kerede
içerde olanların ateş ettikleri, maktülün yere
yığılması sonucu kaçtıkları, ...
Dursun BÜTÜNER 'in evinde ele geçen vizör 7.65, İsmail Y...'in evinde
ele geçen çeska 7.65, Erol Ç...'ın
... gaspettiği Browning,
Cemalettin E...'nin üzerinde ele geçen 7.65 MP5
tabancanın bu olayda kullanıldıkları Klasör 7, Dizi 41, 3710, 3726, 3708, 3709
sayılı ekspertiz raporuyla teyid edildiği,
Erol Ç...ve İsmail
Y... olayı anlatan beyanları,
Dursun BÜTÜNER[]'in,
dışarıda EROL ve İSMAİL olduğunu, ateş sesleri geldiğinde maktülün
kahvehaneye girince diğer dördü silahlarıyla eteş
ediyorlardı, ben tabancamı çektim ancak ateş etmedim çünkü çok sayıda kurşun
yarası almıştı şeklindeki beyanı,
Klasör 5 'teki Ceraim
evrakları,
Klasör 7 Dizi 373 EROL, DURSUN ve İSMAİL 'in
olayı ayrıntılı biçimde anlattıkları yer gösterme tutanakları,birlikte değerlendirildiğinde,
Sanığın bizzat olaya katıldığı anlaşılmıştır.
Bütün bu eylemler birlikte
değerlendirildiğinde eylemlerin şideti ve yoğunluğu
ve yapıldığı tarihteki terör olayları bir bütün olarak değerlendirildiğinde
sanığın eyleminin mensubu olduğu örgütün amaçları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal Düzenini cebren ortadan
kaldırmaya teşebbüs niteliğinde bulunduğundan sanığın TCK nun
146/1 madde gereğince cezalandırılmasına, karar verilmesi gerektiği..."
66. Başvurucu Ökmen'in mahkûmiyetine esas alınan 59 No.lu olaya
ilişkin olaraktespit edilemeyen bir tarihte alınan
ifadesinde mağdur Mustafa Z., biri kadın olmak üzere üç kişinin aracını gasp
ettiklerini ve kendisini bağladıklarını söylemiştir.
67. Tespit edilemeyen bir tarihte tanıklar İkram O. ve Memduh
S., İETT soygunuyla ilgili başvurucu ve Ahmet Ö.yü; tanık Muzaffer A., Ali R. K.ü
(fotoğraftan); tanık Coşkun V., Şükrü A.yı
(fotoğraftan) teşhis etmiştir (Gerekçeli kararda olay tarihi 14/8/1992 olarak
belirtilmiştir.).
68. Başvurucu Ökmen; gözaltında kaldığı sürede işkence gördüğü
ve ifade tutanağını bu baskı altında imzaladığı, Adli Tıp raporunun bu
iddiasını doğruladığı, diğer sanıkların ifadelerinin de baskı ve şiddet altında
alındığı, işkenceyle alınan ifadesi dışında örgütle ilişkisini gösteren bir
delil bulunmadığı, olayların mağdurlarının kendisini teşhis edemediği, 5271
sayılı Kanun'un 148. maddesi uyarınca hukuka aykırı delillerin ve sanık
tarafından daha sonraki aşamalarda kabul edilmemesi hâlinde Emniyette avukat
yokluğunda alınan ifadelerin yargılamada delil olarak kullanılamayacağı,
kendisinin ve diğer sanıkların sonradan inkâr ettikleri Emniyet ifadelerine
hükümde dayanılmaması gerektiği, yakalandığı gün ve bir gün sonrasında yer
gösterme yapmasının makul olmadığı, üzerine atılı eylemlerin sübutu kabul
edilse dahi bunun mahkûmiyetine konu suç oluşturacak boyut ve yoğunluğa
ulaşmadığı, yargılama aşamasındaki tavır ve sözlerinin delil olarak kabul
edilmemesi gerektiği gerekçeleriyle kararı temyiz etmiştir.
69. Başvurucu Bütüner 24/6/2010 tarihinde kararı temyiz
etmiştir. UYAP'taki dosyasında temyiz dilekçesi
bulunamamış, dosyanın itiraz incelemesi için gönderildiği Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından ise anılan belgeye rastlanmadığı bildirilmiştir.
70. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 26/9/2012 tarihli ve E.2012/3285,
K.2012/9894 sayılı ilamıyla başvurucular yönünden kararı onamıştır.
71. Nihai kararın 3/12/2012 tarihinde Mahkeme Kalemine döndüğü
anlaşılmaktadır.
72. Başvurucu Ökmen 11/1/2013, başvurucu Bütüner 18/2/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
73. 5190 sayılı mülga Kanun'un 1. numaralı maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"4.4.1929 tarihli ve
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa 394 üncü
maddeden sonra gelmek üzere "Bazı suçlara ilişkin muhakeme usulü"
başlıklı ÜÇÜNCÜ FASIL başlığı altında aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi
MADDE 394/a. -
Aşağıdaki suçlarla ilgili davalar, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde
belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür:
1. 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 125 ilâ 139, 146 ilâ 157, 168, 169, 171 ve 172 nci maddelerinde yazılı suçlar, 403 üncü maddesinde yazılı
toplu olarak veya teşekkül vücuda getirmek suretiyle işlenen suçlar.
..."
74. 5271 sayılı Kanun'un "İfade
alma ve sorguda yasak usuller" kenar başlıklı 148. maddesinin
(1), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Şüphelinin ve
sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü
davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma,
bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
...
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza
ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan
ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından
doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
75. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu Ökmen,
i. Gözaltında kaldığı süre boyunca işkenceye maruz kaldığını ve
Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporundan da anlaşılacağı gibi parmakla kızlığının
bozulduğunu, manevi değerlerinin ağır biçimde aşağılandığını belirterek işkence
ve kötü muamele yasağının,
ii. Gözaltına alındığının ailesine haber verilmediğini, derhâl
hâkim önüne çıkarılmadığını, tahliye taleplerinin rutin ifadelerle
reddedildiğini, tutukluk hâlinin devamı kararlarına karşı yaptığı itirazların
çelişmeli yargılama ilkelerine uyulmaksızın ve savunmaları dikkate alınmasızın reddedildiğini, tutukluluk süresinin uzun
olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
iii. Emniyetteki ifadesinde müdafi yardımından
faydalandırılmadığını, işkence altında ve uzun süren gözetim süresi sonrasında
özgür iradesi ile vermediği ifadesinin hükme esas alındığını, bu ifadesinin
yasak yöntemlerce elde edilmiş delil olduğunu, diğer sanıkların da işkence
altında alınan ifadelerinin delil olarak kabul edildiğini, dosyada
mahkûmiyetini gerektirecek başkaca delil bulunmadığını, eylemlerinin
mahkûmiyete konu suçu oluşturup oluşturmayacağının Mahkeme kararında yeterince
tartışılmadığını, askerî hâkim sınıfından bir üyenin de bulunduğu heyetin
tarafsızlık ve bağımsızlığının şüpheli olduğu, 1992 ile 1999 yılları arasındaki
esaslı işlemlerin bu güvenceden yoksun yapıldığını, yargılamanın uzun sürede
sonuçlandığını belirterek suçun kanuniliği ilkesinin ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenle yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesini ve toplamda 570.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
77. Başvurucu Bütüner,
i. Gözaltı süresince işkenceye uğradığını, ifadesini
imzalamasının ardından polislerin yaralarına her gün merhem sürdüğünü ve
izlerin geçmesini beklediklerini, işkence iddialarını dile getirmesine rağmen
bu konuyla ilgili herhangi bir soruşturma başlatmadıklarını belirterek Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesiyle korunan haklarının,
ii. Gözaltına alınmasından ancak dokuz gün sonra hâkim huzuruna
çıkarıldığını, bu sürede ailesiyle ve başkalarıyla görüşme imkânının kendisine
tanınmadığını belirterek Sözleşme'nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer
alan derhâl hâkim önüne çıkarılma hakkının,
iii. Gözaltındaki ifadesinin işkence altında ve zora dayalı
alındığını, bunun susma hakkını ihlal ettiğini, Cumhuriyet savcısı veya hâkimin
hazır bulunmaksızın yapılan yer gösterme işlemine katılmak zorunda
bırakıldığını, gözaltı süresinde alınan beyanlarının hukuka aykırı delil
niteliğinde olduğunu fakat mahkûmiyetine esas alındığını, Cumhuriyet savcısı ve
sorgu hâkimi tarafından susma ve müdafi yardımından yararlanma haklarının
hatırlatılmadığını, gözaltında ve bu ifadeleri esnasında müdafi yardımından
faydalandırılmadığını, kollukta verdiği ifade dışında dayanılan başka bir delil
bulunmadığını, bazı belgelerin kendisinin eli ürünü olduğu yönünde hazırlanan
polis raporlarının bilimsellikten uzak olduğunu, 5271 sayılı Kanun ve Yargıtay
kararları uyarınca müdafi yokluğunda kollukta verilen, başka delillerle
desteklenmeyen ve sonradan geri alınan ifadelerin hükme esas alınamayacağını,
sonradan yürürlüğe giren bu usul hükmünün derhâl uygulanması ve kendisi ile
diğer sanıkların ifadelerinin dikkate alınmaması gerektiğini; Mahkeme kararında
savunmalarına neden itibar edilmediğinin, hangi yasa hükümleri uygulanarak
sonuç cezanın belirlendiğinin, hangi eylemleri ve deliller temelinde suçlu
bulunduğunun gösterilmediğini, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının usulüne uygun
gerekçe içermediğini, DGM'lerin kaldırılmasından sonra görev yapan mahkemelerin
de doğal yargıç ilkesine aykırı olduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadıklarını,
DGM'lere yönelik eleştirilerin bu Mahkemeler için de geçerli olduğu, dava
esnasında Mahkeme heyetinde birçok kez değişiklik olduğunu, yargılamanın uzun
sürdüğünü belirterek delillerin doğrudan doğruyalığı
ilkesini, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma, makul sürede
yargılanma haklarını içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ve Sözleşme'nin
6. maddesinin,
iv. İdam cezası kaldırılmış olduğundan temel cezanın müebbet
ağır hapis cezası olacağı ve yapılacak indirimle birlikte sonuç cezasının otuz
yıl olarak belirlenmesi gerektiğini belirterek suç ve cezaların kanuniliği
ilkesinin,
v. Hazırlık soruşturması esnasında sadece lehe delillerin
toplandığını, hukuka aykırı ve yetersiz delillerle yapılan suçlamalar sonucunda
ispat yükünün haksız biçimde kendisine yüklendiğini, Mahkemenin suçu işlediği
ön yargısıyla hareket ettiğini ve on iki yılı aşkın bir süre tutuklu
yargılandığını belirterek masumiyet karinesinin,
vi. Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamındaki ihlal iddialarına karşı
etkili başvuru yollarının bulunmadığını belirterek Sözleşme'nin 13.
maddesindeki etkili bir hukuk yoluna başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesine, cezasının
infazının durdurulmasına ve 30.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların gözaltında işkence
gördüklerine ve bu hususta soruşturma yapılmadığına ilişkin iddialarının
işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında, gözaltında tutulmalarına ve
tutukluluk hâline yönelik iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında, diğer iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında ve
yargılamanın bir kısmının askerî üyenin de yer aldığı heyet tarafından veya
5190 sayılı mülga Kanun'la görevlendirilen mahkemece yürütülmesini
ilgilendirdiği ölçüde tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı
çerçevesinde, mahkeme heyetinden değişiklikler olmasını ilgilendirdiği ölçüde
doğrudan doğruyalık ilkesi çerçevesinde, gözaltında
iken müdafi atanmadığına ilişkin iddiaları ilgilendirdiği ölçüde müdafi
yardımından yararlanma hakkı çerçevesinde, yargılamanın uzun sürede
sonuçlandığı iddiasını ilgilendirdiği ölçüde makul sürede yargılanma hakkı
çerçevesinde, diğer iddialarının ise yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi
hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. İşkence Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
79. Başvurucular gözaltında işkence gördüklerini ileri
sürmüşler, başvurucu Bütüner ek olarak işkence iddialarına ilişkin herhangi bir
soruşturma yürütülmediğini iddia etmiştir.
80. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'ungeçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
81. 6216 sayılı Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvuruları inceleyebilir. Bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce
kesinleşmiş ya da sonuçlanmış hususları da içerecek şekilde Mahkemenin yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
82. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir
tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde
uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
83. Somut olayda, başvurucuların işkence gördüğünü belirttiği
tarihlerin 1992 yılını yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih
olarak belirlenen 23/9/2012 gününden öncesini ilgilendirdiği anlaşılmaktadır.
84. Başvurucu Bütüner, yetkili makamlar önünde işkence iddiasını
dile getirmesine rağmen herhangi bir soruşturma yapılmadığından da şikâyet
etmektedir.
85. Başvurucunun beyanlarından ve dosya içindeki belgelerden
İstanbul 3 No.lu DGM'nin 17/12/2003 tarihli mahkûmiyet kararında ve Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 1/4/2005 tarihli bozma ilamında işkence iddialarına ilişkin
ayrı bir değerlendirme yapıldığına ya da araştırılmak üzere konunun Cumhuriyet
Savcılığına bildirildiğine dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır (bkz. §§
57, 58).
86. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında başvurucunun, en geç
Yargıtayın bozma kararı verdiği 1/4/2005 tarihinde
işkence iddialarına yönelik bir soruşturma başlatılmayacağını öğrendiği kabul
edilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. İçöz/Türkiye (k.k.), B. No: 54919/00,
9/1/2003; Kenar/Türkiye (k.k.), B. No: 67215/01, 1/12/2005; Mehmet Reşit Arslan/Türkiye, B. No:
31320/02, , 31/1/2008, §§ 23, 25).
87. Bu itibarla başvurucunun işkence iddialarına yönelik soruşturma
yapılmayacağını öğrendiği tarihin de bireysel başvurunun yürürlüğe girmesinin
öncesine ilişkin olduğu görülmektedir.
88. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
89. Başvurucular gözaltı ve tutukluluk sürelerinin uzun
olduğunu, gözaltına alınmalarına ilişkin yakınlarına haber verilmediğini, derhâl
hâkim önüne çıkartılmadıklarını, çelişmeli yargılamaya uyulmaksızın ve şablon
gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini ileri sürmüşlerdir.
90. Başvurucuların gözaltı durumlarının tutuklama kararlarıyla
sona erdiği görülmekle birlikte her hâlükarda
başvurucu Ökmen'in 2/7/2001 ve başvurucu Bütüner'in 21/12/2005 tarihinde yani
bireysel başvuru tarihi öncesinde tahliye edildikleri (bkz. §§ 30, 59) ve
şikâyetlerin bu döneme ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
91. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
92. Başvurucular adil yargılanma haklarının çeşitli yönlerden
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
93. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
94. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
95. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği olarak
öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
96. Öte yandan genel mahkemeler önünde ve olağan kanun
yollarında dile getirilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği
gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine
sunulamaz (Bayram Gök, § 20; Metin Polat, B. No: 2013/1145, 10/6/2015,
§ 25).
97. Başvurucu Bütüner'in, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
18/6/2010 tarihli kararına karşı vermiş olduğu temyiz dilekçesi dosya içinde
bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun kararı temyiz ettiğinin açık
olduğu, bu dilekçenin taranarak UYAP'taki dosyaya
konmadığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından belgeye fiziki dosya
içinde rastlanmadığının bildirildiği (bkz. § 69) ve Bakanlıkça da başvurucunun
temyiz aşamasında iddialarını dile getirmediğine yönelik bir görüş sunulmadığı
dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmiş olduğunun kabulü gerekir.
i. Doğrudan Doğruyalık İlkesi ile Bağımsız ve Tarafsız Bir Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
98. Başvurucular Mahkeme heyetinde değişiklikler olduğunu,
yargılamanın bir kısmının askerî hâkimin de bulunduğu bir heyet tarafından veya
5190 sayılı mülga Kanun'la görevlendirilmiş bir mahkemede görüldüğünü ileri
sürmüşlerdir.
99. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde
... işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve
özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, ...
belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ih lale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır."
100. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir"
101. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) "Bireysel başvuru formu ve
ekleri" kenar başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"(2) Başvuru formunda
aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
..."
102. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün 59.
maddesinin ilgili kısmı uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla
ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan
Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak
hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
103. Başvurucunun; kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine
eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
104. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü
başvuruculara ait olmasına rağmen başvurucuların ihlal iddialarını yeterince
detaylandırdıkları ve gerekçelendirdikleri söylenemez. Başvurucular, askerî
hâkim sınıfından üyenin bulunduğu heyet tarafından ne gibi esaslı işlemlerin
yapıldığına, Mahkeme heyetindeki değişiklikler sonucunda karar veren üyelerin
doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca bizzat
incelemeleri gereken ve sonuca etkili delillerin neler olduğuna ya da 5190 sayılımülga Kanun'la görevlendirilmiş mahkeme sıfatıyla
yargılama yapılan dönemde gerçekleştirilen ve yargılamanın bir bütün olarak
hakkaniyete uygun yürütülmesine halel getirecek işlemlerin bulunup
bulunmadığına dair bir açıklama getirmemişlerdir.
105. Öte yandan5190 sayılı mülga Kanun uyarınca görev yapan
Mahkemenin genel bir kanuni düzenlemeye dayanarak yargılamayı sürdürdüğü açık
olduğundan gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen olgulardan ve
yorumlardan hareketle ve ön yargılı bir işlem ve tutum göstermeksizin ilgili
mahkemelerin kanuni hâkim güvencesine aykırı olduklarını ya da bağımsız ve
tarafsız yargılama yapmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No:
2013/6068, 18/11/2015, § 52).
106. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
ihlal iddiaları kanıtlanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Adil Yargılanma Hakkı
Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
107. Başvurucular, gözaltında bulundukları sürede kendilerine
müdafi atanmadığını, müdafi yokluğunda ve işkence altında verdiklerini
belirttikleri ifadelerinin hükme esas alınması da dâhil olmak üzere çeşitli
gerekçelerle yargılamanın hakkaniyete uygun görülmediğini, mahkeme kararlarının
uygun biçimde gerekçelendirilmediğini ve haklarındaki yargılamanın uzun
sürdüğünü ileri sürmüşlerdir.
108. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan müdafi
yardımından yararlanma, yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Müdafi Yardımından
Faydalanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
109. Başvurucular, gözaltında tutuldukları sürede müdafi
yardımından yararlandırılmadıklarını ileri sürmüştür. Başvurucu Bütüner, müdafi
hakkının kendisine hatırlatılmadığını da iddia etmiştir.
110. Bakanlık yazılarında, başvurucu Ökmen yönünden herhangi bir
görüş bildirilmemiş; başvurucu Bütüner yönünden ise Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca her davanın kendine has koşulları içinde
bazı kısıtlamalar mümkün olmakla birlikte kolluk tarafından ilk sorgulanma
anından itibaren ilgililere avukat yardımından yararlanma hakkının tanınmasının
zorunlu olduğu belirtilmiştir.
111. Başvurucu Ökmen, cevap dilekçesinde ilave değerlendirmede
bulunmamış; başvurucu Bütüner, ihlal iddiasını tekrarlamıştır.
112. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi
çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
113. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
114. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (c) bendi şöyledir:
"3. Bir suç ile itham
edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak
için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için
gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek."
115. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin asıl amacı, cezai kovuşturma söz konusu olduğunda isnat edilen
suçlamalar ile ilgili olarak karar vermeye yetkili bir "mahkeme"
tarafından adil bir yargılama yapılmasını sağlamak olsa da bu durum, 6.
maddenin soruşturma evresinde uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir.
Dolayısıyla bir yargılamanın adilliğinin soruşturmanın ilk safhalarında 6.
madde hükümlerine uygun hareket edilmemesi nedeniyle ciddi derecede zarara
uğratılması söz konusuysa 6. madde ve özellikle bu maddenin (3) numaralı
fıkrası, yargılama öncesi durumlar için de geçerli olabilir. Buna göre
Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde belirtilen hak,
birinci paragrafta yer alan ceza davalarında adil yargılanma kavramının
unsurlarından birini teşkil eder (Salduz/Türkiye
[BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 50).
116. AİHM, mutlak olmamakla birlikte cezai bir suçla itham
edilen herkesin gerekiyorsa resmî olarak görevlendirilen bir avukat tarafından
etkili bir şekilde savunulması hakkının adil yargılanmanın temel
özelliklerinden biri olduğunu belirtmekte (Poitrimol/Fransa, B. No: 14032/88, 23/11/1993, § 34; Demebukov/Bulgaristan, B. No: 68020/01, 28/2/2008,
§ 50) fakat avukat tayin edilmesinin tek başına sanığa yapılacak adli yardımın
etkili olmasını garanti etmediğini de vurgulamaktadır (Salduz/Türkiye, § 51).
117. Özellikle hukuki düzenlemeler uyarınca sanığın soruşturma
aşamasındaki ifade ve tutumu, kovuşturma aşamasında savunma açısından
belirleyici bir rol oluşturuyorsa avukattan yararlanma hakkı, soruşturmanın ilk
evrelerinden itibaren sağlanmalıdır. Öte yandan haklı sebeplerden ötürü bu
hakkın sınırlamalara maruz kalabileceği düşünülebilir. Her durumda sınırlamanın
haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı, haklı sebeplere dayanıyorsa dava sürecinin
bütününe bakıldığında sanığı adil yargılama hakkından mahrum edip etmediği
tartışılmalıdır.
118. Sanığın müdafi yardımından yararlanması ile aynı zamanda
kamu görevlilerinin haksız uygulamalarının önlenmesi, adli hataların
oluşmaması, sorgulama veya iddia makamı ile sanık arasında silahların
eşitliğinin sağlanması ilkesi başta olmak üzere Sözleşme'nin 6. maddenin
amaçlarının gerçekleştirilmesi de sağlanmış olacaktır (Sami Özbil, B.
No: 2012/543, 15/10/2014, § 63; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dağdelen ve diğerleri/Türkiye, B. No:
1767/03, 25/11/2008).
119. Bu bakımdan soruşturma evresinde bir avukat yardımından
yararlanma en az kovuşturma aşamasındaki kadar önemlidir. Çünkü bu aşamada elde
edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele
alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması
aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle
geldiğinden sanık, kovuşturmanın bu aşamasında kendisini savunmasız bir durumda
bulabilir ve ancak bu savunmasızlık ya da kendini suçlamaya karşı koruma hakkı
bir avukatın yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Sami Özbil, §
64).
120. Müdafi yardımından yararlanma hakkı esasen kamu
makamlarının, şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile
elde edilen delilleri kullanmadan iddialarını ispat etmeye çalışmasını
öngörmektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1138, 27/10/2015, § 136; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006;
Salduz/Türkiye, § 54). Bir yargılamanın kendini
suçlamama hakkının özünü yok edip etmediğini değerlendirirken AİHM'in özel bir ihtimamla gözettiği usul güvencelerinden
birisi de kovuşturmanın ilk aşamalarında avukat erişiminin sağlanıp
sağlanmadığıdır. AİHM, bu bağlamda tutuklunun avukat yardımı almasının kötü
muameleye karşı temel bir koruma olduğunu vurgulayan İşkenceyi Önleme
Komitesinin tavsiyelerini dikkate almakta ve ağır suçlamalar söz konusu
olduğunda bu ilkelere özellikle uyulması gerektiğini belirtmektedir (Salduz/Türkiye, § 54).
121. Bu açıklamalara göre adil yargılanma hakkının yeterince
"uygulanabilir" ve "etkili" olabilmesi için kural olarak
her davanın kendine has koşulları ışığında bu hakkın kısıtlanması için zorunlu
sebepler olmadıkça polis tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata
erişim hakkının şüpheliye sağlanması gerekir. Avukat erişiminin sağlanmamasına
istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi
bir kısıtlama -gerekçesi ne olursa olsun- şüphelinin/sanığın adil yargılanma
bağlamında güvence altına alınan haklarına halel getirmemelidir. Avukat erişimi
sağlanmayan sanığa polis soruşturması sırasında suçlayıcı ifadeler kullanılması
durumunda prensip olarak sanığın haklarına telafi edilemeyecek şekilde zarar
geldiğinin kabulü gerekir (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 137).
122. Somut olayda, başvurucu Ökmen ve Bütüner sırasıyla
29/9/1992 ile 12/10/1992 ve 17/10/1993 ile 26/10/1993 tarihleri arasında
gözaltında kalmışlardır (bkz. §§ 10, 17, 46, 55).
123. Başvurucuları gözaltında tutulduğu dönemde, DGM'lerin görev
alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından yararlanma ancak belli bir
aşamadan sonra mümkün olabilmekteydi. Anılan tarihlerde, ilgili mevzuatta bu
kapsamdaki suçlara yönelik soruşturmalar için normal gözaltı süresinde avukata
erişim imkânı tanınmamıştır.Bu
itibarla başvurucuların gözaltı süresince müdafi yardımından
faydalandırılmamasının mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğu
anlaşılmaktadır (Sami Özbil,
§ 71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48; Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144). Gözaltında
şüpheliye avukat erişim imkânının sağlanmasına olanak tanımayan bir düzenlemeye
dayanan uygulamanın müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlali sonucunu
doğuracağı açıktır.
124. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesi
bağlamında güvence altına alınan müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
125. Başvurucular, diğer hususların yanı sıra gözaltı süresince
müdafileri olmaksızın ve işkence ya da baskı altında verdikleri ve daha sonraki
aşamalarda kabul etmedikleri ifadelerine mahkûmiyet kararında dayanıldığını,
diğer sanıkların da işkence sonucu verdikleri söyledikleri ifadelerin hükme esas
alındığını, mevzuat ve Yargıtay kararları uyarınca bu ifadelerin
kullanılamayacağını, Mahkeme kararlarının uygun gerekçe içermediğini ileri
sürmüşlerdir.
126. Başvurucu Ökmen'e ilişkin Bakanlık yazısında, parmakla
kızlık bozma iddiası bakımından başvurucunun bakire olduğu yönündeki Adli Tıp
Kurumu raporundaki tespitin, aynı raporda belirtilen şişme bulgusu bakımından
ise gözaltında olup olmadığına ve asgari ağırlık düzeyine ulaşıp ulaşmadığına
bakılması gerektiği, diğer yandan başvurucunun kollukta alınan ifadesinin
haricinde başvurucunun ifadesini doğrulayan teşhis tutanağının, yer gösterme
tutanağının, arama tutanağının, çeşitli raporların da hükme esas alındığı;
Mahkemenin sanıkların anlatımından daha ayrıntılı biçimde olayları
değerlendirdiği, yakalama ve arama tutanaklarının gerçeği yansıtmadığı iddiası
bakımından bazı şüphelilerin tutanakları imzadan imtina ettiklerinin dikkate
alınması gerektiği belirtilmiştir.
127. Başvurucu Ökmen cevap dilekçesinde Eyüp Adlı Tıp Şube
Müdürlüğünün 9/12/1992 tarihli raporunun işkence iddialarını doğruladığını, bu
raporun Bakanlık yazısında göz ardı edildiğini; sübuta eren işkence, kötü
muamele, manevi eziyet, yorgun bırakma sonucunda elde edilen delillerin hukuka
aykırı delil niteliği taşıdığını, bu delillere dayanılmasının yargılamanın adil
olmadığını gösterdiğini ileri sürmüştür.
128. Başvurucu Bütüner'e ilişkin Bakanlık yazısında, işkence ve
kötü muamele iddialarına ilişkin ibraz edilen herhangi bir delilin bulunmadığı,
başvurucunun mahkûmiyetinde esas alınan tek delilin kolluk aşamasında alınan
ifadesi olmadığı, Talat Ü., Erol Ç. ve İsmail Y.nin
beyanlarına, mağdur beyanlarına, teşhis tutanağına, çeşitli ekspertiz
raporlarına ve arama el koyma tutanaklarına da dayanıldığı, Mahkemenin 1/3/1926
tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 146. ve 59. maddelerine
dayanarak sonuç cezayı belirlediği ifade edilmiştir.
129. Başvurucu Bütüner cevap dilekçesinde, baskı ve işkence
iddialarını yargılama aşamasında dile getirdiklerini, işkence yasağı
şikâyetinin zaman yönünde yetki haricinde kaldığı kabul edilse dahi adil
yargılamaya etkisinin incelenmesi gerektiği, gözaltında alınan ifadelerin
mahkûmiyet hükmünün esasını oluşturduğunu, müdafii
yokluğunda alınan ifadelerin sonradan inkâr edilmesi durumunda bu beyanlara
dayanılamayacağını ve bu ifadelerin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu
ifade etmiştir.
130. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
131. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı
fırkasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla
kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının ... hakkaniyete
uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir."
132. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme
ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme
yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin
geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun
olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp
Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya
ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
133. Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna
aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça
hükme bağlanmıştır.
134. Ancak bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil
unsurlarının kanuna uygun şekilde elde edilip edilmediklerini tespit etmekten
ziyade bu türden "kanuna aykırılığın" Anayasa'da korunan başka bir
hakkın ihlali ile sonuçlanıp sonuçlanmadığını ve bu "kanuna
aykırılığın" bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini
incelemektir (Yaşar Yılmaz, B.
No: 2013/6183, 19/11/2014, § 46; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ramanauskas/Litvanya [BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008,
§ 52). Bu yapılırken delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve
güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir
(Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61).
135. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan
hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla işkence ve kötü
muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması
da yargılamanın adilliğine yönelik ciddi sorunlar ortaya çıkarır. Zira işkence
ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar
verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir
tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu
yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Güllüzar Erman, § 64; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010,
§ 178).
136. Özetle hüküm kurulurken işkence, insanlık dışı ve onur
kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması hakkaniyete uygun yargılama
hakkı ile bağdaşmamaktadır. Ancak işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bir
biçimde soruşturma aşamasında elde edilen bir ikrar yerine, daha sonra kişinin
mahkeme huzurunda özgür iradesiyle verdiği ifadeye dayanılarak hüküm kurulmuş
olması hâlinde salt önceki ifadenin işkence ve kötü muamele yasağı ile
bağdaşmayan yöntemlerle elde edilmiş olması, yargılamanın bütününün hakkaniyete
aykırı kabul edilmesini gerektirmez. Yargılama kapsamında dayanılan diğer
delillerin sıhhatine bakılarak hakkaniyete uygun yargılama yapılıp yapılmadığı
tespit edilmelidir (Güllüzar Erman, § 65).
137. İkrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının,
kovuşturma aşamasında çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından
irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın,
soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini
belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle
bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup aksi yöndeki uygulamalar
hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Güllüzar Erman, § 67; benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Güneş/Türkiye, B. No:
28490/95, 19/6/2003, § 91).
138. Somut olayda başvurucu Bütüner, kollukta işkence ve baskıya
maruz kaldığını belirterek soyut açıklamalarla haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; bu iddiasını incelemeye imkân verecek biçimde yeterli derecede
ciddi ve tutarlı karinelerle temellendirme yapmamıştır. Başvurucu iddialarını
bir doktor raporu veyaişkence gördüğüne dair makul
bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına
dayandırmadığı da görülmektedir. Başvurucu, gözaltında meydana gelen yaraların
merhem sürülerek iyileştirildiğini iddia etmişse de bu yaraları tespit ettirmek
üzere doktor muayenesi talep ettiğini gösteren bir bilgi de sunmamıştır. Bu
itibarla başvurucu Bütüner yönünden işkence veya baskı altında verdiği
ifadelerinin hükme esas alındığına ilişkin değerlendirme yapılmasını
gerektirecek bir husus bulunduğu söylenemez.
139. Başvurucu Ökmen bakımından ise gözaltından çıkartıldığı
12/10/1992 tarihinden itibaren parmakla kızlığının bozulduğuna ve işkence
gördüğüne dair iddialarını dile getirdiğini görülmektedir (bkz. §§ 16, 23).
Başvurucu 12/10/1992, 13/10/1992, 22/10/1992, 23/101992, 26/10/1992 ve
9/12/1992 tarihlerinde muayene edilmiştir. Bu muayeneler sonucunda hazırlanan
raporlarda başvurucunun bakire olduğu belirtilmiş ise de ayaklarında kabuklu
lezyonlar, subjektif ağrı şikâyeti, parezi, kuvvet kaybı gibi çeşitli bulgular da tespit
edilmiştir. İstanbul Adli Şube Müdürlüğünün 12/10/1992 ve 13/10/1992 tarihli
raporlara istinaden hazırladığı 12/11/1992 tarihli raporda başvurucunun subjektif ağrı şikâyetinin ve şişliğin bir gün iş güç
kaybını gerektireceği değerlendirilmiştir. Bununla birlikte Eyüp Adli Tıp Şube
Müdürlüğünün başvurucuyu muayene etmek ve önceki raporları da dikkate almak
suretiyle hazırladığı 9/12/1992 tarihli raporda anılan bulguların başvurucunun
on beş gün iş güç kaybına neden olacağı sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 40-43).
140. Başvurucunun, işkence altında verdikleri ifadelerinin
mahkûmiyeti bakımından dikkate alındığını belirttiği sanık Ahmet Ö.nün, Şükrü A.nın
ve Filiz K.nın muayenelerinde de bazı bulgular
saptanmıştır (bkz. § 44). Sanık Galip A.nın
ayağında ise yakalanması esnasında oluştuğu anlaşılan kurşun yarası bulunmaktadır
(bkz. § 45).
141. Başvurucuların, yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediği kapsamında ileri sürdükleri diğer bir iddia ise kendilerinin
müdafileri olmaksızın kollukta verdikleri ve daha sonraki aşamalarda inkar ettikleri ifadelerinin hükme esas alınmasıdır.
Başvurucu Bütüner, diğer sanıkların bu şekilde verdikleri ifadelerine
dayanılmasından da şikâyet etmiştir.
142. Başvurucu Ökmen'in işkence altında ve müdafii
olmaksızın kolluk aşamasında ifade verdiği ve yer gösterme işlemlerinde
bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu kolluktaki ifadesinde, örgüt içinde
kullandığı kod adlarına, örgüt içindeki konumuna ve katıldığını belirttiği beş
eyleme dair beyanlarda bulunmuştur (bkz. §§ 11, 12). Diğer yandan başvurucuya
tek başına ve diğer bir sanıkla veya sanıklarla birlikte bu beş olaya ilişkin
yer gösterme işlemi de yaptırılmıştır (bkz. §§ 15). Son olarak başvurucunun
gösterdiği iki yerde roketatar ve mermisi ile bir tabanca ele geçirilmiştir
(bkz. §§ 13).
143. Başvurucu Ökmen'in de katıldığı belirtilen olaylara ilişkin
olarak sanıklar Galip A., Ahmet Ö., Şükrü A. ve Filiz K. da kolluk aşamasında
ifade vermiş ve yer gösterme işleminde bulunmuş iseler de gerekçeli kararda
görülebileceği gibi sanıklar bu ifadelerini sonraki aşamalarda kabul etmemişlerdir.Galip A., Ahmet Ö.
ve Filiz K. işkence altında bu yönde ifade verdiklerini iddia etmişlerdir (bkz.
§§ 18-20). Gerekçeli karardaŞükrü A.nın ne şekilde beyanda bulunduğuna dair bir
açıklamaya rastlanılmamıştır.
144. Başvurucu Ökmen ve diğer bazı sanıklar, rapor sunmak
suretiyle işkence iddialarını Mahkeme önünde dile getirmişler; Mahkeme, bu
konuda Cumhuriyet Savcılığına yazı yazmış ve sonraki tarihli iddialarla ilgili
olarak sanıkları Cumhuriyet Savcılığına başvurmaya yönlendirmiştir (bkz. §§ 23,
24). Bununla birlikte gerekçeli kararda, bu soruşturmaların akıbetinin ne
olduğuna ya da başvurucu Ökmen'in ve mahkûmiyet kararında ifadelerine dayanılan
diğer sanıkların beyanlarını işkence altında verip vermediklerine yönelik bir
değerlendirmede bulunulmamıştır. Başvurucunun daha sonraki aşamalarda
reddettiği, kural olarak hüküm kurulurken dikkate alınmaması gereken ve müdafi
yardımından faydalanma hakkına riayet edilmeksizin alınan kolluk ifadelerine
dayanılmasını haklı gösterecek hangi nedenin bulunduğunun gerekçeli kararda
tartışılmadığı da anlaşılmaktadır (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 168).
145. Bu ifadeler ve ifade işlemi sonucunda ele geçen silahlar
dışında mağdur Mustafa Z.nin biri kadın üç kişinin
aracını gasp ettiklerine dair beyanına, başvurucuya atılı suçun sübutu kısmında
açıkça tartışılmamakla birlikte tanıklar İkram O., Memduh S., Muzaffer A. ve
Coşkun V.nin yaptığı teşhis işlemine, ele geçen
maddelere ilişkin hazırlanan raporlara, bazı belgelerin başvurucunun eli ürünü
olduğunu gösteren raporlara ve olaylara ilişkin hazırlanan tutanaklara da
gerekçeli kararda dayanılmıştır (bkz. §§ 65-67).
146. Belirtilen delillerin yine de işkence şüphesiyle alındığı
ileri sürülen ve başvurucu Ökmen'in müdafii
olmaksızın verilenbeyanlarına hükümde dayanılması
gerçeğini ortadan kaldırdığı söylenemez.
147. Başvurucu Bütüner bakımından ise yapılan inceleme sonucunda
başvurucunun evinde ele geçen silahın 28 ve 29 No.lu olaylarda kullanıldığı
anlaşılmıştır (bkz. § 46). Ayrıca 26 No.lu olayın mağduru, başvurucuyu ve diğer
iki kişi olayın failleri olarak teşhis etmiştir (bkz. § 48). Başvurucuyla
birlikte hakkında dava açılan Cemalettin E. isimli kişi ise başvurucunun
"Tarık" kod adını kullandığını ve ona bağlı faaliyet gösterdiğini
söylemiştir (bkz. § 65). Aynı dosyada yargılanan Erol Ç. ve İsmail Y.,
başvurucuyla birlikte 28 ve 29 No.lu olayları gerçekleştirdiklerini
belirtmişlerdir (bkz. §§ 50, 51). Ek olarak bir örgüt evinde ele geçen
belgelerin başvurucunun eli ürünü olduğu anlaşılmıştır (bkz. § 65).
148. Başvurucu, müdafii olmaksızın
kolluğa vermiş olduğu ifadesinde 26, 28 ve 29 No.lu olaylara katıldığını kabul
etmiş; daha sonrasında ise bu ifadesini geri almıştır (bkz. §§ 47, 54). Diğer
sanıklar da olaylar zamanında geçerli mevzuat uyarınca müdafileri olmaksızın
verdikleri anlaşılan ifadelerini kabul etmemişlerdir (bkz. § 52). Ancak
gerekçeli kararda ve dosya içindeki belgelerde sanık Cemalettin E.nin ifadesini geri aldığına ya da diğer sanıkların
işkence veya kötü muamele iddiası dile getirdiklerine ilişkin bir bilgi veya
belgeye rastlanılmamıştır.
149. Mahkemenin gerekçeli kararında, bununla birlikte
başvurucunun ve diğer sanıkların müdafi yokluğunda verdikleri ifadelerin ve
yaptıkları yer gösterme işlemlerinin hükmün dayanağı olarak kullanıldığı
görülmektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 168, 170).
150. Bu itibarla başvurucuların müdafileri olmaksızın kollukta
vermiş oldukları ifadelerin ve diğer sanıkların bir ölçüde delillendirmek
suretiyle işkence altında yaptıklarını söyledikleri ya da aynı şekilde
müdafileri olmaksızın verdikleri beyanların başvurucuların mahkûmiyetlerine
gerekçe gösterilmesinin bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkını
ihlal ettiği ortaya çıkmaktadır.
151. Yukarıda ulaşılan sonuç doğrultusunda başvurucuların anılan
hak kapsamında ileri sürdükleri diğer iddiaların incelenmesine gerek
görülmemiştir.
152. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi haklarının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
153. Başvurucular, haklarında süren ceza davasının makul sürede
sonuçlandırılmadığın ileri sürmüşlerdir.
154. Bakanlık yazılarında, başvurucu Ökmen'in şikâyeti yönünden Cevdet Genç (B. No: 2012/142, 9/1/2014)
kararında ortaya konulan ilkeler dikkate alınarak görüş sunulmasına gerek
görülmediği belirtilmiştir. Başvurucu Bütüner yönünden ise AİHM'in
bir yargılama süresinin makul olup olmadığını her olayın kendi koşulları
çerçevesinde incelediği, Cahit
Demirel/Türkiye kararında (B. No: 18623/03, 7/7/2009) dokuz yıllık
bir yargılamanın makul görülmediği fakat Ivanovas/Letonya ((k.k.), B. No: 25769/02,
4/12/2012) davasında yedi yıl üç ay civarındaki sürenin makul bulunduğu,
başvurucunun yargılandığı davaya konu sanıkların ve eylemlerin sayısı ve
eylemlerin niteliği itibarıyla dosyanın karmaşık olduğu ifade edilmiştir.
155. Başvurucu Ökmen cevap dilekçesinde, yukarıdaki Bakanlık
görüşüne ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Başvurucu Bütüner,
hakkındaki davanın Bakanlığın atıf yaptığı kararlardakinin iki katından fazla
sürdüğünü, bu sürenin on iki yılında tutuklu olarak yargılandığını, dava
süresine ilişkin kendisine izafe edilebilecek bir kusurun olmadığını,
Mahkemenin delil toplama faaliyeti gerçekleştirmediğinden ve kararını hazırlık
aşamasında toplanan delillere dayandırdığından 19 yıl 6 aydan daha fazla bir
sürede sonuçlanan yargılamayı haklı gösterecek bir nedenin bulunmadığını
belirtmiştir.
156. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi
de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
157. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
158. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya kişinin isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai
olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin
Ceyhan, § 35).
159. Mevcut olayda yargılama, başvurucular Ökmen ve Bütüner
yönünden sırasıyla 29/9/1992 ve 17/10/1993 tarihlerinde gözaltına alınmalarıyla
başlamış; Yargıtayın onama kararı verdiği 26/9/2012
tarihinde sonuçlanmıştır (bkz. §§ 10, 46, 70).
160. Bu itibarla başvurucu Ökmen açısından dikkate alınması
gereken yargılama süresi 19 yıl 11 ay 28 gün, başvurucu Bütüner açısından ise
18 yıl 11 ay 6 gündür.
161. Başvuruya konu ceza davası, bir terör örgütü bağlamında
işlenen çok sayıda öldürme ve yaralama gibi olayları, hukuki meselenin
çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, konunun kapsamı, davanın
kapsadığı sanık, mağdur ve maktullerin sayısı gözönünde
tutulduğunda, karmaşık bir nitelik taşımaktadır.
162. Somut olaydaki yargılamanın karmaşık bir nitelik taşıdığı
anlaşılmakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında 19 yıl 11 ayı ve 18 yıl
11 ayı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
163. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
164. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
165. Başvurucular yargılamanın yenilenmesini ve manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir. Başvurucu Bütüner ayrıca maddi tazminat ve
cezasının infazının durdurulması talebinde bulunmuştur.
166. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi, gerekçeli karar
ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
167. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve gerekçeli karar
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
168. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında somut
olayın koşuları dikkate alınarak başvurucu Ökmen'e net 17.000 TL, başvurucu
Bütüner'e 16.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
169. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu Bütüner'in bu konuda
herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
170. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Doğrudan doğruyalık ilkesi ile
bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmaları
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yargılamanın hakkaniyete uygun
görülmesi ve gerekçeli karar haklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesi (250. madde ile görevli) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu Suna Ökmen'e net 17.000 TL, başvurucu Dursun
Bütüner'e net 16.0000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer
taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.